No, 36 _D“şmam VakitsizKuşkulandırdık Takibe Çıkmışlardır,KimbilirKaç Her Halde Bizi Orzamar Rahmi Yağız şa_rut Fabrikasına Taarruzla Muhrib Marmarada Peşimizi Kovalıyor. İı:',:â'ı dühâ düşmün tahtel- İN ilk akınında, B 7 sü- Helbrök tarafından Boğaz- epido atılarak batırılmış, top- Ve Sfaya çıkarılmış, eMes'udi- y,,::!m: ismi verilen tahkimata * işti. Kü pal ”. *Dersaadet» vapuru- “:î“iklın sonra Marmaraya öbjektifinde bu desiro- '&Nl&m gördü. İşin mahi - tüzeç Pilmiyen düşman süvarisi, Te Ben rasıdlar, herşeyden Gduruyorlar, denizin yü - & Pelengideryayı görün- KöSdini zaptedemedi, arkasın. g—':ıııım tehlikeye, ele ge- "m.,h'"“l"'" kovalıyan dest- farafından esir edilme Tağmen torpidolarını ’Ğ:' Gdüştü, gürültü arasında iki Hipağap 3 alan Pelengiderya da Tne ÇAK battı, Marmaranın sine- . Manmaraya atılan örler arkalarındaki bu in- wN:'..Wulu, Pelengideryanın ""Nıı.,_ koştular. Suya dökülen di topladılar. Sonra sür- _“h. henüz © civarda bu- gelen tahtelbahiri 13 ün bütün dalma derinlere çekilmiş, su derek Hayırsızada - geçmiş, geceye ka- Saklanmıştı. İşte, Trito- gizlenmeğe mecbur destroyerleri, Brodeyi —,...:h Sahil boyunca ilerli- Ve Samsun muhrible - K "'“'ı Kim vyebir müddet bu- Ş £ f işiğğ F ;;âtı i’[i Yetde kaldı, sonra pres- q'! yavaş suyun üstü- &i ttrafı gözden geçirdi, lan başlıyan mesa- Nm—hnlın. Osmanlı harb Oralarda olduğunu gös- Artık komodor Brodeyin A, ._":ş kurtulmak için bü- sarfediyor, çurpını- ni A"" maymunun kolu- lih ihtropoid kızdı, Mer- Kai şiddetli bir yum Wvııu kız sersemle- Geçti. ar HOpola, yakaladıkları Nr(.ıh“*l itin kendine malet- Tünçi t anlayınca asabileş- almaya karar ver- SİLE bücüm tü 5., Ü arasın, etli. Meryemi, Yere he _::ı futan anfropoid hej K d tite giĞİSİ de bir boyda, bir Si çop DU İki hayvanın mü- — Wün sürdü. Biribir- Klavya bir defa daha etrahı göz-| den razıydı. Baruthanenin bom - den geçirdikten sonra yine pres- kopunu içeri çekti, ikineisi ile ko- nuştu: — Ben, daha fazla ilerlemek - ten, limana girmekten vazgeçi - yorum. Ne dersin?. İkinci kaptan, İzidor buna dün- bardımanını Osmanlı donanma - sının hoş karşılamıyacağını pek Alâ hesab eden ikinci, rota üzerin- de seyre devam etmenin bir felâ- ketle neticelenceğini de tahmin etmişti. Süvarinin fikir danışma- sına müukabele etti ; (Devamı var) Polonya Kraliçesi Güzel Mariyetin Sergüzeşti (8 inci sayfadan devam) ranya, Pudoli eyaletlerini geri al- d Hükümet kasaları bomboştu. So- bieeki kendi malikânelerini terhin etti. ordunun eksiklerini tamam- ladı. 11 sönteşrin 1673 de Koşizm zaferini kazandı. 17 inci yüz yılın en meşhur muharebelerinden biri olan bu müharebede düşmandan 20 bin nefer telef oldu, 10 bin ne- fer de Dnicster nehrinde boğuldu. Mişel ölmüştü. Sobleski, muzaf- ferane Varşovaya girdi. Diyet a- zaları: «Yaşasın Sobicekil... Ya o kralı- mız olacak, ya da hep birden öle- ceğiz!...» diyorlardı. MARİET POLONYA KRALİÇESİ On sekiz ay sonra, 1 şubat 1670 de kral ve kraliçe büyük bir alay- la Krakovi'ye girdiler. Önde Afri- (4 üncü sayfadan devam) çoktur, İşte son günlerde Alman propaganda teşkilâtının yeni faa» liyetleri nazarı dikkati celbederek Fransada olsun, İngilterede olsun mukabil tedbirler alınmıştır. Geçenlerde İngiliz gazeteleri- nin çıkardığı bir hesaba göre bu- günkü Almanyanın haricinde pro- paganda için her sene 20,000,000 İngiliz Lrası sarfettiği söyleni - yordu. Diğer taraftan Fransıda yatta kolaylık da gösterir. No: 24 | Jlerine saldırdılar, yerlerde yuvar- landılar. Biribirlerini ısırdılar, de- riletini yırttılar, kudurmuş gibi idiler. İkisi de kanlar içinde kal- mışti. 4 Meryem, onların boğuşmaların- | dan istifade ederek kaçabilirdi. | Fakat, zavallı kızın baygınlığı he nüz geçmemişti. Antropoldin bi- raktığı yerde kalıp gibi yatıyordu. Nihayet antropoldlerden biri - nin, kolları gevşedi, vücudü tit « Temiye başladı, cansız yere yu - varlandı. Öteki de ağır yaralar - mıştı. Omuzundaki yaradan oluk gibi kan akıyordu. Buna rağmen ayağını, hareketsiz yatan rakibi- nin göğsüne koydu, muzafferane Polonya asllzadeleri geliyordu. Hepsinin elbiseleri sırma işlemeli ve kıymetli taşlarla süslü idi. Ara- balar, atlar da öyle... Kraliçenin üzerinde kıymelli bir kürk vardı. Göğsü pırlantalardan görünmü - yordu. 'Tac geyme merasimi büyük ki- lisede icra olundu. Sobieski çok zeki idi. Sekiz lisan konuşuyondu. Edebiyata, güzel san'atlere merakı vardı. Güzel re- sim yapandı. Sobicaki: 1690 senesi şubat ayın- da hastalandı ve ayni sene hazi - ran ayının 17 inci günü, saltanatı- nin 25 inci senesinde öldü. Son sö- zü şu olmuştu: .Mariyet, sevgilim...» Kraliçenin yasına, kederine son yoktu. Polonyada oturamadı. Ro- maya gitti ve 30 sonkânun 1716 da, yetmiş beş yaşında olduğu hakde öldü. Her Sahada Büyük Bir Faaliyet Var bazı kimselerin tevkif edildikleri şimdiye kadar gelen malümattan anlaşılıyor. Fakat bunlar hep tah- kikata akd teferrüattır. Asıl şaya- nı dikkat olan keyfiyet bugün si- lihlanma yarışında Almanya ile Fransa ve İngiltere arasında na- sıl bir mücadele varsa, diplomat- lar âleminde de bu memleketler birbirlerile nasıl mücadele edi - jyorlarsa propaganda sahasında da bündan aşağı olmıyan bir didiş - menin şiddetle devam ettiğidir. Orta-Lise bütün ikmal dersleri Orta - Lise bütün Ikmal ve bitirme imtihanlarına tek veya azami 4| kişilik gruplarla gündüz ve gece de 4 lisanla hazırlıyoruz: 1914 sene-| sindenberi usulü tedris ve muvaffakiyetle tanınmış (ÇEMBERLİTAŞ| karşısında Yabancı Diller ve Riyaziye Kız - Erkek Okulu) birkaç ders- te müşgüllerini g'derir. Sınıfta kalmak korkusu da bırakılmaz. Tedi> Direktörü: Ziya ÇETİNKAYA' Çeviren: FUAD SAMİH bağırdı. Bu korkunç ulumayı işiten kü- çük maymunlar ve kuşlar sustu- lar. Yalnız, bir arslanın uzaktan akseden homurtusu işitidli. Antropoid, Moryemi — kaldırdı, omuzuna aldı, Ormanın içerileri - ne doğru yürümeğe başladı. -Ü MAYMUNLAR KRALININ ÖLÜMÜ Korakın avdan döndüğünü gö- ren küçük maymunlar etrafını sar- dılar, birşey anlatmak — istermiş Bibi bağırmıya başladılar. Jak, hayvanların telâşından, ba- gırmalarından bir fevkalâdelik olduğunu anladı. Küçük kız, ya 25 Sene Evvel, Umumi Harb Arefesinde Prençipi sorguya çeken hâkim anlatıyor İki Ölü, Arkalarından OnMilyon Ölüyü Nasıl Sürüklemişlerdi ? Baraybosnada 28 baziran 1914 cinayetine gözlerile şahid olanlar çoktur. Hatırlardadır ki istintak hâkimi Leç Pfeffer katil Prençip ve suç arkadaşları hakkında adli tahkikata memur edilmişti. Bir çeyrek asır evvel - Pfeffer bütün dünyanın alâkasını üzerin- de toplyan bir adam olmuştu. Çünkü yaptığı tahkikatın verece- ği netlceler dünyanın mukadde < ratına taailüik ediyordu. O tarihte Pfeffer 37 yaşlarında, enerjik, dinç, çalışkan bir insan- ı İtibar kazanmış, değerli bir Memurdu. Bu tarihi meselenin ma- zâk tahkikatını zekâ ve kiyasetle idare ediyordu. Beş sene sonra mütareke imza edilince, Avusturya - Macaristan hükümeti namına tahkikafı idare etmiş olan Pfeffer, alelâcele toş- kil edilen bir halk mahkemesi ta- Tafından yakalattırilarak idama mahküm edilmişti. Bu muhake - me, Bosna Saray civarında, Pfel- ferin sonradan tayin edildiği kü- Çük Tuzla şehrinde cereyan edi- yordu, eski müstantik halkın hid- detine karşı kendisini koruyabil- Miş ve bir kolayını bularak iz bı- rakmadan kaçmıştı. Artık o za- mandan itibaren ismi de unutul- muştu. FACİA 'Tarihin en büyük bir faciasın - da gayrimes'ul bir vazife ulmak - la şöhret kazanan bu adam, şimdi küçük Karlovak şehrinde çekil - miş oturmakta ve bahçesi ile meş- gül olmaktadır. 'Bosna faclasından biz çeyrek asır sonra kendisile görüşmeğe giden bir gazetoci şunları anlatı- yor: «Ptefferi bahçesinde buldum. Sesimi işitemiyordu. Çünkü sa - ğırdır. Elini kulağına hunt gibi tutarak sesimi işitmeğe çalışıyor- du ve niçin geldiğimi anlayınca gülümsedi ve beni evine götürdü: — HBiçbir şeyden korkum yok, dodi, vicdanım müslerih'tir. Çün- kü ben sonuna kadar ancak vazi- fom! yaptım. Sonra ben mezarıma sır götürecek insan değilim. Sak- lıyacak hiçbir şeyim yok. Suikasd günü kızımla beraber, şehir sokaklarında germeğe çık - miştik. Şunu da hatırlarsınız ki 28 haziran Sırbistanda milli bay- ramdır. Yirmi beş sene evvel o gün Saraybosna iki sebebden do- layı baştanbaşa donatılmıştı. Biri milli bayram, diğeri de veliahd ile refikasının şehri ziyareli mü- nasebetile... Daba ilk anda emniyet tertiba- tının noksan olduğunu farketmiş- tim. Veliahdın otomobilini sokak- tan bir yıldırım gibi geçerken gör- düm. Otomobilin kenarında bir adam ayakla duruyor, sanki atıl- mış, te inmiş, arslanlar veya kaplan- lar tarafından parçalanmıştı. May- munların anlatmak istedikleri, hiç şüphesiz bu idi. Jak, yoluna devam etti. Merye- mi bıraktığı yere geldi. Küçük kız orada değildi. Olanca sesile: — Meryem! Meryem!. Diye bağırdı, bir cevab alamadı. Ağacın üzerine çıktı. Hamak boş- tu. Küçük bebek de yere düşmüş- tü. Bu ne demekti?. Meryem, bebeğini bir dakika elirden bırakmıyordu. Böyle ye- re atmasına sebeb neydi?, Bebeği aldı, kuşağının arasına şoktu. Ye- niden bağırmıya başladı. Ağuçlar rın dallarında oturan küçük munlar antropoidin git meti gösteriyorlardı. 'Tarzanın oğlu, Meryemin kaçı- rıldığını anladı. Maymunların gös- terdikleri tarafa doğru koşmağa ması muhtemel kurşunlara vücu- dile siper vazifesini görüyordu. Birkaç dakika sonra kahvede oturuyordum. Koşa koşa beni a- iamağa geldiler. Ben de daireme gitmeğe mecbur oldum. Daireme yeni gelmiştim ki, Prençipi karşıma getirdiler. Başı kanlar içinde bir delikanlı! Halkın hışmına uğramış. Katil hiç tered- düdsüz bana dedi ki: — Evet, ben öldürdüm. Çünklü veliahd cenub Slavlarının milli hayatını boğmağa uğraşan Haba- burg emperyalizminin bir mü - messilinden başka birisi değildir. Birçok memleketlerden gazete- ciler hücum ettiler. Hiç birisi bir dakika peşimi boş bırakmıyordu. ACELE EDİNİZ, SIRBİSTANA ÜLTİMATOM VERİLECEKTİR. Derhsul tahkikata başladım. Bir kaç gün sonra suikasd bütün çıp- laklığile meydana çıkınca, millet- ler efkârı umumiyesinde büyük bir heyecan hasıl oldu. O zamanki Avusturya Başve - kili doktor Friedrich Viesner biz- zat Saray Bosnaya gelerek ben - den malümat aldı. Yaptığım tahkikat galiba â - mirlerimin nazarında yavaş gidi- yordu. Çünkü bir gün Viyanadan Şöyle bir telgraf aldım: «Tahkika- fınızı neticelendirmek için acele ediniz. Sırbistana bir ültimatom verilecektir.» Nihayot gizli teşkilât azasından Trifko Geabeshi de söyletmeğe muvaffak oldum. Bu delikanlıyı jandarmalar epeyce tazyik etmiş- ler, döğmüşler, işkence etmişler, Yakat ağzından bir kelime almağa muvaffak — olamamışlardı. - Bana her şeyi itiraf etti. Saray Bosna- da ikinci bir bomba daha hazırla- miş olduklarını söyledi. Bu ifşa - at da büyük bir heyecan uyandırdı. Suikasd tahkikatı esnasında he- maen kimse e temas etmiyordum. Karım Saray Boğnada değildi. Her sabah silâhlı polislerle birlikte bir otomobil beni evimden almağa ge- lir, dalreme götürürdü. Harbe tekaddüm eden 1914 tem- muz ayı günleri çok endişeli ge- çiyordu. Muharebenin ilân tarihi benim kararıma bağlıydı. Çünkü tahkikatın neticesi hakkında ve « receğim taporu bekliyorlardı. SLAVLARI TENKİL ETMEK LÂZIM Viyana başvokâlet dairesinde ben tahkikatımı bilirmezden çok evvel, Sırbistanın Işgali plânları hazırlanmış bulunuyordu. Sırbis- tana verilecek ültimatomun met- ni de evvelden tanzim edilmişti. Ben işimi bitirir bitirmez Belgrad kükümetine verilecekti. © zaman Slavların birbirlerini tutmaları, yürütmeğe çalıştığım başladı. Az sonra antropolde ye- tişti. Metyemi, imuzunda, elleri ve ayakları sarkık ve hareketsiz gö- rünce aklı başından gitti. Küçük kızıri öldüğüne hü i. Gözlek rinden yaşlar dökülmeğe başladı. Meryem onun için herşeydi. O öldükten sonra, yaşamanın ne zevki vardı? Bu vahşi yerde an- cak onunla oyalanıyor, onunla eğ- Teniyor, teselli buluyordu. Şimdi ondan mahrum kalınca ne yapa- caktı?. Çilgin gibi bağırdı. Sedası koca ormanda mütkiş, korkunç bir a- kis husule getirdi... Antropoid durdu. Başını çevir- di, bu yeni rakibin kim olduğunu anlamak istedi. Korak, büsbütün kızmıştı: Meryemi kaçırenın «may —munlar kralı» olduğunu tanımıştı. Antropoid, kendisine hakaret e- den, midesine yumrukla —vurup yere seren Jakı görünce Meryemi yere huwıkıı, mücadeleye hazır bu- vU HIKÂYE:! İlk Eseri (4 üncü sayfadan devam) — Maşallah desenize canım, de- di, ovlâdıma nazar deyecek! Bütün bu sözler şüphesiz Sai» mi pek sevindirmişti. Delikanlırın © sırada hissettiği sonsuz saadet - ten ve büyük heyecandan kalbi hızlı hizli çarpıyor, sevincinden gözleri yaşarıyordu. * Salim Günay «Tünaydın» mat- baasına girdi, kapının yanında du- ran kapıcıya başmuharririn oda- sını sordu. Kapıcı odayı tarif et- ti Salm üçüncü kata çıklı. Baş- müuharririn kapısı önüne gelince durdü. Delikanlı o zamana kadar hiç bir matbaanın kapısından içeriye girmemişti. Utanıyor, sıkılıyordu; daha başmuharririn odasına girme-| den duyduğu heyecandan kalbi, bir! yavru kuş gibi çırpınıyordu. Ni- hayet bütün cesaretini toplıyarak kapıyı vurdu, içeriye girdi. Oda- da başmuharrir yalnızdı. Çalışı - yordu. İçeriye birisinin girdiğini hissedince, ağır ağır başını kal - dırdı. Saime baktı. — Ne istiyorsunuz oğlum? de- di tahkikatı hayli müşkülleştiriyor- du. Meselâ bir gün Rusyadan bir mektub aldım Dalremde, maz - nunlardan birisinin getirilmesini beklerken, okumak üzere mektubu. açtım. Kâğıddan burnuma doğru boğucu bir koku geldi. Başım şid- detle dönmeğe başladı, mektubu hemen fırlattım. Mütehassıslar tapafından der- hal yapılan tahlil neticesinde mek- tub kâğıdının zehirli bir gözle muamele görmüş olduğu tesbit e- dildi. Bu mektubun kimin tarafın- dan gönderildiğini öğrenmek ka- bil olmadı. Prençipin isticvabı bir türlü i- lerlemiyordu. Genç katil, sualle - Time tek kelimelerle, ekseriya da menti olarak cevab veriyordu. An- cak kendisini hakikatlerle karşı karşıya bıraktığım Zamandır. ki, hüzünle başını önüne eğdi. Onun bu hareketi, bir itiraftan başka birşey değildi. SIRB HÜKÜMETİNİN HABERİ YOKTU Suçlulardan bepsi de hükümete mensub bir adamla temasta bulun-| duklarını şiddetle reddetmişterdi. Avusturya hükümeti memurla- rının bütün işaalarına rağmen, Sırb hükümetinin böyle bir sui- kasd hazırlandığından hiç haberi yoktu. Bunu bir hakikat olarak kabul etmek lâzımdır. Muhakemen'n sonunda reis maz- nunlardan bu işi yaptıklarından dolayı pişman olüp olmadıklarını sormuştu. O zaman Prençip aya- ğa kalktı ve bütün arkadaşları nâ- mina : — Hayır, diye bağırdı, hiçbiri - miz pişman değiliz, * Bu suretle iki ölü, arkasından on milyon ölüyü daha sürükledi. lünduğunu gösterir aldı. Korak maymunun üzerine atıl- dı. Ve kocaman hayvanın, kuv - vetli kollarile boynuna sarılıp boğmasına meydan vermeden han- çerini, kabzasına kadar Iki küre- ğinin arasına sapladı. Meryem, gözlerini açmıştı. Gör- düğü müthiş manzara karşısında | hemen yerinden fırladı, kalktı; — Korak!. Beni kurtarmıya ge- Jeceğine emindim... Öldür onu... Öldür onul, [ Diye bağırdı. Koca hayvan can evindan yediği darbenin - tesirile | kendini yerden yere çarpıyar, in- liyordu, Nihayet sesi kesildi, ha- reketsiz kaldı. Jak, heyecanla Meryeme yak' laştı. Hayretle bakıyordu. Küçük kız ne kadar da güzeldi. Şimdiye kadar bunun farkına varmadığına şaşıyordu. Ya Merxem?, Jakın hayranı idi, Delikanlı eserini uzattı ve: — Gareteniz için bir roman yaze dam, dedi. Eğer muvafık görürse- nİz.. Başmuharrir kendisine uzatı - lan momanı aldı. Kısa bir müddet çini mürekkebi ile yazılmış «Yas nik kalb» başlığına baktı, «Salm Günay» imzasını okudu, sonra gen, adama döndü: — Peki efendim, dedi. Romanı- nızı okuyayım, eğer muvafık gö- Türsem; münasip bir zamanda tefe rikaya başlarız. On beş gün sonr'a tekrar teşrif ediniz. Eserinizi dere. | edip etmiyeceğimizi söylerim. 2 -e Arsdan fki hafta geçti. Bir ay geçti. Fakat Saim Günay tekrar — matbaaya gitmedi, daha döğrusu gidemedi!. — Ya eserimi iade ederlenseti. — Diye ğüşünüyor ve bu düşünce o- mun tekrar <Tünaydın. matbaasıs — na gilmesine engel oluyordu. Delikanlı «Yanık kalbe in ilân- | larına tesadüf eder ümidile her akşamı bir Tünaydın gazetesi alı- — yor, fakat gazetenin her sahifesi- ni dikkatle tetkik ettiği halde böy- le bir yazıya rastlamıyordu. Nihayet romanının neşredilip e- dilmiyoceğini mektupla sorup öğ- renmeğe karar verdi ve gönder- diği mektubun üç gün sonra ce- — vabini aklı. «Sayın day, Yanık kalb adlı eserinizi oku - — dük: güzel! Edebi ve içtimal o- — lan romanınızı süsliyen teşbihler, —| tasvirler hakikaten pek güzeli. Bu muvatfakiyetinizden dolayı si- — zi tekdir ve tebrik ederiz. Yalnız bu güzel ve orijk nal eserinizde —öyle — muğ - lak cümlelere rastladık ki, çetin muadeleleri çözmeğe uğraşan Ti- yaziyeciler gibi bu cümlelerin ifa- de ettiği manayı anlamağa çalış- tık, fakat muvaffak olamadık. | Rundan başka romanınızda meve cud bazı fikir tezadları, gayritabil- — likler, ufak tefek gramer hataları da dikkat nazarımızı çekti. İşte bu sebeplerden dolayı malesef eserinizi gazetemizde neşredomi - yeceğiz. Özür diler, saygılarımızı — sunarız..> 2 MEHMED HİCRET YavamammmamaAnamAAmmARAAA Üsküdar 1 inci Sulh Hukuk ha- kimliğinden: Ankarada Ulaseneydanında Feh: — mi Koç mağazasında muhaseteci — Necmi Vural: A Hazine vekili tarafından aleyhik nize ikame olunan maaştan fazla — melhuzunuz olan 30 Tiranın tah - — Sili davasından dolayı gönderilen tebligat üzerine mübaşir tarafın — dan verilen şerhter yapılan tetkikattan Tızın meçhul okluğu arlaşılmış ve- tarihi ilândan (#baren 20 gün müd. detle ilânen tebligat icrasına ve #nuhakemenin 20/9/939 çarşam - ba günü saat 10 na tatikine karar — verilmiş olmakla yevm ve vakti |— mezkürda Üsküdar Sulh mahke- mesine gelmeniz lüzumu davetiye — Tmakamına kaim olmak üzere lâ- 'nen toblig olunur, 930/104 mış görüyordu: Cesaret, kuvvet ve metanet... Jakla iftihar edi « yordu. Vahşi ormanda ondan da- ha küvvetli, daha cesur, daha gü- zel, daha sevimli bir mahlük var — mıiydi?. Bu sırada Akut da yanlarıma gelmişti. Yerde cansız yatan «mayı munlar kralı» nı görünce sevin » — cinden çırpınmıya başladı. Ölü nun yanına çömeldi, elini çenesi- ne koydu, düşünüyordu. Düşün- — cesi şu idi: Tarzanın oğlunu, ba- bası gibi amaymunlar kralı» yap- — mak... Bu suretle, Koraktan ayrılma - * mak için terkettiği kabilesine kâ- — vuşacak, ömrünün son günlerini onlar arasında geçirecekti. Akut, zihnen bunu düşünürken —| Jakla Meryem, birdenbire yürek- lerinde canlanan hislerin tesirile birbirlerinin beline - sarılmışlar. gözlerini gözlerine dikmişler, du- ruyorlardı. (Devamı var) B DEr B z eee ö eli v ee BAD A A SA Gi Zi c d