5 Ocak 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

5 Ocak 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

d— SON TELGRAF— 52 Lima Konferansı Münasebetile.. Amerika Kıt'asının Müdafaası Faşistlere Karşı Tedbir Alınıyorı Amerika'nın Her Hangi Bir Noktasında Yapılacak Propaganda Tahrik Addedilecek Bu Suretle Amerika'da Müşterek Bir Mukavemet Gösterilecek Cenubi Amerikada Riyo dö Janeyrodan bir manzara er bir memleket işlerine karış - yasaktır. — İhtilâfları balletmek için silâha müracaat e- ektir, Milletler arasında- B ması ektir. Mevcud mua - alâkadarların hepsi tara fından muvafakat edilmedikçe yal- mez. Her milletin sandet ve fefa- | hi ayni zamanda diğer milletlerin de saadet ve refahını temin gaye- | sile elde dilecektir. Bu güzel şey- lerin ne olduğunu sorarsanız her biri dünya sulhu için en sağlam | birer esas olacak bu sözler son defa Amerikada Peru'nun —mer- kezi Limada 21 hükümetin iştira- iz bir tarafın arzasile değiştirile. | kile toplanan konleransın karar- Miras Yedi Kadın Iflâs Halinde.. Einlerce Lirayı Dört Beş Sene - İçinde Sarf Edip Bitirdikden Sonra... kadının n iken' şimdi nasıl bir parasız kaldığını anlatmakla meşgul olmaktadır. Bundan beş sene kadar evvel genç kadın konmuştu, Fa- kat bugün hiç parası kalmıy: ğ gibi artık alı rına da para verememektedir. O- dun için bunlar mahkemeye mü - racaat etmişler, kadın da mahke- mede şöyle de — Bugün mahkemeye kadar ge- İ ngiliz gazeteleri genç - bir de şöyle anlatmıştır: Hazır paranın nâsıl s: eğini bilmiyordum. Pa dâre etmek için tecrübem yoktu. (Devamı 7 inci sahifede) - Müflis kadın Sabahleyin saat on birde zor uyandık. Kahvaltı ede zümün içine bıkctı. Bu bakıştı az sonra geldi. Kıskanmasını, pa dan üzülmesini, öfkelenmesini bek- liyordı m Oysam aldanmışım, Tersine, o gel 'n Hüseynin geldiğini bildirdiler. Haldun gö- binbir anlatım vardı. li, iki büklüm oldu, Haldunu esenledi. Yılışa yılışa: — Geceyi nasıl geçirdiniz? sözüne ekledi: — Beğendiniz mi Safiyeyi?, Haldun: — Bayıldım bile... ları olduğunu söyliyebiliriz. Lima konferansının mesaisi yal- nız fikri ve nazari sahada kalarak «Amerika Amerikalılarındır» ka- idesini bir kere daha tekid ede - cek ve dünyanın başka yerleri: up biten şeylere karşı s durmak kararından ibaret kala - cak diye zannediliyordu. Tatbikat ve filiyat sahasında çok şey bek- emekle beraber Lima konfe- müzakereleri — sırasında ortaya pek şayanı dikkat mesele- ler atılmış oldu. Çünkü öyle söz- |ler geçti ki bunlarla yalnız Al - mek istendiği anlaşılıyordu. Al - ve İtalyadan — bahsedil- man gazetelerinin Amerika aley- hine yazılar yazması da Berlin ile Vaşington arasındaki- münaseba- tın gerginliğini göstermeğe kâfi | idi. Lima könferansı Amerikalıla « rın bu husustaki titizliğini gös - terdi Gerek Alman ve gerek İt gazeteleri Li katle takib e lyan a konferanşsını dik- nekten geri kalma- mışlardır. Diğer taraftan konfe- rahsın mesaisi devam ederken Li- maya giderek müzakereleri ya - kından takib eden Alman ve İtal« yanlar bulunduğu da gizli değil- dir. mış yazılara ba - Amerika iş - kapamak demek oluyor. Her nevi propaganda ve tahrikât Amerika- fede) (Devamı 7 inci sah bir dakika daha durma — Allah rahatlık versin... Diye odadan birlikte 1 ve o gün, o gece de Haldunla da, o odada kaldık. Hanife kadın, sen bu başlangıçtan sonra Hü- Meraklı Şeyler SBİÇBERG'İN HAKİKİ sv Bbiçbere'i bütün Avrupa milletleri öğrendi, biliyor. Son zamanlarda hu- Susi vapurlarla ve kafile halinde gil- | mek de moda oldu. | Sbiobere'i ilk Xetfedan Holamdalı - | dardır. Dağlarının tepelerindeki sivri | kayalar dölayisile (8biç - Sivri) de- diler. Fakat asıl resmi ismi — Norveçiller rd.. Nerveeliler, payllahtları- na Kristiyanya dedikleri zibi buraya Sbiçberk dem>-ler, Svalbard, Nerveç llsanında (soğuk sahil) demektir. (Bard - sahll), (Sval- soğuk). | MARİ TEREZ'İN RİYALLERİ VE ŞARK Bagillz darbhanesi; Masir ve bazı Arab beldelerinin talebi üzerine eski Mari Terez riyallerinden Garbetmiye - başlamıştı Mari Terez riyalleri, ba memleket- lerde çok mergubdür. Bu riyaller, İn- gilizlerin beş şilinlikleri büyükli dedir. Pakat, gümüşü çoktur. Aden, Sudan, ENGEREK YILANINI YUTAN BİR İNEK Fransada, Sen Lijende bir çifiçi, rüdeki ineklerden birinin kıvrandığını Körmüş, hastalandı sannile birçok aç yapımış. Fakat inek bağıra hağıra öl- müş. Çifiçi merak elmiş, derisini yüze düklen sonra karnımı yarmış. İneğin mldesinden — ne çıksa beğenirsiniz?.. Kocuman bir engerek yılanı... BSEDEFTEN BİR EV Kaliforniya, yalaım altın madenleri Geğli, sedefden evi ile meşhurdur. Bu ev, tamamile sedeflen yapılmış- tır ve Çinli bir zenzine alddir. | €0 sedef kabuğundan yapılmıştır. En küçüğünün kıymoti iki t Tabli de bulunan 45 sanlimetro kutrundaki sedefin kıymeti beş bin Hradan aşağı dekildir. eş, sedeflerin Üserine çarptı mı €v ayna gibi parlıyor ve çok hoş bir manzara arrediyormuş. Yalnız bu evi görmek için her sane Binlerce seyyah, Kaliforniyaya gidi - yormuş. DİLENCİLERE, HIRSIZLARA MANSUS BİR GAZETKİ, 1902 de, Paris dilenellerinin yevmi bir gazeteleri vardı: Mangir.. Bu garete küçük kıtada basılıyor va elden satılıyorda. Bir çok da İş Hlân- ları koyuyordu. Umumü Harbin arife- yeni zenginlerin adreslerini neşrettiği için... Hlâm vardır: «Düdük çalmasını bilen bir dilsiz, bir de çolak aranıyor.. Havadis kıs < mında da: «Monso bahçesindeki kör dilencinin yerl boştur.. Bundan başka dileneller çazelesi; waftiz, düğün merasimini de haber ve- riyer, bunların hangi kilisede ve ne güNü yapılacağını yazıyordu. O gün dileneller, kilisenin önüne toplanıyor- lardı; Parisle bundan başka bir de hursız- ların gazelesi) vardır. — Münderlenli isimlerini, haber aerir. boş apartımanları, köşkleri Bu inil ayaklanışı vardı! bütün bir yaşa; DOKTOR SORUYOR Montöreyde bulunan bu ev, binler- | büyükleri daha pahalı. Kapının üzerin- | Arge lisanile yazılıdır. Yalmız hırsar- | dar, külhanbeyleri anlarlar, 'Bu gazele makine ile yazılır, kanra Ronce maki- nesile çoğaltılır. Esnafa () dağılılır, (Harurlar gazetesi) zenzin adamların ' xinde büyük bir rağbel gördü. Şüphesiz| Mangirin bir müshasında şöyle bir | | | IYOSMA,İ . 31 gaaamaanan Yözan: ETEM İZZET BENİCE yugumammsumamımıın n ıztırab olup İKÂYE ARKADAŞLIK! I Yazan: Rocai Sanay yemini — ederek seler — de türlü, — aşk - larma — sadık — kalmazlar. — En fuzla yapabilecekleri fedakârlık, eşlerine bolli etmeksizin aldat - maktan ibarettir. Böyleleri yal- nız erkeklerde döğil, kadınlarda da vardır. Hem de no çapkınlar!. Foakat, bu hikâyenin kahramanı bir erkektir; çapkın bir erkek.. * Nahid, otuz yaşında vardı. Fa- Kat hiç de göstermiyordu. Uzun boylu, sportmen vücudlü, kumral kavırcık saçlı, alımlı - çalımlı bir delikanlı. Beş senelik evliydi; hiç çocuğu pimamıştı. Karısı, bir erkeği tat- min edebilecek kadar güzel we sevimli idi. Pek yeni evli olma - dıkları halde Nahidi çok severdi. Nahid de ona lükayd değildi. Fa- azı çapkın yaradılışlı insan- lar vardır, bunlâr sadakat bir kat, acada sırada, ele geçen fır- | satları kaçırmazdı. Kolaylıkla elde edebileceği dımı, hayatın kendisine bahşet- tiği bir fırsat bilir ve bu fırsat - iardan istifide ederken ömrünün en hazlı, en zevkli heyecanını du-) dı. Beş senelik evlilik haya - da, çok defalar bu heyecanı tatmış, hulyalı, zevkli günler y* da, belli başlı lüks estanelerden — birinin üst ka lonu. — Kimseler — yok; yalnız -- Vordiğim il Ve genç kız il! kinişle sesini yüksi — Doktor, bu iİlâçlarmızı alırken dı. Ayrıca kendim ge-şeklik, duygularımda bir bezginli Doktor, bir ba zin harçin hirçı anlamamazlık içinde kaşlarını, dudaklarını oynata ata sorgularını evlen -« | | bir — Dediğinizden başka hiçbir şe Nahid, genç kadına: | — Salonun bir köşesindeki bir n. ar| sanın yanında, Nahid, bir genç | kadınla baş başa... konuşuyorlar.... İkisinde de öyle hararetli, öyle teşli bir hal var ki, tabaklardaki pastaları gözleri görmüyor bile, Kadın çok güzel ve çok şık. Sa-| b ve İpek bukleli saçlar, gökler gibi derin ve ışıklı gözler, mavi gözler, tombul tombul, sert, yıp- | zanmamış bir vücud, nefes alışla- | rile bir ihtiras cehennemini kö - rükleyen dolgun ve dimdik bir göğüs makyajın, büsbütün cilâ - ladığı güzel, — pürüzsüz bir yüz. mini mini, kıpkızıl dudaklar. Gece, duvardaki saat on biri çaldı. Nahid, genç kadına: — Artık gidelim, dedi. * gülümseyerek sor- — Ev — Kimin evine? — Benim evime, Genç kadın, kavrak bir kahkaha, atarak: - Birdenbire kârınızı unutacak kadar kendinizden geçmeniz tu - haf doğrusu... Yoksa beni karınıza bayramlık hediye diye mi takdim edeceksiniz! — Hayır, siz, karıma değil, h> yatın büna sunduğu eşsiz bir hu- diyesiniz; o kadar güzel, öyle na rin ve zarif bir hediye ki, sizi incitmemek için kalbimde sakla- mağa karar verdim. Nasıl? Mah » Açların hepsini alı k durgunluğunu gideren bir sü- eltti: başağrısı beni öldürecek. Hem baş ağtılarım azalmadı, çoğal- de bir kesiklik, derimde bir yar, büyüliyen genç kı- bir kişt anlatışını özenle dinliyor, sürdürüyordu: Dedi, derin bir bakışla gözlerimi ol — Tabii. Onu ben yetiştirdim!. Diyerek sıkılmadan bir de övünç duydu. Hal- dun sözü kısa kesti. Kalktı, ceketinin cebinden pa- Fa çantasını çıkardı: — Size yüz Ulra daha Bay Hüseyin. Yarın sa- bah Safiyeyi yine buradan alırsınız olmaz mı? Dedi. Hüseyin, sevincinden deli olacak gibi idi. — Peki Bay direktör.. Kalsın!. Dedi. Bir yağmadan para kaparmış gibi yüzlük /— kâğıdı Haldunun elinden soluk soluğa aldı . ve seynin ve benim işlerimize bakmak için aramıza in. Geldiğin gündenberi de benim hep böyle tadımı, kadınlığımı satarak Hüseyine yedir- diğini görüyorsun. Herif beni bir çiftlik işletir gibi işletiyor. Hem de çıkışa çıkışa; korkuta korkuta!. Ben kazanıyorum, o yiyor: Son meteliğine kadar. Fakat, bir gün gelecek, ödeşeceğiz, Bütün bu sözleri Hanife kadının göğsüne bu- şımı dayayarak ağlıya ağlıya anlatan, satılığa çık- tığı günü gözlerinin önünde ve kafasının içinde 1- yiden iyiye perkiten Safiye, en son göz yaşların- dan daha ağır bir sızının duygusu ile yere yuvar- landı ve baygın inildemeğe başladı. Doktor genç kızın karşısında yine onu ilk gör- düğü gün gibi sözlerini teker teker, ağır ağır söy- liyerek soruyordu: — Yedi gün bitti öyle mi?. Beyaz teni üzerine serpilen pembelikli dan parlıyan siyah, simsiyah, iri, katmerli, gölg gözleri ile her göreni büyüliyen ergen kız da yine onu ilk gördüğü gündeki gibi titrek sesi, utangaç daruşu, birdenbire önüne eğilen başı, kıpkırmızı Yesilen bet ile doktorun sorgularını barşılıyordu: — Yedi gün bitti. Onun için geldim. — Baş ağrılarınız geçmedi mi? Geçmedi, arttı! — Buşınız durmadan mi ağrıyor?. en durmadan diyebilirim. layışında ağrı nereden geliyor? — FErsemin birazıcık yukarısından — başlıyor, ki a yayılıyor- — Ağrı varken bir başka yerinizde de sızı fi- Jân oluyor mu?, Kendinizde hiçbir değişiklik du- yuyur musunuz?, —BPek kestiremiyorum amma, ağrılar varken sinirliliğim de çoğalıyor. Doktor bundan sonra ilk görgüsünde aldığı notlara baktı, uzun uzun düşündü. Yine sanguları- nı sürdürdü: fazanızı beğendiniz mi?.. — Eh, fena değil. Kalkalım mı? Siz bilirsiniz. Iktılar. Nahid, genç xadının osunU tutarken: — Evim hoşunuza gidecek, çok çök lüks değil amma... — Siz çıldırdınız mı? — Neden? — Hâlâ beni evinize götürmek- ten bahsediyie — Sizi g cam da 'sunuz da ondan. lükten sonra çıldır- yrete değmez, fakat çıl: dırmadım, aklım başımda, yalrız, karım evde yok! Sizden randevu #ldığım gün onu İzmitteki akra- basına gönderdim. — Ya... İyi, sizin gibi bir ko - cayı böyle uzun müddet bırakip gidebiliyor; şeytan — aklına fena “şeyler getirmiyor, demek, — Hayır, saftır, çok cin fikiril değildir, hem bana itimadı var- Gir. Manidar bir gülüşle: — Allah için!.. Merdivenleri indiler. Pastane - den çıkıp bir otomobile atladıl: Nahid şoföre seslendi: — Şişli... * (on) apartımanı, dördüncü kat. Asansörle çıktılar. Nahid, s- nahtarla kapıyı açtı. — Girdiler. Genç kadına tekmil evi gezdi-di En sonra yatak odasına geldiler. Nahid, sabırsızlık içinde sevgi- lisinin boynuna sarıldı. O şuh b istiğna ile başını arkaya doğru çekerken, birdenbire gözüne du vardaki ağrandisman resim ilişti. Hayretle durakladı; baktı, bak- Ği Tanıdı. O idi, matlaka o.. Nahid sordu: — Nereye bakıyorsunuz? — Şu resme. — Ha. Karımın resmine mi? Gitgide heyecanlânarak: — Karınız.., Bu sizin karınız de- Bil mi? — Evet, eğer güzel gözlerin'si rahatsız ediyorsa üstünü bir şey- le örteyim, Katta, büsbütün oda- (Devamı 7 tnci sahifede) Radyo Porgramı Ankara Radyosu BUGÜN 18,30 Mürik (dans plükları). 18,56 Konuşma (riraat saati). 19418 Saat, ajans haberleri, meteo- veloji ve ziraat borsası (flat). 1926 Türk müziği: İncesaz faslı: Hüseyni, 20 Temsil (bir komodi: Büyük aö« söylememeli, Yazan: de Crobsset(. Tercüme eden: Bedla Ştattpr, 20,20 Türk müziği: Muhtelif şarkılar. Okuyan: Tahsin Karakuş. Calanlar: Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokay, Basri Üfler. # Konuşma, 2115 Saat, esham, tahvilât, kambi- yo - nukut borsası (fiat), 21,30 Türk müziği: Yeni şarkılardan seçilmiş parçalar. Okuyanları — Radife Neydik, Sadi Hoşses. Çalanlar: Cevdet Çakia, Refik Fersan, Fahire Fersan, Eşref Kadri. 22 Müzik (küçük orkestra). 23 Müzik (opera parçaları - Pi). 2230 Müzik (cazband - Pi). 32, * 24 Son ajans haberleri ve yarınki program, YARIN 1220 Türk müziği - Pi. 18 Saat, ajans haberleri ve meteor Ankara, 13.10 - 14 Müzik (karışık program - Pi). 1854 Rumi Zilkade Birincikânun 4 23 1939 Ay 1, Gün 5, Kasım 59 5 İkincikânun PERŞEMBE Vakıtler | Vasati 1357 Hicrt l

Bu sayıdan diğer sayfalar: