Son Telgraf'ın karşımıda u- | zun boylu, beyaz tenli, kumral saç- | h, iri lâcivert gözlü, temiz miş bir kadın görünce duraladım.. | O tereddüdümü görünce | — Buyurunuz! dod Az kaldı, amma çok az kaldı, &- ğer merdiven başında üstü başı, yüzü gözü kirli, paytak bir çocuk | görmeseydim kapıyı açanın yeni hizmetçi olduğunu anlıyamıya cak: — Estağlurullah, siz buyurunuz! | diyecektim. Kendimi topladım, birşey söy- lemiş olmak için: | — Bayan burada mı? dedim. — | Kırıla döküle, munis, ahenktar | bir sesle, gerdanını katmerleşti - l rerek, Haktan sürmeli gözlerinin uzun kirpiklerini kaşlarına değdi- | rerek: | — Buralar efendim! dedi. | Hayretler içinde idim, karım bu | kadını nasıl tutmuştu?.. İçeri gir. dim ve gayrı şuuri bir sevinçle ka- rımı şapür şupur öptüm. Kadın - | cağız afalladı. Senelerdenberi beni karşıladığı zaman öpülmeği unut- | müştu. — Maşallah, Ayşe Fatmayı sev - di! diye alay etti. Odamıza girdik. Ben yeni hiz - metçiden söz açamtyordum. Ni. hayet o sordu; — Nasıl buldun? Dudak büktüm: — Fena değil, fakat o çocuğu ne yapacağız? — Aman müşkülât çıkarma. Çok Şükür eli yüzü düzgün bir kadın | bulabildim. Çağırayım da bir ko - nuş. — Canım ne konuşayım:.. 'Tam bu sırada içeri girdi ve tam bir hizmetçi tavrı ile sordu: — Saat kaçta yemek yersiniz efendim? —- Saat sekizde... — Ne yalan söyliyeyim, — kalbim hop hop ediyordu. Sordum: — Adın ne senin? — Sürme. Bunu söylerken gene kirpik - lerinin uçlarını kaşlarına değdirdi. — Bana bir bardak su ver Sür- me, Evin içinde Sürme baş tacı ol- muştu. Onu karım seviyordu, ahçı kadın seviyordu... Yalnız ben mu- habbetimi meydana koyamıyor - dum. Bir akşam karım Sürmenin kızı ile bahçede oynarken, Sürme ta- 'van arasında iş görüyordu. Ben de yukarı çıktım... Karım — bahçede Sürmenin kızı ile oynaya dursun. Yerimizden #ırladık, Sürme: — Muhakkak bizi pencereden | görmüş olacak! dedi. Karımın sesi tekrar duyuldu: — Pis mendebur Sürme!, . Ben dışarı fırladım, aşağıya oda- ma indim. Biraz sonra karım, Sür- menin kızinı kolundan yakala - mış odaya geldi, hâlâ: — Sürme... Seni pis mendebur seni!.. diye haykırıyordu. — Vallahi karıcığım!.. diye baş- | ladım. — Sözümü kestt: — Doğru dedi, belâyı, kendim ba Hikâyele '*JEW' ele veriyorduk Yazan: Selâmi İzzet şıma davet ettim. da hayret ettiğim bir ka - a meydana — çıkmıştı. ye çöktüm, işin sonunu bek: ı Geçen harbin 1917 senesi mart ayı ile 1941 senesinin mart ayı a- rasında, sevkulceyşi şartlar dola- yisile büyük farklar vardır: Amerika yardım | bul etti. Bu yardım İ Bazi sistemine karşı koya rupa milletlerine yapılacakt lemeğe başladım. Karım soğuk kan- | giltereye yapılacak ilk yardım, bir im çocuğum... benden fazla le anlaşıldı. mürekkep Bu sefer Sür: şaşaladı; nihi züne sözüne sürüyor, karım da: — Pis mendebur, Sürme!., diye | bağırıyormuş... Yeni Harbin Portreleri HürFransa Şefi GI.De Gol Kimdir?: /Sen Sir mektebin- den Hür Fransız Kumandanlığına kadar geçen hayatı Hür Fransızların Şefi " General de Ganl'ün ismi resmi tebilglerde hergün | bir kaç defa zikredilir. Fransanın in- |. kldamına kadar lamini duymadığımız bu general kimdir? Genera) de Gaul 22 Teşrinisani 1890 (da Fransada Liile çehrinde doğmuştur. 1914 harbinden evvel Ser Sir'e girme- miştir. 1014 Ağustosunun ikisinde otuz üçüncü piyade alayında asteğinen idi.. Geçen Umsumt Harpte üç yerinden ya- ralanmıştır. Nihayet bir Alman müf- Tezesi terafından esir edilmiştir. Üse- Ta kampında Genezal de Gaul Alman- Jar tarafından «Dikbaştı> olarak telâk- ki edildi. Beş defa kaçmak be- istedi, ginde de yakalandı, Nibayet Mütareke | Beldi, esaretlen kurtuldu. ge General de Gaul bundan sonra Po- donyayı Rus istilösina karşı müdafaa için, derbi General — Veygandin emri altına girdi. “Polonyadan dönüşünde Ben Sir mektebinin askeri tarih mu- | allimliğine taylı edildi. 1029 da Vu- kın Şarka gönderilerek, Trakta, İran- da, Misirda uzun müddet dolaştı. 1889 de Pransaya dönüşünde, MilI — Müda- faa Komitesi Umumi iğine tayin edildi. 1936 senesine kadar da bu mev- kü muhafaza etti. Ondan sonra Meç'- deki zırhlı 505 inci alayın kumandan- lığına tayin olundu. İrk yazdığı kitap, «Düşman - Arasın- dâ Anlaşmamazlık» — 1994 te Mareşal Petain'in hususi tavsiyesi ile noşme- dilâl 1932 de «Kılıç Boyunca> adında ikin- €i kitabını yazdı. Bu iki kitabının hu- lasası gadür: — «Düşmanı — içinden vurmak mümkün değilse, olâba kargı silâhla mukabele gerekir » General do Gaul ordunun dalma ye- ni metodlarla techizini isterdi ki, omun bu arzusunu Almanlar tatbik etmişler- 1938 de, Avusturyanın ilhakı arife- ginde «Fransa ve Ordusmu> isminde Ü- Çüncü kitabını yı kitabını da Mateşal Petain'e ithaf etmişti. Harbin ilâninda General de Gaül Beşinci ordu motözize livasına kuman- da ediyordu. 1940 senesinin 15 Mayı- sıhda generalliğe tezli ederek, dördün- Cü zarhli. fırkatının kumandasını ele aldı. € Haziranda —Parise çağrılarak, SÜ Müdafaa — Müsteşarlığına — tayin edildi. General de Güülün orduyu motörleştirmek hususundaki rarı an- cak o zöman anlaşılmıştı. Gerisi malârn.. Mütareketin akubin- (de Ceneral de G aanın bayrağını kaldırdı, yeni bir du kurdu ve bu orduyu kuvvetlendiri. 'yer ve Almanlarla harbe devam edi- yer. —— TÜRK Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 11 'TUNA BOYUNDA —— Yazan: M. SAMİ KARAYEL ORDULARI Gümüşlü kubbe eski bir Bizans manastırı idi Türkler, Altaydan doğan zefer güneşile, Ayasofya kapılarım a« çacaklar, Sen Stafan kilisesini yıldızını söndüreceklerdi. Bu ga- zöleri zafere götüren bir ruh var- dı ki, onu telkin edenler, ebedi ve yenilmez bir kuvvetin tükenmez küudretine iman eyliyenlerdi. Hat- H, birçokları cezbe sahipleri, ke- ramet sahipleri azizlerdi. | Bü azizler, bu erenler içinde A- | hlören, Kumraldede, Aptal Mu- | rat, Geyiklibaba gibiler vardı, * Aktimurla, Balabancık Bursa yollarını kesen hisarda idiler, Bu halis Türk erleri, imanla çarpışı- yorlardı. Bursa şehrini kuşatal: tam sekiz sene olmuştu (H, 725). Bursa tek- furu mahpus gibiydi. Şehirde ar- 'ftık yiyecek kalmamıştı. Bir çok- ları Aktimurla, Balabancığın yap- tığı hücur lsn ziyade açlıktan iyorlardı. Aktimur, Balabancık cesurane ve daimi bir surette Bursanın te- pesinde ve kapılarında muharebe ederek bekliyorlardı. Artık muhasarayı — sıkıştırmak ve şiddetini arttırmak zamanı idi. dedi, hem o ar- | | milyar 350 milyon dolar kıyme - tinde harp malzemesidi: Bahar ve yaz mevsi | zekât için İngilterenin en çok muh- taç olduğu malzeme, benim kana- | atime göre tayyare ve ticaret ge- bulaştırmıştı. Yü- , misidir. Tayyare, deniz kuvvet - | kerini sürekli hâkimiyeti için, ti- çaret gemisi harbin — beslenmesi | için lâzımdır. | Almanya, Amerikânm İngilte- reye yapacağı inyyare yardımına mâni olamıyacaktır. Gönderilen tayyareler, Groenland - İzlanda - İskoçya üzerinden uçarak İngilte- | teye - bir zaylat vermeden - gel- | mektedirler. | — Fakat ticaret gemisi ile malzeme | makliyatı tehlikeli bir safhaya gir- miştir. Almanya, cep denizaltıla- rile, tayyarelerle ve seri hücum botlarile malzeme taşıyan ticaret gemilerini açık denizde veya İn- giltere sahillerinde — batırmağa başlamıştır. Nisan ayı içinde bu deniz harbinin şiddetleneceğini Hitler de nutkunda dünyaya bil- | dirmişti. 1917 senesinin şubat, mart, ni - san ayları zarfında İngiltere yal- mız denizaltıların hücumlarile 2 | milyon 660 bin ton gemi kaybet- mişti. Bu seferki deniz harbinde, denizaltılarından başka tayyareler ve hücum botları da vardır. Bu sefer zayiatın daha fazla olması çok muhtemeldir. Almanlar Baltık sahillerindeki gemi tezgühlarında seri halinde baftada 2 - 4 olmak üzere cep de- | nizaltıları inşa ediyorlar. — Cep denizaltıları 250 şer tonluktur. Hafif ve sür'atli gemilerdir. Mü- rettebatı 15-20 kişidir. Cep denizaltıları yeni bir silâh sayılabilir. 750 ve 500 tonluk açık denizaltıları, büyükçe ve sür'atle- ri az gemilerdi; bunları kafilelere | relakat eden destroyerler yakalı- yabiliyorlardı. Cep denizaltılarını avlamak için en iyi mukabil vası- ta tayyaredir. Ticaret gemi kal- lelerinde muharip refakat gemil rinden ve destrayerlerden başka torpil tayyareleri de bulundurmak mecburiyeti vardır. Eğer 250 tonluk bir cep deniz - altısı 5000 tonluk bir ticaret ge- | misi batıracak olursa, inşa masra- | fımı ödemiş demektir. 5000 tonluk bir ticaret gemisi yapmak için, 250 tonluk bir cep denizaltısı yap- | maktan daha çok zamana, paraya ve malzemeye ihtiyaç vardır. Denizaltılarına karşı Amerika- nn bulduğu çarelerden birisi de (Bisküvnt) gemileri yapmaktır. | Bunlar, su kesimi pek az olan ge- milerdir. -Denizaltıların torpille- | rine karşı emniyet emsali fazladır. Açık deniz bu tip gemilerle belki emniyetle geçilebilecektir; fakat İngillere limanlarına yaklaştıkça, Alman bombardıman tayyareleri- nin ve hücum botlarının hareket Bursa kalesi etrafında alınmadık | hisar, Bursa yanında 'Türk iline ka- | tılmadık diyar kalmanı, | Şimdi, asıl kalenin de fethi lâ- | zımdı. İznik muhasarası da hâlâ devam ediyordu. Bursada açlıktan kırıldığını söylüyorla; Ahali Türklere teslim olmak için bahane arıyordu. Osman Bey, öğ- | MuOrhan Beyi çöğırdı: | — Evvel sen (Adranos) a var- kim ol kâfirin atası (Dinboz) ga- | zasında benim Bay Hocanın düş- mesine ol sebep cldu. Dedi. Kendi, ayağından rahat- sızdı. Bununla beraber Orhan Bey- le beraber Bursanın muhasara - sında bulundu ve eğluna şu va- siyeti etti: — Oğul, ben sldüğüm Vakit be- ni Bursada çol gömüşlü kübbenin altına koyasın. . Gümüşlü kubbe, eski bir Bizans | manastırı idi. Olvakit kâfirler ma- nastırı yeni yapmışlardı. Neşri ta- ribi bu kubbe için şunları yazı - yor ve oğlu Orhana nasihatlerini de tamamlıyor: | iük 200 gemi yapılacaktır. Amerikanın yardımından sonra deniz harbı nasil bir mahiyet alacak ? Bugünkü şartlar 1917 deki deniz harbı şart- larına benzemiyor Yaza l Kurmay Subay ı siası içinde kalacaklar ve müsait birer hedef olmaktan kurtulamıya- caklardır. Gürülüyor ki bu yeni deniz har- binde geçen deniz harbinden baş- ka bir hususiyet vardır: 1917 de- nizaltı harbinde denizin havasın- dan gelecek tehlike de katılmıştır ve İngiltere hem denizallıra — ve hem de deniz havasına karşı iki türlü müdafaa tedbirleri almak mecburiyetindedir. Amerika Cumhurreisi Ruzvelt Hog İrland tezgâhlarının — ye - niden faaliyele geçmesini temin etti. Burada seri halinde 7500 ton- Yani Alman denizaltıları, bombardı - man tayyareleri ve hücum botları Atlas denizinde ve İngiltere su - yeni bir ticaret filosu meydana ge- lecektir. İngiltere, Norveç, liclanda, Belçika, F Çağı gemilerle zaytalımı le miş vaziyetledir. Yeni denizalti esi karşısında zaylalımı A- merika ve İngiliçrede yapılacak yesi Inçaat İle, safın alacağı eski gemilerle önlemeğe — çalışacaktır. Yunanistanın ticwrret gemileri de İngiltere hesabına çalışıyar; 607 ticaret gemisi az şey değildir. A- merikalıların Li milyon ton tutan 4500 ticaret gemisi vardır; daha fazlasını da yapab'lirler. Geçen harpte İng llere gemi za- yiatını durdurmağa muvaffak ol- du, 1941 de dürdürabilecek mi?. Muzaffer olmax için durdüurması Tâzımdır. Zaylatmı - önliyemezse. İngiltere —Almar.yanın tasavvur eniği veçhile tamsmile abluka e- dilmiş, aç ve matzemesiz kalarak mağlübiyeti kabul eder, Fakat her İki tarafım elinde bu- dunan imkân ve kudreti tartınca, Dammarka, bu deniz harbinden İngilterenin | ve Amerikanın mağl»p çıkacakla- rın ihtimal verilemez. Harp uzıya | olmuşti cakı fakat bu zamandan Almanya | kâtlı çıkmıyacaktır. Ticaret gemi kafilelerine Anerikanın — de harp kavvetleri de refaka! edebi- leceğine göre, vaziyet 18917 senesin- dekinden çok başkadır. Amerik: nın harbe girmiş sayılması için, bu işlü bir merasimi kalmıştır. Za - manımyzda öyle bir merasime lü- zum görülmemektedir. Amerikan yardımı, Almanyaya karşı büyük bir harpten başka bir şey değildir: gittikçe şiddetlene - cek olan bu yardım harbi karşı - sında Almanyanm harbi idame et- larında bir ticaret filosu mahve- | mesi ve muzafler olması mümkün derken —Amerikan tezgâlılarında İstanbul Sinema tarihinin en büyük günü : Şimdiye kadar İstanbula gelen filmlerin en şahanesi. - Dünya: Meşhur (ÇARDAŞ) ların aşkını unutturan, (BİTMEMİŞ SENFONİ) yi hatırlardan silen... «MARMARA» sinemasmın hususi getirdiği ük vizyon dünya şaheserlerinden ikincisi - dünya nın büyük şehirlerinde aylarca göster ilmiş Aşk - Musiki - Dans ve Hayat Filmi 941 Flimler Kraliçesi DANKO - PİSTA ( Macar Senfonisi ) Beyazıtta MARMARA Salonla- rında YARIN BAŞLIYOR Dünyanın ea meşhur Rejisörü ERNST LUBİTSCH'in eseri AŞK İLANLARI MARGARET SULLAVAN — JAMES STEWART ve FRANK MORGAN vek yakında VEE L E K veemennde Yeni muvaffakiyetler kazandıracak bir filmdir. — Güneş gibi y gören güneş sanırdı. V kim sana Tant: buy söyliye, gen amı kabul etme — ve eğer bilmezsen, Tanrı ilmini bile- ne sor, Ve bir dahi sana muti olan- ları hoş tut... Osman Bey muztaripti. Üç ay evvel kayınpederi Üdebali ile çok sevdiği Mal Hatunu kendi eliyle Bileciğe gömmüştü Osman Bey hastalığına mebni Söğüde döndü. Fakat, azminden ve emelinden dönmedi. Oğlu Or- han Beyin meiyetine Turgut Alp- | la, Mihal Beyi verdi. Orban Bey, Şeyh Mahmutla Üde- balinin kardeşi Ahi Şemsettinin oğlu ile gitmek istemedi. Osman Bey buna razı oldu. Gittiler, Atranosa çıktılar, hep- #i de atlı idiler. Atranos tekfuru felâket haberini duydu, Bursa dağ- larına kaçtı. Rum ahali de onunla beraberdi. Orhan Beyin gaziler atlarından indiler, ormanlara gir- diler, dağlara tırmandılar, tokfu- Tekfur kaçtı, yalçın tepelere si- ğindı. Daha sonra, sığınacak yer bulamayınca, kendisini kayalar - dan aşağı fırlattı, hayatından eser Tekfurla beraber kaçan halk bu felüket üzerine, Osmanlı Türklere sığındılar, Artık Atranos halkı da Türklerin elinde idi. Osmanlı Türkleri bu gatebeden sonra, tepelerden indiler, Bursa givarına geldiler. — Pinarbaşının yüksek ağaçları altında çağlıyan Sular kenarında atlarını dinlen - dirdiler, Kaleye sulhan girmek istiyor - lardı. im öyle oldu. Butsa kalesi h. Fakat, baş yarıl « madan ve kan dökülmeden alındı Orhan Bey Bursanın tekfuruna Mihal Beyi yolladı. Teslim alma- sını teklif etti. Tekfur şu cevabi verdi: : — Ahdedelim. Bize kimsenin zararı değmesin hisarı verelim. Mihal Bey tekfurun cevabını Ör- | Netendiye filün bir yere götür, hat: Yazan: OSMAN CEMAL KAYG e Osman böyle zorladıkça Musti da içmemekte israr edemiyo n Karabıçak meyhane- sinde bir âlem Yorgancı çarşısının gözde kal- | falarından İnce Arap, Mustalayı çok severdi. Mustafadan ancak bir iki yaş büyük olan İnce Arap da Mustafa gibi biraz musikiden ça- kar ve onun da sesi biraz güzeldi. Hattâ bazı yaz cumaları, çarşıda- ki kalfa ve çıraklar Yenibahçe ve Çırpıcı çayırına germeğe gittikle- Ti zaman, İnce Arap curuyunı da yanına ahıt, gittikleri - yerlerde hem cura çalar, hem de Mustafa ile birlikte türkü söylerdi, İşte, Rustem ustanın teşviki ile Musafanın ağzını arıyarak onun, bir bayriye tüccarının evlâtlığını sevdiğini öğrenen bu İnce Arap Annesinin, kumral saçlarını ok- gıyarak kendine daha güzel, daha dilber, daha şirin bir kız bulaca- gem söylediği akşamın ertesi gü- nü, Mustafa dükkânda ne yapa- cağını bilmiyor ve şaşkımlıktan, can sıkıntısından, kederden ağzımı bıçaklar açmıyordu. Onun bu ha- lini gören ve buna pek üzülen us- fası Rüstem Ağa akşam, dükkân kapanacağı zaman, üç, dört dük- kân ileride çalışan İnce Araba git- ti; Mustafanın bugünkü halini o- ma anlattıktan sonra: — Sen dedi, Mustafayı al da bu akşam şüyle biraz deniz kenarla- rına, kırlara tilân götür, dolaştır, kendisini biraz teselli et, gönlü- ne ferahlık verecek sözler söyle!, Sonra, yarın cuma olduğu için y tâ başka arkadaşları da alın, yanı- mıza, oğlancağız biraz açılsın, yok- sa zavallının düşünmekten hali harap olacak!, | İnco Arap, 6 akşamı Mustafa ile | Gedikpaşadan Kumkapı sahillerine | doğru hava almıya, açılınıya, fe - rahlamıya giderlerken, yanlarına e yorgancı kalfalarından Ya- mük Osmanla — Uzunçarşılı Bidik Hasan takıldı. Osman xaten ayni çarşılı olduğu için meselenin biraz farkında idi, yani Mustafanın aş- kı, biraz kulağına çalınmıştı. O- nun için İnce Arabın kulağına e- çiliy Z — Galiba âşık oyalamıya gidi - yorsun değil mi?, Dedi ve Arap: — Öyle-. Cevabını verince; — Onu dedi, şimdi en iyi oyalır yacak yer neresidir biliyor mu - sun?, — Neresi?. — Karabıçağın serin havuzbaşı!. Karabıçak Kumkapıdaki selâ - tin meyhanelerden birinin adı idi. Burasını İnce Arap da biliyordu. Çünkü, zaten buranın sıkca mü- davimlerinden olan Yamuk Os- manla Bıdık Hasan, kendisini de oraya birkaç defa gölürmüşler, o- rada zorla birkaç defa rakı içir- mişlerdi. Şimdi ,bu akşam — sıra Mustafanındı. Yamukla Bidik tür- lü rica ve ısrarlarla ve bin dere- han Beye anlattı. Orhan Bey razı oldu. Tekfur korkuyor, hisardan çıkarken başına bir felâket gelir diye çekiniyordu. Tekrar Mihal Beye haber yol - ladı: — Bana birkaç yarar adam gön- dersin ki biz hisardan çıkarken bizi Türkler inçitmesinler. Mihal Bey Tekfurdan bu zah- metin bedelini almak istedi: — Varân adamlara ne verirsin kim geleler. Teklur her ne isterlerse vermi- ye razı oldu. Otuz bin floriye ka- rar verildi. Nihayet Bursadan çıktı. Şehir 'Türklerle doldu. Ahi Hasan, hi- sarın burçları üzerinde dolaşı - yordü. han Beyin adamları tekfuru Bahile kadar götürdüler ve gemi- ça C SŞ Tell A ©w mer tedi havınlu, fiskiyeli, Toş n soktular. Mevsim yaz vi Mdi. Dışarıdaki kuru sıcağl hat bu bavuzlu, fiskıyeli, laş ted serinliği İnsanın 1lık din hoş bir serinlik teş Vakit, henüz erkence oldi na! masalar daha tamamile di 1 t Havuzun etrafında ge mekte olanlar topu topu ba kişi idi. Kâlir meyhaneci da şam için ne de iştah açıcı re hazırlamış, bir yandan da Bf za yordu. Dört arkadaş bahçenin tu bir köşesine, asma çal a altına çöktükten biraz lerine üç karafaki rakı gı kü Mustafa daha ağzına madığı gibi bu akşam da İ yen koymamak niyetinde İ kat bu akşam, acaba buna İf var mıydı?. Şiddetli bir tığı gönüllerin ateşini muk Osman, ne yapıp y akşam ona da bu zıkkımı caktı. — Bir tane yahu, bir İ engerek yılanının zehiri değiş bu, hoş zehir bile ola, bir V — den ne çıkar sanki? H Osman böyle zorladıkça fa da içmemekte ısrar Nihayet, İnce Arap, Osmat İmmasına dayanamadı, o da V tafaya: ğ — İç be gitsin bir taneci di, bir tanecikten kıyamet maz a.. Hem senin gibi, 4 delikanlıya bir rakı we hayır * kt. İlk kadeh Mustafaya bir 4, cam kırığı yutar gibi geldi. zünü buruşturup kaşlarını Tak: — Öf be dedi, ne zıkkım $7? bu, dilim, damağım, gırtlı birime girdi. Fakat 6 Zehir, şeyin bir kadehi, biraz sonra tafada bir başkalık hasıl ç başladığı anlaşılınca ikincisi nuldu ve biraz daha sonra Fi — Haydi bakalım dedi, A da, al şunu da yanık yanık tıngırdat!. ü Sonra ayni Miçoya dü: — Sen de şu şişeleri tazelel ÇArkası çöp aldı, ne de kimseye aldır Yalnız tekfurun servetini gazi lere taksimettirdi. Halk memnundu, Şehirde ept' ce teletat vardı. Orhan Bey 10 fütun vezirile görüşlü ve sordu” »— Bu hisarı verdiniz, neden DU" maldınız da verdiniz? ğ — Bir nice nesne için verö Biri bu kim sizin devletiniz gi den güne ziyade oldu - ve bizi devletimiz düştü, tahkik bildik biri dahi bu kim, baban ü gitti. Anın devleti köylerim Zaptetti. Size muti oldular ve hiç anmazlar. Biri dahi ral heves etti. biri de bu kim tekfi Tumuz mal kodu, fayda vermedi Anin için ki mal vermeğe bulmadı. Vaktile ancak nosne 8 | lere bindirdiler. Gemi Bizans sa- | #ru açıldığı sırada Bur- ydan eser kalmamıştı. | Burst temamile boşanmıştı. | Orhan Bey Bursa halkına âdi- | lâne davrandı. Ahaliden ne bir | madı, İhtiyacımız vakti ı.quna; kunmadı. Hisar bize hapis ! Ve biri dahi bu kim yaramıza MI” | duk kim, yine ol tekfurdu. Ve bifi | dahi âleenin tebeddülâtı eksik d | Bil, imdi bu tebeddülât bize oldu. j w var) | z ea Biekl