AM ÇENİ MESELELERİ itina ile Mısır.. Ü| Şanası olmak gereki t yanlam a AAADİRA 'apı ir bütün Yunan adalarını ab f l' haritayı uzun uzadıya KÖt- eçirmek hatıra pek çek şey” (Belirmek Ü:Iı_yıd'l:. gatlı bir Beçirtebilir. Böyle bir ha> örneğini yapmak için Wü- k ise hayal ve hatırayı daha 'ndırmakladır. Hilkat Akde- avuç avuç ada ve zamanların Eski ıcuıâı-ldı:-nnıx erine çizerken acele elme - lâzım. Ürzerinde mümkün u kadar durmak, sonra diğe- atlamak iktiza ediyor, Tarih | sane bu adaları bir türlü l ı ! de tarih var, a ilkbaharın müjdecisi lâ- ir hava estiğine şüphe yok. z adaların hepsi de ilk- h ne yakit olursa olsun Mmühim bir mevkii olmasıni görmemeli. İngiliz mütehas- 5. A. Evansın uğraşması ile *vam edemiyeceğini anlar an- 7 çekilmiş, İtalyanların iş * Galiba örlemn ga sidemiyece-| elti: | * Olur, Münııcbelılılîğın de tir; YSt sert ve ağır kürüyeyeş Ne hı:"_ * M konuşma bu sende ö ':::ı_"' d0 serleştim ve. DA l *konuştmuma sen âmll ol attır Üy dz '-Hı.nııiıiuı okumaya | | şa, b meseleleri halletmeli- | yaprakları mıyacak. Birisi Girit adasının ta- Bit teşekkülü kadar sayısız sene- | lerdenberi mevcut. Öbürü de Gil- ridin son çeyrek mur zarfında la- rihine kendi maccralarını kas - mış, şöhret almış ,fakat gelip geç- | miş bir adam gibi. Bugün Giri verdiği taşı sayılıyor. zamanda bu yolu bir ucundan ö bür ucuma kadar uçup geçmek | ümkün. | -ıııulı » Yunan teştiki mesai - | sinde Giridin rolü pek büyük. Suda limanı hava ve deniz kuv- vetleri için Akdenizde istendi - | Hinden Âlâ bir merkez teşkil et - mektedir. İtalyanlar Giridin ve | Suda limanının ehemmiyetini bil- mes değillerdir. Afrika yolu üze- | rinde Giridin mevkü besbelli idi. | Ne çare ki Giride sahip olabilmek biçbir saman kolay olıı?ı.'lî- Gi Zeytınyağlı kâ: | hana dolması | biber, bahar, bir parça toz şeker, Yapılması! Lâhanayı yıkamalı, kökünü kesmeli ve bir tencereye oturtarak yapraklarını gül gibi aç- malı. Kıyılmış soğan, pirine b;ı:;x,1 - tuz ve biberi bir araya koy- Six da katılarak ka- | Yaran çay fincanı zeytinyağı, tuz, | | etrafına biraz yayarak bir iki kat da bunun üstüne .et kalan içi koyup bütün hal Ye akları sıkıca örtmüli. Lâha « | Adalar, İstanbulun en güzel —a Dünyanın en | Makromazya denilen bu ağaç, bo- | yu yedi metreden fazla c'mamak- Geçenlerde, Vali ve Bele- diye Reisimiz Lütfi Kırdar Büyühadaya giderek, Adanın su ihtiyacı üzerinde tetkik. ler yaptı. Gazetelerin verdiği haberlere göre, önümüzdeki | yaz mevsiüminde, adanın su ihtiyacı karşılanmış olacak- tır. İşaret etmek lâzundır ki, sayfiye yeridir. Fakat, son zamanlarda Adalara karşı rğbet azalmıştır. Bunun se- bepleri şunlardır: Adalardaki evler eski tarz- dır. Herkes, şehirde konfora alıştı. Ada yolu çok uzundur. Herkes iş güç sahibidir. Sa- bah ve akşam olmak üzere dir. Medeniyet, temizlik, kon- for, istirahat herşey suya da- yanır. Susuz bir yer nasıl say- olur?. Gaa a uhafı, Adada içecek vı da yök, denilebirlir. Çün” kü, İstanbulun en pahalı içe cek suyu Adadadır, Adaları ihya etmek lâzım- dir. BÜRHAN CEVAT ae aa. ih iyar ağacı Dünyanın en ihtiyar ağacının A- vustraiyada olduğunu — söylerler. İa beraber, ömrü 12,000 sene tah. min edilmektedir. Demek ağaç se- rilip serpildiği zamanlarda Roma ve Yuna n leri mevcut değildi. 'Tambarin denilen mıntakada bu bir orman vardır. Bu ormi boyu daha bir metreyi yeni bulan Makromazya nıin yaşları 3000 senedir. 49 İi v b 3 i ; $ di T %î " ei Bt ı y ıî | HEŞ T 4 İ : : mak muvafıktlır. — Ablanı sen kışkırtıyorsun! — Doktor hava değiştirme tav-) siyesinde bulunduğuna göre İstan- bula gitmesini daha faydalı bul dum. — Büna da hakkın yok! — Neden?.. — Ablanı hareketlerinde serbest dısın. Hem bu çeşit tesir- .kıınıl::l:ı edecekleri ükıbetler dola- bazan muzır olabilirler. — Göüsterdiğim yelda hiç bür ma-, zarrat yok! — Herbalde karışman doğru de- | L | Hmııiıııçı kunyordum. e — Ablam değil mi?. İstediğimi göylerim. Benim için ven yokken -| ve. İlâve ettim: Sendem de rica ederim, benim bunisi fikirlerime müdahale etme senden rica ederim, emrivakiler ilhdas ecrek, tavassut- İstanbu- tahrik ederek benden ı':'d__, için izin koparmıya ça- l yardı. Dedim MAHKEMELERDE : Arapsaçı gibi karışık bir hırsızlık vak'ası “Lâtife lâtif gerek.. Böyle tatsız | tuzsuz şaka da olurmu ya?...,, =ı: Yazan: BÜSEYİN BEHÇET __:J—__ Adliyenin arka tarafındaki ge- * niş pencerenin içinde yanyana ©- turmuşlardı. Biri anlatıyor, öbürü dinliyordu — Geçen gün müdür — çağırdı. «Sami Bey, dedi, sen artık burada, benim yanımda çalışacaksın.. Şu içeriki odayı tanzim ettirr.. Yanına bir de daktilo al.. Orası senin odan olacak... «Peki efendim.. Emreder siniz.> dedim. Dedim amma, döğe rusu hiç de hoşuma gitmedi. Aşar ğrda ne güzel, alay malay çalışı - yorduk. Şimdi müdürün yanında, öksürsen duyulacak, tıksırsan işi - tilecek.. Fakat, ne yaparsın?, Emir emirdir, Odayı düzelttirdik.. Benim kristal camlı yazıhaneyi araya ge- tirdik. Daktilo için de bir mast koydurduk. Başladık müdürün ya. mındaki odada çalışmağa... Müdü- rün odasile bizim odanın arasın * da da bir kapı var. Müdür, ikide birde, zırt zırt, kapıyı açıp giriyor.. İşi olmadığı zamanlar oturup bol bol çene çalıyor. Kendi kendine canı mı sıkılıyor, nedir? Tabil ne deolsa müdür müdürdür, Gerçi lâtifeer ediyor, boyuna hikâyeler anlatıyor amma, ben, gülerken bile ölçülü hareket etmeğe mecburum. Çü müdür... Amma, bir ay - dır, neler çektiğimi, nasıl bir azap | içinde olduğumu bir Allah bilir, | bir de ben... Neden demişler: «Fiy kurbiha azabiy — min bu'di- | ha selâme» «Men cerrebel mücerreb — hal. let bihinmedamce | * K di.. Ne rahattım.. Şimdiye kadar sabür, müteham- mil dinliyen diğeri, galiba sözün bukadar uzamasına dayanamadı: — Birader, çu tıraş faslını kes de, aadede gel.. Şu davan ne davası?. Onu anlat bakalım!.. — İşte, oraya geleceğim.. Ne di- yorum?, Vay vay vay vay vay vayi, Yine tuttu hinzir... — Ne tuttu? — Vöeca tuttu., Ne olacak?, Mi- deme birşey dokundu, ne oldu.. Geceyarısındanberi — karnımı bir şeyler adeta koparıyor... Ben şim. di gelirim. — Birkaç dakika kaybolduktan sonra tekrar geldi. — İhtiyarlayor muyuz, ne oluyor bilmem... Eskiden, şimdiye kadar hiç böyle şey başıma gelmemişti. Midem taş yutsam eritirdi. Bir za- mandır, midemde de bir ağrı pey. da oldu. — Birader, tıraşı kısa kes dedik.. Bir lâfı bitirmeden öbürüne at - lama.. Şu davanı anlat.. Amma, lâ- Dallandırıp budak. landırma!.. — Evet.. Ne diyordum? Yukarıya çıktıktan sonra, rahatım. huzurum kaçtı... Bir gün geçti, beş gün geçti. On beş 'gün geçti.. Nihayet, geçen akşam daireden çıkacağımız za - man bir de baktım, sofada asılı duran paltom, şapkam, şemsiyem, lâstiklerim meydanda yok-. Amma, BSert serti | — İstanbula da gitmiyorum, sen- | den izin de istemiyorum! Dedim ve.. sırtımı dönüp yaftım. O da sırtını döndü, kendi kendisi. | me söyleniyordu. | — İnsanda ne Asab kalıyor, ne his. Durup dururken bir de İstan. bula gitmek çıktı. Dişimi sıkıyor, hiç bir şey söy- lemiyar, mesele çıkarınak istemi- yor, fakat, bir taraftan da sinirden kendi kendini yiyecek gibi olu- yordum. Bir aralık, yerimden fırlamak; — İstemiyorum artık seni! Çok kaba adamsın! Seninle yaşanmaz. Demek vaziyetine az kalsın geli- yordum, Bilmem nasıl bir büyük tahammül ile bunun önline geçtim. O kadar hissiz ve haşin adam ki, sırtını sırtıma dönüp yattıktan bel- ki beş dakika sonra tekrar uyku suna daldı ve herul horul uyumu iga başladı! Ve ben fabil uykuyuz sabahe lTadım ve en gek ablamın ev | inandrmam için ne yapsam bey- orada, müdürün, muhasebecinin, veznedarın, kontrol şefinin de pal- toları, şapkaları, şemsiyeleri Var... Onlar hepsi duruyor. Muhakkak, arkadaşlar bir muziplik yapmış - lar, dedim. Dairede, bir aşağı, biz yukarı, her tarafı alttüst ettik. Yok, yok, yok!.. Vay vay vay vayi Yine tuttu!, — Veca mı? — Evet.. Ben şimdi geliyorum. Tekrar gidip geldi.. — Evet, Nihayet, işin şaka işi olmadığı anlaşıldı. Aradık, tara - dık.. Tahkik ettik.. Benim bir ar. kadaşım vardır.. Çocukluktan... Sarhoş Şemsi deriz. Gece gündür içer. Arada sırada da, beni ziya » rete gelir. lacı, bir aralık onu sofada gö Benim arkadaşım | olduğu için, tanıyorlar. Ses çıkar- mamış. Odacı bunu söyleyince... Vay vay vay vay?.. — Yine veca? — Evet.. Şimdi geliyorum. 'Tekrar gidip geldi.. — Odacı öyle deyince, aklıma gekli. Bir taraftan polise haber ver- dik. Bir taraftan da ben Şemsiyi arıyorum. O gün bulamadım. Er- tesi gün de bulamadım. Daha er. tesi günü, ben Şemsiyi buldum. Po- lis de, Batpazarında şemsiyeyle paltoyu bulmuş.. Paltoyla şemsi - yeyi kimin satlığı — belli değil... Vay vay vay vay! Midem kopu - (OT — Haydi git.. Ben buradayım.. bekliyorum. birkaç dakika kaybolup geldi. Tekrar anlalıyor: — Lâstiklerle şapka da mey - danda yok. Şemsiyi bulunca sor . dum. İşi şöyle anlattı: — Ben seni ziyarete gelmiştim. Tabil birkaç tane de parlatmıştım. Yukarıya çıktım.. Ortalıkta kim- seleri göremeyince, paltoyu be - nim pardestinün üzerine giydim.. Lâstikleri ayağıma.. şemsiyeyi ko- Tuma taktım. Kendi kasketimi koy- numa sokup şapkanı elime aldım. Seni dımdızlak, Dıral dedenin dü. düğü gibi bırakıp azizlik edeyim diye, çıkıp gittim, Seni bir gün a- rattıktan sonra, eşyanı evine gö - türüp bırakacaktun. O gece gelip yattım. Ertesi sabah kalktım, bir de baktım ki, ev tamtakır, kuru ba- kır... soyup Soğana — çevirmişler. Koşup polise haber verdim. Benim eşyam arasında senin palton, şap- kan, şerasiyen, lâstiklerin de git. miş... Ne yapayım? Öderim... de- | di. Hayır., Hayır.. Şemsi temiz ço- | cuktur... Çok da severim. Amma, Lütife lâtif gerek.. Böyle tansız ftuzsuz şaka da olur mu ya, a bi rabher?.. İşte gördün mü? Hem kendi ba- şına iş açtı, hem benim başıma... Şirndi, kendisi de üzülüyor, gidip geliyor. Amma, asıl hırsızı da ga. Lba tutmuşlar.. Bugün kulağıma öyle çalındı... İşte, şimdi galiba mahkemeye getireceklermiş de, o- kaldığı bir gece onu rahalvız ve huzursuz edecek bir vaziyele ma- | hat brrakmamağa çalıştun. | Ancak bu hüdiseyi müstakbel bir teblikenin işurati farz ediyor ve.| — Tehlike var!, Diyorum. KARARA DOĞRU Sabahtanberi düşünüyorum. Dilimin ucuna gelen bep şu: — Yaşanmaz bu adamla.. Kendi kendime muhakeme edi- yorum: — Nasl yaşyabilirim ki, ne hu | yu buyuma, ne karekteri karekte- rime üymuyor. Yalnz dün gece yaptığı kabalık bir kadım soğut- mak için başlı başına bir hâdise, Ve tahmine çalışıyorum: — Ne vakte kadar böyle bir e- damla yaşıyabilirim?. Bu tahminim bana: — Günler kısadır. Belki bugün, belki yarın bir arada yaşamanız son bulacaktır.. Dedirtiyor. Bunun aksini isbat edebilmeme imkân yok. Kendimi HALK ÜTUNU İş Ve İşçi Arıyanlar, şikâyetler, temenni- ler ve müşküller İş ve işçi arayan- lara kolaylık Bay Yuva: Matbanya birakılmış, Topkapıdan — G BZ 40: Kadikö- | yünden — Sempatik: Beyazitan ta- ahhütlü — İ. Tepedalenlloğlu: Matbaa- ya birakılmış, Beyoğlündan iki tane İstanbuldan — M.. 'T: Topkapıdan, Bariyerden, Y. &: Aksaraydan, 13 B. Büyükçekmsceden taahhütlü, Yıldız 24 İstanbuldan, matbaaya bırakılmış S& Başiktaş ve Sarıyerden, B Falına 8: İs- tarbuldan — Leylâ 23 Beyazitlan — $. T; Aksaraydan, Erenköyünden, Bü- yükeçkmecedne—X Zerrin Beyoğlun dan ve Büyükçekmeceden — taahhütlü, | Ortaköydea — Bayan Hayriye (Ak- saray): Unkapanından — Bayan HL ©. $: Pangaltıdan, Bayan Sempatik: Hasköyden, Pehlivankâyünden — R. | R. 27: İstanbuildan — Bayan Akarsu: Beyoğlundan, Büyükçekmeceden taah- hütlü — Bayan 101 Şüle: Yenlden Bü- yükdereden — Bay M İleri: Bostancı- dan — Utangaç: Birikmiş mektupları- hız vardır. Her gün saat 15 — 19 ara- Fanda almanız veya aldırmanız mercu- Gur. Açık Konuşma Bayan İ. Güven ve Bayan pesent: Mektuplarnız bugün ve KĞ Genç Bir Kadın İş Arıyor Seri daktilo yazarım. Ezki ve yeni « L ARİC tebin T inei snıfina kadar okudum. Yanım düzgündür. BDaktilo Müşkrül- adresini- Ş _Boş yaşında albay var mı? Evet var, Bu, Fas sultanının oğ. lu veliaht Hasandır. Hatta genç prens ara sıra kumandası altında bulunan alayı teftiş - etmektedir. Teftiş günlerinde — ünlformasını giymekte ve kendi boyuna göre o- Tan kalıcınt taşımaktadır. nu bekliyorum... Vay vay vay vay vay!.. Eyvah! — Tabil, yine veca!. — Dur, şimdi geliyorum... Gidip gelip elbette bir şeyler da- ha anlatacaktı amma, artık bende j sıkacak hal kalmadı.. Ö <vay vay» lar öyle sinirime dokundu ki biraz daha sabretsem, «Medet Al- lar'» diye bağırıp tozutacaktım.. Yürüdüm... hude! Ruhlarımız arasındaki tezat, sinirlerimiz arasındaki daimi tesa- düm aramızdaki uçurumu durma- dan genişletiyor. Ve., en nihayet bu uçurum genişliye derinleşe bir Kün bir baş dönmesi İle ikimizden birisini içerisine alacak! Bunu öz Temenin ikânı yoktur. Nihayet kendi hesabıma en son fedakâr- lıkları da yaptığım muhakkak, Esir pazarından satın alınmış bir cariye gibi elim kolum bağlı, Beyi- mizin her dediğine eyvallah eden bir halim var. Bundan öte ve bun- dan üstün bir fedakârlık gösterme: me imkün yaktur. Nihayet, insan.. denilen nesne hisleri ile, sinirleri İle, şaurulle yaşar. Ben bütün bun- ları kendi nelsimde ve kendi şah- sımda âdeta imha etmiş gibiyim. Buna rağmen Salih beyelendiye ya- ranamıyorum. Bunun içindir ki, — Ayrılmak en tabil kurtuluş ça- residir! Diyorum, Fakat, — Ayrilmea ne yapacağını, ne olacağım?.. (Arkasa var) dolm Kral : 13 üncü Alfons Romadan, Stefani Ajansn nin verdiği küçük bir telgraf haberi, eski İspanya Kralı 13 üncü Alphons'un vefat et- tiğini bildirdi. Hayatı bir çok hâdiseler ve maceralarla dolu olan Al. phons, İspanyanın son kralı idi. Son zamanlarda İtalyada yerleşmiş oturuyordu. Bir kaç ıy:.ınb.'l de hasta yatıyor- Şimdi, General Franko'nun kurmuş bulunduğu Faşist re- jimden evvel, malüm olduğu üzere, İspanyada, Cümhüri. yet rejimi, ondan evvel de Krallık idaresi vardı. Bütün dünyanın tanmıdığı ve çok şayanı dikkat bir sima olan 13 üncü Alphons'un ha- yatı hakkında kısaca malü- mat vermeyi faydalı bulduk: 13 üncü Alphons, babası 12 inci Alphons'un ölümüm den sonra, 1886 da Madrid te doğmuştu. Daha beşikte iken, Kral ilân edilmişti. 1902 yı- hna kadar annesinin vasiliği altında bulunmuş, sonra, bil- | fül hükümdarlığı ele alimişu. İik zamanlar, bütün İspanyok ların sevgi ve sempatisini ka> | zanmıştı. 13 üncü Aiphons, çok Demokrat bir adamdı. Hııkuı oturduğu, yiyip içli- Üi, eğlerdiği yerlere teşrilat- sız girip çıkmaktan zevk du- yardı 1898 senesinde idi. Henüz, Kral 13 üncü Alphons, on iki yaşında bir çocuktu. İspanya, | Birleşik Amerika Devloti ile harbe tutuştlu. Harbi ve bu arada, Uzak Şarktaki Küba ve Filipin adalarımı kaybetti. İspnya, bunun acısını Fas- hlardan çıkartmak istemiş ve bunun için de Fransa ile w yuşmuştu. İspanya, Faslılarla harbe girdi. Uzun süren ga- rip muharebeler oldu. Kral Alphons'un orduları bir avuç Fas mücahidi karşısında bir kaç defa mağlüp oldu. Fakat, meticede, Fransanın da yar- dımiyle, İspanya Fası istilâ etti, bu toprakları, Fransa ile payplaştı. Kral Alphons, 1918 den sonra, geçen devirde daha ia- | aldi. Büyük Harbi takip eden / #eneler içinde, İspanyol Ge- nerallerinden Primo de Rivi- | era bir hükümet darbesi yap” mıştı. Kral Alphons, bu işte, âsi Generale yardım etti. Fa- çıktı. | İşte, o gündenberi, AL | pbons, İsviçrede, İtalyada ya- şıyordu. Vefatından iki haf ta kadar evvel, oğlu lehine istifa etmişti. Hepimizta DERDİ Kasapların yeni bir hilesi ! ya icbar etmekiggirler. kimselere de narlıtan 10 — 18 kus Tuş fazlasına et verebileceklerini #öylemektedirler. — Alâkadarların bu hutusta tetkikler yaparak bu hileye müni olmaları lüzımdır.>