Tahta çıktığı kız olan Anda Kraliçesi tahta çıkalı tt olmuş. Bu münasebetle da parlak merasim yapıl. | Ü Yupa - gazeteleri buundan . Kraliçe — Vilhelminanın Olmadığı gibi Kraliçen': hususiyetleri de bu vezile Avrupa matbuatında yazı'a « | K Stezuu bahsolmaktadır. Kra-| ŞYllhetminayı da az çok İngi- Taliçesi Viktoryaya benzeti- | 4 Kraliçe — Viktorya genç meler Mat sürdü. Kraliçe Vilhel « da pek genç yaşında Holan. lahtına çıkmıştır. Kırk sene - Ti hükümdarlık ediyor. Kra- B tahta çıktığı yaşlarında b a olmıyan, politi- | __':.ı-ıınd. pek çok şey öğren - Dü özim gelen genç bir kızdı. | ik., gibi bir Alman GN ile evlendi. Kraliçe Vik - KİT genç yaşta dül kalmıştı. Siçe Vilhelmina da dul kal . S€he evvel genç kraliçe tahta çıkarken " Kraliçe Viktorya devlet 4 her şevin fevkinde tutu. * Vaz'de duygularını kendi şah- larının üstüne çıkarıyor - İNötçenlerde «Son Telgraf> Kru- gu:lkıurymm hayatına — dair Matbuatında yeni neşte « " Yazıları — hulâsa ederken 'nin vazifeye, devlet işlerine " bağlı bir hükümdar olarak diğını anlatmıştı. — İşte Kra. Vilhelmina için de ayni şey 'mektedir. hç " prenses Vilhelmina 6 eylâl de Holanda tahtına çıkmış - Zaman ancak 18 yaşlarında Münasebetle tabit parlak €a yapıldığını söylemeğe tü İn “İMasa gerci Fokat morasimı | nda dikkat — bir | Kraliçe - nutuk söylemesi, mem- Ne, Mmilletine hitab ederek k" Beçtikten sonra hükümder- O, Zifesini nasıl göreceğini an. "'iı:' Bibi, her yerde böyle a1 - aç? devletin idaresi başında bu İqh'“*r hazırlayıp — yazdırırlar, "*k:""h yalnız okumak, öküt- 'hı”' alır. değil mi? Kraliçe Vilhelmina için'de p, Zirlanmıştı. — Tahta çıkma Nk"n—mdı—n evvel Kraliçe bu h Rürmek İstemis, Paşvek'l. ıı,_:'eını;ı;x. Fakat Başvekil ya-| &h Tutku getirerek genç Kı gç Verdiği zaman o bunz dik- * imuş, bitirmiş, ondan sot Vittarak parça parça etmiş, | _l“h.,h T el bana Küi bu hal karşısında ne Di şaşırmıştır. Çünkü hiç hi Birşey olacağını düşünme - Blta getirmemişti. Kealiçe Üzerine ona aşağı yukarı Ylemiştir: K lütuk okunur gibi deği - ben milletime xarşı İYeceğimi daha iyi bilirim. P Münasebetle bir nutuk yazıl. | andaKraliçesinin 40cıyıldönümü zaman genç Kraliçe illetine nasıl hitab etti ? Halbuki benim söyliyeceğim şeyi burada göremiyorum. Ondan sonra Kraliçeye artık hazır nutuk getirilerek okuma - gını, söylemesini rica eden alma - mıştır. Merasim günü, muayyen zamanda Kraliçe kendi n 4 kimseye danışmadan bunu İste . diği gibi söylemiştir. Kelimeler sade, cümleler sade idi. Fakat her şey samimi idi. Bu nutuk, silab edifen millet üzerinde o kadar gü. zel bir tesir uyandırmıştır ki par- lak cümlelerin, süslü kelin; fakat yalnız merasim için sı Miş sözlerin bunu yapamıyacağı besbelli idi. Fakat tahta çıktıktan bir müddet | sonra genç Kraliçe için izdiyaç me- selesi mevzuu bahsolmağa baş - ladı. Bir Kraliçenin kocaya vası, bir Krşlı evlenmesi şahsi iş. lerden olmadığı malüm, Meselâ İngiliz Kraliç, caya gitmesinin ne kadar bü; bir mesele teşkil etti azılan va- zılardan bir kere daha anlaşılıyor. | Onun için Kraliçe Vilhelmina için | de kocaya gitmek meselesi bir devlet meselesi demekti. Mera - iyeceği nutku kendi bil- diği gibi hazırlayıp söyliyen Kra- liçe acaba bu sefer evlenmek bah- sinde de Başvekile ve diğer dev- let adamlarına: — Hayır, siz buna karışamaz . sınız. Ben kendi varacağım koca. | (Devamı 6 ımncı sahifede) Beş sene kürek cezasına mahküm olan profes- yoönel hırsız Jingo af edilecek mi ?, Hayvanlar, fenalık yapmak is- tediler mi insanlara taş çıkartir - lar. Hayvanları çok seven, fakat huylarını iyi bilmiyen ressam Löbrün'ün bir köpeki vardı. Res- samın boya tüplerini aşırırdı. R: sam bunu anlayınca kendi kendi- ne: — Köpek yaptığı hırsızlığın faz kında değil. Çaldığı boyaları ne yapacak?, Diye söylendi. Daima lüzumlu şeyler çalınmaz. Hoşa giden şey- ler de çalınır. BİR KADIN ÇANTASI Viyana hayvunat bahçesinda bulunan bir fil, yavrusunu, kadın çantalarını çalmıya — alıştırmıştı. Bu çantaları ne yapacaktı? Fü, çantaları çok seviyordu. Bi gün hortumuna üç sopa indirdi. ler, çaldığı çantayı aldılar; Fillerin çanta çalmaları cidden garibtir: Dişisi şeker veya ek mek ister gibi hortumunu uzatır. Fakat verilen şeyleri almaz. Mak- sadı halkı işgal etmektir. Bu sıra- 'da yavrusu, gözüne — kestirdiği Viktoryanın ko « | çantayı aşırır, kafese girer, Bu, bir * çok vak'alar vaki olmuştur. Ne- HAKİKİ ZAFER Viyana Konservaluarından : Meşhur Muganniya MARGTHY SZANTO Yunan Operası tenoru BAKEA ve Barıton Yunka nın iştirakile Novotni Bahçesinde hakik! zafer kazanıyor. TEPEBAŞI - DAİRE Nefis yemekler « Vaktile «tanbura» çalışmış bir dostum, şimdi «mandolin: e me- rak sarmış. Geçen gün, elinde «mandolin» sokakta rasgeldim: eyyar çalgıcılığa mı başla- din? | Güldü: — Tamire götürüyorum. «Mandolin» e acıdım; - zavallı alet bile hastalanmış! Artık din- lemek bedbahtlığında olanları bir düşünün. Bu «mandolin:, eski biçim bom- be karınlı mandolinlerden değildi; kısa saplı «cünbüş» e de, «banjo> ya da benzi Birlikte ge — başladık. Yanımızdan göçenler, bize tuhaf tuhaf bakıyorlar. Önce, bu bakışların manasını, pek anlıyamadım. Fakat ya- vaş anlar gibi oluyorum. Çünkü, iyanımızdan — geçenler, — evvelâ smandolin. e, sonra, bize bakı - yorlar. fandolin., hiç görülmemiş, a- ip bir saz değil; bilmiyen yok gibidir. Peki, niye bakıyorlar? | — Bir insan, elinde çalgı ile yü- den sonra çantası çalınan kadın feryadı basar. Gardiyanlar, fille- lerin kafesine girerler, Çalınan çantayı alırlar ve sahibine verir- ler. Kadın: — Tuhaf şey! der. Bu kadar gü zel, sevimli bir fil yavrusunun çantamı çalacağını asla hatıra ge- tirmezdim. BİR FİL HİKÂYESİ DAHA Fil çalar ve çalmasını da pek güzel bilir. Bir İngiliz gazetesi ge- | çenlerde Jüngo'nün — macerasını | naklediyor: Bu fil, Srinagar Kaşmir orman- | larmdan kesilen ağaçları kereste fabrikasına taşıyordu. Bu hırsız fil, öğle üzeri, odun- cuların yemek tatilinden istifade ediyar, çadırlara hortumunu uza- tayor, bulduğu şeyleri çekiyor, ve sahibinin çadırına götürüp bırakı- | yor, sonra gidip dereye giriyor, | » | yıkanıyordu. Nihayet yakayı ele hâkimin huzuruna çıktı! verdi ve Mahke- | | Çalan hayvanlar, hırsızlıklarının farkında mıdırlar?.. Dişi bir fil, yavrusunu hırsızlığa nasıl alıştırır? El çantası filin ne işine yarar ?.. Te uzun uzun düşündükten sonra | fesörler vardır. rüyemez mi? | Çalgının, kılıfsız oluşu mu, göz | çeliyor? «Çıplak çalgı» taşımak mı merak uyandırıyor? Israrlı bakışlar, beni sinirlendi- riyordu: — Bunun kılıfı, kutusu yok ma? Üst dudağını, papağan gagasını andıran burnuna bitiştirerek: — Yok! dedi. kendısıni beş sene kürek cezasına mahküm etti. Bu hüküm, örta çağda hayvan- lara verilen cezaları hatıra geti- rir. O devirde hayvanlar hakkin- da idam cezası verilirdi. Bunlar ya yakılır, ya da asılır öldürülür- dü. TT İtalya üniversitelerinde 174 yahudi profesöre | yel verildi Yahudi aleytarlarının organı o- lan (Tevere) gazetesi, İtalyan ü. niversitesinden çıkarılan Yahudi isimlerini neşset - Bunlar arasında, Roma Üni - ânin rektörü olan Corciyo del Veçiyo, meb'us Gina”Arias, göğüs hastalıkları mütehassısı Morelli ve daha birçok maruf pro- | bürü, dümdüz göğüslü, — Bari, bir kâğıda saraydın. Doğuştan yorgun yüzü, büsbü- tün yorgunlaştı. — Saracaktım amma, kâğıt bu- | atlıyabilsek, bu manalı bakışlardan kurtulacağız. Fakat, tramvaylarda yer bulmak | kâbil değil. Hattâ durak yerlerin- de bile ümid yok. Sinirimi yenmeğe uğraşar tüyorum. — Yanımızdan geçenler, bir «mandolin» e, bir de bize ba- | kıyorlar. Paraya kıyıp otomobile binme- yi düşünüyordum. — Birdenbire fikrim değişti. Evet, yanımızdan geçenler, bir «mandoline e, bir de bize bakı - yorlar amıma, hepsinin bakışı bir değil! Sinirlenmeyi bıraktım; ben de bize bakanlara bakmağa başla - dim. İki Rum delikanlısı, emando - lin» e dikkatle bakıyorlar; — Orca (güzel) Banzo! — Ti Banzo vire; cunbus! — Hayda vire gayduri (eşek), Banzo! — Cunbus! Yanımızdan geçtiler, fakat mü- nakaşa devam ediyor. Üstad Hü- seyin Rahmi'nin «Şık» romanın - daki: — Tandır! - Sokak köpeğidir! akaşasını hatırladım. — Ar- fık bu münakaşanın sonu da ro- mandaki gibi kavga ile mi bite- cek, bilmiyorum! Ağarmış, seyrek saçları arka - ya taranmış, traşlı yüzü mumya- Yı andıran uzun boylu, çini m: gözlü bir adam, şöyle gözucile mandoline baktı; bir suç işlemiz | gibi hemen kendini topladı, va- karını takındı, başı göklerde, yü- Tüdi Bu, muhakkak usta çalgıcılar. dan biri olacak. Belki de bir ma- estrodur. Bu banjo kırması man dolinle, gözucile bakarak meşgul olmak dahi, onun san'atkâr guru- runu incitmişe benziyor. Mandolin mi? Banjo mu Cünbüş mü ? Yazan: MAHMUD YESARIİ Başında, rengi atık bir fötr şap- | ka, sırtında pardesüye de benzi- yen rengi atık eski bir ceket, göz- lerinde beyaz demir çerçeveli ku- laktan atma gözlükler, beyaz pos- bıyıklı bir ihtiyar, çalgıya alıcı gö- zile bakıyor. Hattâ bakışında, ar- kadaşa: a — Yanlış tutuyorsun! Öyle tut- ma, akordu bozulur. Sarsarak sal- liyarak yürüme; — hassasiyetini kaybeder! | Diyen bir hatırlatış ve azarla- yış var, İhtiyarın eski bir udeu, yahud akordacı olduğu o kadar belli ki... Biri dolgun göğüslü, esmer; ö- kumral, iki genç kız, önce mandoline, son- ra, bize baktılar. Dolgun göğüslü esmer, mando- lini işaret etti: — Adalara gittiğimizi hatırla- dim. Dümdüz göğüslü kumral da i- çini çekti: — Mıgırdıç'ın sesi de kıyyaktı. | — Mandolin, fena çaloordı? — Marinellayı fefkalade söy - lemişti. Tatlı batıraları konuşa konuşa yürüyüp geçtiler. Kimbilir, hangi mağazada, akşamın yedisine ka- dar, çalışacaklardı. Bugün, mağazanın ve müşteri- lerin talileri var, Çünkü, sabah- leyin uyanan tatlı hatıraların sih- ri, bu iki genç kızı bütün gün neş'elendirecek ve onların neş'e- leri mağazanın havasını değişti- recek. Yırtık esvabı boya içinde, tıraşı uzamış bir genç, arkadaşımı şö; LA N n Ge 0 DA e eee SÜ renmek ister misiniz Tamire götürülen mandolınŞZengı'nliğin sırrını öğ- Bir insan, elinde çalgı ile yürüye- mez mi? “Çıplak çalgı,, taşımaklenginliğin sırrı var mı ? - Milyar- mı merak uyandırıyor ? ? derlerin bazı hileleri, - Milyonunu tasarrufla biriktiren kadın Para kazanmaktan ziyade sarf etmekten hoş- lanan bir koca nasıl yola getirilir ?.. Avrupada her sene veya altı ayda bir zengin olabilmenin ça- relerini öğreten bir kitab çıkar ve | çok da satılır. Bunları okuyanlar, tar edenler hakı- katen zengin olurlar mı?. Bunu, vaktile bir pastacı dük- kânında çıraklık eden ve bugün milyoner olan bir kadına sordum: Müyoner olmak için ne yap- | iyelerine rlay m: Hafifçe gülümsedi ve: — Milyoner olmak güç birşey değildir. Çalışmak, tasarrufa ria- yet etmek şartile herkes milyoner olabilir... Dedi. Milyoner olabilmenin sır- rı acaba bu mu?. Bu kadın, yuka- rıda söylediğim kitablardan hi: birini okumamaş, zengin adamla- rın hayatını tetkik etmemiş, Rokfeller, yalmz dolarları de- ğil, senetleri de büyük bir dik- katle sayar, hesab ederdi. Kazan- dığı ve sarfettiği paraları santimi | | Rokfeller santimine küçük bir deftere kay- dederdi. Bununla beraber her zaman ta- lisizlikten, kazanamadığından şi- kâyet ederdi. Ve daima: — Bir dolar kazanıncıya kadar çektiğim zahmeti bir bilseniz. Derdi. Tanılmış zenginlerden Sir Tomas Lipton'un, genç iken küçük bir bakkal dükkânı vardı. Çok defalar, başını tezgâha da - yar, uyurdu. Varderbild, lüzumsuz yere va- kit sarfetmezdi, mütemadiyen ça- | «sarfetmek lışırdı. Çalışmanın saati, dakikası Kaliforniya'lı Kaliforniyalı bir çiftçi karısının | gangsterler tarafından kaçırıldı-. | ianı birkaç gün evvelki sayımız - | da yazmıştık. Çiftçi, karısmı kurtarmak için gözetelere şu ilânı vermişti «Benimle doğrudan doğruya mü- zakereye girişmekten çekiniyor - sanız telefon ediniz. Daima tele- fon başında bulunuyorum.» Zavallı adam! Bütün gün tele- Kon başında beklemiş. Fakat inti- zarı boşa gitmiş... Gece, karısı çıkagelmiş. Kadın, | le bir süzdükten sonra, mandoline | dikkatle baktı. le sanıyorum ki, bu, yırtık esvabı boya içinde, tıraşı uzamış genç, cumartesi akşamları, pazar günleri arkadaşlarile beraber ça- | kıntı yaptığı meyhaneye düşen seyyar çalgıcıları hatırlamıştır. Koyu mor fötr şapka sol kulak üzerine iğilmiş, kaytan burma bı- yıklar boyalı, yumurta ökçe is- karpin, siyah çift önlü ceket, diz- den aşağısı bol paçalı çizgili pan- talon giymiş, bir ihtiyar palikarya olmadığını söylerdi. Maiyetinde bulunanlara izin vermek te iste- mezdi. Zengin bir tâbi, on yedi yaşın- da iken dostlarından iki yüz farnk | ödünç alarak işe başladı. Bu para- yı otuz sene Sonra ve yüz misli fazla olarak iade etti. PARA KAZANMAYI SEVMEK Milyoner kadın şu suretle an- latıyordu: — Zengin olabilmek için para kazanmayı sevmek şarttır. Dün- yada iki cins adam vardır: Pate kazanmasını sevenler, kazanma- dan ziyade sarfetmekten sevk a- lanlar... Birinciler, çalışırlarsa bü yük bir servet yapabilirler. Ko- cam çok garib bir adamdır. Borç- ları, fazlasile öder ve mutlaka bi- raz da bahşiş verir. Bilâkis, alacaklarını aldığı za- man fazlasını santimi santimine iade eder: — Adam sende, der, küsurları size kalsın! Yuvarlak hesab yüz seksen frank verini; Onu bu huydan vazgeçirmek, istiyorsan — kazane düsturunu kocamın kalasına so- kuncıya kadar çok zahmet çek - tim. Nihayet muvaffak oldum. Karı ve koca beraber çalışmıya başla- dik. Ve ilk milyonu kazandık. Luar nehri sahilinde, büyük - bir parkın ortasında güzel bir şato satın aldık. Sonra da büyük bir otel... Hasis adamın şarab kâdehi hi- Küyesini biliyor musunuz? Hayır mı? Anlatayım size: Bu adam, bir şişe şarâb almış. Her yemekte şi- şeyi, sofranın üzerine koyar, bar- dağını doldururmuş. — Fakat, ye- yiyip bitirdikten — sonrg bardaktaki şarabı yeniden şişey doldurur: «Sanki içtim...» di kaldırırmış. Şarabdan tasarruf et- tiği para ile bir apartıman satın almış ve ismini de: «Sanki içtim. apartımanı koymuş... Bunu anlatmaktan maksadım, paranın tasarrufla kazanıldığını söylemek tir. 5 Netice zengin olmak istiyenler, tasarrufa riayet etmelidirler. Kı- zandıklarını sarfedenler — hiçi » vakit zengin olamazlar, çiftçi karısı Gangsterlerin elinden kaçtı ! Kadin, pencereden atlıyarak düş- tüğü tuzaktan kurtuldu. kapalı bulunduğu odanın pence- resini açarak yere atlamış, orma- na dalmış, uzun müddet dolaştık- tan sonra otamobil ile geçen birisi tarafından alınarak çiftliğe geli- rilmiştir. Kalb hastalığından muz- tarib bulunan kadımı tehlikelidir. Çiftçi; gangsterlerin istedikleri 17 bin doları hazırlamıştı, ve ver- miye hazırdı. Amerikan polisi, yeni bir ta- arruz ihtimalini düşünerek çift - liği muhafaza altına almıştır. mandoline dalgın dalgın — baktı. Eski, uzak hatıraların ateşi -bir an için, gözlerinde yandı. Kita- ralı, mandolinli ve Jaternalı eski paskalyaların, apukuryaların ha- yali, gözlerinin önünde canlanı - vermiş olacak ki, başı göğsüne düştü, omuzları : yürüyüşü tavsadı, dalgın ve yor« gün adımlarla, âdeta — sendeliye sendeliye yürüyüp geçti. Koltuğuna kara kılıflı Kemanı- nı sıkıştırmış, kara yağız yüzlü (Devamı 7 inel de) —