FaaE &- SONTELGRAF — 19 Eylül ,Tefrika No: 77 7 Yazan: M. llllıgıııın Çapan Tercüme ve Oktibas hakkı mahfuzdur. Kurunu vusta şövalyeleri gibi,.. “Karşı masadakilerin hesabı bende, onlardan para almal!... ,, Kabadayılıkları, zart zurtları yale nız kendi muhitlerine inhisar eder- di. Başka taraflarda, atıp tutmazlar, böbürlenmezlerdi. Yalnız fes kaşın üstüne eğilmiş, perçemler kenarın- dan çıkmış, afili afili yürümekten vazgeçmezlerdi. Mahalle kabadayıları içinde cid » den kabadayı olanlar da vardı, Bun- lar, iyi günler görmüş, ömürlerini neş'e ve şetaret içinde geçirmiş, fal- 80 olmamış, insan kıymeti bilen, ilk gördüğü kimse hakkında derakap hükmünü veren umurdide adamlar- dı. Unlarını elemiş, iplerini asmış olmalarına rağmen icap ettiği zaman yalnız kendi semtlerinde ötmezler, her yerde, her tarafta direnirler, di- kilirle ve dövüşürlerdi. Çekinmezlerdi böy- le işlerden.. Falsolu işler, ratonsuz harekelle- re çok kızarlardı. Mahalle delikan- hlarmı, gençleri kimaye ve her tilr- lü tesallüttan Mmuhafaza ederler, mert ve erkek olarak yetiştirmiye çalışırlar, yol gösterirler, tulumba- cılıktan, haşarılıktan tahzir ederler. di. Bulundukları bir kahveye, bir mesireye, bir meyhanayo mahalle - lerinin gençlerinden gelen — olursa, onlara masraf ettirmezler, yavaşça Barsonu çağırarak : — Karşı masadakilerin hesabı ben- dedir. Onlardan sakın para âlma! Diye tenbih ederlerdi. Bunlar bir takım daire mümeyyiz- leri, gençliğinde haşarılığa, hovar- dalığa heves etmiş, fakat raconca hoyardalık yapmış paşa zadeler, es- ki mirasyediler, Gümrük Başefen- dilerile balıkhane kâtiplerinden i- baret olmakla beraber, aralarında eski tulumbacı reisleri, tersane tor- macıları. kantarcılar, mütekait zap- tiye çavuşları da vardı. Üsküdarda Divitçiler mahallesin- de yetişen Hasan, bu ayardaki kaba- dayıların hakikaten serefrazların - dandı. Cesurdu, mertti, mahallesi - nin gençlerini, delikanlılarını — bir kardeş, bir baba şefkatile himaye ve muhafaza eder, fena yollarda ge: memeleri için nasihatler verir, bır— takım ahlâksızların tasallütlarına mâ- »i olmuya çalışırdı. Hattâ bu yüzden birçok defalar, dövüşmüş, kafa göz yarmış, birkaç kişiyi bıçaklamış, ya- ralamıştır. Bunun içindir ki, bir za. manlar, İstanbulun hemen her tara- fında, her semtinde ; — Divitçilerli Hasan! Adı, kurunu vusta şövalyeleri gibi ün almıştı Osmanlı bankası eski memurların- dan (S.), eski posta memurlarından (F.), Fatihli beygirci Rıza, Çeşme- meydanlı patlakgöz Murtaza, Boğaz- kesenli Örkinos Abbas, Çukurçeş - meli tulumbacı Mehmet reis, Sârı- güzelli Badi Mustafa, Amiral Ateş Mehmet Paşa zade Arap Suphi, Ak- saraylı sarraf Niyazi - Meşhur on i- kilerdendi, İki yıl kadar evvel öldü - Kadirgali Dadaş Rahmet te hakikt mahalle kabadayılardandı. Yumrukçular, öyle tabancalı, ka - malı, sustalı kavgalara — girmezler, silâhlı boğuşmalardan kaçarlardı. Bunlar, tecavüze uğramadan, hır gır çıkarmazlar, daima sükünetle hare- ket ederlerdi. İdarei maslahatçı n- damlardı bunlar... Kavgacılıkta ve yumruk kabada- yılığında bir itikat, bir inanış vardır. Bu kanaat, bütün kavgacılarda bir düstur halini almıştır. O düstur da işudur : — Kavgada ilk tokadı atan daima | kazanır! Bunun içindir ki, yumruk kaba - dayıları, daha yaka maka tutuşma- dan, ilk hücumu yaparlar, alır al - maz, var küvvetlerile silleyi hasıms larının neresine tastgelirse aşk eder- lerdi. Bu yumruk kabadayılarının elleri '(çok ağırdı. Bir yumrukta göz kör e- den, hasmınin bütün dişlerini dö - kenler çök görülmüştür. Bü atiklikleri, çeviklikleri, yum- (ruklarının salâbeti, bir tokatta bir |göz kör ettikleri, bir yumrukta bir çene dağıttıkları içindir ki, kendi - lerine : Yumruk kabadayısı! Adını takmışlardı. ; Yumruk kabadayılarının en meş- hurları şunlardı : Arap İsmet, Kaş- |kaval Baki, Yemenici Hayrabet, Ke- falonyalı Andon, balıkçı Artin, Pa- şabâhçeli yoğurtçu Rıza, Beyazıtlı nalıncı Tahsin.., Eli ağırların en sakarı da, Kâmll adında genç bir Harbiye talebesi idi. 'anun üç muharebesi kahramanla- İrından Ali Paşanın oğlu olan Kâmil |Gedikpaşada camcı Hacı Ali ismin- |de birinin terbiyesizce bir hareketi |karşısında fena halde kızmış, vurdu- gu sıkt bir yumrukla adamcağızın sağ gözünü kör etmiştir. 320 yılın- da olan bu vak'ayı, ben bizzat gör - |düm. | Kâmilin tokadı İstarıbulda o kadar şöhret buldu ki, Umumi harpte Mer- kez Kumandalığında çalışırken, as- ker firarileri onun karşısına çıkmak- tan çok korkarlardı. Bir tokadını yi İyen, bir dahba onun karşısına çıkma- İmak için, kıt'asından, alayından kaç. |maz; vazifesi başından ayrılmazdı. Mütareke yıllarında, Beyoğlu İn- zıbat âmirliğinde mühtm vazifeler igörmüş, yabancı milletlerin asker« lerine, işgal kuvvetlerine güvenerek bir çok arsızlıklar yapan bir takım kimseleri mum gibi yapmıştır. Ga- latasaray merkezinin önünde ikide bir nümayişler, balâpervazlıklar ya- pan bu lâternacılar, balıkçı ve hir- sızlar ve yol göstericiler, Kâmilin şedit hareketi ve meşhur tokadı üze- rine, bir daha böyle hareketlere ce- sınt edememişlerdir. Kâmil, Umumi harpte Kafkas cep- |besinde teşkilâttı mahsusada büyük hizmetler gördü. Ondan sonra Ça - ın:kkalnde bulundu. Orada da işler — Asansörün kapısını sen mi ka- pattın? — Diş kapısını ben kapattım. Ace. le ile, iç kapısını kapatmayı ona hı- rakmışlım. — Kapandığını gördün mü? — Hayır. Döndüğüm zaman asan« sör daha hareket etmemişti ve oda- ma girerken, hareket ettiğine dair Bürültüyü de duymadım. —Dönüp baktınız mı? — Hayır, Aöele koşup telefon et- mek istiyordum, — Peki. Başka hiç bir şey duyma- dıniz mı? — Hayır... yanli, asansörün iç ka- e pısinin kapanışının sesinden başka biz. şey duymadım. kayım. Senter: — İsterseniz, dedi, ben anlata - yım, Vens kısaca reddetti: | — Hayır. Bu adamın anlatmasını | isliyorum. Siz, adliyeye telelon eder- | İseniz iyi olur. Siz de Mösyö Perlon gidip evin arka kapısının açık veya kapalı olup olmadığına bakarsanız.., — Açıktı, Ben oradan girdim. — Yal. — Asansör nasıl işliyor, anlat ba- | larca İirası artık Dışarı gitmiyor (5 inci sayfadan devam) zun maddelerile halledeceğiz.» Şubesi Müdürü Hikmet Güney iza- hat veriyorlar: — Türkiyenin ambalâj, karton ih- tiyacını temin sediyoruz. Sellüloz fabrikamız da yapılırsa artık hiç bir endişemiz kalmıyacak.» Filhakika — fabrikanın etrafında hummalı bir faaliyet var, Bir taraf- tan da Hellas vapuru sellüloz fabri- kasının ük makinelerini boşaltıyor. Diğer taraftan binalar yapılıyor. Mehmet Al Kâğıtçı memnun: — Hepsini getirelim, binayı da ku- ralım. Bunun için 1,5 sene var. Fa- kat ondan sonra artık eserlerimizle tam iftihar edeceğiz. Her şey kendi elimizde.. kendi yurdumuzda.. Hiç kimseye minnetimiz kalmıyacak.. Çünkü sellüloz ve kâğıt fabrikası sayesinde poçavra veya pamuk kırıne |tdarından sun't ipek, bankonot kâ- Bıdı, benzosellüz.. Odundan beyaz mukavva, yazı ve tabı kâğıdı, nitro- sellüloz, iyi cins kâğpt, sellüloit; sa- manlarla sarı saman mukavva, sa« man sellülozu yapacağız, Bunlar için lâzım olan ham mad- deler saman, odun, paçavra, pamuk kırpıntısıdır. Bunlarla beraber ikin- İci derecede lâzım olan diğer madde» lerin hepsi de memleketimizde ol- duğuna göre rahatça ve hiç bir en - dişemiz olmıyarak çalışacağız.» Direktöre teşekkür ederek ayrıl- dıim, Müdüriyet dairesinin alt ka - tında açık kapıdan gözüm içeriye kaydı. Fabrikanın işletme Şefi Dr. Heller, yeni plânlar üzerinde meş- gel Her odadan bir çok gençler elddi çehrelerle ellerinde kâğıtlar, plânlar çıkıp giriyorlar.. Yazı ma - kinelerinin sert çelik sesleri kulak- larda akitler yapıyor. İzmit yolla - rında arabalar katar halinde fabri- adan sandık sandık kâğıt taşıyor- lar. f ... İzmitten ayrılırken muazzam kâ - ğit fabrikasının Üstündeki (Sümer Bank) ismi; sanki Türk kabiliyeti - nin, Türk mühendisinin, Türk işçi- sinin, Türk zekâsının sembolü gibi gözlerimin önünde canlanıyor ve göğsümü iftiharla kabartıyordı Zeki Cemal Bakı Ertuğrul Sadi Tek Yarın gece (Bebek), salı (Suadiye) 'de (Aman Hanım Sus) ve KILIBIK Cumartesi (Büyükdere) aile tiyat- rosunda (Çamurda Bir Zambak) ——— ' başardı. Onun en büyük ve müsmir | hizmeti, Merkez Kumandanlığında çalıştığı sıralarda görüldü. Bilhassa mütarekenin uğursüz günlerinde, inz:bat işlerini büyük bir dirayetle idare etti. Anâdolunun İstanbul teş- kilâtında mühim roller oynadı. Har- biye Nezareti yaverliğinde çalışır - ken milli kuvvetlere silâh, cepane kaçırmak hususunda birçok yarar - lıklar gösterdi. Bu işleri yaparkon, işgal kuvvetlerine mensup asker ve zabitlerle çok uğraştı, mücadele etti. Kâmil, geçen yıl, bir kalb sekte- sinden öldü. İ (Devamı var) Fakat Vens derhal kendini topla- dı, kapıcıya döndü: — Haydi, anlat bakalım. Bu asan- sör nasıl işliyor. ker Bütün asansörler gibi. Her kat için bir düğme var. | — Her asansör ayni şekilde işle - İmez. Meselâ bir cinsleri vardır ki, kapılar kapanmadıkça işlemez ve 8- çılınca durur. vet, — Yani, asansörün içinde olan bir adam, isterse, iç kapıları açar ve du- rür. — Evet, — Güyet tabli, dış kapıları da bir |başka adam açarsa o da asansörü dur- durabilir, — Evet. — Asansörü yukarı katlardan düğ- meye basarak çağırmak kabil mi? — Evet, kabildir. — Bir sual daha soracağım, fakat çok dikkatle cevap ver. Asansörün iç ve dış kapıları kapandıktan sonra, hariçten birinin, parmaklıklardan felini uzatıp, asansörün içindeki düğ- , |melerden birine basması ve asansör Devletin milyon- ; KA iretle kendi işimizi, kendi yurdumu- | Bay Mehmet Ali Kâğıtçı ve Ticaret Maryana, babasının oldurulmedıgmı goruncı sevindi : — Onu bana bağışlayın ! Babam çok temiz yürekli bir adamdır.. dedi. Bu sırada yerde inliyen yelkenci İbrahim başını kâldırarak korkunç bir sesle bağırdı: — Bu herifleri hâlâ ne söyletiyor- |tı. sunuz? Vo gemicilere dönerek elile işaret oetti: — Haydi, bizi yaralıyan şu cana- varların işini bitirin! Korsanlar, palalarına sarılarak, Venediklilerin üzerine atılmıya ha- zırlanmışlardı. İhtiyar kaptan korku ve heyecan içinde ayakta titreşip duruyordu. Ağacın dibinde yatan genç kadın, titrediğini görünce birden yattığı İyerden kalkarak: — Bâaba... Diye haykırmıştı 'Türk korsarları: — Bırakın şu hainleri bize..! par- çalıyalım. Diye bağrışıyorlardı. Eğer Rüstem araya girip de ihti- yar kaptanı korumamış olsaydı, za- vallı adamcağız derhal cansız ola- rak yere serilecekti. Rüstem, bu hücumda Türk deniz- | cilerinin heyecanını haklı buluyordu. Düngyanın En genç büyük Babası 34 Yaşında torun sahibi olan adam F ransanın, belki de dünyanın en genç büyük babası Şarle Herpet adında bir kömürcüdür. Bu adam, 7 mart 1903 senesinde doğduğundan buğgün 34 yaşındadır. Herpet 17 ya - şına varmadan evlenmiştir. 17 ya « şında bulunan büyük kızı Feliks Suks adında 22 yaşında bir küçük zabitle evlenmiş ve bir kaç gün evvel bir erkek çocuğu olmuştur. Herpet gazetecilere demiştir ki: — Fransanın en genç büyük baba- sı olup olmadığımı henüz bilmiyo - rum., Her halde genç yaşta büyük baba olan kimseler arasında bulu- nuyorum, Bu rekorun başkası tara- fından kırılıp kırılmadığını anlamak için gazeteleri dikkatle okuyorum. Eğer rekor bende kalacak — olursa | bundan dolayı kendimde bir gürur hissedeceğim.. TASHİH Dün gazetemizin 3 üncü sayfasın- da (Cihanı hayrette bırakağ — bir keşif) başlıklı yazının yanındaki re- sim Mustafa Albayrak Çorumlu o- İlacak yerde Çorlulu olarak çıkmış- | İtar. Tashih olunur. hareket etmeden evvel kolunu geri | çekebilecek vakit bulması imkânı | var mıdır? — İmkânı yok. Asansörün kapı -« ları kapanınca, düğmelere yetişmek kabil değildir. — Mösyö Gribbe'den başka kim- İsenin de girdiğini görmediniz değil | mi? — Görmedim efendim. Lâkin, bel- ki birisi, arka kapıdan girmiş ola- bilir. — Bu kapı asansörün yanında de- ğil mi? — Evet, Yanımda ve biraz daha a- şağıda, İki üç basamak aşağıda, Katilin buradan girdiğine şüphe yoktu. Lâkin sonra nasıl hareket et- Mişi Müfettiş kapıcıya sordu: — Odanıza dönerken, asansörün iç kapısının kapanırken çıkardığı se- si duyduğunuzu söylediniz. Bu ses, dış kapının açılış sesi olamaz mı? Kapıcı, ensesini kaşıdı, düşündü: (ihtiyar kaptanın korkudan ayakta | ;Müzeyyen ve arkadaşları taralın - |daşları tarafından Türk musikisi ve | İhtiyarı korumıya muvaffak olmuş- tu.. fakat, baş forsanın başının göv- desinden ayrılmasına mani olamamış- Zaten bu adam da ölümü çoktan | ve kendi dilile davet etmiş oluyor- * du. Rüstem, bir aralık başını arkasına çevirdi.. yere düşen kesik bir baş gördü.. kumların üstünde kırmızı kan lekeleri yol yol resimler çizmişti. Maryana deli gibi, ellerini başına götürmüş, korkudan saçlarını yo « luyordu. — Babam çok iyi bir adamdır.. Al- lah aşkına ona dokunmayın! Yerde yatan yelkenci İbrahim de: — İntikam alacağız.. seni de geber- Diye bağırıyordu. Marya çıldırmış gibiydi.. Ne yaptığını, no söylediğini bilmi- | yordu. Türk gemicilerinin gözleri duman- lanmış ve başları dönmüştü. — Yerde iki yaralımız yatıyor. Bu hainleri sağ bırakmak bize yaraş - maz.. Diyerek tekrar palalarını savur - mıya başlamışlardı. vusturyada bir kuyumcu w:kil edilmişitr. Bu adam muazzam mağazasında sahte yüzükler, küpe - ler satmakta imiş. Şimdiye kadar yapılan bir çok sah- tekârlık kimsenin nazarı dikkatini celbetmemiştir. Fakat geçenlerde |memleketin ileri gelen bir ailesi A- vusturyanın tanıdığı mağazaya gi - derek mücevherat almak istemiş, 10,000 şiling kıymetinde bir pırlan - ta taşlı yüzük satın almıştır. Fakat 'ı RADYO BUGÜNKÜ PROGRAM İ Akşam neşriyatı: | 18,30 plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans: Selim Sırrı Tarcan (Po- loriyar millt musikisi ve Şopen), 20 dan Türk musikisi ve halk şarkıları, İ 20,30 Ömer Rıza tarafından arapça söylev, 2045 Bay Muzaffer ve arka- halk şarkıları (saat ayarı), 21,15 or- kestra, 22,15 Ajans ve Borsa haber- | leri ve ertesi günün programı, 22,30 | plâkla sololar, opera ve oöperet par- çaları, 23 son. YARINKİ PROGRAM Öğle neşriyatı: Saat 12,30 plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,5 Muhtelif plâk | neşriyatı, 14 son. Bu arada, merdivenden koşa koşa bir polis çıktı. Bu, müfettişin iste- miş olduğu üçüncü polisti. Merdi - venin başında selâm vererek durdu. Vens: — Evet, diye mırıldandı, bu ancak bıiyle olmuştur. Ve arkadaşlarına dönerek etti: — Katil muhakkak ki, buraları gı yet iyi tanıyor. Bundan başka bütün | harekâtıinıza, en küçük teferrüatıma kadar vâkıf. Bu itibarla... Sustu. Bir müddet sonra devam etti: — Katil arka kapıdan girmiş ola- cak, Girince Gribbe'nin asansöre bin- mesini, kapıcının dış kapıyı kapayıp uzaklaşmasını bekledi. O zaman giz- lendiği yerden çıktı. Senter: — Bu kadar cür'eti neredani bulu- yor bu adam? Nasıl olur? * Diye müfettişin sözünü kesti, Mü- fettiş: ilâve — Olabilir, dedi, pekâlâ olabilir. Vens sustu, Bir sigara yaktı. Dü - şünmiye başladı. — Her şey, dedi, bize bu adamın çok cür'etkâr olduğunu ispat ediyor. Hem buhda fevkalâde bir cür'ete ve Rüstem birden ortaya atıldı: — Ne yapıyorsunuz? dedi- Be ı)ıuyın sorguya çekip bir çok ngxenmek isterim. Size tan adam yaptıklarını itiraf etti jeezasımı gördü. Haydi, yürüyün B7 |miye! Orada hesaplaşacağız. Ve ortalığı yatıştırınca yere eğik di.. [H, Yelkenci İbrahimin koluna l miye götürelim. Nereden gelip reye gittiklerini öğrenelim. " Reis peşimizden geliyor. Ona S0f madan kimseye kılıç sallamak kımız değildir. Asılacak veya |dilecek adamı o bizden iyi bilir. teceğiz! ( Yavaş yavaş yürüdüler. j İhtiyar Cino korkudan mahvöl müuş bir halde.. ayakları tutmuyüf”| |dizlerinin bağı çözülüyordu. ğ Maryana, babasının öldürülmedi' ğini görünce birdenbire canlaı O da saçları dağınık bir halde sının arkasından geliyordu. Murat Reisin gemileri uzaktan rünmüştü. . (Devamı var) ———0 Sahtekâr bir kuyum- cunun marifetleri levdo kocâsı bu yüzüğün bu kadaf Üü İğerde olmaması icabettiğini söy!ü ” İmiş ve bir başka mağazaya gittik * leri zaman ayni yüzüğün 400 :u“ kıymetinde âdi taşlı olduğunu mişlerdir. A Derhal polise müracaat eden 'alle kuyumcuyu şikâyet etmiçltfd" Müddelumumilik tahkikatta şimdi ye kadar bu kabil bir çok sahi A lık yapan kuyumcuyu tevkife kâl vermiştir. aruşenrinünü aa SATILIK MOTOSİKI.ET 12 beygir ve çilt - silindi! yeni bir İNDİAN markalı l“' karlı motosiklet ehven bir İF yatla satılıktır. Taliplerin 4 yetelefonla Caz Şirketinde BAY Mümtaz'a müracaat, £ Kadıköy Sulh İera Memurtuğuf Bir borçtan dolayı mahcuz furuhtile paraya çevrilmesine verilen kölne kanape, yatak, çinko kova ve saire gibi eşyanıfi & ı.ıl' tirasına talip olanların 28-9-937 hine müsadif salı günü saat 10 on bire kadar Kadıköyünde tukçularda satılacak. Taliplerin kür günde mahallinde satış ü na müracdatları ilân olunur. zekâya da lüzum yok, x.ıpm ’ görse bile, berif, bir ziyaret ıçıll diğini, birisini aradığını söylü j lirdi ve bundan tabi ne nl.ıbılh'ı görüyoruz ki, buna lüzum kalm 'f' Sonra, gelip asansörü ya Gribbt ) işaret ederek, yahut bizzat gçn! labilir. Bu da tabii. Zira, bir ı_ı’: manda, ayni asansöre iki, üç |binmesi umuru âdiyedendir. ğ Böylece içeriye girince, blr3 İruşte, Gribbe'yi öldürüyor... yapmak de müşkül değil.. bir bile becerebilir. Vens, elinde sigarası, gın, sanki bu izahatı elrM den gayri kimselere veriyordu- ha doğrusu kendi kendine i «Bir çocuk bile becerebilir.» ) ten sonra başını kaldırdı. BF/ kilere birer birer baktı: — Sonra, dedi, sonrası bira? şık. Her halde katil böyle b BT etti. Fakat bu ölü, nasıl oldu Ülça sansörü hareket ettirdi ve P kadar getirdi? Senter tasdik etti: (Devamı