€- SONTELGRAF —”18 Eylül Tefrika No: 75 Rahat rahatrakılarını içseler ne âlâ!. Yazan: M. Illlı!mın gı_g_ııı Yereüime ve İnlibas bakkı malıfuzdur Burası yangın yerine dönmüş.., mezeleri tazele,bir porsiyon da koç yumurtası yap! Bu sınıfa çamurları da dahil ede- biliriz. Bunlar da suludur, yapışkan- dır. Maamafih aralarında bariz fark- lar vardır. Ötekiler kendi paralarile içki içtikleri halde, bunlar beleşten içmek bedavadan kafayı tütsülemek isterler, Eski ahpaplarına, bildiklerine, ta- nıdıklarına : — Bir kadeh ısmarla! — Bir şişe kiras et! — Bir duble, başka istemem.. Diye nasıl asılırlar; musallat olur- larsa, daha ahpaplıkları iki günü geşmiyen bir akşamcıya, bir gece evvel tezgâh başında tamdığı bir a- dama da öyle musallat olurlar, yüz bulamayınca yalvarırlar, daha ol - mazsa : — Bu akşam param yok. Borca 185- marla, yarın da ben sana kiras ede- ril Diyerek kandırmıya çalışırlar, vele hasıl bir tek içmeden, ısmarlanma- dan yakalarını bırakmazlardı. Bir ondan, bir ötekinden, bir Ah- metten, bir balıkçı Karabetten, bir Halük Beyden, bir mübaşir İsmet Efendiden, bir dükkâncıdan otlak- çılık süretile kafayı yapan bu güruh, şöylece neşelendikten sonra da ra- hat durmazlardı. Bu sefer de, kadehlerini kaptıkları gibi masa masa dolaşırlar, doluca şi- şe hangi masada görürlerse, oturan- lar tanıdık olsun olmasın, hemen bir sandalye alıp oraya çöküverirlerdi. | Ses çıkarmıyanlar olursa, birbiri po- şine kadehlerini doldurup yuvarlar- lar, mezeleri silip süpürürler, arada meyhaneciye emrederlerdi: — Burası ya: mezeleri tazel yumurtası yap!.. İstiskal gördükleri masalarda su- lanırlar, çamurlaşırlar, etrafı rabat- Arada uluor- um yerine dönmüş.. Bi porsiyon da koç rafta mırıltılar, küfre kızanlârın ho- murtularını İşitince, bemen meyi nenin ortasına gelip, işi tuhaflığa vurarak: — Ne kızıyorsunuz ayol!.. (p...) de- mek fena bir şey değil Yol göz- terici demektir. Ben de (p...) yü Diyerek işin içinden bu suretle çık- manın xılunu bulmuya çalışırlardı. güzetlikle ınuarııılu eder, iki tek verir, eline bir de çeyrek sıkış: r, dükkândan çıkarmıya çalışır - Çeyteği cebine indirerek kapıdan çıkan çamurlar, şöyle bir lâmelif ço- vindikten sonra tekrar meyhaneyo gelirlerdi. Bu defa dükkâncı da k- zar, kolundan tuttuğu gibi sokağa a- tar, fakat onlar bu muameleye büs- bütün içerler, kapının önünde avaz avaz bağırırlardı: — Parasile değil mi?.. içeceğim iş- e ..Niçin bana rakı vermiyorsun?.. (Biraz evvel meyhanecinin verdiği çeyreği göstererek) param yok di) korkma, nah işte para!.. Üçüncü defa polisle dışarı çıkarı- lan çamurlar, on, on beş dakika son ra tektar gelirler, dükkânın önüne dikilirlerdi. Fakat, meyhancciler on- ların geri döneceklerini bildikleri için| © kepenkleri evvelden indirirler, ça - murlar da içeri giremezlerdi. Kepenkieri inik gören çamurlar, buna ehemmiyet bile vermezler, bu sefer de yumruklamıya başlarlardı. ses çıkmadı, kepenkleri mak için bir hareket falan yapılmadı mı, ayaklarile kepenklere vurmıya başlarlar, bir taraftan da seslerinin olanca kuvvetile haykırırlardı: — Aç be! Vakit geçtiği halde baş- kasına rakı var da bana yok mu Biraz daha bekletir, kapıyı açma san polise haber vermek sırası be - Meyhaneci coza vermemek - için içeri elmıya meebur olurdu. Onlar da tezgâh başında çakmıya başlar - lardı. Rahat rahat rakılarını içseler ne Jalâ!.. Bu sefer sokağa atılmanın, po- |lisle meyhaneden çıkarılmanın inti- kamını almak için adamakıllı cıvır- lar, sulanırlar, etrafa saldırmıya baş- larlardı. Nihayet müşterilerden birisi adamakıllı bir dayak çektikten son- ra kollarından tutup bir sigara pa- keti gibi sokağa fırlalır, atarlardı. mamış, Tâbir caizse, nesli münkariz olmuş, dumura uğramıştır. Yeniden türemesinin ve üremesinin de ihti- mali yoktur. Biraz filizlenmek, bo' vermek istiyenler de kanun ve hü- kümet korkusundan yeşermiye mu- vaffak olmadan kurumuş, hepsi mum |gibi olmuştur. Yalnız, küçük beyle- İtin ve kalk gidelimcilerin yaptı ları tertipten hacamatçılığa rastlan- maktadır, Bu da, yukarıda söyledi- ğim gibi, yankesicilerin, ele geçtik- ten sonra zabıtanın eline geçmemek için yaptıkları bir harcket, bir kur- tuluş hamlesinden başka bir şey de- ildir. (Devamı var) ua inmemi vi n | Müstakbel Mısır kraliçesinin tuvaleti Kahire, 14 (Hususi) — Kral Ma- geste Faruk'un Bayan Safinaz ilo ev- lenmelerina ait hazırlıklara başlan- mıştır. Mısırın müstakbel kraliçesi cih zını hazırlamaktadır. Rivayete göre kral cihazın Mısırda hazırlanmasını ve milif terzihanelerde diktirilmesi- ni istemişse de Safinaz hanım buna muvafakat etmemiştir. Bayan Safinaz: — Ben elbiselerimi Pariste intihap (edeceğim terzilere yaptırmak İste - rim, demiştir. Bunun üzerine Kral Majeste Fa- ruk da müstakbel kraliçenin bu ar- zusuna müuvafakat etmişlir. ta, Senter, hakikatte, bundan şüphe ediyordu. Lâkin: — Tabii tahmin ediyozum. Dedi. Durdu ve sordu: — Bana, Gerniko'nun şu saatte ya- şayıp yaşamadığını söyler misiniz? Vorobeyçik, buşını önüne eğdi. Bir kağ adım attı. Senterin önünde dur? du ve dedi ki: — Tahminlerimi, daha doğrusu hissiyalımı öğrenmek istiyorsanız, söyliyebilirim. Bence, dostunuzun hâlâ yaşadığına ihtimal vermiyo - rum. | Jolduğunu, çok kan kaybettiğini, göm- leğinin kan içinde olduğunu söyle - |diniz. Hattâ şu meşhur yatak örtüsü İde kan içinde kalmış, Şayet, bu evden Jdişarı diri olarak çıkarılabildise, kı- İzl sakallı adamın -ona bu ismi ver- İmekte devam etmemize mahzur yok- merhamet ederek canını bağışlamış alması ihtimali yok gibidir. Zira, bu, kendine çizmiş olduğu plâna muha- Tif olurdu. Zannedersem, dostunuzun cesedini, bugünlerde, limanda bir yerde bulabileceğiz. Senter titremekten kendini alama- Odaya ağır bir sessizlik çöktü. San- |dı: Tâ Vorobeyçik devam otti: — Bana, onun ağır surette yaralı — Onun göğsündeki dövmelerden dolayı kaçırılmış olması ihtimalini Zamane aşkları ( f üncü sahifeden devam ) yanına geldi. Bu, Belkisti, Süheylü- man ellerini tuttu: — Süheylâcığım, dedi... kabaha' - timizi- gördün mü?, Aman, sakım kimseyo söyleme. Kuzum Süheylâ., Sıxhexli Belkisin bir kaç adım âr- da duran erkeğe baktı. Bu, Nu- ri idi. Belkis Süheylâya: Nuri ile sevişiyoruz. Deli gibi dedi. Sakın Süheylâcığım seye söyleme... Nüri, biraz evvel de Zişanla be - raber yakalarıdığı için, Süheylâya ae göyliyoceğini şaşırmaştı.. Sü- için için gülüyordu. |Genç kız, bu akşam ilk defa tanı « dığı bu delikanlının, genç kızları amak hususundaki meharetine şaşmıştlı. Zişan ve Belkis.. ikisi bil- miyerek, biribi in rakibi idiler.. üheylâ içinden, İret duydu. *ve Vakit geç olmuştu. Misafirler bi- rer ikişer gidiyorlardı. Süheylâ da, kalktı.. Arkadaşlarına veda etti... Zişanı, Belkisi, Nuriyi düşünerek, ve içinden onlara acıyarak köşkten ıktı.. Yandaki bahçe duvarının di- bindeki dar yoldan eve İyordu. Birden, bahçe 'nüne birisi atladı. Süheylâ o kadar korkmuştu ki: — A.. diye bir çığlık kopardı.. Duvardan atlıyan Nuri idi.. Sü - heylânın yanına geldi: — © kadar çok mu sizi korkuttum Bayan Süheylâ? dedi.. — Evet... birden boş bulundum.. Tahmin etmemiştim buradan karşı- ma çıkacağınızı... Süheylâ, zaten bu çocuğa karşı bir kin besliyordu; onun konuşma - sına meydan vermeden: — Şimdi bana ne söyliyeceğinizi biliyorum, dedi.. Endişe etmeyiniz Bay Nuri.. hiç bir şey söylemem.. Nuri pişkin pi; — Söylememeniz için, dedi, sizi de bir kere öpmeliyim.. Vallahi çok hoşuma gittiniz. Bayan Süheylâ... Sizi bu akşam görür görmez sevdim.. üşık oldum.. şimdi yolunuzu kes « mekteki maksadım da bu idi.. sizin sevginizden mahrum olmamak için.. Süheylâ, bu küstah çocuğun söz- leri karşısında donakalmıştı.. Nuriyi, hemen orâcıkta tokatlamak — istedi. Fakat Nuri, birden, genç kızın elle- rini tultu, dudaklarını, dudaklarına götürdü. Süheylâ haykırıyordu. Nu- vit — Bağırmayınız, dedi, emin olun, ki, ne Zişana, ne Belkise hiç bir şey Isöyleıııeın.. Siz de söylemezsiniz ta- İbil, artık... Reşat Feyzi Tarih kongresine 20 Eylül tarihinde Dolmabahçe sa- rayında toplanacak olan (İkinci bü- |yük tarih kurultayı) için her Vekâ- letten müsteşarlar ve iki de mümes- sil davet edilmiştir. Bu münasebetle birkaç güne kadâr Vekâletler müs- teşarları ve mümessiller şehrimize geleceklerdir. Aldığımız malümata göre Ziraat |Vekâleti mümessilliklerine, İstanbul İbakteriyoloji enstitüsü müdürü Şe- fik e Burnuva ziraat mücadele is- tasyonu müdürü Nihat Eğriboz ta- İvin edilmislerdir. düşündünüz mü? Belki de şu daki - vermesi için ona İşkence yapılıyor? Bunu tasavvur etmek ve yardımına koşamamak ne müthiş! Vens omuzlarını silkti; — Bunlar kadın düşüncesi. Dedi, Senter kızardı ve kızardı - ğını farketti. Vens$ tam yerini bul - muş, Enkarnasyon tarafından ileri sürülen bu ihtimalin kimin tarafın- İdan söylenmiş olduğunu keşfetmiş - ;ıi. Buna rağmen Senter müfettişin cevabını nezaketsiz telâkki etmişti, Vens, bir saat kadar evvel, otur- makta olduğu Titanik oteline gelmiş, onu uyandırmış, bir defa daha hâ- disenin cereyan ettiği yeri gözden geçirmek arzusunu izhar etmişti. Senter istemiyerek bu isteği yerine getirmişti. Zira, müfettişe karşı duy- İdugıı soğukluğu bir türlü yenemi - yordu: — Kadın düşüncesi mi? dedi, hal- |buki ben, Gerniko'nun kaçırılması- nâ başka bir sebep göremiyorum. Siz de bizzat... —Ben mi? Ben hiç bir sebep gö: müyorum. uriye karşı bir nef- na Belkise, ne de Zişana | n gülüyordu.. Genç Bugün, hacamatçılardan kimse kal-|kıza daha çok sokuldi gelecek mümesiller kada bir yere hapsetmişlerdir, sırrını | (€ Genç kadın gözlerini açınca, het- kesten önce yelkenci İbrahimi gör- müştü. Acaba rüya mı görüyordu? — Bu ne heybetli adam?!.. Demek isteyen bir bakışla İbrahi. min gözlerinin içine baktı.. sonra ya. vaş yavaş kırnıldandı.. etrafındaki 'Türk denizcilerini birer birer göz « den geçirdi. — Ben neredeyim? Diye sordu. İbrahim : — Korkma! - diye seslendi - Biz, Türk denizcileriyiz.. sen kimsin? Genç kadın şaşkın şaşkın etrafına bakmarak anlatmıya başladı : — Ben Cinyo isminde bir kaptanın kızıyım.. gemimiz fırtınaya tutul « müştu. Bir aralık güverteye çıktı « |ğim zaman, birdenbire denize uç « tum.. dalgalar beni buraya atmış.. İbrahim kurnaz bir adamdı.. Genç kadının bu sözlerini ihtiyatla dinliyordu. — Peki, dedi, baban senin denize düştüğünü görmedi mi? — Hayır.. görmedi. — Nasıl olur? Ben de gemiciyim.. güverteden biri denize düşer de gör- imez mi hiç?.. — Görmedi dedim ya. Görseydi gemiyi durdurur, ip alar ve beni kurtarırdı. — Denize düşerken — bağırmadın ma?.. — Bağırdım.. duymadılar. — Tuhaf şey! Fırtına çok şiddet- lxydl demek?!.. — Evet.. rüzgâr aç canavarlar gibi uğulduyordu. Sesim Tüzgârların u- Bultularına karıştı. Ve babamın ge- misi yoluna devam etti.. — Nereden geliyordunuz? — Napoliden.. — Nereye gidiyordunuz' Genç kadın önüne baktı.. Düşündü. Sonra birden başını kaldırarak ce Vap verdi : — Bunu babamdan bışkı bilen yoktu. İbrahim hayretini gizleyemedi : — İnsan nereye gittiğini bilmez mi, yavrum? — Ben bilmiyorum.. — Yalan söylüyorsun? — Nereden ariladın yalan söyledi- ğimi?.. — Bir gemici olsaydın, nereye git- tiğini bilmiyerek çalışabilirdin! Fa- kat, bir kadının gemide ne işi var? — Kocamı aramıya çıkmıştım ben. — Kocan norede? — İspanyollarla (Cerbe) ye git - mişti. Sanra İspanyollardan ayrıl « mıiş. — Nereye gitmiş? — Cerbede Türkler olduğuna gö- re, elbette orada kalamazdı. Belki o sahillerdeki köylere kaçmuştır. di- yerek, bütün köyleri aramıştık. — Kocan ne iş yapatdi? — Kardinal Loredano'nun karde- şidir. Bu sahilleri hiç görmemişti. gezmiye gelmişti buralara. Durdu. Düşünceli, ilâve etti: — Fakat her halde bir sebep ola- cak. Senter alay etti: — Evet. Her halde bir sebep ola- cak. Lâkin, dostumun nasıl kaçırıl- dığı hakkında da henüz bir malü - matınız yok, değil mi? Hayır, yok, — Halbuki ben, Gernikoya inti - kamını almıya yemin ettim. Buna rağmen ve aradan bu kadar gün geç- tiği halde... — Tam beş gün ölüyor. — Evet, beş gün geçtiği halde ni- şanlısı ve ben, onun ölü veya diri lolduğunu bilmiyoruz. Eğer yaşıyor- İsa yardımına koşmalıyız. Öldü ise * Nişanlısının haberdar ol - ması lâzım, değil mi? Senter müfettişin bu imahı sözk lerine müthiş sinirlendi, boğuk bir sesle: Ne demek istiyorsunuz, dedi, söyleyiniz? | Vorobeyçik gülümsedi: İğizim Müsyö. Eğeş Gerniko öldü ise, — Hiç. Söylenecek bir şey yok a- |boluşuna aklım ermiyor. Yaralı bir " Sen yalancı bir kadına benzi yorsun! Bize hakit: kati soylemezsen seni gemıge götüreceğiz İ,, ibranim, kati söylemediğin için seni gemiye götüreceğiz ! — Hangi gemiye?. — Bizim gemimize.. Türk gemisine, — Ben buradan bir yere gide - mem.. — Zorla götüreceğiz seni, Haydi kalk bakalım.. Bu sırada ağacın yanındaki demir parmaklıklı pencereden atılan bir hançer zavallı İbrahimin omuzuna saplanıvermişti. Türk korsanları şaşırdılar.. En güzell >ecl İkizler nerede? Viyanalı kızlar Birbirinin tıpkısıdı! Tmah âlirrleri tkiz çocuklarla ö- tedenberi meşgul olmaktadırlar. Ahiren Berline yakın Dühlem mev - kiinde ikizler hakkında fenni tetki- Kkâtta bulunmak, onların tedavi ve büyütme şekillerini tetkik etmek ü- zere bir enstitü açılmıştır. Bu ensti- tü yalnız Almanyada değil, dünya- nin her tarafında bulunan — ikizler hakkında tetkikat yapmaktadır. Ahiren yapılan araştırmalar neli- cesinde dünyanın teşekkül itibarile en iyi, en güzel ikiz çocuklarının Vi- ların ikisi de kızdır. Elfrida Ogusto ve Ogusta Eafrida Sejival adında bu- lünan bu iki kız ayni böğda, ayni | sikleltedirler. Göğüslerinin genişliği in aynidir. Bu iki kız iki gibi biribirlerine benze- idikleri gibi şiryanlarının tansiyonu, nabızlarının darabanı da birdir. Hat- tâ kulakları, parmak izleri şekil ili- barile biribirinin aynidir. Bu iki kız biribirlerine o kadar çok benzerler ki, bunları biribirinden a- .yırmak kabil değildir. Çünkü bunla- rın sesleri, talâffuzları, konuşmaları ve konuşurken kullandıkları kelir ler bep birdir |bunu, başt olduğu halde in bilmesi Jâ « n bir adama verilmiş bir mak gayel tabiidir, Lâkin, arşı bu sözü tutmakta ıs- k acaip ve lüzümsuz olmaz Vens bunları söyliyerek yatak o- dasına doğru yürüdü. Senter dona ik.ı]mış. ne yapacağını şaşırmışlı. Ö- | 'nun yatak odasında öteyi, beriyi yok- ladığını duydu. Müfettiş, merdiven başına açılan | kapıyı açtı, tekrar içeri girdi. Sen - ter, salonun açık kalmış olan orta ka- pısından he yaptığına — bakıyordu. Şimdi, Vorobeyçik yatağın yanında yere diz çökmüş, halıyı Mmuayene e- 'odıymdu. Ne bulacağını ümit edi « yordu? Polis romanlarında olduğu gibi ayak izleri mi? bir sipara kü- Hü mü, yoksa bir saç parçası mı? Senter bu çocukça düşünu:?ırle omuzlarını silkti; ve yüksek sesle; — Bir türlü; dedi, yaralı bir ada« , (Devamı var) & birdenbire: — Ah, vuruldum.. diye bağırdi. yanada bulunduğu anlaşılmıştır. Bun- | “ |metreye inince, bataklık bir sah el Enkarnasyon | CelâlC giz İlk önce gökten düşen bir yıldırı gibi, İbrahimin omuzuna saplı bu hançerin nereden geldiğini anltt yamadılar.. Etrafa göz attılar. Araştırdılar. Biraz sonra ikinci bir hançer dabf atıldı.. bu da boşa gitmemişti. Ayakta duran bir Türk di |kalçasından yaralanarak » — Ak.. vuruldum.. iye bağırdı. (Devamı W' Haa nAn ni imeamemrmünenm çN ç “ - Havacılık Yeni paraşüt Dünya rekoru Yüzbaşı anov, 24 Ağustosl İoksijen maskesile.14,087 metre yüki seklikten kendisini parağütle aşaği” vâ atarak paraşütle yüksekten at * lama dünya rekarunu kırmıştı. BUl” dan evvelki rekor da yine kendisit? ait bulunmakta, fakat 9,800 den yukarı çıkmamakta idi. Otuz dakika süren son atlayif hakkında Kaytanov, aşağıdaki S#7 hatı wvermiştir : «Bu atlayış, benim 427 nci at şımdır, İlk on ilâ on iki saniye İsında paraşütümü açmıyarak metre kadar düştüm ve bundan S0 'ra paraşütümü açtım. Açılma çok İlay oldu, fakat bu esnada, sol enı!' İeldiven bulunmadığını hayretle gör düm. Pek muhtemel olarak tayyaf” kabininin kapısını açarken eldivefi” mi kaybetmişim. Parmaklarım o dö” rece hissiz bir hale geldi ki elimi Kö” patamıyordum. 4,000 metre irti oksijen maskemi çıkardım. Tsı! | başlayan elim bana müthiş acı VEfİ” yordu. İniş, normal bir vaziyetle Ö7 vam ediyor ve rüzgür beni dam_lr; |lu boyunca götürüyordu. 500 ilâ İkonacağımı anladım. Bu hiç te bir şey değildi. İniş sür'atini W A kat yalnız sağ İki parasüt biribirine katıştı ve İf Jâaha ziyade h Bunun üzeüğ İno bıçakla ikinci paraşütü keslim Jattım, Biraz hızlıca yere indim. tüğüm yer, fundalıkla dolu bir :“ kurumsu yerdi. Paraşüt derhal Üf ” tümü kapadı ve ben de bir dıl"’ |kadar hareketsiz kaldım. Hemen d İhal yakınlarda çalışmakta olan |bozcular geldiler ye paraşütümü Jamıva yardım ettiler. l 11,037 metrelik bu rekor ııııg;:: ne benim için, ne de diğer * 'ned paraşütçüleri için, en yüksek bir ” — u—akıl eulıyecekıl ç TAYANARTARLI Deri muhafaza içerisinde müh” A kelif anahtarlar Taksim ile Gülü rasında düşürülmüştür.. Gâ da Bankalar caddesinde A'