» bir kâ GÖLGE Genç kadın heyecanla yerinden | kalktı. Karanlıkta, masâaya çarp> mnâamak için dikkatle yürüdü. Pen. | xnl.la;n İçini çekerek tül | araladı. Dalgın gözlerle Iu:x)ı bakmağa başladı. Genç kadının gözetlediği kar - ikinci katıydı. sık işlenmiş ma- wi bir tül perde örtüyordu. Aba - Jordan dükülen mavi bir :şıkla tül perdelerin oymalı işlemeleri karı- ganca odayı koyu mavi bir buhar düman: gölgeliyordu. Genç kadın heyecanla doğruldu: — Gölge! Diye mırıldandı. Tül perdenin arka tarafında bir gölge belir - mişti. Bir erkek — gölgesi... Uzun | boylu, geniş omuzluydu. Başı bi. çimli çizgilerle şekilleniyordu. Bir aşağı bir yukarı yürürken adımlarını sert attığı belliydi. Göl- ge elleri pantalonunun cebinde, da- | gikalarca pencerenin önünde du- Tuyordu. Sık işlenmiş tül perdeler- den yüzünü görmenin imkânı yok- te. Genç kadın sinirli sinirli per . deyi buruşturdu. Tam bir aydan- beri bu biçimli gölgeyi seyrediyor, Yyüzünü göremiyordu. Bu seyrediş Mavi ışık sönünciye kadar devam etti. Genç kadın derin derin düşünü- yordu... İçinde anlaşılmaz bir his, beyecan, bir merak vardı. Sessizce yerinden kalktı. Kayar gibi yürü- ü. Aynanın önüne gelerek ken - dini seyretmeğe — başladı. Yeşil gözleri kıymetli zümrüt taşları gi- bi parlıyordu. Tatlı tatlı gerindi. Gururla gülümsedi: — Güzelim, zenginim, üstelik de dulum. Diye mırıldandı. Aynanın önün. | den çekildi. Yumuşak dıvana uzan- | dı Kafarında binbir düşünce çar- pişiyor, içi bir macera yaşamak | tsteğiyle kıvranıyordu. Bu yalnızlık onu uyuşturmuştu. Bir eş arıyordu. Güzel, centilmen bir eş... Birden gözü saate ilişti. On iki.. Kalktı, elektriği söndürdü. Göl - Aeyi gözetlemek için pencerenin ö - müne oturdu. Çok geçmeden karşı- iki apdrtımanın ışığı yandı. Ayni yakışılkı gölge belirdi. Genç kadın dakikalarca orada durdu. Mavi ışık kararıncıya kadar... Genç kadın âni bir kararla dön. dü. Mütalea odasına girdi. Masanın başına geçti. Heyecanlıydı. Bq'u[ | ıda şunları karaladı: Gölge! Beyaz villânın sahibi sizi gör- #nek istiyor. Üç gün sonra, — yeni guma günü, gece saat on ikide bek- Ayorum geliniz. Hörmetler.. A İmza — Beyaz Villâ Cuma gecesiydi.. . Genç kadın heyecan içinde çır- gınıyordu. Kalbi çarparak dakika- Jarı saydı. Saatleri bekledi. Artık zaman yaklaşmıştı. On iki. Saatin vurması genç kadını ye- tinden hoplattı. Yavaşça aşağıya in- di, Beklemeğe başladı. Zaman sü- Tünerek geçiyor, gölge gelmiyor- Gu. Ümitsiz, kendini divana attı. “Acaba diye düşündü. Bir erkek ta- Tafından çağırıldığını mı zannetti? Bonra gülümsedi. Bunun imkânı yoktu. Çünkü, beyaz villânın meş- | küğıdi üldi. Açlı. Okumağa başladı: açılan alacak dava: bur zümrüt gerdanlıklı sahfbi ken- disiydi, Gölgenin — yanılmazına imkân yoktu. Daha fazla düşünmeğe lü. zum görmiyerek yatağına uzandı. Genç kadın tam on gün gölgeyi bekledi... Ne kendisi, ne de haberi vardı. Her gece ayni saatte pencerenin önünc koştu. Mavi tül perdeli pen- cereler bol ışıklarile yıkanı- yordu. Fakat o biçimli gölge yoktu. Yok... Ümidini kesmişti.. Genç kadın altın Tenkli tuvaleti içinde bir kat daha güzelleşmişti. Bu gece baloyu allak bulllak ede- cek kadar & Bu kuvvetin- €erek dolabına | cek zümrüt gerdanlığın kutusuna uzandı. Kutunun — kapağını açtı. Kutu elinden düştü. Bir feryat ko. pardı. Kutu boştu. Gerdanlık yök- tu, Genç kadın dehşetli gözlerle a baktı, Yerde katlanmış kâğıt gördü. Şaşkınlıktan, ız- ıraptan ne yaptığını bilmiyerek Güzel kadın! Beni çağırdığımız gün geleme- dim. Başka bir gün gelişimde sizi bulamadım. Bende hatiramız kal - mak üzere zümrüt gerdanlığı ol- dam, Beni boş yere aratmayımız. Ve effediniz. Hürmetler. İmza — Gölge Genç kadın haykırarak yere yu- varlandı. İ_st—anbul Asliye 4 üncâ! hukuk hâkimliğinden: Zonguldak gümrük idaresi ta - rafından Mahmut Acar aleyhine | ve yine Mustafa Zeki Burgucu oğ- lu Ve İstanbul Süleymaniyede 8 in- ci ilk okul karşısındaki evde mukim Hacı Ali Semercioğlu aleyhlerine nin yapılan mu- hakemesi sırasında: Müddeialeyh- lerden yukarıda adresi yazılı Hacı Ali Semercioğlunun — gönderilen ilânen tebligat üzerine mahkemede hazır bulunmdağından bu dela mahkemece hakkında gıyap kara- Tının ilânen tebliğ — ettirilmesine hazır bulunmadığından bu — defa ay müddetle olup bir ay mühlet yerilmesine karar verilmiş oldu . kundan bermücibi karar muhake- menin muallâk bulunduğu 17/3/ 941 saat 14 de müddelaleyh Hacı Ali bir ay zarfında — mahkemeye Mmüracaa! etmediği veya bir vekil göndermediği takdirde hakkında Teuhakemeye givaben devam olu- macağı ve işbu ilânın bir suretinin mahkeme divanhanesine — asılmış alduğ lün olunur. — 939/372 KARARDA Güzel b bee SÜR'AT “Adamcağızın birisi, su başında if- far yapmak istemiş. Kasaba civa - Tında bir su başına gitmiş Gü- neşin batmasını beklerken uzaktan dolu dizgin gelen bir atlı görün. müş. Atlı yanına gelince, aşağıya inerek sormuş: — Nereye gidiyorsun böyle ? — Hiç, bu ukşam da su başında Mtar edeyim, buraya geldim. Meğer herif haydutmuş, Sor - müş : — Torbanda ne var ? — Ne olacak ? Katık... — İnanmam, para vardır. — Poki amma, sen dervişe ben- ziyorsun, Sana bir şey soracağım. Bilmezsen, vay haline! — Sar bakalım evlit ! — Davul tozumu minare gölgesi- ne karıştırırsan, ne olut? Adamcağız biraz düşünmüş: — İyi amma, bu sual hocaya so. rolacak sual! Böy den cevap verilir. — Burada kürsi ne arar? — Kürsi yoksa beygir var ya! beygire çıkayım, oradan sana ce- vap vereyim. Haydut razı olmuş. Adamcağız beygire atlar atlamaz, vermiş kır- bacı! Kaçarken şöyle seslenmiş: — Davul tozunu minare gölge - sine karıştırmağa gelmez. Sonu böyle olur. Şimdi ne halin varsa Kör ! Kısadan hisse: İnsanlar tehli - keli vaziyetlende kararlarınde sür. atli olmalı ! Eayvanlarda gıda tahdidatıma tâbi Japonyadaki muhtelif hayva - nat bahçelerinde birkaç hafta de- vam eden bir isyan hareketi ol - muştur. Arslanlar, kaplanlar, pars- lar açlık grevi ilân etmişlerdir. Arslan zayıflamış, — Kaplanın ve parsın tüylerindeki pulıklık Bit- miş, öteki bayvanların da gzöle- rinin feri kaçmış Ne olmuş? Hayvanların gardi- jyanları bir sabah her gün yeme - Be alıştıkları et yerine önlerine balık dökmüşler. Hayvanlar ba- liğı değil yemek, kokusundan bi- Te iğrenmişler. Fakat en nihayet alıştıkları et parçalarının gelmediğini grünüce, evvelâ- arslanlardan biri tecrübe için bir balığı ağrına atmış. Onu diğer hayvanlar da takip etmiş. Şimdi zavallılar, insanlar ara- sında muharebeler oluyor diye ba- lina, morina, ton balığı yiyorlar. Açlık bu!. Hayvanların hüküm- darına bile boyun eğdirdi. Spor için bir bere, yaı yün” iden bir tok pratik bir. başlıktır. Başta hafij durur, — swak tutar. #sonra şekli bozulmaz ve velizin en küçük bir kenarına sıkıştırılabilir. Yukanda size bir model veriyoruz. 75 gram koyu mavi bugün yapıl- maştır. - Maamafik siz istediğiniz vengi intihap edebilirsiniz. Yandaki tetmin üstündeki ör - güsünü gösteriyor. İşterseniz uşa- gıdaki örgüye görede yapabilir . siniz. Malâmdür ki Hitlere «Führer» Musoliniye «Düçe,, İspanya Devlet Reisi General Frankoya Kodilo» Tâkabını veriyorlar. Acaba bunlar ne demek? Führer Almanca «Führen: filin- den gelmektedir ki, manası «reb- berlik, sevk ve idare etmek» de - mektir. Filhakika Almanlar Hit- leri kendi rehberleri olarak te - Tarihde bu vas & nılmamıştır. — Ancak Hitler iktidi jine geldiği za- man, bu lakap kendisine verilmiş- tir, «Duçe» de lâtince «Duseo - Dı kelimelerinden gelmektedir. O da «rehber, sevk ve idare edici» ma- nasınadır. Ordu kumandanı, şef manasına gelir. Roma üzerinde yürüdükten son- va, Musolini iktidar mevklini eline alınca, kendisine bu İsim veril . Mmiştir, EL Kodülo İspanyolcada, ordu ku - mandanı demektir. Filhakika es- kiden İspanyol askerlerine Kodilo Jâkabı verilen insanlar kumanda ederdi. Şimdi İspanyol milletinin mukadderatını elinde bulunduran General Frankoya El Kodilo Fran- f YE'SE DÜŞEN ÂŞIK İ : Halıfeler Deyarında ! Ne. 139 Yazan: M. SAMİ KARAYEL Ben bunu Cemilenin sesinden zi- yade yabancı bir kadın sesi zan - mettim. Bunün üzerine kılıcımla hamle edetek ileri atıldım. Sofaya doğru bu sırada bir ses: arabulut benim!, Baklırı Cemile korku ile sakonun| merdivenine dayanmış tirtir titri- Cemileyi bu halde görünce elimde olduğum — yerde | | Sarayın kale kapısından çıkmak müşküldü î Sen, Bütün herifleri doğradın?. Ççok babayiğit bir adamsın?. — Bırak şimdi bu sözleri... Da- | ha başka birşey kaldı mı?, Haydi | yola çıkalım, — Hayır kimsecikler kalmadı. — Ya Tahir bey... | — Tabir bey kaldı mı?. Şimdi öldürdüğün önde bulunan Tahir beydi .Arkasındakiler de muhafız Memlüklerdi. Bu Memlükler dün- yanın en cesur ve bahadır insan- larıydı. — Ya, demek Tahir bey de ce- hennemi boyladı desene?, — Evet. — Fakat, bu berif ne vakit geldi.| — Birdenbire geldi. — BHani gelmiyocekti? — Geldi işte., — Haber mi aldı acaba?. — Zannetmem.. Ansızın gelmiş olacak... - Semrlı karşılaştı mı?, - Bıxıev söyledi mi?, — Bayır... Fakat, hareme doğ- ru gidiyordu. — Sonra?, — Aşağıdan yabancı birisi gel- diğini görünce vaziyet aldılar. — Desene az kalsın yakalana - caktık! — Sorma Karabulut... dan ölecektim, Yüzde yüz yaka- | Korkum- | — Bana Karabulut derler, — Hakikaten Karebulutsun?, — Fakat bil ki, bana bu me - | hareti, inlikamı ve bu ruhü ve- ren Türklerdir. — Hemen, her Türk böyle baba- yiğittir. Dedim ve Cemile elimden tut- tu, salondan geçirdi. Odadan ©- daya geçti, büyük demir kapılı bir odaya geldi, belinden bir anahtar H, Yerde düran bir şamdanı yaktı, Oda- ın, gümüş, mücevherat Cemile, benim elimden tuttu vı bir mücevherat sandığının başına götürdü ve şunları söyledi: — Haydi ne var ne yok sandığa | dolduür, — Yahul, Hırsızlık derler... Ne münasebet?. — Ne bırsızlığı bunlar benim, — Herşeyi yaparım, lâkin!. — Babayiğitim seni temin ede- Fim, benim bazinemdir. Tahir be- yin hazinesi öbür taraftadır. İ - İPLERİ MU- HAFAZA Bir tavanın içinde- bir miktar katran kaynatmıalı. İpi bunun i- çine batırmalı. Sonra bir tahtanın ortasından ip cüz'i sürünerek ge- çecek kadar bir delik açılır ve bu delikten geçirmek — suretile ipin üzerindeki katranın fazlası ah - nır. Sonra da paçavralarla slinip kurutulur. Böyle bir muamele gö- ret ip çürümez. İkinci bir muamele daha yap- labilir, Bir kilo su içinde elli gram sabun eritmeli ve br parça göztaşı Vâve etmeli. Bu tertip kenevirden mamul ipleri katrandan ziyade muhafaza eder, Yalnız ipin bu ter- tip içinde çok kalıp şişmesine | meydar. vermemelidir. Faydalı bazı bilgiler veir Bazı sandik odalarında, yüklerde | yütübet olur. Bunun — önüne geçmek için en basit usul küşesine bir kâre sünmemlş kireç kuymak ve ara- & Tıkanan sü borüsunu — alabileiği kadar sö tüzle döldurüp yal nbire bulca için ayni süretle müzmele eimeli, fakat yalnız tuz kullanmalı, sodadan şarfınazar ey- lerelidir. & Yümurta lekeleri tuzla oğmakla gıkarılır. SİNEMA Haberleri Erkekmi güzel kadın mı ? Güzellik her yerde vardır. Fakat in- san vücudünde toplanmış olatı —ayra | bir mazhariyettir. Bazan orlaya şöyle bir ködi «Kadın vücudü mü, erkek vücu daha- güzeldir? Bu ezeli dnva henüz halledilmiş de- Gildir. Yunanlılar Apollonu da, — Ve- Fakat acaba haddi zatinde güze .k nedir? Derler ki, Kvvelâ vücut güzel- liği ve tenaslbü güzelliğin istinat di- reğldir. | Bazıları da gorarlar: «O halde Kle- opatranın burmu niçin me.s tdur? Antuan bu. Büzelliğine mi tatulmuştu?» Daha yenilere gelelim: Grtla Gürbo, neden bü kadar meş- hurdur? Bir çok stnema mülekassızla- | ı derler ki: — Greta, bütün muvattakıyellerini | Küzlerine medyundür. — Nasil ki Con Kravford'un ağu çok güzeldir. Mar- len Ditrih'la yüzü ona muvaflakıyet- lerini tr. Küterin Hep- | burn'un burun deliklerini de — bütün ) ŞA L RYüa | nanmazsan göstereyim. Hattâ ge- çen akşam sana göstermiştim yal. Hani Araplar mücevher ve altın sayıyorlardı. — Doğru mu söylüyorsun Ce mile?, — Seni, huristiyanlığımla temin ederim. — Pekâlâ!, İnandım. Bunun üzerine altın ve mücev- herat: toplamağa başladık, Sandık ağzına kadar doldü. Artık herşey — tamamlanımıştı. Aşağıya ahıra indik. İki tane gü- zel Arap atı seçtik. Üzerlerine bindik sandığı da yerleştirdik.. Yiyecek ve su da alımıştık. Vakit gece yarısına — yakındı. Saraydan sessizce uzaklaştk. Yal- | Diz kale kapısından çıkmak müş- küldü. Karabulut bunun da ko - layını bulmuştu, Nihayet kale kapısından kola- yını bülüp çıktık. Şimdi çöle dü- zülmüştük. Bütün gece dörtnela | | müşkülât çıkarırsa, hemen bana | hak etmemişti. Tefrika Hocaya candan bir kadi lâzımdı; evlenecekt Kirserdarı, cesim cüssesile Nas- Yaddinin üstüne atılır. Kucaklı - yarak, yukarı kaldırır. İmat bir - denbire telâşa kapılır. — Amanın, a doslar!. Herif, bi- zim bocayı boğuyor. Diye bağırır. Kaburgu kemikleri çıtırdamıya başlıyan — Nasroddin, boğuk bir sesli — Dur be. dur be yahul. Ka - burga kemiklerim biribirine geçi- yor, Diye, haykırır. Bu sarmaş dolaş, birkaç saniye devam eder, Kırserdarının heye- camı geçer, Muhavere, tabii — bir şekle girer: — Allah, Allah. Koskoca.. Saçlı sakallı adam olmuşsun.. Şimdiye kadar nerelerde idin?, — Konyadı Tahsilde — idim. Medreseyi bitirdim. İcazet aldım. Kısmet olursa, babamın yerini a- larak onun yerine geçmiye gel - Safa geldin.. Beni | — Biraz gözüm sırıyor amman. — Canım.. Deli Halil.. kim- seye emniyet etmiyor. Bu işi, bem- den başkasına veremiyor. — Alâ, Çok âlâ.. Vallahi çok memnun oldum. — Va ben. Seni tanıyınca, âdela babanı gürmüş gibi oldum. Hiç merak etme.. Babanın moflalığını alman , şayot (Kadı) efendi bir OYNIYANLAR: gun musün?. — Evet, güzelim... — Bir kere İtalyaya — canımızı alsak... — O da olur. — Fakat deniz kıyısına kadar korkumuz var, — Onu da atlatırız. — Hele şu çölü geçelim bir kere. — Çok uzun bir çöl... — Sabaha kadar çölü geçersek.. | takipten kurtuluruz.. Yoksa, ha- | j limiz haraptır. — Sürelim hayvanları. bince sabahleyin şafakla hareket | etmişti. On birinci bölük hareket ettiği halde daha hâlâ Karabulut nöbet yerinden gelip bölüğe ilti- Yüzbaşı çavuşa oruyordu: — Karabulut gelmedi mi? — Hayır ağam!. gölü geçtik. Arada sırada Cemile ile görü - göyorduk O soruyordu: — Geç kaldı bu çocuk. — Gelir yüzbaşım!, — Yoksa uyuya mı kaldı?. NASREDDİN HOĞ Yazan: ZİYA ŞAHRİR GARY GRANT'ın A KATHEFRİNE HEPBURN - DORİSNOLAL ve LEW AYRU ile yarattığı FRANSICZA AŞK MAÇINm Şöbretine yeni bir ufuk açmış. ismine eşsiz bir zafer ilâve etmiştir. SENENİN EN BÜYÜK BİR AŞKROMANI OLAN BU Fi KALBİNİZDE HEYECAN, GÖZLERİNİZDE YAŞ. DUDAR' RINIZDA TAKDİRLE Bu akşam LALEShemıuıdı(;örilı İKİ MÜHİM İLÂVE: i— TARANTO BOMBARDIMANI: Paramunt Britiş Jurmal'da Z— YUNAN JURNALI En sen harp haberleri yeni Rumca Yunan jurnalında Yarın fevkalüde Suare ile ŞARK SİNEMAS Nadir bir san'at kudretile vücude getirilen ve yeni bir dehâ eseri olan — UZAKLAŞAN MELODİ fikmini takdim edecektir. “Eararıcı kadıc, Mükemmelirete varın ERİCTTE HORAE 'Tam bir muvaffakiyet kazanan “ASİL,, VİLLY BİRGEL Meşhur rejisör : V. TOURJANSKY Büyük ve FECİ BİR DRAM Yarın gece için ppmmaralı yerlerinizi evveklen tedarik edinii — Karabulut Halinden mem - | 'Türk ordusu aldığı emir muci- | Ded No: B haber ver. Ben, derbal derim. — Hay Allah razı olsun. a. Hadi kal sağlıkla.. Yolda, tesadüf cttiği € malarla salâmlaşıyor. Bazılarile de durup şö) — Merhaba, Hacı H — Merhaba, Molla Ni ee rsr ESERLEPEİ - banın yerini tutarsın. Nasraddin Hoca, evini geliyor. Komşular, başına topli Hocaya sarılıyorlar. Ö lar, Kapının anahtarını getirü Açıyorlar. Hep beraber ( yorlar, Ocak başına sedirlere vi lar. Evvelâ dereden tepc muştuktan sonra, sözü mü yorlar: Burada yalntf yalnız yaşıyacaksın?. — Yalsız değilim ki.. İşte mez var ya, — Camtm; bu acaip mabtı ne faydası dokunacak. kadın lâzım. Diye, hocayı &e ikna ediyorlar. Muhtarımi | zını almağa karar veriyorl çArkası V , OK b A TÜRKCE n eseri — Zannetmem ağamı! Trampeteler vuruyerdü. Cü ve sön trazipete de vürül Daha hâlâ görünürde KaraP yoktu. Bölük harekete geçti.. K dat gelmemişti. Yüzbaşı seslendi: — Karabulut daha gelmedi. — Gelmedi ağam?. örün sıcaklığına ce idi. Gecenin Sf liği çöle can ve hayal veriği Cemile hayvana binmeğe olmadığı için yorulmuştu bayvkida yelüği, SW de kucağımca aldım. Benim varım, oldukça kuvvetli Kiçiy rahat, rahat taşıyabil' 0