ŞAT YENİ MESELELERİ taya hava akınları.. ltanın tarihi şimdiye deniz cenkleri ile dolu idi. Bu 'an deniz yolunun ortasında ol- H, her devirde adanın _ıieıı - ükelilerin Maltada vücude ge- Ükleri âbidelerin hâlâ bugün N vardır. Ynanlılar bu adaya Melita ya- işmini vermişlerdi. Ada Allan 528 sene evvel Kartaca - tline geçti. Milâttan 218 :,:-n Romalılar adaya hâkim . , Gotlar, daha sonra Aolılar adayı cle i geçirdiler. tekrar ele geçirdiler. DEBI ROMAN: 83 en de Cz2al 'ada olduğumu düşünmüyor Bu kadar insafsızlık olur 'uşuşumuzun şekli, sesimizin mile değişmişti. Kavga hasım değil, adetâ derile- arkudaş iladesi içine girmiş- Lütfiye, haklısın. Evli ve na> 4 olduğunu bilmiyorum. Bun- | Tinde bir saniye bile durmak ö ettir 'Yle karip bir çıkmazın İçin: uı-" benim için ya sen, ya ha- iklsinden birini feda elmem Sehi unutmama, senden V billta, bir cümle ile: Sen> eçi teme imkân yok. Sensiz “tdima gün, ben, ol: ea Seveceksin ! n ; ETEM İZZ bu suretle fileya su ver- mek için 360 gün lâzım gelecekti. Napolyon tereddüt etmedi, a- daya hücum etti. Yirmi dört saat içinde kale zaptedildi. Şövalyeleri dağıtmak emri verildi. Onlar da Tiryesteye iltica ettiler. Napolyon Volma isminde — bir kumandanla 3000 adamı kalede bı- rakarak, Mısıra doğru yelkenleri oei Üü Tei kaybolur olmaz, şimalden Nelso- nun kumandasındaki İngiliz fi - losu göründü. Volmanın kuvvet- leri üç gemileri ile arada bir hu- ruç yapıyorlardı. Fakat açlıktan 8 eylâl 1800 de teslim oldular, İm- giliz filosu limana girdi. Demek ki bundan 140 sene ev- vel İngilizler bu suretle Maltaya girmiş bulunuyorlardı ve hâlâ da oradadırlar. İtalyan ve Alman tay- inin İngilizleri bu adadan atabilecekleri ise hiç sen- Deniz hâkimiyeti İn- gilizlerde bulundukça... Maltaya karşı şimdiye kadar yar pılan hava akınlarında da ölü ve | yaralı zaylatı bini geçmemiştir. Cebellittarıkta olduğu gibi Malta- | da da kayaların altina kazılmış büyük sığınaklar vardır. ! Hele Maltadaki kaya altı sığı - makları bir şehir gibidir ıı'ı talyan ve Alman kumandanları da bunu ler, Bu mükem- | mel sığınaklar Malta halkını pek | iyi korumaktadır. | —— ALK ÜTUNU I! Ve İşçi Anytlllnrı derinin Son Telgraf Halk sütu- (:u-ı:::mvı müracaatlarını rica ede- vim. kefil verebilir. Piyasayı tanır, bir zat iş arıyor tahsilim olup «30> ya- a Ga a ten anlar az çok piyaayı Bayan Emel, M Yıldız, Kâtip, Reşat, F Tepedelenlir yan M 'T, Hayriye, ollu, H. H. B. Bayı eti manız her gün saat rdan başka ::us ııP arasında aldırmanız. mercü- S ve Kevseri Eyüplen ni getmiştir. birer mektubunuz ET BENİCE ktir. - | Ytîı?:ımı, evli olduğumu bi- a . Kyor A, biliyorunu O hide 2 | , '!:;:x:l:ı’kîn we bayıltıcı bir kes- ri kinliğin 1! gözlerini gözlerime di ben de çıka- ıııı::ı:ı::ım kncll'dlıın:l— yiyim?. Ne Yap am KS Tanlaln ae todirim! afamın İ- K çi azarlıyabilmiş d inde a ittiğiniz Z — Görüyorsunuz K, gi yel, doğru değil. v Dedim ve.devam ©* en belli başlı simalarından Ahmet Vefik Paşanın hayat ve eserlerine dair bütün ma- lümat ve vesikaları toplamıya karar vermiştir. Ahmet Vefik Paşa edebi- yat ve tiyatvo tarihimizde iş- mevi rol nisbetinde elüd edilmiş bir şahsiyet değildir. Ahmet Vefik Paşanın Molyer'den yaptığı — adapteleri, bizzat Molyerin eserlerinden çok daha kuvvetli bulanlar var- dır. Bu zat, ender yetişir tipler- dendir. Bugüne kadar onun, tetkik edilmemiş bir çok ta- rafları vardır. Eğer, Bursa Halkevi, bu işte muvaffak o- laursa, hakikaten, memleket kültür hayatına büyük bir hizmet ifa etmiş olur. Bursa Halkevini, i bu işten dolayı şimdiden tak- dir ederiz. BÜRHAN CEVAT Gümüşleri parlatmak Daimi surette kullanılmıyan gü- müş takımlarının parlaklığı mu- hafaza etmesi için bunları içeri- sinde bir parça Kolodyon erlil- miş alkol ile oğmalıdır; bu süret- le takımların üzerine ince bir ko- lodyon tabakası kalır. Bu tabaka ta- kımları kararmaktan meneder. Kullamlacağı vakit bu tabakayı gidermek için sıcak suya batırıp çıkarmak kâfidir. ayırınız. #amları çok ağır ve çok bol yemek yemeyiniz. Yemekten kalkarken bir kahve veyahut başka bir B cak matbuh hazmi kolaylaştırma- Bi için iyidir. Hazlm cihazınızı çok yüklemeyiniz. Yemeklerin — ya- pelmasına olduğu kadar ziyade ka- Hitesine dikkat #diniz. Eğer — hazimazliğe mütemayil iseniz, eti, konserveyi, sucuk ve pastırmayı külliyen kaldırınız. Az miktarda olmak Üzere şarap içiniz. Gerçi bunları siz de biliyorsu- nüz. Fakat ekseriya hazimsizlikten şikâyet edersiniz. Midenizde bir ağırlık — hissedersiniz. — Yemekten gonra gazele okuyarak uyursunuz. Uykunüz kâbuslarla geçer. — Baş ağrıları ve ağzınızda bir acilık hinsedersiniz. Taublatiniz değişir, işlerinizde yelse düşersiniz. Bununla beraber bikarbonat dö güd, yahat mağnezi Kalsine iyi- dir. Kezahannelerde mideyi kuv- vetlendirecek — hususl sürette imal edilmiş kömür, tozları da vardır. — Bir başka erkeğin hakkına göz dikiyorsunuz. Bir başka saadeti yıkmayı düşünebiliyorsunuz. Sizi sevmek imkânını kendisinde asla bulamıyacak bir kadına, onun ha- yatına zehir aşılamıya çalışıyar. | sunuz. Her şeyden önce ve sonra | bunun bir ahlâk ve karakter zaafı | ifade edeceğini düşünmiyecek se- viyede değilsiniz, değil mi?. | Bu sözlerim karşısında sendele- S oğru sözlerinize verilecek ce- bir insa- yoktur. Fakat, aşkın :’çıitırubıleı-rk, muhakemeden düşürebilecek kudrette olduğunu da kabul etmek lâzımdır. Dedi. ; — Bu, sizin tasavvurunz!. Dedim, sözüme ekledim: | — Aşk. diye tek başma insan üzerinde kudret ve tahakküm eden hiç bir şey yoktur. İz'an ve irade ıı:ıhıkııı ye düşünce en üstün kwvwvetlerdir. '& — İrader rahalsız etmemiyt, keni ize büküm olarak beni | mize hi dinizi de | MAHKEMELERDE: Hanım yaptı kaza, 'en hizmetçi yaptı kabahat Genç, sarışın, ufak tefek, güler yüzlü, sevimli bir kadındı. Mah - keme koridorunda, orta yaşlı, es- mer, topaç gibi bir kadınla karşı - laştı.. Birbirlerinin elini sıktılar. Orta yaşlısı sordu: — Kız, sen de mi düştün bura- şlara? Ne isin var — Sormayın.. Ben değil, bizim Turgudün İşi... — Ne oldu Turguda? — Kâmileyi döğdü.. Bir dişi kı. rılmış.. Onun davası... — Hangi Kümileyi? — Bizlin hizmetçi vardı ya... — A a! Neden? — Döğülmiyecek gibi değil ki. anlarda pek hınzırlaştı.. Eli bir sakarlaştı, bir d, Eline aldığı şey bin | parça... Ne tabak bıraktı, ne çanak, ne bardak... Turgut, tabakçılara taşınmaktan hal oldu artık... — Onun için mi döğdü? — Onun için döğer mi, a iki gö" züm? Turgudu bilirsin.. İçi geniş- tir.. Olura olmaza kızmaz.. Böyle şeylere aldırmaz... Bir zamandir, Kâmile bir icat stkardı; fırsat bul- du mu, benim pudralarımı, allık - larımı, rujlarımı, kolanyalarımı, e- sanslarımı sürünüp kendisine bir çeki düzen veriyor.. Ondan sonra, pencereden pencereye... Evin Ö nünde, sabah akşam, bası açık, bob- stil gençler peyda oldu.. Islık ça- larak, ür aşağı bex vukarı piyasa e- diyorlar. — Nazeninim de,, onlara pencereden görünmeler, gülmeler, işaretler... Kâfir kız, güzel de, bi- liyorsunuz... — Eh Allah için güzeldir.. — İkide birde de, bir bahane bu- lup kapıyı çekip fırt sokağa... Ya. rım saat yok, kırk beş dakika yok, bir saat yok... Sonra, alıal, moru- mor geliyor. — Neredesin kız? Dedin mi. — Hanımcığım, mahallebicinin tavukgöğsü tabağı kalmış da, onu götürdüm. Filân gibi bir bahane... Birkac kere nasihat ettim.. Kime dinletirsin? — Kız, dedim, bey duymasın, alimallah bütün kemiklerini kırar... Sen böyle vudra allık sürünmekten, pencerelerden işaret etmekten, fel- lek fellek sokak — gezmekten vaz geç.. Beye söylersem, hiç ötesi yok, seni hem döğer, hem koğar... Sanki ona değil.. Ondan sonra da, kaç kereler, pencereden, karşı evlerin pencerelerine karşı gerinir- ken, işarel ederken gözümle gör- düm. | Baktım beni dinlemiyor.. Müna- | sip şekilde Turguda açtım: — Bu kız — galiba İşi azıtacak.. Sen biraz kulağını büküver.. De. dim, Turgut da birkaç kereler be- him yanımda karşısına alıp nasihat etti. Yine oralarda değil.. Biz çe- kiyoruz cavıra.. O gidiyor bayıra... Bir akşam, Turgut eve gelirken, tedaviye ve bu hâdiseyi unutmıya çalışmız! — Unutmak.. işte bu mümkün değil! Diyerek gözlerini gözlerime dikti ve., uzun uzun bana baktı. Bu ba- kışta hem güçlü bir iğbirar, hem içli biz eda vardı. Titrek, ağlıyan bir sesle: — Bütün bunları bana söylerken hislerime ne kadar yabancı oldu- | gunuzu taktir edemiyorsunuz. Ben sizi seviyorum.. dediğim vakit bu- mu bütün bir hüviyetin iç iladesi olarak söylediğime inanmalısınız. Dedi. Sesi daha çok titriyordu, irileşen gözleri bir. şimşek alevi gibi güzlerime daha çok doluyordu. Bir aralık bakışlarım bakışlarına takıldı, siyah kirpiklerinin üzeri ıslanmış ve birer damla yaş göz ka- paklarından” dışarıya taşmıştı. Bil- miyorum, bu gözyaşları karşısın- da birden niçin yumuşadım ve kal- bimde bir gevşekliğin, bir sızımın acısını duydum. O devam ediyer. du: | “Davadan vazgeçerim ama, kı- cılan dişimi Plâtin yaptırırlarsa, bir daha da döğmezlerse...,, :F_Yazan: HÜSEYİN ısnçı:'ı-_:I:: karanlık sokakta bir fısıltı işitmiş.. Bizim evin yanında hani dar, ka- ranlık bir sokak var ya.. İşle ora- da... Bir de dikkat etmiş., Bizim Kâmile, bobstil bir çocukla kolko- la.. Fisil Esil, fıkır fikır, kıkır kıkır gülüşün konusuvor. — Kulağından yakalamış.. Çocuk kaçmış.. Tutup eve gelirdi. — Artık, kız da pek azıtmış, « iki gözüm. Haniz: *Kızın adı Kâmile» <«Altı aylık hâmile» Derler.. Onun gibi bir sey, de - sene... — Yok., Pek o kadarına kalmadı amdma, başını biraz gevşek bırak - | sak, kimbilir neler yapacak? Tur- gut, eve çetirdikten sonra, birkaç . Ağzından kan gel- figanla, sokağa fırlı yıp kaçtı.. Meğer, bir dişi kırılmış. | Gidip muayene olup rapor almış.. Bir de baktık, Turrudu mahke - meye çağırıyorlar, O, öyle rapor mapor almayı, muayene — olmayı bilmez.. Bir önüne düşüp akıl öğ- reten var her halde — Peki. Ondan sonra gelmedi mi? — Gelmedi... — Nerede kalıyor? — Kimbilir? Elbette bir ver pey- lemis.. Böyle zamanda, öyle hiz- metçiyi kim kaçırır? Eli her şeye yatar, her işe yatar... Çamaşır, ü- tü, yemek, orta hizmeti.. Hepsini de iyi yapar hınzır.. O gitti gideli, ca- nim çıkıyor. Ağzı yüzü yerinde, işten anlar bir hizmetçi arıyorum amma, nerede?.. Çok işime yarardı kâfir kız... — Karşıdan geliyor işte.. O de . ğil mi? — O, yal.. Bak, nasıl da giyinip kuşanmış., Eskiden bunlar yoktu.. Üstünü başını yeni hanımları yap- mıiş demek?, — Yine almağa razı mısın? İs- tersen, ben söyleyip barıştırayım daâ yine size gelsin... — Gelir mi yezit? — Ben söyleyeyim.. gelir sanı- Tım.. Bu kadar senedir, sizin ya- mınızda büyüdü., Gözü sizin ya- munızda açıldı... — Gelmez, iki gözüm.. — Bir defa söyleyeyim ben. — Sen bilirsin!.. Orta yaşlı, esmer - kadın, olraz ileride duran kıza seslendi: — Kâmile.. Kâmile!.. Kız, bura- ya gel biraz... Kâmile, dargın ve asık bir suratla nazlı bir. kırıtmayla, sallanarak, yanlarına geldi.. Eski hanımının | yürzüne bile bakmadı... Kâmile, ol- dukça güzel, zeki bakışlı, orta boy- lu, narin bir kızdı. Orta yaşlı esmer kadın: — Kız, sen ne yapmışsın böyle.. 'Tabakları, bardakları kırmışsın.. (Devamı 6 ıncı sahifede) — Belki uzun zamanlar, yani o bağ hüdisesinden sonra kendimi kabahatli vaziyetine de sekarak buşla sizi ve sonra hâdiseyi unut- | mıya çalıştım. Fakat, bu benim için daima bir imkânsızlık ifade etti. | Lütfiye, sen birdenbire gözlerimi büyüliyen ve iç boşluğumu döldu- ran öyle bir hüviyettin ki, bu hüvi- yet beniz yıllarca peşinde koştu- kum, arandığım bir tip ve hüviyetti. Seni ben ruhumda ve hissiyatım-| da iyice yerleşmiş, kökleşmiş ve üzviyetimden ayrılmasına imkân olmıyan bir parça halinde buluyo Tum. Sözünü kestim: — Belki haklısınız!.. Dedim, devam ettim: — Fakat, bütün bu söyledikleri- niz yine yenilebilecek olan şey- lerdir. İnanınız ki, aşk ver vehim- dir. Bu vehim müsait bulduğu va- kit insanı bastırır, hasta eder, Siz | de şimdi bir vehim hastasısınız. Ak- sini düyündüğünüz, kendinize «Ben fişık değilim... diye telkin yapmıya, ffak olduğunuz gün bu aşk Başmuharrirler Ne Diyorlar? İKDAM Abidin Daver «Üçlerin Berlla Kon- feransı> başlıklı bugünkü Başmakale- sinde diyor kiz «— Hapon Harkciye Natzrı Matsuoka Berline geliyor. Berlinde Üçüzlü Puk> ta dahil devletler arasında biy konfe- Tans toplaancak ve hiç şüphesiz, Ame- rikanın yardımı neticesinde hâsıl olan yeni vaziyet müzakere edilecektir. Çün- kü, bu harpten - İngiltereyi muzaffer Çıkaracağı kuvvetle ümit ve tahmin e- dilen bu yardımın - Çığ gibi yuvarlanıp gelmesine ancak, japonyanın harbe gir- mesi mâni olabilir. Bu mümanaat da yapon harp gemilerinin veya tayyane- lerinin fi müdahalesiyle olacak de- Bildir; Amerikanın kendisi - harbe gir- mesi dölayisiyle, İngillereye vermiye başladığı silâh ve malzemenin mü- him bir kasınını kendi ihtiyaçları için alıkoymak ve kullanmak mecburiyetin- den ileri gelecektir. Pakat Almanya ile — İtalya, bu Uzak Şark devletine askerlik - bakımından doğrudan doğruya biç bir yardım ya- pamayacaklardır. -Bununla — besrber, Mihver de, japonyaya Sövyet Rusyayı hareketsiz burakınak suretiyle dolayır siyle yardımda bulunabilir. Bunlar da, Amerika büsbütün kuvvetlegmeden ve Almanyanın İngiletceye bir şey yapa- miyacağpı fillen meydana çıkmadan ev- vel harekete geçmeyi icap ettirir. AÂme- Tiku iyice kuvvetlenir ve İngiltere de bir Alman taarruzunu defederse, artık, yapunya için harbe girmek mağlübiyeti önceden kabul 6d ydana alil- mak demek olur, Görülüyor ki Ameri- kanın müdahalesi, bir çök — hesapları altüst etmiştir. İşte Borlindeki Üçler konferansundı Buşularak tün bu meseleler ko- dan hesapları düzeli- mok için Çareler arandcaktır.» YENİ SABAH Hüseyin Cahit Yalçın bugünkü Baş «— Hitlere en büyük düşmanlık kendi netsinden gelmiştir. Bugünkü cihangir namzedi Hitler dünkü vatane perver Hitlerin şan ve gerefini elinden Sasbetmiş ve onun tarihteki müstesna sahifosini yırtmışlır. Bugün harplen © kadar mülenelfir olan ve Avrupa işe lerine karışmamak, istiyen Birleşik A merika elkâa umumiyesinla Hitler a- | ictyhinde verdiği mahkümiyet kararı iki Hitler arasında tarih sahifeleri içia- | de ceveyan eden facianın viodanlarda doğurduğu kanaatin ifadesinden başka bir şey değildir.. TASVİRİEFKÂR «Tosviri Efkâr> imzasiyle yazılan ve, «Yugoklavya kolay kolay teslim olmu- yoce bazlıklı makalede göyle deniliyor: #«Yugoslavların hâlâ devam etmek- te olan bu kafa tutmaları için, o mem- dekelin Bulgaristana nişbetle üç misli müfusa malik olmak itiburiyle Üç defa dahâ küvvetli bulunduğu, binaenaleyh mükevemet imkânları daha çok olduğu aöylenebilir. Bu iddia ve delil boş de- gildir. Yugoslavyanın nüfusu 18 milyo- na yaklaşmakladır. - Yugoslav ordusu, Bulgar ordusu gibi senelerce tahdidat ve takyıldata tâbi olmadığı cihetle çok Ayi yetişmiş ve çok kuvvetlidir. Mazide böyle zorlu harp imtihanları geçirmiş bulunan milletlerin nefisleri- ne itimatları fazla olur, öyle milletler başlarını Gük tutmasını, tehlikelere Bgöz karpmadan bakmasını bilirler. İşte bu sebeplerden — dolayıdır, ki Yugos- Javya bugün hâlâ Almanyaya teslimi- yet göstermiyor.> CUMHURİYET Yunüş Nadi, «Yeni Avrupa Nİzamı hakkında» başlıklı bugünkü Başmaka- lesinde şöyle yazıyor: «Neticet Avrupa — kıt'asının bir iki Kkodaman devlete esareti. Eğer yirminci asırda böyle bir davanın yürümesi imkânı varsa mihverin yeni nizamı da Kuruluyordur. Biz zannediyoruz. ki Avrupanın bu asra kadar inkişaf ede | €de yaşamış milletlerinden hiç birini gönül boşluğu ile bu demir çembere soğmak ve orada durdurmak kolay de- iilâr ve hattâ mümkün değildir.» hastalığından kurtulursunuz. Güldü: — Öyle şeyler söyliyorsunuz ki.. Diyerek ilâve etti: — Siz beni çocuk sanıyorsunuz. Nihayet zekâ ve muhakememe iti- mad etmenizi rica ederim. Sağlam bir dimağış var. Niçin ondan şüp- | he ediyorsunuz. — Dimağınız hakkında bir şey söylemedim. — Amma sözlerinizden © netice çıkmıyor mu?.. — Belki siz öyle telâkki ediyor- sunuz!. — Olabilir. Fakat, ber halde sev- ginize muhtaç olduğuma inanınız. Bu dileği yaparken yine gözleri yaşlı idi. Yine, yalvaran bakışlarla gözlerimi okşuyordu. Ve.. bende 'ona karşı nefret yerine merhamet halinde beliren bir zaaf başlıyordu.| Çok samimi bir hisle: — Şimdi siz gidiniz. Bugün be- mim çok işlerim var. Hem de pek kederliyim, Bir başka gün ber, sizi mnoktai nazarımın doğruluğuna i- mandıracağımi ÇArkası Var) Çrağan Sarayı ? Boğaz sahillerinin güzelliği lerin gözlerine bir sür gibi set çeken, eski saray duvarla- rı, denizin görülmesini temin için yıktırılacakmış! Bu ha- beri, bilseniz, ne kadar mem- iyetle öğ iş Üat yorum. Bir deniz şehrinde, denize lıuılulııknıu:'l. Akıntıburnuna karşı, içimde müthiş bir zaaf vardır. İstan” bu, , çok güzel bir şehir- dir, d.hıhııluk sevmek, daha ziyade sevmek için gezip do- laşmak lâzım. Te Her tarafı güzel olan bu in, bilhasa, bu sahilleri, benim içimde en ince, roman: tik hisler yaratır. - Ayni sahillerden, biraz da- şehre doğru yaklaşınız. Beşiktaşla Ortaköy arasında Çırağan Sarayını hatırladınız mil, Bu saray, bu eski ve ya- nık saray, bu haliyle bile ne muazzam, ne muhleşem ve ne güzeldir. Ne vakit, yolum o tarafa düşse, uzun uzun, bu ı'ııîgl ıâıızlıo::hnm: İçim sızlar.. Nası iş ta yanmış, bir harabeye dönmüş?. Bazan, kendi kendime şu suali sorarım Daha ne kadar zaman, bu saray, bu iç acısı Bilmiyorum, şehircilik mü: tehassısı Mimar Prost, Çıra- ğan Sarayını etüd etmiş. bu- nun ne olacağı hakkında bir karar vermiş midir?. Bu ka' rarı öğrenmek, benim için hususi bir zevk olurdu. Tek- nik sahada hiç bir bilgim ol bilmem.. Herhalde, bu iş için çok muazzam bir servet dökmek, çok yorucu ve titiz bir emek sarfetmek gerek.. Tabii, bu hâdise geniş ve normal zamanların.meselesi- dir, Ancak, gönül arzu eder ki, bu meselenin hal tarzı, şim- diden tesbit edilmiş bulunsun ve plânları, esasları hazırlan- mış olsun. stanbulun müstakbel imar plânını yapmakta bulunan ve | hattâ mühim bir kısmını ik- mal etmiş olan mütehassız Prost'un, henüz bu mesçleyi düşünmemiş zannetmek hatadır. İstanbul, Çırağan Sarayıe nın ihyası ile muhakkak eşsiz ve paha biçilmez bir ziynet kazanmış olur. R. SABİT DERDİ Kanapelerin hepsi kaldırıldı, tramvaylar — genişledi. Kimse sesini çıkarmadı. Belki de memnun olanlar çoktur. Ben ekse- riya — bu tramvaylarda — giderken #öyle düşünürüm. Şurada da beş on kanapede, beş ©a kişi oturuyor. Bunu münasız görüyorum. Bu kanapeleri de kal- Girivermeli. — Yalnız tramvayların kayış koymalı. Ortasına da iki üç direk ilâve etmeli. Bi de bu usul tecrübe edilse ne olur? «Kırk ki- silik> dt amma, zaranı yale Afühaecoe zamanında herkes hoş gözür.