8 Ekim 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

8 Ekim 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Terecüme ve iktibas hakkı mahfuzdur. Paşa, kızını seviyor,resmen boşa- mış olsa bile hususi şekilde onunla yaşamak istiyeceğine eminim Emir böyle, bir fikri yoksa bile ben kendisini , sen müsterih ol ikna edebilirim Böyle efsanevi bir merasime iş- tirak ettiklerinden dolayı kalb - lerinde — derin bir haz ve sürur duyan misafirler, büyük bir mem- nuniyetle avdet ettiler. Ve hepsi de, sonsuz bir sevinç içinde idiler, Kızın babası, pek bahtiyar gö. Tünüyordu... Çünkü; Osmanlı İm-| paratorluğunun en — nüfuzlu bir (paşa) sına, (kainpeder) lik şere. | Tine nail - olmuştu... Beş ön gün sonra da Yıldız sarayından çağı - | rılacak.. (Sultanın oyuncu başısı) olduğu tebşir olunacaktı. Diğer oyuncular da ayni sevin-. ci hissediyorlardı. Çünkü; patron-| ları sultanın oyuncu başısı oldu - Bu takdirde, onlar da Yıldız sara- yının tiyatrosunda birer iş bula » caklar; artık seyyar kumpanya - larda; yarı aç, yarı tok, öradan ©- | Taya sürünmekten kurtulacak - lardı. Bu hulyalar arasında tam on Bün geçmişti. Bu müddet zar- fında, Margarit ortada görünme- mişti. Gerek babası ve gerek di- ğer oyuncular bunu pek tabil to. lâkki etmişler — Eh.. böyle olması lâzım gelir, Çünkü, bal ayı yaşıyorlar. — — Demişlerdi... Ancak, Yıldız sa- Tayından vuku bulacak davetin uu_.m Becikmesine biraz üzü- Sultan, her halde bu mühim siyaset işlerile w—m& Fğlenceye rağbet göstermiyor. A, cele etmiyelim.' Biraz öi Tiyelim. Te Diye, sabretmişlerdi. Fakat, tam on yedi gün sonra Margarit, ağlıyarak çıkagelmişti. Babası ve oyuncular, toplanmışlar, merakla lardı. Do —Ne var.. Niçin geldin?, — Paşa beni boşudı. Sebeb?.. etrafına sormuş « | | — Sultan, gözdesinin bir hıris- tiyan kızile yaşa file yaşamaşına rıza gö ter RSE Tmemiş. Beni boşamasını em. retmiş. -K Kaştaş SA Dabasi, — Süreyyaya — Canım.. bu, nasıl - bu, 19? kızımı boşamı K Tur müz Y Hiç böyle şey v Diye sordu, — Çare, kolay... — Paşa, kızını Havtyor. Resmen boşamış olsa bile, | USUSİ şekilde onunla yaşamak iş-| Breceğine eminim. — Emir böyle. | îır fikri yoksa bile, ben kendisini B Lııı edebilirim. Sen, Mmüsterih Diye, cevab verdi. Ş Zavallı adam, her şeyden faz- la, (sultanın oyuncu başılığı) Bibi paralı ve şerefli bir işi kaybetti. ğine mütecssifti. Çünkü, kızı - © parlak şark merasimi ile - Fehim Paşa ile izdivaç ettikten sonra, dünyanın dört köşesindeki dost . larına mektub yazmış.. Başına do- Ban parlak kuyruklü yıldızı her tarafa bildirmişli. Şimdi, bunlara karşı ne diyecek.. Kızının, kovul- lecektir. Dedi, Kızını İstanbulda bırak- tı. Kumpanyasını toplıyarak baş- ka memleketlere gitti. Bu bahsi yarıda bırakmış olma-| mak için istitraten arzedelim ki, Margarit, Fehim Paşanın yıldızı sönünciye kadar İstanbulda kal- dı. Kurnaz davranarak ondan bir hayli para ve elmas çarptı. Mü- himce bir servet yaptı. Fehim Pa-| Şa tepetakla olur olmaz da, solu- Bu Almanyada aldı. Altında, (Mar- Barit Fehim Paşa) yazılı kartlar bastırdı. Kendisini, bütün dünya- ya Fehim Paşanın karısı olarak lanıttı. Böylece şahsı etrafında Teklâmlarla bir gürültü kopardı. Sonra da bu marka altında, san'at Ve sefahet hayatında, kendisini dirhem dirhem sattı. Biz gelelim, tekrar Fehim Pa - Şaya, Müşir Fuad Paşayı - yerinde yazdığımız şekilde - İstanbuldan sürdüren Fehim Paşanın ehem - miyeti bir kat daha artmıştı ve artık, İstanbulda bulunan yerli Ve yabancı halkı, müthiş bir kor- ku almiştı, Süreyyanın idare — ettiği çete halkı, büsbütün işi azıtarak önle- rine gelen büyük zenginlere sal- dırmaya başladı. Sefirlerden bazıları Babüâliye Müracaat ederek yapılan küstah- Ça rezaletlere nihayet verilmesi için ricalarda bulunmuşlardı. Sad- Tiazam Ferid Paşa, bunların her Mmüracaatında saraya giderek va- ZiYClİ - bilvasıta - sultan Hamide #rzetmek istemişli. Fakat, saray erkânından hiç kimse, Fehim Pa- Şa aleyhinde Padişaha bir şey HİKAÂYE Genç kadın, kocasının üzerine | yürüdü: — Söyle, diyorum. Bugün, ne- rede idin? Fikret, kekeledi: — Şirkette idim, — Bayır! Yalan söylüyorsun! İ- zin almış, Hasan Bahirle dışarı çıkmışsın. Nereye gittin? Genç adam, yutkundu, — başını salladı: — Evet, Hasan Bahirle birlik- le biraz dışarı çıktım. Sen, şirkete Mi gittin? — Hayır. Telefon ettim. Söyle, Tereye gittin? — Hasan Bahirni bir işi vardı; onun için, — Yalan söylüyorsun. Genç kadın, tepinerek — bağırı- yordu: — Süyle, cevap ver. Nereye Bittin? — Hasan Bahirin işi vardı, di- Yorum. — Ne işi? — Evlenecek, nüfus tezkeresi çıkartıyor. Benim bir - tanıdığım var, birlikte onu gördük. Neclâ, yumruklarını sıkmış. haykırıyordu: — Yalan! Muş bir besleme gibi kendi nez- dine avdetini ne suretle tevil e. Fikret, omuz silkti, cevap ver- Bu, omuz silkiş, genç kadını İ — Benimle âlay ediyorsun ha? Masa üstünde duran kalın cam sigara tablasını kaptı, kocasının kafasına fırlattı. Fikret, hiçbir. şey olmamış gibi gülümsiyerek mid SÜPgÜüN Yazan: Ziya Şakir ANTERENMAN (4 üncü sahifeden devam) | leri yetmiye cesaret gösterememişti. * Fakat.. günün birinde zuhur e- den bir hâdise, az kalsın bükümeti büyük bir gaile ve hatta felâkete sürükliyecekti. Bereket versin ki, bu hâdisenin derhal önüne ge - çilmiş; senelerdenberi İstanbulu kasıp kavuran bu korkunç çete - nin hayatı da, ancak bu' suretle hitama ermişti. Gelelim hâdiseye... 1323 senesi haziran ayının ilk günü idi. Bulgaristan emareti te- baasından (Dimitri Kesanto) is- minde bir Rum, Galatasaray mersi kezine gelip çete reisi (Süreyya) ya müracaat ederek (mahrem) bir mülâkat taleb etti. Süreyya, odadakileri dışarı çı- kararak Kesantoyu, — büyük bir dikkatle dinledi. Kesanto, çete re- isine aynen şu sözleri söylemişti: — Şimdi, (Köstence) den bir va- pur hareket etti. (Dayçe Levant Lini) —kumpanyasına — mensub (Hamburg) — adındaki bu vapur oradan ağaç travers yüklemiştir; ve doğruca da (Triyeste) ye gi - decektir. Ancak şu var ki; vapur- da, on kişiden mürekkeb bir Er- meni komitesi vardır. Vapur, Os- manlı sahillerinden geçerken bu komitacılar bir takrible sahile çı- kacaklardır. Ve, gizlice İstanbula gelerek Padişaha — (suikasd) de bulunacaklardır. Bu ihbar, çok yolunda idi... Va- pur, Boğaza gelir gelmez tevkif edildiği takdirde, iki başlı istifa- de edilecekti. (Devamı var) Genç kadın, hırsını alamamıştı, büfenin üstündeki - tabaklardan birini kaptı, olanca hızile fırlat- t. Fikret, yine gülümsiyerek ba- | kıyordu. Neclâ, çılgına dönmüştü: — Benimle alay ediyorsun ha!, Çileden çıkan genç kadın, ta- bak, bardak, sürahi, biblo, eline ne geçerse, kocasının kafasına fır- Tatıp atıyordu. Bu, cam, porselen, alçı yağmu- ru altında, Fikret, hiç istifini boz- madan, hattâ kafasından, yüzün- den kanlara aklırış etme- den, hep ayni kayıtsız vaziyette Bülümsiyerek duruyordu. * Genç kadın, kocasının, biraz irkilmesini, sakınmasını istiyordu. Fakat kocası, kılını bile kıpır - şırmıştı, hırsından ağlamıya baş- ladı: — Taş mısın, be adam? Biraz kıpırda. Kendini sakın! Fikret, yine gülüyordu: — Devam et. — Nami, devam mı edeyim? — Evet, devam et. Kaç zaman- dır, antrenman — yapmamıştım; mukavemetimi deniyorum. Neclâ, dili tutulmuş gibi keke- ledi: — Ne dedin, ne dedin? Mukave- met mi? — Unuttun mu, sevgilim, ben boks şampiyonuyum, Bu cevabı duyunca genç kadın, bir çığlık kopardı, kollarını açtı, iki yana sallandıktan sonra yüz- üstü düştü, bayıldı. — WAHMUT YESARİ imen mahkemeye — gelmediğinden İyet tebliğ makamına kaim “olmak İnğiltere - İtalya (4 üncü sakifeden devam) ğer Almanyanın Fransayı korkut mak için yaptığı şeylere karşı Fransa daha kuvvetli bulurduğu zaman mukavemet edememiş ise öbür defa daha az kuvvetli iken nasıl dayanabilecektir? Böyle za- yıf olmanın diplomatların satranç tahtasındaki eserleri ne olacak - tur?. Amerikadan gelen - telgraflar Münih konferansının bu neticesi karşısında Amerikanın büsbütün yalnız kalacağını gösteriyordu. Bundan başka İngiliz Başvekili Münihten hareket etmeden evvel yalnızca giderek Hitler ile görüş- müştür ki bu ziyaret insanı dü- şündürmekledir. Ne olursa ol - sun böyle bir ziyaret biraz garib gelmekte ve biraz da neş'eyi kır- maktadır. Bu ziyaretin neticesi sonra an- daşılmıştır: İngiltere ile Almanya bir daha birbirlerile harbetme - meğe karar vermişlerdir. Ordr ismihdeki Parisli gazete- nin başmuharriri Bure de vvelce Münüih konferansının inkârı ka- bil olmıyan muvaflakiyetlerinden bahsettiği halde sonra — itilâfın resmi metnini okuduktan sonra şu fikirde bulunuyor: Almanların aşarka doğru» politikası artık bir engele tesadüf etmiyecektir. Sulh için beslenecek son ümid Hitler İle Sinyor Musolininin hüsmüni - yetlerine kalmaktadır. Dörtler Tisakı olursa İngiliz - Fransız anlaşmasının bağları da gevşemiş olacaklır. İşte Münih anlaşmasının ile - risi için böyle birçok ihtimallerle dolu görenlerin arasından böyle bir iki Fransız muharririnin de - diklerini hulâsa ederek gösterin- ce yukarıda bahsedilen ikinci ce- reyanın fikri etrafında malümat werilmiş oluyor. Amerika gaze - telerinin Avrupada olup biten şey lere dair yazdıkları yazılardan «Son Telgraf» iki gün evvel yine bu sütunlarda bahsetmişti. Amerikalılar Münihte verilen kararlarda kendilerinin hiçbir iş- tirak ve mes'uliyetleri olmadığını tekrar etmek cihetine çok ehem- miyet veriyorlar, Avrupa işlerin- de mes'uliyete girmemek kaide - sinden ayrılmak istemiyen Ame- Kaçırılmaz fırsat Beyoğlu Dördüncü Sulh Hukuk| Mahkemesinden: Beyoğlu Dördüncü Sulh Hukuk| Mahkemesi tarafından (11 Birinci-| teşrin 938 Salı günü) Eminönü ya- kınında Çiçekpazarında camcı Siyon Biraderlerin işgal etmekte oldukla- yı 822 metre murabbat mesahasın- daki 22/1 ve 36/38 numaralarını havi mağaza ve depoların yedi his- sede bir hissesi.. Ve Galatada Müeyyel Zade mâ- hallesinin Yüksekkaldırım — cadde- sinde altında iki dükkânı bulunan 679 ve 683 kâgir 681 numaralı apar- tımanın yedide bir hissesi.. e 11 Birinciteşrin 938 Salı günü saat 10 da Müzayede ile satılacaktır. Sayın| isteklilerin ayni gün ve saatte Bey-| oğlu Dördüncü Sulh Hukuk Mahke- mesinde bulunmaları ve fazla taf- silât almak isteyenlerin gerek mez- kür mahkemeye ve gerek İstanbul- da Katırcıoğlu Hanında Jül Blu- mentala müracaatları ilân olunur. etenimi Asiye İkinci Terell Mahkemesinden: Askeri Fabrikalar Umum Müdür- lüğü vekili avukat Sıtkı tarafından /Sirkecide Kınacıyan hanında Şirke-, ti İslâmiye Sanayi fabrikası müdü-) İrü Sait Hikmet ve Doçye Oriyent Bank İstanbul Şubesi aleyhlerine i- rasında: binaen vaki ilânen tebligğala rağ - hakkında ittihaz olunan gıyap kara- rının ilânen tebliğine tahkikatında 10/11/938 tarih ve saat 14 de bira- kılmasına karar verilmiştir. Keyti- üzere ilân olunur, vekilliğinin kame olunan davanın tahkikatı st-|nutukları 'Kop tarafından toplu bir halde bas-| Müddeisleyhlerden Sait Hikme- unııı;şm. İnkalâp kütüphanesi ta- " rafından basılan bu eser milli kü - tin ikametgâhının — meçhuliyetine tüplaklöyi” GÜğürü Va esiec kidaün dırmış rikalıların hele Çekoslovakı vaziyeti üzerine bir kat daha haş- nutsuzlukları arttığı orada bulu- nan Avrupalı mul n de bil dirdikleri malümattan anlaşılı - yor. Avrupa işlerine uzaktan se- yirci kalmıyarak mümkün oldu- u kadar karışması istenen Ame- rikanın bundan sonra büsbütün Avrupa işlerinden — uzaklaşacağı endişesini yukarıda — yazısından bahsedilen Fransız muharriri Ke- rilis de anlatmak istiyor. Münih konferansından sonra Avrupa devletleri arasında nasıl bir yaziyetin göründüğünü bu gereyanda olanlar şöyle gösteri - yorlar: Bundan sanra Lehistan da Al- manyanın tarafına geçmiş ola - caktır. Fransa ile Lehistan ara - gında gerçi bir ittifak varsa da Çekislovakya misali gözönünde iken Lehistan bu ittifaka bağ - lanmağa - lüzum görmiyecektir. Lehistan artık daha ziyade Al - manya ile münasebatını düzelte- rek Varşova - Berlin politikası daha faal bir hale girecektir. Hulâsa Münih konferansından sonra Avrupanın devamlı bir sul ha kavuşmuş olmaktan — ziyade türlü türlü ihtimallerle dolu en- dişe verici bir sulh karşısında bu- lunduğunu söyliyen cereyana tü- bi olanlardan eski Fransız Baş - vekili Blum ise yazdığı yazılarda ortaya başka bir fikir ve ihtimal daha koymaktadır; diyor Yoksa Münih konferansı bun- dan sonrası için bir hareket nok- tası mı teşkil edecek?. Daha vâsi mikyasta bir müzakereye girişi- lerek Avrupanın bütün mesclele- rini halletmek için siyasi olduğu kadar iktısadi herşeyi geniş bir sürette tetkik etmeğe mi yol a- çacak?. Bu suretle hakiki sulh sağlam bir sulh, hakkaniyet dalire- sinde bir sull, ayrılamıyan,, si - lâhlar bırakılarak varılan bir sulh mu elde edilecek?. İşte Amerika Cumhurreisi de Avrupaya bunu teklif ediyordu. Fransız Başvekili de nutkunda buna işaret etmiştir. Eski Fransız başvekili bu ya - zası ile görülüyor ki Avrupa sul - bunun istikbali için Ümidler bes- lemekten geri kalmamaktadır. Yükseklere çık- ö mak istiaokuz! (4 Ünell sahileden devam) rısi ki bütün vücudü felce uğra- tır. İnsanın başı çallıyacak gibi olur. | “Tasavvur ettiğimiz yüksekliğe | çıkabilmek için hususi bir balon yaptık. Balonumuza soğuğa, ha - vasızlığa, baş ağrılarına karşı her türlü tertibatı haiz bir zırhlı de- nilse yeri var, «Balonumuz, 2 metro 40 santi- metro kutrunda bir küredir. Sıkı | sıkıya kapanır, 15 - 18 saat normal bir hayat yaşıyabilmemizi temin mek, fotograf almak için küçük, yuvarlak bir de penceresi vardır. «Balonun kumaşı dünyanın en halit kumaşidır. İpeklen ve Po - lonyada yapılmıştır. *Bu kadar yükseklere çıkmak istememizin sebebi ne mi?... «Strasfor'da, güzel ve fena ha- vaların sebebini öğrenmek, sonra, | güneşin nebatat ve hastalar üze- | rindeki tesirini anlamak istiyo - Başvekil Bay Celâl Bayarın Baş-| ilk yılına ait beyanat ve arkadaşımız Kadri Kemal | Bunları o kadar tatlı bir sesle söy İ| teselli ediyor, âşıkane sözlerle yü ? —SON TELGRAF—A | ci Teşrin 1938 Kırk sekiz defa nişan- lanan (8 inel sahifeden devam) O kadar tatlı söylüyordu ki... Tebessümle mukabele etmekten kendimi alamıyordum. — Öğle yemeğini beraber ye- | mek şerefini bahşedersiniz, değil mi Madam?... Tabil bu nâzikâne teklifi redde demezdim. Karşı karşıya sofraya oturduk. Çilekleri, turpları kendi bahçesinde, kendi eliyle yetiştir- diğini anlatıyordu. Bardağıma mü temadiyen — şarap dolduruyordu. Rolümü sonuna kada oynamaya karar vermiştim. Artık hayatın - dan, - yalnızlığından, — arzuların- dan, emellerinden bahsediyordu. lüyordu ki,.. Müteessir olmaktan kendimi alamıyordum. Kalbim şarpıyordu. Vücudümde derin bir rehavet hissediyordum. Buraya niçin geldiğimi de unutur gibi o- luyordum. O, elimden tutmuş, hâr buselerle öpüyordu. İki oyuncu karşıkarşıya Mutbaktan gelen bir gürültü üzerine gözlerimi açtım. Ve güle- rek : İki oyuncu karşı karşıya Mutbaktan gelen bir gürültü ü- zerine gözlerimi açtım. Ve güle- rek: — Doğrusu, dedim, çok nazik bir adamsınız. Fakat, doğrusunu söyliyeyim mi, ben bir gâzeteci- yim. Buraya gelişimin sebebi de bir meraktan ibarettir. Mazur görüyorsunuz, değil mi?.. Güceneceğini zannetmiştim. Fa kat yanılmışım. Hafifçe güldü. Vet — Ben de şüphelenmiştim. Çün kü sizde, elli beş yaşında bir er- kekle evlenmek istiyen bir kadın hali güremiyordum. Sonra, kırk beş yaşında olduğunuzu yazmış- tınız, Halbuki yirmi beşinde ya var, ya da yoksunuz... Gerçi mak yajla çehrenizi yaşlı göstermek istemişsiniz amma yine belli.. — Doğrusu çok müdekkiksiniz. — Tecrübekâr diyiniz, daha doğru olur. — Evet, tıpkı «Monte Karlonun, yavrusu» gibi.. Bu «Montekarlonun yavrusuwn- dan bahsetmek te nereden aklıma geldi? Vaktile gazetelerde, irdi - vaç vüdile birçok kadınları dalan- dıran ve kendisine bu ünvan ve- rilen adamın maceralarını oku - l müştum. Ondan olacak.. Muhatabım, gülerek: Montekarlonun yavrusu mu?.. © benim.. Dedi. Hayretle bağırdım: — Siz... Şiz mi?.. — Evet.. — Şu halde rica ederim, bana hatıralarınızdan biraz — bahseder Misiniz?.. — Hatıralarımdan muı?.. Bura- da bir hafta kalsanız, yine dinle- moekten usanmazsınız. Bunlar an- latmnakla bitecek şey değil ki.. Kırk sekiz defa nişanlandım. Bu na rağmen yine bekârım. Şu du- varlardaki kadın resimlerine ba- kınız. Hayatını hayatımla birleş - i istiyen kadınların resim- — Gazetedeki ilânda karınızın vefat ettiğini yazıyordunuz?.. — Elli beş yaşında bakir bir er- kek genç kızları korkutur. Şüphe- lendirir. Ben bekâr olarak kalaca- Bun, bekâr olarak öleceğim. Ni « şanlandığım kadınlardan aldığım paralar beni, ömrümün — sonuna kadar refah içinde yaşatmıya kâ fidir. — Bu kadınlar mahkemeye mü racaat etmediler mi? — Ettiler. Fakat yalnız altı de- fa mahküm oldum. En fazlası iki ay, Üç ay hepis yattım, çıktım. Birçokları şikâyet bile etmediler, Paraların: da istemediler. Bütün bu gördüğtnüz yastıkların, bu bibloların hepsinin bir hatırası vardır. «Ben, bu suretle kadınlara fena lık değil, iyilik yaptığımı zanne- diyorum. Düşününüz bir kere yal 'Nıiz meyuüs bir kadını tatlı sözlerle reğinde tatlı ümitler uyandırıyor, bir müddet için oyalıyorum. On- adam lara hayatın zevklerini tattırdım. Doğru, bunların hiçbirile evlen- medim, evlenemezdim, - Hiçbirisi meşru karım olmadı. Bu mesleğe kaç yaşında başla- dınız?.. — İlk macerayı geçirdiğim za » man henüz yifmi dört yaşında i- dim. Ben, çiftçi evlâdıyım. akat şıklığa, zarafete karşı büyük bir zâfım vardı. Bir gün babam, bir iş için beni kasabaya gönderdi. Ora da, zengin bir çiftçi kızına tesadüf ettim. Ne pek genç, ne de pek güzel idi. Atoş almak için fır- sat arıyordu. «Ben güzel bir delikanlı idim. O gün de yeni elbiselerimi giyin miştim. Genç kızın alıcı nazarlar la baktığını farkediyordum. Çiftlikte bir kır balosu tertip olunmuştu. Delikanlılardan hiç- birisi zavallı kızı dansa davet et- miyordu. Bu haline acıdım, yanı- na gittim. O kadar memnun oldu ki.. Zavallı kız! Otuz yaşında vardı. Çok ta şişmandı. En aşağı seksen Babası da çok memnun — oldu. Beni çiftliğe davet etti. Halinden kızını bana vermek istediğini an liyordum. Bir kaç gün sonra gitltim. On beş gün kaldım. Her gün şişman kızla beraber dolaşıyorduk. Ona kur yapıyordum. Bundan neka - dar hoşlanıyordu. bilseniz... Beni, bütün dostlarına zengin bir çiftçinin oğlu diye prezante ediyordu. Bir gün, param kalmadığını Parise bankaya gideceğimi söy - ledim. Genç kız, telâşa düştü. Şüphesiz gidip — gelmememden korkuyordu. Babası Beyhude zahmete girmeyiniz. Paraya ihtiyacınız var ise ben ö- dünç vereyim. Sonra iade edersi- niz... — Teşekkür ederim, fakat ö- dünç para almak âdetim değil - — Ne buis var! Ben teklif et - tikten sonra... Ne kadar paraya ih- tiyacnız var.?. —Şimdilik dört, beş yüz frank kâfi... engin çiftçi hemen kasasını aç Ü U, paraları verdi. O günden son - ra nişandan bahsediyor, babamın yaşına karunla beraber gidece iimden bahsediyordum. Artık em- niyet gösteriyorlar, sözlerime iti- mat ediyorlardı. Bir gün, eşyaları mı alıp getirmek bahanesile yan- larından ayrıldım. Bu karikatüre benziyen kızla evlenemezdim. Fa kat ona çok acıyordum. Hatırıma geldikçe hâlâ acırım. Bu ilk ni - Montekarlonun yavrusu — Diğerlerile nasıl tanıştınız?, oturan bir kadın gördüm mü, ya nına oturuyor, bir bahane ile lâ- kırdı açıyordum, Az sonra, sanki kırk yıllık ah- bab imişiz gibi konuşuyor, has - — bihal ediyorduk. Sonra nişanla - nıyorduk. Daha”sonra da tatlı - Jikla ayrılıyorduk. — Alabileceğim kadar para aldıktan sonra günün birinde kayboluveriyordum. Şimdiye kadar kırk sekiz kadın la nişanlandım. Yakında da biri- sile nişanlanacağım. Bugün için Tahdevu verdi. Şimdi nerede ise gelir. Dedi. Monte Karlo yavrusunu — elmemek - için daha fazla işgal müsaade aldım. Köşkün kapısın- dan çıkarken kirk, kirk beş yaş- — larında, fakat henüz gençliğini, ta- ravetini muhafaza eden şıok bir kadının otomobilden indiğini gör- düm. ? muayenehanesi Dr. Y. Hallaçyan Taksim (eski talimhanede) Ab dülhak Hâmit caddesi, Sabiha apart. No. 12 datre No. 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: