9 Eylül 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

9 Eylül 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e Tefrika No:69 SONTELGRAF — 9 Eylül 1937 Yazan : M. Süleyman Çapan Tercüme ve iktibas bakkı mahfuzdur. Ekmeğini gayretınden çıkaranlarla, “Matbahı âmire,, den bekleyenler.. Enfiyekeş mollılıır Içln, çekorl ganice telkadayıflı, pilâvlı bir ziyafetle, bir kaç sarı altın, kanunları ayaklar altına almaya klli idi. “ — Haydi sen det.. Havaya yükselen bir su sütunu... Sonra denizde kolaç atan kollar, ça- balamalar!.. Salihin her emir verişinde bir &- dam kendini denize attı. Bir dakika geldi ki, İzmirin meş- hur (Üç kardeşler) i ile garsonları, denizin üstünde yaralı yaralı yüzü- yorlar, kendilerine bir selâmet kıyısı arıyorlardı. Salih, elinde tabanca, onları, birer birer denize atılmıya mecbur etmiş, bu suretle hakikt Deli Salih'liğini göstermişti. Bu vak'adan sonra, İzmir kabada- yılarının tereddüdü zail oldu. Elini öptüler, kabadayılıktaki üstünlüğü - nü, soğuk kanlılığını itiraf ve kabul- den çekinmediler, Salih, İzmirde üç ay kadar kaldık- tan sonra, İstanbula dönmesine mü- saade edildi. Salih, Hacı Davut kumpanyasının vapurlarından birine binerek, İz - mizden İstanbula yollandı. Vapur Bo- ğazı ve Marmarayı geçip Ahırkapı önlerine geldiği zaman, geceden ha- tıra olarak ufukta yalnız bir tek yıl- dız vardı: Bir elmas düğme gibi gö- kün mavi mantosuna iliklenmiş bir yıldız... Vapur, Sarayburnunu — dönerken kamara yolcuları birer ikişer mey - dana çıkıyorlardı. Uykudan şişmiş gözler, alelâcele kurulanmış rutu - betli yüzler, bir kaç tarak darbesile şöylece düzeltilmiş saçlar ötedebe - ride beliriyordu. Güverte, fesler, kal- paklar, sarıklar, şapkalarla- doldu. Yolcular arasında az-çok her boy - den, her einsten bir hçbqer rümu- nesi vardı. İstanbul, bugün olduğu gibi o yılda da Asya ile Avrupanın elele tutuş- tuğu noktada, âdeta insaniyetin dört- yol ağzı gibi bir şeydi. Şimalin ce- nuba yuvarladığı, cenubun — şimale uzattığı insanlar, eşyalar buradan 'geçer, her geçen bir yabancı bir fikir, bir garip his, yüzde sekiz gümrüklü bir ecnebi hatırası bırakıyordu. © günler, ne günlerdi! O yıllar ne kara yıllardı! Yabancı fikirler, yabancı hisler ya- vaş yavaş vicdanımızın derinlikle- rinde birikiyor, halkın arasina yayı- hiyor, dağılhiyor, ayrılıklar, anlaşma- mazlıklar, mesafeler hasıl ediyordu. Yer yer emeller, arzular, ihtiyaçlar, biribirine yan bakân fikirler, biri- birlerile Uyuşamıyacak hisler doğu- Tuyor, hafiyeler bir takım zavallı - Tarı jurnallarken, haberi olmadan şu- nün bunun ceplerine bir Moşveret gazetesi, bir Pariste basılmış Abdül- hamit aleyhinde bir risale koyup, sönra birdenbire üstünü arayıp Trab- duslara, Fizanlara sürdürülmesine sebep olurken, bir taraftan biribir - Ifcrlerdj. lerini jurnallamaktan geri kalmıyor- lardı. İstanbul halkı kadar biribirlerine benzemiyen bir memleket halkı yok- tu o yıllarda... Şamlı, İranlı, Turanlı, Arnavut, Çerkes, Gürcü, Lâz, bütün bu muh- telif ırklara mensup insanlar, Üskü- darda, Boğaziçinde, Fatihte, Kasım- paşada, Kavaklarda, Edirnekapısın- da karmakarışık görüşürler, konu - şurlar, alışveriş ederler, boğuşurlar, döğüşürler, borçlanırlar, kavga eder- ler, barışırlar, evlenirler, boşanır- lardı. Dünyanin karışık kanları İs- tanbul mahallelerine karışır, kay - naşır, yerleştirdi. Enfiyekeş mahalle imamları, dün- yanın biribirinden uzak köşelerin - 'den uzanan elden biribirile tutuştu- rurlar, ev kadınları boşanmadan baş- kalarile evlendirmekten çekinmez - ler, kanundan korkmazlar, Allah - tan utanmazlar, ölü adamları diri gösterirler, bu yolda şahadetname - ler ve ilmühaberler tanzim ederler- di. Bu suretle, varis hakkı kaybola- Cak, miras yemek hakkı olanlar mi- rastan mahrum kalacaklarmış, bun- lar imam efendile mahalle ihtiyar heyetinin umurunda bile değildi. Onlara, etli, pilâvlı, şekeri eganice» tel kadayıflı bir ziyafetle, bir kaç sarı altın, yüz güldüren bir dünyalık bütün kanunları ayaklar altına al - mıya kâfi gelirdi. Bu karakterde imamların kıydığı sullerini, bu acaip evlenmelerden çı- kan çocukların kafataslarının ne şek- le gireceğini, dimağları ne biçim ala- cağını artık siz düşününüz. Bunun içindir ki, her İstanbul “Çocuğu: viedanında ecdadından miras kal - mış bir halitai cenas vardı. Çocuklar görürdük ki, görünüşte | Çerkes, ahlâkan Arnavut, hissiya - tında, civanmertlikte Türk zekâca 1Arıpu Çocuğun şeceresi böyle muh- |telif niseplere dayandığı içindir aileler arasında hüsnü imtizaç gör İlini almıştı. Bine sahip değildi. Türklük lâfı ağ- İza alınmazdı. Osmanlı Bankası, Türk bayrağı altında frenk murabahacı - lığı yapardı. Mektenlerin himmetle- ri, şahadetname, diplama, icazetna- |me evlerile her yıl millet hazinesi üzerine binlerce, binlerce açık bono |çekmekti! Gayri müslim unsurlar çalışır, ka- zanır, insanlasır, iyi yaşar, iyi yor, iyi içerlerdi. Türkler ise sohsuz bir gevşeklik içinde, paslı bir ömür sü- (Devamı var) ta. Adam da cevabını sertçe wermiş- ti. Senter, derhal vaziyeti kavradı. Onunla derhal dost veya düşman ol- mak hususunda bir karar vermesi lâ- zımdı. Merasimperver görünmesine rağmen bu uzun ve garip isimli polis müfettişi, kaplan gibi bir adamdı, Kendisine yumuşak davranılırsa öy- le hareket ediyor, aksi halde muka- beleden çekinmiyordu. Nitekim sert- nunla beraber, Senter ayni eda ile: — Her halde, dedi, dostum Gerni- konun katli hâdisesile meşgül ola - caksınız? Müfettiş de muhatabınım ayni şe- kilde, fakat onu tashih etmek sure- tile cevap verdi: — Dostunuzun kayboluşu hâdise- sile., evet. — Demek onun ölmediği kanaatin- desiniz? — Vallahi bir şey diyemem. Şim- ler var. Onlarla meşgul olsak daha iyi ederiz zannedersem, Enkarnasyon, bu mükâlemeyi dik- katle takip ediyordu. Polis müfetti- şi, meydana çıktığındanberi, ona gözlerini dikmiş, alâka ile bakıyor- du. Venceslas Vorobeyçik de erkek- | nikâhlarla birleşen hayatların mah - | mezdi ve bu sebepten Türk evlerinin (f bir çoğu bir mahkemei şer'iye ha- l | Aile hayatı böyle olan İstanbul, | |muhtelif sahalarda da kendi benli - | sabah keyfine mahküm, daimi bir | Bu güzel kız hakika: ten dünyanın en güzeli mi? ( ünet sayfadın devam) sebeple meslekte geride kalmamak lâzım geliyordu. /’Aı '”A DÜNYANIN EN GÜZEL KADINI |Tefrika No.: 65 Doroti Lamur'u bundan sonraki filmlerinde şık, zarif ve masum kar İdınlar rolünde görüyoruz. Dünyanın en ı;ımel kadını olmak, Fakiplerini İtamamen ezen bir şeydir, Fakat Do- lmu acıbı dünyanın en mükemmel i de olacak mı?, Bunu zaman ı,uslı'eceklır. Eşek Arıları - Çoğalmış Bazı mıntakalarda ve bilhassa bağ civarlarında eşek arılarının görül - memiş derecede çoğaldığı ziraat dai- resine verilen malümattan anlaşıl - mıştir. Hattâ İzmirde Karşıyakada eşek arıları mahalle ve ev aralarına kadar sokularak şehir halkını bizar bırakmışlardır. Yapılan şikâyetler üzerine bu mu- zır haşerata karşı mücadele açılmış ve hususi kapanlar vücudo getiril - miştir. Kapanlar eşek arılarımın çok bu « lunduğu yerlere gönderilecek ve is- tiyen halk bu nümuneye göre ka - panlar yaptıracaktır. İçine et veya ciğer konulan eşek arısı kapanlarına giren zararlı arı- lar, bir daha dışarı çıkamıyarak te- Tef olmaktadır. DEVREDİLECEK İHTİRA BERATI «Moktup zarfları» hakkındaki ih- ve 2007 numaralı ihtira beratının ih- tiva ettiği hukuk bu kerre başkası- na devretmek veyahut mevkii fiile konmak için icara verilmesi arzu e- dildiğinden bu hususta fazla malü- mat edinmek isteyenlerin Galatada mürscsat eylemeleri ilân olunur, Fatih Terasından: Salihin alacağından dolayı hacze alınan ve borçlu İbrahimin bir |gardrop, 9 parça kanape, iki sandal- ye, bir Deka marka gramnfon max 16 plâk, bir dikiş makinesi 14/9/987 ta- İrihine müsadif salı günü saat 11 de Şehzadebaşında 88 numaralı Darüt- |talim kıraathanesi üst katındaki ma- halde bilmüzayede açık arttırmaya 'konulacaktır. İlk arttırmada kırymeti muhammenesini bulmadığı takdirde İikinci arttırması 17/9/937-cuma gün ü | ayni -saatte ve ayni yerde yapılaca gından taliplerin mahalli mezkürda |memuruna müracaatleri ilân olu - İnur. (34696). 1356 Hicrf | — 1353 Rumt Recep Ağastos 4 27 ——— —. Yıl 1937, Ay 9, Gün 252, Hızır 127 9 Eylül: Perşembe İzmirin kurtuhış bayramı 1922 Ezani sa. d. 11 0: Ss41 9 18 R 0) 1 34 bi Murat Reis bağırdı: ,Hoı&s ASN AZDIAL AŞRII. MURAT REİ, Yazan:Celâl Cong_! #eNKSETDA SADA a seRlecer eee rAALerenanE senenA! Rüstem Ssular kararınca geminin güvertesinde « Her şeyden önce Fernaıt donun peşini kovalamalıyız.. Haydı ba tıua dogru dumen Icır NDA * İstanoulu düşünav. tira için alınmış can 28 mayıs 1935 | O çocukluğunu Şehzadebaşında geçirmiş bir gençti Aslan han 5 inci kat 1 - 4 numaralara ! tahtı | | Rüstem, düşman gemisinin arka kasarasına kadar sokulmuştu. Bu 8- rada bir İspanyol korsanı : — Budalalar! Fernandoyu mu ârı- İyorsunuz? O, çoktan kaçtı.. Diye bağırınca Rüslem Ç | Türk denizcilerile birlikte gemi - nin her tarafını aradı. Fernando meydanda yoktu | Düşman gemisi artık tamamile |Türk korsanlarının eline geçmiş bu- İlunuyordu. Murat Reisin bütün emeli şövalye |Fernandoyu ele geçirmekti. Mürat |Reis bir küçük çektirinin yelken a- l | | çıp kaçlığını görmüştü amma. hiç | te hatırına gelmemişti ki Fernando İböyle bir mahşerin içinden kalayca |kaçsın.. Düşman yelkenlisindeki İspanyol- ıkıx Fernandonun firarından sonra İbirer birer teslim olmuya başlamış- İlardı. Rüstem birdenbire grandi direği- ) nin dibinde sinmiş olan Bir adam İcördü. 'Tekmeledi ! — Kalk bre mel'un! Fernando ne- jreye saklandı? Göster bana onu.. Bu adam yelkenlinin kaptanıydı. İri boylu adam ayağa kalktı | — Ben geminin kaptanıyım, dedi, kaçan, kalan kim var.. bilmiyorum. Rüstem kaptanın yakasından ya - | kaladı. Baş güverteye doğru çekti. Murat Reis te baş güverteye gel- mişti. | kapanarak yalvarmıya başladı : || — Amanın beni öldürmeyin! Siza ygemıdelıl gizli altınları gösteririm.. ib""m bana ve çocuklarıma bağışla- yın t.. lerde fena, kadınlarda iyi tesir bırak- |ve Senler onun bu sessiz ricası üze- mak husüsiyeti vardı. Kadınlar, o- nu görür görmez, kendi cinslerin - İzine, boyun eğdi ve: — Affedersiniz, dedi, size karşı bi- den bir mahlükla karşılaştıklarını an- raz nâhoş hareket ettim. Biribiri pe- lıyorlardı. Enkarnasyon tatlı bir tebessilmle: — Mösyö, dedi, zannedersem si « zinle, âlim Mösyö Volger'den daha kolayca anlaşabileceğiz. Sizi bir dost olarak görüyorum, bilmem aldanı - yor muüuyum? Genç kadının bu sözleri, bir nevi ültimatomdu. Müfettiş vereceği ce- vapla vaziyetini tasrih mecburiye. tinde kalıyordu. Lâkin Venceslas Vörobeyçik öyle kolay kolay dü - şüncelerini izhar edenlerden değil- di, genç kadınınkinin bir ayni tebes- sümle mukabil bir ültimatom verdi: — Madam, burada kalmak iste - |mekle, sizinle daha İyi tanışmak ve leğer kabil olursa, dostluğunuzu ka- Jzanmak istedim. Lâkin, zanneder - İsem, bu, sadece benim elimde olma- sa gerek. Ve müfettiş, Senter'in yüzüne e arkadaşlarımdan ikisinin ölü - 1, beni fena ihalde sarstı. Ürste - ııık. bütün bu sualler ve tahkikat... !u— siz de birdenbire ortayâ çıkınca... İTam biraz dinleneceğimi zannetti - ğim bir sırada,.. Ve Senter müfettişe elini uzattı Hâve etti: — Mösyö Vorobeyçik, elinizi sı- kabilir miyim? Müfettiş, elini uzattı, iki adım sa- mimiyetle el sıkıştılar, sonra, mü - Tettiş: — Bana, dedi, kısaca Vens diye - bilirsiniz, böylece ismimin tuhaflığı ve zorluğu da ortadan kalkmış olur. Enkarnasyon memnun olmuştu. Vens'in kuvvetli bir şahsiyet oldu « |Bunu anlamış, Senter'in soğuk mua- İmelesile bu şahsiyetin yardımını aybetmekten korkmuştu. Vens, şim- di, ellerini cebine sokmuş, sevimli bir yüz takınmıştı: — Demek siz de bu sual ve cevap- İspanyol kaptanı birdenbire yere | Murat, yeni bir gemi daha cle ge- çirdiği için seviniyordu. Kaptana sordu : — Nereden geliyordunuz? — Veredikten.. — Buralarda ne arıyordunuz? — Venedikli şövalye Ciyovani'nin izini.. Murat Reis güldü : — O, bizim elimizde esirdi. Kaptan hayretle Murat Reisin yü- izüne baktı : | — Ciyovani şimdi burada mu? | — Hayır. Karada bir zindanda ya- Rüstem gülerek ilâve etti; — Hem de kizile beraber.. Kaptan şaşırdı. alacaktınız demek?!.. | — Buralarda Papanın donanması- na rastlamadınız mı?.. — Papanın donanmasına mı?. — Öyle ya. Neden şaşıyorsun. Pa- panın donanması Cezayir Türk kor- sanlarını aramıya çıkmış. — Biz duymadık böyle bir şey. — Sinyor Ciyovaniyi Venedik ge- mileri aramıyor da siz neden arıyor- sunuz?.. — Bu işi bize ailesi para mukabi- Lnde teklif etmişti. Fernando parayı çok sever, | — Ciyovaniyi bulmak vazifesini üzerine aldı demek?, — Evet. — Garip şey! Venödikliler onu a- İramıyorlar mı? — Aramaz olurlar mm? — Venedik doönanması Arşipel adalarında dola- şıyor.. Elbelte onu aramak için yola çıkmıştır. lardan yoruldumuz. Siz de, diyorum, zira ben de yorüldum. Ve şayet, sizi daha fazla yörmmaktan çekinmesem... bi bir hal aldı. Senter gülümsiyerek: n ediniz Dedi. Genç müfettiş devam etti: — Evet, çekinmeseydim, size ol- dukça acı bir teferrüat hatırlatmak isterdim. Yani, kokteyllerinizi ne şe- kilde hazırladığınızı görmek ister - Senter'in yecine Enkarnasyon ce- vap verdi: — Mösyö Vens, arasıra, ben de | kokteyl yaparım. Eğer benim... ler- tiplerinden birini tatmaktan çekin- mezseniz... Vens gülümsiyerek kabul etti: — Bu kadarını istemiye doğrusu cesaret edemiyorum. Minnettarınız kalırım. Senter mükâlemeyi dikkatle ta - kip ediyor ve içinden «Tuhaf adam, scaba ne istiyor?» diye düşünüyor- du. «Tuhaf adam» cebinden gümlüş bir tabaka çıkardı, genç kadına ve Sen- Durdu. Senter'den cevap bektler gi- | Murat Reis, kaptandan bu malik matı alınca : — Senin canına ânkımmıyı:ıld dedi, şimdilik seni gemimin rında hapsedeceğim. Sonra yine kö” nuşuruz. — Gizli altınları görmeyi istemif Taisi M.unk Rnı gülümsedi; — Altın delisi değiliz. Onlar yetft yerinde dursun. Ve Rüstemin kulağına fısıldadı: nin bordasından ayrıp Ve bat Idoğru dümen kır bakalım! (Devamı var) Akşam neşriyatı: Saat 18,30 Plâkla dans 19,30 spor müsahabeleri: Eşref tari 20 Sadi ve ar! tarafından Türk musikisi ve şarkıları, 20,30 Bay Ömer Rıza fından arapça söylev, 20445 Bayan mel ve arkadaşları tarafından musikisi ve halk şarkıları (saat rı), 21,15 Örkestra, 2215 Ajans borsa haberleri ve ertesi günün prOf ramı, 22,30 plâkla sololar, opera V operet parçaları, 23 so n, YARINKİ PROGRAM e neşriyatı: Ös:.:ı ıı;ny:x.ıua 'Türk musikisi 1250 Havadis, 135 Muhtelif -plif neşriyatı, 14 son. ter'e birer sigara ikram ettikten S0f ra birdenbire sordu: — Lâf aramızda, bu kırmızı $8 * kallı adam hakkında ne düşünü sunuz? ) K 4 Senter şaşırdı: Ben mi? dedi, bana kelırsö-- | .. Bunun bir masal, nazarı G kati başka tarafa çekmek için uy&tl rulmuş bir şey olduğunu düşünüy?”| sunuz değil mi? — Yani... : .. ve hakkinız var. Hakilstfi İbu bir masaldan ibarettir. Zira. W (kırmızı sakallı adam! | Vens bunları söylerken ab’: bir siyah gözlük çıkardı, sözünü |mamladı: 4 —'rımnuıaeguıedz.h&"; mazsa bir kısmı! — Nerede buldunuz bunları? £| — Karşıki otelden buraya st# ”) dilen odada, Benter'in hayreti gittikçe ldu — Peki amma orasını | " mı? Bir şey bulamadılardı hın", (Dervona V0f

Bu sayıdan diğer sayfalar: