£-—-fSONTFLOGRP! —24 Birincikânun 627 Paris efsane Şehrı oldu ! (5 incl sayfadan devam) ribirleri aleyhine mahkemelerde, ga- zete sülunlarında söyledikleri söz - ler, krollık taraftarlarının harekâtı son haftaların belli başlı hâdiseleri- ni teşkil etmektedir. Prens Napo - Jeon neşrettiği bir mektubda bu hâ- diselere işaretle diyor ki: yısile benim tarafımdan da bir ha - reket gösterilmesi fikrinde bulunu- yorlar. Ben böyle düşünmüyorum, Bu işler hakkında ald olduğu mah -« keme kararını verecektir. Ondan eve $ vel benim bir şey söylemekliğim kat- £i malümata istinad etmeksizin yapıl- miş bir şey olacağı fikrindeyim. E- ğer mahkemenin kararı gecikecekse © palde Napoleon'un mümessili de- mek olan benim tarafımdan bir şey söylenmesi de pek acele olur. Fran sa krallığına hakkı olduğunu iddia edenler ile krallığı müdafaa eden ga- zete arasındaki ihtilâf hakkında da bir şey söyliyeyim. Hükümdarlığı hangi tarafın anladığını söyliyecek değilim. Efkârı umumiyeyi ayıran bu meseleler hakkında uzakta kal - mağı tercih ederim. Gitgide büy n ezaletler ara- sında bizim de adımızın söylenme- sini istemem, Her iki Napoleon yal- | nız bir cmelde idi: Hiç bir tarafı ek- silmiyen bir Fransa. Bunlar dsima Fransanın şerefi, emniyeti ve sulh arzusunu temsil etmişlerdir. Onun içindir ki Fransa her iki Napoleon | hakkında da ilimad gösterdi. Ben de ayni usulü takib edeceğim.» Prens Napoleon evvelâ biri e ra ikinci Napoleon'u hatırlatarak sonunda kendisini de onlardan san- ra söyliyerek Fransız * arlü- ğu tahtına yegâne mirascı olduğunu anlatmak istemiştir. âzli silâh depoları tahkikatı do - layısile tevkif edilenlerden Madma- zel Moler kefalete raptedilerek tah- liye olunmuştur. Liyon'da mpıınç araştırmalarda yeniden bir çok silâh bulunmuştur. r garaj sahibi olup yeni edilen Janyö şunları 'ılfm'h baciz ra Deionele gizli teşkilât Aazasıncan — Piyer Prost zahire borsasında ikinci reisdir. Beni aldı, gizli teşki- lâta götürdü. Ben de yemin ettim. Ondan sonra beni mühendis Dö lonkl'ün kâtibine tanıttırdı. Ondan sonra her ikisi bana bir takım silâh- lar bulunduğunu ve bunları bir müd- det saklamak lâzım geldiği için bana İmüracaat ettiklerini söylediler. Ga- İrajın altındaki mahzene bunları koy- Kısabir anket ve.. (3 tnetsayfadan devam ) Jsonuncu, yanl sulhperverlik cereya- ni hakkında doğrudan doğruya bir İfikir edinilir.. Fakat edebiyatta fi - İzikte ve kimyada seçtiği eserleri bü- tün bu şubelerde evvelce Nabel mü- kâfatı almış olan şahsiyetlere gön - derir, hangi esere mükâfat verilme- Si lâzımgeleceğini onlardan da s0 - rar, Ve aldığı cevabları tasnif ede - vek en çok rey kazanan esere mül fatını verir. Şu halde (Fizik, kimya gibi ilim - lerde şaheser yaratmak bahtiyarlı- ğını tevehhüm etmiyelim!) En çok güvendiğimiz cdebi eser - lerimizden birini bu heyete okutmak, sonra da Nobel mükâfatı alan üstad- lara tanıtmak ik 0 eseri dört bü- zmak ve bü « n dünyaya yaymak lâzımdır, ya- ut Nobel mükâfatına lâyik eseri kendi kendimize tesbit edip, bol bol lalkışlayıp ve bu alkışları o mükâfat |yerine koyup müteselli olmak icab İeder. İkinci sualinize - geçelim. İşte bu mesole. romanda Yakub Kadri, Falih Rıfkı, Peyami Safa'dan ümidvarım. Şiirde yalnız Hümid'den, |* Nizameddin Nazif Te - pedelenli: (Kara Davud) müellifi bu sorunun cevabını okuyacağınız gibi, başka ba- kımdan veriyor. idurdum. Fakat gazeteler gizli silâh | |depoları bulunduğunu yazmağa İlayınca ben de gittim bunlara söy- ledim. Bu silâhları oradan alınız, de- | dim. Benim vergi borcum var, ya - urları gelip garajı kapatacaklar, Silâhlar meydana çı - karsa ne yaparız! Bunun üzerine 5000 frank verdi- ler. Bununla vergi borcumu öde - mekliğimi söylediler. Ben de borcu- mu ödedim. Bunun üzerine Piyer Prost veri - len beş bin frangın ödünç olarak ve- rildiğini söylemiştir. Burndan başka İspanyada Franko- nun yanıma gönderilmek üzere gö- nüllü taplamak için de bu gizli t kilâtın çalışmış olduğu anlaşılmıştır. — Aşık haydut ÜS İnet sonfadan decam) nuna aykırı bir şey düşünmediğini anlatmak istiyor. 'Tahkikat göstermiştir ki Vayd - — #nan'ın Fransadaki kurbanlarının ki olan zavallı kızcağız da bir Ame- rikahdır!, Artist Jan Foven'in nasıl öldürüldüğü evveke yazılmıştı. Ge- rek Vaydman'ın Ve gerek Million- | un inkârları beyhude görülmekte - dir. Çünkü Vayman ile Amerikalı | artist Jan Foven arasında Million'un vasıta olarak danstan kızı köşke ge - tirdikleri anlaşılmaktadır. Maama- fih Million inkârlarına devam etti- ği gibi bir çok sualllere cevab verir- ken de yapılan cinayetler esnasında meş'um köşkte bulunmadığını iddia edegelmektedir. Milln tam yedi saat süren son bir istievabında şun- ları söylemiştir: — Ben ağustosun 2 inci günü Vaydman'dan ayrıldım. Amerikalı dansöz Jan Foven bu tarihten birkaç — gün evvel öldürülmüş Jan Geller'in Ölümü esnasında orada değildim. Vaydman'ın töşküne gittimse de Jan | — Geller'in ölümünden evvel gitmiş - — tim. O zaman daha yazdı. Ağaçlarda — yapraklar vardı. Leblond'u öldüren ben değilim. Vaydman onu öldürmek — için benim tabancamı çaldı. Ben Ja- | nin Gelleri bilmiyorum. Onu öldür- ' dükten sonra Vaydman bana bir his- ge verdiğini söylemiş. — Alçak, habis. .ben böyle bir hisse almadım Bunu şiddetle reddederim. Million bunu söylerken şiddetli bir hareketle kullarını açmış, ken - disini sorguya çeken hâkime doğru uzatmıştır. Fakat bu sırada gardi - yanlar Million'un kollarını tutmuş - lar ve eilerine kelepçe geçirmişler- | hi Jair. İstintak esnasında beraber bu » lanan avukatın süylediğine göre Mi Tion'un bu hareketi o kadar şiddetli olmuştur ki bumu ancak kendisinin masum olduğuna İnanan bir adam gösterebilirdi. Gardiyanlar BMillion'un karşısın » daki istintak hâkimine bir fenalık |edeceğini zannetmişlerdir. Halbukt |bdanun sözlerine kuvvet vermek ve İkarşısındaki hâkimi inandırmak için İöyle kollarını uzatmış bulunuyordu. Million bundan sonra genç bir ka- | dan olan Röne Triko'nun üzerine yüklenen cürmü de kaldırmak için /demiştir ki: — Cinayetten sonra yerleri yıka- 'yan Röne Triko değildir. Vaydman bizzat yeri yıkadı, kan lekelerini te- mizledi. Leblond'un yerdeki kanı bu suretle temizlendi. Bundan başka Röne Triko'nun âşıkı olan Jan Blan- kın da cürmünü hafifletmesi için Million demiştir ki: — Vaydman bütün kabahatları başkalarına yükletiyor. Jan Blank İkabahatli değildir. Eğer Vaydman doğru sözlü bir adamsa bizimle du- İruşma yapılsın. Bütün bu verdiği i- fadeleri şimdi bizim yüzümüze kar- Şi tekrar etsin. Vaydman dünyada annesini çok sever, Eğer annesi bu- rada olsaydı ona karşı her hakikati tiraf ederdi O gün yedi saat süren bu isticvah- (dan sonra Million istintak hâkiminin yanından çıkarken yüzü kıpkırmızı kapının önüne biriken ve ellerindeki makinelerile M nun resmini almak için bekliyen ga- zetecilere karşı gülmekte de gecik- memiştir!. Tahkikatın âlt tarafı yarınki «<SON 'TELGRAF» dadır. | Baş, diş, nezle, grip, romatizma nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı keser. İcabında — günde 3 kaşe alınabilir. |şor, Füzuli ile Nedim arasındaki san- vt yığınmı pek dikkatle gözden ge - İçirmediği bilmukabele ileri sürüle - jbilir. Sonra Peyami Safa bir çok mev - zular ileri sürerek bundan bahseden kalemlerimiz yok diyor, bu hususta ami'nin bir bilgisizliği var. Türk kalemleri o mevzulara ayrı ayrı do - kunmuşlardır. Endusturial devremize takaddüm eden yazıcılarımız meveuddu! mi Safa, sonra cemiyetin ahlâkt nok- İsanlarından bahsediyor. Buna da te- rmas etmiş, hattâ bu bakımdan beğe- zin de bulunduğunu kendisine arze- derim. Bundan sanra Nizameddin Nazif #uallerin cevablarına geçti: — Nobel mükâfatından bahseder- ken Peyami Safa en mühim esası © unutmuş, yahut da fark elmemiş- . Bu da! Önemli bir san'at muhitine men - sub bulunmak keyfiyetidir. Biz malesaef san'at muhi kımından muasır medeni omuz omuza giden bir hüv » edebilecek vaziyette deği | Evvelâ san'at ahlâkından muhar- İtirimiz, biz Nobel mükâfatını kazan- İmak için evvelâ Nobelin rü'yet da- iresine girmeğe çalışmalıyız. Bunun için san'at ahlâkının bizde kurulma- sı ve san'at muhitlerimizin bu hu - susu İsrarla istemesi lâzımdır. v imiz ba- dünya ile yet iddi- ini, yani Berlin mukavelesinin imanı imzalayıp Lozan muahe - desinde aradığımız kültür yardımı etihetini kaldırmayı ve Türk san'at muhitlerinin de buna- intibakını Is- tiyorum. Böyle olunca bu adamlar da ne yapıyorlar diye bize de bakarlar, biz kendimizi her türlü kontrolün dışı na çıkarmış bulunuruz. San'at muhitimizin haysiyeti üze- rinde böyle azab verici bir lekenin devamından en ufak bir milli kültür kârımız yoktur. Bu işden sadece mâ nasız bir takım Fransız romanlarını alabildiğine tercüme ettiren dört, boş kitaber istifade etmektedir, Dört |beş kitabemın ve iki üç tane ârzu - halci âyarında mütercimin kütüb- hanelerimizi mânasız yavelerle dol- durmaları için üç büyük fedakârlık- ta bulunuyoruz: W — San'at muhilimizin mümasil yabancı muhitler arasında bir Parya muamelesi görmesine tahammül et- |mek, 2 — Muasır san'at muhitlerinin en ufak merakma ve tecessüsüne idahi Tüyik bulunmadığımızı beynel- milel bir resmi vesika ile ihsasda de- vam etmek: 3 — Ve iç piyasalarımızda doğup beynelmilelleşmesi yüzde yüz - bir kat'iyetle kestirilebilecek san'at e - nerjilerinin kendi harimimizde dün- iyanın en manasız, yabancı emtiası ile, yabancı fikir melâlarile boğ- İdurmak.. Binaenaleyh Nobel mükâfatını al- k Peyami'nin di - | . Peya- | nilir eserler vermiş muharrirlerimi- | | Ne | demek İstediğimi tabil anlamışsınız- jsonra birkaç muharrir arkadaşla, ö- İdır. Beynetmilel telif hakkı muka - |d: Cevapları |mazdan evvel onun sü'yet sahasına girmeyi düşünmeliyiz. Nobel bizi |göremez. Bizim «parya zekâları: diyen bir halimiz var. Bilmediğimiz şeyler varsa tediye ederek alalım, Nasıl memleket sanayli için lüzum lu olan maddelere döviz v ürleşme için öylece döviz verme- âamım — olanları Bunun — gibi enstalasyonu- müuyuz? kültür Cü ınııhmdd en san'at emtlaşının anaforuna alışan bir millet bunu kendi içinden temez. İtalyanın petrolu yok. — Mu: esine yıl- lık ihtiyacının elli misli petrol gön tilse bu Musolini ne petrol Iç .;ı..ıe kilkışır nahruk yapan sınai müesse- :_kr. eğer mükemmel ise bu, mutla- nn petrol tedarikinde çek- lnı;v müşkülüttan doğmuştur. Bin: eyh aziz muhibbim : pıp fikir ve kültü |Mmilletleri da medeni mânamı- za Ve k uygun bir yer al- ıda bugün Tat muhit! Türk art temek hiç kâ Eğer bugün ortada ufak tefek bazı şeyler görüyorsak, bunu Türk arti: tinin sadece şahsi bir insan oluşuna atfetmeliyi: im bize vermek İc. sine: iZameddin Nazif h.ııı.wıı gül - dükten sonra cevab — Roger Martin du Gard fI) isim- li yatin eseri de fevkalâde bir şey de- Bildir. Onu ve diğer Nobel müküfat- larının âsarı bergüzidesi, işbu mü - fatın İsveç adı verilen kutublara yakın buzlar memleketinde dağılı- İşından dolayıdır. Nobel mükâfatını İakıl edip te Akdeniz kıyılarındaki bol güneşli memleket- di etselerdi bu bahsedilen mükâfatlı eserlerin çoğu erirdi, | Etem İzzet Benice : Ayni sualleri, sahib ve başmuhar- ririmiz Etem İzzet Benice'ye tevcih ettim. Odasına girdiğim zaman ken- disini, gazete yığınları ara- sında gömüülmüş buldum : — Birader, dedi; nene lâzım! Ne yapacaksın benim cevabımı? Kendi gazetemde tuhaf olmaz mı?.. İsrar edemedim. Fakat bir müddet İyordu. Üstadın fikirlerini, kendisine hissettirmeden not ettim. Eğer bu parçayı da önünden, mesleğinde us- ta bir kaçakçı gibi - geçirebilircem mesele kalmıyacak. O zaman bir iş İkalıyor ki, o da: bu küçük azi dolayı patrondan özür dilemek. - Edebiyâtımız, Nobel mü |ha arzedilebilecek bir çağa girmiş- tir. Bundan asla şübhe etmemek lâ- zımdır. Bilhassa romanda, küçük hi- kâyede ve tiyatroda.. Avrupanın ve bilhassa Fransanın başlıca tanınmış İromancılarının verdiği eserler dere- 'çesinde verilmiş eserlerimiz mahdud da olsa vardır. Tiyatroda da, hikâye- de de... Teknik itibarile bütün detay- İları ve ilmi psikolojik mumanlarile. Bütün zaafımız ve kusurumuz, Türk |dilinin garb medeniyeti ve kültürü İiçerisinde geçer dil olmamasıdır. |Eğer dilimiz ve yazımız bir İngiliz İmuhârririnin yazısı gibi gâh Mısır- |da, gâh Hindde ve gâh Brezilyada, (hattâ İstanbulumuzda ve Türkiye- de bemen okunabilen bir dil ol- yani cenebi memleketlerde üteammim bir dil olabilseydi, hiç bhe yok ki, bütün zanlara rağmen dünyanın her tarafında Türk muhar- ecek bir 8 kendiliğinden gelebilirdi. Binsena- leyh Nobele gitmeden evvel Türk- , Balkanlardan öteye götürebi sek mesele, dava kendiliğinden hal- | ledilmiş olur, Ve yüz ağartacak bü- Fi edebiyat mükâfatı- v alan muharrir. 1 mad- İt haysiyet sahibi | | nıf olabilirdi. Ve Nobel mükâfatı da ı' İvaziyet hâdis ÖLÜM YARIŞI ( füncü sahifeden devam) istasyon müdürümüz bir şeyler hay- İkırıyordu: <You kapa'» diye bay - İkırdım. «Gelen trenleri tut!> Ekspres hareket etmişti. Aramız- lda boş vagonlar vardı ve a bu vağonlara doğru geliyordu. Güç İhalle vagonlardan birinin üstüne tır- mandım, Tren yakla; 5 tıyordu, Tam bulunduğum yere ö ıı ği zaman kendimi i anlığına fırlattım. Aradaki mesafe nin çokluğunu ve trenin sürati beni 2 numara git- & numaralı ekspresle çar- r. Çabık... 12 den evvel e- , onu yan makasa çe- |Hemen yerine geçti. Amş:ı ı:ımdc Kıtır şimdi yıldırım süratila yol du., Bm'.vnin asyonunun otuz. mil garbinde iki hat biribirine 10 metre kadar yaklaşıyordu. Çühkü burası İiki tepe arası dar bir yerdi. Her iki hattın arasından küçük bir 1rmak geçmekte idi. Bizim - kumpanyanın İraylarr ırmağın sağından ordu. Tepeleri biraz geçince ırmak şimale doğru kırılıyor ve bizim hattın &l - tından geçiyordu. İşte tam bu nok- İtadan biraz ileride bir mak tren ise bu Makasın mil garbinde yan hatta |zeçmesini bekliyordu. Acaba yeti - lecek mi r marşandizi atlayıp m k tim olacak diz varmadan yetişebi diğer hatta sapacak tikten sonra yaylara tosup vuracak- ti. Fakat mesele tam zamanında va- rabilmemde idi. Marşandiz de gidiyordu, Fakat ne kadar olsa fazla ü olduğundan istenilen sürali temin edemezdi. Yaklaşıyorduk.. Ma- kiniste baktım: Fakat o kıpındaman gözlerini ilerideki katarda, bir eli diğerile bo- ekspre: dim?. sek nehire nn üzerinde, yuna ateşciye işaret ediyordu. Ba- çevirdim: Hiç sesini yığınımdan oca- yıfınma kürek kine büyük şımı - aşteşcii çıkarmada: Ba, ocaktan kömür sallayıp duruyor. Ve bir gürültü ile uçuyordu.. Makinist düdüğe asıldı. Lokomo- Üfin gürültü. canhıraş sadası k: son vagonile bir Yavaş yavaş geçmeğe başladık. Bi- raz sonra diğer lokomatif de yan ya- na yol alıyordu. Öbür lokomatifdeki makinist de bizim kendisi ile yarış ettiğimiz ze- habina kapılmış cin makineye bütün si |ti Ba ne kadar korkunç bi |Adeta ölüm Acaba her an ölüme v di ratl vermiş- astıklarını giderler mi id! Avazım ç «Durun, durun!.. tığı kadar — bağırdım: Önünüzde tehlike mi kendim lar bir dür . Bir elimi alnıma köydüm, diğer elimle de makineye sarıldım. köprüden — geçecektik. h eli omuzuma do - kundu: «Dikkat et> dedi. «Köprü * züktü.» İhtara b yoktu. Zaten | ben de bü'ün di imle köprüyü görlüvordum. Gürültü arttı, kulak- Biraz sonra Ma! tün ese z de kendiliğinden Gr- taya çıkmış olur. Hangisi diye bir tercih yapmak rakün değildir. Maahaza böyle bir olursa ediblerimiz ve arasında eser de, terebiliriz. romancılarımız ed de gi Ânketimize verilen diğer ce- vabları yarınki nüskamızda bulacaksını: o- | S den naklen, Receb Peker t an bu insanlar karşısında aklımı öy- 18 | m: lakomotifin basarsakları- 'le eğdim. Gözüm ırmağın bulanık sü- larına ilişi bulunduğm yerden ansızın aşağıya koyuverdim. Kurşun gibi iniyordum... Birdenbi- |te etrafımda sular karıştı. Allahtan yer sığ imiş Gi kendıını toparladım. Ağzım burnum !vuru—lı ayağa kalktı! larla dolmuş! Hemeti n, sahile doğru di. Çı hlır acaktım! ken elli metre murtusunu İşiti: I nbire kor sürekli bir düdük öttü. Bu ekspi düdüğü idi. Eğer yetişemezsem het ikisi de ayni hatta geçecek ve çarpır şacaklardı. *.koşuyorum, bütün süratimle tuğum halde makas benden uzal şıyor gibi geliyordu. Elimi cebime soktum, anahtarı çıkardım. Son bil hamle ile makasın üzerine atıldım. Ve ıslak agahtar kilidin içinde lükle döndü. Bütün kuvvetimle ko- la asıldım. Yakıcı ve kesif bir buhar bulutu yüzümü haşladı: Marşandiz geçiyordu!.. Ayni anda koruluğun öbür ucun - idan da ekspres gözüktü. Aramızda 200 metre kadar bir mesafe vardı. Eğer marşandiz yan hatta geçmede! tişecek olursa biribirlerinin üstü ne bineceklerdi. Marşandizin vagon: ları geçtikce ekspres de yaklaşıyor- 'du. «Acaba» diye düşündüm. <Acı ba kurtulamıyacak mı?» şüphem ta- İ etmedi. Marşandizin son vagonu da geçer geçmez iki elimle l—nlu geriye ittim, Asıl hat açılmış- koş Amerikada ( 4 öncd sanfadan devam) Japonları ancak iktisadi —surette bir takım cezalara çarpacaklarını ve bu suretle Uzak Şark harbinin önü: ne geçeceklerini söyliyen Amerikar hlar bununla ne demek - istiyorlar ki — Biz denizden Japonyaya karşı bir şey yapacak gibi değiliz. Ancak Japonların tecavüzüne mani olmak, onların parasızlık içinde ne kadar |müşkülât çektiklerini bildiğimiz içit |bu müşkülâtı bir kat daha arttırmak suretile Japonlara karşı mücadele ledeceğiz. | Fakat işte o kadar.. Japonların Jiktisadi vaziyeti bahsi, parasızlık derdi ayrı bir fasıldır. Bugün deniz ve hava kuvvetleri itibarile Japon- yaya üstün olan Amerikalılar gide- rek Japon adalarına taarruz edeme- mektedirler. Japonlar bunu çok iyi biliyorlar ve bundan âzami istifade ediyorlar, Bu bugün böyle. Kadıtöyünde kadastra faali- e'ti Kadıköy Kadsstro Müdürlü İrafından, Kadıköyünde Cnfı—n:v,ı ve 'a mahallelerinin kadastro- n yapılan müddet 26 Birin nihayet bulacak ve bu iki ma- n kadastrosuna bi nun BUGÜNKÜ PROGRAM t 17 İnkılâb dersi: Üniversite- afından 30 plâkla dans müs 19 Os n Pehlivan: Tanbura, halk şarkı , 19.30 radyefonik dram (Zineir). 5 Borsa haberleri, 20 Necmeddit Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20.30 hâ- va raporu, 20.33 Ömer Rıza tarafın” İdan arabca söylev, 2045 Bayan Mü- İzatfer ve arkadaşiarı tarafından Türl İmusikisi ve halk şarkıları (S. A9 2115 Orkestra: 1 — Mendelssonni Blas uvertür, 2 — Stanbbab -Eb İOved, 3 — Mozart: Zauberflöte fan> İtezi, 4 — Ramesau: Menuett, 5 — D& libes: Valse de la Poupde, 2215 Ajans baberleri, 22.30 plâkla'sololar, apert |ve operet parçaları, 22.50 son habef- rer ve ertesi günün programı, 23 s0f- YARINKİ PROGRAM Saat 1230 plâkla Türk musikisi, / 12 50 havadis, 13.5 muhtelif plâk NEi” | | lrlyılı. 14 son.