Tefrika Numarası : 109 — Ne var? Yaver anlattı: | — Şeyh Numanın kâhyası geb | — Tüiş Paşam... Gelişini arzetmemi | istedi de... Cemal Paşa emir verdi: —Cağır gelsin! — Başüstüne Paşam! Bir dakika sonra odaya dönen Yaverin peşisıra Lâvrensten baş - kası olmıyan bedevi de Cemal Pa- Şanın huzuruna giziyordu. Paşa, Arabı güler yüzle karşıladı. — Gel bakalım hacı baba... Ne Var, ne yok? Arab tabasbus ifade eden ha - teketlerle Pağaya İyaltaklandı: Sağlığınız paşam! — Ne ise, artık üzüntün uzun sür-| Miyecek hacı Bey... Herşey ales- le... Yalnız bir emir vermek kal &a.. Arabın yaltaklanan hareketle - sinde bariz bir memnuniyet gö- süldü. Adeta keyfinden kefiye- sinin uçlarını uçurtarak konuş » Masına devara etti: — Allahâ Yensurussultan... Pa- Tam! l — Evet... 8 gün sonra muzal - fer askerlerimizi Mısırdaki din - alkışlamak — fırsatını bulacaktır. — İnşallah Paşamı. — Göreceksin Abdullah... Bi &im neler yapmağa muktedir ol- duğumuzu, nasıl muharebe ettiği- mizi, bir hamlede şu toprakları Ulişman çizmelerinden nasıl kur- taracağımızı göreceksin! İnşallah Paşam!. O gün Lâvrensle Cemal Paşa birkaç saat daha bu taarruz pror | İesi etrafında, bunun neticeleri Yakkında konuştular... Geç vakit Vaşa ordu karargâhından ayrılır- “an Acab kılığındaki İngiliz ca- usu Paşadan müsaade aldı, ay- ıildı. Handa bekliyen atma atlı- yarak dörtnala Kuneytre istika - metinde gözden kayboldu. Lâvrens neriye gidiyordu?. Böy- le telâşla Şamdan ayrılmasından, Şeyh Numan Elkotfinin çadırları- ha koşmasından ne istidlâl edile- Tbilirdi. Vaziyet apaçık, gözönündeydi.. No, 157T Bu suretle Sultan Mahmudun is- tediği de hasıl olmuştu. x Cüce Hasan; Paşa ile muhasa Tayı yarmağa çıktığı zaman alay- köşkü ördinde hafif bir yara al- maşltı. Ric'et esnasırda attan düş- Müştü Kargaşalık arasında mak- ful düşen yeniçerlierin içine g- rTen Cüce Hasan, vaziyetin vahim olduğunu görünce karanlıktan is- D tifade ederek derhal olduğu yer- de maktul yenlçerilerden birinin İ Mbisesini giyinmiş, silâhini ku - rüyeni Arab kılığında bulunan İn- giliz casusu albay Lüvrens, arka- daki onun Suriyedeki en kompe tan adamı yüzbaşı Wels idi. Atlılar sabaha karşı İngiliz ka- rargâhına vardılar, Lâvrens tek- mil izahatı bizzat düşman kuman- danına izah etti, Suriye cephesin- de büyük ve kanlı bir melhame - nin arife günleri yaşanmağa baş- ladı... Çşi Halk filosunun Nebogatof sdh Rabmi YAĞIZ Yazan: Lâvrensle Cemal Paşa Taarruz Hakkında BirkaçSaatKonuştular | Geç Vakit Paşa Ordugâhından Ayrılırken, Arab | Kıyafetindeki İngiliz Casusu Müsaade İstiyerek Ayrıldı Rus destroyerini batırması Kara- deniz sahil şehirlerinde büyük şen-| Miklere vesile olmuştu. Dursun Ali kaptan artık - bir halk kahramanı kesilmişti. İlk muvaffakiyet, iki motörlük gani- met, bir sürü esir ve bir zırhlı ba- fırmaktan ibaret toplu muvaffa- kiyet Harbiye ve Bahriye Neza - retlerinin müşterek takdirlerine sebeb olmuştu. (Devamı var) Bu Doktor Beni Büyülemişti, Onu Vurdum, Büyüden Kurtuldum! (5 inci sayfadan devem) asistan Hânri Bürgen, büyük bir | cesaretle genç kadının üzerine 4- tiliyor, roVelveri almak istiyor, (a- | kat o da ağır sürette yaralanıyor, nihayet hademeler — yetişiyorlar, kadının elinden silâhi — alıyorlar, kendisini de polise teslim ediyor- lar. Genç hastabakıcı İvan Tienefin karakolda — verdiği ifade şu: — Evet, ateş ettim, kendimi tarmak için... Breton beni büy lemişti. Öldürmek istiyondu. Bu muzir hayVandan kurtulduğuma memnuntm. Artık içimm rahat etti. Bunun asıl ve esası olmadığını söylemeğe lüzum yok sanırız. Zabıta tahkikatında İvanin san günlerde münasebetsiz sözler söy- lediği, garib hareketlerde bulun- duğu, akıl müvazenesinin bozul- duğu anlaşılmıştır. Şimdi yine mevzuumuza döne- lim: Eski büyücdler; sevdikleri tarafından terkolünmaktan kor - kanlara bir Iksir verirler: «İçiri- niz bunu!.» derlerdi. Düşmanla - rından intikam almak, biz çiftin arasını bozmak. istiyenlere de, ü- zerinde bir takım manasız, keli - meler, işaretler bolunan bir kâğıd parçası verirler: «Bunu kapısının 801 tarafına gömünüz. Aralarında nefret ve istikrah husule — gelir, ayrılırtar,» derlerdi. Eski Geldani büyücüleri, öldür- mek istedikleri kimselerin bal - mumundan heykellerini yapar - lardı. 'Tarihe geçen bir vak'a: * Angülem kontu Aymar, 1210.da Sent kilisesini yakanları tedib için Yazan: 31 Sami KAKAYEL şanmıştı. Kendi elbiselerini de ye- niçeriye uydurmuştu. Paşa ve maiyeti ahır kapısı ö> münde yeniçerilerle boğuşurkan artalığım kargaşalığından istifade eden Cüce Hasan, olduğu yerden kalkarak elinde silâh yeniçerile- Tin içine karışımıştı. Sözde Alem - dar Müustafa Paşa ve matyetine yeniçerilerle beraber hücum eder vaziyete geçmişti. Zavalh Cüce Hasan, talihin Gisine yar olduğu anlardan istifa- fade etmeği unutmamıştı. Hiç ole mazsa elendisile beraber tekrar “muhtene girememiş ise de zeklsı | Hareketinden bir gün evvel vü- | cudünde büyük bir kırgınlık ve zlaf duydu, yatağa yattı. Verilen kuvvet ilâçlarına rağmen günden güne kuvvetten düşüyordu. Bir deri bir kemik kalmıştı. Günahını çıkarmak için Sent Andre kilise- sine götürdülerAyni gün büyü - cülükle maruf bir kadının katık - dan ve balmumuundan birçok hey- kelcikler yaptığı, çeşmelerin ya - laklarına attığı, ağaç diplerine gömdüğü, ölülerin tabutuna koy- duğu haber alınıyor. Bütün bu heykelcikler bulunu- yör, yakılıyor. Aymar, iyileşiyor. Ve büyük ulüvvüsenab gösteri - yor, büyücü kadını affediyor. BÜYÜCÜ KRALİÇE On altıncı yüz yılın meşhur iki büyücüsü vardır: Katerin âö Me- diçi ve Leonora Galigai... Bilâhare, Fransa kralı ikinci Hanri fle evlenen Katerin dö Me- diçi, İtalyada bir manastırda bü- yümüştü. Çocukluğundanberi kö tü huylu ve zalimdi. Herşeyi öğ- renmeğe haristi. Büyüye de me- Tak sarmış, nasıl yapıldığını öğ> renmişti. Fransa Kraliçesi olunca meşhur Mostradamüs'ü müneccim olarak saraya aldı. Kom Rojiye'yi de ya- nıns muavin verdi. Rojiye, ölmezden evvel, Krali- çenin emrile otuzdan fazla ada - ı büyü ile öğdürdüğünü itiraf etti 8 demmruz 1617 de büyücülük cürmile kafası kesilen Leonor Ga- Hgai, Mareşal Dankrin karısı idi. Cinleri davet etmek suretile bü- yü yapmakla maruftu. Görülüyor ki, büyücülük saf insanları avlıyanların kazançlı bir. M sürdüler. Bunlardan önde yü- | sefere çıkmağa hazırlanıyordu. | mesleji haline girmişti. ZORBALAR SALTANATI ve el çabukluğu ile hayatını kur - tarmıştı. Artık; Paşa ve maiyeti için ö - lüm mukadderdi. Çünkü; binlarce yeniçer! etrafı sarmıştı. Cüce Hasan, Yeniçerilerin kaz- ma kürek getirerek mahzeni dek- diklerini gördüğü zaman çileden çıkmıştı. Fakat; elinden ne gele- bilirdi? Nihayet; gözleri önünde bir in- fen o, başka türlü hareket ede - mezdi, Şimdi ne olaçaktı?. Yeniçeri - ler, ellerinde meş'aleler mahzenin içine girmişler, etrafı araştırıp duruyorlardı. Cüce Hasan da bu kafileye ka- rışmıştı. Fakat; Paşa dairesi ve mahzen bir taş yığını haline gel- Taişti. Toprak ve taşlar içine karı- | bir mekteb arkadayile arasını bi HIKÂYE: Tehlikeli Kadınlar ' (4 üncü sayfadan devam) dalmışlardı ki, belki ca dakika do- vam etti. Sonra, Suad biratalık: — Yanımda bir kadım var, dedi.. — Evet gördüm. Demindenberi ona bakıyor, «ne güzel kadın» di- ye takdir ediyordum. — Gel, seni tanıştırayım.. — Rahatsız etmiyeyim?.. — Yok canım.. Gel. Yürüdüler.. Suadin masasına git-| tiler, Kadın merak ve dikkatle Ce mile bakıyordu. Teniştiktan sön- ra kadın Cemile yer güsterdi: — Buyurmaz mısınız, efendim.. Oturdular.. Cemil, kadının kar- gısında, şinadi. onu daha çok ya - kından tetkik etmek mkânım bul- muştu. İsminin Hamra olduğunu öğrendiği bu kadır, hakikaten şa- heser bir şeydi. Çok tatlı konuşu- yordu. Adeta, insanı başten çıka - ran, gıcıklayıcı bir sesi vardı. Ba- kışları altında. Cemil, kendisinin gittikçe ezildiğini, harab olduğum nin halindan ona neydi?.. kendine güldü.. Yandaki derenin İçinden kur - bağa sesleri geliyordu. Birden: — Tak tak.. Kapı vuruldu. — | Cemil kilitli kapıyı açtı. Kar - gısında Suadi gördü. Suad telâşli idi. — Hayırdır inşallah Suad?. — Aman kardeşim sorma.. — Ne var?. — İçeri girelim anlatırım.. Girdiler, Suad, kezdi elile ka » pıyı kilidledi. Yavay sesle: — Yanımdaki kadın var ya.. — Evet. — Sen gittikten sonra, üç dört bardak daha viski içli. İyice sar- hoş oldu: «Bır sır ifşa edeceğime dedi. Senin eski karm olduğunu söyledi. O bir kabahat işlemiş.. rılmışsınız.. «Günan bende.. Gidip bu akşam yalvarmalıyım.. Ken - dimi affettirmeliyim. diyor ve ağ- hyor,. Başıma gelen gördün mü nu hissediyordu. Suadi hem takdir ediyor, hem | Yördeşim?, Ne yapacağım, Şaşım de doğrusu, anün böyle bir kadına | S- Daha evvel hiçbir şey bil - sahib oluşunu kıskanıyordu. Şim- | Miyordum.. Seni müşkül vaziyete di, Yalovanın bütün güzelliğini u- | Söktum. Bilseydim. masaya davet etmez, tanıştırınaz. hele, dans et- menizi hiç teklif etmezdim.. Ne yapayım?. Cemil dinledi.. Evvelâ hayret içinde idi. Sanra, birdenşyüzünün hatlarını değiştirdi. Önüne baktı. Ciddi bir tavırla: — Sen aşağı git.. Onu yolla, gel-i #in, affedeyim, dedi. | Suad, bir çocuk gibi sevinerek odadan koşarcasıra fırladı. Cemil,| kadına koyduğu teşhisde yanıl - madığını anlıyordu REŞAD FEYZİ Kapalı Çarşı Önünde Büyük Bir Kalahalık (3 indi sayfadan devam) — Günde ne kazsnıyorsun? — Yirmi beş. otuz kuruş. — Baban da bir yerde çalışı - yor mu? — Evet, n da b'r şirkette me » mur, Fakat zyda aldığı otuz beş lira ile evlmizin her ihtiyacım te- min etmek izakânı olmadığı için, ben de hasta hasta çalışıyorum.. Bu sırade bir takım ıslık sösleri duyulmağa başladı Dikkat ettim. nutmuştu. Ve buraya, niçin tek başına geldiğini bir türlü affede- miyordu. Güzel bir tango çalıyordu. Su- ad, Cemile: — İstersen dana et Cemil, dedi. Sonra, Hamraya döndü: — Müsaade edersin, değil mi?, Kadın, derhal ayağa kallınakla cevab verdi.. Cemil beyecanın - dan titriyordu Açık camlı kapı- dan içeri girdiler. Şimdi dönüyor- Tardı. Cemll, ilk nersket cümlesini| kullanmağı faydatı buldu: — Sizi rabatsız etmiş olmıya - — Rica ederim.. Fevkolâde mü- tehassisim.. Cemil, kadının gözlerini âradı.. Kendisine bakıyordu. Göğüs göğ- ae dansoderken, Cemil, bu güzel kadının ayni zamanda hafif tertib sarhoş olduğunu farketti. Binbir arzu dolu bakışlarla. itina ile bo- yanmış gözlerinin içinde, insanı çıldırtan çekici bir âlem yarat - masanı bilen bir kadındı. Cemil, başında bir tehlike, bir fırtına estiğini farketmekte ge - gikmemişti. Bu kadın, belki de, on beş yıldır görmediği, çok esiki mağa sebet nlacaktı, Dans bitti, Gelip yerlerine otur- dular. Cemil, cidât bir tavırla: ü ÇA gz Çarşı içindek! bütün seyyar satı örülecek iş!m var.. Daha odi ERSSEİNE LAĞ £ îueuıîı:m:m_ a Daha OĞU NM V calar telâşin İki taraftaki sokak - lara giriyorlardı. Tskacıya bunun sebebin! sordum. Çocuk gülüm - sedi ve: . — Belediye memurları geliyor, dedi. Caddeyi işgal etttklerinden memurlar kendilerine ceza yaz - Kalktı. Onlardan — ayrıldıktan sonra, biraz evvel takdır. ettiği, hatta kıskandığı Suade, içinde bir acımak hissediyordu. Odasına çekildi. soyundu. Bal - kon kupısını açtı. Na haş bir ge —a gaa aa göa ei ü ni düdhenisiren sian ceydi. Küçük iskemleyi balkona | Ttesınlar, diye kaçıyorlar. aldı. Kurşı sırtlarda koşu gölgeli | — Tokacı bunlorı söyledikten sortra sık ağaçlara bakırak bir sigara | yanımdan uzaklaştı. bağırarak ma-| içti. Düşünüyordu. Rahat değildi.. | lını sakmağa başladı: Kalbinin huzuru kaçınıştı. — Bayanlara saç tokaları, yirmi| Fakat, Suadin yanındaki kadı - | tanesi beş kuruşa... #p ölenlerin cesedlerinden başka ortalıkta birşeycikler yoktu. Yeniçeriler, Paşamın kaçtığına hükmetmiş bulunuyorlardı. Kadı Paşa; kuvvetlerini kayık- lara ve gemilere yükliyerek Sa- Taşyburnuna çıkardı. Binlerce Sek- — ÜÇÜNCÜ KISDI — Üsküdardan Sarayburnuna nak- Tolunmuştu. Sultan Mahmud, Alemdarın Ramiz Paşa da kuvvetlerini Sa- mahzen. berhava edip canına kıy- | rayburtruna çıkarmıştı. dığını haber almıştı. Derin bir | — çöni. Mahmudun verdiği & on!.. çektikten sonra; yanımda bu- * dunan Silihtarına gu iredede bu- | Bit Üzerine Kadı Paşa ve a m Paşa sarayı Mümayunu askeri — Ağam; şimdi Sarayburnun- 'B““ ..n.'.mu Tet Para ahi tedbiri gören yeniçerilerin hkideti artmıştı. İleri gelen ser - dengoçtiler bağırıyorlurdı: — Poedişahın ocağımıza kasdi vardır... Ramiz Paşa ve Kadı Paşa şayı bul, derhal kuvvetlerile bu tarafa geçmesini söyle... Ve Ra- miz Paşaya da haber yolla kuv » vetlerini alaın saraya yetişsin?. Silâbtar aldığı iradeyi derhal ocağım yıkmağa savaşan herifle- ban sabaha kadar Selimiyeden ve | gibi Alemdar yaranını ve yeniçeri , Casus Kadınlar (3 inci sayfadan devam) adam, yanındaki masada oturan amele kıyafetli birine soruyor: — Siz, uzun müddet Hoçkis tab- rikasında çalıştınız, değil mit. Saf amele seveta diyor. Konuş- mıya başlıyorlar. — Mühimmat yapıyorsunuz de- ğil mi? Hangi devlet hesabına... İşte bu, fabrikada Polonya he- Babına mübimmat yapıldığını bir #mele ağrından Ööğrenen casus Kraus'dur. Krams, Polbayalılar tarafından idama mahküm odildi. Şimdi, bir Fransız hapishanesindedir. MEMUR OLUNCA İhtiyatsız harekette bulunma - malıdır. Yolda giden birisi, yeni tanıdığı güzel bir kadına: — Evet, diyor. Şu büyük bina, boğucu gaz fabrikasıdır. Bu kadın, meşhür casus Mart Moröl'dü. Külman gaz fabrikası- nin yerini tayin etmeğe memur olmuştu. «Tayyare sergisi» nde, gayet şık giyinmiş bir adam, tayyare ve le- vazımsatı teşhir edenlere bin türlü Sualler soruyordu. Bu; Fransızların yeni icad ettik- leri tayyarelerin modellerini kop- ye eden ve teferrüatı. hakkında malümat toplamak istiyen casus Standes'den başkası değildi. Memurtların çok müteyakkız bulunmaları lâzımdır. Ron valisi Mösyö M G. nafiaya aid bazı işlerin müzayede listesi- ni neşretmekle büyük bir hata et- mişti. Bu işler arasında, cenubu şar- kı hududlarına uzanan askeri bir hattın inşası da vardı. Bu ise yar bancı kamşu devleti çok alâkadar eden bir şeydi. Hükümet fabrikalarında, bil - hassa barut ve mühimmat imal e- den kısımlarında çalışan mühen - dislerin, amelelerin hiç kimseye, husustle cenobi şiveli olanlara bir gey söylemeleri doğru değildir. MÜTHİŞ BİR CASUS Şerşmidi divanı harbı, 17 tem- muz 1938 daki gizli celsesinde, Baron Stackelberg adlı birisini 10 sene kürek cezaşına mahküm etti. Bu adam gayet şık giyinirdi. Kravatının üzerinde inci bir iğne ayaklarında daima beyaz bir getr bulunurdu. Babası Rus generalle- rinden ve harbiye mektebi mual- HEmlerinden idi. Baron, umumi harbde istihkâm zabiti idi. Ata- gemiliterlikle Fransaya gelmişti. Kartının üzerinde fazla olarak şu cümle de yazılı |di: (5 inci sayfadan devam) kanaatini delillerle takviye etmi yolunu tutmalarıdır. Rahn, birçok insanlırım gözlerine de, korkunç bir kudretin mevcud olduğunu, yaptığı tecrübeleri sa - yarak iddia etmektedir. Bu iddi- aya göre, gözlerdek! «kem nazere, çıkıyor. Bu kabil adamlar, bakış- ların tamanrile öldükleri görülü - yormuş Nabatat hakkında da bu hal vaki teiş. Bu hassanın yalrız gözlere gus olmadığını ileri süren Ameri * kalı doktor, bazan ellerde de teza- hür ettiğini, parmakların dokun- duğu yeri, sanki nçlarında müce- &tr bir zehir varırış gibi öldürdü- / Bünü iddla ediyor. Kata olmaz. — Yine bu tesirlerin, hastalıklara vesile olduğu da A- merikalı daktorun kanaatleri ara- Kadı Paşaya eriştirdi. Ve Ramiz Paşaya da haber verilmişti. Ramiz Paşa; Alemdarın mahze- ni berhava ettiğini haber almıştı. Kadı Paşaya da Silâhtar ağa malü- mat vermişti. ri nefsini muhafaza ve bizlere karşt koymak için sarayına ça - ğırtmıştır. Bize böyle padişah ge- rekmez... N .(Dıuıııı'ı) — —— ea eçi üü grrüreeeee eee ça ga| anese bile, insanların hayat vazi- yetlerine, yaşayış şartlarına mü- ecsir olduğu - delillerle ortaya a: tılmasına rağmen - pek inanıla- #ak şeylerden w ğ ğ “Kem Nazar,, Sözüne İnanır mısınız? Amerikalı Bakterislojist Otto | hayatı ifna edecek dereceye kadar doktorları alâikadar eden bazı sinsi| «Fransada Rus topçu komisyom nu boğucu gazlar tetkik — servisl geli.... Hükümete aid radyo istasyön- İsrında, tayyare — taarruzlarına karşı yapılan sığınaklardır dölaş- — tığı görülüyordu. Harbiye Neza - retinin çıkardığı mecmualarda yazı da yazıyordu. Maske fabri « kalarına kolayca girip çıkıyor. En son modelleri uzun uzun tetkik e- diyordu. Dost ve müttefik bir dev « — Vetin —ateşemiliteri — alduğu için şüphelenmek kimsenin aklına gel- miyordu. Gelmediği içindir ki çoı teshilât gösteriliyordu. Fıkat, günün birinde bu zabi- — tin Almanya hükümeti hesabına — casusluk yaptığı meydana çıktı. Eğer, gizli celsede geçen şey - leri açıkça yazmağa kanun mü - saâde vermiş olsaydı, Baronun yaptığı fenalığın ne kadar büyük olduğuna kanaat getirilirdi. Baron Stackelberg. milli mü - dafaaya, Majine hattına, Şampanr Cürüm ortağı bulunmadığını, yalnız başına çalıştığını iddis edi- yardu. İhtimal... Ya gevezeler? Boşboğazlar?. Bunlardan birçokları: — Ailem tarafından — öldürüldü. İlkteşrin Htilâlnden sonra Fransaya iltica ettim. Rus- yada Kalan servetimi getirtmek — için Birçok sefaretlere başvur - dum. Almanlardan başkasından bir yardım görmedim. Servetimin bir kısmını, sefaret çantalarile Rusyadan getirdiler. Onlara karşı şükran borcumu ödemek için cas |. susluğu göze aldım. 4 «lİlk evvel Rusya aleyhine ça- lıştım. Sonra da Fransa aleyhine, — Fakat istemiyerek... # — Majine hattını gezdiniz mi?. — Hayır! Gidip gezmiye lü - zum görmedim. Ben, istihkâm za- batiyim. Asberi vesikaları, teknik mecmuaları, resmi gazeteyi tet- kik ettim. Erkânıharbiye haritası — üzerinden bu hattın plânını çiz - dim. Şampanya manevraları hak- kındaki raporumu da bu suretle hazırladım. Bunu da, manevraya iştirak eden zabitlerin konuşma » larmdan öğrendim. Mukabil casusluk teşkilâtı bu raporu ele geçirmemiş olsaydı Ba- ron ve cürüm ortaklarının yakar — lanacağı yoktu. Eski Hind Filoznflarının iddiar larına göre ölü veya d'ri insanlar Tın vücudünde, beş seyyare ile alâkadar bir mevce vardır Bu beş seyyaâre, srasile utvd, zühre, me- rih, jüpiter ve zühaldir. Hindliler bu mevcelere <Tat - Vas> ismini vermekte ve herkesin — Beş renge tomayüller'le bu has - — salarını izhara müstsid olduklar — rını ilâve etmektedirler. Renkler: «Kem nazar» dah korunabilme- min çereleri nedir? — Buna cevab vermek güçtür. X şasımın şiddetli tesirine karşı en iyi bir muhafaza lara karşı ııııııııııüdmı - biri de realiteyi gözönünde tut » maktan ibarettir. İ TÜRTETLTT TTTT ŞUT TECRA AUKT 6 yaşında erkek oğlumu ve 8 yaşındaki kızımı, bakacak kimsem olmadığından eviid olarak ver « büz ve cümle ârazdan salimdir. Evlâd istiyenler Sirkecide kolay- hk otobüsleri vınıuıemlı ıııuhcumrı