B ZMN İ L Ü MESELELERİ 'garvik ve Dönkerk.. B “ALİ KEMAL SUNMAN Süren harplerin muha » ( Hürdıfı bir hal daba vari | ME göre meselelerin tü- Kibi, gi “deden fazla süren geçet Ş bunu göstermişti. Her hte üzun sürmekle meş. harplerin de büyle ken. meseleleri vardı. hitlerki mücadelenin de Var, Geçen sene ilk. z! & Di 8 © am a YA y el zan : ETEM İZZİ Yazan £ETEM İZZET BENC Gdi kendinizi bana tdiyorsunuz? Bu daha doğru olmak İN devam ettit b Birdenbire bemi bi k —şflkrııh derin Si h Yetimin bana moç. l y ilerimi ica « D olme ea ecrlibe görmüş g ae şler bu.cihete | zifesine vaffak olmuştur. için, diyorlar, ederek bum. jyetlerile iftihar başkalarının meziyetlerile fara kendilerinden | DÜ £ in Narvik BĞ h':::ıuı milletimi ban. hazir. Ha j seviyoram! isten | Dalla Ve ha SÜD ürrişele vil karuşmaları Bi birikmiş idi, Ona ibtiras duy» ygüraK ve ibtire 3 Fikir mahsulü Bir gazete, güzel bir hava le vöriyor: Masrif vekülsil, yeni bir kanun projesi hazır- Tamak üzere tetkiklere baş - lamıştır. Bizde, edebi eserlerin te- lif hakkı- bir garip manzara arzeder. Müellifin hakkı ta « mamen temin edilmiş midir? asla.. Bizde, müellif, ekseriya en mağdur, en zavallı insan - dır. Vücude getirdiği eser çin zaman sarfetmiştir, güz huru dökmüştür, fakat, banun maddi istifadesi baş u aittir. Gelişi güzel, bir everi a- lırlar, evirirler, çevirirler, yes ni bir tab'ını yaparlar, para kazanırlar. Bizde, kitapçı, yani tâbi de çok kazanan adamdır. Kazan- çı belki normaldir. Fakat, e ser sahibi müellile nazaran Flrenlekste Fihir sakeuller rini arttırmak için müellifi ko- Yumak, ona servet, relah te - min etmek lâzımdır. Yeni telif kanunu pro muhtaç olduğumuz disiplini koyarsa, umumi hültür namı- na hayırlı bir iş yapılmış olur. BÜRHAN CEVAT İlâçların tarlısı Evlerde ilâçların tartı ile hesabı zordur. Onun için ekseriya tak , ribi olarak, tacli kaşıkla layin &. dilir. Bu takröbi hesap da vasati göyledir: Adi kahve kaşığı 5 gram, fatli kaşığı 10 gram, yemek ka . şiği 15 gram. Şiba BPedim. “ — Hakikaten deliyim. Naciye, Doli oldum. Onun delisi. O gece | Çradan keçim. Odama geldim. Tum üç gün üç gece hep onu va. yıklıyarak, önu düşünnrek, hep gözle e — bularak kapalı Haldım. © böyle söylerken ben hayret. ten hayrele düşüyerdum. — Ayıp değil mi bu söyledikle. tiniz Halil Necip bey? dedim. — Ayıp değil. Hastalık ayıp ka Bul etmez. Hastalığı söylememek | we gizlemek daha ayıp sayılmalı. dır. Cevabını vezdi ve konuşnamız sürdü: | kadıml, — Fakat, e evli ve nanmuslu bir — Olabilir. — Yani ne demek intiyorsunuz? — Evüliği ve namusluluğu ken. disini sevmeme mâni değildir. De. mek isliyarum!. — Nasıl olur hu — Kendisini göcücek, kendişin. onu | | Turşucu böyle diyince, müşteri, kavanozu kafasında parçalamış... 'Turşucu Mihal, Kayzervari bur- ma, kır bıyıklı, bahk etinde, afka. | 1âzım geldi. Paltonmu giyip çıktım. Mizmden kızarmış hiesini veren kır- mızı yüzlü bir adam... Barba Mi- hal devacıdır. Dava ettiği de, a. tuz beş yaşlarında kadar, iyi gi - yinmiş, kerli ferli birisidir. Şimdi, Barba Mihalin derdin! dinleyece * Biz: — Beyi hiç tanımam.. Geçen ge Ce ilk defa dükkânıma geldi.. Ben furşucuyum. Hem eski, hem iyi turşutu... Benim turşularım başka bir dükkânda bulunmaz.. Eşi, em- Sali varsa domi Bende, öyle rşular vardır ki, meselâ — üzüm tezrusu, kelek turşusu, kavata tur” sancar, şalgam, armut, kiraz b , >u bile bulunur. Benim tur « Şularımla beraber insan parmak - larını yer de farkında bile olmaz. Kırk sene hizmet ettim turşucu - | huğa.. Mendili, kravalı turşu yaps sama taman bu ne güzel turşuymuş; he turşusu kazum?» diye yerler. (Barba Mihal davasını anlatmı * yor, adeta reklâmını yapıyor.) tur” gularım, söz kaldırmaz. Geçen gee ce bey geldi.. Yeni kurduğum âlâ sarmmısak furşusundan isledi. Bir a 25 kuruşluk sardım, ver - dim. On beş yirmi dakika sonra, elinde tursu kâğıdile geldi. — Bu ne biçim turşu? Sen bu turşunu al da başına çal! Paramı geri ver! dedi. Ben sinirli bir adamım.., Turgu- ma Jâf söylendi mi keyfim kaçar. Sonra, başına çal diye küfür edi. yor. Parayı da geri istiyor. Esnaf- hkta âdet değildir. Satılan mal ge- ri alınmaz, — Satılan malı alamayız! dedim. — Ben öyle bir aldırım ki sana, görürsün! dedi. Benim de kafam kızdı. — Çık dükkânımdan dışarı.. Şim. di polise attırırım! dedim. e #tti. «<Sensini» dedim. - Sarmsıak turşusunun kavanozunu kaldırınca kafama vurdu. Tutrşu, berekat pul şişedeydi. Yoksa kafam gözüm parçalanındı. Bakın.. Alnımda hâ- İâ yerleri var.. Camlar kesti. Pulluk kavanozla beraber turşu- dan zararım on beş lira.. Doktora da ön lirn verdim, Çok istemem... 50 lira da zarar ziyan.. Hepsi yet. miş beş liranım içinde... Ceza gör. mesini, hapis yatmasını istemem, Çünkü sarhoştu.. Sarhoşlukla bir iştir yaptı. Hapisten affediyorum. Hepimiz sarhoşluk yaptık. Biliriz. Usta Mihal söyliyeceklerini bu- rada bitirdi.. Oturdu.. Dava edilen Narif ayağa kalktı.. Bakalım © ne diyor? — Ben, özü sözü doğru bir ada. mım.. İşi, olduğu gibi anlatacağım. Arkadaşım Münir beni evine da- vet etti. Daha başka arkadaşlar da davetliydi. Evli olan arkadaşların aileleri de vardı. Kadınlı erkekli hemen on on iki kişi ırblımn ba- la toplar tık. Devetliler ara. Senda Madain Üida adında birini de vardı. Epey içtikten sonra, Lida, — Ah! dedi, Sosis olsaydı da, hardalla yeseydik.. Bayılırım. Na- zif Bey. Siz çıksanız belki bulur - sunuz.. , den birşey istiyecek değilim ki. — O halde? Onun n& demek istediğini bon Yüzüme bakakaldı, sunlime ce. vap vermedi. — Görmediğinir, göremiyeceği. niz bir kâdımı nasıl seversiniz ve böyle bir sevgide se fayda bu. lursunuz?. Diyerek sualimi genişlettim. Sa, rarldı, sızlandı: et, bunu benim kadar, ha. nim gibi tasvir edebilmek güçtür. Anlaşılmaz. İnsan görmediği, ka, nuşmadığı bir kadımı nasıl sever? Denir. İşle benim aşkımın husu, siyeti ancak bu. Çünkü ben onu seviyorum, damârlarımdan, sixiz. lerimden uzak tutarak seviyorum. Bu sevgide adalenin yeri ve rolü yak. Bu hir çeşit kalb ve dimağ bunumasıdır, adına aşk. denir. Aş. kın aslı, örü budur; Bu aşk hakikt aşkür. Ancak bu hummaya tu . tulanlara üşık denir. | | | Kanyordum, çünkü: MAHKEMELERDE : “Sen Sarmısak turşu- sundan ne anlarsın,, Netaket icabı çıkıp sosis aramak Dolaştım dolaştım, bir yerde so . sisi bulamadım. Dönerken büsbü - tün elim baş dönmiyeyim diye me- zelik biraz dil, biraz balık yumur . tası aldım. Yörürken yolumun âze- Tinde bir tursucu dükkânı gördüm. Turşu, iyi mezedir, Hele sarmısak turşumuna dayanamadım. Dükkü- ba girdim, Bir pulluk şişede, yum. ruk gibi sarmısaklardan vı garmısak turşusu vardı. A landı., Yirmi beş kuruşulk aldım. Sarmısak turşusu İyi olursa fevkalâde bir şeydir... Doyum ol- maz... Masanın başında kâğrdı ae çıp bir tabağa koyduk.. Bilen var, bilmiyen var. Onun için, sarmısak turgunu da sofra başında uzun u- zun anlattım. Evvelâ, turşudan Madam Lida aldı... Bir diş sar . Dedi Bey. Bu. sirkenin İçine atıltmaş sarmısak.” Amma airkenin de sade Yokusu var. © aralık, Yal n refikası Sem. ra da bir diş sarmısak soyup ağ > Zzaına atmıştı.. — A, Narif Bey, dırmışlar.. Bu l ki.. Sarmısak, miş.. Adeta bil Başka bi bil... Hiç bir es çıkarmam.. Her şey iyi hoş amma, aklanmağa ge. | Temem. Kalktım... Paltomu tekrar giy - dim., Sarmısakları kâğıdile bera . turşucuya gel « Tür - gucu tezgâhin başında bir şişe dik- | miş, rakı içiyordu Beni görünce | yumruğile aözırı silip sordu: — Ne istiyorsunuz? — Ne istiyecoğim?.. Paramı geri istiyorum. Bu ne biçim turşu?. Böy. le samısak turşusu mu olur? dedim. — Sen sarmısak turşusundan ne anlarsın” Busu, ağzının tadanı bi- lenler yer.. Bilmediğin şeyi alma- saydın! demez mi ? Demek ben ağzımın tadını bil . miyorum.. Sarmısak turşusu nodir. bilmiyorum... Bu hakarete daya - namadım.. Turşu kavonozunu tu- tunca kafasına geçirmişim.. İşişten geçtikten sonra pisman oldum am. ma, ne faydası var? — Yani kavanozu Mihalin ba - ına vurduğunuzu kabul ediyor - uz? — Evet.. İstemiyerek, oldu.. — Öyleyse, biraz dışarıda bek. leyiniz, kararı hazırlıyalım., Şimdi okuruz. Mahkeme salonu boşaltıklıktan beş dakika sonra tekrar açıldı.. Ka- Tar okundu. Nazif, bir hafta hapse 've 25 lira zarar ve ziyan ödemeğe mahküm ediliyordu. Ancak, hapis cezası tecil olunuyordu. Mahkemeden çıkan Nazif, kapı- nan önünde bekliyen sarışın, genç ve güzel bir kadının koluna girdi. Yürürken: — Şuü yirmi beş lirayı verece . ğime yanmıyorum Madam Llida, dedi, sarmısak turşusunu yiyeme- diğime yanıyorum. Turşunu yiyes bilteydim, gam yemiyecektim. | KULAK MİSAFİRİ dedi., Sizi kan- daha olmamış eyi bile çekme. miz sarmısaktan | Güldüm ve kendimi tutamadım: | — Garip bir aşk.. Dedim ve ilâve ettim; — Siz bakikaten hastasımız, Ha | Ii Necip bey! — Eminolun hasta değilim. A. şıkım. Lütliyenin âşıkı. Diyerek bunaltı içinde sörünü sürdürdü: — Bu öyle bir ifade ve öyle bir 'eda ki insanı gülünç olmuya sevke, diyor. Fakat, inanın ki asıl gülünç ler aşk ile şehveti ve cinsi caziba, yi biribirine karıştıranlardır. Naciye bunları anlatırken ben tubaflaşıyor, aptallaşıyor, garip bir hissin tesiri altında kıvranıyor. düm. Bu kıvranış - ve histe hem kızmak, bem hayret etmek vardı. — Nereden başıma ba İşi çıkaz. dım? diye düşünüyor ve: — Küstah adam.. Diye her aklıma geldikçe bu züppe Âşığa içerliyordum. Hayrel ediyordum: — Moğer ben ne imişim de far, değilmişimi? 8$ — SON TELGRAF — I1 ŞUBAT 1941 e aa ALK SÜTUNU Evlenmek istiyenler, İş ve işçi arıyanlar, şikâyeller, temenni- ler öe müşküller İzdivaç Teklifleri vir Bir defa evlendim — fozla içiisi | Yüzünden erkeğimden ayrıldım, Ço- | Cuğunu yok yalnığım. İki yaşında bir evihdi münevi aldım. Eğer istenmezme bir akrubanın yanında birakabilirim. Otuz altı yaşındayım, boyum orta, kea- dim beyaz, saçlarım kumral, orta şiş- | Tmanım, dikiş, yemek ve bir ev hani- mina ne İlamsa vükifim. KAf dere- çede eryam da vardır. Biruz da harç- lağım vardır. Alkol kullarımıyan 40 - 80 yaş arası maaş veyakut belli yer- lerde bir ticzret sahibi olaa bir Day- in meğrü süretle hayat arkadaşı ol- mak istiyorum. Arkadağım olacak zatm biraz tah- Bi olmasını isterim. Banlm tahsilim artadır. Bir çocuğu, veyahüt validesi olursa da olmn makbul . Bot Tekgrat Halk sütununda — rumuzum, Burtalı 111 numara, e Yüşım 29 ortu boyluyum o kadar Şirkin olmıyan esmer bir tpteyim ay- lik kazmacım yüz Hradır. Uzun boylu amer tam sıhhat'i, fakir 25 yaşını eç mülyen dürüst bir kızla evlenip meşru yuva kurmak istiyorum. Taliplerin Son sütünu Delta — Tumuzuna) glması kâfidir. Bu teklltimi ka: bul edenlerin Son Telgraf Halk sütünü $. M li yumuzuna bildirmeleri rioa Olunuz, vi 28 Yuşında 1,70 boyunda 68 kilo a- | Birlağında çemer 65 Hira maaşlı devamlı | ve şerefli bir meslekte kimsesiz ve be-| kâr iyi bir atleye mensubum mesleğime masip ağır başlı bir gencim - bekâr| hayatından artık nefret ediyorum. — Ev- leneceğim. Talip olan kızın yaşı 18 ile 22) arasında olması tahsili en çok orta veya) muadili - bulunması namuslu ev işine| aşinalığı kâfidir, Güzellik aramıyorum. Başımızda bize rehberlik edecek bir an-| nesi olursa tercih olunur. Taliplerimin. Sön Telgraf halk şütununda (8. Tunçe-| re) rumuzuna bir kıt'a fotoğrafı Te bire Ükte mektupla müracamtırı dierim. Ate Taşılmamazlıkla mektubu mahrem ola-| rak iade edilir. &e Namuslü — temiz bir alle - kızıyım. Yaşım 29 Boyum 1.56 kilom $0. İyi biri tahsilim var, Kendime er olarak intihap| gdeceğim sahıs 50 yaşına kadar Bir subay olmasi şayanı terçihlir. raya da gidebilirim, çocuğu olünu Bul ederim. İyi dürüst bir ev evlenmek istiyen Bön Telgraf halk sütünu 1812 rumuzu ile Bi sarih ve eddi ölarak yaşmalarını rb €a ederim. Gelen Mektuplar Bayan N, A Tüzladan, matbaaya bira-| kılmış, İstanbuldan — Bayasn H. B: İs- tanbuldan — P. R, 58: Reşiktaştarı —| Bayan Anjel: Biri matbasya bırakılmış| diğerleri Heybeliada, Puşababçe, Beya-! Zat, Galata ve ücü uldan — H. N B: Haydarpaşadan, Beyoğlundan — B Bayan — Zeliha; Bayan Utahga 'Y: Gelatadan — Bayan F. D, 1: Sarıyer-, den — Bayan Uygür: Böşikt n—ĞÜ, | ney: Gölatadan— 18 Leylâ: Galatadan—| Bay Şefik Bunova: Akxsaraydan - Bayan| * 28 Nermin: Yeşilköyden gelmiş mek-| tuplarınız vardır. Saat 15 - 19 arnaanda aldırınız. Bir genç iş arıyor €20 yaşındayım. Örta okulun sön se-| Bufinı vaziyeli müaliyemin mağdurtyeti- ne binanen imkal edemiyeceğimden mü- essese ve Ücrethanede yazı — İşlerinde;| bilhassa hesaba müteallik vnıtlelırq veya ayak hizmetlerinde münasip üç- vet veya manşla - çalışacağımı - bülvesile sayrılarımla arzederim. İstekillerin OX.Y.) rumuzuna — müra.| enatları | Gibilerden yüzüme karşı öğülen bir cazibe ve güzellik kudretinin gurrunu nefsizade — bulayordum. Ve,. tereddiüde düşüyardum: — Acaba sahiden ben bir genç | adamı teshir edecek kadar güzel Naciye yime anlatmasına devam ediyordu: — Ona, — Bütün bunları benimle konuş. manız bile doğru değil. Nihayet ben sizin sar ortağınız değilim. De. dim. Fakat ,6 kadar pişkin, yahut da o kadar tutkunda ki: — Naciye hanım beni affedin. Hatamı idrak etmez değilim. Hep. sini ve her şeyi takdir ediyorum. | Bir genç kıza bir genç erkoğin bir başka kadın hakkındaki aşk ifade. sinin bile ne kadar çirkin ve ay. kırı olduğunu takdir. ediyorum. Yalnız bütün bunları size anlat. maman tek sebebi var.. CArkası var) * | manımıza g Kt0 Bu zıklımı ağız ta- dile içsem, ne olur? Bir dostum var, Yaşilaycı. ların Cuma propagandasına tavsiye ve konferanslarına rağmen, akşamcıdır. Eh, ne yapsın, bir kere alışmış, ak « #amdan akşama üç beş kadeh çekmeyince, kendine gelemez, günün yorgunlugunu gidere « mezx. İçtiği çok değildir. Bir yir « mi dokuzluk.. Fakat, onun bir şikâyeti var : Evvelâ, Yeşil. ay cemiyetinin baş düşmanı: — Yahu, diyor, şu zehire bir kere alışmışım.. Bu yaştan sonra terkedecek değilim, yam dünyanın bütün tıp nazariye- leri, bana viz gelir. İçmeyin « ce, yapamıyorum işte, akşam olup, vaktikerahat hulül etti mi, misk gibi burnumda tü « tüyor. Fakat, gel gelelim, şu alaturka şarkılar meselesine, Yeşilaycılar, bir şarkı tut- turdular, alaturka şarkı iç « kiyi teşvik ediyor, diyorlar, başka bir şey söylemiyor « lar. Bari, ömrümde bir akşame cık olsun, alaturka ile içki içe sem., ne gezer.. Efendim, fa- kirhanede bir radyom var. Zamanı evailde alınmış bir radyo.. İyi, kötü, bizi idare e- diyor, Fakat, bu aleti musiki- yeden (!) ancak pazar akşam ları istifade etmek kısmet o « luyor, Neden derseniz, rtadyo- da, alaturka musiki erken bi tiyor. ÜÖyle akşamlar oluyor ki saat sekizi çeyrek geçe payı dos., Halbuki, bendeniz fukir haneye ancak o santte gümiş bulunuyorum.. Soyunmk, el yüz yıkamak, bir nefcs alıp masaya oturmak — saai sekiz buçuğu buluyor. Efendim, fakirhane şehre uzakçadır. Tam bir saat bir çeyrek yol sürüyor, bir kaç nakil vasıtası değiştiriyoruz. İşimiz icabı da saat 6,30 dan evvel vazifeden çıkamıyoruz. Biraz çarşıya, pazara uğrayıp almak ve saire, saat buluyor. Hulâsai ke - Tâm, radyonun alaturka şar - kılarını dinlemek kismet ol . muyor, vesselâm! Yeşilaycı - lar, söyleye dursunlar, ben « deniz, akşamları şarkı olma« dığı halde nasıl olsa, yine i « Ççiyorum.. nevale yediyi Şimdi, kendi kendime di - yorum ki: Madam ki bu zık- .| kımı içiyorum. Ağız tadile iç- sem, ne olur?.. Sanki, radyo neşriyat proğramımnı, ona göre yapsalar, nc çıkar?. Biraz dar ha geç saatlerde, alaturka lap h istiyen vatandaşlar, ümil e- derim ki, bir haylidir. R. SABİT Yunan Balıkça Gemileri Li- manımızdan Balık Alıyor Bazı Yunan balıkcı gömileri I- ğe başlamışlardır. Bu suretle balık — İhracatrmız som günlerde biraz canlanmıştır. Ba -« lıkçılar fazla torik tutmağa baş - lamışlardır. Torik çifti 70 . 80 kur ruşlan satılmaktadır. Birlmizin n E Hm Radyodan bir şikâyet Çağaloğtunda Bosa Rüsteri — mek- top sokağırda 11 numürada oturun Sabahaddin. Şenkal, ve Hikmet Özkan yazıyorlar: (Bundan iki bu- çuk ay evvel mdyonun dinleyiei is- yekrleri enatinde Müniz Nurettin lat fından söylenen (İstanbul 01 Martiler ) ve Artist Tinç R (Kitaralar çalarken) Marinello isii H plâklarının çalınmasını latemgii. Aradan üi buçuk ay gü tean bir n telgraf — Bu şayati yet hakkında Radyo müdürlüğü » J