4—5SON TELGRAF — Müstakbel Harb!.. / Eskiden köyle diyorlardı: “Denizde, havada Ingılızler karada Fransızlar iş görecek! Haibukı şimdi iş büsbütün değişti... İngi- lizler de:“Asker yetiştirmeliyiz,diyorlar İngiliz başvekili ile hariciye nazırının Paris seyahati etrafın- da şimdiye kadar gelen telgraf haberlerinin üzerinde durmağa Tüzum olmasa gerek. Her siyasi mülâkattan sonra bir tebliğ neş- redilmek kaide hükmüne girmiş- tir. Onun için Fransız ve İngiliz dost adamlarının nisbeten —kısa güren, fakat hakikatte birçok me- seleleri sıkıştırmış olan mülâkat- larından sonra da ortaya bir teh- liğ çıkmıştır. Bu kısa bir tebliğ- dir. Fakat arada cereyan eden Mmünakaşalardan sonra her iki ta- rafın tamamile noktai nazarları - yın birleştiğini söylediği için bun- dan çıkan mananın ne olacağı | Avrupa gazetelerini ettiği görülüyor. Pafis mül n — üzerinden bir hafta geçti. Fakat konuşulan Mmevzulara dalma neler söylendi- ğini öğrenmek için Avrupa ga - gok meşgul zetelerinin neşriyatını görmek lâ- | yam geliyordu. Artık bu gazete - ler gelmeğe başladığına göre İ giliz, Fransız münasebatının vi diği yeni safhaya dair etraflı bir fikir edinmek üzere Avrupa mat- buatının neşriyatından istifade kabil olacaktır. (Son Telgraf) n bir iki gün evvel bu sütunlarda yaptığı bir hülâsada nazarı dik - kate konduğu üzere Çekaslovık- yanın malüm şekli taksim edil » mesi ve malüm akibete uğraması üzerine Fransa için müstakbel harbde orta Avrupada gö ceği mühim bir yardım da orta - dan kalkmış oluyor. Onun için Fransız ve İngiliz devlet adam - larının en ziyade ehemmiyetle görüşmüş oldukları noktanın iki tarafın müdafaası meselesi oldu ğu bir kere daha anlaşılıyor. İki tarafın gerek — Fransanım ve gerek İngilterenin müstakbel bir harbde birbirlerine ne suretle zamandanberi iki tarafın erkâ - ni harbiyeleri arasında devamlı surette teşriki mesai edilmekte - dir. İki tarafın ileride müşterek bir müdahale lüzumu bay gös - terince birbirlerine karşı hasıl yardım edecekleri çoktanberi tet- kik edilmektedir. Şu son mülâkat üzerine erta- ya çıkan, daha doğrusu tazelenen| bir mevzu vardır ki ondan bah - setmek lâzım, Şimdiye kadar Fransa - İngiliz teşriki mesais: | gu süretle anlaşılıyordu: Deniz İngilizlerin, hava da İngilizlerin, kara Fransızlara kalacak! Bundan çıkan mana şu oluyor - du: İngiliz donanması kuvvetli olacak, gitgide daha ziyade kuv - vetlenecek, İngiliz tayyareleri ar*- tıkça artacak. Fakat İngiltere da- ha başka bir şeye karışmıyacak, Avrupa kıt'asında da Fransız or- düsü kuüvvetli - bulunacak. Her türlü kara taarruzlarına karşı ko- yabilecek. Havadan, — denizden Fransaya yardım lâzım gelince İngiltere buna hazır bulunacak Artık müstakbel bir harbde işi böyle düşünmek ve Framsa ile İngilterenin Tollerini şimdiden böyle tanzim etmek pek sadı gö- Tünüyor ve Fransız “tarafı — işin bu kadar sade olmasını doğru bul- muyor. Şimdiki Fransız noktai nazarı, şöyledir: Fransanın da donanması kuvvetlendikçe kuv vetlenmeli, Fransanın hava kuv - veti de arttıkça artmalı. Fransız ordusu kuvvetli bulunmalı, Fa - kat İşte burada bir (fakat,) geli - yor. Artık Fransız tarafı söyle - mek istediğini söylüyor: Fransız ordusunun kuvvetli kalması kâfi değil İngilizler kara askeri o- larak icabında Fransaya nekadar kuvvet gönderebilirler?.. Bu an - daşılsın; diyorlar. Çekaslovakya yardım edecekleri keyfiyeti, bir | ile Fransanın ittifakı varken Ço EDEBİ ROMAN : 20 YAZAN V NUSRET SAFACOSKUN —- Pek ve çıpkıx-ınu ama, mü- voffak — oluyorsuruz. — diyemem. Çünkü pek zayıf kalb'i kızları ge- çiyorsunuz. Biraz da çotin gönül- ler avlamıya çalışın bakalını.. Ayağa kalkmıştı. Delikanlınrın başucuna kadar gelerek, yocganı- mu çekti. — Bon nul küçük bey!.. — Gidiyor musunuz?.. Sermed bunu gayri ihtiyari sor- | muştur. — Gitmemi istemiyor — musu- mBuz?. Aklı başma gelmişti: — Bilâkis.. daha burada mısı - nız? diye soruyordum. Meral dudaklarını ısırarak bir iki saniye süküt etti, sonra sür'at- le balkon kapısına doğru yürüdü: — Allaha ısmarladık.. gene ko- nuşürüz. Sermed yatağın içinde donmuş gibiydi. Kıpırdıyamıyordu. bile.. Genç kız balkonda kaybolmuş. tü Yataklar uzanarak — elektriği söndürdü. Yorganı çekerken: | güçlük çekmedim ama, şimdi ine- | , koslovakyanın Fransaya ehemmi- yetli surette yardımı dokunacak diye hesap ediliyordu. Artık Çe- koslovakyanın yardımı mevzuu bahis değildir. halde ileride bir harb olur da Fransa ile İngiltere- nin birlikte hareket etmeleri lâ- zım gelince, İngil tayyare yollaması Fransız sahtllerini koruması kâfi gelmiyecek, diyorlar. İngiltereden asker de gönderilmeli, İngiliz or- dusu da Fransız ordusu ile düş - mana karşı müessir bir surette hareket edebilmeli. - Pransızlara kalırsa, İngiliz ordusunun mev - cudunu arttırmak için ne yap - donanması le ; mak mümkün ise yapmalı. Ingi- liz ordusunun mevcudunu arttır- | mak için mecbur! askerlik usu - Tünü kabul etmek mi lâzım? Fran- sızlar bumu bir an evvel kabul e- dildiğini görürlerse memmnun o - lacaklardır. Fransız tarafı bu mevzu üzerinde şimdi şöyle bir lisan kullamyor: İngilterede as - kerliğin her vatandaş için mec - buri bir şekilde konup konmaması meselesi her şeyden evvel İngiliz dostlarımızın bilecekleri bir şey- dir. Fakat Fransızlar için İngiliz ordunun kuvvetli olması en bi rinci derecede mühim — olan bir meseledir. Almanya ile İtalyaya karşı Fransa ile İngilterenin za - yıf kalmaması lâzım; diyorlar. Fransızlar bir tarafdan do - nanmalarını, bir tarafdan da tay- yarelerini arttırmak Jüzumunu görüyorlar. Ne yapıp yaparak silâhlinma yarışında geri kalma- mak - fikrindedirler. Bu suretle, diyorlar, İngiltere ile teşriki me- sai daha mücssir olacaktır. Alman- ya ile Fransa arasındaki sön an- laşmadan ve neşredilen müşterek , deklarasyondan bah- Fransız - Alman mi an bundâan sonra — veni | bir safhaya gireceğini —gösteren * Diye mırıldandı; gözle dü. Balkonun yerde kaplı çinkoları esnediler; yaklaşan bir ayak sesi onu yerinden fırlattı. Sıçradı, elektriği yaktı. Genç kız balkon kapısında idi: - | Başını önüne eğmişti. Gülüyor ? muydu, ağlıyor muydu, belli de- ğildi. Bir parmağını ağzına sok - muş, yalvaran nazarlarla — kendi- sine bakıyordu. — Sermedi.. — Yine mi siz?.. — Gülmeyin sakın.. - çıkarken miyorum aşağı.. dal ilerde kalmış, bir türlü yetişemiyorum, düşece- ğim, Bana yardım edin de gide- yim, Bir dolarla devriâlem seya Bir dolarla devriâlem hati seyahatine çıkan genç talebe Paris'e geldi Kendisile görüşen gazetecilere seruyer: “Acaba M.Löbrün destluk madalyamı kabul ed-cek — Şu gördüğünüz küçük çan - ta ile iki sene evvel devriâlem seyahatine başladım. «Cebimde bir dolar « tek bir dolar - vardı...> Matmazel Jan Lakey, yüzlerce defa tekrar ettiği bu sözü bir dı ha söyledikten sonra devam ©' Bakınız, size doğrusunu söy- liyeyim. Bu yola çıktığım zaman- ki çantam değil. O, çok eskimiş- ti, Attım, bir yenisini aldım, Ü - zerine ismimi yazdırdım. Okuya- biliyor musunuz?... «Jan Lakey the Vagabond Co - ed...» yani <serseri talebe» yazılı. Madalyon- larımın üzerine de bu cümleyi hâkkettirdim. Bunlardan birini Mösyö Löbrüne takdim etmak iyetindeyim. Acaba kabul eder mi dersiniz?... Matmazel Jan Lakey henüz 22 yaşındadır. Bir dolarla seyahate çıkmak aklınıza geldi?... — On beş yaşında idim. Vis - | | konzimde küçük bir şehirde otu- ruyorduk. Çok sakin, çok uslu bir kızdım. | Günün birinde hayatımın plâ- mını çizdim: 15 den 80 yaşına ka - dar... 80 seneden fazla yaşamaya lüzüm var mi?... 15 den 20 ye kadar mektep, sonra devriâleri seyahati. Allem bana bir dolar verdi, Bir sürü de nasihat... <İlk evvel Nevyorka * gittim. Sonra Sanfransiskoya — geçtim 'Tamam 30.000 kilometro yol ka tettim, Japonyayı, Çini, Avustrel- Poyayı, Hindistanı, Mısırı, İngil reyi dolaştım. — Hep bir dolarla mı?... — Yook... Tabif çalıştım. Yol masrafımı tedarik için birçok iş Mi7?..., SA : Matmazel Jan Lakey lere girdim, Çiktım. Manken ol - | dum, satıcılık, gazetecilik yap - tım... «Fakat, size bir şey soracağım. Acaba Mösyö Löbrün madalyamı kabul edecek mi, dersiniz?... Bu madalyondan 40 dane yaptırmış- tım. Geçtiğim memleketlerin hü- kümdarlarına takdim ediyorum. Müösyö Ruzvelte, Hindistan kral naibine, Avustralya valisine ver- dim. Hepsi kabul etti. Fakat, M Çemberlayn almak istemedi. Si- zin cumhur reisiniz için çok kibar bir adaradır, diyorlar, Acabu ka - bul eder mi madalyonumu?... «Parisden Norveçe, İsveçe gi- deceğim. Yol masrafı için çalışı- yorum...> bu müşterek beyanat üzerine ne Fransa, ne de İngiltere silâhlan- ma faaliyetini durduracak değil- lerdir. İngiliz gazeteleri okununca) görülüyor ki, İngiltere için ol -, duğu gibi Fransa için de alabil - diğine silâhlanmaktadır. Tâ ki İngiliz - Fransız teşriki mesui - sinden beklenen netice elde edil- miş olsun. Fransa kuvvetli olma- l ki diyorlar, İngiltere ona itimadi etsin de ondan ayrılmasın. Taymis gazetesi Paris mülâka tından bahsederken €en ziyade ehemmiyet verilerek konuşulan mevzuun milli müdafaa meselesi olduğunu yazıyor. Ondan — sorira meseleler sıra ile konuşularak İspanya işleri gözden geçirilmiş- tir. Sonra Almanyadan çıkmağa mecbur kalan yahudilerin vazi - yeti konuşulmuştur. Fransa ile Almanya arasındaki son anlaşma ve müşterek beyanat ta uzun n- zadıya mevzuu bahsolmuş, sonra Çin ve Uzak Şark meseleleri, en sonra da Almanyanın müs - temleke davası gözden geçirilmiş-| tir. —C —V Roman buradan başlar Aşka inanmem !... Sermedin öteye beriya gelişi güzel — yazdığı notlar: Annem ikide bir tekrarlar: — Aklı başına gelmiş bir gencin muhakkak bir hatıra defteri ol- malıdır. Başından geçen mühim hâdiseleri, unutulmaması, hatır- lanması lâzım gelen vak'aları bu- raya kaydetmeli.. öyle bir gün o- lur ki, o defter insanın hayatının tarihi haline gelir. Okur, başım - dan neler geçmiş, filânca sene ev- vel neler olmuş, diye maziyi ha- | tırlamasına vesile olur. Bilmiyorum, maziyi hatırlamak mutlaka lâzım mıdır?.. Annemin mütaleasına babam da, daima ve | — Fakat İngiliz matbuatınin ya zılarından anlaşılıyor ki, en zi- yade milli müdafaa meselesi ileri götürülmüş, bunun etrafındaki müzekereler uzamıştır. Yukarı - danberi anlaşıldığı üzere milli müdafaa meselesi Fransa ve İn - Bilterenin müstakbel bir harbde birbirlerine nasıl yardım edecek- leri, birbirlerini nasıl koruyacak- ları meselesidir. İngiliz ve Fran - sız devlet adamları iki tarafın eksiklerini gözden geçirmiş olu- yorlar, Taymisin yazdığına göre bu mülâkatta Fransadan ziyade bir gün birdanbire İngilterenin bir taarruza uğraması halinde mü dalaa tertibatının nasıl alınacağı ve işlerin nasıl tevzi edileceği ciheti uzun uzadıya konuşulmuş- tur. Deyl Meyl gazetesi de iki tarat arasında Saha sıkı bir teşriki me- sal kararlaştırıldığını, İngiliz ve Fransız erkânı harbiyelerinin ya- kında birbirlerile temasa geçe - teklerini yazmaktadırlar. (Devamı 7 inci sahifede) | muhakkak şu beylik sözü ilâve e- | der: | — Geçmiş zaman olur ki, ha- yali cihan değer. Hayali cihan değil, metelik &t- miyecek hatıralara malik olmu - yanlar ne yapsınlar?.. Meselâ be- nim gibi., annemin yalnr- şu ci- hetten hakkı var: — Bir genç muhtelif çağlarda- ki haleti ruhiyesini, düşünüşünü, meseleler, hâdiseler - hakkındaki fikirlerini defterinde tesbit et - meli. Bu onun rubi ve kültürel tekâmülünü de kontrol etmesine yardım eder. Diyor. Annem, çok okumuş bir kadın değildir ama, alaydan yetişme bir halk filozofudur. Meselâ, şu nazariyesi hiç de ya- bana atılır şey değil!... Sırf bu fikrine iştirak ettiğim i- gindir ki, bugün canamın şu &ı - kıntılar ânında önüme çektiğim bir. kaç küğıda gelişi güzel bunları LĞ e HİKÂYE Vallahi zorlâ kaldırıyorum Davacı, mantosunun geniş ya- kasına başını biraz daha çekerek ilk tahkikat hâkiminin sorgusu - na titrek bir sesle covab verdi. — Evet... Ayrılmak istiyorum.. Muhakkak ayrılacağım! Hâkim devam etti; — Geçimsizlik bu kadar derin! Öyle — Hayır... Geçimsizlik var di- yemem. aramızda.... Kocam çok bay hâkiml... üyBaldrr - O haldet?... | — Yalnız uysal olduğu kadar da tembeldir.. Dinliyletler birbirlerine bakış. mış bir davaydı bu.. Ve... Tıpkı 1 tılar.. Şimdiye kadar rastlarma - gazetelerde okuduğumuz Ameri- kan davalarını andırıyordu... Çok defa tesadüf ederiz. «— Mis X isminde bir kadın Nevyork mâahkemesine baş vür - muş, kocası normal çalışma müd- deti haricinde de mesaiye devam ettiği için boşanma talebinde bu- lunmuştur. Yahud: «Karısına günde 6 defa günay- dın dediği için bir koca aleyhine boşanma kararı verildi!> gibi... Şüphesiz bunun yeni dünyanın acaibliklerinden — bir örnektir.. Şimdiye kadar başka hiçbir memi- lekette eşine rastlanmamıştır. İşte, tahkikat hâkiminin kar - şısında boy gösteren çiftten, genç kadın boşanma sebebi diye ko - casının tenbelliğini ileri sürünce dinliyiciler çok haklı bir hayretle birbirlerine bakıştılar. Kadın 28 yaşlarında kadar vur- &ı Orta boylu, etine dolgun, du- ru beyaz ve.. bu üç şümullü tari- fin çerçivesine sığan daha birçok güzelliklere malikti.. Çok tatlı bir sesle konuşuyor - du.. Arada bir iri, siyah ve kıvır| kıvır kirpiklerle süslü gözlerini hâkimden ayırıyor, dinliyicilerin üzerinden — geçiriyor, kocasının tenperverlik akan yüzünde dolaş-| ftırıyor, sonra yine eski yerine, kendisini sorguya çeken tahkikat hâkiminin gözlerine getiriyordu. Hâkim, genç karısının sözlerini daktiloya tekrarladı ,zapta ge - geçirdi. Yazı makinesinin tıkırdı- lari nihayet bulunca tekrar sor- dü: — Kocanızın tenbelliğini ileri sürüyorsunuz ama bu, boşanma talebi için kâfi bir sebeb değil « dir... Genç kadının siyah bir pırlanta kadar ışıklı göz bebeklerinde bir alev parlar gibi oldu, cevab ver- di: — Bay hükim, tenbellik, ge - çimsizlikten beterdir. bence Bir koca nekaar huysuz, nekadar ge- yazmak hevesine kapıldım. Heves diyorum; bütün hevesle- rime benziyerek şişmesile patla- ması bir olan balon gibi dağılıvı recek!.. Kim bilir, belki de şu kâ- ğödı dolduramıyacağım Benim noroş anneciğimi.. | Ben buraya hangi hatıramı, han | gi haleti ruhiyemi yazayım?.. Erenköyüne hangi tarihte taşın- ! dığımızı mi?.. Köşkü —muhafaza için kurd azmanı suratsız bir kö- | Pek aldığımız günü mü?.. Bııılm kulağı bir mart macerasına kur - ban giden Sarmanın beş tane yav- ruladığı saati mi?.. Bütün bu ehemmiyetli vak'a - lar (!) üzerinde kafamı ellerimle destekliyerek İstanbuldaki raha- ti bırakarak, şu şehrin bir köşesi- ne çekilişimizdeki mânasızlığı, kendi kendilerini muhafazadan Gciz oldukları için bir hayvan mu- avenetini kabul eden Insanlığı, nihâyet Alih bağışlasın beşiz doğurnduğu için, günün birinde çimsiz olursa olun & dünde bulunursa elt bundan vaz geçer, ocağına ısınır, ” GüZElİF e Sça tenbellik!... Evvelâ, difİk rından oynattığı içi ı*”,._ ğe ana sebeb olur, ”"n,ıi | bel bir koca, karısına S ruşile göz yoran K manda kadar, biçli çekilmez görünür! — Peki... Bir an içifi bul edelim.. Kocanızın ne bir örnek gösterin Genç kadın di verdi: gy — En başda gekl bar' söyliyeceğim. Bu kâfidi kim! — Buyurun söyleyiğİ çe — s:ın-.ıın zorla !.. Öyle ki.. Kan | kılıynrum. sinirlerim BOi ruhum üzülüyor, ukı*" yorum!... — Anlıyamadım!... | Kadın uzun boylu Hİ — Tam 10 senedir bi ” ikinci gününden bi ne yılmadan, yorulm .. Bugün alışır, Y& dlye dişimi sıktım! Bu VÜ ne geç kalıyor, Çal her ay bir servis değiştifi ra yılda bir müessest yordu. 6 ıncı sene kabi de buldu. Hava tebdm turdu. O kadar ısrar letemedim, Günün baları kapıya dayadı. meye taşındık. Sabah faslı her güf € ,y diyordu. Her sene bi tan tenbellik onu yor, evin ahengi, )' düzen ibozuluyordu. Defalarca yılvıı'dı" dedim, yapına böşle! SN7 A na da yazık!... İki cafi yoruz. Kenara ın yok! Haydi, ben dişifi da bir manto değişi çob 4 aydan evvel bkır:w valet yaptırmaya y) yim! ÂAma sonu ne 01*’.: 4 kazanç mütenasip ;:;" 2 lan yuva saadet de vası olur.> dııııew':g, 4 kim!... Ne yaptımsa medi, o da bildiğindet Nihayet zecri mecburiyetinde kaldıt de göz göre felâket€ yal... Bir nhıhı:md::g raşıp da zorla ra: * — Yooo!... dedim! BU gö vam edemez. Ya bu hW geçersin, ya da " vuracağım! O, aldırış bile e$i den şaşmadı.. Uykü Sabah uykusunu —P amma böylesini, bü Bil!.. Bir defa yattı kusuna dalıyor bay Vallahi zorla kald kazara evıınlnı"' bir batında beş gocııif” mı düşüneyim? Y"' muhimme bana burl w bufb şf oĞi Fena değil! aati Unutulmuyan ııı"' perçinlemek faydali benim ne unmuımv“" rım var ki? b Annem arabi senedtfi yaldan yaşımı hestliain B % | bu daima münaziyü' seledir. Anneme babama kalırsa dayım. Şimdiye ıudırb_' v te iki sene çakışt ' , nin bir türlü ıııf;“;. heybeti yüuındeu 9— galardan, yabancı Ülşil Ü Istidadsızlığımdan Ö, aile meclisinin yıl"' ni teşkil eden ka kayda değer