(AK r-—SONTELGRAFP - 9Birincikânuno27 AKŞAMCILAR f i i —-387— ÇESkİi bir Yazan : Akşamcılar, meyhaneye yen aksamcının defterinden 1 Osman Cemal Kayaıl! . alışmıya başlıyanlara korşı çok lâüğg(i idiler Babacan kalem efendilerinden bi- | ri garsona getirttiği boş bir tabağın içine kendi önlerindeki tepeleme dolü tabaktan bir avuç caneriği dol- durup teklifsizce Turhanın masası- na uzattı: — Lütfen beyim, pek nefis erik- Miş! Turhan adama teşekkür ederken canı sıkilmiya başladı. Çünkü o, ak- şam burada kendi kendine oturup kendi kendine içerek, kendi gençlik hülyalarile başbaşa mest - olacaktı. Halbuki daha ilk kadehini bile iç - meden lâübalilik başlamıştır. Kim- bilir birazdan daha neler olacak, ne ikramlar, iltifatlar, traşlar, saçmalar başlıyacaktı. Kendilerine (Akşamcılar) deni « len şu orta yaşlı ve ihtiyar adamlar “meyhanelere yeni alışmıya başla- — mış, yahut yeni alışmış da henüz kendileri gibi kıdem kazanmamış 0- lan gençlere karşı ne kadar da tek- lifsiz ve 1âübali olmak - istiyorlardı. Şimdi kalem efendisinin kendisine ikram etmiş olduğu ©o Eyübsultan bahçelerinin gerçekten o mevsimde, © âlemde canlara can katan halis ve nefis caneriklerini kabul etlmese de yine kendilerine iade etseydi, pek çiylik, nobranlık, kabalık, rajansuz- luk olacağını biliyordu. Onun içir sadece kısa, bafif bir teşekkürle an- lara mukabele edip rakısını içmeğe başladı. Bu aralık, zaten ötedenberi Tur - hana Yenikapıdaki bu meyhaneyi pek medhetmekte olan daire arka - daşlarından kırk beş, ellilik Bahir bey düştü: — Vay Turhancığım, canım, sen ne arıyorsun burada? Onun bt akşam buraya geleceğini hiç tahmin etmiyen Turhan Bahir beyi severdi. Çünkü Bahir bey ken- Alsinden çok yaşlı ve hatırr sayılır. bir akşamcı olmasına rağmen ne öy- le Hüseyin Deruni gibi bir takım u- kalâca şeylerle herkesi traş eder; ne “de Aziz Beybaba gibi yaşından u - mulmiyacak zıpırlıklar ve sırnaşık- lıklar yapardı. Onun için şimdi ken- disine yabancı sayılan böyle bir yer- de Bahir bey gibi sözü sohbeti din- lenir bir adamın gelmesi onu olduk- — Ne diyecek? Onun dedi, daha bu yaşta bu kadar akrabası ölürse sonra elinden çekeceğimiz var! Da- ha geçende bir akrabası ölmüştü. — Ey sen ne dedin buna? — Tabii ikimiz de gülüştük... Sön- ra gençlik beyefendi, kusuruna bak- mayın, biz de gençken böyle değil miydik? Dedim, — Evet amma haydi pazar günle- ri bahardır, yazdır, gezsin öğlensin! |dxye ses çıkarmıyoruz; fakat şimdi ! na tenbih et, hiç olmazsa bu işi ar- tık her çarşambaya bindirmesin de ayda bir çarşamba yapsın, dedi. — Hay ağzını öpeyim senin Bahir beyciğim! — Canım, bizim başkâtib pek ba- ba adamdır; mümeyizlar gibi öyle aksırığı cinli, kalleş herif değildir. Ne olacak mübarek adam bu yollar- dan gelme, bu yollardan yetişmedir. Bugün rütbesi atufetlüdur gönlü alçaktır, merhametlidir, son- ra gençliğin ne olduğunu bilir. — Yaşasın vallahi bizim başkâtibt — Yaşasın ki yaşasın! — Sonra çok doğru adamdır. Bak |bir yıl önce hürriyet olduğu zaman bir çok kimseleri işlerinden attılar da onun kılına bile dokunamadılar. Neden, çünkü adam sapına kadar a- damdır. Doğrudur, dürüsttür, ha - ram yemez, kimsenin aleyhinde bu- lunmaz, küçükleri korur. — Öyle ise şu bizim başkâtib bey Jefendinin şerefine çekelim! | — Çekelim yavrum, çekelim! Yak |nız gençlikte sana bunu çekliren |mevlâm Ihtiyarlığında başka şeyler içektirmesin de! — Ne gibi başka şeylör? — Ne gibi olacak? Bana çektirdi. ği gibit Görmüyor musun, ben tan- Tının günü öksürükten aksırıktan, İtıksırıktan, bel ağrısından, diz ağnı- İsından, nefes darlığından bir türlü baş alabiliyor muyum? Öhh.. ohhö. öhhhödö.. öhhhödö,... Haaaak.. tuuu! Ortalık iyice kararımıya, akşamcı- lar teker tüker damlamıya başla - maşlardı. Bahir bey Turhana boyu- arama ca sevindirdi. Bahir beyle öteki kü- lem efendileri de tanışıyorlardı. Mer- habalardan, hal hatır sormalardan sonra Bahir beyle Turhan başbaşa werip muhabbete daldılar. Turhan ona sordu: Ğ — Ben bugün daireyi yine serdim, Mümeyiz kızdı mı dersin acaba? — Mümeyiz de sermişli - bugün; malüm ya onun bugün tekke gü - nüydü. Yalnız ikindiye doğru uzun bir yazı süratle temize çekilecekmiş; aşağıda başkâtib seni arattı; hemen ben koşup gittim: — Aman beyefendi hazretleri, de- dim, Turhanın akrabasından biri öl- Mmüş, kendisi cenazeye gitmiş, onun için kaleme gelememiş. — O ne dedi? No:4 Bir Günah İna Heybeliadadaki Çam limanını, (Devamı var) 'Baba Caferde Nasıl okunurdum?. (5 İnef sayfadan devem) Akşamları babam eve geldiği za - man bir ziyaretci akımıdır başlardı. |Sakın babamı doktar, gelenleri hasta sanmayınız. Bunlar sabahtan akşa - |ma kadar kafasını yardığım, çelme | takıp düşürdüğüm, uçurtmasını yırt- tığım çocukların anneleri, camlarını indirdiğim evlerin sahibleridir. Ba- bam kemali sabır ve tahammülle on- ları dinler; sonra: - Siz merak etmeyin efendim, ben onun cezasını veririm der, sa- vardı. Pek o kadar cezalandırıldığımı ha- İtırlamıyorum. Cürüm büyük olursa bazan ceza da büyük olurdu. Fakat Jumumiyetle babam milletler cemi, |yeti gibi etliye, sütlüye karışmama- Bı, tavşana kaç, tazıya tüt demeği |herkesin nabzma göre şerbet — ver- |meği âdet edinmişti. Yaramazlık ze- kâdan gelir der, bütün bir mahalleyi İyıldırdığımdan âdeta benimle ifti - |bir de çarşambaları başladı. Sen 0- |bar ederdi. Annem: | — Efendi, bu çocuk senden yüz İbuluyar, akşama kadar neler çeki - yoruz. Önu doğuracağıma taş, tapaç doğursaydım. Biraz babalığını takın canim. Dedikce gülümser, ve babalık ta- kınma da kılıç takmak, kravat tak - mak gibi bir şey olmadığından umu- m bana pek o kadar karışmamağı ter- cih ederdi. Gelici, geçici sanılan yaramazlık- larım gün geçtikce artmağa başla - yınca evdekileri ciddi bir endişe al- mıştı. benden yaka silkerlerdi. Nihayet konu komşu: — Bu çocuğu okutturun, muhak- kak iyi saatte olsunlara karışmış 0- lacak! demeğe başlamışlardı. Annemin böyle şeylere lamdır. Haminnemle ve kovşularla |beraber nefesi kuvvetli bir hoca a- İramağa kalktılar. Hikmeti hüda bu nefesi kuvvetli hocalendi de bir türlü buülunmuyordu. Rahmetli Eyüblü efendi, Salla göbek imam, Lülelide- ki Killi kızlar bir hayli kapısını çale dığımız (kuvvetli nefes) sahibleri - İnin arasında yer aldılar. Fakat bun- ların nefeslerinin kuvveti benim aramazlığımı yıkmağa kâfi gelmi- dü. Adıma pastırmacının Huriye ha » nim derler bir tanıdığımız - vürdi. Kandil, ramazan bayram hiç bir Tır- satı kaçırmaz, allah rahmet eylesin, çocukları merak ettim de şöyle bir uğrıyayım, hem tebrik ederim, de- dirm diye düşer günlerce biz de mi- safir kalırdı. Süngü debreşmesin mi ne derler, ölüleri hayır ile yadetmeli, geverze, ber şeye karışır, hastalığa ilâç, oğ- , diş, nezle, nevralji, ve bütün agrılarınızı derhal! grip, romatizma kırıklık keser. İcabında günde 3 kaşo alınabilir . Taklitlerinden sakınınız ve her yerde israrla GRİPİN isteyiniz. ın Romanı Yazön : Nezahat Gültan —Bonjur Bayan.. epey vakitten- beri sahibini aradığım at sizin ola - Size zahmet olmuş. İhtimal kaybolmasın- dan korktunuz. Halbuki Ceylân, bu ormana çok alışmıştır. Ben onu ser- best bırâkırım. Gezer, otlar, sonrü yine beni bulur. Avcı, Ceylânın başını okşayarak: — Ne güzel bir atınız var, böyle dilber ve sadık hayvan pak nadir bu- - lunur, Genç'kız, atının yanına geldi. O- nun, yüzüne dökülen saçlarını arka- ya iterek : — Ceylân, hakikaten iyi bir hay- vandır, O, bir insan gibi sözden an- far, gel dersiniz gelir, git dersiniz gider, H değildir. Şürken, o da bir taraftan onun bher şeyini ayrı ayrı tedkik ediyor, kızı, uzun bir hayranlıkla süzüyordu. (Genç kız ne güzel giyinmişti. Hâkt renkte kilotu, ipek beyaz blüzu üze- rine aldığı kalın spor ceketi, ayağın- da parlak rugan çizmeleri vardı. Bu İğiyiniş, onun endamlı güzel vücudü- İne ne kadar yaraşmıştı. Av çantasını (kolundan geçirmiş, silâhını da elin- de tutuyordu, Avcı sordu : | — Avlanmıya ve atlı spora me - raklısınız?.. — Zannederim... Yine genç kız cevab verdi ; — Sporu bütün manasile severim. | Bu benim için en güzel bir zevktir. Bu sözler avcının pek hoşuna git- |mişti. Karşısındaki, tam hulyaların- da yaşattığı bir kızdı. T Aver: Müsaade eder misiniz, isminizi sorağım ?.. Gonç kız : -- İsmimi öğrenmek mi istiyorsu- jnuz.. Suna,., D Avez — © hâalde müsaade ediniz, elimi size uzatayım ve sizi bu yeşil orma- nın avcılar perisi ve bir sarışın yıl- dızı olarak tanımış olayım... İ Suna, elini uzattı. Avcı bu nermin 'elL avuçları içinde sıkarken, kendi jiemini de ona fısıldadı : — Yılmaz... — Siz de avlanmıya fazla merak- lısınız zannederim. — Hem de delice bir merak.. be- nim bütün hayatım spor yapmakla Beçer... Bu söz, Sunayı biraz düşündür - müştü. Tekrar sordu : — Affedersiniz, Yılmaz Bey.. sor- gularımla canınızı sıkmazsam, — bir /şey daha soracağım. ve Avcı memnuniyetle cevab verdi: - Bilâkis Suna Hanım.. benimle görüşmek lütfunda — bulunduğunuz- /dan size teşekkür etmeliyim... niyetle hiç bir şey takmamağı yani | Bütün ev, bütün mahalle, halkı | itikadı sağ- lan annelerine kız, kocası azan ka- WdmLara büyü tarif eder, ön parma- Bında öon hüner acaip bir kadındı. İyi hatırlıyorum, Artık yaramaz- Çüğımın başa çıkılmaz bir hal aldığı- nı ona da yetiştirdiler. Buyalı saçla- |Fımı yemenisinden içeri sokmağa çalışarak, rastıklı kaşlarını oynata Woynıu anneme: — Kızım, demişti. Bu çocuk mu - hakkak incir ağacının dibine işemiş olacak!.. Çocuktur, nereden bilecek, |dikkat etmez, gece vakti bir şey ya- |Piverir, iyi saatte olsunlar da aklını |başından alırlar, Onları kızdırmağa gelmez. | Annem bana dönmüştü: — Bak Huriye hanımteyzen ne di- yöor?.. — Ne diyor?. — Sakın incir ağacının dibine bir iş yapmış olmasın diyor!. — Yapmadım!.. — Bele hele söyle.. — Yapmadım.. Huriye hanım lâfa karışıyor: — Söyle çekinme evlâdım. Korka- cak bir şey yok.. — Vallahi yapmadım Huriye ha- rimteyze.. — Yapmışsındınırr.. Seni yaramaz seni!,. | — Yapmadım yahu, zorla mı?, | Ben her ne kadar yapmadım diye İyeminler ettimse de Huriye hanımın otoritesine karşı geleme Onlar yine bildiklerini okuyorlardı. Gece yarısı incir ağacının dibine şerbet îd»ktüler. Huriye hanımın tavsiyesi bundan | |ibaret değildi. Babacafere götürüp okutturulmalı ve oradan alınacak |mühürlü kâğıdların suyunu içmeli İlmişim. Eğer üç günde süt dökmüş |kediye dönmezsem, ona pastırmacı » İnin Huriye hanım demesinlermiş.. | Annem bu tavsiyeyi duyunca mü- |tehassıs bir hekim sağlık almış, ağır hastası olan bir insan telâşile ertesi gün beni elimden tutunca Zindan - kapısına Babacafere götürdü. Kapıdan içeri girdiğimiz zaman |büyük mumlar, şamdanlar içinde ya- İnan küçük yüzlerce mum, iki büyük İsanduka, etrafı kaplamış olan 5d a- İğacı kokusu.. Laş ve esrarengiz de- | kor beni şaşırtmıştı. Sol tarafta Babacafer hazretleri - nin demir parmaklıklı, sandukası bu- |lunuyordu. Üstünde envar türlü İkrepler, örtüler vardı. Sağ tarafta tekrar bir. sanduka... Bu da Abu Cafer hazretleri,. Kenarda mermer bilezikli bir ku- yu.. etrafında içinde ayetler yazılı sart maşrabalar... | Babacaferin sandukası yanındaki post üzerinde türbedar efendi otu « İruyor.. Arkasında büyük bir bayrak | dayalı... Kısmeti çıkmamış, yaşı geçkin kız- lar bu bayrağı türbedarın yardımile | açarlar, bu suretle kendilerine koca bulurlarmış. Allahım, buraya kimler gelmiyor- dü ki.. Çocuğu olmıyan kadınlar, gelini- le geçinemiyen kaynanalar, kodası- nın azgınlığına çare arıyanlar, has- 'tası olanlar. Kocasız kalmış- kızlar, Vesaire, vesaire... . Sıra bize geldi. Biz de türbedar efendiye yaklaştık. Elini öptük. Kar- İşısında diz çöküp öturduk. Uzun dzün okudü. Gözlerini açtı, kapadı. Başını salladı. Bir kaç gün- dür esen Todos rüzgârını andıran ne- fesini yüzüme savurdu. Bilâhara her | — Her dakikanızın sporla geçtiği- lı-ıl söylüyorsunuz. Ya, vazifeniz yok mu?. — Var.. Müsaade ediniz, merak ettiğiniz hayatım hakkında size kı- saca malümat vereyim. Hem konuşuyorlar, hem de orman- da yanyana yavaş yavaş ilerliyor- lardı. N Lise tahsilimi bitirdikten sonra babam beni daha fazla okutmak is- temedi. Kendisi fabrikatördü. Ayni İzamanda da mühendisti. İşleri pek fazla olduğundan, benim de kendisi ile çalışmam lâzımgeldiğini söylü- yordu. Esasen ben de spordan baş alıp okumak için vakit bulamıyor- dum. Futbolde bir maçi kaçırmaz, birinci kümede oynardım. Yüzme, ve kürek yarışlarında hep birinci gelirdim. Babam, daha mekteptle İ- ken benim spora olan merakımı gö- İdiye içini çekerdi. Nihayet ben lise- 'yi bitirdim ve babamın yanında va- İzifeye başladım. Fakat, kendi vazi- femizi yaptığımdan fazla hiç te işim Jolmazdı. Ben yine oyunlara, varışla- rür, «Bu çocuk, bir liseyi bitirebilse» | Bütün para cezalarının listeleri maliye dairele- rine verilecek !. Mahkemeler tarafından hükmedi- lecek olan para cezalarının uzun za- man tahsilsiz bırakılmaması için yeni tedbirler ve çareler düşünüldüğünü yazmıştık. Bu hususta dün Adliye Vekâletin- den Müddeiumumiliğe yeni bir emir gönderilmiş ve bu kabil para ceza- larını ihtivâ eden ilâmların, müzek- kere şeklinde yazılacak bir cedvel halinde mahkermelerden Maliye dal- velerine tevdi edilmeleri tebliğ edil- miştir. Maliye daiveleri, bu listelere göre mükellefleri takib ve para cezalarını tahsil edeceklerdir. Otuz çocuk giydirildi Üsküder Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından şeker bayramı münase- betile 30 kimsesiz çocuk giydirilmiş. lir. — ——— biri mübalâğasız Sapanca elması ka- dar iri daneli tesbihten geçirdi. Sa- rı maşrabalarla kuyudaki sudan iç- tik. Bize üç tane de içi mühürlü ve numaralı kâğıd verdi. Bunun da ey- de suyunu içecektik. İç gömleğimi sandukanın üzerine koydular, Bir hafta durması lâzım- mıaş.. Bu ziyaretlerin ardı arkası kesil. medi, Siz bundan da anlıyabilirsiniz ki incir ağacının dibine dökülen şer- bet gibi bu çare de bizim yaramazlı- ğımızı tedavi edemedi. Bundan sonra haftada bir kurşun dökülmek faslı başladı. Sıcak kur- şunun soğuk su İçinde aldığı şekil- lerden artık yaramazlığın sırrı keş- fe çalışılıyordu. Meselâ: Bazan na - zara geliyor, bazan üzerimde göz ka- hyordu. Dün iki demir kapının önünde bul. duğum çocuukluğumu düşünürken 'on beş yıl içinde bu demir kapılara örümcek bağlanan ve fakat kafala- tımızdaki örümcekleri koparıp atan inkılâbı düşündüm. Bu o kadar baş döndürücü bir devrimdi ki süratin- den başımı döndü, Büyüklüğünü bila ! düşünmek kafama sığmadı. NUSRET SAFA COŞKUN İ Fransa ve dostları arâ i lar sında yeni konuşmalar (Müncü sahifeden” devam) |Blacağını zannetmeğe mahal "i, İ l anıtı © Avrupanın ortasinda bir Berlin < (147 Şimdiye kadar Romany' z Roma mihveri vardır. İtalya kaç se- |T Yugoslavyanın clıu?. Va İnedir Habeşistanla meşgul oldu ola- İeTİnde bir takım değişikliklet İ Orta Avrupada nüfuz ve tesir de Madı değil. Öyle ki, Yugoslâti gitgide Almanların eline geçmekte- Almünya ile anlaşmasındad, ÖL Gir. Alman diplomasisi ne zamanlar- |Y Yanaşmasından çok bahseli Peg, danberidir Orta Avrupada büyük türlü türlü tefsirlere yol açit bir faaliyet göstermektedir. Halbu- |kin küçük itğâfı teşkil eden 'f'nı. İki bu faaliyet gitgide Orta Avrupa- |letin müşterek yollarından |da bulunan irili ufaklı bir takım (Madığı temin edilmektedir. » v |devletlerin aleyhine görülmektedir. | Fakat Çekslovakyanın vıwi:k—ı O devletler ki birer suretle Fransa- İSayanı dikkattir. Orada da bif |ya bağlıdırlar. Onun için Lehistan - Alman ekalliyeti vardır. Bu Yi Fransa tedafüi ittifakı vücude geldi- Hitler Almanyasının gözleri "",.. ği gibi küçük itilâfı teşkil eden Yu- |koslovakyaya dikl!mlşü;î:d’. goslavya, Romanya ve Çekoslovak- |rupada Almanya ile Çel ksik ot yayı biribirlerinden ayırmak için |arasında bu yüzden ihtilâf e Pral Almanların uğraşmalarına karşı da |muyor. Fransız Hariciye nazıri * Fransanın mukabil gayret ve faali - |dan aytıldıktan sonra vaziyelif |yeti göze çarpmaktadır. Küçük iti- |hal kesbedeceği az merak odilccek |lâfın öyle yakın bir istikbalde da ir. | Adliye ! yi di RADY Vekâletinin — . . BUGÜNKÜ PROG: Bir emril!.. Ayer e — —— 19 Suat Gün ve arkadaşları taralii” dan Türk musikisi ve halk ııw* 19,30 Spor müsahabeleri : Eşref #iT fik, 19,55 Borsa haberleri, 20 Tn Kâmil ve arkadaşları Br musikisi ve halk şarkıları, 2090 BÜ |va raporu, 20,33 Ömer Rıza “"_ dan Arabca söylev, 20,45 fasıl sâf yeti: Okuyucular: Küçük Safifk İbrahim, Ali, keman Cevdet, Kânt Muammer, klârnet Hamdi, tambif Salâhattin, ud Cevdet Kozan, G4 ayarı), 21,15 orkestra: 1 — Mefifi Figaro, skochzeit uvertür, 2 — zart : Don Juan fantezi, 8 — ' Concerto A - Dur (Violon AVEf chestre, 4 — Istıravusa: DAN Bleu. Valse, 5 — Eilenberg : “':; nol et les gren cülles, zı.H( haberleri, 2230 plâkla sololar, ÖRi. İve operet parçaları, 22,50 son krell ler ve ertesi günün programı. Fransa-İngiltere dostluğu “ Londra — İngiliz bahriye Ki Koper söylediği bir nutukta ç sa ile İngiltere arasındaki ”# kaydederek demiştir ki: Zi — Biz Alman milletinin metfl mellerini tatmin etmek bi bahtiyarız. Fakat bunun nln" bir zaman Fransa ile olan eski değit luğumuza halel gelecek demek ğ 1355 Hicri Yıl 1937,Ay 12,Gün © B. Kânun: Par:! lini uzatarak, ertesi | geleceğini vadetti. Avcı; güzel Sunanın uzun uzun baktı. Onu, dür nünderi kaybedinceye K ladı. Kendisi de artık ormanda fazla kalmadı. Tanıdığı Ta devam eder, oynadığım klüblerde de uğraşır dururdum. Sabahları da çok erken avlanmıya çıkarım, Bazı günler, birçok avcılarla birleşir, u- zak avlanmalara giderdim. Senenin sonbahar mevsimini de Javlanmak için dışarılarda geçiririm. Her sene bir yete giderdim. İşte bu sene de Bursayı istedim. Fakat İstan- buldan gelirken bana refakat ede - 'cek bir arkadaş bulunmadı. Evvelce söz verenler, sonra vazgeçmişlerdi. Üç dört günüm ormanda pek yalnız geçti. Fakat size rastladıktan sonra bu yalnız geçen günleri bana unut- |turdunuz. Madem ki siz de spora me- raklısınız, arkadaş olmamızda — hiç bir mahrur olamaz, değil mi Suna | Hanım ?.. | Sunâ bu sözlere, dudaklarında za- İrif bir tebessümle cevab verdi: | — Şübhesiz, Yılmaz Bey.. madem ki arzularımız bir.. niçn arkadaşlığı- İler. mız da bir olmasın ?.. izel ve yeşil bil sed çi *e. sını beğendi. Ve Yılml'w Suna, yeni tanıdığı arkadaşı genç turmalarını teklif etti. ğ avcıdan ayrılırken atına bindi ve e- (DİWESE gözlerininii , gEr ağır üler ve