emsalsiz bir yer.. Kız kulesi B | 'Nizde gurubun şahane man- Vakt aldı. yürüdü... Yazın ı naşırken böyle düşünüyordum. lı.':u'“' günlerini geçiniyoruz. Ketefflis edilemiyecek ka- %—,,:lw adama., Sanki dolan bir sam yeli İskele hıncahınç dolu... Üskü. dara vapurdan boşalan kalabalı. :ıu_:'"myuı_ kollarımızda, | Püzdü derman birakmı- :ı.,_m“ '::rm-n. koca İstanbu. N:"mhc.d' yle zamanlar. termozlardan gezmeğe gittiklerini anlamak kolay oluyor, Bir ev hal. kını andıran küçük kümelerden birinin yanından geçiyorum. Ko. nuşulanlardan bir iki kelime ku- lağıma kadar geliyor. Kucağında uyuyan birkaç aylık yavrusu ile elinden tuttuğu Ö - 7 yaşlarında cin gözlü bir afacanı zabta uğra. İ lerle, çocukların omuzlarında asılı | | | İK oç, berim koylur Şi yt Te ve müesseselerin Ö Hele, <ilence yerle. tinde yapıl: ge Na "dı"'k e yapılan ucuz. —% Saatleri tatbikatın- köy Ha İstanbullular, Rüh. Büzel şehrin | şan anne, k aızlıkla ortada fir İiy ç. illklertnden — istifade | dönen genç babaya çıkışıyor: Ve çok nni buldular. Ta | — — Arabasız dünyada gidemem. Bözeli Sömert davrar O yokuşa tırmanmak, insanın gezmeyi bürnundun getiriyor. -- Araba yok.. bulamadım. — Otomobil getir! — Alti kişiyiz, otomobil dört kişiden fazla almıyor. Çamlıcaya Çıkmak, Tomruk suyuna gitmek farz değil ya.. şöy: ği bir ar. araya topladığı Nade her semti bir di an sonra bil. inde uzaktan bar» hissini ve- İdi kendine giden treni ate değer mahiyettedir: «Saatle 30 kilemetre sür'atle yaptığım bu seyahat ne müthiş bir şey yarabbi!.. İnsan uçuyor E—N':'R Tadyoyu, saatte 300 | dil Ükan g€ Ve daha ziyade sür Areyi, 200 kilemetre ©tomobili hayretle Sı:':“- Halbuki tam yüz | * şümendifer ilk | h —;:':;l'lllle Dak gHi | da liyordi " hu otdu. O zamanki €t K TÜ Mucize sayıyor. DN İygdal 1 Yüzüncü senesini kubulduğu takdirde — hepimizin âni olarak ölmemiz pekâlâ müm- kündü. Başımda hâlâ dinmiyen bir ağrı var. Doğrusunu isterse. niz tren denilen mucizeyi görmek ve içinde seyahat etmekle kendis mi bahtiyar sayıyorum. —Bunu Mazillerler © Meydana çıkan | yaptıktan sönra ilk ve ayni za. W e Sancak 1829 de hal | manda son olacak tecrübemden a S halkın seyahati bat, Stephanson Bir İngiliz albayı da 1831 de iki B #0ti olan ve res. İ & K h'(ııd:h“ Mançester - Li. |S y Üa p, “übeleri yapıldı. ”l.:;' Milük bir seyahat ua Be Ki DBilizin intiba. — Va enteresan ve trenin karşılaşmasını şöyle anlatı. yor: «Fakat üzerinde, tıpkı biziraki gibi Lverpoldan gelen br trenle karşılaştık. — Kurözman insanın tüylerini ürpertecek kadar müt. (Devamı 7 laci sayfamızda) İ " memnunum.. | görenler ne yapmışlardı ? ğin yanlarındaki çanta ve sepet- | gibi oluyor. en ufak bir kazâ vü- | İ Zarasını seyretmiye doyamı- yanlar kimlerdir? Yazan-: Bedi Gündüz lim öyleyacı., ç baba, lâhavle der gibi tayı öteki eline alıyor, kafile yo. la koyuluyor. Deniz mevsimi geldikten sonra kırlara pek rağbet kalmadı. Hele son sıcaklar herkesi denize, suya köşturuyor. Fakat her tarafını sa. ran denize rağmen ancak birkaç plâji bulunan şehrin, haline acı. ya acıya Üsküdar yakasının biri. cik plâjına götürecek bir vasıta aramakla meşgulüm... Üzüntülü — bir — taramvay yolculuğundan — sonra — kon « doktörün — ikazile. | Doğahcı . larda indim, Plüjm üst kapısı, tramvay durağından fazla uzak değil. hattâ, tramvaydaki istif . ten çıkınca insanın, terini kurut. fnak için böyle bir iki yüz metre yürümesi faydalı oluyor, Uzun ve yeşilliklerle örülü bir koridorü andıran taflan duvarlı, sarmaşık tavanlı yoldan geçtikten sonra geniş bir saha, tabiatın en süslü dekorundan bir parçayı a. damım önüne zer.yor. Marmaranın göğsüne — oturtul. muş en hâkim nokta, Kızkülesine tepeden bakan burası olacak.. bu noktayı isabetli bir buluşla köş- küne arsa intihab eden zevk $a . hibi adamı araştırdım. Eski bir Üsküdarlı âşina onlattı: — Burası Abdurrahman (efen- di) isminde bir mollanın köşk bahçesi idi. Molla çok fakirmiş. fakat ulümu şer'iye (!) den fi - kıh (!) da epeyoe şöhreti varmış. Mısırda bir türlü halledilemiyen bir veraset davasının istişaresi. ne bu fakih Abdurrahmanı ça - girmışlar, Gitmiş., keskin dili (!) kuvvetli fıkhi (!) İle bir çırpıda davayı halletmiş.. caize olarak ne almış biliyor musunuz? Tam otuz bi İngitiz lirası.. Bu dünyalıkla İstanbula dönen | fakih Abdurrahman molla gel - miş, burayı satın almış, muazzam bir köşk ile şimdiki plâjı -teşkil eden Babilin asma bahçeleri gibi kat kat, denize kadar uzanan mu. azzam koruyu yaptırmış ve.. tah- min edersiniz ki çok keyifli bir ömür sürmüş. İri gövdeli, bol yapraklı ağaçların serin tuttuğu üst bahçe sıcak günlerin en iyi geçirileceği bir yer. — Marmara; ufuktâa gökle denizin — birleştiği noktaya kadar enginin göze se . rinlik veren tat'ı bir — serilişile mücevherleşiyor; sıcaktan buna- lan, ezilen bitkin ruhlara burada en kuvvetli şifa elinden topup gelen bol iyodlu rüzgürla içe si. nön serinlik oluyor. Aşağıda, deniz kısmında deh . şetli bir kalabalık var, Kumlara serilen genç ve levend vücudlar, denizde yüzen, dalan, su topu oy- mıyan, türlü atlayışlarla Marma. ranın serin göğsünde eğlenen bir yığın halk göze çarpiyor. Orta bahçelerin tobil (verande) lesmin- de masa başlarında buzlu içkile. rini alan çiftler, biribirlerine tat. h fısıltılarla iç dökmek için su- (Devamı 7 inci sayfamızda ) MİZAH Deokter şaraba su key demiş — Doktor şaraba su koy dedi. Ama ne kadar su koyayım diye bir şey tenbih etmedi. Üç damla koydum! Acaba fazla olmasın!.. n Bir de büyük babam var Sofrada yan yana düştüler. Erkek çok mahçup” bir şeydi. Muhâavereye — nasıl başlıyacağını bilmyordu. Fakat bu kadar güzel bir genç kızın yanında da susup oturmak budalalıktı. Ne olursa olsun dedi sözü şöy le açtı: — Nastisınız bayan — İyiyim teşekkür ederim. — Valdeniz iyilerdir inşaallah — İyidir teşekkür ederim. — Ya pederiniz sihhattedirler yat.. — Çok şükür mersi, — Ya hemşireniz!.. — Çok iyidir eksik olmayınız. — Ya biraderiniz... O da yidir ga. — Hamdolsun sihhattedir. Başka bir şey söyliyemediği için sastu. Yütkündü. yutkundu. Genç kıx da bir müddet sustu. Sonra onun konuşacağını görünce ona döndü: — Benim bir de büyük babam vazdır... Yemeğin sonuna kadar susmı. yalım dedi.. — e *İhtiyatf bir adama evlendiği için herkes ona acıyor ve-onu tankit ediyorlardı. Daha yirmi beş yaşında di. yorlardı. Böyle bir ihtiyarla nasıl yaşıyacak. Bir dostu onu müdafaa etti: — Ne yapsın on parası yoktu. İhtiyar adam zengindir. Her halde böş bir Gşıki olmasından daha iyi değil mi? Başka bir dostu: — Elbette diye cevap — verdi. O para ile giyinip süslenip gezer. ken kim bilir kaç âşık bulacak, aa —a Mirey Balen, Romaya gitmiştir. Oruda «Ateş diyarı» adlı yeni bir filim çevirecektir. Sevimli yıldız, hareketinden evvel Şanzelizenin büyük lokan. talarının birinde şerefine verilen bir koktel partisinde dostları ve gazetecilerle vedalaşmış: — İtalyan tenoru, Tito Şipa ile beraber «Afeş diyarıe filmini çe. virmeğe gidtyourm. Bu, bir musi. | ki filmi değü, tarihi bir facıadır. | €Ateş diyacı» ne demektir?. vın% sonra hazır bulunanlara, birer fotoğrafını hediye etmiştir, 5—SON TELGRAF —25Temmuz 1938 Ingiltere Plâjlarında.. Nasıl eğleniyorlar, en güzel aşk hatıraları nelerdir ? Hiç bir yerde görülmiyen İngiliz sürpirizlerinden bir kaçı... — Ah! There you are! Sizi kay- boldu sandım; atıyordum! — Ne sıcak bu. — «Heat - waver (sıcak dalğa. 81), gazetelerin on beş gün evvel baber verdikleri sıcak... Hazır ol! Tren istasyona gi- riyor. Sen Bettiyi kucağına al, ben de köpekleri muhafaza ede - yim. Mükâlemenin sonu umumi gü. rültü —arasında — kaybolmuştu. Trenden inenlerin çoğu, gazete köşklerine gidiyor; son gazeteleri resimli risaleleri alıyordu. Küçük — arabaların — üzerinde peynirli, jambonlu — sandoviçler, tuzlu ve çavdarlı francalalar do. laştırılıyordu. Tütüncü dükkönmün camekâ. nında sigara paketleri, yaprak si- garaları, kibrit kutuları sıralan. mıştı, Mühtelif " şekilde pipolar, deste deste iskambil — kâğitları, kartpostallar, çakmaklar, ilâh... Spor elbiseli genç bir sporcu, cebini karıştırıyor, çok beğendiği pipoyu alacak birkaç şilini kalıp | kalmadığını anlamak istiyordu. Kısa pantalon'u, çıplak bacaklı, göğsü açık gömlekli on iki yaşla- rında iki çocuk koridarda duru . yorlardı. Ellerinde, paket halin. de bağlanmış balık ağları, olta kamışları tutuyarlardı Tron istasyonuna girince sar- sildi, lokomnolif bacasından beyaz bir duman salıverdi. İkinci mev. kikompartimanlarından — birinin kapısıada duran — bir kondoktör, kasketini eğmiş, mağrurane bakı. yyordu. Bir elile geri çekiliniz işa- Amerikada, Arjantinde, ihtilâl zamanında geçtiği için bu isim verilmiştir. Seneryo Anjio. letti'nindir. Mirey, bu sözleri söyledikten imzalı “Fetini verdi ve şü sözü söyledi: — «Be careful» (Akkat!) çan - taları arkasında bulunan bir genç kızlar grupu hep bir ağızdan men. sub oldukları jimnastik klübü - nün marşını söylüyorlardı. Sıcağa pek tahammiül edemi . yen, spordan başka bir zevki ol. mıyan bu milletin düşüncesi şu: *Go awaz> gezmeğe gitmek.. Daha tren tamamile durmadan merdivenlere atlarlar, vagonların kapılarını açarlar, kompartiman- lara hücum ederler. — Meri, Meri,. burada boş bir kişilik yer var. Saçları perişan küçük Mis, e . lindeki paketleri düşürmemeğe çalışıyor ve daha ileride bir yer bulduğunu söylüyor. Birkaç dakika geçiyor. Birkaç gün sonra hareket edecekleri için istasyonda kalanlar, mendillerini sallıyarak bağırıyorlar: — Beni istasyonda bekleyiniz. Sakın otelde oda tutmayı unuüt - mayınız. Açıkta kalırım sonra.. Gidenlerin hepsi memnun.. On beş gün plâjda vakit geçirecekler. | Banyo alacaklar, gülecekler, eğ- | lenecekler... Oh, ne âlât. KOMPARTİMANDA Ağzında sakız çiğniyen bu ka. fası yeni traş olmuş genç, küçük bez çadırını açıyor, Bösteriyor — Oteller çok pahalı, Pis ve konforsuz. Açıkta yatacağım. #— Ben de öyle. — Görüyorsun a, her şeyim ta. mam: çadırım, lâstik seccadem, portatif kafyolam, örtüm, keten su kovam, ispirto lâmbam, ilâh.. Bu'bir sürü eşya güzelce kat- lanınca bir el çantası kadar yer tulmuyor. — Şu arkanda sallanan lâstik torbu nedir? Göster bana... Kocaman kırmızı bir balık. Bisikletimin pompası ile şişiriyo. rum. Yüzmeğe giderken ihtiyaten beraber götürüyorum, Ah! Yes,. Caninin buna ben- zer bir tavğanı, Toninin de bir boğa yılanı var. Çok eğlenceli şeyli İngiliz plâjlarında, banyo za » manlarında denizin üzeri bunlara benzer hayvanlarla dolar, küçük ve büyük bunlarla eğlenirler. Fı. çıdan daha büyük balonlar da vardır. Bunları iterler, arkasın. dan koşarlar, tutmuya Ççalışırlar. Fakat, en hoşu <lüstik yatak» tır. Şişirilince suyun üstünde bir sal şeklini alır, Buna uzanıp yatar - lar, Kontrol memuru geliyor. Yaşlı (Devamı 6 ıncı sahifede) arkadaşına 4000 Ingiliz lirası.. Karı koca arasında olan şeyleri yazmak Da- nimarkalı Kontun hoşuna gitmiyormuş Onüne geçilmez bir mes'ele ha- lini alan bu iş'n sonu ne olacak? Karısını tehdid etti diye mah. kemeye sevkedilen Danimarkalı kontun beraet ettiği yazılmıştı. ! Londra gazetelerini uzun uzadı. diya meşgül eden bü davadan sonra şimdi kontun ne yaptığına dair de birhayli dedikodular de- Danımarkalı etmektedir. kont Reven Hov'un başından geçen geylerin bu kadar devamlı bir su. vam rette mevzubahs olmasının sebe. bi belli: Bu kont zengindir. Aslen İngiliz olan karısı da hem daha pek genç, hem de pek çok zengin- dir. Zenginler arasında olup bi - ten şeylerin dedikodusu bir kere gazete sütunlarma ve mahkeme zabıtlarına geçti mi, artık kolay kolay tükenmiyor. İşte Londra ki. bar mehafilini meşgul eden kont fle karısı kontes te böyledir. Kont gazetecilerle görüşmekten çekini- yor. Fakat yine bunlardan biri kont ile görüşmeğe muvaffak ol. Muştur. Danimarkalı kontun anlattık. ları şayanı dikkattir. Bunları şöy- le hulâsa etmek kabil olacak: — Amerika gazeteleri bana bu macerayı yazmak için 4.000 İngi. liz lirası teklif ediyorlar, Karım ile aramda olan şeyleri yazmak istemem, Bu teklifi reddettim. Diğer taraftan benim memleke . tim olan Danimarkada izdivac de- mek mukaddes bir rabıta sayılır. Ben buna hürmetsizlik etmiyece. ğim. Size şunu da söyliyeyim ki, benim mensub olduğum ailede #ekiz yüz senedenberi hiç bir bo. [Doııııl—ııhilıdı)_ !