n İ | ' , '—İOIİILGİII—İ!IWWM Tefrika Na:110 yYazan : M., Süleyman Çanan Yerelime ve iktibas hakkı mahfuzdur Karagün meyhanecısı Hacı bey! Muallim Naciler, Adanalı Zlyılır, Şeyh Vasfiler, Andelibler, Faik Reşatlar, Saraçhanında toplanırlar, şarkı ve şiir okuyarak “demlenirlerdi. (Manto) âdan başka, şimdiki ilân- Çilık şirketinin bulunduğu binanm altında İsmail adında birinin işlet- tiği küçük meyhanede de toplanır- tık, Burada ekseriya gündüzcülük yapar, evden matbaaya gelirken, şöyle bir uğrar, bazan ayakta, bazan oturarak birkaç kadeh parlatır, kuv« vet alırdık. İsmailin en başta gelen müşterisi (Sabah) musahhihi rahmetli Mit - hattı. O, çok defa amcam Hüseyinle karşı karşıya geçerler, eski matbuat hatıralarını yâdede ede çakarlardı. İkisi de ne iyi kalbli, ne iyi ruhlu, ne dostluklu ve ne çok temiz insan- lardı. Mürettipler Cemiyeti Reisi Hay- rullah Hayri de buranın demirbaş- Tarındandı. Ve bütün çakıcı müret- tip arkadaşlar da İsmailin meyha- nesinde akşamcılık ve gündüzcülük | yaparlardı. Neyzen Tevfikle meşhur Musullu (Kör Davut) da buradan ayrılmaz- lar, burada demlenirler, biri ney ile nefis taksimlerini üfler, öteki de da- vudt sesile ona peyrev olur, ses ve nağme öpüşür, kucaklaşırdı. Benim yetiştiğim devirlerde, en Jüks gazinolarda (karafaki) denilen küçük meyhane şişelerinin fiatı yüz, moyhanelerde asgari (20), azamf (50) para idi, Karafakileri (30) ve (40) paraya satan koltuklar da var- | dı. Kadehle satılan rakılar (5) para ile (20) para arasında idi. Birahane ve gazinolarda (30) paradan başlar, (350) paraya kadar satılırdı. Diğer içkilerin fiatı da bu nisbette ucuzdu. Şampanyanın en âlâ nev'i doksan beş kuruştu. (70) kuruşa kadar sa- tılan cinsleri de vardı. Mezelere gelinct, bütün meyha- nelerde, koltuklardi ayni nevider meze verilindi. Messlâ - mevsimine göre - pancar salatası, rendelenmiş beyaz turup, yeşil salata, biber tur- şusu, teratorlu midye tavası, midye pilâkisi, patlican, kabak ve ciğer ta- vası, cacık; balık tavası, tarama, kır- mızi türüp, istavrit ve izmarit tava- sı, radikya gibi Fasulya pilâkisi, pazısı - Ermeniler buna reçel derler - , piyazı, ezmesi, bütün meyhanelerin baş mezelerin- dendi. Bütün bu saydığım meyhane ve gazinolardan başka, bir de deniz kı- yalarında birtakım meyhane ve gazi- nolar vardı. Pendik, Kartal, Ada, Samatya, Arnavutköüy, Büyükdere, | Sandıkburnu ve ilâh.. yaz günleri buraları dolar, dolar boşanır, bazı- | larında da saz çalardı. Panayırlarda ve Rumların Ayaya- ni yorfusunda yaptıkları ateş üstün- den atlama gecelerinde sahll gazi- no ve meyhaneleri çok eğleneeli o- lurdu. Zurna, klârnet seslerine, lâ- terna nağmeleri karışır, Türkçe, Rumca şarkılar söylenir, bir hayüâ huydur giderdi. Zevk ehli akşamçılar, çiroz mev- siminde Darıcaya giderler, Darıca- nın meşhur şarabile rakısından kana kana içerler, bol bol çiroz yerler, eğ- lenirlerdi. O devirlerde Darıcanın kıyı meyhaneleri de çok şöhret ka- zanmıştı. Çiroz mevsiminde Darıcaya biz de giderdik. O yıllarda Kartalda otur- duğumuz için, iki yük büyük alama- na kafığına yatak, yorgan, tencere, çanak, tabak doldurur, Darıca yolu- nu tutar, haftalarca orada kalır, kır- da, deniz kenarında çadırları kurar, saz çalarak, şarkı okuyarak eğlenir. dik, «Heyeti seferiye» yi babam tertip ederdi. Günlerden, haftalardanberi Kartalda bizde misafir olan arkadaş- ları udi Nevresi, hanende Ziyayı, tamburi Fuadi, udi Galibi, Enderon- lu Hafız Hüsnüyü, meşhur Hafız Os- manı toplar; alamana kayıklarının güvertesinde çaka çaka Darıca yo- lunu tutardık. Ahmet Rasimin bulunnadığı Da- rıca tenezzühü hatırlıyamıyorum. Bo razan Tevfikle meşhur tuhaflardan ve espritellerden Ayı Raşid de, | muhakkak bu gezilerde bulunurdu. Sahil gazinoları birihirinden eğ- denceli olmakla beraber, o devirde en revaçlısı Sandıkburnu idi. Dev- rin kibarları ekseriyetle orada rakı içerlerdi. Yazın, mehtaplı gecelerde, sahil- den iki yüz, üç yüz metre kadar de- nize doğru uzanan salaş gazinolar hıncahinç dolar, oturulacak yer büu- lunmazdı. Bunların içinde Arisin ga- zinosu mezelerinin tenevvüü ve nc- |faseti itibarile en şöhretlilerinden İve en çok Mmüşterisi olanlarıdandı. |Hele Arisin bizzat yaptığı fasulya pilâkisi ile ciğer tavasının emsali |yoktu. Seyyar mezecilerden dayı Artin de buranın maruf simaların- |dandı. | Sandıkburnundan — bahsederken, İLângadaki Maksudun meyhanesin- | tik olur. Mezelerinin nadideliğinden | İbaşka, temizliği iİle de meşhur olan İbu meyhane, bir zamanlar bir «Mec- mal zurafa» idi, Buranın - bellibaşlı harasında, Pertev Paşa zade Yusuf, müdavimleri Şürayı İbrahim, Nafiz, eski Merkez Kuman- danı Şahap - O zamanlar mülâzim - meşhur hanende Nedim, Maliye Mü. meyyizlerinden Nazif Beylerle ye- gâne arkadaşı ön safta gelenlerden- di, | İbeahim Bey zevk ve eğlenceyi sever, ehlidi! bir zatti. Nazif Bey ise bir zarafet ve nezaket nümunesiydi. Tahsine gelince, hoşsohbet, mazraun- perdaz bir adamdı. San'atinin hoy- ratlığı ve kabalığı ile hılkatinin ne- zaketi, sözlerinin inceliği yaman bir tezat nümunesiydi. Sesinin güzelliği ve musikideki behresi ile meşhur ve mâaruf olan A- rap İbrahim, meşhur musiki üstad- larından Hafız Hüsnü, kılârnetçi Çopur İsmail, Nazmi Bey baba ile Enderönlu Raşit buranın bellibaşlı müdavimlerindendi. Hafız Hüsnü, meyhaneye daima setre ile gelir, bir köşeye otururdu. Öyle, karışık meze yemeyi sevmez, yalnız bayır turpu yerdi. Turupları da kendi getirir, yine kendi ayıklar, temizler, rendelerdi. Sonra keyfi gel- dikçe gazei, şarkı okurdu, Hafız Hüs. nünün sesi hakikaten bir harika idi, Eski bir tabirle ilâhi bir sesi vardı. Öyle, oku, dedikleri zaman okumaz- di. Kendi zevki için okuyan, kendi kendini eğlendiren bir san'atkârdı. | Raşidin fıkraları, hikâyeleri ve |taklit hususundaki meharet ve me- ilekesi hakikaten enfesti. Şayanıhay- jtetti. Nükteleri orijinal, esprileti |kuvvetli, eşine rastlamak mümkün lalmıyan bir artistti Boratan Tevfikle Sadaret mühim- me kalemi müdürü Atâ Bey zade Asım merhum, arada bir Maksuda uğrarlar, tuhaflıklarile samilerini garikıhande ederlerdi. Asım merhum; fitraten komik ol makla beraber şekil ve çehre iliba- rile de tuhaftı. Raşit, Balkan harbi Jesnasında öldü. Son günlerinde İs- 'ıınbul Balıkpazarı ve civarında su satarak geçiniyor, bir nevi dileni - yor, aldığı birkaç para ile kifafımefs ediyordu. O günlerde Ahmet Rasim, babam ve eski İkdam muharrirlerinden A- li Haydar - Şimdi Bursa maliyesin- 'de memur - akşamları Balıkpazarın- da (Fimyoti) nin meyhanesinde demlendikleri için, Raşit daima on- ların masasında oturur, üstadla ba- bam, bu çok eski dastlarına yardım- dan geri kalmazlardı. Sandıkburnunun ve Lânganın mü- davimleri, yukarıda anlattığım gibi. ekseriyetle İstanbulun tanınmış si- maları, zevk ve eğlenceye düşkün rical ve memurin olmakla beraber, Çarşı esnafından, bilhassa yorgancı ve terlikçilerden birçok kimseler de buralara gelirler, akşamcılık yapar- Tardı. Bunların meyhane sohbetleri, dönüşleri de ayrıca bir âölemdi. Tavukpazarı, Çarşıkapı ve civarı da mühim bir eğlence yeri idi. Bura- larda, eskilerin selâtin tabir ettikleri Devlet başmuavinlerinden | Mgilterede yeni bir mesele (4 öucü sagfadan devam) kadar parlak bir gaye ve güzel bir vazife yoktur.» İşte Lord Loidin nutku. Görülü - yor ki İngilterede mecburf askerlik için başlıyan bir propaganda devam |edeceğe benziyor. Fakat harbiye na- zırının yukarıda bahsedilen nutkun- da işaret ettiği üç nokta çok şayanı dikkattir. İngilizler bugün madem |ki mecburi askerliği kabul etmiş de- ğililerdir ve kabul edecekleri zaman da hiç belli gibi görünmüyor, var |kuvvetlerini deniz ve hava kuvvet. lerini arttırmağa vererek kara ordu- ve deniz silâhlarımın ehemmiyet ve kuvvetile istedikleri gibi telâfi et- su da bugün en |yeni silâhlarla techiz edilmiş bulu- muyor. Hore Belişanın dediği gibi büyük meyhaneler vardı. En meş - huru (Saraç hanı) idi İçerisi gayet genişti. Etrafa gayet büyük küpler ve fıçılar yerleştiril. mişti. Dükkânın rutubetini ve ko « kusunu izale etmek için akşam sa- bah ödağacı yakılırdı. Arkada bir de küçük bahçesi vardı. Şakayiklerin, sümbüllerin, karanfil ve güllerin a- rasındaki masaların etrafına müşte- |riler dizilir, sessiz ve müsterih rakı- Tarını içerlerdi. Meyhanenin sahibi Hacı Bey a - dıhda birisiydi. |günlerde, başına. Aziziye kalıplı bir |fes, sırtına önü daima ilikli bir re- dingot giyerdi. Temiz, dürüst bir Türk Rumu idi, Müşterilerile muh- İtelif mesail üzerine müdavelel ef - kâr eder, bilhassa edebiyattan çok hoşlanırdı. O, dükkânında bir pat- ron değil, bir müşteri gibi hareket eder, meyhaneyi garsonlar idare e- derdi. Akşam üstü, rakı zamânı geldi mi, kendisi bir masa başına geçer, rakısı Günne gelir, tipkı bir müşteri g'bi içer, keyif çatardı. Ahmet Raaim, |Hacı Beyin Bektaşi tarikatine men- sup olduğunu alenen söylediğini, |bir hristiyanın böyle bir tarika her zaman iştirak edebileceğini iddia e- |derek, dinin insanları ayırmak için değili, cümlesinin birleşerek kardeş- liği tesis etmeleri için Allah tarafın- dan meb'üs ve mürsel olduğunu şiddetle dermeyan ettiğini söylüyor. Hacı Beyin, akşamları çakarken, Şilire ve inşaya meraklı kimseleri, fakir ayyaşları etrafına toplayıp ra- kı Wsmarlamaktan zevk duyduğunu, | devrin şairlerinden hepsini tanıdı- ğini, veresiyeleri unuttuğunu, ya » ;huA verilmiştir diye tezgâhtara ha- ber yolladığını, böyle mükrimane ,ıcaıım olduğunu yine Ahmet Ra « İsim söylüyor. Hattâ bunun için, Trabzon Mek « tupçusu Deli lâkabile müştehir (A- vif Hikmet) Bey, Hacı Beye şu adı takmış : — Kara gün meyhanecisi! Buranın mezeleri de, bu gibi yer- lerin verdiği mezelerin aymı idi, Fa- kat evvelce, benim yetiştiğim yıllar- dan yirmi, yirmi beş yıl önce, meze bahsinde başka bir hususiyeti var- miş : Küçük çukur sahanlarda, kembe çorbasının (tuzlama) — tabir edilen nev'i verilir. sahanların altı- na ufak bir mangal konurmuş. So- Rumasın. müşteriler sıcak sıcak me- ze yesin diye.. Malüm a! işkembe | soğursa paçavra gibi bir şey olur, Tefrika No.: 13 66 Nuııııulı sunun efrad itibarile azlığını hava | N H İlan hangi devletlerdir? İngiltere ile Benim yetiştiğim | Daimi askerlik inıılu dmıanmı:ı imparatorluk yols l lârımı himaye ettikce, uzak yerler « den gelecek kıtaatın sevkini temin eyledikce Gnimi ve mecbur! orduya lüzum görülmemektedir. Fakat bu münakaşanın |daha ziyade dolaşmıyalırm: Hore Be- Jlişanın sözleri arasında bir cümle bir kaç kelime geçiyor, uzatalım: İngiliz harbiye nağırı «zaruret h: İlinde diğer devletlerin münakalâtı. İnı kesmek» den de behsetmiştir. Bu- nu yapacak olan İngiliz donanması- |dir. Fakat bu zarüret nasıl bir za « İrurettir? Ve münakalâtı kesilecek o- harbe girecek olan devletler demek istiyor her halde?. jletler veya devlet kim veya ki folabilir? Harbiye söylememiştir! ler nazırı bize bunu Benim ranın bellibaşlı, tanınmış müşterileri İşuAlardı : Şair Mohmet Celâl, Azi- |Zim namile maruf Arif Bey, şair De- İli Rıfkı, Kâmil Bey... Kâmil Bey geçen yıl Allahın rah- meline kavuştu. Ötekilerden ahret yolculuğuna çıkmıyan yalnız dos » tum ve üstadim Rıfkıdır. O da şimdi, yabancı Ülkelerde vatan hasretile, |inemleket aşkile yanıp tutuşuyor. |zavallı dostum!. Bunların arasında bir de Fazıl Re- İşit vardı. O, hakikâten ateşin bir ze- kâ sahibi idi, Hürriyet yıllarında ve |bilhasta Balkan harbi ve onu takip eden günlerde, vazdığı makaleler, hicivler, ne kuvvetli bir kalem sa - |hibi olduğunu gösteren — eserlerdir. |Bir zamanlar, (Sadayı Millet) gaze- tes şmuharrirliğini yapan Fa- Zil Reşid, sonradan (Felâha Doğru- Sılayı Millet )gazetesi çıkarmış, İt- Hhatçıların meşhur propaganda Ba- İzetelerinden Çiftçi kütüphanesi sa- |bibi Ahmet Akifin çıkardığı (İnti İhap) gazetesinin bütün siyasi yazı- İlarını, kroniklerini, polemiklerini o yazmışlır. (Prens Sabahattin) in |(Teşebbüsü şahst ve ademi merke- İzlyet hakkında bir izah) adlı kitap- |larını tenkid eden bir de matbu ki- tabı vardır. Uzun yıllar Düyunü Umumiyenin jpul kısmında çalışan Fazıl, Umumt |barbde şeyhulislâm kapısı karşısında ve sokakta halcilik yaptı. Ve sefalet içinde öldü. O hakikaten hâke |düşmüş bir cevherdi. Kendisine her tesadüfümde : Pâbürehne, sinesüzan Yolumüuz senkizâra düştü Kendimiz takdire kurban Beyitlerile başlayan uzun man - İzumesini okur, sonra cebinden çıkar- dığı şişeden bir yudum çekerek uzak- İlaşırdı. Daha evvelleri, Naci devri şairle - rinden Harputlu Hayri, Adanalı Zi- ya, Ertuğrul yatile Japonyaya giden Ali Ruhi, Maarif adlı bir mecmua çı- karan Vassaf, Nuri Şeyda, arada sı- rada muailim Naci, Müstecabi zade İsmet, Halil Edip, Mehmet Celâl, İsarık derbagal Şeyh Vasfi Andelib |ve Faik Reşadın riyasetinde vesaire |De burada bir küme teşekkül eder- |miş.. Fakat asıl küme fasılları bun- Jlardan değil, (Andelib) veya (Faik Reşad) m riyasetinde toplanan gü- rültülü, şiirli, şarkılı inşadı âsara bol bol müsalt olan hususi encümenler 'şeklinde imiş. (Devamı var) *CASUS Nakleden : Celâl giz Bu maceranın en heyecanlı ve ge- rip ciheti, Kolonel Vuts'la bu mah- zende karşı karşıya gelmekliğimiz idi !. Maamafih, Kolonel Vuts, bizden çok daha fazla sersem ve bitap bir haldeydi. Ağzını açıp bir tek kelime söyleyemiyordu, Etrafımızı ılektnk- li Tenerle tetkike başlayınca, köşede »yatan daire müdürünün cansız cese- dini elbisesinden tanımıştık. Bu batakhaneden hasıl kurtuldu- ğumuzu ve kalilleri nasıl elde etti- ğimizi burada izaha lüzüm görmü- yorum. Şimdi, Kolonel Vuts'tan al- | dığım şu tetgraf bana - sırf ona ben- Britanyanın güvertesinde dolaşır- ken - neden bilmem? - bu korkunç macera, bir sinema şeridi gibi gözü- mün önüne geldi. Kendi kendime: — Acaba Bombayda da bu rolü yaparken bir tuzağa mı düşeceğim. Endişesile saatlerce — güvertede, serl ve sıcak cenup rüzgârma Bgöğ- İsümüzü gererek dolaştım! BOMBAY ÖNÜNDE Sabahleyin kamaramdan - salona çıktığım zaman Kaptan Kuks, bana: — İki saat sonra ayağımızı kara- ya basacağız ! Demişti. | Genç zabitin dediği gibi iki saat İ | İ zeyiş itibarile - ne felâketler getir. |Deş dakika sonra Bombay limanına diğini hstırlattı. ;'.anlılı Güverteden. etrafı tetkik et- Çürüksulu Ali Paşa zade, etrafında | Acaba bu dev « | |ralyozları ile mücadeleye girişebile- icek adamlar mıdır? |ya.. elbette şimdiye kadar teskin e- İdilmiştir. ANADOLUDA SON TELGRAF Turhal'da sayılı mâmu relerden bırı oldu Her fabrika bacasının yüksel diği gerde çarçabuk bir şehir kuruluyor Ş | Turhaldan suurlu bir görünüş Tokat 27 (Hususi muhabirimiz - |gezintiler doyulmaz şeylerden v" den) — Turhal, Orta Anadolunun İradaki memur ve halkın eğlencekt en canlı, en ziyade faâliyet merkezi İrindendir. olan bir mıntakasıdır. Turhaldaki | Küçük fakat hava ve suyu İğl şeker fabrikasının o havaliye verdi- |geniş sahası olan Turhalda çalışl? |ği iktisadi, içtimal sahalardaki yük- İve genc belediye reisi, kasabanifi sek varlık cidden takdirlerin üstün- |mârina ehemmiyetle çalışmak! dedir. | Turhal şeker fabrikasının ço © Şeker fabrikasının kurulmasın - İğerli ve kıymetli müdürü Abm€ idan evvel, Turhalı bilenler ve gö - İnezaketile o civar halkile ke! renler bu, küçük ve sade, 1ssız Ana- |tanıyanların muhabbetlerini kaz# dolu köyünün bugünkü faaliyet ve İmış ve hürmet telkin etmiş bir # imâr sahasında ilerlemesini görünce |tır. |şaşırırlar, Muvmen €n işlek ve ça » | Turhalda ihmal edilen en mühi lışkan ticaret merkezleri kadar Zi - İve mübrem otel işidir, za dedir. Mamüriyet ise, fabrikanın |(Ev bozması, tahtakurusu yuvasi teaddid pavyonları ve semaya |ki bir kaç odalı ahşab bir bina: kselen sair binaları modern bir |haline koymuşlar. Burada muhâ şehri - andıracak derecede - gözleri |/ Sikametlere giden yolcuların hayret ve takdirleri cezb ve celbe - İyer bulamamak ve sabaha kadâf der. Vaktile kuş uçmaz, kervan geç- '7 kahve köşelerinde ve bazafi maz. <Turbikler. basda Tandesi ibn | aa Deyasayağmak İ ::f;:""::;:’: eĞi göerine- Yücür Vei Ce l Te Gelisll iri K | relil bet k Fabrikanın Asri sineması hafta | .Tu,rh,“ıî" PS DETLEĞE nın üçer gününü yerli halka tahsis |Fabrika idaresinin gösterdiği etmek ve ucuz ücret âlmak süretile |'Attan dolayı müteşekkirdirler. © aliyetleri, gördükleri müşfik ve o havali ahalisinin - seviyelerinin |& Ka yükselmesine, dimağlarının inkişa - |Yikkâr muamelelerden dolayı 1 den güne artmaktadır. fına hizmet etmektedir. Sinemada gösterilen filmler senenin en yeni | Fabrika, müstahsil ve içtimat, ahlâki filmleridir. kefaleti müteselsile ile ikrazattaâ Fabrikanın himmetile istasyondan |lünmakta ve ikrazattan dolayı Turhal fabrikasına kadar iki tarafı |ca faiz almamaktadır. ağaçlarla tezyin edilmiş, gece kar - seneki istihsalâtı borcuna şılıklı elektrik lâmbalarile süslen - (etmediği takdirde bakiyesi yhl 7 miş, Karaköy köprüsünü tanzir e - |izsiz gelecek seneye devrolun der manzarası, iki buçuk kilometrelik| ve yine münasip mikdar ınıd 4 gayet geniş caddede gündüzleri a - |pılmaktadır ki, bu güzel m Baçların gölgesinde, geceleri nurlar İrencberlerin zeriyat husı saçan elektrik ziyası altında yapılan |gayretlerini arttırmaktadır. Baş, diş, nezle, grip, romatiz ve bülün ağrılarınız. derhal keser, Icabında günde 3 kaşe alınabilir . İsim ve markaya ıf' kkat. Taklitlerinden sakını tim : Şehirde her zamanki tabii ka- - labalıktan başka nazarıdikkati calip bir hareket yoktu. İnci taciri yanımıza geldi : — Gördünüz mü, Kolonel! dedi, sokaklarda ve rıhtım üzerinde yü- rüyen halk, ne kadar sâkin ve tor- biyeli, ne kadar uslu ve başı aşağıda Bidiyor... — Ne demek istiyorsunuz? — Hiç.. yani, demek istiyorum ki, birkaç gün evvel aldığımız — ihtilâl telgrafları, şimdi, bana rüya gibi ge- liyor... Şu, her biri, biner kuzu teslimiye- tile başları önde giden zavallı insan kafilesine bakınız! Bunlar, munta- zam İngiliz orduları, topları ve mit- üüüüüt Ve biraz sonra, beni istikbalt F len Tesmi memuürlar — ve zabil birlikte karaya çıktık. İhracat gümrüğü önünde bir Ve İngiliz askeri resmiselâm Ha ken, bir takım bando muzika ©* tif havalar terennüm ediyordü Halkın nihayetsiz alkış rasından geçerek, askeri fırka € sine vardık. Bombay Valisi ve askeri kul tarafından fırka binası — Yolda nasıl vakit ge |Mister Harding* — Fırtınasız. çok iyi B* |Sir! Fakat, rica ederim, ban3 ismimle hitap etmeyiniz, birtrif y lağına giderse bütün işlerimiz * olur ! — Merak stmeyiniz, !c!f'*', pi bancı yok... Kolunuzun ço bile farkındayız ! — İskendariyeden — haber — Kaç gündenberi aldığımız ha- berlerin hepsi birer mazi oldu. İs - yan ve ihtilâl günlerce devam etmez İki dost samimiyetile güvertede konuşurken, (Britanya) nın — kalın musunuz? sesli düdüğü işltildi : ?