Z Macaristan'da 20 Yılla: Vukua Gelen Siyasi Değişiklikler scaristar da Almanya, İtal- (ya ve japonya arasında im- zalanmış olan ve Bolşevik- llğe karşı mücadele için yapıldığı Söylenen muahedeye iştirak etti ve bu suretle Berlin - Roma mih- Veri ile birleşmiş oldu. Avrupa gazetelerini meşgul eden — bu mevzu son zamanlarda Maca- Tistanın hangi tarafa gireceği idi. Triyanon muahedesi mağlüb Macaristanın elini kolunu bağla - miş, onu yerlerinden, nüfusun » dan mahrum etmişti. Macaristan için yirmi senedenberi gaye hep bu müuahedeyi değiştirtmek, eski yerlerini kurtarmak olmuştur. 1919 da bu muahedeyi imzala « dıktan sonra Macarlar çok geç - meden gördüler ki Yugoslavya Krallığı bir taraftan, Çekoslovak- ya Cumhuriyeti diğer taraftan, Romanya Krallığı da başka bir taraftan aralarında «küçük itilâf»ı tesis ederek Macaristanı her ta- raftan ihata edivermişlerdir. Ma- carlar bunu görünce kendilerini toplıyarak bir an evvel bu çem- beri kırmayı düşündüler. Fransa ve İngiltere ile münasebeti çok (- yi idare ederek büyük devletlerin teveecühünü kazanmak pölitika- sını da elden bırakmadılar. Fakat Paris ve Londr: iyi geçinmek Macaristanı küçük itilâf çembe - rinden kurtarmadığı gibi Triya- non müahedesinin değişmesini de temin edemodi. Orta Avrupada Fransanın ka « Alman-Macar Münasebatı Degıştı M Ilınılevkdıdıyıhıılııılllılırdlılıhıı—hlkthıbhm zanmış olduğu nüfuza karşı ken- disi de bir nüfuz ve tesire sahib olmak istiyen İtalya sulh müahe- delerinin haksızlığını ileri sürerek Macaristanın gayesine müzaheret edeceğini açıktan açığa anlattı. Bunun üzerine Roma ile Buda - peşte samimi dost oluverdiler. Daha sonra Macarlâr eski A * vusturya ve Lehistan ile ve mü- teakiben de Almanya İle müna - sebali ilerleterek orta Avrupada faal bir rol oynamağa başladı. Ro- ma * Viyana : Budapeşte arasın. dakt muahode İmzalanırken — bir kısım Macar matbuatı da Alman: 'ya ile münasebatın daha derin « leşmesi iyi olmıyacağını yazıyors lardı. Buna rağmen Macaristanla Almanya arasındaki dostluk iler- ledi, Fakat sonradan bu münase- batın soğumağa başladığı görüldü. -Büyük Devletlerin Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Diye mırıldanıyor ve, düşünüyordu. Ve.. yine kafasının içinde onun ilk gündenberi söylediği bü- tün sözler birden canlanmıştı. Her kelime kulağın- dan yeni bir uğuldayışla geçiyor, tatlı bir ürperti Kle beyin yuvalarına dönüyordu! * AMASYANIN — Amama akşamı ettint. — Ne yapayım abla. Ancak uyl dim. — Katan yerine geldi mi- bari?, — Eh... Şöyle böyle. Sıcak banyo iyi geliyor. — Fakat sabahleyin eve geldiği gibiydin. — Nasıl geldiğimi hiç hatırlamıyorum. Tokat- lryandan çıktıktan sonra Tufanın arkadaşlarile < zel Atina» ya gittiğimizi, orada eğlenmeğe başladı- #ımızı, benim çiftetelli oynadığımı biliyorum. Fa- kat, ondan sonrasının ne olduğunu Kaç vardı eve geldiğim vakit?. — Saat dokuzda geldin. Amma ne geliş. Körkü- ü BARDAĞI diğin? edRğLal Bu sıralarda Habsburg haneda- nınin vürisi Arşidük Oto'nun Ma- car tahtına geçmesinden çok bah- sedildi. Fakat eski — Çeköslovakyanın Cumhur Reisi Beneş başta olduğu halde bütün küçük itilâf buna Meraklı Şeyler WÜCUDÜMÜZÜ NASIL B girabilmek için kuvvele muhlaçlır. Hayatımızı idamo için lâzım olan bu Kuvvet, kalrilerle temin edilir. Ve Bu, mesalye göre değişir. Meselk bir yazıhanede çalışan adam günde 1500 nisbetinde kalori kaydeder. — Halbuki toprak İşlerile meşgul olan bir amele- nin sayi etliği kalorinin 5,00 « kadar çıktığı vakidir. Kaybolan bu kaloriler, gıda vasılar Sile tazmin edilir. Binaenaleyh alıma- cak kalorinin mesal İle müsavi olması Tazımdar, 2 En çok aldığımız şey sadur, Bir a- damin günde en azı İki Hire saya ih- Giyacı vardır. Bunu muhtelif içkilerle, yediği çorba ve sebeelerle alır, Pakı bu su, ve bü suyun mühtevi öldi tuz, yaşaması için muhtaç olduğu kuv- veti, enerjiyi temin elmez, edemse. Südan yaada, kaloriyi verecek mda- lara da mühtaçlır. - Bunlar üç sınıfa ayrılırı 1— Kalorisi çok, fakat hasmı aüc «lan yağlı şeyler, 2— Hazmı kolay, fakat kalorisi az | karbonlu şeyler, meyva üsareleri, bal ve un gübl 3— Azotlu maddeler (ydmurla, et ekmeki. Bunların kalorisi azdır. Fa - kat muhtaç olduğumuz azetu temin e- derler. Bu maddeleri fazla aAlmamalı- dır, Alacağımız gıdaları İyi hesab ede- vek almıya dikkat etmeliyiz. Farlası- nn birçok hastalıklar tevlid edeceğini de unutmamalıyız. şiddetle itiraz etti.. Avusturya Almanyaya geçince orta Avrupada Almanyanın nü- fuzu gitgide arttı. Buna mukabil İtalyanınkt de azaklı. Kendisin - den alınmış olan yerlerin kurta - rılacağını ümid öden Macarlar, son defa Çekoslovakyanın — paylaşıl- ması üzerine çok şeyler bekledi - lerse de umduklarını elde ede mediler, Slovakyada ve Karpat- laraltı Rusyası denilen yerlerde eskiden Macaristana tâbi arazinin tekrar kendisine verilmesini isti- yen Macaristan çok geçmeden an- ladı ki buna Almanya razı değil- dir, Macaristan kendi hududunun Lehistanla birleşmesini istedi: Al- manya bunu da kabül etmedi. Hulâsa çok şey ümid etti, az şey akdı- Fakat Almanya gibi kuvvetli bir komşuya karşı ne yapılabile- cekti? Macarlar için diğer 'nazik — bir keyfiyet daha vardır. Macaristan- da kalmış bir Alman akalliyeti Al- manya tarafından gelen propa - gandalarla işlenerek hazırlanı- yordü. Bu propagamdaların nasıl ler verdiğini Çekaslovakya vekayti gösterdi, Şimdi Macaristanın Berlin - Roma mihveri İle birleşerek po- litikasına yeni bir istikamet tayin ettiği Bolşevikliğe karşı ismi ve- rilen muahadeye iştirak etmesin- den anlaşıldı. Molyerin yü sözünü dalma hatırla- malıyız: «Yaşamak için yemek lâsımdır. Ye- mek için yaşamak değil. .» Yediğimiz şeylerin kalorileri şun - dardır: Rokfor peyniri 444. Zertinyağı 846, Badem G1 Ceviz 500, Tereyağı Tt1, Çikolata B40, Ekmek 270, Pirinç 340. Sığır pirsolatı 339, Uskumru balığı 202 Yayın balığı 254, Tavuk eti 206, Tavşan 'eti 180, Barbunya balığı 108, Jamban 118. Bardalya 114, Kostane 154, Koyun budu 142, Havuç 46, Kima Si, Armud 50, Üzüm 78, Kiraz 60, Mantar 56. Pa- tates 79, Domates 17, Sât 70, Kuşkon- maz 37, Muz 86, Makarna 347, MÜCEVHERAT Asri erkekler pek az mücevherat kullanırlar, Bunlar da az ve pok işe yarıyan şeylerdir. Baat, altın Btilo ve kurşun kalem gL Eskiden altın örme keseler vardı. Altınlar- piyasadan çekilince bunlara Türum kalmadı. Erkeklerin pırlanta yüzükler, kra - yat iğneleri kullanmaları modası reç- ti Serçe parmağa takılan markalı al- tan bir halka, altın bir saat ve ince bir kordan, bir de tek imel iğne. İşte er- keklerin kullanabilecekleri mücevhe- rat bunlar. AKSANLARIN YAŞI Aksanlar, 13 üncü yüz yıldanberi kullanılmıya başlamışlır. Evvelco ma- tüm değildi. Birinci Pransuva devrindeki kitab- darda aksan hiç yoktur. Pransızlar bun- darı Yunanlılardan aldılar. Aksan fegü ve aksan grav 1540 da | kabul edildi. Tufan de- — Onu bile hıhılımwıtum Oto mobilde -— kim kumu alabil ». Yürü? — Yağız, top gövdeli, bodür biztsi vardı. Z Tufndır, öyle ise... in zaman fitil Yosma kaşlarını Çatt. bir saniye — düşündü. Sonra altını “avuçladı, parmaklarile iki başinın x- Fasini öğdu, oğdu: bilmiyorum. — Dur bakağım.. Haf,” Diyerek ağır ağır söşdendi: —- — Öyle ya, Tufan olacak, Biz «Güzel Atinas nan evinden sonra galiba otomobillerle Büyükde- reye kadar gittik. Amma nasıl gittik, ne yaptık, niçin gittik?. Hatırlıyamıyorum. Yalnız — kafâmnın İçinde bir Büyükdere Tâfı, gözlerimde bir otone- tük. Merdivenleri çıkarken iki yanına yıhlqm-ıiım.. bil gölgesi var. Mügün bi yerin karılacak diye ödüm koptu. . Hanitfe kadinş S aA ŞT X Ka lüme S AR e Zit ÜSU İ zz ke ” I"“ö"“’s—MAı semmmamaı VNO 19 gazmammmaaa Yazan: ETEM İZZET BENİCE yaamaaıaamcın — © otomobildeki yağız adam mı, — Neyse, Sen sağ ol. Fakat, hiç seni böyle sarhoş görmemiştim. İçmesen daha iyi değil. mi? Dedi. Yosma: — Kırk yılda bir Hanife Abla, Ne olacak sanki?, Dedikten sonra sordu; — Babalığım nerede?, — Sokağa çıktı. — Tabii yine para yemeğet, aç Ovln ya para yemeğe. Çiftlik burada işliyor! Han'fe-Abla sözü değiştirmek için sordu: — Peki ne oldu; Tufan Avrupaya gidiyor mu? — Gidiyor yal — Yine seni de götürmek istiyor mu?. — Hem de bugün gidiyor. Belki de şimdi va- ura yerleşmiştir bile, Bana da Ççok zörladı. Gide- HİKÂYE Dostluk Puseleri rtalık kararmıya başlamış- O tı. Hüsnü, Sacidin oturduğu pansiyonun kapısına daha elini uzatmadan kapı açılıvermiş ve karşısında saçı sarı, gözü siyah endamı yerinde tam bir kokotla kurşılaşmıştı. Akşamın ilk saatinde karşısın- da bulduğu kısmeti kaçırmamak için Hüsnü birdenbire harekete geldi. Genç kadının kapıdan dişarı çik- Masma meydan vermeden hür - metkâr bir selâm verdi. Kadın, Hüsnünün bu hareke - tine hayret etmedi. O, evin ya - bancısı gibi hareket etmek ve bu suretle kadınla konuşmak, niha- yet ahbablık peyda etmiye yel- tehmişti. Fakat kadında ham de - Gildi. Bu manevrayı önlemek, hat- tâ harab etmek imkânlarını elin- de bulunduruyordu. Yalnız burada çok nazik bir nok- tayı ihmal etmek her ikisi için de tehlikeli olabilirdi. Bu muamma halindeki meseleyi gözen kadın oldu: Yoksa Hüsnü birdenbire aklına gelen tehlike- den sonra sesini bile çıkarmıya - gaktı. İşinin ehli olan kadın Hüsnü : - nün gözlerinden anlatmak iste - diğini hissedivermesi işin halline yardım etmişti. Hüsnü, Sacidi görmiye bile lü- zum görmedi. Sarı saçlı, siyah göz- lü kadına sordu: — Sacit Beyi görecektim bayan. Siz kendisini tanıyor Mmusunuz?, Kadın gülümsedi: — Hanli saçları dökülmüş, yü- zü kırmızı Sacit Bey değil mi?. Hüsnü, kadının Sacidi bu şe- kilde tarifi karşısında aralarında bir samimiyet havasının canlan - mıya başladığını anladı ve kendi- sini o şekilde ayar etti ki artık ge- ceyi sigorta etmiş sayılırdı. Kadın Sacidi tarif ve tanıdığını tekrarladıktan sonra elini uzattı: — Örevart, Hüsnü içinden kahdilli bir kü- für sayurdu. Kadınların bu nevi hareketlerile ne kazandıklarını hesaba kalktı. Kadın elini uzatmış gülümsü- yordu. Hüznü kadının elini tuttu ve: — Beraber çıkalım. Sacide uğ- ramaktan vazgeçtim. Beyoğluna doğru çıkacaksınız? — Evet, Amma ben sizinle na- sıl Beyoğluna çıkabilirim, ya ko- camt?. Hüsnü ikinci bir şaşkınlık içine de kaldı. Bu kadın hiç te evliye benzemiyondu. — Siz evli misiniz? — Evet. — Halbuki ben sizi bu akşam küçük bir gezintiye davet ede - cektim. — İmkânsız. iye mazsa biri dahı ı Kadın biraz düşündü. Olurla ol- maz arasında bocalar gibi oldu. Nihayet: — Olmaz! Kocam görür. Diyi- verdi. —Dostluk puseleri.. * Hüsnü uyandığı zaman yanında yoktu. Evin her ti 4 aradı. Belki ben uyanmadım gitmiştir, dedi. Giyindi, sokağa çıkarken & lerini aradı. Beş parası lanan kokota tahammülü yoktu , lira kadardı. Yalnız kadi! amma ne yapsın geçirilecek uzun bir gece vardı. Şekerimle söze başladı. Bir teh- Tike olursa mes'uliyetinin kendi - sine aid olacağını izah etti. Çeşitli teminatlar saydı. Fakat kadın bir türlü razı ol- muyordu. ğ Hüsnü, kadını ancak bir kahve içmiye razı etmişti. Bir pastaha- neye girdiler. Kahveden başlıyan ikram süt- lü kakâoya kadar gelmişti. * — Niçin o kadar nazlandın? — Tabil, kocamı düşünmek mec- buriyetindeyim. — Nikâhlı kocan mı bu?, — Hayır, dostum... — Onu seviyor musunuz? — - — Yalnız arkadaş gibi. İkisi de sarhoştular. Otomobil onları evvelâ pastahanoden al - mış, Arnavudköyüne getirmişti. Şimdi gece yarısını 3-4 saat geçi- yordu. Büyükdere yolunda idilen Hüsnü kadını kolları arasına al- miş, dudakları böyalı etler üzerin- de idi. Göz kapakları düşen gözler bir- birine sık sık takılıyordu. Hüsnü: — Aramızdaki bağlar nelerdir? diye sordu. ” Cevabsız kalan bu sual: — Beni seynek istemez misin? Şekline giren bir sarhoş cümle ta- kib etti: 'Tam İstinyeye Hüsnünün evi- ne yaklaşıyorlardı ki kadın yarı boyalı dudaklarını Hüsnüye u- zattı. Hüsnü, bu isterik kadının hamleleri karşısında iradesini kay- betmişti. Onu göğsü üzerine çek- ti, öptü, öptü. * Hsnünün evinde idiler. Vücut- ları birbirine yapışmış gibi gö - ik li l * ı © ü Rusya —Amerika Almanya — İngiltere — Fran O Jaly Polonsa < Apostruf, ilk defa olarak 1528 da | — Canim bir imkânını buluruz, | Tünüyordu. Harb zama- — 36,000,000 - 2,400,000 — 11,300,000 — 4,000,000 — 4,500,000 44000,000 — 4,300,000 nefer - | Malbatcı Jeran Teri fraftadam kalla- | v eli Hüsnü: nında azami ğ — İyi bir şey mi düşündünü: — Bizi şu anda birbirimize no- Tank 3,000 —— 2500 3000 1,000 2,600 2,000 450 gCU Af ance yüz yıkda Kabel elene D0 L CI Arnavudköye | İer bağlıyor?. diye sordu. Tayyare 400 — 2,500 3,000 1000 2,000 2500 1,000 yi kadar küçük bir gezinti yapamaz Kadının dudakları yavaş ya- Harb filosu —— 424,00 - 1,500,000 —— 312,000 — 1,700;000 — 646,000 614,000 4.000 ton HeReam d di , vaş kımıldadı: -— — — Ne şirin kız?. mem dedim. Dün gece işte onun eğlentisini yaptık. — Gitven ne olurdu?. — Şimdi burada görülecek çok — işlerim var Hanife Abla. Gidemezdim. Gidemem. Gideceğim günler Je gelecek. Hem bilsen ne gidiş olacak! — Amma yağlı kuyruktu. — E ne olacak? Amasyanın bardağı, biri ol Hem şimdiden bu gibisine ka- çırılmış da denilemez. İki buçuk, üç ay sonra ge- lecek. Celince benden daha iyisini mi bulacak? Arkadaşlarının da metresleri var, görüyorum. Yi- ne hepsinin ağzınm suyu akıyor. — Bu adamlar da tuhaf. Yükseldikçe, para - iarı çoğaldıkça evlerine, karı ve çocuklarına har- cıyacakları yerde, hepsi birer metres alıyorlar, onlara yediriyorlar, Keyifleri irin olsun da burun- larından aksın!. Yosma, birden dağişti: — Ne demek 0? Hanifc Sadın biraz kızgın, biraz — sort, biraz da Yozmayı gücendirmemeğe özen ederek: — Ne olacak ya?, Ufak tefek bir işteyken, şuy- ken buyken aldıkları, çoluk çocuğa karıştırdıkları kadınlara tam gönenç verecekleri vakit havadan ve birden kazandıkları paranın delisi olup nasıl yiyeceklerini şaşırıyorlar. KDevamu var) dığı bir. kâğıt çıkan po hazin hazin baktı. Sonra kâğıdı akudu: ğınızı ve memnun ederim. Gece sabaha kadar d dostluk puselerini unutmf sanırım. Selâm. Anka, 1830 Proğram. 1835 Türk müziği ( aşiran). 19,15 Konuşma (haftalık 189,30 Saat, ajans, leri ve zirsat barsası (fiat). Azizim, Dün gece iyi bir eğlenti *” Rady0” Hüsnünün bu kadar fazla naz- | tı. Giden paralar yirmi bef ©