B Si 'AKŞA JESki bir Yazan : —C MĞILARî akşamcının defterinden)| Osman Cemal Kavyaılı Sen kim oluyorsun be herif, sen şiirden, şairden ne anlarsın oylı pek âhim şâhim bir şoy değli amma, olsun.. ne yapalım.. va- spurda acele ile.. hem de kadının kare şısında.. ancak bu kadar.. yazılabi. Jir... Ve o yazdığı şeyi kendine mah- sus tavrı ile okumıya başladı : Bir cilvesi var ki ol fidâânın, Yoktur bir eşi o hoş edâünen! Üftüdesi böyle civdânın; Nasıl da açmaz kitebı aşkı?.. * Bir gülmesi var ki den dayanmaz, Dil böylesine nanl uyanmaz, İnsan buna hiç olur mu yanmaz, Nasıl da çekmez şarabdı aşkı?.. Bedevizade: — Şa halde çekelim onun şereli- ne bür tane daha! — Çekeliiim! Rahmiden başka hepsi birer tane çekerler ve Şahab yine akumaya ge- vam eder: Ruhsarı bağın gölünde yoktur, Güftarı da bülbülünde yoktur, Riftemı onun şülünde yoktur... Gel, vef edelim hicabı aşkı! * Gelvef edelim kicadbn cımanaan, Gel, nüş edelim şarabı camaan, Bir büde wzat elinle ey yüğür Gerçekliyelim serabı aşkı! * Gel, koklaşalım seninle ey yüğâr Bir büde uzat elinle ey yüğün, Sar aşkını belinle ey yâğr, Gel, kaldıralım nikabı aşlı! Manzume bitince Şahab Nureddin hani: «Herkes kaşık yapar amma sâ- pını ortaya getiremez!» der gibi ö- tekilerin yüzlerine münalı Tnânalı baktı. Bedevi zade ile orta yaşlı a- dam artık bu manzumeyi, hele onun son iki kıt'asındaki güzelliği! san'a- ti! medhede ede bitiremediler. Hat- tâ orta yaşlı adam burada demminden- beri somurtkan duran Rehimi beye de bir taş attı: — Hazret, dedi, gürdün ya bizim genç üstadı, o da senin gazelinde kul- landığın gibi kendi ştirinin san mıs- ramnda bir (nikab) kelimesi kullan- maş amma senin gibi (ifa) vezminde olarak çirkin bir imüale ile kullan- | mamış! Rahimi kızdı: — Sen kim eluyarsun be herif, sen şirden, şalirden ne anlarsın ki burada benim yazdığım şeyi tenki- de kalkışıyorsum? Sana var mı be- leşten bol rakı İle bol meze? Sen 0- na bak! dr — Bunu demin, karşı sokağın için- de Kafkasta içerken bizim Serfice- & Hakkı ile Oramalı Şevkiye de ©- kudum; pek beğendiler, Hattâ üstad Florinalı Kâzun da orada idi, buna © bile bayildı. Bodevi zade sordu: — Ay Florinalı içki içiyor mu? Hattâ Sabahattin Selis de yanlı- cında idi. 'Turhan bu isimlerden yalnız Sa- ]mhııun Selis'i giyaben tatıyordu. O, o zamanlar İstanbulda çıkan bazı edebi ve fantazyaci mecmualara &- icaip acaip yazılar yazıyor; (kadın- | dara sopa çekmeli) — (şairleri bütün | timarhaneye doldurmalı) - (Beyazıd kulesini yeşile boyamalı) — (Galata kulesinde edebi bir akademd kurma- kığmen aralarındaki h?) filân ekzanterik yazılar yazıyor 've tecrübesiz, bün, toy Turhan bun- ları geve seve, bayıla bayıla okuyor; hattâ onların biraz da tesiri altında İkalır gibi olayor; anun için bu (Sa- barrirle tanışmıya can stıyordu. Şimdi Şahab Nureddinden Saba- hattin Selisin karşısındaki izbe kol- tuk meyhanesinde olduğunu duyun- 'ca az kalsın ana: | — Ne olur, oraya kadar gidelim de beni Sabahattin Selis denilen şu tu- haf muharrirle tanıştır! Diyecekti. Bereket versin, su dök- imek için Selmanın kolonda yukarı- ya çeken Neyzen Tevfik'in kallavi. sunturlu, mulassal küfürleri buna İmeydan bırakmadı. Hoş, Tevfik'in 0- zadakileri tamıyacaık değil, görecek bali yoktu. Hattâ Tevfik, şimdi kendisi - İme bile malik değildi. Lâkin onu ko- lunda taşıyan Selman berikileri gö- rünce: — Vay külhaniler vay siz de bu- radasınız ha? Diye bağırınca Tevfik gözleri ka- İpalı hamurdanarak sordu: — Kim...dir ©0... Keratalar? Selman kulağına haykırdı: — Kim olacak? Badevi zade,.. Şa- hab Nuveddin... Rahimi... Sonra bi- zim eski ahbablardan 'Terhan bey.. Tevfik yarı gözlerini açıp karşı ta- rafta başka bir masada içmekte olan yabancı insanları herikiler zanarak| onlara döndü, elile kendilerini gös- | İtererek bastı küfürü: — Ben bunların slayının diye kü- | für savururken yabantılar çaşırdı - v "î-—uwm—ıı—uı_—l——-_m_—_—_—n_ııuııı-ıııu-ulıııııı—i a PK ( 5 inetsayfadan devami |tadır. Kendisine sorulan suallere ce« vab olarak: yaşıyorum. Onunla bir münasebetim kalmamiştır. Fakat karısının - Million ile Jan ide bilmiyor değildi. Böyle olduğu jbalde nasıl oluyor da karısınm ken- isinden ayrı başka erkeklerle ya- şadığına razı görünüyor diye herkes şaşıyordu. Hanri Triko'nun evvelce söylediği bazı sözler vardır ki bun- lar karı kocanın ayrı yaşamalarına münasebatın büsbütün kesilmediğini güslörmek- tedir. Hanri Triko dermiş ki: — Ne ölursa olsun Kolle!'i hâlâ seviyorum. Karı kocanın biribirlerile mektu>- Taştığı anlaşılmaktadır. Çünkü Kol- tub bulunmuştur. Uzun süren sorguların nihayetin- de Hanri Triko'nun Vaydman çete- Pine dair pek çok şeyler bildiği an- laşılmıştır. Meselâ teşrinisanide ka- risile — moktublaşırlarken — Kolet kocasına gerek - Amerikalı Jan Fo- ven ve gerek ilânct Leblond'a dair çok şeyler bildiriyordu. Bu nokla ler sorulmağa başlamışlır. Artık kal'i sürette salaşılmıştır ki, Kolet Triko'nun ne kadar inkâr ederse €t- sin genç kadın Vaydman çetesi ta- rafından Fransada yapılan ilk cina- |yetten, yani Amerikalı dansöz Jan Foven'in öldürülmesinden tamamile haberdar — bulunuyanda. — Bundan sonra Hanti Triko'nun evi aranmış, hisam akrabası bulunarak onların da malâmatına Mmüracaat — edilmiştir. Kolet Triko kefalete bağlanarak tah- liyesini istemiştir. Fakat tahkikat man'ın Jan Foven tarafından çekil- miş resimleri bulunmuştur. Öyle ki — Hiç bir şeyden haberim yoktur. |Karımla da ay /artık bu safhaya girdikten sonra ken-| Şi (disinin bu talebi reddedilmiştir. Di- İmiş çizgiler yıldıza benzer şekil arz İğer tarattan Jan Foven'in Vayd - Bıi ğidişle Vay(imâğı işi bir efsane olacak İgenç Amerikalı kız. öldürülmeden bir kaç dakika evvel bu rerimleri çekmiştlir. Waydman'ın annesi de Almatıya - dan Fransaya gelmiş ve doğruca Pa- İrise gelmiş, oğlunu görmek için Tlk işi istinlak hükimine baş vurmak ol- İmuştur. İhtiyar kadın oğlunun böy- | Blank ile beraber yaşadağını her hal-/le bir çok kimselerin kanma girmiş olduğunu öğrendiği zatman: — O benim oğlum değildir. Artık o benim için ölmüştür; dediğini ga- zeteler yazıyorda. Fakat analık kal- |bi gene bırakmamış nihayet ne olur- İsa olsun gidip oğlanı görmek iste- Em:.şür. Yanında bir de avukat var- dır. İstintak hâkimi ihtiyar kadının, oğlunu görmek hususundaki arza- sunu bugünlerde yerine getirmek ka- bil olmadığını söylemiş, bunun üze- İzine kadıncağız urada düşüp bayıl- mıştır. Bir müddet ayıltılmak için let Natoaya gitmişken kocasınm 0- (uğraşılmış, nihayet kendine gelerek na para yolladığını gösteren bir mek- hâkimin yanından: — Bir ananın oğlunu görmesine İmani olmak insaniyete mugayirdir. (İGünlerdenberi ıstırab — içindeyim, diyerek ayrılmıştır. Kadının oğlunu görmesine müst- ade edilecektir. î Avuçların içindeki çizgilere ba - ikarak bir çok münalar çıkarmak 8- gırlardanberi bir çok insanları meş- anlaşıldıklan sonra daha bir çok şey- gul etmiş, meraklandırmıştır. Vayd- Jman ile Million'un elleri bu yolda- ki tetkikata mevzu olması tabildir, Resimde soldaki iki el Vaydman'ın elleridir. | Çizgilerin karışıklığı büyük çizgi- İlerin açıklığı Vaydıman'da akıl ve mu-, hükemeden ziyade kuvvetli sevki ta- jbiilerin ve #htirasların hâkim oldu- İğu anlaşıklığını bu çizgileri tetkik ledenler söylüyar. | BSoldaki € Mülion'undur. Bunda İbüyük çizgiler çok geniştir. Yukarı- İya, aşağıya inen doğru çizginin alt şinde görülen biribiri üzerine gel- elmektedir. Bu başına pek bü: yaldız şekli insanın felâketler gelece- No:20 Bir gün, İstanbuldan Kâmran Ha- nımın bir misafiri geldi. Gelen mi- i görüştükleri ahbablarından re binbaşısı Kemsl Beydi. Bu âni gelen misafir, Kimran Hanımı |Pek sevindirmiş ve onun içini yeyip ikemiren o üzücü düşüncelerini biraz #lsun unutacağını umarak bununla teselli bulacağını ummuştu. Binbaşı Kemal Bey hakikaten köşke neş'e getirmişti. Gündüzleri evin içinde setler, kahkahalar düu - zan da Kemal Beyin çaldığı keman ve Kâmran Hanımın ana uyan piya- nosumun seslerile dolup boşalıyordu. Bu âhenge bazan Suna da, Kemal Beyin ısrazları üzerine kitarasile iş- tirak ediyordu. mişti. Bir akşam bu meseleyi Küm- iran Hanıma açtı. Ve Sunayı öteden- beri sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini söyledi. Kümran Hanımı, bu sözler pok memnun etmişti. Yalnız çarçabuk karar vermekte mütereddid dav - ranmıştı. Sunanın bir başkasile ev- lenmesi, kendi aşkının kuvvetlen - mesine ve hakikileşmesine meydan werecekti. Suna bir başkasma git - tikten sonra, sevdiği genç avcı,aonun- la meşgul almıya mecbur kalacaktı. Sunaya birdenbire bir şey açmadı. Evvelâ, kendi hazırlayacağı — işleri yapacaktı. Ve Suna, anu dinlemiye mecburdu. Kendi arzusunu, daha ol- mazsa ona yorla kabul ettirebilirdi. Bey, bir mehlab gezinlisine Çıkacak- lar, hattâ şehre kadar inerek bu ge- zintiyi uzatacaklardı. Ve gezintiler- de bilhassa Sunanın bulunmasını ar- zu ediyorlardı. Yılmaza, yine çıka- 'Cağına söz vermişti. İmkânı yok, baş- ka yere gidemezdi. Akşama doğru, Halk san'atkâ ( 5 inci sayfadan devam ) — Sahi, size niçin Dümbüllü diyor- e? — Ffendim, meşhur kantocu Pe- ruz hanımın bir Dümbüllü kantosu E yuluyor, Salon, bazan gramadon, ba- | Tayyare binbaşısı Kemal Bey, İs- | tanbaldan daha çok Suna için gel - | ©O akşam Kâmran Hanımla Kemal | Bir Günahın Romanı Yazan ; wıl Gültan (hastalanmış görünerek yatağına gir- di Onun oynadığı volü yaltız Ayşe nine biliyordu. Suna, yatağına girdiği zaman, o de kendisine Hmonla bir çay yaprmak i- jsin aşağıya indi. Çayı hazırlaıken, Gülter ile Fatmaya da, Sunanın bir- dorbire hastalandığırı söyledi. Genç kızın rahatsızlığı, ağızdan ağıza, ha- nima kadar gitti. Ayşe nine, Suna- İya çaymı içirirken Kâmran Hanım fodaya gelmişti. Kızını, Kemal Beyle evlendirmek liçin artık ona neş'eli görünmiye, hastalığı ile, oturup kulkması ile ay- rı ayıı alükadar olmıya başlamıştı: - — Ne oldun, Suna?.. Sahahleyin (dın. Kendini üşüttün. ehemmiyetsiz bir hastalıktır, geçer.. amma, bu ak- , bizimle mehtab gerintisine çı- kamıyacaksın. Senin de bulunmanı isterdik.. dedi. ş Suna, annesine teşekkür elli: — Hstalanmasaydım. bu gezintiyi memnuniyetle kabul ederdim.. ceva- bam verdi. Kümran Hanım, kızının yanından 'uzaklaşınca, Suna, geniş bir nefes aldı. Sonra kendisine bakan Ayşe ni- iheyi yatağından sıçrayarak indi ve kucakaldı : — Yaşa benim ihtiyar dostum, d& di, sen olmasan halim harab... Ayşe nine de onun - sari saçlarım okşayarak : — Haydi bükalım, dedi, bu ökşa- mı da kazandın, Suna... Akşam yemeğinden sonra Kümran Hanımla Kemal Bey sokağa çiktilar. Suna da onların gittiklerini Gülter- den anladı. Kendisinin dışarı çikma- İsı için, köşkteki uşakların yatması (lâzımdı. Suna, onlar yatıncaya kadar odasında oyalandı. Ârlık etrafta ses sada iyice kesilmi (Devamı var) NNUN arÜÜN aei keamanmmdzde v ene areanrmdANAr yalÜMAMA SA NAN HirAS dÜÜ ÜNAN AAA raveNdeN bbb dlaredi n mrmenmrenine rlarıarasında — Haydi biz. başlıyalım, dedik. Belki oyunun artasına yetişir, işi fi- lân çıkmıştır. Perdeyi açtık. Oynu- yorurz. Birinci perdeyi bitirdik Ha- san efendi gelmedi. Halk onu galiba 'ardı. Ben anu aldım. — Herkes |ikinci perdode çıkacak zannile pek lar, berikiler kahkahâları salıverdiler İlabildiğine çalışmalarından anlaşı - ve bu aralık Turhan usulca Bedevi 'lacağı üzere 1941 senesi bir çök ih- Söze yine Şahab Nuredâin başta- | Türk incirleri için Cezayirde ve ivar şehirlerde menfi propaganda- lar yapılmakta olduğu haber alın - ması üzerine Paris Türkofis şubesi tarafından $hzar edilen broşür, bü- tün Fransada ve müstemlekelerde, halka meccanen tevzi edilmiştir. broşürde, incirlerimizin; - diğer !bı'ııün memleketlerin incirlerine her 'tihetce faâk ve üstün olduğu mu - kanni bir lisanla anlatılmış bulun - izadeye: tnallerle dolu görülmektedir. Bu (Devamı var) —— İtakdirde Framsa için hazır bulunmak Hi nni | Üncirlerimize sulkasti. ( ğir Raporda şayamı” Gikkat olan İbir cihet bu nokta kaydedildikten sonra İngilterenin yeniden silâhlan- mak için pek büyük bir gayret sarf ettiğinin söylenmesidir. Bu nokta- 'nın kaydedilmesi Fransa ve İngilte- re donünmaları arasında — ileride i- cabında nasıl bir teşriki mesai ola- cağını hatırlatmaktadır. Bununla be- raber İngilterenin deniz -kuyvelle- rini arturmaktaki gayreti karşısın- da Fransanın da kendi tarafında büy- maktadır. le bir gavret göstermesi icabettiği i- Başç, diş, nezle grip, romatizma ve bütün ağrıla- ııııou—ııııı.u_ :ıe;mııhhaw abilir. FEATAPRET A AT Korkunç ihtimaller Gd temeam dümel İT eli aa n vaziyeti hakkında sör zsöyliyen âyan |âzasından bazıları Fransız krus lerinin bagün mnakyadla kâli olmadı- Tüzumu raporda tekrar kaydedilmek-/ ğ n ileri sürmüşlerdir. Bahriye na- zırı Kampınçı «bedbinlikte mübalâ- |ğa edülmesi» lüzümunu hatınlatarak Dâzım gelen teminatta bulunmaştur. Fransız. donanması hakkında böyle bedbinlikte bulunanlar en ziyade kruvazörlerin sahil müdafaası işini görecek halde olmadıklarını söyle - mişlerdir. Maamafih bahriye mazırı Jalmacak tahsisat ile uygun — olarak donanmada bir çok yenilikler görü- doceğini ve eksikliklerin yorine ge- tirileceğini söylemiş — olduğundan münakaşa daha ziyade uzayamamış- İtır. Bu münakaşalar dolayısile na - zarı dikkati celbeden asıl noktalar yyukarıda gösterildiği üzere Alman ve İtalyan donanmalarının önümüz- deki senelerde edinecekleri yeni kuvvetlere dair verilen malâmat i- le 941 senesinin bir takım - tehlikeli ihlimalleri karşısında Fransız ve İn- giliz donanmalarının teşriki mesaisi lanlatılması ve anlaşılmasıdır. Polis ramanıNo. 27 ONU KiM ÖLDÜRDÜ Yazan: Moris Löbla!: — Beni tanımıyacaksın ve yanıma (onların önüne geçer, durursun!.. sokulmıyacaksın. Yalnız — etralımda dolaşacaksın.. Daha ziyade de Jorjö- 'sam?, re'nin etrafında dolaşacaksın. O, u- ]yımıyı:aknm. Tam bir centilmen olmuşsun... Kimsenin nazarı dikka- tini celbetmiyeceksin! Jorjöre içinden, Raul'ün kendisile — İşte.. geldi. — Nerede? — Şu iki adamın arkasında, bak, gardroba yaklaşıyor, boynunda be- 'slay ettiğini düşünüyordu. Fakat hiç'yaz bir fulâr var.. n Nakleden:fa, bir şey belli etmemeğe çalıştı. Ratl (sordu: — Kaç kişi getirdin? — Dört! Fakat hakikatte Jorjöre yanına — Peki, ya onlara mani olamaz- — Olursun.. Sakalın pek hürmet- sıl düşmarımızdır, ondan çekiaiyo- |lidir. Sana dokunmağa cesaret ede- |Yedi adam almıştı. Tum. Zira, bir taşla iki kuş vurabilir. 'mezler. Hem Raul'ü, hem de İri Pol'ü ayni zamanda ele geçirirse düşün bir ke- re onun için ne şeref.. Hiç böyle bir firsatı kaçırır mı? Binaenaleyh, ona göz kulak ol. Yanında polisler ola- cak, elbet onlara talimat verecek. İş- te bu arada ne söylediğini duymak lâzımdır. Hem yalnız söylediğini de- |70Tiöre smokinini giymişti. Fakat ğil, söylemediğini de duyup anlamak, lâzımdır. Kurvü sakalımı ileri dikerek: — Anladım, dedi, ya daha evvel |ra izleri duruyordu. size hücum ederlerse ne yapayım? — Kollarını açar, sakalını kabar- .lıwııı.ı yardım etmek için |kadar şıklaşmısın ki az kalsın tanı- 'di. Raul birdenbire mırıldandı; » T'”. “ N g tÂ- — Onlar da senin kadar muvafla- kıyetle mi tebdili kıyafet ettiler? Raul'ün verdiği talimata göre, | A ZL polis baş /müfettişi kadar enayice giyinmiş ol- dukları halde dolaşıyorlardı. Bunun üzerine Raul, Jorjöre'nin tam karşı- tiş henüz tıraş olmuş, yüzünde pud- sına gelecek bir vaziyet aldı. Mak - bu smokin dardı. Neredeyse, çatlı- Ranl usulca yanma yaklaştı ve: — Vay efendim, dedi, doğrusu o Jorjöre hayretle bakıyandu: — © değil.. O değil.. Bu İri Pol değil.. bak!, Polis müfettişi daha dikkatle bak- başladı ve surıldandı: — Sahi!, O... Vay canma, serseri amıma da değişmiş! — Ona böyle mid etmiyordun değil mi? — Hayır.. Fakat onu bir kursar sa- (kınunda gördümdü gibi ecliyor. | |Doğrusa aklımdan bile — geçmendi.. | (Ne isim kullanıyor? — Kendisine git de sor.. Fakat bo- 'şuna gürültü çıkarma ve acele etrae, hiç Ü- baş müfettişin, kendisini polis- (Giderken rahat rahat yakalarsın... İlere işaret etmesine mani olmaktı. |Asıl mesele, buraya ne yapmağa gel- M Şimdi artık gazino dolmuş gibiy- |diğini öğrenmektir. |dedik, hâlk sabırsızlanmıya, tepin- (Devamı var) i_ıohıı'hiı. , .- İDümbüllü demeğe başladı bana!. Bunun ürerine rahmetli Hasan elen- aldırmıyordu. Fakat ikinci perde de sonâ erince: — Hasan efendiyi isteriz, biz onun için geldik diye gürültüler başladı. Üçüncü pendeye henüz - başlamıştık ki sahneye yakın localardan birinde loturan Nureddin bey isminde bir za- bit ayağa kalktı: — Durun! diye bağırdı. Biz tabil hemen lâfı kestik. Başlar © tarafa di di . — Senin ismin Dümbüllü olsun, dedi. Bundan sonra Dümbüllü aşağı, Dümbüllü yukarış ismimiz böyle kaldı. Böyle şöhret bulduk. — Sahneye ne zaman ve nerede çıktınız?. — 22 gene evvel Üsküdarda Ka - mar tiyatrasunda, çıktım. Küçük- çevrildi. Locadaki zat ellerini konferans ve- rir gibi locanın kadifelerine dayadı: — Siz halkı iğfal ediyorsunuz, i- lânlarda Hasan efendinin ismi yazı- iklerine, müsaade verirlerse bah- |l Herkes onun için geldi. Eğer Ha- Şeye oturtur, onlara oyun oynar, ba: İsan efendi çıkmıyacak olursa herke- İşimdiden kararlaştırılmış olduğunun. — Emin ol odur.. Amma şıklaşmış, hem de senin gibi değil... Dikkatle 1[.,_,___ Fakat merhum Hasan e- zı Gela da Karagöz oynatırdım. Es- malümunuz, tabli, © zaman benim bu oyanculu- ga karşı olan sevgimi ve düşkünlü- gümü evde hiç de hoş M. vazifem talim yapmak değil, zabi- tan ve efradı güldürmekti. 314 ma- nevrasına iştirak etlim. Yine ayni wazileye devam ettim. 22 senedir işte oynayıp duürüyoruz. — Sahnede başınızdan geçen ga- Dümbüllü İsmail bir hayli düşün- dükten sonra: — Vallahi bayım, dedi. Öyle sizi ve okuyucularınızı alâkadar edecek kadar ehemmiyetli bir vek'a hatır- fendi ile beraber yaşadığımız bir hâ- dise var ki, arzu ederseniz onu an- Tatayım size... Wak'aya Hasarı efendinin ismmi ka- mışınca bir misli daha enteresan ola- İsağı muhakkaktı, Anlatmasını vlen ettim. — Mütareke senelerinde Hasan efendi İle beraber - oynuyoruz. Bir gece Osmanbeyde temsilimiz var. Kantolar başladı. Hasan efendi gel- W..zıu':yııxımıııııhıı-ıeıııımı“ , Ha- mat verirken müsandesini istedik. bitti, oyun başlıyacak Hasan efen- di meydanda yok. Biraz bekliyelim rib bir vak'ayı anlatır mısınız? 1 parasını iade edeceksiniz. Aman, zamar, halk da bu söze iş- tirak etti. Pardeyi kapadık. Kumpan iya müdürü Kâmil beyle beraber bir lotomobile atladık, ver elini Fatihte- İstifini bile bozmadı; Kâmile: — Hasılat ne kadar diye sordu. 110 liralık bir iş yapmıştık. Fakat bu rakam onu harekete getiremezdi. — Tam 200 lira hasılat var, dedik. Çorbasını içti, kürkünü giydi, boya “nuna atkısını taktı, biz ve şaför sa- 'bırsızlanıyoruz, ağır ağır merdiven- Jerden indi. Tekrar atladık otamobi. Tiyatroya girer girmez gişeye yuğradı: « me kadar?. — M0 lira! 5 Ters ters suratımıza baktı; İ — Hani ulan 200 lira idi. Ne ise o ayrıca bir perde kamedi İ igünkü oyun için arkadaşlarına senedir halkı güldüren klâsik tu-