30 Ekim 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

30 Ekim 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

£-SONTELGRAP - 30Birinciteşrin 937 Tefrika No:109 'İSTANBUL . Yazen lt Büleyman csan | Pofisj köylüler e ——— Tereülme ve iktibas hakla mahfurdur Eski Muharrirler nerelerde içerlerdi Müvezzi Hasan ustura ile bıyıklarını tıraş ettirir, sonra rastıkla lüstirin iskarpin,tertemiz bir istanbolin giyer bıyık yapardı. Daima ve bu kıyafetle gazete satardı. Daha eskilerini bilmem. Benim ye-|manlı birahanesi Tekor yapmıştı. tiştiğim yıllarda, yani 80 - 32 yıl ev- vel, Beyoğlunun önde gelen biraha- ne ve gazinoları şunlardı: Anadolu. Londra, Yani, İsviçne, — İstrazburg, İspotek, Kohot, Taksimde Eptalü- pos - şimdi kahvedir - Tepebaşı ga- zinoları... 'Tepebaşı gazinoları — gündüzleri kahve ve kıraathane, geceleri bira- hane ve meyhane idi. Şimdiki Lon- dra otelinin bulunduğu yerden, Kotinantal otelinin bulunduğu yere kadar sıra sıra gazinolar, meyhane- ler vardı. Buralarda rakı içilir, ga- zete okunur, kahve ve nargile bulu- nur, Kumar oynanırdı. Dükkânın önüne, kaldırımın üne masalar konur, isteyen müşteri kahvesini, rakısını burada içerdi. Günün gü- neşli saatlerinde, dükkânların önü- ne tenteler çekilirdi. Bunlardan başka Beyoğlunun her köşesinde, her semtinde büyüklü küçüklü meyhaneler, koltuklar var- dı. Kılburnu, Yenişehir meyhane - leri günün hiç bir saalinde müşteri- siz kalmaz — lâterna ve zurna ile eğ- Tenenlerle hıncahınç dolardı. Kalyoncudaki turşucu - el'an vare dır. Fakat rakı satmaz - Beyoğlunun sayılı meyhanelerindendi. Tepebaşının Asmalımescit taraf- larında, küçük küçük dükkânlarda rakı, bira içilir, birtakım ecnebi ka- dınlar armonik, kitara çalarlardı. Günün hangi saatinde buradan ge- çilse, kulaklar çalgı seslerile çınlar- dı. Dükkân sahipleri ekseriyetle bir- takım şişman Alman kadınlarıydı. Allık ve düzgünle, porsumuş surat- larını badanalayan bu geçkin bü - yük anneler, dükkânın önünde du- rurlar, rastgeldiklerine göz işareti yaparak dükkâna davet ederler, ec- nebi Sefaret vapurlarının tayfa ve zabitlerini kollarından çekerek içe- Ti sokarlardı. Sonra biralar, şarap- 4 göğse dans ederler, hep bir ağızdan şarkı söy- lerlerdi. O devirde kafeşantan denilen bu küçük barlara Türkler de giderdi. Kadınlar, açık saçık — oturdukları, porsumuş mahalleri meydanda ol- duğu için, on yedi, on sekiz yaşında çocukların buralara girmeleri yasak idi. Polis, kontrol sırasında, dükkân- da böyle müşterilere rastlarsa, çı- karır, karakola posta eder, «tenbihat kılâfına» genç çocukları dükkânına aldığı için, patronu azarlar, ceza ya- zardı. Galatanın sayılı birahane ve gazi- noları da şunlardı : Türkiye, Tünel, Gambeta, Foskolo, Geyikli, Kuşlu, Mürefte, Büyük ve Küçük Aynalı - lar, Domuz sokağındaki Osmanlı... Bunların bazılarında - bilhassa kış mevsiminde - incosuz «lerayı â- henk ederdi. Bol meze vermek hususunda Ös- Tefrika No.: 12 Küçük bir şişe rakıya mutad meze- leri verir, ikinci ve üçüncü şişelerde masanın üstü meze tabaklarile do - lar, masanın mermeri gözükmez bir hale gelirdi. Hele Osmanlının sahanakileri çok meşhurdu : Müşteriler, tam hesabını görüp kalkacakları zaman, yumur- talı, sucuklu, pastırmalı sahanaki - ler biribirini takip eder, arkaşından bir beyin tavası gelir, insan yeniden bir şişe ısmarlamıya borçlu olurdu. Umumt harbin ilk yıllarında, ço- cukluk arkadaşım Sadri Etemle, son vapura kadar birkaç şişe yuvarla - mak ve sonra evlerimize gitmek ü- zere - o zamanlar ikimiz do Üskü- darda oturuyorduk - Osmanlıya uğ- ramış, fakat sahanakilerin biribirini takip etmesi yüzünde hem vapuru, hem de aklımızı kaçırmıştık. Gece uyandığım zaman kendimi Topane- de Çukurcumada — dayımın evinde buldum, Sadri de yanımda bir yatak- ta mışil mişil uyuyordu. Hasret sana güzel gençlik yılları!.. Yirmi, yirmi beş türlü meze ve sa- hanakilerle beraber, bir şişe rakının fiatı (50) para idi. İnsan burada beş kuruşla bem rakısını içer, hem de mükemmel surette karnını doyura- bilirdi. Sirkecideki İstasyon, İştayn Bruh, Kafkasya.. İstanbul tarafının yegâ- ne birahanelerindendi. E:ki gazeteci arkadaşlardan dos- tum Agâh ,Emin Lâmi, amcam Hü- .seyin, İkdamcı Kenan ve Sabah mu- harrirlerinden Kadri İlhami, akşam rakılarımız burada içer, sonra Ba - iyoğluna doğru uzardık. Ahmet Rasim, Süleyman Nazif, (Mahmut Sadık, musahhih gözlüklü |Mithat, Ali Reşat ta buranın başlıca ,müdavimlerindendi. Bazan Baha |Tevtik, şair A. Rıfkı, şair Celisi de İburada akşamcılık yaparlardı. | Çok zamanlar — masalar bizleşir, |üstadlarla çömezler bir arada içer, eğlenir, büyüklerin nüktelerini zevk ile, neş'e ile dinlerdik, | Şair Eşref te bazan İstayn Bruha |ge ir. Ahmet Rasimin, Süleyman Na- İzilim masasında oturur, en yeni kıt- alarını okur, yeni hicivler söylerdi. Şair, kıt'asının son misratnten ev- vel söyler, sonradan tamamlardı. Bu meclislerin mühim simaların- dan bici de : Serserinim düştüm aşkınla (mey) e Nasıl girdin elimdeki şu (ney) e Hem seversin beni Neyzenim diye Hem de sarhoş diye destan edersin! Diyen Neyzen Tevfikti. Sirkecinin meşhur meyhanelerin- |den birisi de Manto idi. - Şimdi İCumhuriyet lokantasının bulundu- ynu yer - Bir zamanlar da buraya a- lışmıştık. Emin Lâmi, Agâh, Kenan, Hasan Sait Çelebi, Sait Âli gibi ga- teci arkadaşlar burada toplanır, akşamları burada demlenirdik. İçi- | 66CASUS Nakleaşn : Celâl Cengiz — «Memleketin en işlek bir cad- desinden otomobille evine giden bir #damı kim ve nasıl çevirebilir?« Diyerek uzun ve şiddetli hücum: larla, bilhassa sivil polisi tenkit edi- yorlardı, (Entelicens Servis) ten bu işi mey- dana çıkarmak — vazifesi Kolonel Vust'la bana tevdi edilmişti. Ben, (Old City) de bir meyhane- den ufak bir ipucu elde eder gibi ol- muştum. Vust'la birlikte, ayni elbise ve makiyajla, biribirimizden farksız o- larak, meyhaneye gittik. Meyhaneye gittik diyorum amma, içeriye yalnız Kolonel Vust girmişti. — Ben de meyhanenin haricinde otu- TUp tarassut ederek, civarda gizle- nen polis tertibatını da idare edi « yordum, Sokakta dolaşırken, yanımda bu- lunan sivil ve tecrübeli poliserden biri kulağıma eğilerek dedi ki: — Mister, bu meyhanenin altında gşehrin mocrası vardır. Bu moeş'um yerde, beş senedenberi yirmiden faz- | la adam ,kaybolmuştur. Kolonel Vust'ü kaybetmmeliyim. Memura sordum : — Kaybolan adamların izlerini ve yahut cesedlerini bulamadınız mı?, | — Hayır... Çünkü burası biraz me- yilli olduğu için lâğam mecrası sür- atli akar.. içine düşen insanım kür- tulması imkânsızdır. — Peki, ne yapalım? — Tecrübemden — istifade etmek & 4 KlEğr - y B | Besliyecek! Kudüs (Hususi) — İngilizler aley- hindeki harekât artık toplu bir hal- de bulunan çeteler tarafından ya pilmaktadır. Bu harekât, yalnız mün-| ferid bir surette kalmaktadır. Geçen gece Gazze civarında demiryolu ü- zerinde üç bomba bulunmuştur. Ya- hudilerin merkezi olan Tel-Aviv şeh- iri üzerine bir çok silâh atıldığı işi- İtilmiştir. Keza Safadda da uzaktan uzağa silâhlar atılıyor. Kudüs ile Lidda arasındaki telefon telleri de bozulmuştur. Filistindeki İngiliz hü- kümeti bu tahribatı yapanlara karşı |mücadele açmıştır. Ceriko kazasın- |dahilindeki köylere 90 polis gönde- İrilmiş ve bunların masarifi köylüle. re vükletilmiştir. Nablüste altmış kadar evde tahar- riyat yapılmış, yedi ev de bomba ile berhava edilmiştir. Sinemalar tekrar açıldı Kudüs, (Hususi) — Halkın gece- leri sokağa çıkmaları hakkındaki ya- İsak artık kaldırılmıştır. Kudüs ge- İceleri he rtaraf keza eskisi gibi açık bulunuyor. Halk sinemalara, tiyat- İrolara, gitmiye başladığı için neş'eli görünmektedir. ——— ——— İmizde sabahcılar da vardı. Çok yıl sonra, mütareke yıllarında merhum Sadettin de aramıza karışmıştı. Da- |ima sosyalist Hilmi ile beraber ge- lürdi O zamanlar, Emin Lüâmi, ben ve Sadettin (İdrak) gazetesinde ça- hışıyorduk Mantonun üst salonunda yabancılar |pek oturmaz, yalnız matbuat men- İsupları toplanırdı. Burada şürler, len ağır bestelerden, en hafif hava- |lara kadar şarkılar okunurdu. Ara- jmıza birkaç matbuat muhibbi de |karışırdı. Bunlar da musiki Üstadı |birkaç san'at âşıkı âşıklardan iba - jeetti: fera memurlarından merhum (|Sabri, musiki üstadı Aksaraylı Naz- mıt bey baba, Şürayı Devletten Şük- rü Bey... Mantonun iki tipik siması vardı : Garete müvezzü Celâl, yine gazete müvezzii Hüsnü... Celâl, münevver, âlf mektep me- zunu otuz beşlik bir gençli. Talih - zlik eseri olarak çalıştığı Ziraat barkasından çıkmış, hayatını gaze- te satmakla kazanıyordu. Fakat eli açık, bonkör, hovarda bir insan ol BU için, yalnız kazancını dı sermayesini de rakıya verir, arka- daşlarına ısmarlayarak sermayeyi kediye yükletirdi Füsnü'ye gelince, o da tuhaf bir adamdı, Şürayı Devlet den birinden kadro harici kalmış! Elindeki birkaç parayı, teşebbüs &! tiği birtakım işlerde kaybetmişti. Nihayet o da hayatını kazanmak i- İçin müvezzilik yapıyordu. Kiyaleti düzgün ve temizdi. Sır- tırda tertemiz bir istanbülin, ayak- larında rugan İskarpinler eksik ol- mazdı. Pantalon daima ütülü idi. Bıyıklarını ustura ile traş eder, son- ra rastıkla bıyık yapardı. Akşamları dört kadehten fazla iç- mez rakı ile beraber, gazete kâğıdı- ha şarıp getirdiği balık, sövüş gibi şeylerle karninıe doyururdu. -Onun bir merakı da kolanya köleksiyonu yapmaktı. Eline geçen para ile ko - Tonya alırdı. Odasını görenler, dün- yada ne kadar kolonya nev'i varsa, hepsinden birer tane bulunduğunu söylerlerdi. | | (Devamı var) tenezzülünde bulunursanız, evyelâ Wıaenımvdtn içeriye bakalım. Eğer tKolnnd Vust hazretleri içeride otu- |Yuyorsa, biz de, bif müşteri gibi, gi- rip oturalım ve bir masa işgal ede- lirm... y Biraz düşündükten sonra, sivil memura sordum : — Bu batakhanede bu kadar a - dam kaybolduğu halde, burası el'an nasıl seddedilmemiş?.. — Zabıtanın elinde delâili kanuni- ye yoktur. Kaybolan kimselerin ai- Teleri mahkemelere müracaat ede- rek bu batakhaneden şüpheleri ol- duğunu iddia ettikleri halde, mah - keme şüphe üzerine hüküm vermi- yeceğini bildirmiş ve müddcilerin davalarını reddetmiştir. | Polis memurile devam eden bu kı- sa mühavereden sonra, etraftaki pö- lislere talimat verdim ve yanımdaki sivil memurla beraber meybhanenin penceresi önüne geldim. İçeriye baktık. il memuru eğildi : telâşla kulağıma Almanyanın Lon- dra Elçisinin Ro- madaki vazifesi? ( füncü sahifeden devam) demi Müdahale Komitesinin son top- lantısında İspanya meselesinde İtal- ya uysal göründü, Bundan tahmin edilebilir ki, Roma Hükümeti, İngil- tere ile anlaşmak için 2cmin ara« maktadır. Eğer İtalya ile İngiltere arasında bir yakınlık hasıl olursa bu ancak Berlinin malümatı ve muva- fakatile olacaktır. Almanyanın ma- lâmatı olmaksızın İtlalya Hükümeti Londra ile her hangi bir anlaşma |yoluna girememektedir. Faşistlerin on beşinci yıldönümü merasiminde bulunmak üzere Her Hitlerin Vekili Rudolf Hes de mai- yetinde bir çokk nazi erkânı olduğu a gelecektir. Acaba Her ne vakit gelecek, su- üyor değildir. Bunun letrafında bir çok rivayetler de çık- İmuştır. Bununla beraber, Her Hitle- İzin İtalyaya gelmesi olsa olsa önü- müzdeki 1938 ilkbaharından evvel olmiyacaktır. Almanyanın Londra Elçisi Roma- |da Sinyoe Musolini ile görüşürken |İngüterenin sabık kralı da Alman- yada Her Hitlere misafir oluyor, bir- likte çay içiyorlardı.. Fon Ribbentrop, ayın 24 ünde Ro- madan ayrılmış ve doğruca Berline gitmiştir. Ribbentrop Romadan ay- İrdmadan evvel İtalyanın — siyasi a- :dnmlınle tekrar görüşmüş ve fırka kâtibi Strace ile beraber bulunmuş- tur. Söylendiğine göre bu görüşme- ler esnasında en ziyade İspanya me- selesi görüşülmüş ve Londradaki A- demi Müdahale Komitesinin vaziyeti görüşülmüştür. Yani İngilterenin İİspanya moselesinde takip ettiği ve edeceği siyaset görüşülmüştür. Kız mı * Canavar mı? ( 4 üncü soyfadan davam) dan anlaşılıyor ki, kendisi ancak hır- sızlıkla geçinmiştir. Bir otamobil sa- lmaş. temmuzdanberi burcunun tın alı 0171 liri 1 vermiştir. Her halde daha başka malüm ol- mıyan kabahatları vardır.» Tevkif edildiği zaman üzerinde erkek esvabı varmış. Bundan evvel- ki sabıkalarından dolyar da mahkü- miyetleri olan Karey hiç ele geçme- diği için hapse girmemişlir. Şimdi (tevkifi Landra zabılası için bir mü- vaffakiyet sayılmaktadır. Bu seler ;de yakalanırken cürüm âlelleri po- İlisin elinz geçmemiştir. Hükmü teb- İnasihat etmiş, kız bunu sükünla din- lemiştir. Karey bütün bu fena yol- daki maeharetlerini küçük yaştanberi Londranın esrarengiz yer altı hirsiz yataklarında öğrenmiştir. Filistinde evkaf İngiliz Hükümetinin resmi gaze- tesi Filistindeki müslüman evkafını idara etmek üzere Moris Grin, Allan Logan ismindo iki İngilizle Şeyh Hü- seyin Ebüssuüd isminde bir Arap a- zadan mürekkep olarak bir kömis- | | yöon teşkil edildiğini yazmaktadır. Vakıfların idaresi, şimdiye kadar Müftü Emin Efendi Elhüseyninin riyaset ettiği bir meclis tarafından idare edildiği malümdur. Müftü Fi- İlistinden ayrıldığı cihetle bundan idın sonra evkaf işlerine bu heyet İbakacaktır. yanına gitmiştir. — Ne biliyorsun? | — Meydanda yok.. ve diğer masa- |ları işgal eden hırsız kıyafetli adam- Tarın gözleri çok gayritabil bir şekil. de parlıyor.. — Ne yapalım? — Hemen girelim... — Biz de ayni akıbete uğrarsak? — Etraftaki polisler arkarmzdan gözetlesin ve bir tecavüze 'maruz ka- hrken, hemen meyhaneyi bassınlar., — İyi bir tedbi Sivil memurla den içeriye girdik. Kolonel Vuts'un meyhanede ol - mayışı, bana, onun bir kazaya uğra- mış olmaktan ziyade, yeni keşfetti- ği bir iz üzerinde vürüdüğü hissini vermişti. Boş masalardan birine oturdu! Garsonlar bize 0 kadar tal ve nhazigâne davranıyorlardı ki, bu ha- takh&ne hakkında kâfi derece ma- lümatım olmasavdı, ben de, yabaneı müşteriler gibi kemali safi- yet ve emniyetle oturacak, İçecek- irlikte meyhane. —Sizi temin ederim ki, dedi, Ka- tim. lanel Vust da kaybolan adamların « Garsonlar, 1smarladığımız viskiyi SKİ Dünkü güreşlerde Mü: inci dakikadâ HEREERN İA KNN lâyim 2 Bir —müddettenberi - dedikodusu yapılan ve: — Geldi!.. —Geliyor!.. — Gelecek!.. Denen meşhur Hint pehlivanı Faz- zal Muhammet geçen hafta gelmiş, İstanbul sokaklarında bif-Hint de - vesi gibi dolaştırıldıktan sonra dün (ilk güreşini Mülâyime karşı yaptı. Burada her pehlivan gibi o da — Önüme kim çıkarsa yene diye atıp tutan pehlivan dün, Mi lâyime ancak 20 dakika dayanabil- di, Maçtan evvel resmigeçide dahi sokularak sokaklarda dolaştırıldı. Dün stadyomda sekiz bin kişi var- dı. İlk olarak küçük orta birincisi Süleyman ile Hurşit güreştiler, Ne- ticede 20 dakikada Süleyman, sayı hesabile galip geldi, k İkinci güreşi Sındırgılı İbrahim ile Karacabeyli Hayati yaptılar. 17 da- kikada İbrahim, tuşla galip geldi. MÜLÂYİM - FAZZAL MUHAMMET Sıra, günlerdenberi dedikodusu yapılan maça geldi. Ringe evvelâ Hinlt, yeşil bir peştemala sarınmış olduğu halde çıktı. Çok geçmeden. Mülâyim de, halkın alkışları arasın- ldı çıktı. | Yapılan —üzün münakaşalardan sonra neticeyi ilân ettiler. Güreş müddeti yirmişer dakikadan iki dev- jre olarak tesbit edildi. Fakat bu sı- !rıdı halk : | — Olmaz. biz para verdik. İceye kadar.. Diye bağırdılar, Hakem İhiç aldırmıyordu. Halk ise : — İstemeyiz.. yeninceyo diye durmadan bağırıyordu. Nihayet güreş müddeti bir saat olarak tesbit edildi. İlk dakikalarda Hintli bir şeyler yapmak istiyor, fakat bir netice ala- mıyordu. Bir aralık Hintli, Mülâyi- min belinden yakaladı ve yere düş- tüler. Saha kenarına çıkan Mülâyim az kalsın mağlüp oluyordu. Fakat hakem düdük çaldı, Hintli ise hiç © taraflı değil, boyuna Mülâyimi be- lünden yaklamıya çalışıyor. 18 inci dakikaya kadar bu şekilde güreştiler. 19 uncu dakikada Hintli, Mülâyimin ayaklarına atılmak ve . yenin- heyeti, kadar.. dairelerin- İliğ ettikten sonra hâkim kendisine |(ONu yere almak istedi, Fakat Mülâ- yim bu tehlikeyi çok güzel atlattı. Şimdi Mülâyim üstte güreşiyor.. Nihayet beş dakikalık bir didişme- |den sonra, Mülâyim güzel bir oyun- Ha meşhur (!) Hintli pehlivanın |22 neci dakikada sırtını vere getirdi |ve böylece neye uğradığını anlama- |dan şaşkına dönen Hintli, mağlüben sahayı terketti, * Macar takımı Evvelce de yazdığımız gibi bura- ya gelen Macar takımı kuvvetli bir Macar takımı değildir. Bu takım, yine evvelce de yazdığımız — gibi memleketlerinin 4 Üncü ve 6 ncı de- recesinde bir takımdır. Yalnız kale- cileri beynelmilel bir şöhrete sahip- |tir. Fakat o da yalnız Çekoslovakya |ile yapılan maçlarda oynamış — ve muvaffak olamadı diye diğer maç- Tara alınmamıştır. Yoksa, bir gaze- tenin yazdığı gibi buraya gelen Ma- | j getirdikleri zaman, ilk defa nazatı- dikkatimi celbeden bir noakta oldu; arkadaşıma : İtecessüs eden bir adâm var. Viskileri henüz içmiye başlamış- tık: Garsönlar etrafımızi sardılar. Bunun sebebi aşikârdı : Biraz evvel meyhâneye gelen — Kolanel Vuts'u tekrar karşılarında görmüşlerdi ! Haydutların bu hâdiseye hayrot etmemelerine imkân mı vardı? Va- ziyetlerinden anlaşılıyordu ki, biraz levvel gelen Kolonel Vufs'u ortadan kaldırmışlardı, Arkadaşım viskisini dudağına gö- türerek içer gibi yaptı ve : — Garsonlar hayretlerinden gül. memek için kendilerini zor zaptedi- yorlar, Sakın viskiyi içmeyiniz! Dedi. Arkadaşımın hakkı vardı: Hay - dutların bizi zehirlemeleri çok muh- |temeldi. Arkamızda konuşan iki garsonun fısıllı halinde cereyan eden şu kısa muhaveresi bana her hakikati an » |lattı : — — *Bu adam mutlaka bir Hindliyi tuşla yend — Dikkat et, dedim, bizi uzaktan | 'car takımı kuvvetli bir takım d dir. Macarlar burada yani İstafil ile yapacakları maça ehemmiytt Y rerek iyi oyuncularını - Ankarafi göndermiyeceklerdir. Onlar bi İ İyalnız İstanbul maçında oynay! ı* dardır. Dün tenkit yapan bir gazete r carlar buraya gelirlerken Mayzelide gidiyor diye bir Ti yaptı. Halbuki o nükte öyle ol! gerektir. Macarlar buraya gelirlerken safo Mayzelin şapkasını da Bİ ) (4 öucü sayfadın devamt) | lini düzeltememiştir. Rızayı hirMâ edepler vardır. O tahsilini yâl t Babası amele. Rızayı karakola çağırdılar. SOf | ya çektiler. O: haf — Babam hırsız değildir. Diy€ kırıyor ve şu ifşaatta bulunuyof? — Bu Nigâr hanım, ilk ımcıs;, bir çocuk doğurmuştur. Adını jdar koymuşlar. Sarhoş bir bıh": İdoğan bu çocük sıska, çelimsi? şeymiş. Babası Haydar aldıği ’ıı Nigârı evinde terk ederek d |bir diyara kaçmış, Senelerce Biu bulamamışlar, Sonra Nigâr a Beyle evlenmiş. İşte bu hayatifi tıraları küçük bir defterde Y' imiş. Şahindil kalfa, yün hnh';, İtamiri için Haydarla karşılaştığı Ül bu sırrı ifşa etmiş. Haydar bü:_p | delil ve emmarelere göre bu e0i eline geçirmek istemişli. İq!;”,' pencereden hırsız gibi giren İ anası olduğunda suüreti kat'iyt' İmüsbet bir delile rastlamak Çi hırsızlık yolunu ihtiyara mecbuf |muş. Genç çocuğun bü ifşaatı Üi . Nigâr Hanım merkeze cell İve hikâye kendisine anlatılmIf sene evvel sarhoş babasile bir diyara kaçırılan oğluna müuş olmanın saadetini dıı_vıt—lĞ' - de hemen oraya düşmüş, : Onu hastahaneye kaldırmışlafı konuşmamış, kendine malik 0 mış. Haydar, tevkifhanede, getif za baş ucunda büyük annesinit yanmasını günlerce beklemiş-- Nihayet, Maçka kabrist: pazar günü ihtiyar Hulüsi, el deste karanfille gelerek zavi tısının mezarını çiçeklerle yen genç bir lise talebesinin $ dan öptü. Orada, beraberce 28" lar. HIRSIZ | ; | | . allı BZ Londra, (Hususi) — Suriye dundan gelen bir çok Araplar dehşet salmak üzere oradan ? giderlerken, Maverayi Erdün dundaki İngiliz kıt'aları bunlafi müş, arada bir çarpışma Arap çeteleri kaçmıştır. B? zayiat verdikleri de bildirilm& İşeytandır... | — Nasıl canlanıp ta tekrar W |geldiğine hayreti ediyorum. Arkadaşıma bu muha: anlatacaktım? | Yanımdaki polis memurü da değildi. Fazla gecikecek vak itolmi çin, arkadaşıma, gözlerime bü nı söyledim ve göz kapıldî“"a kapayarak, tolgraf işaretile, * lerimi tamamen anlattım. Arkadaşım, mukabil telgrt tile bana şu cevabı verdi : — «Vaziyet çok tehlikelidi” dük çalınız; polisler baskım V Jar!» Zaten bundan başka yıpı""" s şey kalmamıştı. Düdüğü çaldili kat, birden, oturduğumuz YÖT ( metre derinliğinde bir a b tüğümü gördüm. Arkadaşım . yif likte ve muntazam bir inişle T yerimiz 'acımadan ve incif kendimizi yer altında bulif Artık, müthiş bir turağa * düğümüzü anlatmıya 1(0 değil mi? ( D

Bu sayıdan diğer sayfalar: