LÜ BN İ L ENİ “MESELELERİ aştur, Adalı Rumlar büyük nperverler — yetiştirdiklerini, fırsat düştükçe isyan etükle- :. Yunanistana Ntihak da - a R ; vazgeçemiyeceklerini Titten başlıyarak bütün ada- rece riayet etmesinden ibarettir. Yoksa Türkiye aleyhine bu ada- dan istifade etmek kimin hatırına gelir?, ve saire. Mantanya acaba şimdi nereler- dedir?, Kendisi urun zamandan- 4 galiba elçiliklerde bulun - :ıl;o:ıdıı. Nerede ise herbalde bir- birini takip eden yeni vekayidan haberdardır. ——— NE YEMEK ——YAPAYIM? İspanakll Balık “Yarım kilo balık, bir dm;:.l:ı;_ panak, iki kahve fincanı un, bir çorba kaşığı yağ, tuz, biber, ba- e ek için terci- yılması: BU yem blpn kılçıklı balık intihap edil- melidir. Balığı ayıklayıp yıkamalı, bardak kayı mıgı tuz ve ve bir kahve kaşığı sirke ilâve ederek balığı salmalı. E ğı İ İ İ t DA ; İ ?I' Ti FSEFİ ; £ İiT ' H İT u ğ f | E | Yezan : Be-'| vekini geliri, M evine geliyor. Bir ekâl- i akımyor. Böyle bi, vmeai e biz '= vl_,_,_.“ A Deze l : dü güç di bir kadın ı.î'..î.::ı"' gibi ecegim. — Belki n olacakı Belkir * NS | Bir çeyrek saat kaynattıktan sonra, indirip soğutmağa bırakmalı. anakları haşlayıp kıymalı ve ,.ı:ıî karıştırmalı. Tuz ve biber ekmeli, Onu evvelâ soğuk su ile ezerek üzerine azar azar balığın suyandan döküp kaynatmak sure. tile yoğurt kıvamında - bir salça lı, içine çalkanmış yumur- z::n: bahârı katıp iyice tekrar çalkalamalı. Yağlı bir kaba evvelâ ıspanağı, sonra didiklenmiş balık etlerini yaymalı. Üzerine salçayı dökerek, en üstüne döğülmüş ga- Jetayı serpmeli ve orta bir fırında yarım saat kışartmalı. un, lışı: Patatesleri bi n ış" ezmeli. ve yük anurtayı da karıştırmalı. Tuz ve bi- iber ekmeli, Uzün költeler yapmalı, Un ve kıyılmış maydanozu karış - tırarak köfteleri bunun içinde yu- varlamalı. Bir toncerede bir buqlk hitre tuzlu suyu kaynatınalı ve köf- teleri beşer altışar bunun içine sal. malı, evvelâ köfleler suyun :ı!:ne gidecektir. Suyun yüzüne çıkan - Jar pişmiş demek olacağından bun- ları birer birer delikli toplamalı ve sıcak bir tabajğa tdiz- meli, Bir kaşık yağı bir kutu do- Tmates ezmesi ile karıştırarak içine köftelerin kaynadığı sudan da iki çarba kaşığı katmalı. Bir taşım kaynatarak köftelerin üzerine gez- dirmeli ve en üstüne serpmeli, tencerede kalan en de Seveceksin ! ETEM İZZET BENİCE | Çok rahatsızım. Dinleamiye muh- | tacım. p Dersera, ihtimal — Peki.. Diyecek ven Salihten © da rica ek: 4 “.—nuîlfiycyi İstanbula kadar ııı'r' türeyim, Hem, bana Y İ irmıeıuıııu—ıınndııub» dilhava eder. eli O zaman, Sâlih ne Nihayet ablamın gönlü! —İstanbula seti de götürmek İS'n Salihten rica edeceğim! dedi. Fa- kat, şartları var. Birinci şart ŞıF Nihada yazacağımı. Eğer İ: nar suya bir tatlı | kepçe ile | olur mu? Eyüple Keresteciler arasın- da işliyen otobüslerin tah- dit edileceği yazılmıştı. Son- ra tekzip olundu. Verilen ha- berlere göre, bu hatta esasen | 25 araba vardır. Eğer, bunlar dan 15 tanesinin kaldırılması doğru olsaydı, Eyüplüler için cidden çok müşhül bir vazi- yet meydana çıkardı Mütemadiyen Eyüp otobüs- leri ile uğraşılması, bize öyle geliyor ki; Haliç vapurları | idaresinin teşvikinden ileri geliyor. Bu vapurlar ziyan e- diyor, müşteri bulamıyor. Fakat, düşünün ki, bu va- purlar çok ağır ve yavaş gi- der. Mutlaka, Haliç vapurla- |rına müşteri temin etmek | için, otobüsleri azaltmayı dü- | şünmek, bilmiyoruz, ne dere- | ceye kadar doğru bir fikir- dir. Rekabet, daha insaflı, dar ha mâkul yapılmak gerektir. | Aksi halde, vaziyet garip ol- | maz mı?. Haliç Vapurları İ- daresi, Eyüp ve civarında o- turan halkı, mutlaka vapura binmiye mecbur etmiye ça- | lışması, hiç te sempatik ha- | reket değildir. BÜRHAN CEVAT KE L Haai | Yahudiden dilenci Fakir Yahudinin biri, bir gün Salamonun kapısını çalarak sa- daka istedi. Salamonun kimseye para vermek âdeti olmadığı için, fakirin pejmürde koyafetine ba- karak, ona eski bir puntalon ver- di ve: — Al, dedi, giyersin. Fakir pantalonu almakla bera- ber, birşey söyliyecekmiş gibi >durdu, Salamon sordu: — Ne var, beğenmedin mi?, — Yok! Çok beğendim. Eksik olma, Allah öomurler versin. Lâ - ekin sizden birşey rica etmiye isti- tehlikeli değitse bile, üzücü bir Alman döktorları — gripe karşı gu ilüci tavsiye ediyorlar; Yarın kilo garap, bir parça darçın, katantli, ltmön * kabuğu, birar da şeker hepsi bir. arada Kaymalılarak içileektir. Fakat te- davinin bir esası da terlemektir. Bu Hâcı içlikten sonra terlemali. © zaman geip rahatslığı da zail favsiye ederso o zaman tabii sen burada kalırsın.. İkinci şartı da epey ağır: — İstanbula gidince en fazla en faxla on beş gün kalırsın, Ancak o [ kadarlık izin alıçım! Diyor. Ona: — Abla, eniştemden izin istiyecek ne var, Hastanın, zayı doktor tebdilhava etmen için rar edi - yor, En iyi hava değiştirmeği de İstanbulda yapabilirsin. Enişteme, İstanbula gidiyorum., dersen san- | ır.. desim. | mam ki, eniştem |— Dedim. Fakat, e. İ | —— Olmaz Eniştenden izin alma- | dan hiç bir yere gidemem. O ne derse enu yapmalıyım! | Diyor. Şüphe yök ki haklı. Ko: | çasına sevgi ve saygı ile bağlı her | kadıa mubakkak ki, onun yaptığı- __,.,.....yı.-ıwu_._ııımı Koca arasında ahenk ve düzen ku- zan ilk şart bu karşılıklı saygı ve | ) l a Eniş. ine k Te yo ablam bu düçel dar. Eniştem ablamın Li liralean Pek saf, pek durgun bir hali vardı, Tam, su katılmadık, mem- Jeketten yeni gelmiş bir köylüydü. — Adın nedir? dedim, , — Garip oğlu Osman., dedi. — Yahu, nasıl oldu şu iş? An « latıversene... dedim, — Anlatmağa başladı: öyden geleli bir hafta kadar oluyor, Geldim, Tahtakalede hana, &. Yelmiş beş lirasını, hemşehri- lerden fırıncı Ali Efendiye verdim. Hani saklasın diye... Yirmi beş li- ra da yanımdaydı. İş tutacaktam, uygun bir iş arıyordum. Tahtakalede bir kahveye gittim. Bir iki hemşeri de vardı. Konuşur. ken, yanımızdaki masada oturan üç kişiye gözüm kaydı. Birinin & linde bir kaytan vardı. Masarın Ü- zerinde kaytanı yayıp ilmikler ya- pıyordu. — Bir koy beş al, bir koy beş âl, bir koy beş al! İkisi boş, biri dolu. İkisi boş biri dolu! diyordu, Dikkat &ttim., Öbür iki tanesi para koyuyorlar, o üç tane ilmikten birine parmaklarını — basıyorlar, kaytan ellerinde takılıp kalırsa beş mislini ahıyorlar, kaytan sıyrılıp boş çıkarsa, verdikleri para yanı. yordu. Para basan iki kişiden biri bo- yuna kazanıyordu; iki defa boş çı- karsa bir defa dolu çıkıyordu. Bizim hemşehriler gittiler, Kah- vede ben yalnız kaklım. Bir de on- lar vardı, Oynayanlardan biri : — Hemşehri., Sen de bassana! dedi. — Ben öyle şey bilmem! dedim. — Bunun bilineceği, bilinmiye. koy, dolu çıkarsa beş İlra al! dedi. Yanlarına yanaşlım.. Dikkat et. tim. O kazanan, hep sağ taraftaki ilmiğe basıyordu. İşin dalavere - sini öğrendim. Demek, çök zaman #ağ taraftaki ilmik dolu oluyordu. Yirmi beş kuruş koydum. — Ben de basacağım hemşehri., | dedim. — Bas hemşehri., dedi. Sağ taraftaki ilmiğe bastım dö- dü çıktı. Yüz yirmi beş kuruş al - | dim Yirmi beş kuruş daha koydum. Dolu çıktı. Yüz yirmi beş kuruş da. ha aldım. Yirmi beş kuruş daha koydum. Bu sefer, ilmikleri yapan: — Hömgeri, dedi, böyle yirmi beş Bir koy, beş al.. Bir lira koydum. Yine sağ taraf- taki ilmiğe bastım.. Boş çıktı.. Lira gitti. Bir lira dâha köydüum, sağ - edili Berü i pmmağa daki İlmi şm.. Boş çıktı, Bi iduğu gti yu dökmemeli. çörba Yaj olur, İlmiğe bastım.. Böş çıktı, Bir T_' ..:::.“ılyıı diple - muu B St eei U — lira daha koydı tadaki ilmiğe B o taman ftalysa Ökb Tei — | Sine danışmatan hiç bir aile işin- de karar vermez, harekele geçmez. ler, Karı kocalar arasındaki ge- imsizlikletin çoğu bu vüzden e- i yapıyor. Yahitt d erkek. | Gürültü, kıyamet de ondan sonra puyor ve araya giren her soğük- halinde günün bi- Benimle Salih arasındaki vazi. yet de tıpkı tıpkısına böyle değil mi? Niçin kendimden değil de, bir başkasından örnek arıyorum? Neyse, ablama: — Peki ablacığım, enişteme yaz. Eğer, İstanbula gitmene muvata- kat ederse beni de götürürsün, o müzsa lakli gitmem.. Dedim; ancak bu nokayı sağ- lama bağlamak İstedim: — İstanbula gidersen muhakkak beni de götüreceksin değil mi? — Salih izin verirse.. — Vermezse? - Tabit götüremem! ceği yok.. Parmağını bas.. Bir lira “Maşallah, arslan gibi delikanlı.. Vurduğu 2u elbette devirir.. Oooh! Çokta iyi yapmış...,, kuruşla İş çıkmaz. Lira lira bas.. | | | aflöyi ya yıkıyor, yü sarsı- | | | MAHKEMELERDE: “Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir.,, bastım.. Beş ltra kazandım. Ondan sonra, lira lira, sağa bastım boş, | sola bastım boş, ortaya bastım baş- | Sola bastım boş, sağa bastım boş... | Hep kaybettim. Yirmi beş lira da gitti... Ön param bile kaklmamıştı.. — Hemşeri, dedim. Bak sana yir- | mi beş lira verdim. Bana şunun | beş İirasını geri ver.. Yirmi lirası helâli minallah senin olsun., — Olmaz bir metelik bile ver . | mem.. dedi. — Havadan bu kadar para al- dun.. Ne olur, veriver.. dedim. — Sen benim yüz liramı alsan, bana yüz para verir miydin? dedi — Ben yüz liranı alsam, elli li- | rasını geri verirdim.. Hem de siz | beni kandırdımız, paramı dolandır" dınız... dedim. — Gözünü açsaydın, enayilik et- meseydin de paranı kaplırmasay « dın!., dedi. Biz enai bulduk mu bo- ğarız... Hiç biri değil de, bu lâf gücüme | gitti.. Yaradana sığınıp gözünün | üstüne bir tane yerleştirdim. Za - bartakodum oraya... — Ne oldu? Bayıldı mı? — Bayıldı da ne demek? Nefesi tutuldu, yatıp kaldı. Bu arahk, yanımızda durup Ga- rip oğlunu dinleyen orta yaşlı bir kadın söze karıştı: — Zira yumuşak - huylu atın çiftesi pektir.» Maşallah, arslan gi- bi delikanlı.. Vurduğunu elbette de. virir.. Amma oh!.. Çok iyi yapmış.. Garip oğlunun anlattığına göre, üç tavcının arasına düşüp soyul - duğu anlaşılıyordu.... Garip oğlu devam etti: — Öbürleri kaçtılar.. Bunu ya- kalattım.. Sonra onlar da yaka - Jandılar.. Meğer bunlar, hep böyle adam kandırıp geçinirlermiş.. Si- cilleri çıktı. Mübaşir Osmanla —maznun - ları mahkemeye — davet etti, Os . Tmanın yanında sıraya dizilen Ali, Tayvyar ve Şetikin tavcılık, mani - tacılık ve saireden müteaddit sa - bıkaları olduğu anlaşılıyordu. Os- manın parasını aldıklarını tama. men inkâr ettiler. Osmanın Tay- yarı sebepsiz döğdüğünü söylediler | amma, Tayyarın üzerinde, Osma- | nn söylediği kaytanla tarif ettiği paralar bulunmuştu. Zaten hepsi de bu işlerden sabıkalıydılar. Maa- mafih, alelüsul şahitlerin de din « denilmeleri lâzımdı. Mahkeme her üçünün de tevkif. lerine ve şahitlerin çağırilmala - rına karar verdi. Mahkemeden — çıktıktan sönra, arip oğlu Osman, bana: — Acaba, diyordu, benim yirmi beş lirayı geri verirler mi ki?. H, BEHÇET Ğ — Salih izin vermezse böyle ağır bir mes'uliyot altına giremem — BSalihten ayrılmayı göze alır- sam.. | Ablim kızdi: | — Ağaından bir daha böyle 1â- | kırdı. çikmasına | mom, | — Ablacığım, varmak ta, ayrıl mak da hak değilmi? Dedim. Bu mokta üzerinde ga- yet müstebid: tahammül ede- — Hayır. | Diyor, lâkırdı söyletmiyor ve. | noklai nazarını sarahatle ilnde e diyor: — Kadın, kocaya bir defa varır! Ooun kadın, kadınlık, yuva kur- ma hususundaki telâkkisi bu mut- Takiyetin bir türlü dışma çıkım- yöor, Belki haklı, Haklı değil, ideal | prensip bu. Ben de onunla birlikte. — Kadın, kocaya bir defa va- rırl.. j Derim. Ançak roalitenin de bu | neticeyi verdiği gündür ki, bu | p ]_ı-ıl olmaktan kurlulur, lhhılm?dıı-n. 8 —SON TELGRAF — HALK Evlenmek istiyenler, iş ve işçi arıyanlar, şikâyetler, temenni- ler ve müsküller İzdivaç tekliller! neşri müddeti bitti | “Topkapıdan 8 Falmi Leylk 23 Beyanttan — Bayan Beşiktağ, İstanbuldan taahhütlü, Has- | köyden, Galatadan, İstanbuldan üç ta- ne, Beyoğlunada, Aksaraydan matba- | ya biraklmış, Fatihten — Ş. T: Ak- meceden — X Zerrin Beyoğ'undan ve Ortaköyden — Bayan Hayriye (Ak- Saray): Unkapanından — Bayan H. G. 8: Pangaltıdan, Hicran #H: Kantar- cılardan, Calatadan, Bayan Sempatik: Hasköyden, Pehlivanköyünden — R, R. : İstanbuldan — Bayan Yıldız. 24 Posta damgasi — okumunıyan — Bayan F. Akarsu: Beyoğlundan — Bayan N, Temiz. Tarabyadan — Bayan 101 Şü- le: Yeniden Büyükdereden — Bayan Dikmen: Sarıkamıştan — Bay M. İleri: Bostancıdan — U, N. 28: Tarapyadan— | Nurun ve Utangaç; Birikmiş mektup- larınız vardır. Saat 15 — 19 arasında almanız veya aldırmanız mercudur. Hayan Nuran (Eyüp) — Namınıza Belmiş olan mektuplar bugün ndresi- tize gönderilmiştir. Bir Hizmetçi Aranıyor Bekâr bir memurum. Hizmetçi bir bayan arıyorum. İsliyenlerin aşapıda- ki adrese müraccatları. Adres; Gebze- de Helvacı Adem eliyel Recep, BİR GENÇ KADIN MUAYENEHANE VE BÜROLARDA ARIYOR 2$ Yaşında bir kadınım. Mücsese- derde, müayenahânelerde, - bürolarda hizmetçi olarak çalışmak istiyorum. Evvelce yazma üzerine çalışıyordum. gada Camlişerif sokağı 79 numarada Marika, İş Arıyor Uzün seneler matbasların Itto e- mında çalışıyardum. Fakst son zaman- larda dünya buhranındaki yoksuzluk- tan dolayı / baştayım. — Matbanlarda, müceseselerde beni ve ailemi geçindi. Alk Xet n 25 yıllık matbaa mensubu iş arıyor 25 yıl matbaa işlerinde uğruştum. Bankalar, büyük #carethaneler, deva- iri resmiye defatir ve evrakı matbua- dariyle istatistik mecmualrı ve bilcüm- | de fantazi iş'erin terlip ve tab'ında ya- Fatıcı bir kabiliyot ve ihtisasım vardır. Bıcak ve soğuk malris alarak kalıp tek sir edebilirim. Memleketimizin ihtiya- € olan çok Mülecevvi matbu evrakı Böz önünde - bulundurarak en ince te- ferruttına kadaz tayin edip sermaye- Bine göre matbaa deşkllâlı yapar ve çalışabilirim. Linotip ve Entertip ma- kinlerinin tertp — üzerindeki rollerini ve bu makinelerden azam! istifade için herkesin hatırına — gelemiyecek bilgi- lerle mücebhezim; bu malümatlarım. dan her şekilde tecrübe ve imtihana Ağa 719 No, da 8. D, KAN, eeei e e T A ee L bir milessese olduğu kadar erkek ve kadın için de hayat bütüm çer- çevesile değişir. O, bütün karıke- €a münasebetlerinde yalmız kendi- sinin hayatından ölçü akıyor. Ne pahasına olursa olsun fikri- ni değiştirmiyeceğini bildiğim iça münakaşayı bu mevzu üzerne dök- | mek istemedim ve. yine boymu - mu bükerek: — Ablacığım, Salih izin vermez- se gilmem. ancak, izin almak ve- min elinde, Her halde gitmesi, ge- mesi için de bant bir ay izin ala- caksın. — Ablacacığım — biraz — iyilep tikten sonra da bu - vesile ile so- L MART 1941 usulünden vazgeç- mek icap ediyor Şu günlerde, fakrühal maz- batası, gazetelerin en çok bahsettikleri mesele oldu. Hatırlarsınız, bir kaç gün ev- vel, Belediyeye yardın için Mmüracaat eden bir dilencinin üzerinde 200 fakrühal maz- batası, 41 küsur lira bulun- muştu. Meğer, adamcağız, fa- kir değil, müseccel fakrühal kolleksiyonu imiş! 200 fakrü” hal mazbatasını nereden, na- Psil alabilmiş; bu bir mesele- dir?. Çünkü, bir tek mazbata- nın çıkartılmasına bu sabah başlasanız, patlıcan mevsimi ancak ikmal edebilirsiniz, o kadar çok müamelesi vardır. rn daire dolaşmak icap & Demek ki, bu vatandaş, #mrünün büyük bir kısmını fakrühal mazbatası çıkart- makla geçirmiş.. Tam, bu ve- #kalardan istifada edeceği zaman, yakayı ele vermiş! Bu havadisi müteakip, ge- zetelerin iddiasına göre, bir watandaş, muhtaç olduğu fak- rübal mazbatası kendisine geç verildiği için vefat etmiş.. Eğer, mazbata, daha evvel e- line geçmiş olsaydı; derhal bir hastaneye yatabilecek, tö. davi edilecekti. Fakat, şu 200 mazbata sa- hibi profesyonel dilenci, eğer, bu hâdiseden vaktinde habar- dar olmuş bulunsaydı, mü- hakkak ki, gayet cömert ha- reket eder, cebindeki fakrü- batası kolleksiyonun- ü çıkarır, bu zavallı muhtaç vatandaşa hediye e- derdi. Dünya, zaten, böyledi! Allah, kimine akıtır, kimi baktırır. Bazısına bir damla- sı düşmez, bazısına olukla a- kar. Para da öyledir. Ne olurdu, sanki, talih, te- #sadüf, o 200 fakrühal mazba- tası sahibi vatandaşa 199 a- dedini kâfi görse ve bir ade- dini de haslane arıyan vatan- daşa kısmet elseydi! fakrühal mazbatası, en lü- zumlu zamanda derhal istifa- de edilen bir can kurtaran va- zifesini göremiyor. Diğer te- rafta, bazıları, deste deste ceplerinde mazbata dolaştır- yorlar. ünyada, paranın ve ima- nn kimde olduğu belli ol- mazmış! Şu halde, fakrühal mazbatası zaten çok izafi ve indi bir an'ane değil mi?, R. SABİT Türk - İtalyan ticareti Bon yapılan ihracat ile İtalya - nüin memleketimizden olan alacağı tasfiye edilmiştir. İki memleket arasında mal mübadelesine de - vam edebilmek için İtalyanlar ta- Vestiyer parasi ve garson ücreti mecburt midir? gl İçkili tü man - herkesten mecburi — olarak «Vestler- Paurası> ve ayrıca bir de yüzde on namiyle garson pa- ran alındığını — hayretle — gür düm!.. Çünkü diğer mümasil ge- zinolarda vestler meoburi — değil- ve halırımda kaldığına — göre