TEMAŞA İŞLERİ Kanto ve Varyetecilik Tiyatrodan Ayrılmalıdır Memlekelin Her Bucağını Dönüp Dolaşan Kumpanyalar Perdelerini Niçin Eu Kabil Numaralarl I Yazan: Recai Sanay l zan başımı iki ellerimin a- rasına alırım da, yıllardan- i bir türlü akıl erdire - tdiğim bazı şeyleri uzun uzun #Ürünür, bu kafama sığdıramadı. ıf“' düşünceleri manalandırmağa Silırım. bu akıl erdirem Kievzulardan biri de K ile, Şu «kantoculuğı ne münâ- &e Detle biri ğıdır. vet, me: ka, Önüp dolaşan nekadar üyatro UnAp; varsa, bunlar, her Hese perdelerini ükönce ekânto» « ! İle açarlar, bu, kumpanyasına :':: Yatım saat, bir, bir buçuk saat v AM eder. Hatta birçok kumpan- arda kanto faslına temsilden mr“ Şok yer verilir ve zav U ©, bu kantoculuğun yanında B Sam» bir vaziyette kalır. Pt $, On sene evvel, kantoculuk, Pr_ııuın doğruya kantoculuktu; dür kantocular vardı. Ve bun- üntocu elbisesi olarak maruf lu kostümlerle — sahneyg mıkımo olarak — bestelenmiş İ ;':nı söyler, kelebekler gibi h)'.ıu'r » elektrikler altında par- ile KEörenk pullarla süslü el- Barl isesi Töriile her gece yüzlerce kişinin M ni kamaştırır, hatta ba nn e illerini de cerbederlerdi. »"n_dı kantoculuk biraz şeklini Ş uEH!rmlş:ır; o telli pullu kanto-| tük 7 pek kalmadılar, varsa da tek Yi Yani kantoculuk yerini var- hu iliğe vermiş bulunuyor. P ,Wu“î yazık ki kantoculuk tiyat- "gi Ekederken büsbütün yalnız aç ladi. Bu ağır başlı san'atın Barırda yine bir ehafldlik» bulu- çei Un ciddi manasını lâüba- ön., Yor. Hatta ona çirkin bir “ra veriyor. nkü: Her tiyatro kumpanyası,| e Ka Yatro mefhumu / ölçüsile | tü gi 'dar etiyatror değilse, bugün- Bun, Mtro kumpanyalarının ço - hdı.: Bördüğümüz yarı çıplak Beyi GÜT bize — gösterdikleri raksı S& 6 kadar evaryete» olmak-i Ko ZAktır, Fakat ne dersiniz? Bu Tni ZN hoşuna gidiyor. Ço - "'*'—laı. *Bu akşam bir tiyatroya ©e pit dediğimiz zaman, o ge- Büme € ZEvk vereceğini ümdu - u,,c.“l— temsil edilecek piyesten Yetimiş Teceğimiz kantomsu, var- 5"4»»: humaralardır... Tüziği | Yok ki, bu türlü raks ve Üi a aleyhinde bulunacak de- Saştgi Nihayet raksı - seyretmek, tsapın 4 bir müzik.dinlemek de b ta içinden hissettiği en ta- Kenge, Yaçlarından biridir. Bunu bep Ç de dahil olmak üzere ka- Yüm a um, benim, — üzerinde Bu ÇK istediğim nokta bu değil. t HİH müzik ve raks eğlencesi- Bağ *İyatro san'atı> ile kariştiril- ne yalan söyliyeyim, * — dolaşan bir çok tiyatro "ınuî'"““" vardır. Taşrada bu- Üği , Tsanız yine buraya da ge - Gek :I'"Pwm)ulıır gelir. Eğer ger- l,%q)dnasile tiyatrosu meraklısı Rir şd“h"" hiç birisi sizi tat- eh MEMiyecektir. İkti- Baz, Mstler mi yoktu? Reper - karp, P kötüdür? kostümleri, de- Şi M yoktur? | #bep ” bunların hiç biri ciddi bir| bi b değil. Çok kötüleri olduğu Ü ha ıyıı kumpanyalar da var- *decej lar seyircileri memnun Bekae” kadar dürüst ve oldukça Z temsiller — verebilirler. 4 K Açar ? YVaryete numarasına çıkmak Üze te hazırlanan bir varyete artivti 'Yani en büyük noksanlarını dekor-| Suzluk teşkil edebilir, fakat, biz | onu san'ata mâni olarak görmiye- biliriz. O halde bizi ciddi bir pi- yeş görmekten mahrum eden ve bu kumpanyaların — faaliyotlerini akamete uğratan nedir?. Aşk ve Hayat Hayatta En Acı Şey, Yaşarken Sürünmek, Gülenlerin Arasında Ağlamaktır.. eçen gün, Şehzadebaşında, G bir arkadaşıma tesadüf et- tim , Koltuğunda kırmızı kaplı bir defter vardı. Kısa — bir müddet — şurdan, burdan konüş- tuktan sonra, koltuğundaki def- teri işaret ederek sordum: — Bu ne? Bir anket defteri. Gülümsedim: — Yal... Neye dair?. İşte bu belli başlı sebeb kanto ve varyetedir! | Evet, bunların ikisidir; bakınız anlatayım: Yazlık br yerde, bir tiyatro kumpanyası, akşam saat dokuzda temsile başlıyabilir. Se- (Devamı ( 1ncs sahtfede * HAKKI YOK MU7, 'ŞAKA eşhur bestekâr Obere, dost- M larile konuşurken bir mek tub getirirler, Mektub, âyan azasından ve mu: siki meraklılarından Prens P- nlativski tarafından gönderilmiş. Prensin ehemmiyetsiz birkaç ope- ra parçası var. Fakat ne sahneye kanulmuş, ne de rağbet görmüş. Ober, mektubun: — «Muhterem meslekdaşım...> cümlesile başla - dığını görünce gülmüş ve dostla- rıina: | — Meslekdaş mı?, demiş, tuhaf şey. Ayan azası seçildi l miyordum!, DOĞRU MU ACABA? —— ni bil- İki arkadaş Abdullah Efe: Jokantasına gire, ler, mükemmel karınlarını doyu- rurlar. Garson hesabi getirir. Bir şarabı yazmadığını görürler. Sakın ha kömen Patron zıfallıyı kapı dışarı eder, AYRIK KÖKÜ MATBUHU Mari Stuar To- ndiğim robla gö- on arzum, İşte Viyananın en büyük tiyat- rosu olan (Komedi Fransez dö Viyef) nin meşhur facia artisti Kontes Elze dö Volgemut'un bi- Elza, Viyana halkının en çok sevdiği, takdir ettiği bir artisttir. İ Avrupanın en asl! bir ai- e mensub Kont Thun - Ho- tayn'le evlenmişlir. Yalnız tiyatro âleminde değil, kibar ha- yatında büyük bir rol oynadı; ken- dini sevdirdi. Bayan (...) biraz rahatsız. Hiz-| metçi kızı çağırır, ve: | — Çay ibriğine biraz su, biraz | da ayrık kökü tohumu, iyice kay- | nat, litre dolabda olacak zanne - Şayed yoksa eczaneden al.| etçi gider biraz sonra bir çay fincanı ile gelir. Bayan, bir iki; yüdüm içer ve sorar: — Eczaneden mi aldın bunu?.. — Hayır, bayan... Mutfaktaki | küçük süpürgenin tohumlarını ko-| sevgilisi- nin evine gider. Kendisini bula- mayınca kardeşine sorar: — Hemşireniz nerede?. — Dışarı çıktı. | — Nasıl, geleceğimi — bilmiyor | muydu? Sevdalı bir delikani — Biliyordu... — © halde?. — Siz gelmeden evvel gitti ı Yazan: MEHMET HİCRET ı — Aşka ve hayata... Arkadaşım bu sözleri söyledik- ten sonra koluma girdi. -Fatihe doğru ağır adımlarla yürümeğe başladık. O anlattı: — Demin bir arkadaşa uğra - mıştım. Defteri © verdi ve benim de bu iki mefhum hakkındaki dü- Şüncelerimi yazmamı — rica etti. | Halbukl... Sustu, uzun kirpikli, kara göz- lerini gözlerime dikti, baktı bak- tı, sonra devam etti: — Halbuki ben aşktan ve hâ- yattan anlamam ki... — Neden? — Çünkü, bir insanın bu iki mefhum hakkındaki düşünceleri. ni söylemesi için, hayatın zev « kini tatması ve aşkı yaşaması lâ- zım, değil mi? Ve sözlerine ilâve etti: j — Hem hayatta, hem de aşkta tecrütesiz olan bir kimse, bunlar bakkinda ne diyebilir ki... Güldüm: — Acaba, ankette fikirleri bu- Junan zatların, hepsinin de bu hususta tecrübeleri var mı, der- gin?, Arkadaşım, dudak büktü: — Kimbilir?. Saraçhanebaşında, kendisinden | ayrılırken, anket defterini bana u- zattı ve çok tatlı bir sesle: | — Hicret, dedi. Şu defteri al, anketin suallerine benim yerime gen cevab ver ve beni bu derdden kurtar... Çaxaısı $ mcı sahifede) | zel bir Parisli kız, Şıklığa, şık gez - miye hevesli. Fa- İkat parası yok. Het istediğini yapa - miyor. Herşey ister. Ak- ran ve emsali a- mak- istemez. Mantosunun mo « dası geçmiş. Bu - nu larındaki kraliçeleri temsil edi- yordu. En çok muvaffakiyet göz- terdiği roller (Rasin) in (Fedr) i idi. 1937 de, Avusturyanın Al. manyaya ilhakından az evvel san'at hayatının 25 inci yıldönü « mü tes'id olunmuştu. Vaktile, imparator Fransova jo- zefin, sevgilisi Katerin Şarti al- kışladığı imparator locasında şan- selye Şuşnig ve hükümet erkânı , ve büyük san'atkârı al- Temsilden sonra şanselye ken- disini tebrik etti. (Fedr) in ilk sahnelerini fran- sızca olarak oynadığı için Şuşnig: —Fransızcayı iyi bilmediğime çok müteessifim. Dedi. Kontes cevab verdi: — Tercümesi kabil değil.. Ruhu kayboluyor. İşte bu sebeble ilk sahneleri dalma #ranstzca oyn Acemi Sahnede dalma Şekspirin dram- 5—8ON TU mayı tercih ediyorum. O sene yaz mevsiminde Salz - burg'da bulunuyordu. Madam dö Volgemut kocasile beraber küçük bir köşkte ikamet ediyordu. Her 'Viyanalı Sara Bernar'ın Son Rolü Ne İdi? Ölümü Menfaya Gitmeye Tercih Eden San'atkâr Bir Pırlanta Uğruna Nasıl Kurban Gitlti? Hırsız YNUN Meşhur San'atkâr En Beğendiği rol- lerinden birin- de gayet cazib bir sabah erkenden kalkıyor, köyün küçük kilisesine gidiyordu. Kon- tesle şanselye de yanında bulu - nuyordu. (Devamı ? inct sahifede, Mantonun Arkasındaki Fiyat Etiketini Unutmuş, Bir Diğeri de Daha İlk ümda Yakalanmış Fransız Jüri Hey'etleri Hırsızlara Karşı Çok Merhametsiz Davranır Jeni Mey- Uynr. 21 yaş- larında gü- Gençlik — bu... rasında küçük kal yenilemenin çaresini düşünüyor. Nihayet bu- luyor. Büyük moda mağazaların- Mantoyu — sırtına geçirmiş, fakat &- tiketini çıkarmayı unutmuş, böylece maz ve ustadırlar, Çünkü Nev « york gibi, Şikago gibi büyük şe- dan - birine giriyor. Roblara ve | hirlerde hirsızlara, yankesicilere mantolara bakıyor. Ve memurla- rın meşguliyetinden istifade edi- yor, gözüne kestirdiği bir manto- yu sırtına geçiriyor. Fakat birşey unutuyor: Manto- nun arkaşında, flatını gösteren e- tiketit... Hırsız kız, sallana sallana mağa- zadan çıkarken kapıcı, bunu gö- 'or, müdüre haber veriyor, o da polise telefon ediyor. Tabii yaka- lıyorlar.. Bu da Başka Tülüsü Amerikadaki hırsızlar çok kur- mahsus husust mektebler vardır. Hırsızlığı, yankesiciliği san - at (!) ittinaz etmek istiyenler bu mekteblere devam ederler. Hırsız- lığın usuüllerini, yankesiciliğin el çabukluğunu öğrenirler. Sonra işe başlarlar. Anlaşılan Pariste böyle bir mek- teb yok ki Piyer Mason adlı 23 ya- şında bir abanozcu daha ilk işin- de - korkudan - yakayı ele ver - miş. Mason, aldığı yevmiyeyi az bu- * halde hırsızlara karşı merhamet- buyor, Fazla para ele geçirmek is- tiyor. Piko adli bir zenginin apars tımanının kapısını açıyor, içeri giriyor, dolabları karığtırmıya başlıyor. Bu sırada Piko geliyor, genç hır sız, apartıman sahibinin geldiğini görünce şaşırıyor, titremiye başlı- yor. — Atfediniz beni!. Diye yalvarıyor. Buna rağmen karakola götürülüyor. Mahkeme- ye veriliyor. İki sene hapse mah- küm oluyor. Bilinemez niçin? Fransız jüri heyeti, adam öldüren- lerin Beractine karar verdikleri siz davranır. Geçen hafta, baba - sinı öldüren bir delikanlının be - raetine, ihtiyar bir papası öldü - ren üç serserinin onar sene hap- sine karar verdi. Ve bir Polonyalı hırsızı 20 sene kürek cezasına mah- küm etti,