—RON TELGRAF— 1 EYLÖL 1938 Deniz kuvvetleri . ve tayyareler / Gelecek deniz harblerinin neticesi tayyarelere bağlıdır RAHMİ! YAĞIZ Yaza Tayyarelerin icadından sonra | orduların tabiye ve sevkülceyş hareketlerinde birçok değişiklik- ler oldu. Hava kuvvetleri ordula- Tin muharebe sahasındaki faaliyet- lerini tahdide çalışırken ordular da hava kuvvetlerine karşı korun- ma tertibatını ele aldilar, Bunun filk neticesi kuvvetlerin arazi Ü- zerinde daha dağınık ve daha ser- pili bir vaziyete geçişi oldu. Tayyareciliğin yirmi sene içeri- sinde gösterdiği harikulâde inki - şaf, bu silâhı ondu kadrosunun ön kısmına geçirdi. Büyük harbde ordulara mülhak bir silâh gibi mütalea edilen tay- yarenin, Çanakkale deniz muha- rebeleri sırasında gösterdiği faa- liyet deniz kuvvetlerinin de tay- yareye olan ihtiyacını meydana çıkarmış, kuvvetli donanmaların tayyarelerle techizi fikrini ortaya koymuş, bu fıkir de derhal tatbik mevkiine geçirlimiştir. Bilhassa harb kudretleri deniz kuvvetlerine istinad eden devlet- lerde donanmalara ilhak — edilen hava kuvvetleri daha geniş ölçü- de ve daha fazla miktarda oluyor. Deniz kuvvetlerinde tayyareler bangi sahada ve nasıl kullanı! - maalıdır? -— Her Akşam TAKSİM B. Alaturka kısmında LiFL ve Trupu. Tel: Dediği adam bu kâtiptir. Fakat, Bu sualin cevabini mütehassıs- Tarına bırakmak lâzım. Yalnız u- mumtf olarak donanmalarda hava | kuvvetlerinin istihdamı iki nokta- ya inhisar eder, 1 — Keşif. 2 — Muharebe, Donanmaların bugünkü muhıı- rebe sistemlerinde top menzille- rinin uzayışı ve atış kabiliyet'nin fazlalaşmaşı değişiklik meydana getirmiş; daha uzak mesafelerde yapılan salvolarla harbin uzak me- safeler dahilinde cereyanını mey- dana getirmiştir. Bu şart dahilinde, uzaktan mu- harebe etmek zarüreti karşısında | ehemmiyet kazanan bir nokta da | keşif işi olmuştur. Esasen keşif muharebeye tekad- düm ettiğine göre en fazla ehem- miyet verilmesi lâzım gelen vaziyettir. Deniz muharebelerin- | de bu keşfi ekseriyetle destroyer-| ler yaparlar. Donanmaların ileri- | sine çıkarılan destroyerler düşman donanmasını bulur, ilk teması ya- par, kendi donanmalarını haber- dar ederler. Fakat, merzilleri u- zayan bugünkü gemi toplarının karşısında destroyer filotillâları- nın keşif yapmaları çok güçleş - miş, bunların ana filo tarafından himayeleri imkânını ortadan kal- dırmıştır. Bugün, keşif hizmeti - karada olduğu gibi - denizde de tayyare tarafından en doğru ve | en kolay yapabilecektir. Ana filo- | ya merbut tayyare gemisinden uçurulacak keğif filosu — düşman donanmasını arar, bulur, kolay - lıkla ve süratle kendi donanma - | sına haber verir, Onun muhare - | beye hazırlanmasımı, vakit kazan- | masını temin eder. Muharebe faslında tayyarelerin | donanma ile müşterek hareketleri daha faydalı, daha verimli neti- celerin elde edilmesine hizmet eder ki bu da Son Telgrafta bun- dan sonraki bir yazımda bütün | teferrüatile izah edilecektir. RAHMİ YAĞIZ. | snnçtsı 43776 elli, elli beşlik | kile anlamak için daha fay Zıyaretten sonra Alman ya - Macaristan Macaristanın devlet reisi Ami- ral Hortinin Almanyayı ziyareti- nin tafsilâtını her gün gelen tel- garflar şimdiye kadar vermiş ol- du. Mecar hükümet naibinin Al- manyada ne kadar parlak tezahür lerle karşılandığını tekcara lü « züm olmasa gerek. Şimdiye kadar Hitler Almanya» sını resmi olarak ziyaret atmiş o- lan devlet reisi ilk defa olarak Macar devlet reisi oluyor. Bu nok tayı kaydetmek kâfi. Amiral Hortiye karşı yapılan tezahürat, yeni bir Alman kruva- zörünün ad konma merasimi ve sairenin tafsilâtım burada tekrarn lüzüm olmadığından Avrupa ga- zetelerinde bu ziyaret etrafında yazılmış şayanı dikkat yazılara göz atmak, onlardan bir hulâsa | çıkarmak hal ve keyfiyeti llyı - ab o- lacaktır: - Macâr devlet reisinin Almanyayı bu ziyaretinden mak- sad ne ir Resmi ziyafetlerde söylenen nu- tuklardan buna dair tam bir fi- kir edinmek mümkün müdür? Alman ve Macar devlet resle- | rinin nutuklarında çöze çarpan ilk keyfiyet samimi oluşudur. Ondan sonra ise bu gibi resmi sözlerde | Amiral Horti | mesi üzerine artık doğrudan doğ- | ruya Almanya ile Macaristan a- rasında temas hasıl olduğu da kaydedilmek isteniyordu. Netice olarak nutuklardan şu çıkıyor ki ortada siyasi mahiyette herhangi | yeni bir keyfiyet görülmemekte - | dir. Bunu gösterecek bir işarete | Tüzum görülmemiştir. | — Fakat Alman ve Macar devlet Son Alman manevralarından bir resim. gi;rüıen ve daima muhafaza edi- | legelen nezaket ve teşrifat vardır. as edildi arı asırlara kadar çıkıldı. Her Y Hitler Atmanya ile Macaristanın | münağtbatı asırlarca evvel Ma - gar Kralı Sen etyen devrine ka « dar çıktığını söyledi. Amiral Hor- tı de bunu tasdik ederek Macar Kralının bir Alman Prenses al - dığını, bu Prensesi çesi olduğunu devam eden Hü tuklarda daha sonra dost İtal dan bahsedildiği gibi bir de A- | vusturyanın Almanya ile bir kıranta, temiz kelbli, temiz yüzlü kâtip boyuna şirin bir eda ile gözlerini burundan geçirme gözlüğünün üzerinden sarkıtıyor. — Hakikaten bilmiyorum.. Yalnız vaziyetinizin ağır olduğu muhakkak... Diyor! Ve. Bunu eti sona doğru bir defa söyle- di.. K * Vaziyetinizin ağır olduğu muhakkak... Refik, tekrar taş zindana iade edildikten sonra, bu cümleyi dilinden hiç düşürmüyor, başı iki avucu- nun içinde hep ayni şeyi kendi kendine tekrar ediyor- du' Bugün müddeiumumiliğe gidip gelmesi de na- file. Yine, hiçbir şey öğrenemedi. Yine isticvabat bir adım ileriye gitmedi. Müddelumumi: — Yirmi sekiz kânunusanide nerede idiniz?. M — Yirmi üç nisan günü ne yaptınız?. j — Bir mayıs akşamı kimlerle beraberdiniz?. Diyen, malâüm susllerini beş on dakika içinde Re- fike tekrar tekrar sordu, cevab aldıklarını yazdı, ala- madıklarını geçti ve gayet asal — Peki, kâfi... Gidiniz... Dedi. Refik şimdi soruyo' — Yirmi sekiz kâ yirmi üç nisanı, bir mayısı anladık amma... Bütün bunlar niçin?. Ben, ne yapmışım?. Vaziyetim neden ağır görünüyor?. Yine ne yaptığımı, ne olacağımı söylemiyorlar?, Edebi Roman No. 93 Dilinden çıkan, kulağından tekrar içeri gıren ou suallerin ne sonu vardır, ne de cevabı!. Hangi gün oldu ki, bugün de olsun?. Yalnız meydanda, her terakki eden bariz bir netice var: Bu hal muharriri her gün biraz daha deli ediy biraz daha eritip yıprattırıyor! Hâdisatın bu derece isti hammül edemez. Bir gün ü vüld, bir gün yemek y dece dehşet!. Herşeyden evvel bu esrarengizlik, naturası de- mir gibi bir adamı bile mahvetmiye yeter! bir gün raşe, k... Sonra hiçbiri ve sa- — Retik Bey... Cevab yok. Tekrar: — Refik Bey, Refik Bey... reislerinin başbaşa vererek yap- lıkları mülâkatlarda acaba başka birşey konuşulmadı mı?. Diğer ta- raftan Alman ve Macar devlet a- | damları da bu vesile ile birbirle- rile görüşürlerken acaba Avrupa meseleleri etrafında ne konüş - tular?. Ortaya bahsi konan mese- leler daha ziyade iktısadi mahi - yette görülüyar: Meselâ Alman- ya birçok buğday İstiyor. Bunu ' Macaristandan alacak. Diğer ta- raftan Macarlar da birçok buğ- | day satacaklar. Bunun için ken- dilerine emin müşteri arıyarlar, bir kemik kalmıştır! Günlerce ıztırabın binbir çeşidi mihnetle sırdaş- Sonra iki üç gün sağnağı. y r, ümid hat dehşet, ıztırab, elem kâburları!. Bi deri, bir kemik & yok geceleri, havasız da manevi üzüntülere eklı çeki gibi solup eridi Tet etmeliyiz! Onun için: — Refik Bey.. Dendikçe cevab yerine uzun bir inilti çıkarma- sını yadırgamamalıyız. j | rünüyarlar: Bir kere onlara göre İ ukubetler içinde kendini kaybetmiş. Artık bir deci, Je bir insan bir lımaz da ne olur? Rütubeti, gündüzü ği, taş duvarları, islak yatağı “in bir bahar çi- ine değil, hâlâ yaşadığına hay- münasebatı ne şekle girdi ? Berlin - Roma mihveri faaliyetini arttırırken; Al- manya ve İtalya ayrı ayrı kombinezonlar yapıyorlar Almanya için buğday meselesi az | mühim değildir. Macaristan için | de alıcı bir müşteri bulmak me- | selesi ihmal edilir işlerden olmasa gerek. Fakat iki davlet relsi bir tarafta, iki devletin nazırları, di- Ber tarafta başbaşa vererek konu- şurlarken yalnız buğday alım &- tımından bahsederek ayrıldılar di ve iddia edilemiyeceği besbelli- dir. Bugün bilhassa Orta Avrupa- yı son derece meşgul eden mese- leler vardır. Bu meseleler, gerek Almanya ve gerek Macaristamı | birer suretle, fakat çok yakından | alâkadar bulunuyorlar. Macar gazetelerinin - dediğine göre Almanya hiçbir arzu göster- ir ki her ikl memleketin mali vaziyeti ile alâkadar olma- | sın. Küçük itilâf devletleri ile Ma- Caristan arasında geçenlerde bir anlaşma olduğu da malüm. Macar gazeteleri bundan da bahsederek kısaca şöyle diyorlar: Şimdiye kadar Almanya, İtalya ve Lehistan hep Macaristana tav- siye ediyorlardı ki Tuna havza - sında bir anlaşma elde edilsin di- ye. Önün için bu devletler bu- günkü neticeyi memnuniyetle gö rebilirler. Bu ise yâlnız Alman | menaftine değil, Avrupa umumi Sulhuna yarıyan bir neticedir. İşte Macar matbuatının Maca- ristan ile küçük (itilâf devletleri » Yugoslavya, Romanya, Çekoslo- vakya - arasında akdettiği anlaş- ma üzerine Macar matbuatının söylediğinden çıkan budur. Fakat Alman gazeteleri başka türlü gö- Mi nn küçü laşması © kadar ehemm ğülmiş. Demek ki küçük itilâf - Macaristan- anlaşmasını karşıla- makta iki taraf başka türlü dü- şünüyor. Bu noktayı unutmamak lâzım geliyor, Alman gazetelerine göre Maca- (Devamı 7 inci sahifemizde) madenler de bitecektir. Alman ülimlerinin yaptıkları bir hesabna göre Avrupada bulunan kroam ve kurşun madenleri de nihayet dokuz sene zarfında bitecektir. 18 sene sonra Avrupada çinkodan cser kalmıyacaktır. Halihazırda fen bunların yerini tutacak bir madde 1934 senesinde Alman ağır sanayii 15,2 milyon ton demir sarfetmiş- tir. Bunun yüzde 68 i yabancı memleketlerden alınmıştır. Alman demir istihsalâtı ancak yüzde 24,5 nisbetindedir. İhtiy; — Refik Bey... kırılmış, bitkin bir rini açtı: — Ne va İhti; yar: Ded kendisine söylendi. Ve.. — Refik Bey, si Hasta ve bi a hediye dan: — Ot... tütel — Rı sokuşturdu; bu sefer daha yüksek sesle bağırdı: Sırtı duvara yapışmış, kafası omuzunun üzerine Gözkapakları şiş şiş! Başını güç tutuyor. dılar ağzından mırıldanır gibi çık: — Ne istiyorsun?... — Sana bir mektub getirdim... zarfı uzattı. Refik'in ciğerleri bir defa daha in kabardı söndü, başı omuzuna büküldü, lan zarfa bakamadı bile. Thtiyar kendi — Yazık bu çocuğa. .. tekrarladı: iç n çocuk duyuyor, vâad. Tekrar bir haftalık («yab veremiyor, Takqı—ıı;ı.gm son haddi. Elile ihti- yarın uzattığı mektubu itti ve. — Artık ne mektub, ne hiçbir şey... Geçti onların hepsi... — İhtiyar, öleceğim buradı Kaba, donuk sözlü ihtiyar ilk defa yumuşıyan, m, zayıf ve solgun bir sesle: dik Bey al... Dedi, mektubu epeyce uzattı, Refikin avucuna Yazan Şöyle bir bakacak olsak aşağı | yukarı hepimiz de, en mutevazı tanıdıklarımızda bile görgüsünü, asaletini, ilmini müdafaa etmek, öğünmek huyu vardır. Nekadar melekhaslet insanlar tanırım ki sırası gelince şahlanır ve mutlak bir meziyetini söylemedikçe rahat | edemez. Hani bir Fransız müelli- finin dediği gibi «insanlar, kadın- lardan doğdukça kusurlu olmak- tan kurtulamıyacaklardır.» Mahallesinden öteye gitmemiş olanların görgüsünden, anası ba- bası belli olmuyan bir piçin asale- tinden, ömründe tek satır okuma- maş olanların ilminden ve bir buda ladaribaşka birşey olmıyan birçok hebennakaların da mantıklarından bahsettiklerini görürüz. Bu zâf, adeta umumi - gibidir. Sizden iyi olmasın bizim de ar- kadaşlardan biri var ki geçenli de inevver ve mönden bir ka- dınla evlendi. Bu kadın, kocası o- lan gayet iyi huya sahib bulunan arkadaşımızı, müşkül mevillerde bırakacak kadar çok ve garib ka- nuşmaktadır. İnsan çekiştirmek de ayrı bir zevktir hat A dan biri kay- bolmasın. Hemen dedikoduya ba; larız. Şimdi sizinle karşı karşıya de- dikodusunu yapmak istediğim bu kadın, evvelk itiraf edeyim ki ha- kikaten çok gezmiş, çok görı filen Avrupayı baştan başa dolaş- mış bir kadındır ve birkaç lisanı da ana dili gibi konuşur. Şu saydığım şeyler cidden bir meziyet olabilir, — Fakat bunları kendi ağzından dinlediğimiz za » man, kıymetlerinin derhal azal « mağa başlar gibi olduğunu farke- deriz. Meziyetlerini kendi söyleyen in- san kadar kendini düşüren adam ktur. Biraz ileri mi gittim der- iz? Adam sen de o, zaten frenk. çe gazeteleri, gazetelerimize ter. ettiği için bizim hikâye zi nkııımız bile. Sonra biz ardından gizli hir şey de söylemiyoruz a.. Açıkçı kesin içinde kendi meziyetlerini kusur haline getirmeğe çalışan bir kendini beğenmişten bahsediy ruz. O kendini beğenmiş ki, tak- | Elli sene sonra dünya- da petrol kalmıyacak ! Romanya stabaktülarz enstitüsü» Müdürü M.Makove i'nin, petrol kuyuları hakkında neşrettiği mühim bir eserde dünya petrolü hakkın. da çok dikkate değer malüat vermektedir. Makovi'nin iddiasına nazaran elli sene sonra dünyada mevcud petrol kuyuları tamamile kuruyacaktır. Ve Avrupada mevcud bulmaktan âcizdir. halde hliyen Refik zorla gözle- Lâkır- Ş Günah diyorlar. ze mektub getirdim. tiyor, fakat, « sayıklar gibi mırıl- belki, hayırdır... FİLE dir için bir başkasını maksızın bu vazifeyi makta ve - kiymetle! zıcık olsun size tarif Bu bayan, bulund! liste ayni hıklvıkrl' bu seyahatlerinin bir ni yapar ve gezdi leri ve gördüğü şeyleri Bakınız ne diyorum * çe liste ve her dafasında #İ ni yelerler ve şüphe yok daklarda birer tebessüii Meselüâ: — Tam Şanzelizedef duk. Bir Alman nıuh-#”:ş. vayda ayağıma basmıştı sine dönüp baktım, M kardi. Alt tarafında N? I% bir Fransız kadar eserİ ve dirayet mu»ıenw'”'* l' latan acayib bir ımıı—-!-:ı bir hikâye vardır. BUti | belki yirmi defa dııılellM » sız ayağına bastıği öğle yımelf Bir başka defa: gi Buloun ormuli nındâ Ü, lomatiğe mensub bir ı'"" | başlar. Birçok defalar | Tadığı sırada bir 30" - Ha o hikâyeyi buı)'“" defa anlatmıştınız bilt yine olmadı. Gayet sade: — Ya öyle mi? ııı-' cak şey değil blnhîf.’w' anlatmağa kalktı ve #i ğiştiy Bu bir illet haline ğu için mâni olmanıf b ” olamıyacağını anlar bıraktık kendi halint- — #«Londradan «Şimal denizinde hatim esnasındas, * ) Üğümiz — zaman>, beh İT ikene, ebir gün Belgetd geziyorduk», «Prağdt miz gecer ilâh. gibi lerle başlanan ve a9? lerle nihayet bulan | nuncu, on beşinci defa dinlemeğe mesbif dük. Bir akşam yine vzsü seyahatlerinin listesifi du. Bilhaşsa onun kadar öğünmesini $? yanlardan biri arw bühis attı ve mevzt Fecriatiçilerden van edebiyatında knf edebiyat münakâi tikçe hararetlendi. M Seyahat 2e eyki Kf _b,ıı | ma ve edebiyal M müş olmasından habeden zevk 8"“' denbire bir köşedt başlamaz mı? 'Dİ. gü' liği yüzür k:uldum:ılu olunca H namadı. sl—vıhırlc danı kolundan dÜft Ve damdan — Yahu! dedi.