ALGMYA v KP TEK KETESE N A np | j ! | Aâ—SON TELGRAF— 3 lbtinııııu;: Uzak Şark Vaziyetine Bir Bakış ı Japonların Rakibleriz::> Çındekı Emrivâki Büyük Devletlerce Kabul Edilecek mi? |-Japonya Çın Lokmasını Kolay *-: Kolay Yutamıyacağa Benziyor Çinin ve dünyanın en işlek liman larından Şanghay'dan bir manzara eni gelen Avrupa matbua- tında Uzak Şarktaki vazi- jyetin dünyanın umumi po- litikası üzerindeki tesirlerine dair yazılmış yeni yazılar, Çin - Japon, harbinin son safhalarına dair ye- ni malümat göze çarpmaktadır. Bu neşriyata göre Japonlar Çin- de pek geniş, pek ehemmiyetli yerleri ele geçirdiler. “Japonlar artık bu muvalfakiyetlerine gü- vererek yalnız Çinlilere karşı de ğü, Uzak Şarkta şimdiye kadar alâkadar tanınmış olan diğer bü- yük devtlere karşı da bir vaziyet almaktadır. Japonların Çindeki askeri vazi- yetlerine gelince; şimdiye kadar Annam İmparatorunun Ayağı Buna Bir Fil nnam'ın gerç İmparatoru Bao Dai bir av kazasına uğra - tamıştır. İmparator, av meraklısı olup ve pek iyi do bir av- Cidir, Ara — sira, Saygon'un M0 ki- lometra - ilerisinde Banmethutda Yüksek bir yay - laya gider, avla - yaban mandası ve kaplan avlamak- tan hoşlanır. Bu havalide bu gibi vahşi — hayvanlar pek mebzul im İmparator, geçen: lerde attan düş - Müş ve ayağınır biri kırılmıştır. (Soru Tcide) Kırıldı il Avı Sebeb Oldu elde etmiş oldukları mevzileri muhafazaya devam etmekten i- baret görünmektedir. Çünkü şimdiye kadar buraları almak için gösterilmiş olan feda- kârlıklar zaten kâfi dereceyi çok- tan bulmuş sayılmaktadır. Çin ile Japonya arasındaki ihtilâf Çi- nin şimalindeki beş eyalete aid mahalli bir ihtilâf idi ki bunu hal- letmek için Japonlar silâh kuv - veti kullanmaktan başka çareye müracaata lüzum görmemişler, harbe girmişler ve nihayet bütün Çini hüküm - ve nüfuzları altına almak istemişlerdir. Şimdiki hal- de ise Japon hükümetinin bütün gayesi elde edilmiş olan yerlerde idareyi kendi istediği gibi tesis et- mek, oralardaki tabil serveti iş- letmektir. Bundaki —maksad ise dünyaya karşı Uzak Şarkta üç büyük sarı memleketin birleşme- sini temln etmektir: Japonya, Çin, Mançuko, Çindeki başkumandan Çan Kay Şek'e gelince; kendisinin mükim surette mukavemet kuvvetleri bu- lundurduğu anlaşılmaktadır. Baş- kumandan bu kuvvetleri ile Ja- ponların en hassas noktalarından hırpalıyabilecek sayılmaktadır. Çinliler artık Kanton - Hankeu şimendiferini ellerinden çıkardık- arı cihetle Mareşal Çan Kay Şek için Japonlara karşı mukabil bü- yük bir taarruza lâzım olacak ve- salt ve mühimmatı tedarik etmak zorlaşımıştır. Çin ile Japonya arasında bir tavassutta bulunarak harbe niha- yet verdirmek için İngilizlerin a- raya girecekleri rivayetleri taze- lenmektedir. Bazı Çin diplomat - *Devamı 6 ıncı sahifede) IMeraklı Şeylerı SİNİN DUVARLARI | #kilerim Çacayibi seb'al Alema) dedikleri şeylerin birisi de, yi- e (Seddi Çin), va- Bu davarlar cldden muaxzamdır. İ- sanın doğuşundan 2447 sene evvel im- parator Tisin - Chi - Hoang tarafıı dan, Mançurl tatarlarının akınını dürmak için yaptırılmıştır. Boyu 2,400 Kilemetro kadardır. İ MEŞHUR i YÜKSİ Paris kulesi 100 metro Vaşington dikili taşı 169 » Kolonya kilisesi kulesi 6 » Ruen kilisesi kulesi 1580 » Misir ehramlarının en büyüğü U2 —» İstrazburg külisesi kulesi — V4t » Viyanada Sentetyen kilisesi külesi 138 » da Sen Piyer kilisesi kalesi nt » Anvörs kilisesi kulesi me » Bordoda Sca Mişcl kilisesi kulesi »B Şartre kilisesi kulesl n » Landrada Sen Pol kilisesi kubbesi ne » Milan kilisesi kubbesi 100 Fariste Envalidin kulesi — 105 » Amyen kitisesi kulesi 100 » İtalyada — Asinelli kilisesi kulesi N » Vaşingtenda Kapltol kulesi — 33 » Vaşinztonda Mason mabedi külesi s » Pariste Pantoonun kubbesi — 19 » Meorakeşde Kulubiye & » Kataboçda Ankgor mabedi — &65 » Pariste — Notrdam — kilisesi kuleleri » Avasofya müzesi kubbesi Pariste Bastiy sütanu » Fasta Rabatta Hasane kulesi » Parisde Vandon sülunu » Pariste Tasadhanenin kubbesi 27 » Hulâsa, dünyada en yüksek — bina Parisleki Eylel kulesidir ve üç kallır. İkinci kata kadar 800 ayak merdi - venle çıkılır, 'T tepesine kadar da asansör vardır. Fukat, kışın tşlemez. YILDIZLARIN BOYU VE AĞIRLIĞI Helivudun meşhur ebeden mütehas- sar Donald Loomis, 1937 sinema yal- Gızlarının boylarını, ağırlıklarını gös- teren bir istatistik yapamış. Ru rstatisliğe göre 1927 yıldırlarının bayfarı. on sene evvelki yıldızlardan oN santimetre daha urzun, ağırlıkları da beş kile daha fazladır. Meri Pikfor'un, Doroti Gişin, Rüne Adere'nin,. Besi Lov'in ve Glerya Syason'un boyları | metro 50 santimi Paraşütün yüksek bir yörden atı- lan bir adamın sağ, salim yere inebll- Tayyarecilerin, tayyareye binenle- Tin hemen kepsinin arkasında — bir paraşdi vardır. Bir kasaya uğradılar mı, kendilerini başluğa atarlar, para- şülü açarlar, yavaş yavaş yere inerler. Paraşül, 17 inci asırda Hcad olun- besinin 1817 de Venodikte yapıldığını yazıyor. Bu ne dereceye kadar doğru bilinemez. — Fakat, hakiki teerübenin 1783 de, Monpeliye koleji tabilyat pre- fesörü Sehastiyan Lönerman tarafın- dan yapıldığı. malüm. Profesör, her iki elinde B0 parmak kutrunda birer büyük şemsiye olduğu halde yüksek bir binanın son katından aşağıya kendisini bırakmış ve sali- men yere inmeğe mufaffak olmuştur. O zamandanberi — paraşütler —uslahı edilmiş ve buzünkü şeklini atmıştir. Pariste, Londrada, Moskovada kadın Binlerce metre yükseklen atlıyan pa- raşütcüler vardır. hmed Kadri, o gece davetli A bulunduğu salona biraz ge; Ritmişti. Gecikmesinin se - bebi vardı. Çünkü pansiyon sa - hibi madam, genç adamı mut'aka alıkoymak istemişti. Madamın i- sim günü, bir sofra yapmış, Misa- firler çağırmıştı. Ahmed Kadrt Madamı kırmadı. Sofraya oturdu. Reş on dakika konuştu. Sonra, zcele pansiyondan çıktı. Asıl davetli olduğu apartıma- nin yolünü tuttu. Giderken, zih- vinde hep Süheylâyı düşünüyore du. Kimbilir, Süheylâ, Ahmed Kadrinin gecikmesine ne kadar snirleniyordu. Süheylâ — Ahmeri Kadriyi iki aydır tanıyordu. Ta - nıştıklarının birinci ayı anlaşmış- lar, birbirlerini sevdiklerini iti raf etmişlerdi. Genç adam bir bankada çalışıyordu. Mevkli iyi bir memurdu, Süheylâ, kocasın- dan iki yıl evvel-boşanmış yirmi beş yaşında, dul bir genç kadına.. Zengindi. Babası öldükten scnra Süheylâya mühim bir servet kal- yekün tutan geliri ile rahat, «& - lenceli bir hayat yaşıyordu. Ahmed Kadri ,davet edildiğ' a- partımanın kapısını çalarken, he—ı - mışdı. Genç kadın ayda mühim hir) yecan içinde idi. Süheylâ ile kar- #ılaştıkları vakit, ona ne söyliye- ceğini düşünüyordu. Saatine bak- ti. Ona geliyordu. Ev sahibleri Ahmed Kadriyi bü- yük bir samimiyotle kabul ettiler Salonda davetliler arasında bir çok genç erkek ve kadınlar vardı. Ahmed Kadri, gecikmiş oluuğu için özür diledi. Misafirlerin ayrı ayrı ellerini sıktı. Sonra, Sühey « lânın oturduğu köşedeki koltuğun yanına geldi. Genç kadın koyu mavi danteb den harikulâde şik, bir tuvalet Biymişti. Ahmed Kadriye elini u- zetirken, onun - gözlerinin - içine manalı bir gülüşle: — Beklettiniz, böyefendi.. Po- ker için bizim kareye girecekti- Diz. — Beklettiğim için affinizi rica ederim hanımefendi.. — * Ahmed Kadri, Süheylânın ya- nındaki küçük, arkarlksız iskem- deye oturdu. Salonun öbür tara fında kareler teşkil edilmiş, po « ber başlamıçtı. Karşı köşede iki yaşlı bayan başbaşa vermişler ko- nuşuyorlar, öbür tarafta üç er - kek, günün gazete havadisleri ü- zerinde münakaşalar yapıyorlardı. Süheylâ ile Ahmed Kadri de na- sıl olduysa, kurulan üç kareden hariç kalmış, sanki onlar da bir Köşede unutulmuştu. — Fakat, bu isabetli bir unuluştu. Onlar — çok memnundular. Ağır ağır konu - şuyorlardı. Arada bir, karşı kö - şede başbaşa konuşan yaşlı ba - yandan gözlüklüsünün göz wetle, tuhaf tuhaf bakışları da olmasa Süheylâ ile Ahmed Kadrinin r1- | Fatı daha çok yerinde — olacaktı. Fakat, onlar, o kadar dalmış - lardı ki, salonda — kendilerinder başka —kimseyi görmüyorlardı. HİKÂYE SUHEYLA Sanki, yapyaltız — idiler. Mevzu hararetli bir safhaya dökülm'ştü. Ahmed Kadri ısrarla: — Süheylâ, ne yapayım?.. Se - pin sözünden çıkamam.. Fukac bu söylediğini yapmak nasıl müm- kün olur? Diyordu. — Süheylâ: — Hayır, yapacaksın, diyordu. Süheylânın istediği şu idi: Genç Fadın on gün sonra Peşteye gi- decekti. Peştede bir ay kalacaktı. — Ahmed Kadriye: — Bankadan bir ay izin al, be- raber gidelim.. Tunanın üzerinde rsude bir otelde bir ay beraber ka islım, diyordu. Genç kadın Ahmed Kâdriye çok tutkundu: — Ne yapayım, senden çok hap lanıyorum. Seni çok seviyorum.. diyordu.. * O gece, dargin ayrıldılar, Çün- kü, Ahmed Kadri izin almanın mümkün olmadığını kat'i bir li - senla söylemişti. Fakat, Sühevlâyı kırdığına da çok üzülüyordu. A - radan üç gün geçti. Ahmed Kad- rinin telefonu çaldı. Bu Süheylâ idi. — Kadri müjde dedi, Peşleye beraber gidiyoruz. Hazır ol. Ahmed Kadri Süheylâyı ne ka dar fazla sevdiğini şimdi anla - mıştı. Genç kadının kendisini a- ramasından çok mütehassis ol - muştu, — Fakat, imkân yok ki Sühey- lâ, dedi. Çünkü izin alamam. Bı mümkün değil.. Süheylânın telefonda kahkahas: çınlıyordu: — Ben sana izin aldım, dedi.. — Nasıl olur?.. - Kimden izir aldın?.. — Senin müdürünü buldum.. Ondan izin aldım. — Peki nasıl yaptın?. Yurdda Hava Vaziye' — Kolay oldu.. Biraz —yüzün güldüm.. Oldu.. Ahmed Kadri birden, beynind vurulmuşa döndü. Sesi kısıldı. B Bazına bir şeyler takıldı. Verecr cevab bulamadı.. Telefonda Süheylânın sesi ha kırıyordu: — Niye sustun Kadri?, Müjder nasıl beğendin mi?. Alo...... 4 y Genç adam cevab vermedi. lefonu hızla kapattı. Başını avu larının arasına aldı. Gözlerind bir ıslaklık hissediyordu. — Kali asabiyetle çarpıyordu. Ahmed Kadri, Süheylâyı b. daha aramadı, sormadı. I akvim veHave, Caslı. Okuyan; Tahsin Karakaş. lanlar; Hakkı Derman, Eşref, Ka Hasan Gür, W Tekay, 19,15 Sant, ajans haberleri, meter -. loği ve airaat borsası (flat). 1925 Müzik Çoperet parçaları - vır 1915 Konuşma (Hukuk ilmi yayg kuruma). uı—ı:ııııı.ı.ı—ı.rıı: Hib eden (Ekrem Reşit). İstanbul Şetil Yyaltrosu — san'atkârlarından Körmükçünün temali, £i Sast, esham, tahvilâk, kambiyo * mukut borsası (flat), 2115 Türk müzlğir Şarkı ve türk v S— Ya kaz gel ya kız - türkü. Okuyanlar: Semahat, Sadi. Çalar” Jarı Vecile, Reşad Erer, Rüşen Kati Cevdet Kozan. S1AS Konuşma (Türkiye postası): | 29 Müzik (küçük orkestra). 29 Müzik (cazband). 2845 - MA Son alaas haberleri ” vi ben onun karısı, malı, her şöyi idim. Doktorlara da gidip geliyordu. Bir buçuk yıl böyle geçti Ben de gittikçe güzelleşiyor, serpiliyor, kadınlaşıyordum, bir sokağa çıksam herkesin gözü bana dikiliyoru Evde kendi kendime okumayı yazmayı da ilerlet- tim. Gazeteler hocamdı. Her gün baş yazısından son deyişine kadar gazeteleri okuyordum. Dinlenti içinde günlerim geçiyordu. Banka bir buçuk yıl için parayı vermişti. Para bizde de tü - kenm Babalığım bir yol daha bankaya glkti. Dükkânı sattılar. İki borç ödendi, üste kalanını da kendisi aldı. Birçok günleri de böyle geçirdik. Ra- kıyı birakmıyor amma biraz iyile; ilk yıllar- daki hoyratlığı, sinirliliği yavaş yavaş geçiyordu. Bvi bir gez daha karşılık koydu, para aldı. Onu da yed'a. En son evi sattılar. Geriye kalan para ile bir iki yıl geçirdik. On sekiz yaşıma girmiştim. De - mek ki ev, dükkân beş yıl blzı “geçindirmişti. Kom- şular bana bayılıyorl Dedikleri vakit :nılerı ile beni kül edecekler gibi bakıyorlardı. Babalığım bu deyiş ve bakışların hiçbirinden hoşlanmıyor, beni boyuna korkutuyor, gözdüğü veriyordu. Ondan tirtir titriyordum. Ne- derize bir yol ödümü patlatmıştı. Simdi de öyle de- YOSMA —a VV. İZ eamamamn Yaza ğil miyim?. En son bütün paraları bitti. İki ay ka- dar bakkala, kasaba, kömürcüye, meyhaneciye, şu- na buna borçlandı. Amma, bunun da gonu çabuk geldi. Kimse oski borçları ödemeden yeniden ö - dünçe bir kıymık bile vermez oldu. Babalık çok daraldı. İki elini koynuna sokuyor: — Kız Safiye ne yapacağız?. Diye düşünüyordu. Yapılacak hiçbir şey yoktu. Para olmazsa, ödünç veren bülupmazsa ne yapa- bilirdi? Hele bakkal rakı vermeyince babalık de- liye döndü. İki üç akşam ekmek bile bulamadık. O ekmekten çok rakı arıyordu. Evdeki gaz ocağının ispirtosunu bile içmişti. Bir gün kalktı, giyindi: — Safiye, bunun sonu gelmiyecek?, 'e çıktı, gitti. Akşama doğru idi, geldi. Sa- bahleyin ters, bumburuşuk bir suratla gitmişti, Ak- şam güler yüzle geldi — Safiye, giyin kuşan! ETEM İZZET BENİCK yuyaaaamanamımmımın Dedi. Azıcık olsun fırsat vermiyordu. Çarça- buk giyindim, kendisi de giyinmeme yardım edi « yordu. — Bak on sekizine kadar seni yedirdim, içir - dim, büyüttüm, dünya güzeli ettim. Artık benim çalışmıya gücüm kalmadı. Şimdicik bana bakma sırası da serin!. Diye evden beni aldı, çıktı. İstanbula indik. Karaköyde bir bankaya gittik. Akşam karanlığı basıyordu. Banka kapanmıştı. — Direktörün yanına çıkacağız.. Dedi: Direktör bizi bekliyormuş. Odasına gir- dik, Babalığım öndeydi. Ben arkasında. Direkti — ©, gel bakayım Bay Hüseyin. Neyse çok bekletmedin. Diye babalığımı karşıladı. Bab alığıma bu lâf- ları ederken gözleri ile beni süzüyordu. Baktıkça, süzdükçe gözleri ışıl ışıl yanıyor, yüzünün etleri geriliyordu. Şişman, göbekli, kırklık, orta boy bir adamdı. Babalığım: — BSafiye... Dedi, beni tanıştırdı. Onun da adını söyledi | — Bay Haldun.. Haldun: — Çok sevindim görüştüğümüze, yarınki proğram, İ YARIN İ 1230 Türk müziği (Pi) İ .:LKM— aİaus haberleri ve meteof | 1316 - 14 Müzik (Riyaseti Cumhuf bandosu, Şef: İhsan Künçer), Dedi. Bana yer gösterdi. Sonra, babalığımın yüzüne sevinçle baka baka: — Hemen bir yere gidelim değil mi? Dedi, — Gidelim. Şimdi yirmi bir yaşındayım. Demek tam üç yıl önce bir akşamdı. Babalığım, ben, Haldun Kara - — | köygden bir arabaya bindik, Beyoğlunda bir büyük lokantanın önünde indik. O gün geçtiğimiz yolları, önünde durduğumuz lokantayı, arka tarafında otun — | duğumuz odayı, buranın neresi olduğunu, adlarını — | bilmiyordum. Şimdi hepsinin kurdu oldum. Gitti- ] Bimiz yer «Kafe Ruf» un ayrıt edilmiş bir odası idi, Gece yarısına kadar orada oturduk. Babalığım sa- #a sola bakmadan yedi, içti. Haldun da rakı içiyor- du. Bana da likör içirdiler. S Bğu (Devamı var) 1354 Rumi Zilkade Birincikânun 12 1939 Ay 1, gün 3, Kasım 57 3 İkincikânun SALI 1357 Hicrt I Vakıtler | Vasati