panya "ranko dahili — Az değil doğrusul, 30 - 40000 Al- — Mman askeri İspanyaya yollanacak, temin edecekler. Ve ar - İspanya işleri de düzelmiş ola- k!.., Ne maksatla ortaya çıkarıl- Olursa olsun bu rivayetleri Pa- ti Alman elçisi bir tebliğ neş- tekzib etti Bundan anlaşı - iyor ki Almanlar İspanyaya asker, /— Yardım göndermek şayialarının dön ',İ'O_ITEI.GRAF — 29 Mart 1938 Kavgası! harbi kazanır- a hariçten yardım edenlere - hiçbir şey vermiyecek! 40,000 Alman askerinin İspanyaya — yardıma gideceği do ğru değil! Dünyanın En zengin Hükümdarı A Palı'yala mih- Vaidleri İstanbul belediyesininki » sğ'yes — İkadar buldu. Fakat hiç birini yeri- racesi Ölüü — 2 eee tiz'ea 't Patiyal Mihracesinin ismi, Hin -|saatte bekle, dedi. On gün sonra distanda — debdebe ve ihtişamın yüzünü görürdüm. Sütçü ve yağcı Tüteradiftir, Avrupalılar — ken - osnafı kadar kurnaz, Almanya ka- disini, pek derin düşünceli ve ted- dar emri vakiden hoşlanır, General irli bir hükümet şefhi olarak tanır Franko kadar söz anlamaz, Millet- ıb,:u İ n ler Cemiyeti kadar vefasız bir ka- Mihrace, 47 yaşında olduğu halde dındı. Ş (Lâhur) da öldü. Onun genç deni-| Böyle olduğu halde çılgınca seve- İlecek bir yaşta ölümile Hindistan, rim onu... en zengin, en asri bir bükümda l Kimbilir belki de, biz erkekler İrını kaybetti. biraz da böyle acaip kadınları sevi. Mihrace; iyi bir hükümet — şefi, yoruz. : İ iyi bir asker ve sporcu İdi. Uzun | Amma, nasıl severdim onu iki gö boylu, siyah sakallı, tatlı bakışlı züm, bilmezsiniz? İbir adamdı. Halinde, tavrında, yü -| Her gün, sulha susayan dünya, İrüyüşünde ve söz söyleyişinde Şark| Führeri özleyen Viyana, caddele- hükümdarlarına has ve haşmet ve rindeki çamur gölünün kaldırılaca- /'azamet vardı. B1 o mesut günü bekliyen Aksaray Mihrace; debdebeye, alayışa çok| balkının sabırsız heyecanı içinde, HİKÂYE Samur kaşlı sevgilim !.. NUSRET SAFA COŞKUN | * tanbulda oturuyorduk... Ve | tik sevgilinin yolunu beki /“Mtesini istemiyorlar y diğer safhalara geçilebilir: işleri son günlerde yine iya çıktı İki seneye yakın bir za- | Bombardımandan sonra bir şehir ne hâle gelir. düşkündü. Sarayının civarında, mi- safirlere mahsus bir çok daireler 'yaptırmıştı. Tebası, kendini tapınır- Casına severdi. Mihrace, bir çok zi- gözlerim yolda onu beklerdim. Fransız maliyesinden daha bozuk düzenli İngiltereden daha mütered- dit Habeş kralından daha ümitsiz danberi devam eden dahili har- N ne vakit biteceği bahsı üzerinde tle bulunmak değil, fakat A Siğet devletlerin bu hal k:rgınndığ tür. Frankonun sarih surette beyi ge 'natta bulunmasına şundan dolayı kendisinin sebebiyet vermiyeceği- lüzum vardır! Eğer şimdiye kadar ni anlatarak İngiltere ve Fransayı kendisine yardım etmiş olanlar İs-|temin etmek lüzumunu görmüştür. ki; Franko böyle bir değişikliğe | yaletler verir, genlikler tertip e -| kalbim bütün gün anun için çar- y Terdi Beni sevmediğine, artık aramıya- cağına hükmettiğim günler olurdu. ) sa izaha sığmaz bir n veyahut muhafaza ede - 'adı 'a bu yeri istiyerek, eri vaziyetin ne olacağı Tâkır- (a yaa gü Veya Dü y v 'a bu imtiyazı alarak birer su- HĞ İn:;udqı tazelenmiştir wyerl“)e kalkarlarsa buna Ha "'“"'ğ'î:.'ff?;f';x"”ğ ikomşu Fransa hiç bir suretle u;;;d G mevzu anlatmıştır. istendi, fakat İngiliz baş-| Almanya ile İtalya İspanyada açık-) ll çok ihtiyatkâr davrandı Son| şyn açığa bir müdahale vaziyeti alır ğ ’:ım'"n“!' -| larsa o zaman Fransa da şimdiye ka iyada yeniden bir hayli| dar riayet ettiği ademi — müda -| Bönderildiği sözleri çıkmıştı. he siyasetinden başka bir yol tu- Konun muvafakiyetleri de M-['ıu.ıur, diyorlar, Fransız maha -| D0 gelen bu yardımcıların tesiri- fijinin noktai nazarı böyledir. Şu iğu söylendi. Frankoya yar halde şimdi İngilterenin, Fransanın GN B Pri İlerinin neşriyatından anlaşılıyor. | Franko biran evvel neticeyi ken-| - Birgün Amerinkad -| di lehine olarak elde etmek için ha- el bir güreşçi geti 'tebası, | dusunda geçen- seneye nisbet'e da- j Bu takdirde Fransa ve İngiltere hükümetlerinin İspanya karşısında işimdiye kadar takip etmiş oldukları ve her vesile ile resmi surette tek- rar ettikleri âdemi müdahale siya- setinde dğişiklik — olmıyacaktır. Franko bugün Ispanyada kendi or- ha az yabancı bulunduğunu u. söy- lemektedir. Fakat Frankonun ha - ber verilen her muvaffakiyeti üze- rine, yardımcıların bundan ken - dilerine ne kadar bir iftihar hissesi çıkardıkları, o memleketler gazete-|derdi. Bunların binbir gece masal-) |İlarından darkı yoktu. Gönlünün — barsasında — kaymetim frank gibi dehşetli bir tenezzül gösterir ve ben Blumu bile yerin- den oynatacak bir hale gelirdim. Ba Zen, bakardım, değerim Ünitürk gi- bi en yüksek kıymeti bulurdu. Ve gelir, beni arar, Ümitsizliğin karan- lığı içindeyken yakamdan tutar, kaldırır, saadetin en yüksek tepe- sine çıkarır, apaydınlık bir. dünyal gösterirdi bâna!... Beni sever miydi? Buna evet dersem yalan!... Beni sevmez miydi' Burla da hâyır, dersem doğru de- ğil... Sevmese aramaz, sevse üz- mezdi. Dehşetli romantik, — islterik bir mahlüktu. Ben o zaman ) Yalnız, sevdiğim kadının kaşları. © kadar hoşuma giderdi ki, muhak- kak derdim, samur kaş budur. Bu gece bunları niçin hatırladım sanki... Karımla kızım - baloya - gittiler. Kendimi ak saçlarımla onların ya-) Nına yaraştıramadım. — Siz, dedim, çocuklar gidiniz. Bu bembeyaz yün yumağı gibi saç- |larımla neşenizi kaçırmaktan kor- / Frankoya hariçten edilen yardı - —J Böyle hatır için olmadığı | in Franko galip gelir de İspanya- famamile hâkim olursa, şimdi çendisine yardım etmiş olanlara im| İkanını dökmelerindeki feci manza - 'Ta unutulur gibi değildir. Nice nice kurbanlar gitmektedir. Bu feci hallere mümkün olduğu kadar bir nihayet vermek ve hiç ol- mazsa; bu hava bombardımanları - nn önüne geçilmek, biçare kur - banların sayısını mümkün olduğu kadar azaltmak için iki taraf ara - meyva gibi iştahayı çeken harıku- lâde bir kadındı. | Parlak ve hafif — dalgalı saçları,| kalın ve kıpkızıl düdaklı ağzı, in-| sanı âdeta yerinde çiviliyen keser gibi keskin gözleri vardı. İki eli tımak istedi. Bunun için Londra » dun maruf bi rressamı —davet etti. Merasim elbiseleri 9,000,000 frank, Ve dekerinde elmaslarla, inciler - le güsü idi. Mihrace, Avrupada bu- | handuğu zamanlarda bile işlemeli elibeslerle gezerdi. Üzerinde, paha biçilmez mücevherler bulundurur - du. Boynuna taktığı gerdanlık, yir- lan söyliyeyim size.. Vücuduna da, bacaklarımın hafif inhinasını kesaba ü Yirmi ' karım. Evvelâ zorlamak istediler.... vvadan bombardımanlarla hükümet |Dir kaç dakika süren f seyret- (iki yaşında, dumanı üstünde bir de- me inv:dm kızım sertliğimi bi-i kuvvetlerinin zayıf düşürmek için|mek için yüzlerce kilomğin& uzak -| likanlı idim. O benden galiba üç Ür.a çalışmaktadır. Bu bambardımanlar İlardan' "'Wı-"t Kar Üİ ve Ya-|dört yaş büyüktü, zi İspanya dahili harbinde yani ayni|Ya olarak gelmişlerdir. $ * Tam münasiyle olgunlaşmış bir| “Demâğe mecbur” oldular. Onlar' memleket evlâtlarırın birbirlerinin /| Bir kaç sene evvel, reşhihi yap - Bahçeye açılan balkonun — kapısını araladım. Serin fakat aydınlık bir İgece... İçimi çektim... Nasıl çekmi- yeydirn ki tam elli beş yaşındayım, Ve hâlâ kocamıyan bir gönlüm var. Ne tesadüf... Radyoda eski - bir şarkı çalınıyor: Uslan ey dit artık ihtiyar olmakta-| gittikten sonra yazı odama çıktım. | İspanyada toprak ta alacak « /— Arı söylendi. Bdi v bu rivayetler yeniden Barselonun hall A parlementosun - iiı -& — da olsun, parlementosunda |devam edeceği yol yine eskisi gibi “olsun bu son günlerde söylenen söz- 4demi müdahale yoludur diyorlar. İsi Meselesinin Avrupa iş-| Frankonun beyaıatına — gelince; Üzerinde ne kadar tesiri olduğu | bu sefer kat'l sur.tte tekrar ediyor| hili harbin şu veya bu şekilde ni-|ve anlaşılıyor ki ıspanyaya tamami- Yetlenmesi karşısında — Avrupa le hâkim olduğu zaman İspanyanın hiç birinin lâkayd)bir parmak vuprağını bile başkala- M MiYacağını bir kere daha hatır- irına bırakecak değildir. Franko bu- / Fatmiş oluyordu. İna benza. şeyleri daha evvel, az çok. lro.vı gelince; İspanyayı ta - İsöylem.aiş değildi. Fakat bu sefer- SK g eline — geçirdiği takdirde, |ki beyanat onun daha kat'i bir su- b mi sıra inciden yapılmıştı. Bera - berinde, yüzlerce kâtip ve hizmetçi bulunurdu. Mihrace, büyük bir #porcu idi. Kriket oyununu çok severdi sında yani hükümet ile Franko ara- sında bir anlaşma temini için Fran- sa tarafından bir teşebbüs ileri sü- rülmüştü. Fakat bu teşebbüs - bile Şu Zaman arasında bir aydan fazla zaman geçtiği halde bir netice el - 'de edilemediği görülmüştür. Lâkin İspanya meselesi etrafında İngiliz başvekilinin — parlamentoda) bülunurken bu noktaya işaret et - tiği görülüyor. Bu beyanattan anla- büs etmeğe karar verilmiştir. Fazla olarak Paris hükümeti Vatigan nez. dinde teşebbüsta bulunarak Papa - nın İspanyada iki tarâf —ara sında böyle kan dökülürken şehir- -|birini kullanırdı. Bu, samur - kaşlı, katmazsak hiç diyecek yoktu. Eh, © zamanda benim için idcal güzel, | böyle kadındı. En ziyade kaşlarını beğenirdim.. Annem, küçükken, başımı yümu- şak dizine koyarak dinlediğim bü- tün masallarında peri padişahları- nın dünya güzeli kızlarını tarif ederken, muhakkak samur kaşlı ta- sın! Yağ parlaması Ateşlte veya gazda birşey kızar- tırken tavadaki veya tenceredeki hal yok, Bir tahta parçası alınız, kulağımda kalmış, beğendiğim bü-| fAYANIN veya tencerenin üzerine ı FAYDALI BİLGİLER. yağ ateş alır, parlar, Korkuya ma-| yer verip vermiye- gok şey söylenmiş o- M e yardım etmiş olan-İrette söz söylemek ihtiyacında ol - Jan Franko şu günlerde yeniden be- şılıyordu ki gerek Paris ve gerek Londra hükümetleri İspanyada ge- rek Frankoya gerek hükümete mü- racatla dahili harpta bu kanlı vu - İduğunu göstermektedir. Çünkü İs - İpanya topraklarından bir karış ye- İrin şu veya bu tarafa verilmesi; Ak- lerin bombardımanile her yerde binlerce halkın kurban gitmesine |mani olması için teşebbüste bulun-| saklıyayım, hâlâ, samur kaş ne bi- mağı muvafık görmüştür. Fran -| çim kaştır bilmiyorum. Hattâ ina ko üzerinde Papalığın tesiri görün-| mır misınız, samur nedir görmedim tün güzel kaşlara, hah işte, samur | kaş bu olmalı derdim. Sizden niçin | kapatınız, Ateş ânide söner, Kilidler Eğer anahtarınız kilit deliğine| güçlükle giriyorsa biraz yağlayınız. — O- Buyurun efendim,. Buyurun, Şöyle oturun efendim Rica ederim... a;l'lhf. zatı âliniz rahatsız olacaksınız efen. — Aman efendim aman... Ne beis var? Ha ora» 'da oturmuşum ha burada... — BSelim beylerdeyiz Kaymakam bey ağabeyimi (!) /— Ağırlıyor. Baş köşeyi veriyor. Ömer de güya tevazu /— Bösteriyor, köşeye geçmesini Selim beyden rica edi- yor, Can sıkan teşrifat usulleri... Fakat, benim yü- /| reğim de tiril tiril titriyor, içimden: — — Ah bu geceyi bir falsosuz geçirsek... Yarın kolay! İnsan sıkışık vaziyette sadece içinde bulun- duğü müşkül dakikaları atlatmayı cihandeğer kıy- /— Mmette sayıyor. köşeye yerleştikten sonra, kaymakam bey- Je aralarında dakikalarca: — Safa geldiniz... — — Allah ömürler versin efendim? n Gibi merasim ve beylik nezaket kaidelerinin ya- #ürdü. Ondan sonra, Ömer İskilipte ticaret 1 olduğunu ve bu vesile ile beni de görmek is- k ziyaretimde bulunduğunu söyledi. Ve ilâve Efendim Vicdan hanımı kızım gibi severimn - allah çok temiz, iyi yetişmiş, nezih bir kızdır. N epiy famandır görmemiştim. Bu vesile !le ile de teşefrüf etmiş oldum. de, beni medih yolunda Ömerin sözle- katarak iştirak etti. Ben de boyuna Yanatta bulun bulunmağa lüzüm görmüş-İdeniz vaziyetini o kadar değiştirir S B n Hnya I L helecan geçirerek konuşmalarına dikkat ediyorum.. Sonra, Örer nişanlanmamıza geçerek — Her halde Vicdanın, oğlunuz ile izdivaç etme- Jlerini hayırlı ve uğurlu sayıyorum. Mesut olacak- larından şüphe etmem... A Diye kâtip ağzı bir sürü lâf söyledi. Ben de böyle babı âli kalıbı lâkırdı etmeyi hiç beceremiyorum. Konuşuşum da yazılarım gibi: Biraz kaba, açık kı- sa... Hele, çok söylemeyi sevmiyorum... Bence ko- nuşma en keştirme yoldan yapılmalıdır... Ömer, Selim beyi medih ve Vecdetle izdivacımızı ballandıra ballandıra anlattıkça kaymakam beyin sevincine, için için gururuna ölçü yok, Kâfir herif, riyakârlıkta, şeytanette bundan ileri - ye varacak hiç kimseyi düşünemiyorum. Selim bey- le konuçurken öyle temiz yürekli, öyle mütevazi ve kibar, öyle şirin ve hayırsever bir adam görünüyor ki... Bu saniyedeki Örnerin, bir ırz düşmanı, bir ah- Tâksız olduğunu isbat edebilmek için yüz tane şahit ister... Böylelerinden hakikaten korkulur. Rüzgür — benim. Diye evin içinde orta ayunu mu oynayaca- AD G - - A kuatın önüne geçilmesi için taşeb - mesi bekleniyo: bile, Ç EDEER gibi çarçabuk - esiş istikametlerini - değiştiriyorlar, ağaç kurdu gibi renkten renge giriyorl Akşam yemeğinden sonra, epiyce oturduk. Saat gece yarısın vuruyor, Ömer: — Artık kalkalım... Beyefendiyi fazlasile rahat- sız ettik... Dedi. Kaymakam bey üstüste: — Estağfurullah efendim estağfurullah... Deyip duruyor. Fakat, benim içimden cızır cızır kan akıyor. Onlar, bunun hiç farkında değiller... Buradan çıkıp Ömerle beraber eve gitmeye bir tür- lü cesaret edemiyorum. Bu cesâreti göstermek için ya çok cesur olmak, yahut ta her şeyi göze aldır- mak lâzım! Biliyorum ki, eve gider gitmez, lodos Poyraza çevirecek, yani: Ömer bey kuduz salgın, atılgan ve ısrarlı halini alacak! O zaman ne yapa- cağım? Yine sabaha kadar şu köşe senin, bu köşe Bu kâfi gelmezse anahtar deliğini törpü ile genişletiniz.. ——— ——— Bız? Hem öbür sefer sarhoştu, kolaylıkla evrilip çev- rilebiliyordu. Şimdi sarhoş ta değil Onunla beraber eve gitmek bana ölümle bir ge- liyor. .. Kapının dibine gelinceye kadar aklıma hiç bir tedbir gelmedi. Şuursuz, tamamile mankala onlar- la beraber sürüklenip ben de aşağıya iniyordum. Hizmetçi kapıyı açtı, kapı arkasında vedalaşılıyor: — Devletle efendim... Görüştüğümüze memnun oldum... İnşallah Sungurluya avdet etmeden daha sık sk görüşürüz... — Hay... Hay efendim... İki üç gün baradayım... Tesadi ederim... Eller son defa sıkılıyor... Kaymakam bey, Neba- hat, Ömer, ben hepimiz kapı aralığındayız. Ömer sokağa adımını attı. Sıra bende. Bir türlü adımımı dışarıya atmak istemiyorum... Dehşetli sıkıntı için- deyim... Yeis, buhran, endişeden terlediğimi farke- diyorum... Tam ben de sokağa çıkmak üzere iken aklıma yarım bir kurtuluş çaresi geldi, alt tarafını düşünmeden: Y Zebra kadın (hizmetçi) ni eve kadar götürsün... Sabahleyin görüşü: Dedim, kendimi içeriye çektim, hizmetçiye: laydi Zehra, sen Ömer beyi bizim eve götür, «Gülfidan» a söyle iyi bir yatak hazırlasın.., Emrini verdim... Kadıncağız: — Başüstüne... Dedi, carını topladı, iyi yetiştirilmiş çevik bir as- ker gibi hemen sokağa fırladı... Fakat, hayret umu- de Be- Gülümsedim... Bu akşam — gençe lik çağlarımın ihtisar edilmiş he- yecanını duyüyorüm. Bu- yalnızlık bana garip bir tedai yaptırdı. Böyle evde yalnız kaldığim bir geceyi ha- tırladım. Annem hâstalandığı için Mersin kazalarından birinde kaymakam babamın yanına gitmişti. Evde hiz- Tetçi ile yalnızdık... İmtihanlarım biter bitmez ben de hareket ede- cektim... Mektebim dolayısile — İs- ben mektebi asarak, her gün bu roman- Onun için, ne yalan sö; birkaç sene ayni sınıfta kıde: mi almıştım. Koltuğa gömüldüm. Sigaramı ta- zeledim... O, beni kavuran, yakan aşk ve gençlik senelerimi düşünü- yordum. Yarabbi, ne kadındı 0... Benim için ders te, hayat ta, istikbal de o idi... Fakat anlattım ya- size... Böyle esrarengiz, ele ayuca, bilhaz hliktu. Yazıhanemin, hatıralarıma —ayır- dığım gözünü çektim. Hayatın ilk ve son fırsatı olarak vaftiz edilen, gençlik icabı başımdan geçen ma- ceraların vesikalarını ortaya dök- tüm.. Vilâyet mahzeni evrakında- ki kıymetli evrak gibi darma dağın- pdı. hepsi... Aralarında neler yoktu. Saçlar, mektuplar, gül demetleri, solmuş çiçekler... Neler, neler. On- ları yüreğim sızlıyarak seyrederken elime; onun resmi geçti... Yazıha- nenin ayakları dibine halının üstü- ne oturdum... Uzun uzun seyretlim bu resmi... Hey gidi günler hey... Ve kopuk bir filim gibi birbiri-. ne ekledim. Hiç ümit etmediğim, bir gündü. Onu karşımda bulmuş- tum: — Bu akşam, demişti... Beraber kalacağız... Beni bir yere götür. ) Kulaklarıma inanamıyordum.Se- vincimden bono vadi almış bir gay- İri mübadil gibi yerimden sıçradım. — Amma, diye, ilâve etti... Kim- se görmemeli bizi... Nereye gidece- ğiz... Birdenbire kafamın — içinde bir fikrin mağneyyum gibi yanıp sön mesi bir oldu. Bu aydınlıkta yapar cağım şeyi çabucak tesbit etmiştim Onu eve götürecektim. (Devamı r) Toz almaya mahsus tüy süpürgelerin sapı kırılırsa 'Tamir etmek, fakat sağlamca ta- mir etmek lâzımdır. Kırıldti yerle- re, bir burgu ile 2 buçuk santimet-. re kadar birer delik açınız.. Sonra' kalınca bir çivinin baş tarafını ko- parınız., Sonra bunu, resimde gör düğünüz gibi kırık yerlerde yaptı- ğiniz deliklere koyarak iki parçayı, iyice birleştiriniz.. Ve sapın iki ta- rafına küçük bir tahta koyunuz. Bunu ister sicimle, ister tutkalla' tutturunuz... Şişenin içine kaçı mantarlar Bunları çıkarmak için ne yap- malı?... Gayet kolay... Şişenin içe- risine bir sicim koyunuz.. İki ucu- nu birleştiriniz, şişeyi tersine dör dürünüz, şiddetle çekiniz. Mantar' derhal çıkar. Güç kapanan pencereler Kapıların, pençerelerin çoğu iyi kapanmaz ve aralık yerlerinden | Tüzgâr girer, odayı soğutur. Bunun' çaresi, çerçevelerin kenatına çuha-, dan veya lâstikten bir kaytan çe- viriniz.. Bu kaytanlar her mağaza- da bulunur, Ve pençerenin tahta kısmına küçük çivilerle mıhlayı- nız, Fakat, bazan çerçeve şişer, pen-' çere yerine iyice oturmaz ve kapan maz, Şu halde pençereyi açınız ve' ana çerçeveye tebeşir sürünüz, tek- rar kapayınız. Ve yeniden açınız. Tebeşirlerin silindiği yerleri iki