#—BON.TELGRAP — 12 AĞUSTOS 1938 Diplomatlar Neler ’—s:— Konuşuyorlar? Japonyanın Mihver Devletlerine İltihak Etmesi Anlaşıldı Sözlerinden Ne Maksad Takib Edildiği Avrupada bugünlerde yeniden Mmühim nasıl bir değişiklik oldu?, Bellibaşlı birşey yok. Yalnız ma- lüm gerginlik devam ediyor. Av- Tupa politika âleminde de yaz ta- tilt büküm sürüyor. Şu günlerde fakat beymelmilel politikada bi- Tinci dörecedeki mevzu Avrupa i değil, Uzak şark müseleleri- dir. Yeni gelen Avrupa ve Ame- rika gazetelerinin umumi siyaset- ten bahseden sütunlarında daha ziyade Uzak Şark işlerine ehem- miyet verildiği görülüyor. Amerikalılar 911 denberi Ja - ponya ile olan ticarot muahede- lerini artık tanımaz olduktan son- di. Bir ile Japon arasında Tokyo- devam ediliyor. Japonların dediğine göre Ameri- kanın ticaret jnuahedesini boz- muş olması İngiliz - Japon mü- gakerelerinde müessir olmamış- tır. İki tarafın konuşması devam ediyor. Ne olursa olsun Amerikanın Ja- ponyaya karşı aldığı vaziyet bir çok noktadan ehemmiyetlidir. Fakat Japonyanın Berlin - Ro- ma mihveri ile olan münasebeti ne safhadadır?. Almanya ile İtalya arasındaki malüm ittifaka Japonyanın da gireceğine dalr şu günlerde yine şaylalar çıkmadı değil. Fakat bu rivayetler hep vakit vakit çıkan, sonra arkası kesilen sözlerdendir. Çünkü Japonyanın da İttifaka gh receğini ortalığa yaymayı kendi hesablarına muvafık görenler var Amerika Bombardıman Tayyaresi İmtiyaz mıntaka larının kapıları dır. Fakat Japon diplomatları o kadar ileri gitmiyorlar. Berlindeki Japon elçisi ile Ro- madaki Japon elçisi geçen gün buluşarak konuşmuşlardı. Avrupa matbuatında — görülen yeni dedikodular da işte bu gö - rüşmelerden sonra ortaya çıktı. İtalyada yayılan rivayetlere göre her iki elçi Japonyanın da Alman » İtalyan iğifakına gir- mesi muvafık olduğu fikrinde - mişler, Bu iki elçinin bu Hikirde olması pek mümkündür. Hem de kendi hükümetlerine bu mütale- alarını bildirmiş olabilirler. Fa - kat Tokyonun bu fikirde olup ol madığı ayrı meseledir. Berlinde ve Romada bulunan Japon sefir- leri mihver devletlerine karşı pek dostluk gösteren elçilerdir. Şimdi- ye kadar bunu muhtelif vesileler- le gösteren bu diplomatlar şimdi tekrar Alman ve İtalyan ittifakı- na taraftaylık etmiş olabilirler. Fakat asıl mesela Japonya impa- Tatorluk hükümetinin — vereceği karardadır. Bundatı başkan Ja - ponyada otdu kumandanları da Resmimizde gördüğünüz tayyare, sahiden havada uçan bir müs- tahkem mevkidir. Buna havalarda uçarak gezen bir kale diyebilirsiniz. Bu tayyarerin ilk tecrübeleri yapıldı. Amerikanın, yani Ameriku kıt'a- gının kur Y ucundan göney ucuna kadar 9 saat 15 dakikada uçuyor. Eğer bu uçuş sırarında üstünden geçtiği yerleri topa tutacak olsa taş taş üstünde güç kalır. — Sonr! Yı, — Olmaz. Zaten, paşanın ahlâ Bırtacağım. Dedi. Ben de heyen arkasından: O halde yatınız... Ben de uyumak istiyorum. gok Mrpatadınız. Diye bir ağız yaptım. — Oturmağa da müsaade yok mu? Dedi. hiç olmazsa kalmak, konuğmak imkânı- 2i Eradi.. — Hayır. Çok yorgunum.. Dedim ve., Kalktım: Bu, anda gene aktörlüğüm üzerimdeydi. Robu- Mmu çarçabuk soyundum ve bir an dekolte kaldım. Manyatize edilmişler gibi kollarıma, omuzlarıma, dırtıma doğru inen çıplaklığa baktı, baktı: — Aman, ne kadar beyazsınız.. lâfla öne almanın imkânı yok. Tekrar bir hamle yapmak istedi. O zaman ben de bütün şid- detimle hu hamleye karşı koydum: a bir kaç gün içinde ab- dım. Biraz fazla bağırınca susuyor ve., Yumuşu- yor. Bu sön soldırış ta böyle kırıldı ve: — Pek âlâ.. Dediğiniz olsun. Cahidi yarın ça- | meden ittifaka böyle bir ittifakın ötedenberi ta- raftarı oldukl. tmışlar - dir, Fakat Japonyanın siyaset a- damları, iş adamları bu hususta çok #htiyat gösterilmesini — ileri sürüyorlar. Hele bir gün olup da İngiltere ile kat'i bir anlaşmaya varmak istiyen, bunu sonelerden- beri bekliyen diplomatlar da yok değildir. Vaktile Japonya ile İn- giltere arasında mevcud olan it- tifakın hatırasını hâlâ muhafaza eden bu diplomatların bugün söz- | leri geçmiyorsa da Japonyanın | harici siyasetini idare edenler a- rasında ihtiyat ve itidal sahibi ve taraftarı olan devlet adamları da vardır. İşte İngiliz - Japon mü - zakerelerinin birçok — müşkülâta rağmen Tokyoda devam etmesi - de gösteriyor ki bu itidal ve ih- tiyat sahibi Japon diplomdtları bugün mihver devletlerile ittifak istiyenlere karşı mukavemet edi- yorlar. Zaten unutmamak lâzım ki mihver devletlerile ittifak ot- meden evvel Japonya birçok nok- taları " düşünecel uzun uzadıya dü timal verilmiyor. ay evvel böyle olmuştu. Ortaya türlü rivayetler çıktı. Fakat Ja- ponlar ittifaka girmediler, Hem de hatıra başka şeyler de geliyor: | Romada söylendiğine göre, Ja- ponyanın Berlin - Roma ittifakına gireceği şaylalarının ortaya çık - masında boşka hesablar da olabi- lirmiş-. İki Japon elçisi buluşarak ko- nuguyorlar. Olabilir. Fakat! her iki diplomat kendi aralarında ne- yi konuştuklarını saklamıyorlar. Mevzu çok göçmeden gazele sü- tunlarına geçiyor. Romada söylendiğine göre her iki elçinin konuştukları mevzu son derecede mahrem olarak kal- mak lâzım gelirdi. Halbuki key- fiyetin çabucak gazetelere geç - mesi ve Japonyanın Alman - İti yan iltifakına gireceği bahsinin tazelenmesi herhakle beyhude ol- mamıştır, diyorlar. Maksad ne o- labi'ir?. İtalyan paytahtındaki Av-, rupalı muhabirlerin gazetelerine bildirdiklerine göre Roma meha- (Devamı 7 inci sayfada) der geçersiniz. Filvâki paçavra- cılık hiç de hoş meslek değildir. Kazanc da temin elmez. Gel gelelim Amerikada bu işin çok kâr getirdiği ve fazla talibi ol- | duğu görüldü. Sebebil. Geçenlerde bir paçav- racı, eski bir yorgan parçasının a- rasından 190.000 dolarlık tahvi- lât, başka biri de, eski bir çorap- ta 125.000 dolar kıymetinde mü- vevherler buldu. KILLI YENG Fransa sahillerinde balıkcılara çok zarar veren bir yengeç peyda oldu: kıllı yengeç. Bu yengecin ayakları kıllıdır. | Bu mahlük hem denizde, hem tat- li suda, homm de kürada yaşıyor ve oburluğuna payan olmuyor. Bir tek kıllı yengeç, bir sene zarfında bir iki ton balık yiyor. Ancak yi yor derken mülbalâğa ediyoruz. Sa- de yemek için öldürmüyor, öldür- mek zevki için öldürüyor. Eğer bir ağa takılacak olursa, ağı parçalı- yor. Kamallarda uzun koridorlar açıyor, kanalları harab ediyor. KÂĞID İPLERİN FAYDASI Japonya da; Almanya ve İtalya Bibi iktısada riayet etmekte ve ha- riçten aldığı şeyleri memleket da- hilinden tedarik etmek mecbu - riyetinde bulunmaktadır. Tabif bu taklid şeyler, asılları- ninyerini tutmuyor, onlar gibi dayanıklı olmuyor. İşte bir mi- sal: taklid kenevir yerine kâğıd- la yapılan ipler yüzünden tuhaf bir hâdise olmuş, bedbaht bir a- gık, bu ipleri yapan fabrika mü- dürüne şu mektubu göndermiş: «Bir kriz esnasında kendimi as- tım. Bir an içinde etrafımda her- şey dönmeye başladı. Gözlerimi kapadım. Öleceğimi anladım ve hareketime nadim oldum. O anda ip koptu. yere düştüm. Hayatım kurtuldu. Teşekkür ederim size!..» Doktorun Öğütleri: Üzüm Yaz meyvalarının hiç şüp- hesiz en makbülüdür. Şifat hassası çoktur. Hattâ üzüm ilej todavi üsülleri bile vardır. Memeketimizde üzümün ma- lüm olan Çavuş, Yapıncak, Nurinigâr, Siyah, Çekirdek- siz, Rezaki, Müşkile, Parmak ve saire gibi lezzetli çeşid zümler yetişiyor. Çavuş üzi münde şekerli madde mute - dil olduğu için hazma eive- rişlidir. Hem sofraya, hem te- daviye münasibdir. Üzüm kürü üzüm kemale geldikten sanra — başlar, üç, ilâ altı hafta devam eder. Ev- velâ günde yarım kilodan baş- lıyarak tedricen üç dört kilo- ya kadar çıkarılır. Biri sabah- leyin erişenden kahvaltı ile beraber, diğeri öğle vakti, ü- çüncüsü de akşam taamında- dır. Yalnız üzümleri yerken çekirdeklerini çıkarmalıdır. Üzüm bahsine yarın da de- vam edeceğiz. | yolasının üzerine uzandı. Bir müd- I Yazan: SAMİ KARAYEL l Fazıl gece apartımandan — içeri girince kapıcının odasına bir göz attı. Gece yarısı olmasına rağ - men ışık yanıyordu. — Hay Allah müstahakını vere di Kendi kendine herif yine ayakta bizi Her akşamki nakarat.. Apartı - man sahibinden iki aylık birikmiş ev kirası için ihtar... Hakikaten Üçüncü âya basıyordu ki herife on para vermemişti. Burada oturu- yorsa keadi kara gözlerinin hatı- rı için değil, Babasının şahsiye - tinden ve zenginliğinden istifade ederek oturuyozdu. Yoksa apartı- man sahibi onü iki buçuk bohça- Dsk eşyası ile bir kedi yavrusu gil tutup kulağından gece yarısı d- garı atabilirdi. Fazıl belini geri verdi. Kulak- ları ileride, topuklarının üstünde hamle yapmağa hazırlanmış bir tarı gibi boynu ileride, azamt dik- katle gürültü çıkarmadan tehlikes li mıntakayı geçmeğe hazırlandı.. Dersimli kapıcı da pek yabana a- tılır şey değildi ha!.. Yatağına u- zanmış, kulağı kirişte.. Fazıl tam kapenın odasını üç adım geçmişti ki arkasından: — Haro., Fazil bey, diye. gü- rültülü bir sesle durdu. Fazıl daha onun lâf söylemesine meydan bırakmadan: — Anladımı, Mehmed ağa, anla- dım. Yine gu bizim kira meselesi. oldu olacak bizim ev sı hibi bir kaç gün daha beklesin, dün babama mektüp yazdım ve para istedim. Herhalde bu yakın- &a gelir. O zaman borçlarımı fa- izile beraber ödiyeceğim. Sen ©- na öyle söyle emi Mehmed ağa dedi.. Ve azimkâr adımlarla oda- sına doğru yürüdü. Fazıl odasına girdi. Şapkası ba- şonda elektriği de yakmadan kar- | det sonra doğruldu; ceblerinin içi- ni dışına çıkardı. Evet cebinden çıkan on altı kuruş kadar parayı itina ile külüstür masanın üstüne dizdi.. Sonra yine cebinden çıkar- dağı bir üçüncü nevi sigarayı şöy- le lezzetle bir nefesledi Başladı, düşünmeğe... Lokan- taya 40 lira borç. apartıman sahi- bine 45 lira borç, ufak tefek borç- lar da 50 lira kadar.. 20 gündür yazıhaneye de uğramıyor... Buba- sının son yazdığı mektuba da ce- wab vermemişli. Onunla da dar- gindi... Fazıl: «Gel keyfim gel!» diye söylendi... Sonra birdenbi- re Belkis aklına geldi... Onu bir haftadır görmemişti. Zavallı ço- cuk parasızlıktan dolayı rande - wularına da gidemiyordu. «Ah Belkis Belkis!» diye inledi. Onu ne kadar çok seviyordu. Za- ten onu bu hale getiren bu kadın Marmaraçırası Gibi değil miydi?.. Tekrar yatağına u- zandı. Sigarayı son nefesine kadar parmakları yanıncıya kadar nefes- ledi... Ve sonra kumral bir kadın başının ördüğü hayalden ağlar i- çine daldı. Fazıl Trabzonun tanınmiş tüc- Garlarından zengin (N...) beyin oğlu idi, İstanbula yüksek tahsili- | ni yapmak için gelmişti. Burada babasının yazıhanesinde çalışı - yor, ayni zamanda hâyatını da ka- zanıyordu. Fakat son Üç ay zar- fında Bolkis isminde, semiz kaz- ları bağırtmadan yolmasını bilen takımından yosma bir güzelle ta- nışmıştı. Bu kadın Fazıla dünya- yı unutturmuştu. Fazıl, anayı, ba- bayı, tahsili her şeyi onun için, babasile darıldı nun lüksünü temin etmek için bor- ca battı... Fazıl onunla geçirdiği tatlı gün- leri şimdi bir sinema şeridi gibi gözünün önünden geçiriyordu.. Fakat hain kadın işte bak.. Ken- disinin parasız olduğunu anladığı için bir haftadır semtine uğramı - yordu. Babasına mı hak versin o- na mı?.. Sevgilisi bir tarafta ba- bası bir tarafta. Fazıl iki cami a- rasında kalmış binamaza dön - müştü.. Gözleri masanın üzerindeki on altı kuruşa kaydı, hazin nazarlar- la baktı... İki tarafı da idare et - mekten başka çare yok diye söy- lendi... Ve gözleri parlamış bir halde masaya, oturdu, ve hemen yazmağa başladı. Muhterem babacığım! (Devomi 7 tnci sayfada) KO L Diye üzerime doğru bir adım attı. Parmağımı omuzumun üzerine götürdüm, göz- lerimi süzdüm, — Şuracıktan, bir defa öpmenize müşaade et- Gm. Dedim ve.. Tahmin ettim ki bu öpüş onun için en feveranlı bir kundak olacak ve hepsine bir sani- ye evvel malik olmak için, — Cahit.. Neredeyse gelsin... Diyecek. Koştu. geldi, parmağıı dokunduğu yerden sanki odanın içindeki bütün havayı ciğer- lerine götürecek gibi uzun, sürekli bir çekişle öptü, bir daha gözlerimin içine baktı. — Bu kadar. Haydi. gidiniz artık.. Dedim. Boynunu büktü, istemeye islemeye a- yakları geriye gitti. Kapidan çıkarken. tekrarladım: Etem İzzet'BENİCE BEŞ HASTA VAR . — — Cahidi yarın görmek İstiyorum. Kısa ve kararlı bir cevab verdi: — Peki, Odada yâlnızdım. Ulviye, — Bir saniye Hanımefendi.. Dedi, çıktı. Nereye gitmişti, bilmiyorum. Kapı vuruldu. — Girimiz.. Dedim. Önce gözlerime inanamadım. İnsan ne kadar beklese gine şaşırıyor. Hızla bana doğru yü- rüdü: — Belkisi, Sandım, güneş yer yüzüne inmiş kılığında odamın içinde dolaşıyor. Ben de ona git- tim: — Cahit!, Ve, — Cahitciğim.. gibi dolandı. ve. kırdı: — Belkis!, ve,.. Dudaklarımız cezbe içinde kilidler Salgın bir alev dalgası gibi onu birden- bire kavradım, göğsümün üzerine bastırdım. O da kollarımın arasına savrük bir ateş yığını Gönjünü kavuran tahassür hay- Gözlerimiz hemen ıslandı, birbirine yaslanan yanaklarımızdan hemen kavruk bir sam yeli geçti dünyayı hiçe sayan coşkun bir ndil Bilmiyorum, bütün kederlerimizin ağusunu sü- TÜp götüren buan ne kadar devam etti? Sonra bir el omuzuma dokundu: — Belkis Hanım, ne yapıyorsunuz? Diyen sert bir ayırmak k istodi. Omu yor, öbürü de Cahi ses beni daldığım bu âlemden umu kevrayan el beni sarar göğsünden tutup geriye iti- yordu. Fakat, o kilidlenen dudaklar bir türlü birbi- rinden ayrılmıyor, o sarsıntı, o itiş, o; ve bir insan — Ne yapıyorsunuz?, Diyen hitap, uykumuzun içinde bizi incitme- yen. üzmeyen, ürkütmeyen bir rüya gibi geliyordu, (Devamı var) ANKARA RADYOS“ DALGA UZUNLUĞU Saat 18.30: Program- Saat 18.35: Müzik kestra - Şef: Necip ik- der - Polka, 8 — Hi Andalusia (İspany>. Hans Löhr - Büyük Saat 19.10: Türk ce saz faslı), Saat 20: Temsil, Saat 21; Türk Müziğli Acemaşır df Açem şarkı - Bir vefasız yare 3 — Nobar » Eviç şarki ” 1- revi, 2 — Tim bu akşam, & — türkü - Yürüdükçe lanır, $ — Raif bey - şarkı - Gülüver sevdiğimi ly Gölvyn - lar (Fokstrot), 2 — Hanf (Kü * ei Dü Raif . bey - K.ımgıı Pınarın başında, Kayak aBt NM ' hizün çöktü, B — Sadeti? ) nak - Halk türküsü - du yine bastı kareler, 9 bey - Hüzzam şarkı « 5 t di beyim evde dumm" f Arif bey - Hüzzam tül na da yaptırayım ıııe'lJ man. Saat 21.55: Neşeli R. Saat 22: Haftalık posti su (Benebi dillerde). Saat 22.30; Müzik bafif müzik - PL). Saat 23.20; Müzik ci