Arada Bir Söz Birliği Var! Fakat Japonlar İngiltereye Karşı Harekete Geçmiyecekler ngiliz - Rus müzakereleri Moskovada de- ededursun vam vrupa gazetele - rinin da türlü rivayet- lec yer bulmakta- dır, Bilhassa Çin - de Japonların İn- Erlizler ekargı al- mış oldukları va- et de gizl ğil Hal ve keyfi- yet böyle olunca İrgiliz - Rus mü- zakerelerinin bahe Si de tazeleniyor. Meselâ Deyli Eks- pres gazetesine gö- ye Fransız hari- ciye Nazırı M. Böone evvelce Rus- ya, Fransa ve İn- giltere arasında bir misak akte - dilmesine itiraz edenlerden ol - duğu halde şimdi bilâkis buna ta- | raftar olanlar sırasındadır. Tiyen- gindeki hâdiselerden sonra Avru- " pa diplomatlarından bir çoğunun noktai nazarı değişmiştir. İngiliz- | Fransız - Rus ittifakmı istemiyen-| ler de şimdi bunu lüzumlu görü- | * yorlar. İngiliz - Fransız - Rus it- | tifakını muvafık görmüyen bir ke | sim Avrupalı diplomatların fikri Şu idi: Rusya bu ittidak müzake - | reler'ade Japonyaya karşı kuv - vetli fteminat elde etmek isliyor. Böyle teminatı vermek ise İngil- terenin de Fransanin da işine gel- mez. Sonra Uzak Şarktaki vazi- t büsbütün karışacaktır. Fakat Fransız Hariciye Nazırı da kabinedeki diğer arkadaşlarının | na göre Berlin - Roma mihveri ile moktai nazarını kabul etmiştir. F- , Tansa ise -Hindi Çininin hal ve is- tikbali ne olacağı meselesi vardır. Deyli Ekspresin dediğine göre Fransız Hariciye Nazırı da bunu 1 düşünmektedir. Fransanın elinde bulunan Hindiçiniyi korumak için Bir Çin şehrinde Japonlar Gözlerimize inen Jip de kendimize gekdiğimiz zaman defa daha yanaklarımdan öptü: — Korkma, lasını gösterirsin mesele kalmaz!.. * Annem, balkon penceresinin içinde bekliyor- muş. Zavallı kadın!.. İnsanın anne şefkatini anlama- Tası için taş olması lâzım, Anmeden başka kim, pen- gere içinde bu saate kadar bekler?.. Kim titrer, kim heyecan duyar, kim: — Nerede kaldı?., Der. Daha ayak ck: — Belkis.. Dedi. Sesleni umlı perde tekrar çeki: haydi yürü. Ben buradayım. Dedi. Cesaret vermeği de ihmal etmiyordu. — Sakın yelkenleri birden suya indirme ha.. Evdekiler sana çıkışırlarsa sen de onlara daha faz- lerimi alır almaz, usulca- , baktım, rengi sapsarı, titriyor- zaten hasta bir kadın. Ben içeriye girer girmez, — Neredesin Belkis, öldürdün beni bu gece. Çinde ve Çin gerisinde Çin kadınları | orada hem Fransız askeri bulun- durulmakta, hem de yerlilerden vücüde getirilmiş muntazam kuv- vetler hazırlanmaktadır. Böyle kuvvetli bir ordu için lâzım olan harb malzemesinin hepsi de var- dır. Ancak bunlar hep karadadır. İngiliz gazetesinin dediğine göre Japon donanması © sularda bir tehdit teşkil etmektedir. Uzak Şarkta İngilizlerle Japonlar ara - sında çıkan hâdiseler yüzünden daha ziyade artmış olan gergin: lik karşısında Alman ve İtalyan gözeteleninin Japonya lehinde ya- zılar yazdığını söylemeğe lüzum olmasa gerek. Bilhassa İtalyan ga- zeteleri işin iç yüzünü anlatmakta gecikmemişlerdir. İtalyan gazete- lerinin neşriyatından anlaşıldığı- Japonya arasında şu karar veril- miştir; Fransa ile İngiltereyi yep- yeni bir vaziyet karşısında bu - lundurarak şu iki noktadan birini kabul etmek zaruretinde bırak - mak lâzım geliyor: İngiltere ile Fransa Avrupa işlerniden vaz - beni son bir geçerek Uzak Şarkta Japonya ile | meşgul olmak. ut da Uzak Şarktaki büyük menfaatlerini bırakarak —Avrupa | işlerile meşgul olmak. | Lavara Faslatoc gazetesi bunu açıktan açığa yazarak İngilizlerle Japonla meseleniz öyle dört Çinlinin yakalanıp ya - kalanmaması olmadığını hatırlatı tıktan sonra diyor ki: İngltere « nin, Fransanın — ve Amkrikarnım menfaatleri iki senedenberi Çinde son derece şiddetle Japon mena- | fli ile çarpışmaktadır. | Bu karışık meselede İtalyanın vaziyeti ne olduğunu da Curle di- talya anlatıyor ve diyor ki: İtalya vaziyete göre uyacaktır. İtalya her noktada Japonya ile mutabıktır. Avrupalıların Çindeki vaziyetleri yüzünden bür mesele çıkacak olur- sa İtalya da müsavi şerait ile di- ğer devletlerle birlikte hareket edecektir. İtalyanın siyaseti Ja » ponyanın — siyasetine uygundur. Çünkü Japonya da İtalyanın me- | nafiini kabul etmektedir. Fakata İtlyan payıtahtındaki Av- azılarına rupalı “muhabirlerin göre İtalyanlar şu fiki: yanlar Çindeki menfaatleri: şilmiyecektir. Hattâ daha ziyade ti Zaten geçen ge- ne çıka; anlağılı « yordu ki mihver devletleri Uzak Şarkta Japonyanın vasıtasile bir takım yeni menfaatlere sahip o- lacaklardır. Nitekim Mançuko'da böyle olmuştur. Şimdi de öyle an- laşılıyor ki Çinde İtalya ve Al - manyaya temin edilecek men - fatler için Berlin, Roma ve Tokyo arasında görüşülmüş, konuşul - muştur. Bolşevikliğe kanşı müca- dele adı verilen muahede ile bir- birlerine bağlanan Almanya Ja- ponya ve İtalyanlar arasındaki bağların şu son Zamanlarda ziya- de kuvvetlendiğini göstermekten bahsediliyor. Bu, üç devlet arasın- dü siyasi, iktisadi ve mali bir ze- min üzerinde anlaşıklığı söyleni- yör. Ne olursa olsur bugün Uzak Şarkta başta İngiltere olduğu ha de Fransa ve Amerika devletleri- le Japonyanın arasındaki gergin- liğin daha artmış olması başka bir noktadan da ayrıca tetkik edili- yor: İlk defa olarak Avrupa dev- Jetleri yani beyaz devletler Uzak bir vaziyete geçmiş - bulunuyor - lar. Bu beyaz devletlerin bir kısmı Sarı Çin ile beraberdir. Diğer bir | kıstı da Sarı Japon ile birlik ol- lardır. Böyle bir keyfiyet bu- gün Avrupada Alman - İtalyan cepbesi ile Fransız - İngiliz cep- hesi arasındaki uçurumun ne ka- (Devomu 7 inci sayfada) O Diye haykırdım!. Ve.. Müthiş bir baş dönmesi geçirdim. Eğer kendimi tutamasaydım, — Ne oluyoruz?. Diye bir istifham kafamın içinde burgulanma- saydı, muhakkak, ben de onun yanına yığılıp kala- caktım. Sonra, kimbilir ne olaçaktı?, Neyse ki, o fenalık, çarpıntı ve baş dönmesini bir saniye içinde geçirir geçirmez koştum, kolomya, eter, su filân ge- tirdim. Onu kaldırmağa, uzatınağa çalıştım uğdum da ayıldı; sonra; — Haydi yalağına gidelim. Diyebildim. Kadıncağızın #inirleri gerilmiş, ge- rilmiş, akşamdanberi buhranlar geçirmiş ki beni görünce o gerginlik bir- denbire karşılığını yaptı ve kadıncağızı yere yatır- kimbilir bu saate kadar ne Dedi. Bu, son sözü oldu, birdenbire kapının ö- — dıl, Ya o bir sinir bozukluğu, baygınlık olup kalma- nüne yığıldı! Bu hali görünce, ben de fenalaştım. — Anne!? saydı da felç, ölüm olsaydı ben ne olacaktım?. Bu günahı nasıl ödeyecektim? Zaten bütün aksilikler «Paris Himayel hayvanat cemiyetie | “HAYYANLARDA ZEKA. — | ini anlamış gibi bir kaç kere hortu- Diyor. Meraklı Şeyler TUZ VE PETROLDEN HOŞLANAN SİNEKLER. Garbi Amerikada, suları deniz suyu Zibİ tuzlu bir çok göller vardır. Bu göllerin satlında milyonlarca sinek vardır, Bunlar tuzlu su ile yaşarlar. — | Bohemyanın tuz madenlerinde de | bu çeşit sineklere pek çok tesadar olu- ğ | Petrol kuyularının ağızlarında bir | çek sineklerin biriklikleri zörülmüş- ı | | | | tür. Bunlar, petrolü keklarla. Yumur- talarını da petrol çamurları üzerine birakırlar. SERSERİ YAHUDİLER. Almanyadan kaçan ve bir vapurun Amerikaya giden 300 zavallı muhaci- rin hiç bir yer kabul edilmediğini, bir aydanberi deaiz Üzerinde kaldıklarını yazmıştık. Bunlar; san bir ümldle Kübaya git- üiler; Küba hükümeti de kendilerini | kabul etmedi. Gemi süvarisi v | meye ve mühacirleri Almanyaya çı - karmağa karar verdi. Fakal, son gelen Avrupa gazeleleri muhacirlerden 200 ünün İngiltere, 974 ünün Belçika. 174 ünün Hollanda ve Pransa hükümeti tarafın- 250 sinin lonya Timanına çıkarılmıştır. KAN VEL KÖPEK, | hem cinslerini kurtarmak için dört se- ne içinde yüz defadan fazla kan ve- ven bir köpeğin boynuna altın bir Galya takmıştır. aNiJere siyah bir Danua köpeğidir. Sahibi, Parksli bir baytar: — Lürum görüldükçe kanını ver « mekte tereddlit etmez. Yaplığı hizme- ti biliyormuş gibi uzanır, gözlerini ka- Dar ve hiç bir ses çıkarmaz... Diyor. Bravo köpekel.. Hayvanların en zekisi kedi, köpek | ve fildir. İşte bir misal: Bombaylı bir zengin, şehirden otuz kilemeire uzakta oturuyordu. Çalış- kan, sen derec muti bir fili vardı. A- di yükleri taşırdı. Hindil zenzin, sıcak bir yaz günü, karmın birdenbire hastalandığına dair bir moktup aldı. Karısı, acele gelmesi- ni yazıyordu. Hindli şaşırdı, nasıl gi- decekti?... Sıcak, çok şiddetli Mi Dı- şarda kimseler yoktu. Filden islifade- yi düşündü. Filin yanına gitti, hortu- münu okşiyarak kızının ismini bir kaç kor tekrarladı. Fil, me demek istedi- munu salladı, sonra beline dolayarak sırlına vurdü, nehre daldı, sür'atle yüz- meye başladı. Bu hâdiseyi gözile gören bir İngiliz miralayı: €Fll, hem yüzüyor, hem de arasıra hortumu ile aldığı suyu efen- disinin Üzerine püskürerek — scaktan mütesssir olmamasına - çalışıyordu...» Doktorun Öğütleri: Aksırık urna bir sinek veya sa- Bir küçük bir böcek ve- ya toz kaçması, nezle başlaması, fena bir koku veya gaz tesirile yahut enfiye al - mak suretile burun içinin tah- riş edilmesinden tleri gelir. Bu halin vukuunda gayri ih- tiyari ve ani bir hareket hu- Süle gelerek hava fevkalüde bir sür'atle def ve tand olur- duğundan burun boşluğunda husüsi bir ses hasıl olur ve burun içinde bulunan mayüi harice çıkartır. Aksırık bazan sinirleri ten- bih etmek suretile vücudün kırıklık ve ağırlığını izale &- derse de, çokca vaki olması vücudü yorar. BEŞ HASTA VAR —ııun Etem İzzet BENİCE ürken babam uyandı: — Hanım neredesin' Diye seslenmeğe başladı. Sonr: dasından çıktı. Merdivende bizi gördü. İlk önce: — Ne var? — Ne ölüyor.. Filân dedi! Fakat, sonra annemi adımlarını zor atar, beni de dışarlık kılığımla görün- ce ağzını açtı — Zaten, sen bu kadını öldüreceksin.. — Nereden de içinize düştüm!. — Allah gözlerimi kör edeydi de miyeydim. Sen de başıma belâ olmazdın! — Nereden geliyorsun bu saatte? — Sokakları sürttün de evin kapısını şimdi mi bulabildin? toplanır. Ben, annemi iyileştirip te yata- Böyle bir sürü küfür karışık laf! Hiç birisine ce- ir akşam, Bostancı tramva- yızda, onun fek başına, ya- gayalnız oturduğunu gör- müştüm. Damek bi, bu sahil bo- yunda oturuyor, diye, beri kafamı yoran meri tulduğum — çin — seviniyordum.. Tramvay her istasyonda durduk- slerim onu arıyor, bakıyo- hareket var mı?. Kımil- dayor mu?, Burada inecek Nihayet, araba Caddebostanina geldiği vakit, o, yerinden bir ok | Bibi fırlâdı. Gök rengi gözleri, iki iri kör gibi pazlıyordu. Tramva! dan (i İskeley€ giden — ssfalta H Yüzüyordu. Fakat, karan- onu bir kaç adım sonra boğ- muştü.. Görem İlk defa, bu sah | lâmbaların az oluşuna © boyuünde umu- sef et sosi mi telâkki edersiniz, tesadüf mü dersiniz, ne derşeniz, deyin'z, onu düşündüğüm bu saniyelerde ddi ki, o, camlı kapıdan içeri giri- yordu. Köşesine oturdu. Denizi seyrediyordu, Bu akşam, ilk defa olarak, bu kadının, vapur yolculuğu esnasın- | da, bir arkadaşına tesadüf ettiğini | görüyordum. Onu, bugün daha 2a- rif, daha kıvrak görmüştüm. Ko- | nuşuşunu, gülüşünü s yretmiştim. Fakat, içimde bir acı vardı. Çün- kü, konuştuğu yolcu bir eckekti. Kimbilir, kim bu?. Kimin nesi?, Eloğlunun açıkgözlülüğüne endi ze mi olur?, Bu kadar nefis bir ka- dınla dost olabilmek saadet değil | de nedir?, İnce eleyip, sık doku- yunca, dünyada, hiç bir halete sa- adet diyemiyoruz Bırakın da, ben, bu hale, saadet diyeyim.. Marmaranın akşam güzelliği ne hoş değil mi?. Bu cümle, onun ağzından çık- muştır. Bir akşam tesadüf, beni, onun otunduğu koltuğun yanına düşürdü.. Fakat ne yazık ki, bu cümlenin muhatabı ben değildim. | O, geçen günkü meçhul «Eloğlu» Eloğluna baktım.. Kendi kendi- me mırıldandım.. Eloğlu bu... Eloğlunda neler var Sonca, kadın, yanındaki erkeğe, elinde tuttuğu bir kitaptan bazı yazılar işaret ederek uzun uzun bir şeyler anlattı. Bir şeyler di- yorum. Çünkü, söylediklerinden bir kısmını kâfir yel alıp götürü- yordu. Rüzgür bile, bir güzel ka- dının mor dudakları arasından çı- kan, tamamen müzik - tesirli beş on söz parçasının, kulaklarımızda, | beynimin içinde hoş akisler yap- masını çok görüyordu. Yalnız, anlıyordum ki, kadın şüre, edebiyata meraklı ve he - veslidir. Rüzgürin boş bıraktığı aralıktan bu kadarını seziyordum. Ve bunu anladığım vakit, gayri ih- tiyari yerimden doğrulmuş, kadı- na dönmüş, onur yüzüne, gök başıma gelecek, bi ayak sesine o- olurmuş! — Benim fendiden bir öyle bitkin ve bu kadını gör- rübe ettiği için: V saatte değil de, çabucak, şöyle bir vap vermedim. Söylesem kıyametler kopacak, daha çok şirretliğini arlıracak.. Hem annem bütün bütün fenalaşacak, hem benim akşamdanberi korktuklarım defa ağzını açtı mı? Çan olur, bir daha da susmak bilmez. İyisi mi, susmalı, ben de sustum. Allah elbet- te beni kurtaracak. 'yüzümden ikide bir kocasından Jâf işitmekten, hor- lanmaktan kurtulur. Övey kalan çocuğu ile kocaya varmanın ne zor olduğunu zavallı annemden anlıyorum. Kadınca- ğız, hiç evlenmeseymiş yahut ta beni bir yere bıra- kıp kocaya öyle varsaymış belki başı daha dırdırsız lâf işitiyor! Anlaşılan, Ekrem hiç haber getirmemiş, bunlar da öğrenememişler ki.. Baba efendi bu saate kadar benim eve gelip gelme- diğimi farketmemiş, yahut ta: — Teyzesinde... Filân denmiştir. İhtimal biraz rahatsızsa erken- den de yatıp uyumuştür. Zavallı annem de çok tec- — Bey, kızımız gelmedi.. Filân dememiştir. Adama kızdan bahsedildi mi rengi gözlerine, açık, geniş alnına, ânce, ucu kalkık burnuna, sarı bal rengi saçlarına, küçücük penbe çenesine daha dikkatle bakmış - tem. Kadım konuşurken, kendimi, Milâddan evvel, bir eski İspar- talı sanatkârın Hipodromda kon- feransını dinliyorum sandım. Bu, şimdi, karşımda oturan genç, gü- zel, sportmen kadının 1999 da hâ- lâ edebiyattan bahsedebilişini, bir türlü havsalam almıyordu. Gözle- rimi uğuşturdum — Bir rüya mı görüyordum?. Tarihi bir piyes mi seyrediyordum?. - Fakat, hayır.. Dekor ve kostümler beni ikaz e- diyor.. Modernizm, bizi ne garip telâk- kilere, düşüncelere —musap kıldı. Kendt kendime gülüyorum: bu kadın bir budalâ mıdır ki, edebi- yat denen boş hayal ile uğraşı - yor?, Acaba denize girmiyor mu?. Poker oynamıyor mu?. Dedikodu yapmayor mu?. Aynanın karşısına geçtiği vakit, tuvaletini ik) buçuk saatlik bir zaman içinde mi yapı> | yor?. Bu kadın rroda mecmuala- rımı karıştırmıyor. mü?.. Güzellik Mmütehassıslarının, güzellik ensti- | tülerinin tavsiyelerini teikik et miyor mu?. Bünları yapıyorsa, nasıl edobi- yatla mşegul olmağa vakit bula- biliyor?.. Karar verdim: 1939 da böyle ka- dın olamaz.. Zavallı hasta, galiba. * * Aradan bir kaç gün geçti. Onu, vapurün güvertesinde, bu sefer, elinde bir koca cild kitabla gör- düm.. Eğildim baktım: Edebiyat tarihi. Yanında masanın üzerin- de, bir başka kitap vardı. Ona bak- tım: Türk mutasavvifleri. Bir küçük cild daha vardı. Onun üze- rini okudum: Divan sdebiyatı an- Merakım artmıştı. Artık, bu ka- dana bir zavallı, bir budala hük - münü vermekte hiç de haksızlık etmediğimi anlıyordum. Bu, mü- zelik bir kadın, diyordum. Edebi- yatla uğraşıyor. Gazeteler duysa- lar, «1989 da edebiyata merak sab- miş bir kadın» diye röportaj ya - m de komşular ayaklanacak. Bir —| Hiç olmazsa annem de benim sebebime her gün Rüştü e- küplere biniyor. Kimbilir: (Devamı var) parlar.. Fakat, ertesi akşam, ya- numdaki arkadaşıma bu kadını gösterdiğim vakit, o, kadının de- Kü, benim budalalığıma hükmet- z — Anlamamışsın, dedi. Bu ka- dini tanırım., Bir yerde daktilo- dur. Edebiyata filân ne merakı, ne istidadı, ne de bevesi vardır. Doğru dürüst mektup yazamaz.. — Peki, dedim, bu kitaplar ne- dir?. — Yeni Barem kanunu çıktı a.. Kadının diploması yok.. Li- seyi bitirme imtihanma hazırla » niyor. Ankara Radyosu BUGÜN 19.05 Müzik (Bir keman virtüczü - PL). 1015 Türk müniği Çİnce sax faslı). 20 Memleket saaı ayarı, alaas ve meteoroloji haberleri, 2015 Neşeli plâklar - R. 2020 Türk müzlğt: - Hilcak peşrevi. Fiya - Hicar şarkı - Anıl- sın yar İle, 3— Asım bey - Hicar şarkı - Har zahmi ciğersuze. — Udi Cemli » Hicaz şarkı - Ne küsdün bi sebeb öyle. * » Kemence taksimi. » * Hicaz yarkı - İndilm 2L15 Müzik (Radyo Örkesirası - Şefi Praetortus). 2230 Müzik (Neşeli müzik - PL). 23 Set ajans haberleri, ziraak, es - ham, tahvilüt, kambiyo - nukut ber- sası (tiyat). 2320 Müzik (Cazband - Pi.). 21.56-44 Yarınki program. YARIN 1345 Türk müziği; Aceın aşiran peşrevi. &— Dede - Acem aşiran berte-yar — Nikoğos - Acem kürdi şarkı - Sevdi göynüm ey meleksima seni. 4— 8. Kıknak - Beyatl şarkı - Her ** * Hüzüam türkü - Ak- şam oldu yine basdı karalar. T— ee > Hüzram sazsemalsi. 14 Memleket saat ayarı, ajans ve metcoroleji baberleri, 1610-15.30 Müzik (Dans müziği -