20 Şubat 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

20 Şubat 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Şehrin İçinden Röporta jilar... Et, Ekmek Meseleleri Gibi Bir deSinema MesâşiVarv' İstanbulluların Yegâne Eğlencesi Olan Sinemalara DahaRahat Girilemez mi? aman zaman ortaya çıkan büyük ufak, ehemmiyetli e hemmiyetsiz emesele» ler €ibi, şu son günlerde, bir pazar Bünü gidip iyi kötü bir film görmek, buna muvaffak ol- Tak (1) da az çok bir mesele olup Ortaya çıktı. Bunun nasıl bir «me- Sele» olduğunu pazar günü, bir tmaya gİdip, şö) Vakit geçirmek ı:şk ilir, Geçen hafta, böyle bir «sinerha- YA girebilmek sergüzeştini!. bon » Şüşadım; ve anladım ki, pazar Rün'i sinema görmek, sinema sey- Fetmek için katlan;lan — külfet, tkikaten bir derd olmuş: Su der- | " ekmek derdi. et derdi gibi bir- | yi | Pazar günü saat birde evden | 12 Yaşında, bir Muharrir | Her pazar halk sinemalarda maalesef böyle sıra bekleşiyor | Te git < çıktım; saat dörtte bir ) mek icap ediyordu. Eh.. dedim.. ikide sinemaya gidersem — dörtte çıkar söz verdiğim yere giderim. | Hem talilm varsa, belki iyi bir filme rastlarım da, şu iki saatimi | $imdi Herkes Ondan Bahse reranın en kibar ailele - rinden birine mensup Mi- Sis Joan Pen lop Cops, Sör Den- l Hİ ve Leydi Cope'un henüz oy iki Yaşında bulunan küçük kızı has | ö<larını yazmış ve kitap şek - Tde bastırmış.. kendisini zi- ileri kabul t- Uzün uzün görüşmüş, v bi Her gün saat altıda: "ikîl 'azı yazarım ve Çin mü- kup ifden başka bir mürekkep samam, Hatıralarımı neşret- li Diyetile yazmamıştım. Ba - | Öyy ” döstlarından birisi, ismini _u:mek istemediğim büyük bir ları ç Tir, haberim olmadan bun- AğIrmış ve bir tâbie vermiş.... hrn:ımlı—rı. bizzat küçük muhar- Tagııı indan yapılan - bu kitap ."ü'['*re-je büyük bir rağbet gör- alikag Zira, İngilizlerin en çok biegi 'dhr oldukları şeylerden ba- diyor ondan bahsediyor: | — Misis Penclop Cops Hampşir'- | de Kraliçe Elizabet devrine ait muhteşem bir şatoda doğmuş, bü- yümüştür. Bu şatoda kibar ve sevimli hayaller dolaşır. Ailesi, bu ecdaddan kalma ma- likâneyi satmak meeburiyetinde kalmışlar, Küçük kız şatoyu, bura- da geçirdiği tatlı hatıraları bir deftere kaydetmiştir: Sütninesini, | verilen ziyafetleri, köpeklerini, | kedilerini, sonra, arasıra çıkıp do- | laşan hayalleri birer birer tasvir | etmiştir. Bu şatoda, yeşil saray ünifor - | masile salonları dolaşan hayallere | sık sık tesadüf olunuyormuş. Duvarlarda resimleri asılı bu- lunan dedesi, dedesinin dedesi ba- zan, çerçevelerin arasından can- lanarak iniyorlar, salonlarda, so- falarda dolaşıyorlarmış. Misis Penelop, her gün oyunla vakit geçirecek yerde, küçük ma- sasının önüne oturuyor, (Hampşir Hatıraları) ni yazıyormuş. Bu e- ser sayesinde büyük - bir şöhret kazanmış. Kitap bir gönde bin beş yüz nüsha satılmış. Bu müna- | scebetle tertip olunan ziyafette, ydebiyat, güzel san'atlar âlemine mensup üç yüz kişi bulunmuştur. | Küçük kızın, bu ilk muvaffa - kiyetin sırrına kapılıp eser yaz - makta devam edip etmiyeceği he-| müz malüm değildir. Belki de yine sevgili köpekleri, kedileri v& çi- çekleri ile meşgül olur... | den tutup çekerek: | hık, nasıl yer burası böyle?.. ÖlL. | de şey görmedim.. İnsan pı de pek faydasız geçirmemiş olu- | Tun | En yakın sinemanın yolunu tut- tum, —on dakika — sonra Şehza - debaşındayım, Saat bir buçuğa geliyor. Rastgele bir sinemanın [ kapısından içeri girdim; fakat da- ha ileri gidemedim, hemen kapı- iğinde kaldım. Kadın, er - oluk çocuk, göğüs göğse, | un burna bir kalabalık... Bir- | ika ben de oracıkta bek- | 1 biletini alan içeri gi- | rer de, ben de gişeye yanaşmağa ve binnetice içeri girmeğe fırsat | bulurum diye... Büsbütün dışardan gelenlerin hücumu (!) ile ara yer de sıkışıp kaldım. Ben, pek mücadeleyi, itişip ka- kışmayı sevmem amma, merak et- im. Gişeye kadar sokulmağa, va- ziyeti sorup araştırmağa karar verdim. Birkaç dakikalık müca - deleden sonra bu kararımı mev- kii tatbika koyabildim Gişenin önündeyim... Gişe me- muru bilet kesmiyor, oturup garasını tellendiriyor ve karşısı da, sardalya kutusundaki balıklar gibi birbirine geçmiş halkın nasıl elâl melâl birbirine bakıp bek- leştiğini, sıkılıp bunalıp renkten renge girdiğini, tatlı tatlı seyre- | diyordu. Bu aralık bir ihtiyar kadınla, 8 - 10 yaşındaki çocuğunun elin- — Durun bakayım... Yürü oğ- ürü.. Aa., Üstüme iyilik sağ- Nefesim daraldı.. Ayağım kırı - laydı da gelmez olsaydım... Ha - fazanallah,, nefesim tıkanıvere- cekti. Hüceeten - (Füc'eten) dü « şüp ölüvereceğim... Dur bakayım ayol dur, çekil önümd. İhtiyar kadın gişenin önüne so- kuldu. Komşu kapısını çalar gibi önündeki cama vurdu: | Hişşşt... Bana baksana yav- | rum, iki bilet ver iki... Al şu pa- ranı... Gişeden verilen cevap; — Saat 3 de... Şimdi girilmez... Kadın yüzünü kırıştır: - Neye girilmezmiş? Parayla değil mi? Birde girerim beşte gi- rerim, keyfim misin?. Hiç te böy- siyle | rezil oluyor!.. Haydi yürü oğlum, f yürü gidelim burada, bu mahşer- | de üçe kadar beklenir mi hiç? İn- sanı hafakan boğar Allah koru - sun- İhtiyra kadın kalabalık arasın. den, yine itişe, kakışa çıkarkon, ben de, yanımdakilerden birine rdum. SEk Niçin üçe kadar beklemek icap ediyor?. Bu sorduğum yirmilik bir deli- kanlı idi, «Bıçkın» şive ile şu ce- vabi. verdi: — İçerdekiler filmi görüp çıka- caklar da, sonra bizim — sıramız gelecek. alacaklar!, Gördüm ki bıçkın delikanlı, si- nema zevkinin bu garip, bu çekil- | mez meşakkatini de tevekkeli be- ——— ŞECAAT ARZEDERKEN: Bu bir ata sözüdür: Şecaat ar- zederken merdi kıbti sirkatin söy- ler..» derler, Ne doğru... Güzel bir misal olarak gu kibar, şık ba- yanı zikredebiliriz. Bayan, ahbablarından birini zi- | yarete gidiyo minicik, yumuk yumuk; kadife tüy lü bir köpek var. Soruyorlar İ — Köpeğiniz ne güzel... Herhal- de çok pahalı olmalı? — Zannederim.. Çünkü kaybe- den, bulup getirene 50 lira mü » | kâfat vereceğini ilân etmişti, | şık bir bayan, mini minİ yavrusunu elinden tutmuş, | karşıya geçmek istiyor, Fakat, bi FAZ EVVEL, bir otomobil birini çiğ | nemiş. Büyük bir kalabalık var. Çocuğu elinden çekiyor | — Yürü, diyor, Banka: biraz, anne!... | — Niç'n?, — Çöünenen adamı göreceğimt.. — Haydi yavrum yürü... Beyhu de vakit kaybetmiyelim. Eve gi- dinciye kadar daha bir çoklarına tesadüf ederiz, görürsün.., | MAHKEMEDE; — kim — Bu mağazada hırsız « enizin sebebini söyler mi- Maznun — Fakat, bay hükimi Kabahat bende değil. - Mağazanın | camekânlarında; «Sel etsçe giri- lir. bir şey satın aâlmak mecburi .-» diye birçok afişler var deği di... KARAKOLDA: Pt | —Necesaret but $ memu- | Yü vürülür mu?, Yazık değil mi bu adama, — evli, dört de çocuğu var. — Kabahat sizde... Takibime bekâr bir memur fayin edeydiniz. AHÇI KIZ — Nişanlımı mutfaj'a kabul et. meme müsaado edecek misini, ba-| yan?.. — Nişanlın kim?.. — Henüz bilmiyorum. mahalle delikanlılarile daha tanışmadım!.. eski zamanlarda olan ve Londe ranın kibar âlemini meşgul eden dedikodularla harbden son- ya İngiliz paytahtında görülen vak'alar arasında bir çok fark- lar görüldüğünü —yazarak tet- kikata girişiyor. Eski zamanda ince pek uzaklara gitmeğe lü- zum yok. Ancak otuz kırk sene e wvelki devir. Kraliçe Viktorya za: manina kadar uzanmağa da lü « zum yok. Yedinci Edvardın zama- nı. O zamanki İngiltere ile arasında pek büyük bir fark oldu- ğu malüm. Herşey esaslı surette I ngiliz gazetelerinden biri | değişmiştir. Bir kere Kral yedinci Edvardın şahsiyeti Avrupada pek tanınmış, daha Veliahdlık zama- nında iken Prens dünyanın her tarafını dolaşarak kendini sev - dirmişti. Yedinci Edvard Kral ol- madan evvel kendini büyle her tarafa sevdirmeğe muvaffak ol duğu gibi onun seyahatleri esna- gında birçok da para sarfettiği söyleniyordu. Halbuk! kendisinin tahsisatı muayyen - olduğundan bunun haricinde Veltahdın fazla pora sarfetmesi kendisini müşkülâta sokuyor diye rivayet dönüyordu. Yedinci Edvard Fran- nimsememiş... (Devamı 7 inci sahifede) (Devamu 7 inci sahifede ) LGRAF İBAKA| Nevyork'un Yeraltı 'BarlarındaRenkli Duman ŞUBAT 188 Birdenbire Lâmbalar Sönüyor, Panik Olı_ıyîor Fakat Biraz Sonra Bu Güzel Ve Şık Kadının Kaçı A Sana On Bin Dolar, Sür, Şoför Turunculara Böyle İçiyor Kibar öeminde: Büyu—klîfiî(WMî';kı Ve Sevgiî 7 inci Edvard Zamanında Geçen Vak'a | | l | i ırıldığı Görülüyor Ve... Duman Çıkaran Sigarasını Barda Renkleri Elbiselerinize, Hulyalarınıza seta : Uygun Duman Çıkaran Sigaraları Her Yerde Bulabilirsiniz Bürünmüş Turuncu Herkesi Çıldırtıyordu on gelen İngilizce yazete - lerde Nevyerk yeraltı. ba- rında geçen bir hâdiseye ait Zayel enteresan bir röportaja te- sadüf ettik. Ehemmiyetine binaet bunu olduğu gibi naklediyoruz: Tango bitmişti. Şen, şakrak kah kahalar, sigara dumanlarile, lâ - vanta ve alkol kokularile dolu ko- caman salonda akisler husule ge- tiriyordu. Oyuncular masalarına oturuyor- lar, garsonlar, gümüş kovalardaki şampanya şişelerini çeviriyorlar, soğutmuya çalışıyorlardı. Köşede- ki yer Kontuarın önündeki, yük « sek sandalyelerde — birçok kibar erkekler, güzel kadınlar otur du. Caz yeniden başladı Çiftler biribirlerine sıkı sıh. 5. rılarak dönmiye başladılar. Saat ©n bir. Boğucu bir sıcak var. Burası, Nevyork kibarlarının gü- nün her saatinde toplandıkları lüks bir bar... Solda, tenhaca bir kö- şede oturan iki erkek şampanya i- çiyorlar, konuşuyorlar. Birisi, « rasıra etrafına bakıyor: — Henüz gelmedi!. Diyor. Güzel bir kadın sıçrıyor, kuyruklu piyanonun üzerine çıkı- yor, atlı bir sesle şarkı söylemiye başlıyör, caz da kendisine refakat ediyor. Alkışlar, sürekli alkışlar, Bu sırada kapı açılıyor, çok şik bir kadın içeri giriyor. Caz susu- yor, herkes kendistne bakıyor. U- zun boylu, mütenasib genç bir kadın. Üzerinde turuncu saten bir rob var. Sırma gibi sarı saçlarının üzerinde pırlanta bir iğne parlıyor. Yavaşca ilerliyor; vücudlu Ortada, dans yerinin kenarındaki Mmasaya oturuyor. Macera ârıyan birkaç erkek bakıyorlar, selâmi - lamak istiyorlar. (Devamı T inci sahifede)

Bu sayıdan diğer sayfalar: