Tefrika No: 73 — Yva €— SONTELGRAF — 13 Eyiâi 1937 zan : M. Süle Tercllme ve iktibas hakkla mahfuzdur Önüne kim çıktı ise zımbaladı! Elindeki taşı, öyle bir şiddetle vurdu ki, adamın , kafası parçalandı, beyni aktı Bunun silâhını da Suphü aldı. Şevki Hocanın kaşığına da bit Askerlerle Suphi ve (A.) nın bo- |kısmet düştü. Elindeki taşı kendisi- Buşmaları artık mevzil kalmadı. Kahvelerden — duyülmaya — başladı. Herkez sokağa uğradı. Fakat, bun- Jar o kadar müthiş bir surette dövü- şüyorlardı ki, kimse aralarına gir « miye cesaret edemiyordu. Harcanmaktan korkuyorlardı. Kavgacıları ayırmak için, sekiz kamanın arasına girmek kolay bir iş değildi. Bu sebeptendir ki kahve müşterilerinden hiç biri işe müda- hale etmiyor, yalmız bu kanlı kav - gayı seyretmekle iktifa ediyordu. Bu sırada Suphinin arkadaşların- dan Şevki Hoca meydana çıktı. Şev- ki, kendi halinde yaşar, kolay kolay kavgaya, gürültüye karışmazdı, U- fak tefek bir insan olmakla beraber çok kuvvetli idi. Cesurdu, çevikliği, arkadaşları arasında ibr Garbımesel halini almıştı. Güreşe son derece merakı vardı. Yeniköylü Suphi ile dostluğu da güreş meydanlarında bâşlamış, biribitlerine sarsılmaz bir sevgi ve saygı ile bağlanmışlardı. Suphi ile (A.) nın, bir sürü aske- rin ortasında boğuştuklarını görün- ce, kollarını sıvadı. Onlara doğru git- meden evvel, camiin avlu kapısını kapadı. Sonra çökük duvara bir tek- me yerleştirdi, oradan düşen irice Bir taşı kimseye sezdirmeden eğildi, aldı. Ve arkadaşlarının yanına koş- tu. O da, kavgacıların arasına girdi. Kavga büyüdü. Esasen hâükimiyet iki arkadaşta olduğu için, Şevki Ho- çanın iştirakile bu hâkimiyet bir kat daha arttı. haş olmuştu. Fakat ne olursa olsun Bon bir gayret daha göstermek iste- diler. Yeni bir hücum daha yaptılar, Atıldılar, Yeniden biribirlerine girdiler. Sil- le, yumruk, tekme, tokat gırla gitti. O vurdu, öteki yapıştırdı, (A.) şiş- Tedi, Şevki Hoca birini çayrasa aldı, bastı tokadi!.. Nafile!.. Mütecaviz bahriye askerleri yine bir muvaffakıyet temin edemediler. 'Yoni hücumun da bir tesiri, bir fay- Gası olmadı. Mağlüp yine onlardı. Onlar yine esir, yine altta idi. istemiyen ve daima müdafan vazi- yetinde kalan Suphi, askerlerin bu hücumu son kozu oyna- mak istediklerini anladığı için, her türlü ihtimale karşı o da ganimet aldığı kamayı çekti, kıyıcılığa baş- ladı. Bu defakamasını rastgele sal - lamıya değil, isabet ettirmek mak- sadile önüne gelene vurdu, sapladı. Kim önüno çıktıysa zımbaladı. Vurulan düştü, kamayı yiyen yere yuvarlandı. Canı yanam acı acı ba- Bırdı : — Yaktın beni !.. :— Aman kasıklarım !..| — Of anacığım !.. Askerler yorulmuş, bitmiş, hurdu- ne hücum eden birinin başına öyle 'bir şiddet ve kuvvetle indirdi ki, damın kafası parçalandı, yamyassı bir halde duvara yapıştı. Beyni yere aktı. ği zaman, sekiz bahriye askerini yer- de serilmiş buldular. İkisi ölmüştü. Öbürlerinin kimisi yüzüstü, kimisi arkaüstü yerde yatıyordu. Kafaları, gözleri patlamış, üstleri başları kan içinde kalmıştı. Ölenlerden başka hepsi de acı acı İnliyor, dayanılmaz feryatlar içinde : — Bir damla su! Diye mırıldanıyorlardı. Ölenlerden birisi, hastaneye gö « türülürken : — Beni Suphi vurdu! Dediği için Suphi de (A.) ve Şev- İki Hoca ile beraber tevkif edildi. Fa- kat mesele sonradan anlaşıldı, ay - dınlandı, Suphinin bu işte kabahati olmadığı, kavgadaki rolü ayırıcı ma- hiyetinde görüldüğü için serbest bı> rakıldı. Şevki Hocanın vaziyeti de bu ba- kımdan tetkik ve telâkki edildi. O /da tahliye olundu. Yalnız (A.) ser. best bırakılmadı. Mahkemeye sev- kolundu. Neticede o da beraet etti. Muhakeme yetmiş gün kadar de - vam ettiği için, (A.) bu kadar zamatı |tevkifhanede kaldı. (Devamı var) Güzel olmak (5 inct sayfadan devam) — Şu. Dedi mi, derhal makineler işlemi- ye başlıyor ve kadının evvelâ yüzü- nün bir alçısını alıyorlar. Sonra yü- züne bir bez geçirerek gözlerini 8- içıkta bırakıyorlar, Bundan sonra yüzlerine alçıyı ba- sıyorlar. Fakat dudakları da bu al- çı içindedir. Pardon alçı, diyorum. Bu alçı bizim bildiğimiz gibi değil - vardır. Saatlerce çamurlu yüzler - içinde kadınlar bekleşiyor. Nihayet eşref iyor ve istenilen şekilde dudaklara irenk vuruluyor, biçim veriliyor. Son- ra gözler başlıyor, kaşlar alınıyor. Nihayet yanaklar, ve saire... Bu işin bir kaç dakika içinde bit- tiğini sanmayınız. Bu tam 3 saat sü- rüyor. Nihayet her şey bitiyor. 3 sast evvel kapıdan içeriye giren bu- ruşuk yüzlü kadın şimdi nefis bir sinema yıldızı gibi mağrur, iki ta - rafına selâm vermiye tenezzül etme- den çıkıp gidiyor. Amma avuç do- Tusu parayı kapıda bıraktıktan son- Ya... dir. İçinde karışık bir çok maddeler | Meğer bunlar güzellik perisi imiş- O vakte kadar silâhmı kullanmak İler. NL | saat geliyor. Evvelâ dudaklar açılı- | ta, Senter, şarap şişesini aldı; kadeh- Jeri doldurdu. Enkarnasyon kadehi aldı, yudum, yudüm içli ve dalgın, masaya koydu. Senter, ona hissettir. meden kâdehi bir daha duldurdu. Akşam olmuştu. Etrdftan sesler duyulmağa başlamıştı. Garson, ma- sanın üzerinde duran pembe aba « jurlu bir Tâmbayı yaktı, radyonun Güğmesini çevirdi ve Londranın Sa- voy orkestrası, o zamanlar meşhur olan «Pagan Love Long» valsini çal- mağa başladı. Giştiğini farketmişti. Baygın bir ses- le, Enkarnasyon mırıldandı: Senter genç kadının yüzünün de - | | — Madre! bu vals ne hatıralar u- yandırıyor.. Senter genç kadının yanında hiç bir vakit kendine malik değildi. Fa- kat o, kendine mahsus şive ile ve şarkı söylemiş gibi bir ahenkle bu İspanyolea <Anneciğim» gibi bir |münaya gelen «Madre>» sözünü söy- jlediği zaman, Gdelikanlı büsbütün |kendinden geçiyordu. Boğuk bir sesle: — Danseder misiniz, diye sordu, İbelki hatıralarınızı ganlandırmama İyardım olur? Enkarnasyon tereddüt eder gibi oldu, sonra, birdenbire kalktı, ve kollarını açtı. Sönter bu arzedilen Köylü (Devamı $ inct sayfada) — Dorsday rolünü ben alacağım!.. Bu, Brandthofer idi. Düne kadar basit bir köylü olan Brandthofer'in bu rolü istemesi her- kesi hayrete düşürdü. Köylü bu rol- de muvaffak olunca herkesin hay - reti bir kat daha arttı. Köylü artis - tin resimleri ve beyanatı gazetelere t bir kaç gün sonra gazeteler- (de şöyle bir havadis çıktı: Brandthofer meçhul bir adam de - gildir. Yalnız tiyatro münekkitleri kendisini tanımamışlardı. Bu adamın asıl adı Lev Reinss ve aslen Muse- &- |vidir. Berlinde çok tanınmış bir ak- tör olan Leo Reuss Almanyada Ya- hudilik aleyhindeki cereyan üzeri- ne Berlini terkederek Avusturyaya gelmiş ve orada hüviyetini gizliye - Polis ve zaptiye kuvvetleri geldi- | y yendisine bir iş bulmuştur. Brandtholer sakallı idi. Berlinde tanınmış oan Leo Reuss'un-uzüun ve siyah bir sakalı vardı. Leo Reuss sa- kalının rengini değiştirmiş ve Salis- burg eivarında saf bir köylü bulmuş ive onun kâğıtlarını alarak köylü - nun hüviyetine girmiştir” Leo Reuss bu suretle oynadığı rol- ide muvaffak olmuş, açlık ve sefalet- ten kurtulmak için Reinhardt'ın te- weceühünü celbetmek yolunu da bul- müştür. Fakat bu adam Viyanada nasıl tanındı?, Mesele gayet basittir. Bir zamanlar Leo Reuss Viyanada otur- muş ve evli bir kadınla dost olmfuş. tur, Bu kadın bilâhare feci bir su « rette artistten ayrılmıya mecbur ol- muştur.. Bu kadının elyevm Viya « İnada bulunan kızı ve oğlu anneleri - nin geçirdiği felâkete şahit öldük - larından Leo Reuss'u tanımışlardır. Bu hâdise Leo Reuss için felâket olmuştur. Köylünün Almanyada hu- dut bharicine çıkarılan Leo Reuss ol- duğu anlaşılınca herkes kendisinden yüz çevirmiştir. Gazeteler aleyhin - de neşriyatta bulunmıya başladık - larından tiyatro İdaresi Matmazel El piyesi gösterilinciye kadar artisti istihdam etmiş ve piyes kaldırılınca Leo Reuss'un konturatını feshetmiş- tir. Leo Reuss yine sefil ve pe: halde kalmıştır. Biraz sonra açlık teli- didi baş göstermiye başlamışlır. Za- ivallı adam, hangi kapıyı çalmışsa hiç kimsedon güler yüz görmemiş ve aleyhine yapılan propaganda mu - İvaffakiyetle neticolenmiş olduğun - dan, hiç bir yerde iş bulmıya muvaf- fak olamamıştır. Artist son olarak Madam Sam- Göne piyesinde Napolyon rolünü öy- namış ve bundan sonra Nelro Gold- vin Mayer film şirketi kendisini an- Akşam neşriyatı: Saat 18,30 plâkla dans muzsiki 19,30 Afrika av hatıraları: S. Sal: hattin Cikanoğlu tarafından, 20 Nec- mi ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkiları, 20,30 Ömer Rıza tarafından arapça söylev, 20,45 Safiye ve arkadaşları tarafından Türk İmusikisi ve halk şarkıları (saat aya- Borsa haberleri ve ertesi günün prog- yamı, 22,30 piyano solo: Ferdi Von Ştatzer tarafından, 23 Son. YARINKİ PROGRAM Saat 12,30 plâkla Türk Mmusikisi, |1250 Havadis, 13,5 Muhtelif plâk İnesrivatı, 14 son İvücude, âdeta kabaca sarıldı, sıktı, ve onu valsin ahengile, ışıklardan uzak taraflara doğru sürüklemeğe Senter karanlıklara baktı. Ses, ho - yuldu: — Bonsuar! Sihir bozulmuştu. Birdenbire dur- dular. — Biribirlerinden — ayrıldılar. Seuter karanlıklara baktı. Ses, ho - murdanır gibi tekrar etti: dek e Niye durdunuz? Eğlenmenize mani mi oldum? Senter sahibinin Perlon ol - duğunu tanıdı. Kendini tutamadı, ve haşin bir tarzda: — Sen miydin? Dedi. — Evet. Ben. Canım sıkılıyordu, kalktım... ve bizim canımızı sıkmağa geldin, öyle mi? Teşekkür ederim. Enkarnasyon, elini Senterin ko - Tuna uzattı: — Azizim, dedi, yorgunum. Eve dönmek istiyorum. Senter : — Hayhay, dedi, gidip mantomu- zu slayım.. — Ben aldım. , | rı), 21,15 oörkestra, 2215 Ajans ve | D AA AA NSNi Tefrika No.: 68 “Şövalye Fernando bir haftadır bu sahili kavt- ruğor. Bizde kime kul olacağımızı şaşırdık.. v MURAT REİS BİR ARAP KÖYÜ- NÜ TOPA TUTARKEN.. Murat Reis gece yarısına kadar İbütün sahillerde dolaştı.. Fernandö- yu aradı.. bulamadı. Fernando'nun peşinden giden yel- kenli geri dönmemişti. O geceyi bir Arap köyünün kıyı - sında geçirdiler. Murat, gemide esir olarak ambara atılan İspanyol kaptanından Fernan- (donun ve Tunus kalesindeki kardeşi Filipin mütküiş Türk düşmanı olduk- larını öğrenince: — Hele bakalım, dedi, şu herifcik - ler bizi karada ve denizde nasıl ye - nip sindireceklermiş! Ve sabahleyin güneşle beraber kal- karak Arap köyüne bir bölük korsan Türk korsanlarının yiyecekleri a- zalmıştı. Karaya çıkan korsanların başında Demir Ahmot adında tecrübeli ve es- ki bir denizei vardı. Demir Ahmet, Murat Relsin çok sadık ve eski dostlarındandı. Demir Ahmedin yanında otuz ka- dar korsan vardı. Murat Reis sahilde demirlemişti. Karaya küçük bir çektiri ile çıkt- yorlardı. Murat Reis birdenbire karada bir — Ne var orada?.. Diye Bağırdı. Gemiciler güverteye üşüşmüşler- di. Sahilden yüz metre kadar geride müthiş bir dövüş başlamıştı. Demir Ahmet : — İmdat.. Diyerek gemilerden yardım isti - yordu, Rüstem yüz kişi ile sahile çıktı.. Ve biraz sonra gürültünün sebe- bi anlaşıldı. Demir Ahmet sahile çıkıp Arap köylülerile temas edince, yerliler kendisine : — Biz Türklere bir dilfm ekmek vermeyiz. Demişler ve dükkânlarını kapa - mıya başlamışlardı. Rüstem sahile çıkınca dövüşün mahiyetini anladı.. fena halde hid- detlendi : x — Biz bu köye yüz kere geldik.. ba|hiç kimseden böyle bir söz duyma- (dik. Şimdi yerliler bize neden bu |şclıikiıe muamele ve hakaret ediyor- lar?.. Diyerek Arap köylülerinden biri- ni yakaladı.. Ensesine birkaç yumruk indirdik- ften sonra : — Bre mel'un! dedi, biz size ne fenalık yaptık ta Türklere yiyecek yermiyorsunuz?.. Yerli Arap yumrukları yeyince İsersemledi : | — Beni ne dövüyorsun, aslanım? |Şeyhimize sorun bunun sebebini., | Ve homurdanarak ilâve etti : | — Şövalye Fernando bir haftadan- beri buralarını kasıp kavuruyor. Biz de kime kul olacağımızı - şaşırdık. ğBix' taraftan siz.. diğer taraftan on- lar, sıkıstırıyorlar. rlan mantoyu uzatıyordu. Sen- YKTOARıS1A:N . AYDrANLLÂ #MURAT REİ, c Rüstem, Fernandonun adını du - yunca : — Demek sizi tehdit eden odur, mi? Diyerek kavgayı bastırdıktan son- ra, gemiye döndü.. meseleyi Murat Reise anlattı ve : — Bu kabilenin şeyhini gidip gö- relim, dedi, Fernandonun buraya Siyasi Muhavere ( 4 üncü sayfadan devam) teki kürsüsünde Almanyanın geniş- Jemiye susamış olduğunu, müstem- lekeye ihtiy 'dar kendi mesinii lediyor. Bugün dünyada meveut karışık « lıklara mukabil sulhü kurtaracak â- miller de mevcuttur: Londra ile Fransa arasında mevcut sıkı anlaşma ve Birleşik Amerika e İngiltere arasında Japon ve Çin harbi münasebetile mevcut temaslar ve bundan bir sene evvel Avrupada İsulhü korumak için mevcut güçlük - İlerin yenilmiş olduğunun hatırlan- masıdır. İhtilâflar arasında İspanyada be- e müstemleke verilme- bebi anlaşılamadığımı ilân Yazan:CelâlCengif Demir Ahmet, Muraaın eski arkadasıydı.. 1 olduğu ve şimdiye ka- H. Satınalma Kom' yonunda RaDİN/D. A * 4 v Korsanı> arasında atılganlığile meşhurdu. |gelip saklanması da muhtemeldir. Fernandonun bir - haftadanberir yani Türklerle karşılaşmadan öntt buralara uğradığı anlaşılıyordu. Murat sahilde esaslı tedbir almâk | istedi : — Haydi, koş! dedi, bu kabilenii” İşeyhine benden selâm sö; disile görüşmek istediğimi söyle! 21/9/1937 pazartesi günü saat İ5 te kapalı zarfia ihale edileceği AM karada Ulus ve İstanbulda Cü-nhurl” yet gazetelerinde 5-7-9-11 ve İzmi Anadolu gezetesinde 5, 7, 10, 12 ağılt? tos 1937 günlerinde ilân edilen bif adet Buhar lokomotifinin şartnamt” sinde değişiklik yapılmasına Tüzülü ğünden mezkür günlerde $7 kan ilânlar hükümsüzdür. (5887. yaz ve kızıl İspanyollar arasındaki harpte ayni zamanda bolşevizm Vö faşizm mücadelesi vardır. Bu iki J tilâf arasında korunması lâzim gö len bir şey daha vardır ki, o da AY rupa medeniyetidir. İşte Fransa- İ İngiltere bunu korumak için birlik” te çalışıyorlar ve hüsnü niyet | olan devletlere müracaat ediyorlaf | h 3 Milyon zarf bastırılacaktır. 13-9-937 svat 15 de açık eksiltme ile j münakasa yapılacaktır. İstekli olanlar Piyango Direktörlüğü muhase” besinde şarinamesini görebilirler. (6046) İstanbul Deniz Ticareti Müdürlüğünd. Gerek Benzin ve gerek mazotla işler motör ile mücehhez bilüâmum de* | niz vasıtaları İstanbal Vilâyeti hodudu sahilleri boyunca seyir ettikleri | müddetçe motörlerinden çıkan ekzost gazlerini bir susturucudan geçif* | mek meecburiyetindedirler. Buna muhalif harekelte bulularlar umurü — belediyeye müteallik ahkâmı cezaiye kanununa göre cezalandırlacak" | lardır. j Susturucu olmayan veya susturucu olduğu halde yine seda veref | deniz vasitalarına bir ay zerfında bu cihazın techizi için mühlet verik miştir. Bu mühletin hitamında yapılacak kontrol neticesinde bu Av.ılık mücehhez olmayan vasıtaların belediye kanunu hükümlerine görü tecriye editecekleri ilân olunur.(6016) Dişçi | başını çıkararak etrafı seyre koyul- İser müthiş bir assbiyet içinde idi. |du. Arkadaşının hareketlerine bir ma- | Orta boylu, tıknaz, sarı saçlı, mavi 'na veremiyordu. Ona, bu akşam, |gözlü; sigeradan sararmış bıyıkla - Enkarnasyon ile beraber buraya ge - |rile iyi giyinmiş bir adamdı. Üze - Hacer Nuri Ergun Pazardan maada hergün saat 8-12 ve 14-18 arasında sa; leceklerini söylememişti. O halde Perlon onları-nasıl bulmuştu? Yok- sa takip mi ediyordu? Hesap görmek için geride kalmış olan Senter, önden yürümüş olan genç kadınla arkadaşına iltihak ede- ceği zaman, ayak seslerini duymuş olan Perlon'un Enkarnasyondan bir- denbire ayrılıverdiğini gördü. Sen- ter sesini çıkarmadı. Yandarından, başını çevirmeden geçti, gitti, bir gün evvel almış olduğu lüks otomo- bilinin kapısını açtı, anlara yol ver- di: — Siz, dedi, geride oturunuz. Ve kendisi makineyi idare çin öne geçti. Otomobili en son hızla hareke- te getirdi. Bir şeyler kırmak, ezmek, parçâlamak istiyordu. MÜSTACEL ve MAHREM Adam bavulunu, üst kısımdaki eşya koymuya mahsus yerden indir- di. Sonra, vagonun pencoresinden hastalarımı kabul eder. İstanbul: Ankıra caddesi Vilâyet karşısı Hatman ap. No, S7 İrinde reglan bir pardesüi vardı. Kı- ravatına büyük bir pırlanta takmış- tı. Hulâsa, seyyahlara mahsus ve (vakti olmadığı için yirmi dört saat- te kehdine bir gardrop yapmış in - || 1356 Hicrt 1353 Rumi İsanların zarafetine malikti. Röcep Aşustos Etrafı biraz seyrettikten sanra ba- 8 31 Şını içeriye çekti. Cebinden bir pü - ro çıkardı; yaktı. Derin nefesler çek- miye başladı. Hal ve tavrında, baş- tan aşah yeni giyirmiş olmaktan mütevellit bir memnuniyet vardı. Tren durdu. Adam indi. Bir hamal |çağırdı. Bavulunu vekdi ve yü; sz:ahna hayranlıkla bakıvordu. zara, pek te öyle hayret uyanı :nk şekilde değildi amma, adam, kal- dırımda durmuş, sokaklara, elek - triklere, gelen, geçenlere, otomobil- ler, tramvaylara doymaz bir gözle bakıyordu. Nihayet bir otomobil ça- ğırdı. Bindi, köşesine yerleşince mı- rıldandı : —a Yıl 1937, Ay9, Gün 956, Hızır 13 Eylül: Pazartesi aa eee ça zaas: Çaylak fırtınası (Devamı var)