20 Mart 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

20 Mart 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B PN Ç PŞT C 4 — SON TELGRAF — 20 MART 1941 a n Son Telgraf'ın Hikâyeleri Adını sorarsanız Ali Velidir. Ha- | gatta hiç bir işe yaramaz amrma hiç | ye fenalığı da dokunmaz. Bü. ! işsiz güçsüzler gibi, bir takım ip huyları vardır; bu huylar- dan birisi de yelkovana bakmak- tır. Hiç bir emeli yoktur, en bü- Yük zevki yelkovandır. Havayı, vakti, hızı, şimali göstermek için icat edlien âletler onun oyuncağı- dır. Ali Velinin bir barome'tresi var- dir. Güzel, koyu yeşil, meşin bir kutunun içinde durur. Bu baro . metrenin tek yelkovanı, mavi çelik wcunu sağdan sola, — soldan sağa kaydırır. Ali Velinin gözü bu yelkovan - dadır. Yelkovan havanın rutubetli olduğunu gösterdiği günler Ali Ve- H azma buhranı geçirir, romatiz - maları ayağa kalkar. Ali Veli için güneş, bulut yok- tur, Eğer barometresi güzel hava gösteriyorsa, isterse yağmur bar- daklardan boşansın, Ali Veli için hava güzeldir, sokağa baş açık çı. kar, Yok günlü güneşli bir havada barometre yağmur işaret ediyorsa Ali Veli için hava yağmurludru. Gemsiyesini açıp sokağa çıkar, Kronometresine gelince: Elin - den düşürmez, gözünü ayırmaz. 'Onun kadife bir kesesi vardır, ye| leğinin üst cebinde durur ve her fırsatta çıkarıp bakar. Bir ahbabının otomobili ile ge- zen Ali Veli canlı bir kronomet - redir. Köyden köye, kilometre ta. gından kilometre taşına, ağaçtan ağaca otomobilin hızını ölçer. Lâs- #ik mi patladı? Ne kadar zamanda tamir edildiğini Ali Veli size sa - miyesi saniyesile r. Gazinoda kaç dakika oturdular, kaç dakika- remek yediler, iki yedek arası kaç dakika sürdü, bunları Ali Ve- liye sormağa lüzum yoktur, o söy- der... O her şeyi, her şeyi krono. metre ile ölçer. Yolda, ıssız bir a- #aç altında öpüşen bir çift görse, derhal öpüşün nekadar sürdüğünü kronometre ile teabit eder, Ali Velinin yelkovana bakmak merakı bilhassa kendi otomobilin- ae, kendi kullandığı zaman hâd bir gekil alır. Otomobiline binip gaz bastıktan sonra hızı gösteren saat gözünde- dir. Hız saatinin yelkovanı oradan eraya sekip duürür. Ali Veli, oto- mobilin hızını gösteren iğnenin bir ileriye bir geriye hamle — edişine byarlır doğrusu. Bu da güzel şeydir hani?!.. Oto- nobil yol ahrken, siz kırk, elli, alt. mış, yetmiş kilcmetre ile gitmek- te olduğunuzu oturduğunuz yer - den bilirsiniz... Otomobil ile gezenler, motörde, vites borularında, karboratörde .e olup bittiğini blimezler, bunlarla #lâkadar olmazlar, fakat arada sı- rada şoförün önüne doğru göz atap #aatine bakarlar. Eğer hızı gösteren saat olmasa, Ali Veli için otomobil kullanmak, etomoabil ile gezmek zevk olmıya- eaktı. Öyle ya, insan yolda 40 mı? 80, 60, 100 mü?.. Kaç kilometre y aldığını bilmedikten sonra oto - mnobilin ne zevki olurdu? İnsan no yaptığını bilmedikten f#onra yüz kilometre yapmakta ne mana vandı? Halbuki hızı gösteren saat göz önünde iken hızın manası oluyor- Milâdın beşinci asrında impara- tor ikinci Teodoriyos Marmara kı- gılarından, Haliç sahillerine kadar | uzanan surları yapırdığı günden | Atibaren Bizansın askeri kıymeti arttı. Beldenin yegâne kuvveti sur- larına münhasır kaldı. İmparator Herakliyos, Velake- rina mahallesini surun içine al - dardı. (Edirnekapı tarafları). Komnenos hanedamı zarif kule- leri aüsledi. Kapılarından birinde gu kitabe vardı: 125 kilemetre hızla!, Yazan: Selâmi İzzet | timlai vardı... k Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 13 ' TUNA BOYUNDA -— Yazan: M. SAMİ KARAYEL Şehirde Bizans zenginlerinin sarayları | dü. Hele böyle yol dümdüz ve bomboşken iğnenin 50, 60, TS, 80, rakamlarını aştığını görmek... «Aman dikkat et Ali Veli fazla hızlı gidiyora iğne derhal 60 a düşüyor. Hızı gösteren saat insanı itida. le de davet ediyor. * Bir gün Ali Veli erkenden oto - mobile atladı, Şişliden Büyükde- reye doğru uzandı. Hava fevka - lâde güzeldi. Bütün gece yağan yağmur tarlalarda tozları süpür - müş, asfaltı temizlemişti. Her ta- Taf pırıl pirildi. Motör mükemmel çekiyordu. Otomobil sanki bit kuş. tul., Hız saatinin iğnesi 80 i gösterdi. Ali Veli 80 kilometreden fazla git- mezdi, esasen eski marka otomo- bilinin de bundan fazlaya taham- mülü yoktu. Fakat o gün Ali Velinin coşkun- luğu vardı... Bastı gaza!.. İğne 85 e çıktı... Acaba daha hızlı gide bilir miydi?, Tecrübe etti. İğne 90 gösterdi. Ali Veli bu hızla sarhoş oldu!. Hız, hızlı gitmek!.. Ne boş şeydi... Gaze bastı: 1001.. Aman yarabbi!.. Bugüne kadar neden bukadar hızlı gitmemişti?.. Neden daima 80 de durmuştu?.. Neden bu zevki bugüne kadar tat. mamıştı? Hız saatinin iğnesi 110, 115 oldu.. Ve bir hamlede 120 yi geçip 125 in üstünde durdu.. Ali Veli uçuyordu!.. Birden uzaktaki virajı gördü... 'Ta öteden bir de su arabası geli- yordu. Asfaltın kızak yapması ih- Ali Veli yavaşlamak istedi, gazi kesti, frene bastı. Hayret!.. Oto - mobil yavaşlamıyordu, hız saati- nin iğnesi 128 rakamının üstünden ayrılmıyordu. Ali Veli Deli olacaktı. Yüreği ağzına geldi ve şiddetle — bütün frenleri sıktı. Otomobil durdu... Oh!. Derin bir nefes aldı. Tam virajda, tam su arabasının yanında otamo- :i.u durdurmağa muvaffak olmuş. O zaman hız saatinin iğnesinin hâlâ 125 rakamının üstünde dur - duğunu gördü ve işi anladı: Hız saati bozuktu, işlemyiordu!.. Hatırlardadır ki Amerikalılar deniz altından Kutba varmak için Notilus isminde bir denizaltısı yap- tırmışlar ve Notilüs karısını da aşçı başı olarak yanına almış ve hareket genil etmişti. Fakat bu tecrübe muvaffakiyetle neticelen- medi, yalnız bu tecrübeden bazı ne- tiçeler alındı, Şimdi İtalyanların İngiliz ada- sını abluka için Şimal denizinde bulundurdukları denizaltı gemile- rinin icabederse Kutba kadar de- nizaltından gidecek surette insa e- dilmiş oldukları söylenmektedir. Ancak bu matakada, tahtelbahir periskopunun göremediği buz ma- nileri vardır ki, çok tehlikeli imiş. | nin beldeni her türlü iğtişaştan, her türlü harpten esirgesin, düş - manlarının kuvvetini muzafferi- yekinle kırsın, Filhakika bu surlara Osmanlı 'Türklerden evvel kimler hücum - etmemişti?. Hunlar, Avarlar, Bul- garlar, Ruslar, Peçenekler, Arap- Jar, Lâtinler, bilhassa Lâtinler, zülümden ve itisaftan başka hatıra bırakmamışlardı. Bizansın zenginliğine Osmanlı 'Türkler de vükıftı. Meselâ, Haliç- fe muntazam tersaneler — varda Parla - mentosu nasıl çalışır ?.. Lordlar ve Avam Kamarasının busu- siyeti; müzakere ve münakaşa usulleri, başında şapka ile konuşan mebusiar Yazan: Ürikmet nisan | Geçenlerde ölen Çemberlaynin büyük biraderi meşhur Auslen Çnberlayn, İngiliz parlamentosu için şöyle dermiş: «Ben o fikirde- yim ki, Avam Kamarasının dahi- li tertibat ve tezyinatı, İngiliz meb'uslarının, sadakat, ciddiyet ve belâgat hassaları üzerinde nafiz ve müessir olmaktadır.. Bu, muhakkak ki bir hakikattir. Çünkü İngiliz parlamentosu, şekil, ne de çalışma itibarile hiç bir parlamentoya benzemez, şah- sına has ve münhasır bir «hüvi- yet» arzeder. LORDLAR VE COMMONERS «Avam> 1 GİS azası meyanında 12 kadın da vardır, İçeri girilince fanınmış simalar hemen nazarı dik- kate çarpar: Çörçil, Leyd Jorj, Eden... Kabine azaları ispekerin sağında, muhalefet partisi ise so- hunda otururlar. Lordlar, Avam Kamarasının içtimama kat'iyyen dabil olamazlar ve asıl garabet de burada başlar. Bunlar, birinri kat- ta kendilerine tahbsis olunan loca- lardan müzakereleri - kelâma hak- ları olmamak şartile - takip eder- ler, Şimdi Amerikada sefir olan sabık Hariüiye Nızırı —rd Hali - faks bile kabinede aza olmasına rağmen, bu husustaki an'aneye tebaiyotle müzakerelere karış - Mmaz ve rey veremezdi!. Lerd mazırların «Avam> daki sözcüsü «Commoners» denilen ve Avam azasından olan - bir zattır. | Buna mukabil, Avamdan bir aza, nazır da olsa, Lordlar Meclisinin | müzakerelerine iştirak edemez. | İngiltere gibi, ana yasadan fazla, an'ane ve Convention - anlaşmalara istinat eden bir memlekette, bu hal, bazı garabetler de arzetmek- tedir. ŞAPKA FASLI... Meb'uslar, müzakerelere yer - lerinden ederler. — Yalnız kabine azaları ile muhalelet li - derleri kürsüden — konuşabilirler. Kürsünün üstünde dini muhtelif miyetle ayağa kalkarak beyanatta bulunurlar, Fakat bazı ahvlde, o- turdukları yerden, hattâ başla - rında şapka olarak söz almak mecburiyetindedirler. Şapkası ol- myan, arkadaşindan bir tane te- darik eder!. Müzakereleri ihlâl eden meb'us, reisin ihtarma hak kazanmıştır. Bu ihtar, sadece, adının anılma- sıdır! Reisinsemuhterem centlemen» sıfatını kullanmadan bir meb'usu sadece ismile çağırması, muhatabı için hatıra gelen ve gelmiyen ma- nevi tevbihlerin en büyüğüdür!. Mangan külesinden Galata bur - muna bir zincir gerilir, donanma Haliçte saklanırdı. Bizans içindeki kışlalarda şehrin muhafaza kuv - | weti olmak üzere yinmi dört bin asker vardı. Asıl şehir, bilhassa | mâdın on ikinci asrında, şarkın en güzel beldesi idi. © zamanlar İstanbulun kala - balık sokaklarında halk dolaşır, bahçelerinin ağaçlıklam arasında kilizcler, mektepler ve hastaneler üli mühteşem sarayları vardı. Buna mukabil bası maballeler de görü- dürdü ki güneş yüzü bile görmez- di. Dar ve birbirine yapışık dene- ©ek derecede sokaklar vardı. Sü tunlar, beykeller, âbidelerle süs- lü caddelerin ve meydanların ya- nında pis ve çamurlu sokaklar da göze çarpardı Gecelori c Şehirde Bizans zenginlerinin | yük iı'ııa Mes'ele san tevet> veya ehayır» deyip, ay- fi ayrı iki tarafa ayrılmakla. Bir ikere nelicesinde, iş reye ka- lınca, mecliste © gün bulunmuyan meb'usları sür'atle — Westmhister sarayına getirmek için, muhtelif kimseler onları aramıya giderler. Bu hal, nadiren vukua gelir. Çün- kü İngiliz parlamenterleri dünya- nın en müdavimli parlâmenterle- ridir. BEREKETLİ BİR MUHALEFET.. Mevkii iktidarı terketmeden ev- vel, Mösyö Boldvinin son bir jesti, hükümet relsine verilen senevi maaşın 10000 İngiliz Hirasına ib- Tâğı olmuştur. Nazırlar bu mik- tarın yarısını alırlar. - Muhalelet partisi reisi ise, - ismi son zaman- Tarda sık sık geçen Müsyö Atilee- dir - 2000 lira almaktadır. Bu maaş, bir Fransız nazırının maa- şından fazladır!, Bu rakamlar, İngiltere gibi ser- best münakaş: temeli olan bir memlekette tabli görülmektedir. Muhalefetin, parlâmentarizmin e- sasını teşkil etmekte olduğuna kanaat getiren İngilizler, bu çe - kilden ziyadesile istifade etmekte, makul ve dürüst yesinde kabinenin birçok hatalar- dan kurtulduğuna şüphe etme - mektedirler, PARLÂMENTARİZMİN BEŞİĞI Parlâmentarizmin mehdi olan İngiltere, siyasi ve içtimal vâsi bir teşkilâta malik olmakla bera- ber, demokrasinin ruhunu teşkil eden bazı esas hatlardan mahrum bulunmaktadır; Tevellüt ve ser- vet (p kları el'an idame edilmek- tedir. Lordlar Kamarası, bugün dünyada, «babadan evlâdas inti- (Devamı 6 met sahifede) ASRİ SİNEMA'da : Yarın matinelerden itibaren Mısır Bülbülü FATMA RÜŞDİ' nin yarattığı Türkçe sözlü ve Arapça şarkılı büyük ve kuvvetli SAADET YUVASI Filmi başlıyor ir muhalefet sa- | |Bedavacı gazete | karileri Dünyanın her memlekotinde be- deva gazete oku: sevenler vardır, hatiâ bunların sayılır bir ral kısım balk, gazete barakalarının, bayilerin el- rafını alarak, gelişigüzel her han- | gi bir gazeteyi okumağa koyulur- | lar.. Bunlar, metelik sarfetmeden, | bedava, en son havadisleri öğren- | mek meraklısıdır. Budapeştede, bu «beda' kırallarır e kadar çok bayiler vesair gazete salan esnaf, bu şekil harilerin, kendilerine iras ettikleri zacarı nazarı dikkate ala- rak, onlara karşı «pasif, bir harp açmağa karar vermişler ve akdet-| tikleri bir toplantıda, bunun önüne , geçmek için mühim kararlar ver- | mişlerdir. | Bu kararlar mucibince, gerek | sokak bayileri, gerekse gazete sa- tan küçük esnaf, gazetelerin yal- | mız son sahilesini teşhir etmeğe, bazıları da, günün en mühim siyasi yazılarının başlıklarını kalın bir mavi küğıt ile örtmeğe başlamış- lardır. Açık gözlüler ise: «Ea mühim havadisler — ikinci sayfadadır.» yazılı yaflalar gezdirmekte bu | suretle busisi bir reklâma da yol açmaktudırlar. İ Bu satış tarzile vaziyet, bir kaç gün zarfında, gezete - bayilerinin umdukları gibi tamamile lehlerine dönmüştür. Bunlardan biri, bu me- sele hakkında malnat ulmak isti- yen bir gazeticiye, şu <resmi teb- Tiğde» (!) bulunarak: — *Düşmanın keşif hareketlerini ve taarruzlarını durdurduk., cep- heye vaki olan hücumları akamete uğramıştır. demiş ve içini çekerek ilâve etmiş: | Zpvet, harbi kazandık demcik: ! tir, amma, kimbilir, bu galibiyet kadar devam edecektir?. 'ROBERT YONG ile bini ZAFER TİTO SCHİPA'nın billür sesile süslediği, I MARİE GLOR Y'nin kudretile bir harika yaptığı, | Mehtabın yaldızladığı... Neş'enin kaynadığı aşk ve Ruya memleketi olan N A P O L İ'de yaşanan büyük dram | NAPOLi ŞARKISI Bu Akşam LALE Salonlarını Binbir gece masallarım andıran bir rüya Gdünyasına... Gönülleri mesteden bir müzik ülkesine çevirecek ... Proğrama ilâve: 'Türkçe Lütfen yerlerinizi evvelden kap zansın sokakları köpeklerle dolu idi. biri diyor ki: — İstanbul vükıa zenginlikçe büyük şehirlerden üstündür. Fa- kat rezalet cihetile de öyledir. İstanbulun sütunlarından ve â- bidelerinden başka, en muhteşem binaları saraylardı. At meydanından Marmara sa - hillerine doğru inen sırt üzerin - de mukaddes #arayın muhtelifleri vardı. Burası üdeta şehir içinde bir şehir gibiydi. İstanbulun tesisinden son za - manlara gelinciye kadar, ne kadar imparator geldiyse, hepsi de zeyv- kine ve mizacına göre bir daire yaptırmış, saray bu suretle büyü- Mukaddes saray karmakarışık bir çok binalardan mürekkepti. Oralarda kabul salonları, yeşillik- ler içinde kaybolmuş köşkler, sa- raylar, kışlalar, hamamlar, kü - haneler, kiliseler, mabpuslar, On ikinci asır muharrirlerinden Britiş Paramunt Jurnal, İ . Telefon: 43595 İ | vzun galeriler, Boğazın yeşillikle- rine, Marmaranın geniş mavilik- | Jerine nazır terasalar, — merdi - | venler, kuüleler, bahçeler vardı. | Bunların hiçbiri de muntazam bir plâna göre tertip ve tanzim e- dilmemişti. Daireler kâmilen al- tın mozayıklar, parlak mermerler- Te müzeyyendi. Bu muhteşem da- irelerde dolaşanların kıyafetleri 1 de © nisbette şa'şaalı, mükellef ve parlaktı, Burada dilber imparato- riçeler, cazibeli kızlardan, Rume- linin ve Anadolunun güzellerin - den, şuh ve zarif, musikiye âşık, eğlencelere meftun, hilekârlık - larla me'lüf bir halk yaşardı. İstanbulu gelip görenler: — Dünyada böyle bir şehir bu- lunamaz.. Derlerdi. İstanbul, şevk ve huzuz beldesi olmakla beraber impara- torluğun en mühim dini merke- ziydi. Manastırlar vardı ki, serin bahçelerinde Prensler ve zengin- ler ibadetle meşgul olurlardı. Ayasolya, İstanbulun mümtaz YG MARY Tağt Sabırsızlıkla beklenen muhteşem süper fily Rejisör KİNG VİDOR'un şaheseri ve SPERCER TRACY'nin Fevkalâde mizansenli büyük macera filmini takdim ediyı İlâveten: FOKS JURNAL son harp ve dünya haberleri| Bekri Mustafâ Yazan: OSMAN CEMAL KAYGIL! © ;Gayet nefis börekle bir kâ armut hoşafı karşısında Te Fakat Mustafa dağıttığı bu sula- | rın karşılığı olarak kendine uza - tılan paraları almıyor: — Biz Allah yoluna su dağıtı - yoruz, para için değil!. Deyip geçiyordu. Sıra artık e- turduğu kalabalıkça bir kümeye gelmiş ve bu kümedeki bütün göz- ler bu genç, yakışıklı, iri yarı, gür- büz sebilciye dikilmişti, Hele sev- diği kız, onu tepeden tırnağa ga- yet derin süzüyordu. Bir aralık kızn analığı, yanındaki baldızının kulağına şunu fısıldadı: — Kahveci güzeli, helvacı gü - zeli, şekerci güzeli biliyordum amma, doğrusu sebilci güzeli ne duymuş, ne de görmüştüm, Bu da muhakkak İstanbulun sebilci gü- zeli olmalı!, Orta yaşlıya yakın olan baldızı da ona şu cevabı verdi: — Hakikaten sebilci güzeli ki sebilci güzeli!, Bari önümüzde iyi birşey okusa da dinlesek!, | — Parasile değil mi?, Okutma- | sına okuturuz amma acaba sesi güzel mi?, | — Demindenberi hafif hafif o- kuduğu şeylere bukılırsa sesi de kendi gibi güzel olmalı!. | Mustafa iyice bunların yanına yanaşınca: — Hak, dost!. Deyip durdu ve yine hafiften i- Tâhisine devam ederek tasını dol- durup kümedeki en küçük çocuğa mzattı. Ayni tastan bir kaç çocuk ve bir kaç genç kız birer yudum Bu akşam SARAY y Sineması lerce figüranın iştirakile yarat E DOĞRU v Şehir tiyatrosu TEPERAŞI DRAM KISMINDA D Bu sant 20,30 da İMRALINİN — İNSANLARI Tstikllâ caddesinde Komedi kısmında Bu akşam saat 20,30 da DADI Hekimi r. Am:d Aîckoyun u ğ Taksim - Talimhane Polas No, 4 |D Pazardan masda her gün sast 118 den sonra. Tel: L bir harikasıydı. Semalara yükse - len kubbesi, bir Bizans muharri- rinin değiği gibi: — Gökyüzüne altın zincirle « - lisesi, Ayasofyadan sonra büyük bir kıymeti haizdi, Keza Sent İren Küçük Ayasolya, Teotokos kili - selerile Mmüteaddit manastırlar, gehrin manzarasına yüksek kub - belerile başka bir lütafet veriyor- du. Bütün bu kiliselerde parlak ve mutantan âyinler yapılıyordu. İstanbulun ticaret ve sanayli de yolunda idi. Limanda, bilhassa Baliçte, Marmara kuıyılarında, mühtelif milletlere mensup tüc - carlar görülürdü. Babilden, Suriyeden, Mısırdan, İrandan gelenlerin adedi niha - yetsizdi. İkinci Teodoziyos zama- mından itibarem illm ve marifette ierlemiğzli, içtikten sonra, Mustafa bit hisimi kesti ve sesinin lâvet ve kudretine en tatlt zün ve keder tavrı ve makamından şu gazeli tutt Kimseyi di tenki azar etme # Kalbi nuri tâhizâh eyle Müustafa, gazelin mey: tığı zaman, değil yalnız tüccarının ailesi çayırdaki kalabalık, ta can evlerini Tulmuş gibi oldular, Musikil kamlar şahı sayılan rast mın en pes perdesinden biraz mahurdan dolaşa: ayni makamın en tiz p ak, sonra da 6 en z vaş yavaş ve biraz da tan dolaşarak ine ine | pes perdede inip gazelin tapkı, içinden inler gibi hayriye tüccarı ailesini o tirmişti ki kümeyi teşkil tün kadın ve genç kızlar kıra hıçkıra ağlıyorlardı. Gazel bitince Mustafa göğsüne bastırarak: — Hü, eyvallah!. Diye oradan hafifçe mak istedi. Fakat sevdiği F matığı, elinin tersile yaşlı Tini silerek seslendi. — Dur zebilci, evlâdım. Traz!. Sebilci başını önüne du ve kadın ona küçük bif uzatarak: — Hele şunu al da, ya bir kenara iliş, biraz Biraz sonra, bir hi Mustafanın önüne en bi lep yağile yapılmış bir & yet nefis börekle bir kâSE Ğ hoşafı getirdi. Mustafa elini sürmedi ve büshütüt ğ ketsizlik olmasın diye fından bir iki kaşık aldıktf — Çok teşekkür ada? Deyip kalktı. Mustafâ reğe el sürmediğini göret ması sordu: — Niçin yemedin evi — Karnım tok valideti — Bir lokma aslaydın — Bir değil, yarım tekt yiyecek halim yokt. — Şuhal de hoşalı içes — İçtim, Allah ziyade ©| Kadın, Mustafaya v re para çıkarmak için nundaki has ibrişim ken, Mustafa da hemen # arasında başındaki sebil

Bu sayıdan diğer sayfalar: