Şehrin İçinden Röporta jilar... Et, Ekmek Meseleleri Gibi Bir deSinema MesâşiVarv' İstanbulluların Yegâne Eğlencesi Olan Sinemalara DahaRahat Girilemez mi? aman zaman ortaya çıkan büyük ufak, ehemmiyetli e hemmiyetsiz emesele» ler €ibi, şu son günlerde, bir pazar Bünü gidip iyi kötü bir film görmek, buna muvaffak ol- Tak (1) da az çok bir mesele olup Ortaya çıktı. Bunun nasıl bir «me- Sele» olduğunu pazar günü, bir tmaya gİdip, şö) Vakit geçirmek ı:şk ilir, Geçen hafta, böyle bir «sinerha- YA girebilmek sergüzeştini!. bon » Şüşadım; ve anladım ki, pazar Rün'i sinema görmek, sinema sey- Fetmek için katlan;lan — külfet, tkikaten bir derd olmuş: Su der- | " ekmek derdi. et derdi gibi bir- | yi | Pazar günü saat birde evden | 12 Yaşında, bir Muharrir | Her pazar halk sinemalarda maalesef böyle sıra bekleşiyor | Te git < çıktım; saat dörtte bir ) mek icap ediyordu. Eh.. dedim.. ikide sinemaya gidersem — dörtte çıkar söz verdiğim yere giderim. | Hem talilm varsa, belki iyi bir filme rastlarım da, şu iki saatimi | $imdi Herkes Ondan Bahse reranın en kibar ailele - rinden birine mensup Mi- Sis Joan Pen lop Cops, Sör Den- l Hİ ve Leydi Cope'un henüz oy iki Yaşında bulunan küçük kızı has | ö<larını yazmış ve kitap şek - Tde bastırmış.. kendisini zi- ileri kabul t- Uzün uzün görüşmüş, v bi Her gün saat altıda: "ikîl 'azı yazarım ve Çin mü- kup ifden başka bir mürekkep samam, Hatıralarımı neşret- li Diyetile yazmamıştım. Ba - | Öyy ” döstlarından birisi, ismini _u:mek istemediğim büyük bir ları ç Tir, haberim olmadan bun- AğIrmış ve bir tâbie vermiş.... hrn:ımlı—rı. bizzat küçük muhar- Tagııı indan yapılan - bu kitap ."ü'['*re-je büyük bir rağbet gör- alikag Zira, İngilizlerin en çok biegi 'dhr oldukları şeylerden ba- diyor ondan bahsediyor: | — Misis Penclop Cops Hampşir'- | de Kraliçe Elizabet devrine ait muhteşem bir şatoda doğmuş, bü- yümüştür. Bu şatoda kibar ve sevimli hayaller dolaşır. Ailesi, bu ecdaddan kalma ma- likâneyi satmak meeburiyetinde kalmışlar, Küçük kız şatoyu, bura- da geçirdiği tatlı hatıraları bir deftere kaydetmiştir: Sütninesini, | verilen ziyafetleri, köpeklerini, | kedilerini, sonra, arasıra çıkıp do- | laşan hayalleri birer birer tasvir | etmiştir. Bu şatoda, yeşil saray ünifor - | masile salonları dolaşan hayallere | sık sık tesadüf olunuyormuş. Duvarlarda resimleri asılı bu- lunan dedesi, dedesinin dedesi ba- zan, çerçevelerin arasından can- lanarak iniyorlar, salonlarda, so- falarda dolaşıyorlarmış. Misis Penelop, her gün oyunla vakit geçirecek yerde, küçük ma- sasının önüne oturuyor, (Hampşir Hatıraları) ni yazıyormuş. Bu e- ser sayesinde büyük - bir şöhret kazanmış. Kitap bir gönde bin beş yüz nüsha satılmış. Bu müna- | scebetle tertip olunan ziyafette, ydebiyat, güzel san'atlar âlemine mensup üç yüz kişi bulunmuştur. | Küçük kızın, bu ilk muvaffa - kiyetin sırrına kapılıp eser yaz - makta devam edip etmiyeceği he-| müz malüm değildir. Belki de yine sevgili köpekleri, kedileri v& çi- çekleri ile meşgül olur... | den tutup çekerek: | hık, nasıl yer burası böyle?.. ÖlL. | de şey görmedim.. İnsan pı de pek faydasız geçirmemiş olu- | Tun | En yakın sinemanın yolunu tut- tum, —on dakika — sonra Şehza - debaşındayım, Saat bir buçuğa geliyor. Rastgele bir sinemanın [ kapısından içeri girdim; fakat da- ha ileri gidemedim, hemen kapı- iğinde kaldım. Kadın, er - oluk çocuk, göğüs göğse, | un burna bir kalabalık... Bir- | ika ben de oracıkta bek- | 1 biletini alan içeri gi- | rer de, ben de gişeye yanaşmağa ve binnetice içeri girmeğe fırsat | bulurum diye... Büsbütün dışardan gelenlerin hücumu (!) ile ara yer de sıkışıp kaldım. Ben, pek mücadeleyi, itişip ka- kışmayı sevmem amma, merak et- im. Gişeye kadar sokulmağa, va- ziyeti sorup araştırmağa karar verdim. Birkaç dakikalık müca - deleden sonra bu kararımı mev- kii tatbika koyabildim Gişenin önündeyim... Gişe me- muru bilet kesmiyor, oturup garasını tellendiriyor ve karşısı da, sardalya kutusundaki balıklar gibi birbirine geçmiş halkın nasıl elâl melâl birbirine bakıp bek- leştiğini, sıkılıp bunalıp renkten renge girdiğini, tatlı tatlı seyre- | diyordu. Bu aralık bir ihtiyar kadınla, 8 - 10 yaşındaki çocuğunun elin- — Durun bakayım... Yürü oğ- ürü.. Aa., Üstüme iyilik sağ- Nefesim daraldı.. Ayağım kırı - laydı da gelmez olsaydım... Ha - fazanallah,, nefesim tıkanıvere- cekti. Hüceeten - (Füc'eten) dü « şüp ölüvereceğim... Dur bakayım ayol dur, çekil önümd. İhtiyar kadın gişenin önüne so- kuldu. Komşu kapısını çalar gibi önündeki cama vurdu: | Hişşşt... Bana baksana yav- | rum, iki bilet ver iki... Al şu pa- ranı... Gişeden verilen cevap; — Saat 3 de... Şimdi girilmez... Kadın yüzünü kırıştır: - Neye girilmezmiş? Parayla değil mi? Birde girerim beşte gi- rerim, keyfim misin?. Hiç te böy- siyle | rezil oluyor!.. Haydi yürü oğlum, f yürü gidelim burada, bu mahşer- | de üçe kadar beklenir mi hiç? İn- sanı hafakan boğar Allah koru - sun- İhtiyra kadın kalabalık arasın. den, yine itişe, kakışa çıkarkon, ben de, yanımdakilerden birine rdum. SEk Niçin üçe kadar beklemek icap ediyor?. Bu sorduğum yirmilik bir deli- kanlı idi, «Bıçkın» şive ile şu ce- vabi. verdi: — İçerdekiler filmi görüp çıka- caklar da, sonra bizim — sıramız gelecek. alacaklar!, Gördüm ki bıçkın delikanlı, si- nema zevkinin bu garip, bu çekil- | mez meşakkatini de tevekkeli be- ——— ŞECAAT ARZEDERKEN: Bu bir ata sözüdür: Şecaat ar- zederken merdi kıbti sirkatin söy- ler..» derler, Ne doğru... Güzel bir misal olarak gu kibar, şık ba- yanı zikredebiliriz. Bayan, ahbablarından birini zi- | yarete gidiyo minicik, yumuk yumuk; kadife tüy lü bir köpek var. Soruyorlar İ — Köpeğiniz ne güzel... Herhal- de çok pahalı olmalı? — Zannederim.. Çünkü kaybe- den, bulup getirene 50 lira mü » | kâfat vereceğini ilân etmişti, | şık bir bayan, mini minİ yavrusunu elinden tutmuş, | karşıya geçmek istiyor, Fakat, bi FAZ EVVEL, bir otomobil birini çiğ | nemiş. Büyük bir kalabalık var. Çocuğu elinden çekiyor | — Yürü, diyor, Banka: biraz, anne!... | — Niç'n?, — Çöünenen adamı göreceğimt.. — Haydi yavrum yürü... Beyhu de vakit kaybetmiyelim. Eve gi- dinciye kadar daha bir çoklarına tesadüf ederiz, görürsün.., | MAHKEMEDE; — kim — Bu mağazada hırsız « enizin sebebini söyler mi- Maznun — Fakat, bay hükimi Kabahat bende değil. - Mağazanın | camekânlarında; «Sel etsçe giri- lir. bir şey satın aâlmak mecburi .-» diye birçok afişler var deği di... KARAKOLDA: Pt | —Necesaret but $ memu- | Yü vürülür mu?, Yazık değil mi bu adama, — evli, dört de çocuğu var. — Kabahat sizde... Takibime bekâr bir memur fayin edeydiniz. AHÇI KIZ — Nişanlımı mutfaj'a kabul et. meme müsaado edecek misini, ba-| yan?.. — Nişanlın kim?.. — Henüz bilmiyorum. mahalle delikanlılarile daha tanışmadım!.. eski zamanlarda olan ve Londe ranın kibar âlemini meşgul eden dedikodularla harbden son- ya İngiliz paytahtında görülen vak'alar arasında bir çok fark- lar görüldüğünü —yazarak tet- kikata girişiyor. Eski zamanda ince pek uzaklara gitmeğe lü- zum yok. Ancak otuz kırk sene e wvelki devir. Kraliçe Viktorya za: manina kadar uzanmağa da lü « zum yok. Yedinci Edvardın zama- nı. O zamanki İngiltere ile arasında pek büyük bir fark oldu- ğu malüm. Herşey esaslı surette I ngiliz gazetelerinden biri | değişmiştir. Bir kere Kral yedinci Edvardın şahsiyeti Avrupada pek tanınmış, daha Veliahdlık zama- nında iken Prens dünyanın her tarafını dolaşarak kendini sev - dirmişti. Yedinci Edvard Kral ol- madan evvel kendini büyle her tarafa sevdirmeğe muvaffak ol duğu gibi onun seyahatleri esna- gında birçok da para sarfettiği söyleniyordu. Halbuk! kendisinin tahsisatı muayyen - olduğundan bunun haricinde Veltahdın fazla pora sarfetmesi kendisini müşkülâta sokuyor diye rivayet dönüyordu. Yedinci Edvard Fran- nimsememiş... (Devamı 7 inci sahifede) (Devamu 7 inci sahifede ) LGRAF İBAKA| Nevyork'un Yeraltı 'BarlarındaRenkli Duman ŞUBAT 188 Birdenbire Lâmbalar Sönüyor, Panik Olı_ıyîor Fakat Biraz Sonra Bu Güzel Ve Şık Kadının Kaçı A Sana On Bin Dolar, Sür, Şoför Turunculara Böyle İçiyor Kibar öeminde: Büyu—klîfiî(WMî';kı Ve Sevgiî 7 inci Edvard Zamanında Geçen Vak'a | | l | i ırıldığı Görülüyor Ve... Duman Çıkaran Sigarasını Barda Renkleri Elbiselerinize, Hulyalarınıza seta : Uygun Duman Çıkaran Sigaraları Her Yerde Bulabilirsiniz Bürünmüş Turuncu Herkesi Çıldırtıyordu on gelen İngilizce yazete - lerde Nevyerk yeraltı. ba- rında geçen bir hâdiseye ait Zayel enteresan bir röportaja te- sadüf ettik. Ehemmiyetine binaet bunu olduğu gibi naklediyoruz: Tango bitmişti. Şen, şakrak kah kahalar, sigara dumanlarile, lâ - vanta ve alkol kokularile dolu ko- caman salonda akisler husule ge- tiriyordu. Oyuncular masalarına oturuyor- lar, garsonlar, gümüş kovalardaki şampanya şişelerini çeviriyorlar, soğutmuya çalışıyorlardı. Köşede- ki yer Kontuarın önündeki, yük « sek sandalyelerde — birçok kibar erkekler, güzel kadınlar otur du. Caz yeniden başladı Çiftler biribirlerine sıkı sıh. 5. rılarak dönmiye başladılar. Saat ©n bir. Boğucu bir sıcak var. Burası, Nevyork kibarlarının gü- nün her saatinde toplandıkları lüks bir bar... Solda, tenhaca bir kö- şede oturan iki erkek şampanya i- çiyorlar, konuşuyorlar. Birisi, « rasıra etrafına bakıyor: — Henüz gelmedi!. Diyor. Güzel bir kadın sıçrıyor, kuyruklu piyanonun üzerine çıkı- yor, atlı bir sesle şarkı söylemiye başlıyör, caz da kendisine refakat ediyor. Alkışlar, sürekli alkışlar, Bu sırada kapı açılıyor, çok şik bir kadın içeri giriyor. Caz susu- yor, herkes kendistne bakıyor. U- zun boylu, mütenasib genç bir kadın. Üzerinde turuncu saten bir rob var. Sırma gibi sarı saçlarının üzerinde pırlanta bir iğne parlıyor. Yavaşca ilerliyor; vücudlu Ortada, dans yerinin kenarındaki Mmasaya oturuyor. Macera ârıyan birkaç erkek bakıyorlar, selâmi - lamak istiyorlar. (Devamı T inci sahifede)