Kemşu memleketlerden seyahat reŞorhj!an :5 SAA ei ee SŞi ni Ren li Fien aa İRAN'da on beş gün ISFAHAN ÇARŞISI Damların üstünde ki küçük oda- Haile Selâsiye Ne diyor ? “Milletimin arzusu hilâ- fına o'an herhangi bir larda minyatürcüler nasıl çalışır?t Bulunduğumuz ocetelin pencerele -| vi (Çiharbağı) a nazır ... (Çıharbağ), İsfehanın piyasa yeri. "Vaktile ortasından küçük bir dere ge Çermiş; derenin kenarında gül fi - danları varmış, Vakıa, dere kurumuş, Güllerden e- ser kalmamış, Fakat, Şah Abbasın diktirdiği ağaçlar elân yerinde... Balkondan bakıyorum, Bu — Gdört aıra ağaçların sık ve yeşil yaprakları arasından (Validel şahi) medresesi - nin kubbesi, mavi çinilerle süslü kapısı görülüyor, Kapının yanların - daki küçük peykelerde bir kaç kişi #turmuş çay içiyorlar, — konuşuyor « lar... Otelin önünde büyük bir kalaba - lik var: Boyacılar, dilenciler. Kahvaltıdan sonra aşağı indim, o - telden çıktım, İlk rast geldiğim ara- baya bindim, Burada, arabacılar da çok nazik, Ne sorsanız: abeli! Beli...» diye ce vap veriyorlar, Her sözlerinin sonu- na mutlaka ilâve ediyorlar: «Arala -| nım, ruhum, sultanım...> Bu sabah İsfehanın çarşısını gez < mek istiyorum, Burası çok eğlen - celi bir yerdir. Kubbeleri bütün çi « ni ile süslüdür. Kervansarayların ka pıları görülecek şeydir. Kervansaraylar gerçi biraz - rağ - Dar merdiveni tırmandık, dama çık- tik, Burada bir âlem var... Altın kak| malı, sigara kutuları, bilezikler, gü - müş tabaklar, vazolar, lâke ıyııı!ıı'.W divitler, kutular hep burada, dam - ların üzerinde, açık havada, güneşin altında yapılıyor, | Şah Abbas devrinin o güzel min - yatürleri hep burada taklid olunu -| | Mak şartile... Damların üstünde, belki yirmi o- tuz küçük oda var, Bu odaların ka - puarın önünde dört beş kişi birden çalışıyor, Hem konuşuyorlar, bem de şarkı söyliyorlar, Önlerindeki &l- çak masanın üstünde mutlaka — bir vazo, vazanun içinde de bir iki gül .. Bir sürü çocuk, Bunlar, ustalarının verdiği şeyleri kurutuyorlar; boya - ları, ve renkleri hazırlıyorlar, — Bir çokları da, minyatür yapanların ya- nında, yere diz çökmüş, dikkatle ba- kıyorlar, Nasıl çızdiğini, nasıl | boyadığım tüleri Kervansaraydan çıktık. Halı çar - Şisını — dölaşıyoruz, — Buradaki ha-| ıiların güzelliklerini tasvir kabil do- ğil... Sonra bakır çarşısına gitik, Bü- yük bir gürültü var, Burada sema - verden başka bir şey yapılmıyor. yor, Fakat aslından hiç farkı olma - | öğreniyorlar, İstikbalin minyatür -| © eklifi asla kabul .etmiyeceğim...,, 1807 toru... la evli... Halle Selâsiye Prenses ni alamadı. Ayda Deştaile betten düşmüş, Fakat, havuzları, as-/ KUyüUMcu çarşısı görülecek bir yer... Necaşi; eski imparatorluğunun bir ma çubukları sarılı balkonları, du - varlarındaki sulu boya resimleri çok hoştur, Bunların ekserisi — Ferhala Şırimi, Zaloğlu Rüstemin kahraman bklarnını musavverdir. Bir ekmekçi dükkânına bakarsanız, Davarlarının, hafızın ştirleri yazılı| çinilerle kaplı olduğunu görürsünüz, bir kasah dükkânında -kocaman bir çerçevede resim, Rüstmin, İsfehan| kapısı önünde kocaman bir dev öl « dürdüğünü gösterir. Berberler; müşterilerinin saçları « yıt, ya Ömer Hayyamdan bir rübaf 'a da Şah Abbasın menki - belerini anlatırlar, anın düvarlarındaki — resimle - İranın (Kalemkâr) denilen ın üzerinde çok görülür, lü adamlar, arslanlar ve Afı... Bunlar küçücük bir bir tahta üzerinde ve ka- le çizilir, boyanır, Ne ince şeyler yapıyorlar, . Çarşıda kadınlara pek çok tesâdüf olunuyor... Ekserisi çarşaflı, — fakat artık peçe kullanmıyorlar... Yaşlı bir kadınla giden genç — bir| İsfehanlı peşimize takıldı. Kucağın-! da mini mini bir bebek var, Nereye gitsek arkamızdan geliyor. Bir dük- kâna girerken yanımıza — yaklaştı. Elindeki gül demetini gösterdi Satmak mı istiyorsun?... Cebim -| den bir kuran çıkardım, uzattım, Al-| dı, geri çekildi , | vap verdi: | — Dilenci döğildir. Size hediye et mek istedi Ah! Bu İranlıların yabancılara terdikleri nezakt... Çarşının nihayetindeki meydanın Ortasında bir kuyu var, Mesiha ku - yusu, . İranhların itikadına göre Mehdi, günün birinde bu kuyudan - çıkacak, bir ata binecekmiş, Bu atın tüyle - Bgös Kervansaraylardan ik,biri bir saz çalacakmış... rinin her birinin rengi başka ve her F. Samih C | İ . Fir ingiliz mi Ç n Savanı dikka nimarlarından birisi, ye -| rtmanlarda zevce mahsus bir| masını teklif ediyor. — Bu| nız zevcin olacak. bayan ve çocuklar kat'iyen girmiyecek, İşin- Cea dönen ba odiği zaman bu e- d ilecek kapısını kapıyacak se anacak sigarasını içecek ya da masasının başma geçecek yazısı- *b1 yazacak, Bir çok kocaların can- dön ve gönülden arzu ettikleri bir şey: Mususi bir köşe!... Fakat, ba yanlar bima razı mi?... Kocalarının velev ki kısa bir zaman için olsun hususi bir odaya kapanıp oturması- Ha vıza gösterecekler mi? İngiliz mimarlarından M. Poyn - ton) asri evlerde, — apartımanlarda mühim bir şeyin ihmal olunduğunu söylemektedir. Bir çok büyük a - Partımanlar inşa eden bu maruf mi- Mar müşterilerinden bir çoklarının izhar ettikleri arzu üzerine bundan böyle yapacağı evlere, apartıman . lara bir zevc) köşesi, ilâveye karar Vermiştir. «Zeve köşesil. ne demek, diyor - #unuz değil mi? Çok sade bir şey: —Apartımanın bir köşesinde küçük bir oda, zevç, istediği zaman buraya çekilecek, is » tediğini içecek, düşünecek, yazacak karısına göstermek iği şey- ADK | deri burada saklıyacak. Bayan'ın gi- Temiyeceği, çocukların — çimendifer ; “Oynıyamıyacakları bir yer... Marının t teklifi Acaba bu «hususi köşe» yi kim süpürecek, temizliyecek? 'Tabil bir sual, Her şeyi nazarı dikkate almak | evvelden düşünmek lâzım. Eğer bu, | zevce bırakılırsa altından kalkal ıle-[ cek mi? Kadın eli dokunmıyan, pürge, tüy girmiye bir yere tup-| lanacak tozları bir düşünün... Bu - gün yerleri, yarın masaları öbürgün raftaki kitapları kapliyacak. Fakat bu, bayana veya hizmelçi-| -|lere bırakılırsa hiç şüphesiz «hususi köşelikten — çıkacaktır, Gün geç - meden dolaplarda ne var ne yok ân - faşılacaktır. Gizli yeri kalrmyack- tır. Hattâ hizmetçi, yazı masasının bir gözünü göstererek: «İşte bizim bay, bayandan gizli şeylerini burada saklar,..» diyecek ve gizli düğmesine bastırarak ilâve edecektir: «Bakınız, nasıl açılıyor...> Dabası var (hususi köşe) ye çeki- mak için - anaları.... medi mi?.,.» demek ister gibi yüzü- ne bakarak gülümsiyecektir, Yanımdaki ne sordum. Gülerek ce! kısmının idaresini, senede o0 bin li- ralık tahsisatı reddediyor. Ve men- fasmda fakirane yaşamayı tercih et- tiğini söylüyor, Necaşi; Paris gazetelerinden bi - rinin muhabirini (Bath) de kabul et miş ve şu beyanatta bulunmuştur: *Habeş milletinin fedakârlığımı, kah ramanlığını bir kat daha arttırmak is | tediği mukavemet göstermiye çalış- tığı bir zamanda bana, milletimin ü- (Devamı 6 ıncı sahifemizde) 12 İikkânun 1822'de dünyaya Gelen kadın 106 yaşında bir kadın, memleketinde hüküm saltanat süren dört kralı görmüş görmek istiyorum. kirci Leopold'u, Birinci Alber'i ve üçilncü Leopold'u görmüştür. «Mri, 4 | Genç Kral, geçenlerde yanında 0- ğullarından Prens Boduen olduğu hal ide yaşlı kadını ziyaret etmiştir. Mari Luiz'in hayatı çok munta - xr, Her sabah saat 7 de kalkar, bir finen sütlü kahve içer, bir| kaç bisküvi yer, 11 de büyük bir| bardak şarap içer. Öğleyin bir tabak! içorba, kizarmış et, ıeb_ır, peynir ve meyve yer. İki saat kadar uyur. 4 de »yine bir bardak kahve bir iki biskü » 'vi. Nihayet akşam yemeğinde : Çor - len bir yay, az sonra en küçük ço-| cuğunuz - 3 yaşında bir bebek » mi-|susi bir köşe» ilâve olunursa, apar- ni mini elleri kapıya vurduğunu işi- |(iman tutmak için bay ve bayanlar- tince dayanamıyacak, kapıyı aça »|la kapıcılar arsında - hiç şüphesiz - cak. — Biraz sonra, bebeğin gürültü İşöyle bir muhavere ceryan edecek « )yapmamasını temin için « ablası da |tir: gelecek, Daha sonra, « çocuklara bak Bayan; kocasının karşısındaki kol. |köşesi vardır...» tuğa yerleşip oturacak. Ve bay, ba-| Bayan memnuniyetle; şımı kaldırıp baktıkça: «Daha bit - İngiliz mimarm bu tasavvuru tat-| Diyecek. Ve öyle yapacak... Mari Lulz Belçika'nın en yaşlı ka- dınıdır, 12 İlk kânun 1832 de doğmuş- tur, Kral birinci Leopold'u, sonra İ - bik olunur, bundan böyle inşa öla- cak evlere, apartımanlara böyle «hu- —Birinci katta üç odamız, bir mutfak ve bir — (husust zeve| — Oh! Ne âlâ!... Gardroba lü . i-İZumum kalmadı. Elbiselerimi buras ya koyarım... ba, yumurta... Madam Luiz günde €en aşağı sekiz saat uyur. bir kere dışarı çıkmıştır. 1914 - 1918 Umumt Harbin bidayetinde İngil - tereye gitmiştir. Harb biter bitmez Madam Luiz memleketinden yalnız yurduna dönmüştür. Kendisile gö -| rüşenlere dalma şu sözleri söyle: «Hayatımdan çok memnunum. Moşhur Opara mugamniyesi ve fevkalâde Soprano sesli Bu akşam NOVOTNİ de | LGA de SOMOGYİ| t Seanslarına başlıyor. Sofrıları- nize evvelden tetnnuz. geç Napolyon pek neşeli ve pek şen... Herkese tebes- süm ediyor, herkesin gönlünü çekecek, sevgisini artıra- cak, bir söz bulup söylüyor, herkese iltifat ediyor. Şimdi bir pencerenin yanında durmuş, dans eden çiftlere bakıyor ve zihnen meşgul görünüyor. Hayale dalmış gibi... Bu sırada, sevimli bir çehre, muhabbet ve nüvaziş saçan nazarlarını kendine dikiyor, İmpara- tor, bu yanbacı kızla dansetmek, işmini öğrenmek İsti- yor, Az scnr, baloda bulunanların hemen hepsinin ağ- zında bir isim dolaşıyor. Valyeska, Kontes Mari Val - veska... 18 yaşında, çok asil, çok kibar bir kadın... Zen. gin, yaşlı ve çocukları kendisinden daha büyük bir kont- Bu; İmparatorun ilk macerası değildir. Mısırdan döndükten sonra hiç bir kadına gönül vermemişti. Joze. fin'in vefasızlığı, kadınlara karşı kalbinde derin bir kin uyandırmışti. Buna rağmen Mari Valveska'ya gönlünü kaptırmaktan, hakiki bir muhabbetle sevmekten kendi- Kontes'e gönderdiği mektupların birinde: evatanı- nızı, zavallı kalbime merhamet ettiğiniz, arzusuna mu- kabele gösterdiğiniz zaman daha fazla seveceğim...» Diyordu, Mari Valveska, İmparatorun sevgisine mü- kabelede kusur etmedi. Fakat, kendine ve diğerlerine hakim olan bu adamı gösterdiği muhabbete zaâfa hayretten kendini. alamı- çehresinden daha güzel!...» yordu: Beni sevmekten vazgeçersen seni daima sevdiğimi unutma! Varşovada : Kral sarayının taht salonunda da büyük bir balo veriliyor. Polonya'nın en güzel, en cazip ve en kibar kadınları, kızları orada... |Bunların ortasında sade yeşil üniformalı biri var: Na- polyon... şerefine, balo tertip olunan Pransa İmpara- n defterine şu cümleyi yazmıştı: «Tatlı, sevimli, güzel bir kadın, bir melek!... Kalbi, Varşova'dan ayrılırken karar verdiler: Kontes, Prug sevgili Mariciğim... Her gün, her dakika zih- / ya'nın Fenkeriştayin şehrinde kendisine mülâki olacak, nim, fikrim bayalinle meşgul, Her an, her saniye seni| beraber on hafta geçirecekler. »» Kontes, bir müddet nefsile müca- dele etti, Ve nihayet kendini İmparatorun kolları ara-'lerinden Konstan'la Fakat bu, gizli tutulacak, imparatorluk sadık bende« Rüstem'den bakşkası bilmiyecek... sıva birakiverdi. Artık her gün buluşuyorlar, birbir | Burada, eski bir şatoda pek tatlı bir hayat geçirdi- le'ini görüyorlardı. Köntes; her ziyafette, her şenlikte ler... İnparatorun yanında bulunuyordu. İmparator hatıra | —- (Devamı 7 inci sahifemizde) Şeytan adasından kaçan bir mahküm ; Kolombiya gazetesine hatıraları- nı para ile tekrar kaçmıya muvaffc* oldu — 46,638... Hapishane gardiyanına kimse ce - İ 1 p vermedi, 46,635 numaralı mah kümla diğer beş arakadaşı yoklama da yoktu Grdiyanlar bir saat kadar Şeytfin adasında araştırmalar yaptılar, Ne tice; Belbenua ile beş arkadaşının fik rar ettiklerini anladılar, Hapishaneye dönerken gülüyorlar ve: «Köpek balıklarına çoktan yeni olmuşlardır...> diyorlardı. İ © zamandanberi üç sene geçti. Bel benua Nevyorkta, Fakat, haftaları , günleri sayıyor, ve pek acıklı — bis #mür sürüyor: Amerika — hükümeti, yirmi marta kadar şehri terketmesi- mi, başka bir diyara gitmesini emret. Mİş... z Belbonuna; 2 mayıs 1985 de kaç - maştı, 15 gün bir Hindlinin kayığın - (Gda aç susuz vakit geçirdi. Kızgın bir güneşin altında yattı. Sonra İn « giliz müstemlekelerinden Triniteyea ye geldi, Gümrük memurları firari « (Devamı 6 ıncı sahifemizde) |