Yazan: OSMAN CEMAL KAYGILI Harp ve politika... Şimdi nereye âtseniz, kiminle karşılaşsanız din- iveceğiniz şey bep harbe, poli - tikaya dair şeylerdir. Hatta, ben bundan birkaç gün önce yine bu gahifelerde «berkesten niçin ka- gıyorum?» diye yazmış olduğum bir yazıda bu harp ve politika me- raklılarından ve onların sözlerin- Gen bir hayli mostralar göstermiş- tim. Gelgelelim bu. sefer de size, içinde tek bir harp ve Bgeçmiyen kalabalıkça bi ten bahsedeceğim. Öğleden sonra, saat birle bir buçuk arası,, İstan - bulun işlekçe yerlerinin birindeki yarı lokânta, yarı kebapçı dük- kânına dalıyorum. Hava çok &ı - cak, dükkânın alt katı hem fazla güneşli, hem sıkıntılı, hem havasız olduğu için daracık merdivenleri tırmanarak üst kattaki salona ç- kıyorum. Fakat hayret! Burası ka- dınlarla dolu.. Karınlarını doyur- mak için bugün, bu saatte bu sa- lonu dolduran müşterilerin içinde, ilâçlik olsun, bir tek erkek, yani bizim cinsten hiç kimsecikler yok.. Masaları hep cinsi lâtif kaplamıştı. Acaha, burası salt bayanlara mah- Sus bir salon olmasın diye geri dönecek oluyorum. Peşim sıra yu- karıya çıkmış olan garson merdi- ven başında beni karşılıyor: — Bayır bayım, burası yalnız kadınlara mahsus değil, umumi sa- londur, erkekler de oturabilir. Fa- kat şimdi tesadüfen erkek yok! En dipteki boş bir masaya ku - ruluyor, kebabımi — smarlıyorum ve kebabım aşağıda pişedursun, gezetemi çıkarıyor, masanın üze- rine yarım seriyor, sülunlara da- hyorum: Cemberlayn şunu demiş... Musso- lini böyle söylemiş... Daladye le düşünüyor... Hitler böyle kuru Amerika bitaraflık kanu- nunu bozacak... Japonya Ameri - | kaya kızacak, yahut kızmıyacak taj hay canını seveyim senin komnşu- cuğum! Falan da fi- lân gibi yazıları birer, ikişer tara- meya başlıyorum. Fakat bütün bu göz gezdirdiğim, okuduğum şey- lerden bir tek salır değil, bir tek kelime bile anladığım yok hanl!.. Nasıl anlarsın birader? Bu, et, so- ğan, biber, bahar kokulu salonda “ gimdi öyle bir cavultu, cuvultu var| ? ki adeta herkes birbirinin dediği- ni güç anlarken hiç insan okudu- Ku gazeteden bir şey anlıyabilir mi? Biraz sonra mecburi olarak gazeteyi katlayıp cebime sokuyor ve acaba şu batun kişiler, böyle hiçi durup dinlenmeden, haolre ne ke- nuşur, ne görüşür, ne dertleşirler?| Diye etraftaki çeşit cavultu ve be- Teketil cuvultüya kulak misafiri oluyorum. Bir de bakıyorum ki bütün o konuşulan, — görüşülen, dertleşilen şeylerin hepsi de ku- maşa, elbiseye, çamaşıra, çoraba, mendile, ıskarpine ve bir kelime ile modaya ait şeyler değil mi? Filân bayan falan yerden bir ku- maş almış, filân terziye biçtir - miş, filân dikişçiye diktirmiş, va- kıa kumaş ta, biçki de dikiş te Pek mükemmelmiş amma yazık ki elbise o bayana bir türlü yakışa- mamış... Filân kumaş, insanın ar- kasihda falan kumaştan daha za - rif duruyormuş... Şundan rop, bun-) dan tayyür, daha ötekinden nikâh-i lık ve düğünlük daha iyi kaçıyor- muş... Şu renk ve desenden tam mevsimlik, bu şekil ve cins tam kışlık, beriki biçim tam gündüz- lük, öteki de tam gecelikmiş... Bu seneki iç fanilâları şöyle, kazaklar böyle, torlikler şu tarada, pandof- lalar bu örnekte olmalı imiş... Yo- Xi çıkan iskarpinlerin bir kusuru, çorapların da bir iyiliği varmış... Salt bu kadar mı ya? Daha çok şeyler konuşuldu, görüşüldü, deşildi amma, bunlir, birer birer, yahut hep birden insanın, daha dörusu erkeğin hatırında kalmıyor! ki... Uzatmıyalım, bütün bu ca - vultuların, cuvultuların arasında bizim kebap bitti, pilâv bitti, İçinde tek harp sözü geçmiyen bir meclis! bitti, hatta bunları, daha fazla din- lemeğe bende takat bitti, fakat ön-) lerindeki yemekleri, zaten çoktan bitip tükenmiş olan bayanların, ayni mevzular üzerinde bir türlü | sonu gelmiyen lâkırdıları bir tür- Harp patlar — patlamaz zengin ve fakir bütün Fransız kadıüları vatana hizmete koştular. Birçok- | ları hasta bakıcı oldular, birçokları| da askere giden şoförlerin yerine şoförlük, müvezzilerin yerine mü- vezzilik yapmıya başladılar. Hi Si lüks otomobilleri yerine ağır kamyonları, otomabilleri idare e- den sinema yıldızlarından biri de Madam Lor Dianldır. Bütün Paris tiyatroları, sinema- ları kapalı. Stüdyolarda kimseler yok. Hepsi asker. Vera Kören, çocuk dadısı ol - muş. Bundan bahsederken: — Çocukları pek çok severim. Eğer artist olmamış olsaydım, mı 'Sinema yıldızları Vvatanhizmetinde. Fransız sinema yıldızları otobüs kullanıyorlar, kanlarını veriyorlar, kimsesiz çocuklara ve varalılara bakıyorlar ve... komedi oynuyorlar Fransız sinema yıldızlarından Anna Bella adamakıllı şişmişti. Pkat merdf - venden inerken de içimden: — Ooah! diyondum, bele şükür, yarım saattenberi içinde tek bir harp ve siyaset sözü geçmiyen bir meclisten çıkıyorum. Böylesi ha- val meclisler, dostlar başına! (xa BiKisisi önDünDÜYSE. | derek beyannameler atan İngiliz hâakkak hayatımı çocuklara, ço - | cukların talim ve terbiyesine hâs- rederdim. Fransuaz Rozay bir otomobilin ekipinin şefi olmuş. Arslan kafe- sine girmekten çekinmiyen bu ar- tistin harpten korkmıyacağı aşi- kâr. Korin Luser, bu hafif ve nahif artist bir hastanede hemşirelik ya- pıyor. Gabriel Dorzlat da şoför. Juni Astor, antist arkadaşlarile cephe gerisinde temsiller vermek| | için hazırlanıyor. Janey Holta ge- lince: O da hasta bakıcılığa çalışı- yor. Bir aya kadar stajını bitirecek, eye yakın bir hastaneye gi - cephi decek. BSÖZ DİNLİYEN UŞAK | BÖYLE KALACAK DEGİL A.. LEHLİ SAN'ATKAR CENUBİ AMERİKAYA KAĞIT ——— FRANSANIN NÜFUSU A—oo0—. MMİZAH, KARI KOCA ARASINDA: Bayan — Ömrüme dua eti Eğer ölürsem benim gibi bir karı bula- mazsın?.. Bay — Senin gibi bir karı ara- yacağımı nereden biliyonsun?.. LOKANTADA: Bayla bayan bir lokantaya gi - rerler, bir masandn önüne otu- | rurlar, birer porsiyon piliç kızart- ması ısmarlarla. Garson, iki tabak | getirir, önlerine koyar: Bay — Bu nasil piliç? Deriden ve kemikten başka yeri yok. Garson — Tüylerini de mi getir- memi istiyordunuz? ÇOCUK AKLI BU. Bayan Fahire dalgın dalgın dü- şünüyor. Küçük oğlu Nuri dikkatle kendisine bakıyor ve: — Anne diyor. Ne düşündü - #ünü biliyorum... — Ne düşünüyorum, yavrum?. — Ben doğmadan evvel nekadar rahat olduğunu düşünüyorsun de-| Bi mi?.. Bay — (Uşağına) Sana bin kere| söyledim, anlatamadım. Her şeyde ihtiyatı elden bırakma. Meselâ, et | al da gel, dediler mi sen ihtiyaten biraz da sebze all... Pekâlâ bayım... Emriniz (Birkaç gün sonra) Bay — (Uşağa) hastayım, git şu| bizim doktoru çağır!.. Uşak — Şimdi bayım... (Uşak gider. Biraz sonra dok - torla başı sarıklı iki adam getirir.) Bay — Bunlar kim?... Uşak — İmamla ölü yıkayıcı!.. Bay — Ben sana imam, ölü yı- kayıcı ettim mi? Yalnız dok- toru çağır dedim. Uşak — Geçende emretmediniz mi? İhtiyata riayeten onları da ge- tirdim. — Kızımla evlenmek — İstiyorsunuz | amıma hiçbir şeye sahip değilsiniz?. — Bvet, fakat az sonra çoluk çecuk Londralı bir gazetede şöyle bir fıkra var: Almanyanın üzerine gi- tayyarecilerinden biri kendisine verilmiş olan işi yaparak çabucak, dönmüş, gelmiş. FPakat kumandanı onu sorguya çekiyor: — Nasıl oldu da diğer tayyare- cilerden evvel dönüp geldin?.. O da şu cevabi veriyor: — Bana verilen emri yaptım. Beyannamelerin — bepsini attım, geldim. — Galiba tahtaların boğlı oldu- ğu paketleri açmağa lüzum görm meden hepsini birden aşağı attın?. — Evet, tahmininiz gibi yaptım. — Ne yaptın?.. Ya biristnin başı-. na geldi de öldündü ise? İşte fıkra budur, Tayyareci düş-| “ man bir memlekete kâğıt atmak | emrini almış; kimsenin ölümüne sebep olmıyacak. Lehli san'atkâr ve sinema yıldızı Jan Kepora geçen gün Lizbondan Amerikaya hareket etmiştir. Ya- kında Avrupaya dönerek Lehli - lerden teşkil edilen orduya dahil olacağını söylemiştir. | Eğer İngiltere lehine bir vazi - | yet almazlarsa cenubi Amerika memleketlerine küğıt - gönderil - mesine İngilizlerin mâni olaca - ğimı Alman gazeteleri yazmıştı. | Dükalığını istilâ etmişti. Alsas - | İki Mütteliki Yukarıdaki haritada 1 numaralı kaynakları Almanya 1914 ve 1939 daki kara ve deni. kuvvetlerini gösterir lavha mamile, Yugoslavyayı da kısmen | kısım, Almanyanın 1914 deki, 2 | işgal eylemişti. Polonyanın, şimdi| numaralısı da harbin dördüncü haftasındaki vaziyeti gösteriyor. 1914 te Almanya, Belçikayı çiğ- nemiş geçmiş, Lüksenburg büyük Loren eyaleti de elinde idi. Harp | bidayetinden sonuna kadar Fran- | sız ve Belçika topraklarında cere- yan etmişti. | Şark cephesinde Romanyayı te-| HL &A Birinciler: Aklı başında olanlar,| Bunlar, temkinli, babacan adam - | lardır. Delice harekette bulunmaz- lar, çocukça sözler — söylemezler. Şemsiyeyi kılınca tercih oderler. Mütefekkirler, müsikişinaslar ve liberahler bunların arasından çı - kar. Alman kültürünü tesis eden, Nnayiini yükselten bunlardır. 'Yazık ki bunların yarısı şimdi, tahaşşüt karargâhlarında bulu - nuyar. Geri kalanı da sefil ve pe- rişan yaşıyor. Mareşal Göring'in tavsiye ettiği rejime riayete za - yıllamağa çalışıyor. Bu tip Al - manlar, gündengüne azalmakta - İngiliz gazetelerinin - yazdığına | dir. göre bu doğru değildir. Cenubi A- merika memleketlerile İngiltere dost - bulunmaktadır. Onun için oramın matbuatını müşkül bir meve, kide bırakacak bir tedbirin alın- masına İngilizlerce lüzum görük- memiştir. İstatistik umum müdürlüğü ta- rafından neşrolunan bir rapoza | göre Fransanın nüfusu 41,508,118 dir. Ailelerin sayısı 13,1465,184, bu ailelerin işgal ettikleri evlerde 9,109,687 dir. . .le 4 milyon, — Marsilyada 913,520, Liyon'da — 516,525, Nis'te 262,620, Bordoda 245,875, Tulozda 210,743, Lil'de 200575 nüfus var- dir, gae İkinci tip: «Hayat zevktir» diyen gençlerden mürekkeptir. Hepsi de mütocavizdir. Sırtlarında taşıdık- ları yiyecek çantaları gibi kafaları da boştur. Hitler aleyhinde bah - solunmadıkça nazik ve sevimli - dirler. Konuşmaktan hoşlanırlar. Fakat itiraza tahammül edemezler, Asker gibi yürürler. Alman radyo haberlerine inanırlar. » "e Üçüncü tip: Viyanalılar... Bus: lar büsbütün başkadırlar. Sevimli, geker gibi adamlardır. Rayhş hü - kümetinin Avusturyayı yutuver- mesine sebep te bu değil mi?.. V- yanalılar çok şen adamlardır. As- Altı Alma işgal ettiği — vilâyetlerinden daha fazlası Alman istilâsına uğramıştı. Alman orduları Rus hudutlarına kadar dayanmıştı. | Sonra, koca Avusturya - Maca- ristan — İmparatorluğu gibi . bir müttefiki vardı. Bu devlet, Adri- yatikten hemen hemen Karadenize| kadar uzanıyordu. | Haritanın alt tarafında, İngiliz, Fransız ve Alman donanmalarını Hemen her tip bir yor: Rejime körü körüne itaat ker gibi yürüyemesler. Fakat çok güzel dans ederler. | Uzun yaprak sigaralar içerler, yakası kürklü kısa palto giyerler. ı Şapkalarının kenarında mutlaka bir kuş tüyü bulunur. Komşularını |- rahatsız etmek istemezler. Kahve- ye bayılırlar. Hele sütlü olur, ya- nında ikt de pasta bulunursa.. — | Viyanalıların remzi: «Mes'ut bir bayat için 'her geyi” feda...s'dır. | Şimdi, hepsinin çehresinde derin | bir kederin, ümitsizliğin eseri gö- rülüyor. Buna da sebep Nazi re- jimidir, * Dördüncü tip: «Hazır oll» sını- | fına mensup olanlardan mürek VI keptir. Bunlarla Viyanalılar ara- sında büyük bir fark vardır. En &- kır işlerde çalışırlar. Zaratetlen, nezaketten anlamzlar, Fena dans ederler, Asker gibi çok sert yü - rürler. Kahvelerini, ağızları yana yana içerler, zevkini ve tadını ç- karmayı bilmezler, Zevk ve eğ lenceyi sevmezler, Daha pek gençi yışta orduya intisap ederler. Attan, toptan ve tüfekten başka füşün - celeri yoktur. Tamamile merha - metsiz, viedansız değillerdir. Lâ - kin yüzleri hiç gülmez. kin yüzleri hiç gülmez. Alman mil- leti ve ordusu aleyhindeki propa- —— | nanması) 1989 da İngiliz ve Fran: n Tipi Var B ve altın ihtiyatım göstermektedi” 1914 teki Alman donanması, İn” giliz ve Fransız donanmalarınk müsavi gibi idi. (Beyazlar İngiliğ ve Fransız, siyahlar da Alman dö” 4 sız donanması tek bir siyah genil ile gösterilmektedir ki bu hiç der mekir, Altın ihtiyat akçesi de yok gibi dir. Deyli Ekspres> ten | j noktada birleşi- gandaları işitince sinirleşirler, çe leden çıkarlar, Eğer, şimdiki — rejimin Almaf milletini müthiş bir uçuruma doğ” ru sürüklediğini bilmiş olsalar, 0 nu hemen devirmekte tereddüt Röstermezler. Fakat yazık kf ek * serisi pek o kadar zeki ve anla * yışlı olmadığı için gittikçe yakla” şan bu tehlikenin farkında değik” dir. * Beginci tip: Partinin sadık v€ fedakâr mensuplarılır. Bunlarıt kanaati şudur: — <Parti her şey? müktedirdir ve herkese hâkimdif Her istediğini yapmıya, her iste” diğini almıya muktedirdir..> Görünüşleri, tavır ve hareket * leri, zihniyetleri ile mücrimdefi farkları yoktur. Yaptıkları fenâ * kığın bütün bir milleti felâkete SÜ rüklediğini görmezler, görmek İf temezler. *& Altıncı tip: Mutavasart — sınili mensup olanlardır. Bunlar tertif Kiyinirler, çok çalışırlar, Koltuk * darının altında daima bir evrâk citadanı bulunur. Ve her — yerdi |