SKUWT İA ZN ri * yaş daha.. * Ali Kemal SUNMAN # ee daha harple geçti. Ge- hlın başında istikbal için ax hanetler ileri sürülmüş, ge- zamanı evvelden anlamak az mı hâkim olmuştu?. nın büyük bir kısmı bugün FÜ anesidir. Fakat mukadde- İyürüyüşü başka türlü, O ka- vvetli görünen birçok tah- in aslı çıkmadığı gibi bir celerin de yerinde olmadğı Hü Muhakkak olan hal ise Yollu sözlere girişmekten - y - Kimisi sahneye giriyor, ki- : çekiliyor. Bu mihayetsiz hâ- ee l3 dölü oyumun aktörleri & : deyre vardır; irli- Sahneye girerken aktör ev- 'a bebektir; ağlar. : Büyüdükten somra her se- * Yüzünü ekşiterek mektebine visi Daha büyünce kemşumum M üleşli aşk moktupları yas- O da ağırlaşır. Artık her - n nasihat edebilecek kadar ketr-| akıllı, ustu görür, Biraz da . Manlamıştır. Başkalarını ten- . Nazarları sert, hüküm - de kat'idir. Bu bal de bir -__—ı.—ıh- 'beş öldu. ça o uslu ve karnı bi - gettiş adamın gitgide zayılladı kltski esvaplarının artık bol - Yüz tuttağa görülür. Artık dik seşden eser kalmaz. Tek- Ü cocukluğu mahsus o İnce ses ifcek, Bundan sonra yüksek - lâkırdı edemiyecek. Bu garip masala nibayet ve- Olan yedinci ve son safha Gözler büsbütün zayıflı - Ağızda da tad kalmıyacık. B kadar dünyade neden _:l—ıı*uını.ııımııh de böylelikle lecek, edecek: Bu Türk çalri £ ; hisse şa olacak: Bir 'a hayatımı hitirerek Kİ- kendini iyitikle anacak kişi alsum bırakmalı. Baki- Seda bu olsa gerek. 'ert için dünya bayatı me ka- - EDEBİ ROMAN: 13 © vakit çocuğu kucağındamn ti Kapıya koştur. | Ovo komiser baba sen misin? 'ocuk da kapıdan içeriye giren saçlı, ak sakallı, geçkin «da - üzerine atıldı : O00 amcam gelmiş.. 'aşlı adam: Oğlumun amcası gelmiş alır Diye diye onu kucağına aldı, yu- YA çıktılar, Nasılam Lütüiye?. — İyiyim babacığım. B ':'“—-ı— geliyerum. 'çr İYi mi hanrmefendi? İYi Yarın gidip alaca - kedttenin yaşıyan insanları bi- gada ihtiyarlattığıdır. Şimdi | yekf ee girerken istikbali keş- T senenli İnsanı masıl yaş - | dığını biraz gözüntne getir- | ha hürmete istinat edecek bir sub 'de fikrin bir ihtiyacı oluyor. | hun bir gün geleceğine itimat ct- irin d“'liıe göre, dünya İ çefatnedir. Kadım ve erkek her | Ayri Ayrı reller aldığı bir | dar kısa olursa olsuu İnsaniyet i- çin bilâkis pek uzum. O zaman kubbede kalacak sesin hoş olması daha ehemmiyet kesbediyor. Çün- kü gelecek nesillerin huzurunda #tarih, in karşısında mes'ul sayık mak yar, Fakat kabul etmek lâzım | ki böyle bir mes'uliyet endişesi her tarafta ayni suretle karşılam- muyor. Eğer gelecek nesillerin muahazasından korkmak öyle yer-| Teşmiş olsaydı tarihi dolduran tür- Yü facialar belki hiç aktör bulmaz. İşlenmez ve yazılmazdı. Lükin buna bakarak istikbalden ümidi büsbütün kesmek mi Iâzım?. Ha- yır. Bilâkis dünyada emniyet, kü- | çüklerin hakkına riayet esasları- mek lâzım. Dalma kuvvetli ve uyanık bulunmak şartı da bu ü mit ve itimat ile beraberdir. - Het yvesile ile hayrı temenni etmeli: | Yeni sene vesilesile daha ziyade, —— İnsan sihhati Kar incecik toz gibi yağar, “'; , parçaları daha büyü! dlncsa kaşbaşı kar derler. Bunla: yi herkes bilir, Fakat kar ne tür- lü yağğırsa yağsın, suyun döm - masından yani mayi haldeyken kristaller (menşurlar) haline gel- mesinden hasıl olur. Asıl mesele bu kristallerin kaç türlü olmasın - dadır. Bu işle çok uğraşmış olan kutup seyyalu meşhur Skorsby, karı teş- kil eden kristallerden 96 türlü - | kristal olursa olsun, neticesi ayni Ğ1 ve gitgide iki büklüm ob | olmasile kristal şekline girmesi Murat ettiği kubbede kalacak | kilde kristallerden, hücre hayatı en de Seveceksin! Yazan : ETEM İZZET BENİCE sünü saymıştı. Halbuki karın ter- kibindeki kristal şekillerinin yüz- lerce olduğunu iddin edenler de vardır, Karın terkibinde kaç yüz türlü kardır, onu sıkıştırinca kar topu olur, dememeli, Çünkü bir mad- dehin mayi yani şekilsiz bir halde urasında pek önemli bir fark var- dur. Hayat farkı. Karlar da kristal şeklinde olun- a, insanın aihnine tabil olarak ve karlar — | | | LA A bir şüphe girer .Demek ki kar, yağ- mur gibi, bayağı su gibi cunsuz sa- yılan birşey değil, kendisine haya- | çocukluk devresidir Bic| tın bir şekli bulunan bir cisim - ' türlü düşünceye devam e- | gelecek, Dişler dökü- “'"'.__....:ı..ıpeıu.m; ditirse ';ım halde karın kristallerden t 1 etmesinin bir nelicesi in- | bırakarak | sanların sağlığı üzerinde görülür, | Kardan önce çıkan fırtınadan her- | anlatışına | kes az çok sinirlenir. Fakat fırtı- | arakirsa manın FÜŞ layınca berkesin keyfi yalırız heş | kar bolca yağıp da yerde kalın arkasından kar yağmıya baş- j gelir, bele bir tabaka hâlinde birikir, üzerine bir de güzel güneş açarsa imsan ların keyfi büsbütün artar. Şu halde karda insanlara fayda weren başka bir hassa var demek- tir, Bunun da karın yüzlerce şe- ğil daha değilse de, ondan bir dercce ı:f'ı. hayat şekillerinden mürek- — Neyse büyük bir tehlike at - Tattı.. Komiser üzgün bir yüzle: — Ya evet. Ölebilirdi. » Dedi, sordu: — Nihattan mektüp var mu? Lüttiye cevap verdi: — Hayır. Ou beş gündür hiç yok, -:“ı:ıün de ona fisülüyor. — | Ve, kemiser daha soğuk, daha | asık bir surutla ve sızlanan — bir sesle devüm etti: — Nereden de çıktı başımıza bu müharebeler. Trablusgarp, aeka- | geçti. Yaş altmış iki. - Muharebe | — şimdi de büyük müu-| sından ıı;ı:ı. rahatı kaçtı. Ne | harebo, Dünyanı saydı. ne | bizim oğlan binbaşı © “Sen cahilsin,, Terbiyeci İsmail Hakki Baltacı oğlu, «yeni adam» i- simli fikir mecmuasını tı:;ı, ay: i d Mur: Olarak, Pa aikuşbetlar Yahiy kırdı. Bu sağlam - ilim adamı iç bir yerden yardım görme- :':ı bı’: yaptı. bizde, mec- | maa çıkarmanın, bilhassa bir Ffikir ve san'at mecmuası ya- şatmanın ne demek olduğunu l yakından bilenler, «yeni « dam» in hayatındaki n_ıdn- kaymetini daha iyi takdir e- derler. «Yeni adam» n sekiz ya- şına girmesi dolayisile, mat- buat, yerinde bir tezahurat yaptı. Bu muvaflakiyeti al - | kışladı. Ne yazık, İsmail Hakkı gibi | ilim adamları, bu memleket. te az yetişiyor. Fakat, yazı, yetiştirenlerin kadrini bil- ? sek!. Ne gezer İsmail Hak- kının vaktile, darâlfünunda kürsüsü vardı; ders okutur - da. Sonra, — gittikçe daha çok olgunlaşan bu adamı ko- lundan tuttak: -—Sııı.ealııhııı in, diye kapı dı ettik. H BUÜRHANCEVAT Yıkınak bahsi E | ö Vdi ” Vücudümüzün temizliği için sı- cak su ile yıkanmağa mecburuz, Yıkanmak bahsi uzüun bir mevzu olduğu için, bu kısa sütunumuzda birkaç fasla ayıracağız. Yıkanmanın hamam, plâj duşe | kaplıca ve saire gibi muhtelil şe- | killeri vardır Cit vasıtasile bedenden ifraz edilen ter tebahhur eder, bir takına emlâh bırakır. Yahut bir hasta - hık dolayısile vücut maraz madde- leri dışarıya çıkarır. Yahut vücu- dümüze herhangi bir sebepten lâç sürmüş oluruz. Bu suretle cüdimiz-| de biriken kirleri gidermek için | bhamama müracaat ederiz. Söylemeğe lüzum yok ki, hama-| man birinci faydası, cildimizin te- neffüsünü kolaylaştırmaktır. Ma- Iümdur ki teneffüs ciğerlerle ol - duğu gibi cilt ile de vakidir. Be - den İfrazatı cilt mesamatında bi- | rikince, cildin teneffüsü güçleşir. Bu bakımdan hamamın faydala - rını ve yıkanmak şartlarını yarın | da anlatmağa devam edeceğiz, kep olmasından ileri gelmesi ihti- | mali vardır. Kar altında kalan ekinlerin daha bereketli mahsul vermesi de yal- mız, kar tabakasından dolayı ü- şümemekten değil, kürm kristalle- rinden bir derece hayat almasın - dan olsa gerek. Bu fikirler şimdi- lik bir mazariyeden ibaret, Fakat bakikat çok defa nazariye halinde görünmiye başlar. muharebe çıksaydı, ne de bütün evler büyle boşalsuydı. Genç kadın: — Ya. ya. Komiser baba. Mu- harebe çıkalı daha sekiz dokuz ay oldu. Herkes askerde Komşular. da hiç erkek yok. Dedi, saydı: — Remzl bey, Cemil bey, Cevat, Haşim bey, Cemal bey, Sabri bey, Sulkı bey, Avni bey, Seyfettin bey, | bizim komşuların bütün erkek - leri cephede. Kanun baba bile bah-, riyoden kara ordusuna geçmiş, İ- | yi ki sea de gitmedin!. Komiser güldü; — Kızım benini gidecek vaktim çıkmasaydı artık tekağt bile e- | derlerdi!, — Sahi baba, Sen dört beş yıl i- | çinde epeyi çöktün. Beni buraya getirdiğin gece karakoldan çık - fan, yürürken arkandan yelişemi- yordum. Öyle diüç, öyle sağlam yürüyordun ki — | pelerinden birin: | mal | tiraya uğradım ki, bir aydır, pi- | ciye kadar unutmuyacağım. Bura- İM' MAHKEMELERDE: Aramızda ne acaip tipler yaşıyor / Bir paşazade vardı ki, az zamanda s cilli bir hırsız olmuştu Çok cskiden tahışırdık. Hattâ, | dedelerimle dedeletinin, ninele - | rimle ninelerini a | ben bilirdim ammna, o, bu kadarm | nın farkında değildi. Ana tarafın- dan da, baba tarafından da, astl ir ailenin oğluy Lanıştaklarım d ve ze zür ta -| nu da & im, bir paşazade - | di. Uzun seneler, görüşmemiştik, | Onu adliye korklorunun kana - üzerinde, ya - | fetsiz maznunlarla, fazasa altmda © - | tururken gördüğüm zaman irkil- dim. Yine üstübaşı temiz, yine be- tibenzi kanlı, yine sinekkaydı ti- Taşlı, yine papyon — kran idi. Gözlüğünün altından etrafımı sü- züşünde ,âdeta bir vakar, ödeta bir hâkimiyet vardı. Yanındaki se- fil maznunlarla konuşurken de, edasında bir hâkimiyet seriliyor - du. Onlar, buna, hürmet ediyor gi- biydiler, | Evvelâ gidip konuşmakla ko - nuşmamak arasında tereddüt et - | tim, Tereyüzüne dönüp gilmek mi Tâzımdı... Gidip egeçmiş olsun» demek mi?, | Benim bu tereddüt vakfemde, | gözgöze geldik, En iyisi şuydu: | Harekelimi onun hareketine uy - durmak; o üşinalık ederse konüş- kdiciş etmezse, aldınmayıp nında sefil, ki; bir tebessümle gülüp sol ci camlı bağa gözlüğünü dü- ken, ayağfa kalktı, Ben de - na önğrü yürüdüm. Elimi sıkacak- 'tu Ben de elimi uzatıyordum, jan- darına: — Olmaz. Yasaki dedi. Ham, pek sokulma. Biraz, uzak dur!, Bir adım geri çekildim. O da, kalktığı yere otundu. — Geçmiş olsun, Servet,.. de - | dim, Hayır ola?, — Sorma! dedi- Sorma. Bir if- rincin tagını ayıklamıya uğraşı - — Nasil oldu?. Ne iftiraey?, — Orasını, karıştırma?, Anladım ki, söylemek istemi « yer. Üstelemedim... — Neredesin? Nasılsın? — gibi, | Şundan bundan konuştuk. | Eski vakarına zerrece halel gel- memişti; neyse oydu. Hal ve hare- kâtını yahut, eski tabirile, harekât ve sekenatını fazlaca gözaltında bulundurmak ayıp olurdu. Pek u- zun konuşmadık... Tekrar «geç- miş olsun>» deyip gittim yine Jandarma muhafazasında bir kaç kereler rasladım. Birkaç kere konuşluk. Fakat, hep havadan su- | dan, dereden tepeden... İşinin, yar | pılan iftiranın ne olduğunu öğre- nemedim. Öğrenemedim değil, öğ- renmek istemedim ve öğrenmedim.| Bazı adamlar vardır, daha ilk ta - nıştıkları birisine, adını, yaşını, » şini, kaç para kazandımığı, nerede oturduğumu, evli mi, bekâr mı, nereli, ktmin nesi olduğunu, bir | müstantıkın sormuya lüzum gör « miyeceği teferrüsta kadar sorup soruşturur, öğrenmek isterler, Ben © meraklılardan değilim, Bazan, i- nanmazsınız, şalıştığım yerda kaç para alacağını sormam; bir müd- det kendi alacağım parayı bilme- den çalışırım. Ancak, hafta veya Gybaşında öğrenirim. İste onun için, bu - iftiranın ae olduğunu uzun zaman öğrenemes | dim. Hattâ, düşünmedim bile.. 'Tecadüflerin no garabetleri var. Bu söylediğim, bir kaç senelik hâ- disedir. Geçen gün, bir mecliste vkon, Jâflâfı açtı, İşi, ge- zi cürümlere, şuna bus dedi, tuhaf bir vak'a an- vrmi: Paşazade Servet vardır. Bu meşhur paşalardan birinin te- runu, yine maruf Nazmi paşanın oğludur. Bakınız, bir gün, ne yap- mış!, Bir devlet idaresine gitmiş O gün, dairenin müdürü - orada | yokmuş. Tabii, bunu biliyor. Mü- | dürün ismini de biliyor. Kılığı, k» i yafeti düzgün Yüksekten, âmira: ne, heicsmane ikonuşmak da, Ja » ten âdeti. Müdürün odacısıma, müdürün ismini söyliyerek ve ga- yel âmirano: — Fethi neredef, Demiş. Odacı: — Bugün gelmedi efendim, diye cevap vermiş. Beriki: — Üyleyse, odayı aç, bir kart yazıp bırakayım demiş. Odacı, pek mühim bir mevki sa- | hibi adam zannederek: — Buyurunuz efendim, deyip kapıyı açmış. Servet, yazıhanenin başına göç- ariş... Kaşla göz arasında, yazıha- menin gözünden, müdürün, altlı üst- lü, damaklı, takma, fakat altın diş- lerile orada bulunan saat, dolma kalem ve saire gibi epey eşyayı a- gŞırmış. Tabil, odacı, Arap harfle - Tile okumak bilmiyor, Arap harf- lerile de şu mektubu yazmış ve gnüdüre verilmek üzere brrakmış: «Muhteremt müdür bey., ziya- | Ben, adliye muhabiri, lisanan ga- yamızına ehemmiyet vermiyen - lere veya bilmiyenlere göre de, adliye muhbiriyâm. Allah bilir, ad- | liye memurlarından fazla adliyeye | gider gelirim. Çünkü, cumartesi | ve pasar günleri de, nöbetçi mah- | kemelere uğrarım. Yani, şünu de- | k isterim ki, adliye binası, her hin günü uğrağımdır. Hulâsa işte bu sebeplerden dolayı, ona, | — Amma seni buttya getirdiği- me ne iyi etmişim değil mi?, Genç kadının yüzü birden kap- kırmızı oldu. Utangaç, titrek bir sesle bu sörü karşıladı: — İyilij i, babalığınızı ölün- S1 artık benim kendi evim gibi. Hiç bir yabancılık duymuyorum. Hanımefendi ile kardeş gibiyla. Güneş kendi çocuğum gibi. Kendi karanudan çıkmıiş gibi seviyo - rum . Ve. burada bir saniye sustu, gözleri dakdı, istemese bile dadak- larından bir sorgu düküldü: — Acaba benim Rıfkım ne o Komiser sert bir bakışla ergon kadının gözleri içine baktır — Onu unut, O günlerini ve - u aklına getirdiğin gün dünyada rubatın kalmaz, — Hayır onun için değil de, kimbilir ne olmuştur? diye ba- retinize gekdim.. Zatıdlinizi ma kamınızda bulamadım. Eğer bul- | saydımn, ürerinizden herhangi kıiy- | metli eşyanızdan birini alacaktam. | Bulamıdığım için, yazıhanenizde bukduğum yükte hafif, pahada a- Bir eşyayı hâtıra olarak saklamak üzere alıyorum. Selâmlar efendism, İmza: Yeni Fantomma » Tabii, ertesi gün müdür daire- (Devamı 6 wncı sayfada) turladım. O vakittenberi hiç bilmi- yoruz, öldü mü, sağ mm? Komiser daha dik, daha sert söyledi: — Ne oldu, oldu. Onların bepsi- ni sen karakolda bıraktın, çıktın. Bir daha hatırlamak, sermak, a- raştırmak yok!. Genç kadın boynumu büktük — Evet. Ben de öyle yaptım. Ve...bir etimle daha söyledir — Öyle yapıyarum. Komlser: — Amcacığım.. Diye kucağına çıkan Güneşi de- ha sıkı kavradı, oturduğu koltar a yayıldı ve. Lütfüyoyer B | HALK — SÜTUNU Evlenmek istiyenler, iş ve işçi arayanlar, şikâyetler, temem- miler ve tülişküller İş ve işçi arayanlarla herhangi bir müşkülü olan okuyuculamımızın mam ve meccemen neşredilecektir, Gazetemizin doktor ve avukatı da #orulanlara cevap vereceklerdir. Ciddi izdivaç teklifleri de bu sütume| da parasız keşrolunacaktır. TECRÜBELİ BİR ZAT MUHASİPLİK ARIYI Uzun zaman bankalarda çalış - tım. Muhasebecili karıyorum, Her nevi ticaret hesapları bilitim, Ar- Zu edenlerin Kurtuluş Değirmen sokak numara 77 Ahmet Gürkan adresine moktup yazmalarını hü- metle rica ederim. İzdivaç teklifleri — Tam konforlu bir evi ve ayda S0 Jira geliri olan otuz beş yaşında “aul bir kadınım. Yaşımla müte - nasip içtimal mevki sahibi bir bay- la evlenmek istiyorum. İçkiyi ve ovunu İtiyat etmemiş olması şart- tır. Arzu edenlerin ıSön Telgraf Halk sütunu P. O, P.> ye mektupla| müraeaatlarını rica ederim, Tek - litira eiddi olduğu için mektuba adreslerini ve bir de resimlerini koymaları mercudur. - Mutabakat olmadığı takdirde mektup ve re- sim tam bir ketumiyetle tade olu- nacaktır. «— Otü, gencim. Elli lira maaşlı devlet me- muruyum, Allemin vefatile jiç se-i nedir yalnız yaşıyorum. çocuğum yoktur. Uzun boylu, sarışın bir ba- yanla ebedi bir saadet yuvası kur- mak arzusundayım. — Taliplerin «Son Telgraf Halk sütunu S. O, A. Tumuzuna müracaaflarını rida p- derim.» GELEN MEKTUPLAR Bay C. . — İkisi Pangaltidim ikisi Göztepeden ve diğer ikisi İs- tanbul büyük postaneden poslaya | werilmiş altı mektubunuz daha gel-| miştir. Bunları da lütfen aldırma- nız mercuduür. Bay Samim — Biri Topkapıdan diğeri Beşiktâşlan postaya verilmiş iki mektubunuz vafthe. Aldırma - nızı rica ederiz. Bayan T. H. — Yedikuleden pös- taya verilmiş bir mektubunuz gel- miştir. Aldırmanızı rica ederiz. Bayan Behire — Beyazıttan gel- miş yeni bir mektubunuz vardır. Lütfen aldırmız. | GENÇ BİR KIZ İŞ İSTİYOR | Orta mektep mezunu genç bir kızım, Resmi ve husust mücmese- lerde herhangi bir iş arıyorum. Es-| ©YA 600 küsur liralık yorgan mak * | ki harfleri biraz bilirim. Kanaat - kâr bir ücrete razıyım. Muhterem | işsahiplerinin «Son Telgraf Halk sütunu Muzaffer, adresine mek - tupla müracaatlarını rica eder ve Kituflarma şimdiden teşekkür ey- lerim. KARI KOCA KAPICILIK ARIYORLAR 38 yaşında okur yazar bir genç karısı ile birlikte bir kapıcılık a- ramaktadır. Bu sütunda K. Ö ye müracaatları rica olunur. kin komiser söyleniyordu: yaşında gürbüz bir | Eğa ” t Pai YA 3—SON T LGRAP ı ——— | mektupları bu sütunda muntaza- | Yılbaşında ' nasıl eğlendim lediniz, diye henüz toplıyamamış, — mahmurluğur nuzu geçirememiş, Yediğiniz, içtiğiniz - sizin olsun, gördüğünüzü, duydu- — #unuzu anlatın, desem; ge- cenin bir saatinden sonra, görme ve işitme hassanızı ga yip etmiş olduğunuzu tahmin ettiğim için, sizi mahcup ede. ceğimden korkarım. Bu günlük, bizden huber yoktur. Yılbaşı gecesi hatıra: larımı ben anlatayım: Efendim, Allah ne verdiyse giydik, kuşandık, taktık takış- tırdık, şöyle, gece yarısına doğru, şehirin kibar ve nezib- tabir edilen toplantı yerlerin den birine düştük. Buraya, ben otel diyeyim, diyin, puller ışıldıyor, etraftâ tuva. letli ve dekolte bayanlar, si- yahlara bürünmüş, baston yut maüş baylar.. Çılgın muzik. Pist üstünde dönen neşeli ve mesut çiftler... : Bendeniz, şöyle bir kenaz » Şampanya açılıyor. bir daha, arka. sından bir daha.. Oh!. hayat ne güzel.. Yaşamak ne kadar zevkli!. Hafif tertip keyifleni yorum..Sonra, başım duman-« Bir an geliyor ki, limi ga yip ediyorum. Ondan sonrasını - bilmiyo- rum.. H ler zaman yattığım #Üyorum.. ü Beabiyi Sniş Üi rüi yamda bepsini de gördümür— — - R. SABİT İki mevkuf muhtekirin muhakemesi Kâmil Kartal adında bir yorgan zemesini yüksek fiatla satarak fa- tura vermek istemiyen, mâanifa - ) ortakları Moiz Hayimin muhüke- melerine mevkufen dün öğleden sonra 7 inci asliye ceza mahka - mesinde devam — olunmuştur. Bu celsede müddelumumi müaznun - ların sürgün ve para cezasile tece —| ziyelerini istemiştir. Bugün hak'a larında karar verilecektir. —