4— SON TELGRAF — 30 MAYIS 1938 Uzak Şarktaki Harb , Meraklı Şeyler ) ı FİPONUZUN ŞEKLİNİ SÖYLEYİN HİKÂYE Şimdi Harb Taraftarlarının Sesleri Duyulmaktadır. Mutediller Kenara Çekildiler yrupada karşılıklı cepheler kurulürken uzaktaki bü - yük bir devletin buna lâ - &ayd kalmıyacağı ve kendi işleri, hesab ve, menfaatleri noktasın - vaziyeti tetkik ederek bir yol | tefacağı tabildir. Çünkü dünya meselelerinin böyle birbirine sım-| sıkı bağlandığı bir zamanda U- zak Şarkta Japonyanın hattı ha- reketi ne olacağı bahsi Avrupanın politika âlemini az meşgul etmese gerek. Bolşevikliğe karşı mücadele a- di verilen malüm misak 937 de Almanya ile Japonya — arasında aktedildikten sonra buna İtalya da iştirak etmiş ve böylelikle vü- cude gelen Berlin - Roma - Tok- yo mihverinden çok bahsedilmişti İşte bugünlerde politika âlemin- de çok konuşulan ve Avrupa, A- merika matbualında hayli sütun- lar işgal eden birinci derecedeki mevzulardan biri de bu oluyor. Gelen telgraf haberlerinden Ja - ponların yenlden şurayı burayı işgal ettikleri, Çinde diğer devlet- lere sid imtiyazlı mıntakalardan bazısını daha ee geçirdikleri öğ- renlidi ve askeri mahiyetteki şu veya bu tarzdaki harekât bir ta- raflan devam ederken işlerin asil içyüzünü öğrenmek daha merak edilmeğe değer. Bu itibarla yeni gelen Avrupa gazeti Şarktan yazılmış yı geçirmek lüzumsuz olmıyacak: Çin imparatorluğu bir zaman- lar gökyüzüne maledilirdi. Pekin işte o gökyüzü imparatorluğunun paytahtı bulunuyordu. inli kendi sakia gururundan, milli izzeti nefsinde> berşey feda etmiş, üzerine geler taazıuz ne kadar müthiş kuvvetlerle yapıl- maş olursa olsun Çinli yaşıyaca - Hanife Abla dudaklarını büze büze ve bir tür- dü Mmanamıyan, kanmıyan bir soruşlı — Oncağıza kız diye mi vardın? Dedi. Genç kadın uzun bir kahıkaha savurdu, avura yine gülüşünün kıkırtıları içinde sordu — Kız varmak, dul varmak ayrı şeyler mi & Hinife Abla?.. Hanife karşısındakini koruyan — Yok sanki bir kızoğlankız diye, bir de bile bile lâdes diyip varış vardır da seninkisi hangi - ginden diye soracak oldum.. Dedi. Genç kadın fıkırdak. atılgan, şen bir sıç- rayışla yerinden kalktı, Hanife kadının boynuna atıldı: — Kızoğlankız. vardım Hanife Ve tekrarladı: — Kızoğlankız!.. Bu sarılış ve söylenişteki sevinçli, hqırı):lı duyguları sezen geçkin kadın, meraktan ışıl işil yanan gözlerile yine tıpkı eski, dert ortağı, içli, | dir. Japonları gından ve kendi varlığından birşey, kaybetmiyeceğinden emindir. Pekinde gündelik hayatı anla - tan «Taymis» muhabirinin yazı - sını okuduktan sonra şu şayanı dikkat hususiyetleri ihmal etmek kabil ölmuyor: Pekinde birçok Japon vardır. Pek çok da Japon öükkânları. Fa-| kat Japon dükkâncılar Çinli müş- terinin istediğini bulunduramaz. İster ki Çinli Janpon gibi yaşasın, Japonun — kullandığına — alışsın. Japonlar Pekinde birçok lokanta ile pek çok da kahve açmışlardır. Fakat Çinlinin Japon lokantasına gittiği görülmüyor. Çünkü Çinli Japon süvarileri bir nehri geçerken... kendinin herşeyi ile iftihar etliği gibi yemeklerinin güzelliğile de mağrurdur. Japon lokantasına uğ- ramaz: — Bizim yemeğimiz - güzeldir. Japon yemeği iyi değildir! der. Yemek bahsinden sonra söz U- zak Şarkın muzadderatına gelin- ce şu anlaşılıyor ki Pekine gel - miş olan her Japonun arzu ettiği en birinci şey salhdur. Sult ümid- lerini kuvveti bir keyfiyet sulhün yakın olduğu tarzında a- ğızdan ağıza dolaşıyor. Çindeki Japon ordusunun haleti ruhiyesine dair Pekine gelen pol- cuların söyledikleri de hep aske - rin bir an evvel memleketine dön- mek arzusunu beslediği tarzırda- alışveriş, ticaret ve 'iş adamları ise zaten sulhun bir an evvel akdini bekliyo”. Çün- kü ancak sulh ile para kazanabi - | leceğini düşünüyormuş. Japon ordusu mütemadi surette Çinlilerin çete hârekâtı ile usan- makta, yorulmaktadır. Şimali Çinden her gün nakledi- len ölü ve yaralı Japonların çok- bir söylenişle: luğu bu çete muharebelerinin Ja- ponlar için çok zaylata maloldu- ğunu göslermektedir. Diğer taraflan Tokyodan Av- Tupa gazetelerine bildirilen ma- lümat da şu son haftalarda ordu erkânı ve aşırı derecede harb ta- raftarı olanlarla mütedil siyaset adamları arasındaki münakaşala- rın çok şiddetli olduğuna dair bir fikir verecek mahiyettedir. | Japonyada ordunun ileri gelen- leri ile Çindeki harbin me olursa olsun devamına taraftar olanla - Tın tesiri ile Amerikaya ve İngil- | tereye karşı Tokyonun aldığı va- ziyet uzun zamandarberi gergin olmakta devam ediyor. Yalnız son zamanlarda Ameri- kaya karşı Tokyonun politikasın- da daha ziyade uysallık, yumu - şaklık görülüyordu. Bu da mute- dil bir politikaya taraftar olan- larin tesirlerine veriliyordu. Öyle ki yine bu mutedil devlet adamlarının tesirile Tokyo ve Londra arasında da anlaşmıya doğ- dileceği ümidleri artmıyor değildi. Lâkin geçen hafta Tokyoda mu- tedil politikacılar öbür tarafın kendini topliyarak sert bir vazi- yet alması üzerine geri çekilme- üe mecbur kalmışlardır. Mutedil politkiacıların az çok cesarelleri de kırılmıştır. — Çünkü, — diyorlar, bilhassa Londraya müracaat ederek anlaş- | mak için Japonyanın emellerini daha müsaid bir surette tetkik et- melerini İngilizlerden — istedik. Müracaatimiz neticesiz kalmıştır. | Bugün ise İngitere ile Rusya a- rasında ittifak akdi mevzuu bah- UŞasın sin ADAM OLDUĞUNUZU Japon Politikasında Mutedillerin Rolü SÖYLİYEYİ! Pııııırıı. gçubukların irisi var, u Topkapı sarayında Ceşhir. olu- man çubukların içinde Iki metro uzun- Yagunda olanlar var. Harine datresin- e teşbir olunan kehribar ve murassa gubuklar da başka... Bazıları bunların — şekillerine göre kullananların ırkları, ahlâk ve seci- yeleri hakkında bir fikir edinmek ka- | Bil olduğunu iddia ediyorlar. Diyorlar kiz 1— Bir urkan faaliyet kabiliyeti pi- posunun uzunluğu ile maküset müte- Basibtir. Bir pipo veya çabuk ne kadar kıta ise bunü — kullanan irk o kadar gok gçalışkandır. Misal Avrupalıların kullandıkları pipolar, şarklıların, ek- seriyetle uzunluğu iki üç metraya ge- çen marpuçlu nargileleri Ceneral Ka- nober, Krum muharebesi esnasında dev- rin Padişahına: — kAskerlerin — cidden şayanı hayret ve takdirdir. Eğer çu- buklarını kısaltırlarsa meziyetleri bir © kadar daha arlacaktır.» demiştir. &— Bir millet ne kadar muktesid o- dursa pipolarının, çubuklarının lülesi kadar küçük olur. Bretonyalıların İüleleri ancak iki gram tütün alır. Hal- buki Danimarkalılar, her sabah, yire Mi ikt santim yüksekliğindeki plpola- rını tütünle doldururlar, bülün gün söndürmeden çeker, dururlar. #Sigara ve yaprak sizarasa kozmo- politlir. Fakat, pipolarının şeklinden, içme tarılarından bir arkan seciyesi, ahlâkı ve düşüncesi hakkında birfi- kir edinmek kabildir.. Şu halde biz de şunu söylüyelim: | «Fiponuzu gösteriniz kim olduğunuzu söyliyelim.e YENİ BİR YAZI MAKİNESİ İlalyan âlimlerinden Moris Kompare yeni bir yazı maktnesi icad etmiş.. Bunun, bildiğimir yazı makinele - rinden hiç farkı yok, Yalnız bir busu- giyeti varı Uzaktan yarzıyor. Makinenin — başına — oluruyorsunuz, klâvyelere dokunarak yazıyorsunuz. Birkaç yüz kilometro uzaktaki ühize- min üzerindeki kâğıda, — yazılar birer birer aksadiyor. Bu makine, en çok gazete muha - birlerinin işine yarıyacak. Gazetele - rine göndermek İstedikleri — haherleri doğrudan doğruya gönderecekler. Pa- Yadan ve vakillen istifade edecekler.. SÜNGÜ Tüfeklerin ucuna takılan sürü Fran- sızların icadıdır. 1671 de «Bayöns şeh- rinde- yapılmıştır. ve bu sebeble «lla- yönete ismi verilmiştir. M. dö Puyszür hatıralarında: 41642 Flander muharebesinde ta - bur kumandanı İdim. Kanalların öbür farafına geçen askerlere verecek kılıç yektu. Sapları tahta ve uçlarında bir ayak büyüklüğünde sivri demir bulu- man birer silâh verdik. Askerlerin ço- u bunları tüfeklerinin ucuna Bağla. dilar ve Bayonel ismini verdiler.» di- yor, M üneâ Lül, Fransız piyade asker- lerine verilei tüfeklerin wcuna birer Süngü takılması emrini verdi. ——— tarafından Çinde Mareşal Çan - Kay - Şeke müzaheret edilmekte- dir. İşte Tokyoda itidal taraftarı o- Tanlar hal ve veziyeti böyle an - latıyorlar. Böyle olunca öbür ta- raf, yani aşırı derece milliyet lan siviller ile ne pahasına olursa olsun harbe devam etmeği istiyen ordu erkânı tesir ve nülurlarını arttırarak hükümetin a isti. kamette müessir olmuşlardır. Şimdi yeni bir değişiklik var. Uzak Şarkın vaziyeti bundan son- ra politika âlemzni daha çok meş- soluyor. Diğer taraftan İngiltere — Basbayağı. Ondan kolay ne var sanki?. Dedi, devam etti: — Bu işin ustası öyle doktorlar var ki, seni bile şimdi kız diye satarım. abla.. Ve işi alaya döktü: — İstersen kalk gel benimle hemen seni kız yaptırayım. Amma koca bulmana karışmam!. Yosma güle katıla bu sözleri söylerken birden Kapı açıldı. Hüseyin içeriye girdi. Hüseyin onları, 'önler Hüseyni görür görmez odanın İçini bir sus- pustur kapladı ve hepsi yerlerinde heykel gibi kal- dılar, Bu sessizliği, kımıldanışsızlığı ük bozan yi- ne Hüseynin sesi oldu: gul edeceğe benziyor. ne yürüdü: — Adağım var kahpe, seni ayaklarımın altına fağı var; uzün var, kısası var. | ÖO | Veo, bu Üzi duydükça, bü - | hire bir an evvej varabilmek için | mabudlara hâlâ yalvarıyordu, Fa- — Japon Edebiyatından — MATİHA | Türkçeze çeviren: saban köy- den şehire geliyordu. denizde — fırtına vardı. Küçük La tek- nenin içinde üç kişiydiler. İksi Bir de ©. Üç saattenberi deniz üstünde çal- kangıl köhne bir teknenin kabur - galârı çatırdıyor.. gemlci « tün mabudlardan yardım dileniyor- du © gün şehire va- rır varmaz, sev gilisile buluşacak | deniiesi vi bekliyorlardı. | Matiha, kisabanın en güzel bir | kızı idi. Peşinde birçok delikan - hlar vardı. Fakat, Matiha ona söz | | vermişti. | Ona varacaktı. * Matiha onu çok beğenm kadaşları. | | Sen çıldırdın mı? derlerdi alıp — götürecek. | ndan, kardeşlerin- O seni şehirde bi Ana: den, büyük annenden ve doğdu- ğun, bü ün yuvadan ebedi- | yen ayrılacaksın! Belki de bun- ların hiçbirini tekrar görmemek üzere ayrılıp gideceksin! Ya 0?.. Bütün bu fedakârlıklarına karşı, acaba seni mes'ud edebilecek mi? Matiha arkadaşlarma kısaca ce- vab vercrek: — Evet, derdi, o beni mes'ud e- decek. Çünkü ben onu herkesten lesinden çok iyi an- ladım. O, ömründe ilk defa bir kadın sevdi. Beni sevdi. Ben, an- cak, ilk defa beni seven bir er- kekle evlenmeğe karar vermiş - tim. Onun köyüne gitsem de, ar- kamda kalanların sevgisini bir- likte götüreceğim. Ya yuvanı?. Onu da götüre- mezsin yal. Matiha buna da cevab veriyor: — Gittiğim yerde yeni bir yu va kuracağım... — Çocuklarım olacak. Ve günün birinde ben de bir ağne, daha sonra da büyük an- ne olacağım. Diyordu. Matiha, Japon kadinleri içinde sarsılmaz imanı ile tanınmış Ve müstakbel kocasına çok bağlan- ralştı. dan * O, fırtınalardan kurtulmak, şe- kat, tabii rışlarla, in ahkâmı böyle yalva- gözyaşlarile değişir mi —a V !7 aaamasas Y20 ETEM İZZET BENİCK eee bakışlarda eski bir denemenin yenilenmesi vardı. Hüseynin kızgın, haşarılaşan günlerinde ve en çok köpürdüğü anlarda o geceden renk alan iri siyah gözlerini Hüseyinin bakışlarına takar, onu sindi- Tir, Uyuşturur, söndürürdü. Yine onu yapmak is- tiyordu. Fakat, babalığın hırçın, rakıdan, uyku - suzluktan rengini kaybetmiş deli deli bakan göz- leri uzun zamandanberi alıştığı - başıboşlukla bu etkiyi kaybetmişti. Artık Safiyenin gözlerindeki büyüleyici ışık, sindirici, uyuşturucu, —söndürücü tılısım yeter gelmiyordu. Babalık Safiyenin üze - hiç?! , yotdu. Pos bıyıkları daha kabarmış, büyümüş, sert- leşimiş, birer çalı demeti gibl çenelerinden taşmış- tı. Etten bir tepecik gibi midesinin üzerinden baş- — Ne var, ne rırdata; Safiye geri geri çekildi, göğsü damarlarını yırtan korku haykırışile: Dedi. Pos bıyıklı adam dişlerini - gıcırdata g- — Daha ne olacak kaltak?. Diye ilerliyor, Yosmanın üzerine gittikçe göz- leri büyüyor, bıyıkları dikiliyor, suratı — asılıyor, elleri bir kıskaç biçiminde bükülüyor. boğazlamak için hazırlanıyordu. Hanife Kadın ya- tağın içinde dona kalmıştı. Yosma ürküntüden bir an şaşırdı, O gicirdiyan dişlerin bir sırtlar dişle - mesi gibi ense kökünü, o akrep kuyruğu gibi kıv» rılan, birbirine yanaşan ve yuvarlanan varmak - het — Sevgili Ona kavuşam Diye bağırış ©, mabuda yolvardığı kadar, if- ritlere, cehennem zebanilerine de yalvardı: — Sevgilimi tenden ayırma - ; çünkü o, beni seviyor. Ben ölürsem, arkamdan o da dünyaya veda edecek. Bu kadar güzel bir kızın, vaktinden evvel solan bir çiçek gibi, bir anda mahvolması- nı istemiyorum. Ketidimden zi - de on& acıyorum. İtritlerden biri, iri dişlerini gös- tererek, delikanlırın üzerine sal- dırdı la! Sen, fırtınanın ku- cağında ölümle pençeleşirken, hâ- lâ onu mu düşünüyorsun? Ben şimdi seni burada boğar beğmaz, j ona gideceğim ve kendisine: «Ko- | canı boş yere bekleme! O, yeni bir sevgili buldu.. Onun — koy - nunda şatıyor..» diyeceğim. Delikanlı yere kapandı: — Seni, bütün mabudlardan üze tün tutacağım.. Ölünciye kadar sana — tapacağım! — Yalvarı - rım... Onu benden ve beni andan ayırma! Ben Matihaya bütün var- lığımla, bütün safiyetimle sadık kaldım. Eğer beni dalgaların Ku- tağında boğup - bırakırsan, ona sadakatimden ve riyasız aşkımdan kim bahsedecek?, | ifritler birdenbire çekildiler. yor, dalga- ve korkunç in üstüne dev- riliyordu. Delikanlının ümdi kesilmişti. — | O artık ne mabudlardan yar - | dım İstiyor. ne de ifritlerin şid - | detinden korkuyo İ Dalgaların üstünde bocalıyan | bu küçük kayığın kaburgaları da- gilmağa, sular teknenin içini sar- mağa başlamıştı. oldu sanki?. genç kadını İskender F, SERTELLİ O şimdi dalgaların kolları arâ* sında, yatıyor ve coşkun sularlk beyaz köpüklerle öpüşüyordu. 1 Fakat, hâlâ ümidsiz değildi. —| — Matiha benim olacak... OBf sedakatimden, riyasız aşkımda bahsesmek imkânını bulacağımlk Diye söyleniyordu. * O, ifritlerin ve dalgaların yent | mediği bir irade ve azm sahil Bindiği tekne parçalandı.. F#* kat, imanına halel gelmedi. Bif tahta parçasına sarılarak, dalgâ” larla, fırtınalarla boğuşa boğuş sahile çıktı. Ve matihaya kavuştu. «İrade» ile elele vererek yürür yen «Aşk» daima rmuzaffer olün Fırtınaları ve ifritleri yener. Tıpkı onun gibi... âşıkı gibi... Matihanifi Ankara Radyosu BUaÜN 18.30 Program. 18415 Müzik (Operetler - 19 Konuşma. 19,15 Türk müziği (Pasıl heyoti). 20 Memlekel saat ayarı, ajans Ve meteoroloji haberleri, 2015 Türk müziği. 1— Vdi Eşrefin Hüzram peşrevl. 2— Ahmet İrsoyun Hüzzam şark | Cüktrmda kalsın). 3— Falz Kapancının Hüzzam şarktk (Seni gördü o şafak). 4— Santur taksimi. S— Şükrü Şenozanın Mahur şarkıi (Bu sevda ne tatlı). 6— Hicaz türkü: (Bağa girdim üsü- mne). d— Halk türküsü: (Şu dağları del- meli). ö— Ali efendinin Hicaz şarkı: (8a“ mur kaşlım). $— Surinak şarkı: (Sensiz geceler) 10 Musa Süreyyanın Hüzzam şarkil (Scn sanki baharın) 21 Konuşma, “ELS Esham, tahvilât, mukul ve ziraat borsası (fiat). Çı 2125 Neş'eli plâklar - R. n 21,30 Müzik (Radyo orkestrası - Şef H Werit Anlar). 22,30 Müzik (Opera arşaları - Fihe | 23 Son ağans haberleri ve yi program. 2315 - 24 Müzik (Casband) PL ü YARIN 1230 Program. 1235 Türk mülalği. i— Osman Beyin Hüzzam peşrevl Z— M. Cellleddin paşanın Hüşyast garkı: (Kerem eyle mestane), i— Hüzzam şarkı: (Çıkar yüceler” den). 4— Lem'inin: (Yeter Mlcranlı söür ler). 5— Lem'inin: (Son aşkımı cana). #— Taksim. T— Halk türküsü: (Yürü düber yürü $— Halk türküsü: (Demireller de- mir). 12 Memleket saa! ayarı, ajamna Ve meteorolaji haberleri 1315 - 14 Müzik (Riyaseti Cumhur | Bandesu - Şef: İhsan Künçer). — Neredesin sen be haspa! Bu lâkırdılar Yosmanın kulaklarında bir di- * numit gibi patladı, hemen yerinden kalktı: — Buradayım baba.. dışlı Safiyesine bakıyormuş gibi onu uzun uzun darın gırtlağına kıstırdığını sandı: süzdü, sordu: ; —M.ımm.nmıyıymuıı.ı alacağım, çiğniye çiğniye geberteceğim. Dedi, Safiye bu gelişi körkuyla, — heyecanla — Ah.. Ölüyorum!. zeyrediyordu. Babalığın altları halka halka etle- Beni öldürecek &vımı&çıhıhnhimhnçıuwılu Yetişini. baktı. B Ko üetüş- Söğldidk © L