ü V h h B K—S0ON TELGRAF —8 1 ima mamun 1838 l Son Vaziyetler Karşısında İngiltere Nasıl Bir Yol Tutacak? Avrupa'nın İstikbali Nazik Ve Karanlık Görülüyor Roma Mülâkatile İngiltere Sulh İçin Son kozunu Oynamış Oluyor. ngiliz - Alman münasebatı bugünlerde iyi olmaktan u- zaklaşıyor. İngiltere aley- hine Almanyada şiddetli neşriyat oluyor. İtalyada da Fransa aley- hindeki tezahürat ve neşriyat ma lüm. Berlin - Roma mihverinin bir tarafı Londraya, diğer tarafı da Parise hücum ediyor. Ortalığı yatıştırmak politikası yer yer itirazlara, tenkitlere uğ- yor. Yeni gelen Londra gaze - te e bunün etrafında neler yazıldığı görülüyor. Bilhassa mu- hafazakâr fırkasının — gazeteleri Almanyaya karşı alınmış - uysal tin İngiltere için beklenen yı temin etmekten uzak kal- dığını ileri sürüyorlar. li Telgraf gazetesi artık Al- anyanın ve İtalyanın Avrupada ki gerginliği ortadan kaldırmak maksadile kendilerine düşen ha- reketi yapmaları lâzım geldiğini #öylüyor. İngilizlerin cenubi Afrika do - minyonu — Millt Müdafaa Nazırı Pirov geçenlerde Avrupaya gel - miş, Almanyaya da gitmiş ve müstemleke işlerini konuşmuştu. mubi Afrika Nazırının bu seya- line o zaman çok ehemmiyet verilmişti. Nazır memleketine git- mek üzere Londradan ayrılırken Başvekilin politikasını çok mu- valık gördüğünü, fakat şimdiye kadar Almanyaya ve İtalyaya gok müsald davranıldığını söyle- Mmişti. İngiliz Ticaret Nazırı da cenu- bi Afrika Millt Müdafaa Nazırın- dan sonra bu mevzua temas ede- zek şöyle demişti: — Bir anlaşma demek yalnız bir tarafın dalmi surette vermesi, di- ğer tarafın daimi surette alması demek olmasa gerek. Şimdi bek- Hiyoruz ki artık Almanlar da bize ne vereceklerse versinler!» Bügünlerde ortaya bir de Me- Berlin - Roma mihverinin iki rüknü Hitler ve Musoltni | el meselesi çıkmıştır. Südet Al- manları alındıktan sonra Avru - pada hiçbir toprak davası kalmı- yacağı hususundaki teminat kar- şısında İngilterede bu vaziyet az çok hayret uyandırıyor ve bi hal ortalığı yatıştırmak için şimdiye kadar İngiliz Başvekili tarafın - dan sarfedilen gayretlerin karşı- | böyle olmıyacaktı diyorlar. Deyli Telgraf gazetesi bu halle- ri anlatırken şuna benzetiyor: Bir yangın çıkıyor. Hemen o - Hun söndürülmesine — koşuluyor. Derken diğer bir yangın da başka bir taraftan kendini gösteriyor!. Şimdi öyle görünüyor ki gele- cek ay Romaya gidecek olan İn- giliz Başvekili orada yeniden bir gayret daha sarfedecektir. Kavga yerine barışmak politi- kası için yeni ve son bir tecrübe daha olacağı anlaşılan Roma zi- yaretinin ne gibi şeralt içinde vu- kua geleceği, neticenin nereye varacağı her tarafta olduğu gibi Londrada da merak ediliyor. Fakat iş menfi netice verirse İngilterenin gayretle takip ettiği yatıştırma — politikasını «tasfiye» etmesi icab edecektir!. Çemberlayn, Halifaks ve refikaları son Paris seyahatine çıkarlarken Deyli Ekspres ve Deyli Meyl gi- bi gazeteler ise Avrupanın bu - gün pek karışık olduğunu, onun için İngilterenin dikkat ederek kendini bir kavgaya kaptırmadan bir tarafta seyirci kalması lâzım geldiğini yazıyorlar. Yeni senebaşı yortularına ha - zırlık dolayısile bu gazetelerde bugünlerde tekrar edilen sözler şunlardır: İngiltere için harb yoktur. İn- giltere Avrupa işlerinden uzak kalacaktır. Ne bu sene, ne gelecek, sena, ne de daha ilerisi için İngil- tere harbedecek değildir. İşçi fırkasının gazetesi olan Deyli Heralâ da bu vaziyet kare şısında diyor ki: «Neredeyiz?.» Fakat Deyli Telgraf gibi mil - letler arası politikasını dikkatle takip eden bir gazete de şunları yazmaktadır: Münihtenberi hâdisat endişe (Devamı 7 inci sahifede) Bu filtm yakın zamanlarda İgörmiyenlerin Yürüdüm. Arada bir başımı çevirip onu gözet- liyordum. Birçok şeylere bakıyordu. Kumaş top « larını boyuna matmazele indirtiyordu. Kıravat, görap, mendil, gömlek gibi şeyleri satan kısma gir- diğim zaman artık onu göremiyordum. Satıcılar: — Ne istiyorsunuz?. Diye soruyarlardı. Amma, benim aklım fikrim hep ondaydı. — Ya kaçırırsam?. Ya ben burada iken o çıkarsa, Bir daha onu nerede bulabilirim?. Diye düşünüyordum, Lâf olsun... gibilerden: Kıravat matmazel... Dedim. Birkaç kutuyu birden me çıkardı. Birer ikişer gösteriyor, ben hep: Hayır.. Hayır, Diye geçiriyordum. Matmazel: Sizin istedikleriniz! anlıyorum. Daha özel ler arıyorsunuz!. Dedi, başka çeşitleri çıkarmağa davrandı. Olmaz. İstemiyorum!, Kulsın. Bakmıyacağım. Diy nedim. Kızcağız birkaş kutu deha çıkam dı. Her kıravatı eline aldıkça: — Fabrika bunları birer tane yi En Bel kıravatlar... SS KŞ Diyordu. Bir iki tanesini beğenecek gibi ol - dum. Fiatı sordum: — *15... Dedi. Zaten bahane arıyordum. satıcı kiz önüe üdüm. Amma, bu boş bir yü- rüyüz oldu. Bizim bayanı koydunsa bul. Mağazadan bır şimşek gibi dışarıya fırladım. Caddeye bakın- dim. Vükarı aşağı, sokak kalabalıktı. Görmenin im- kânı yok. Galatasaraya doğru yürüdüm. Gözlerim ber yaaı fellek fellk tarıyordu. Hepsi boştu. Onu ne görmek, ne bulmak umudu kalmamıştı. Çok üzüle dim. , Refet gevrek bir kahkaha s: — Kah... kah... kahi. SBonra ilâve ettir urdu; | BURBON SARAYI LUKSENBURG SARAYI SORBON TAKSİMSİNEMASI Büyük Rekor Filmi Aşkın Göz Yaşları Baş Rollerde: ABDÜLVEHAPI haftasıdır Beyoğlunda tekrar gözterfimiyeceğinden kaçırmamalarımı bildiririz. Yeni Ekler Jurnalda VON RİBENTROP Pariste Bugün saat 11 - ve 1 de tenzilâtli halk ve talebe matineleri YOSMA a aaremanı ÖC. 16 gaa Yozan: Meraklı Şeyler ELİZE SARAYI arisledir. 1848 — senesindenberi Pransız — Cumhür Relslerinin < ikametçkhıdır. Bu saray, 1718 | de, Evro Kontu Hanri ö la Tur Deve- rinyi tarafından yaptırılmıştı. İlk ismi de Ötel Evre (di Bilâhare Markiz Pompadura, sonra 18 inci Lüiye, daha sonra da Dük dü- Berriye geçti. 1788 de bir müddet Çmllfi matbaa) oldu. Pransa meb'usan meelisi binasıdır. Sadece (Ke Dorsey) de denilir. 1722 de Burbon Düşesi için yapılmıştır. İsml de bundan kalmıştır. 1700 da mülli emlâk srasına geçli 've ÇİMLilâl evi)lemi verildi. Beş yüzler Kncclisl barada toplanırdı. Teceddüd Gevrinde, meb'usan mecllal oldu. Fransa âyan meclisldir. Bina, mimar galemen dö Bros'un plânı üserine Ka- tarin dö Mediçi için yapıldı. Büyük ihtilâlde bapishane, 1795 de Diroktuar Wdaresinin — merkesi — oldu. 1819 danheri kyan meclisidir. Paris Üniversitesi faklihtelerinin «- muma mahsus dersleri bu binada Filir, Fakat Sorbon denilmesine se- bep net. 9 ancu Lül'nin kilise kayyumı Bo- bar dö Xerbon tarafından yaptırıldığı için bu Ham verllmiştir. O zamanlar rühbana mahsus bir kelejdi. Şimdiki bina 1884-1900 seneleri arasında bir gek kereler kamir ve tadli olunmuştar. KELEPÇE BULDUN! ATINIZ! Ana Sevgisi ahçe kapısından içeri giren B Muallâ, annesinin, ta dib- deki çiçekli kameriyonin taında Orhanla hararetli hararetli bir şeyler konuştuğunu gördü. He- yecandan kıpkırmızı kesilen genç kız, vücudüne tatlı bir ürperme - nin yayıldığını duydu. Kendi ken- dine: <Mutlaka benden bahsedi - yorlar, dedi. Beni annemden is- tedi galiba..> Bu düşünceyle anları rahatsız etmemek için bahçenin arka ta - ratından dolaşarak eve girmeği kararlaştırdı. Çakıl döşeli yolun iki tarafında yeşil çimenler, şim- diye kadar gözüne bu kadar gü - zel ve parlak görünmemişti. Köş- kün köşesi dönerken komşu - nun oğlu Selimi gördü. Her vakit Selime soğuk bir tavırla - selarn verirdi. Halbuki şimdi yüreği sa adetten taşkın olduğu için güle - rek hatta biraz da mültefit bir ta- vırla onu selâmladı. Ne yapmalı ki gönlünü kendi akranı olan bu delikanlıya değil, olgun bir yaşta bulunan Orhana kaptırmıştı. Orhan gittikten sonra ana, kız Büyük şehirlerde, büyük vaddeler- Ge, İskelelorde, istasyonlarda — hemen her gün birçok şeyler bulunur. Fakat, Müsyö Düpon adlı bir Pransızın bul- Gağu şey gibisi pek enderdir. Vilâyetlerden birinde büyük — bir güfilik sahibi olan bu adam bir f için Parise gelmiş. İstasyondan çıkarken yerde bir kelepçe görmüş. Matüm ya kelepce, polislerin yakaladıkları hır- Sazların, katillerin kapmaması için hi- leklerine geçirdikleri bir nevi halka- dır. Mösyö Düpon bunu polik komlere- lğine gölürüp vermeyi kararlaytır. - miş. Fakat, İstasyonun — karşısındaki kahvede kendisini bekliyen dosilarına göstermeklen de kendini alamamış. Kelepçenin bileğe nani / takildiğinı darif ederken sustası — kapanıvermiş, kelepçe bileğinde kalmış. — Çıkarank kabil dekil, vira anahtarı yok. Zavallı adam! Üzün müddet uğraş- ftıktan sonra bu demir halkadan kan- dini kurtaramıyacağını anlayınca ka- katll olduğuna hükmetmişler, ve bie odaya kupatmışlar. Mösyü Düpon, yirmi dört sani mev- kuf kalmış. Nihâyet, doğru söylediği anlaşılmış, serbesi bırakılmıştır. ——— —— — —— ÂAYE vermiş değilim. Bu busuşta #7 le görüşeceğimi, muvafakat ÜLp vabırın süna bağli olduğunu TÜ mafih pek de ümid kırıcı olf bir şekilde bunu kendilerint lattım. Muvağık değil mi? f Muallâ büsbütün sesini tarak kollarını annesinin na doladı veç 3 — Evet anneciğim, di — Tahmin edemezsin a'; nekadar bahtiyarım. Bu bâhi lığıma seni mes'ud görmek #f7 | cile berabar başka bir. sebiP var.. ; — Nedir © anneciğim' — Öyle bir şey ki senin h'; şefkat ve ihtimama muhtaç Z dığını anladığım gün sana ğa karar — verdiğim bir M':. Muallâcığım, beni de şeveü var; benimle hayatını biri istiyor.. Şimdiye kadar bu BUfÜ ta bana yapılan bütün teklif reddettim.. Fakat bu sefef- Ö Korkudan ödü patlıyan M e kollarını annesinin boynundtf " kerak sordu: — Kim bu anne? gel — Avukat Orhan... WM için seni istemeğe FW köşkün sahibi Atıfın İt biraz sonra Orhan ıelmiiu"ı o vakit benimle evlenmek diğini söyledi. w Muallâ, boğazına uıı.nın:,; ralı bir hayvanın iniltisini 4B7 y bir sasi zaptetmeğe mu Wıjn”' Muştu. Aman yarabbi, bir hale gelmişti. H Bunun farkına varan sn90f | züntülü birsesle: . — Anlattıklarım hoşunu :.) medi galiba dedi.. Hiçbif vermiyorsun Muallâ? Genç kız kesik, kesik: — Sir,. Siz de.. Anne- seviyor musunuz? diye BfÜye — Şüphesiz seviyorum Şüpi Hanbalk K Hem de uzun zamanı (Devamı T inci sahifede) — 2 yalnız kalamadılar. Birkaç akrı baları yemeğe geldiler. Yemek &e| rasında Muallâ — annesinin çok meş'eli ve mes'ud olduğunu sez - mekten geri kalmadı. Annesi bu- gün ne kadar da güzeldi! Beyaz muslinden çiçekli bir elbise giye miş parlak sarı saçları — yüzünü ışıklı bir hale gibi çevirmişti. Annesi gelen —akrabalarından | | Radyo birinin hoşuna gitmiş olacak ki: Pro ram' — Bu akşam çok güzelsin Sa- biha, dedi. Sizi görenler ana, kz | Ankara Rad değil iki kardeş zannedecekler. Bu iltifattan annesi — hesabr büyük bir gurur ve iftihar duyan ":: Muallâ, <zavallı anneciğim, dıye asantt düşündü, çok genç bir yaşta dul kaldığı halde benim — yüzümden | iktısad Vekili). / evlenmedi, Dört gözle misafir - | — 1956 Türk müziği (erbek * çetf lerin gitmesini bekliyordu ki an- 2028 Müzik — (oda W « Başk. Bandosundan). çt 2125 Saat ayarı ve Parâ taprak mahsulleri borsasi- 2125 Müzik ynnııv’." * 2155 Konuşma (At celeri). ğ pı/ Müzik (rumbalar * 7 38 2845 28 Son babarler nesi, Orhanın bugünkü ziyanet se-| bebini ona anlatsın. Ay aşığının ortalığı piril piril parlattığı gece geç vakitte misa- firleri geçiren ana, kız köşklerine dönerken bir lâhıza, epeyce derim olan havuzun kenarında durdular. Ansızın söze başlıyan Annesl — Muallâ, dedi, bugün sen ev- de yökken, senin hakkında gö rüşmek üzere birisi beni ziyareta geldi. Bu söz üzerine genç kızın yü- reği arz daha duracaktı. Annesi sözüne devam etti: — Gelenin kim olduğunu ve n- çin geldiğini şüphesiz anlamışsın-, dır. Muallâ alçak bir sesle sadecs — Evet anneciğim, diyebildi. Ancak kat'i bir şekilde cevab YARIN 1330 Mücik (kuartel ;" 1Z Raai ayarı ve haberki X3d8 M Türk müzüği (H - P Yurdda Hava Varı! ni SO "",4( H man maldı ire, bY j Sal b t ""â ..—ıı'f'_, bölgelerile doğu mevzli yağışlı, diğer BÖİ geçmiş. rüzgürlar _.-”î’/)' istikametlen Kocaeli, KKf Di ve sordu. Ferit gülerek — Atalım. Dedi. Her atışta göz çukurları biraz daha ufa- hyor, gözbebekleri birar daha süzülüyordu. — Vallahi meraklı şey. Peki kaybettin. Sonra nasil buldun?. Ferit yine bütün andaçlarını zihninde derleyen bir çabalayışla yüzünü buruşturdu. Tane tane kali- meleri konuşarak anlattı: - Bir hafta.. on gün... yirmi gün gözlerim hep onu arıyordu. Sokakta, tramvayda, dükkân ö- hünde, her yerde, Bir cuma günü sabahleyin erken kalktım. Canım sıkıldı. Düşündüm düşündüm, ya- pilacak hiçbir iş yak. Adaya giderim.. dedim. On vapuruna yetişmek için hemen sokağa fırladım. Refet sözü kesti: - Yine sokakta mı gördün?. Ferit: — Dur da sözümü tamamlıyayın Der gibi dudaklarını büzdü: — Hayır, vapurda gördüm! Refet: — Birer tane daha atar muyız?, ETEM İZZET BENİCE gaa manammn Ferit yeniden anlatmağa koyuldu: — Adaya nasıl gittim, ne yaptım, nereleri gez- dim?. Kimlerle konuştum? bütün bunları birer bi- rer ne ben anlatırım, ne sen dinlersin. Senin kısaca anlıyacağın on dokuzu beş vapurile İstanbula dö- nüyordum. İskele tıklım tıklım dolu. Kalabalığın arasına ben de sokuldum. Biraz ilerledim. Bir de baktım bizim küçük bayan da iskelede. Onu gö- rür görmez tepeden tırnağa kadar bütün gövdeme, #inirlerime, duygularıma ezici, yıpratıcı, bayıltıcı, bir vurgunluğun yayıldığını duydum. Anlıyordum ki bir görüşte bu kadına tutulmuştum. İlk önce yü- tüne bakamadım. Gözlerine bakamadım. Rengine bakamadım. Damarlarımda, sinirlerimde bir ka- rışma vardı. Refet gülerek: — Afalladın desene. Dodi. Ferit te güldü: — Tobil afalladım. Hiç şakası yok. Bir bakışta eritiyor. Sen daha böylesile karşılaşmamışsın d vız. geliyor. vetle, Karadenlı ve şeklinde exmiştir. Dün İstanbulda 18 Biri Refet önünde yarım kalan kadehi de ağzına boşalttıktan sonra: (Devamı var) 9 motre hırla esmiştir. rürgür şimali şarkidef ÖL iök 3 millmetre :h:ı::u PL3. ı':"';’ orta, Trakya ve Karsdefi” J? kuvvetlice, diğer ı-'.:? , Te ”p “ 'l 18938 Ay 13, gün y ı'“___