(G—BONTELAR AF — 13 Ağustos 1937 Tefrika No: 44 Açılın yoksa kıyarım! «Baktım barsaklarım dökülecek, sol elimle bastım, sağ elime Trabzon işini aldım, Kum- kapı, Fazlı paşa, Mahmutpaşa yokuşu habire, habire kovaladım ! » Kabadayıların en komikleri pa - Tavracı kısmıydı. Bunlar, babayiğit- lerin, temiz ve büyük kabadayılığın pek aşağısında bir sınıftı. Bu sınıf da dört kısma ayrılırdı: 1 — Kabakacı, 2 — Raconcu. 3 — Hacamatçı. 4 — Çamurlar. Bunlar, göğüselri daima ileride yü- rürler, adımlarını cambar atları gibi talimli atarlardı. Feslerinin üstüne mevsimine göre kokolete, kefiye, ku- şak, Lâz başlığı, renkli yazma sarar- lardı. Aralarında astragan kalpak gi- yenler de vardı. Yine mevsimine gö- Ye eski (sako) lardan çifte kapaklı ceket, iki tarafı düğmeli camadan düz siyah fasone, yahut de- dikleri resmi üniformalarıydı! Ayaklarına düz, deve derisi fotin veyaht lâden çizme giyinirlerdi. Çiz- menin kenarına kiraz saplı, sapın üs- tüne bir parmak eninde yarmışar san- tim ara ile siyah meşin sarmak tea- mül halini almıştı. Bazılarının kam- çıları gümüş savatlı olurdu. Yürüyüslerinden daima şu mana serilindi: — Var mı bana yan bakan!.. Palavracı kabadayıların en büyük Meziyet (!) leri, zekâlarının üstün - lüğü iki noktada toplanır ve teba- tüz ederdi: s — — Göze kestirmek. 2 — Fırsak kollak. Bunlar çok korkka, cesaretleri pek &z adamlardı. Polise el altından ha - fiyelik ederler, ötekini, berikini gam- mazlarlardı. Dişili, gözü pek, hakiki babayiğitlerle bulundukları zaman a- şağıdan alırlar, alçaktan konuşurlar, yanlarında süklüm, püklüm durur « Har, dalma: - Bevbabha! — Ağal Diye hti p ederler. Fakat ekseri - yetle yanlarına bile sokulamazlar, bulundukları meclislere giremezler - dk. Başka semtlerin palavracılarile da ima iyi gecinirler, biraz acar gördük- leri delikanlılarla dost olmıya ba - karlardı. Başlıca m etleri alıp tutmaktı. Hom de öyle yüksekten atarlardı ki Meselâ: — Baktım bir kupa arabası, atlar ürkmüş, Mercan yokuşundan aşağı- ya doğru alabili men ceketi fırlattım, arabanım pe - şinden seğirttim, yokuşun ortasında arkasından tuttum, ayaklarımı kuv- vetle bastım, direndirm, araba: — Zink! Diye durdu, başlangıcile savurmı- türlü arkası kesilmez, buna ilâve - ten, bir sürgün avında birdenbire önüne çıkan yavrulu bir ayıyı nasıl öldürdüğünü, bir gece yolunu kesen sekiz kişiden ikisini temizleyp, öte- klerin nasıl kafalarını ptalattığını, hatıralarını hya etmekten duyulan bir zevkle gözlerini süzerek anla - tırlardı. Palavracı kabadayılar, kerhane - lerde dost tutarlar, afi keserler, göz korkuturlar, bir Iki defa camalrı, çer- çeveleri kırıp indirdikten sonra des- tundan para çekmeyi, umumhane sa- hibine elbise ısmarlatmayı, beleş ge- celik kalmayı, şunun bunun elinden fâhişe almayı büyük bir iş sayarlar - di. Ekser zamanlarda, bütün günle - rini umumhanelerde geçirirler, yer- ler, içerler, yatar kalkarlar, bütün bunlaa Mmukabil, asılanlara, buruza -kızların hakkını vermemek- çeken- / Tere karşı durmak, evi mümkün mer- tebe muhafaza etmek gibi aşağı, ba- — yağı vazife görürlerdi. L Maâahalle aralarındaki gizli evler . 'de baskına uğradıkları zaman, ka- — Ma ve tabancalarını fora ederler, ar- kasından sert sesle: — Açılın yoksa kıyarım! — Diye kollarını sallaya sallaya bas- kına gelen mhaalle halkının, ima - Tin, müezzİnin, zaptiye neferile bek- h faşi muhibbi polis komiserinin orta» İöğnünde duruyordu. İkıyısı bulduktan sonra: |duğu yerden kalkar, abdest bozmıya modası geçmiyen, her zaman giy - | Tercüme ve iktibas hakkı mahluzdur sından yol açıp, şöyle bir sgelâmet — Naaaaa!... Taban!. Kaçarlardı. Gazinolarda, çaganoz meyhanele - rinde, Kalyoncukulluklarında, ba - lozlarda, rıhtımda çalgılı birahane - lerde -fırsat düşsün düşmesin- bir kaç yıl evvel kaba etinden söğüş yaprağı ile -bir nevi bıçak- bir ha- eamaçtının açtığı bafif, chemmiyet- siz bir yarayı anlatmıya başlar, din- lemek istemiyenlere (metezori) din- letmiye uğraşır, ağır ezgi, fıstıki ma- kam anlatmıya başlardı: — Çeşmemeydanlı Rıza ile aramız Jaçıktı. O benden kaçıyor, ben onu İkovalayıp duruyordum. - Tesadüfen | bir meyhaneye gitsem, hemen otur- (Devamı var) Okuyucularla Baş basa Âtlayınca Parayı Almalı! Aksarayda oturan bir okuyucu » muz yazıyor : «Tramvaydan, vapurdan atlayan, yere çöp atan vesaire gibi hallerde 'beza alınıyor. Bu iyi bir usuldür. Fa- kat, benim bir teklifim var : Meselâ, |birisi tramvaydan atladı. Hemen memur geliyor, bu adamı alıyor, ka- İrakola götürüyor. Bir hayli muame- |le.. Bu suretle, esasen acele işi oldu- |gundan tramıvaya atlamak isteyen adam, vakit kaybediyor. Bu, böyle olacağı yerde, memurların yanında bir makbuz defteri bulunsa, atlaya- nı görünce, hemen yatıma gise, ce- zayı kesse, o yolcu da parayı verip yine işine gitse, olmaz mı? Eğer bu Wşıekıl. kabili tatbik görülürse, zanne- diyorum ki, birçok - vatandaşlara va- kit kaybettirilmet oluı HALK - OPERETİ Bu Akşam iğine koşuyor. He- | ya başladı mr, bu palavraların - bir | Büyükdere aile bâhçesinde aa KUMULUŞU ve28 Teyze TarAR 14 Ağustos Cumartesi akşamı Bebek âile bahçesinde Kırk yılda bir * — Ben de seni bekledim.. bekle - dim.. gelmedin! Canım sıkıldı. Senin sadık arkadaşın olan dümenciye yal- vardım.. (beni Rüstem Reisin evine götür!) dedim. Zaten nasıl olsa bura- .ya gelecek deği! miydim?.. İşte sen- 'den önce kalkıp geldim.. Rüstem fazla bir şey söylemek is- Bir şehire Dehşet veren Çete (5 inci sayfadan devam ) ve âni surette karar vermek lâzım.., Hemen karşıdaki adamın gırtlağına sârılmıya kârar verdi.. Haydudun elinde kapı mahsus kalın bir demir var.. Fakat Reymond kuvvetli bir a - damdır. İki hafta Fransada yapılan büyük jimnastik şenliklerinde ikin- ci gelmiştir. Haydutla Reymond arasında çetin bir boğuşma başladı.. Genç adam ka- | rar vermişti. Bu sırada Madam Reymond da u- | yanmış, boğuşmanın vukubulduğu 0- 1 daya gelmiştir.. Kadıncağız haydu - dun yakalanmasını temin için sesi | çıktığı kadar bağırıyor: — İmdat, yetişiniz., Bizi öldürü - Reymond üç yerinden, karısı iki ye- riliyorlar. Haydut da gecenin ka « tanlığı arasında kayboluyor.. Evin yanında bulunan garaj sa « |rı zabıtaya telefon etmiştir. Doktor ge- kırmıya W“ rısını ve kızını kurtarmak endişesile “Tamaranın odasına, sert bir akurane bir surette mücadeleye ka - | giren bir hare nın gözdesini az korkutmamış! Tefrika No: 139 Birdenbire kapısı şiddetle açılan tavırla iğası o gün Süleyma- Tamara az kaldı küçük dilini yu- acaktı.. haremağasına: — Niçin yavaş girmedin? Diye ba, Haremağası birdenbire şaşaladı — Kimden ve niçin korkuyorsu- | yorlar!. nuz?.. Bunun üzerine haydut tabanca - Diye sordu. sını çekiyor.. beş defa ateş ediyor. | Tamara: — Herkesten ve her şeyden koör- rimden yaralı oldukları halde yere se- kuyorum, dedi, bir daha oduma ya- vaş gir ve yüreğimi ağzıma getirme! Bu kısa muhavereden sonra ha - emağası şöyle bir vak'a anlatmıya hibi gürültüye yetişmiş, doktora ve | başladı : < Dün gece içeriye bir hayaletin u linciye kadar Reymond aldığı yara - İzanıp girdiğini görmüşler. Baş cüce Jların tesirile ölmüş bulunuyordu. Ka- / ve nöbetçiler sağa sola koşarak ha- rısı da kara ciğerinden yaralı olduğu |yaleti aramışlar.. bulamamışlar. Ya- için ümlisiz bir halde idi. Küçük Jeanette hiç bir şey işitme- tehayyir bir halde etrafına bakınmı- ya başlamıştır. Şimdi, karı koca Liyon mezarlığın- | da yanyana yatıyorlar. BİR DE POLİS MALI AŞIRIYORLAR tile ait Evvelâ vak'a mahallinde olan bir şapka bulunmuştur. Bu şap- kanın üzerinde kime ait olduğuna dair bir işaret mevcut değilse de, Li- yonda bir şapkâ | mağazasının ismi yazılıydı. Bundan başka katil Lute- tia markalı birkaç yaprak sigarası dü ürmüştü. Bu sigara bu vak'adan müddet evvel bit kereste tüccar evinden aşırılmıştı. Bu suretle bu cinayetin ayni şahıs tarafından, bilhassa profesyanel hay- dutlar tarafından yapıldığında şüp- he kalmamıştır. Nihayet - ilerliyen tahkikat neticesinde Pinet ve Corgi- an anlaşılmıştır. Bunlar ayni hafta zar- fırda iki evi soymuşlar, kaçarken bir polirin bisikletini de beraber alıp gö- türmüşlerdi... Bunun üzerine Pinet ve Corgier'in resimleri her tarala tamim edilmiş- İtir. Pinet 1,63 metre boyunda, küçük İziyah gözlü, vücudü ne zayıf, ve ne de şişmandı. Çeneşinin sağ tarafında iki santimetre genişliğinde bir yara vardı. Fakat Pinet'in yakalanmasını ko- taylaştıracak ve bunlardan mühim bazı alâmeti farikaları vardı. Bu alâ. metler Pinet'in vücudünde kızgın demirle yapılmış bir çok şekiller ve işeretlerden ibaretti. Sol kolunda bir hilâl ve iki kadın temedi. Zaten ortada fazla söz söylemek için bir sebep te yoktu. Rüstem başını merdivene çevirdi: — Dümenci Hüseyin nerede? — Aşağıdaki odada yatıyor.. — Hakkı var.. o, benden çok yor- gundür. — Bu gece burada mı kalacağız? — Güneş batıncaya kadar Murat Reis gelmezse, gemi İle onu aramıya Bgideceğim. Jüzetta yüzünü buruşturdu: — Gitmesen olmaz mı? — Onlar üç gemi ile yola çıkmış- lar.. her halde bir kazaya uğramış değillerdir. Böyle bir ihtimal varsa, sen buna karşı bir gemi ile ne yıpı bilirsin? Bu sırada gözlerini açan dümenci Püseyin, yattığı odanın penceresi A Ua er'in Liyonda faaliyette bulundukları bancı bir adamın saraya girmesinden şüphe ederek, sana da meseleyi giz- miş ve ertesi sabah neş'e ile uyan - |lice anlatmıya geldim! mışsa da mutadı üzere babası ve an- | Tamaranın benzi sapsarı oldu: nesini yanında göremediğinden mü - | İverdiniz mi? — Bu hâdiseyi hükümdara haber — Hayır.. — Neden koşmuyol İçabuk, haberdar edin — Korkuyoruz. ?: Tamara! Bizi bu mü; Yapılan tahkikat neticesinde bütün | Kurlarırsan, bu iyiliğini ölünceye şüpheler bir noktada toplanmıştır. |Kadar unutmayız. Tamara'bunu duyunca Süleyma - nın odasına koştü: — Satayı cinler basmı mellâ! Ha- bunların yanında M. O. V. harf leri vardı ve bir hançet re: kolunda iki okla delinmiş resmi. Üzerinde Ananot yazısı bu - lunan bir kadın başı. Bir kırlan bir yürek, sekiz köşeli bir yıldız, leğindo yarım'bir bilezik.. karnında bir kadım boşı; göğsünde İki kadın aş P. D. V. harfleri, Sol sırt ke- miği üzerinde divan üzerine uzan - mış bir kadın resmi: Nihayet alnında söla doğru saçları arasında bir yen- geç resmi Corgier'nin işaretleri “daha azdı Boyu 1,72, saçları kumral idi. Bu vak'a Liyona dehşet vermiştir. Bu cinayetin vukubulduğu eve ci- var olan mahallelerde halk gecele - ri rahat yüzü görmemektedir. Her- kes haydut korkusile kulakları ki- rişte bekleşiyorlar.. Geceleri kim - gönin gözüne uyku girmiyor. Etrafta dolaşan rivayetlere bakılacak olursa Pinet ve Cotgier dostlari tarafındar da terkedilmiştir. Pinet sabıkalılar mehafilinde, ha- piste bulunan diğer bir sabıkalının hüviyetine büründüğü şayiası dolaş- maktadır. Bu da, bu kabil insan | | jşrv'ler okudu.. ve kı Yazan: İIşte, ölümden yılmıyan ve etrafına ölüm saçmak istiyen bir canavar görüyorum.. genç bir kızın başı ucunda, hançerini cekip durdu!..., remde korkunç hayaletler dolaşıyor. Hayatımız tehlikededir, Süleyman birdenbire şaşırdı. — Ne divorsun, Tamara.. cinler mi bastı? — Evet.. cariyeler ve haremağaları gözlerile görmüşler. — kovalayınca |gözden kaybolmuşlar. sUı.ı man düşünmiye başladı. la cin ve hayalet hâdisesi .ık defa işitilmiyordu. Sahra saray - |da iken böyle bir cin baskını daha olmuş, sonra nasılsa kendiliğinden kayboluvermişti Hükümdar, Tamaraya sordu: — Bu cinler, iki ayaklı mahlüklar , Süleymanın ne demek is- tediğini anlıyamadı: — Ayaklarını gören yok. İki mi, dört mü, yoksa daha fazla mi ayak- ları var, bilmem., Dedi. Süleyman, sihirbazlardan birini çâğırtl. — Haydi, şu haremde dolaşan cin- leri bana çağır bakayım! Deyince sihirbaz ateşe bir takım tütsüler attı. garip tavırlarla bir arımı çaprazla- ma göğsünün üstünde biribirine ka - urarak gözlerini kapadı. Yavaş yavaş sövlenmiye başladı: İşte, cinlerin veliahdi - geldi, me Onu soruyorum; Cinler, efon- dimizi ve onun harem sakinlerini ra- |batsız ediyormuş? Süleymen ve Tamara dikkatle si- irbazı dinliyorlardı. lık Pinet ve Corgier her tarafta atan- makta olduklarından son derecede htiyatlı davranmaktadırlar, Bu ge - beple bir müddettenberi faaliyetleri- ne nihayet vermişlerdir. sayılıyor.. | Aç kaldıklarına şüphe yoktur. hayet günün nde, saklandık ları İ yerden çıkıp tekrar işe başlıyacak- İmesi Pine İrette ibirden falli olduğunu işitince kta iki ;o_lge goruııdu. Rustem tardır. Bunların bundan sonra işli - yecekleri cinayet ne oluraa olsun, ta- tuldukları takdirde, çarpılacakları cezalar, bundan evvel işlemiş olduk- ları iki Cinayetin cezalarından daha ağır olmiyacaktır. Reymöond ve karısının öldürü! in ikinci bir kurban & ha vermesine sebep olmuşutr: © da Pinet'in ihtiyar annesidir. Bir fabrikada namuskârane bir su- hayatım kazanmakta - olan ©u iki © kadıncağız, oğlunun, ten ölmüştür. Liyon zabıtas Pinet'i arıyor. bir nefes alabilmek için Pinet'in ya- kayı ele vermesini bekliyor. 1 seferbor Liyon bir halde halkı da geniş İşte, geli- yorlar.. diye bağırdı.. Jüzetta, Rüstemden ayrılmak istemiyordu Birdenbire enginlerden gelen üç |olduğunu kimseye söyleme sakın! Dümenci Hüseyin gözlerini uğuş-|baktı: İkaraltı gördü. Sevinçle bağırdı : — İşte geliyorlar... Rüstem bu sesi duyunca yerin - den fırladı.. turarak mırıldandı : kın bir tavırla Rüstemin yüzüne — Talih kuşu konarsa, böyle kon- — Neden?.. Korkun mu var? Yok- |malı insanın başına..maşallah sağ - sa Murat Reisten mi çekiniyorsun* |dan soldan aşklar, sevgiler, güzel — Hayır. Hiç kimseden çekinmi- |güzel kadınlar.. fakat, ben Jüzettayı yorum.. Şeyh Sait duymasın diye 'sana daha lâyık görürüm, oğul! Öte- Pencereye koştu.. Ufukta beliren gölgeleri gördü. — Evet. geliyorlar. Diyerek, başını aşağıya sarkıttı : — Hüseyin dayı uyandın mı? — Uyandım, oğul.. gözlerimi açar |oldi açmaz pencereye koşmuştum. Sanki | — İş öyle değil, Hüseyin dayı! Bu- Murat Reis kulağıma: «biz geliyo - (güt ben Şeyh Saidin sarayına git- |ruz!» diye seslenmiş gibi, uykumda Imiş'im Orada garip bir hâdise ile böyle bir ses duydum. karşılaştım... Lâf aramızda ya. Şey- Rüstem, dümenci Hüseyinin yat: |hin kızı Hacer beni seviyormuş. O- tığı odaya indi : cun için Jüzettanın evimde oturdi — Jüzetlayı buraya getirişinde çok (ğunu onun duymasını istemem.. isabet var! Aman, bu kızın burada | Dümenci H birdenbire şaş- söyledim. — Artık kimse kalmadı da 6 mu karışacak bizim işlerimize?.. Rüstem — biraz açılmıya — meebur | | Id Ü- İdeğişmek işime gelmez. | ki ne de olsa bir Arap kızıdır.. yarın Blurat Reisin arası Şeyh Saitle açılı- verirse ne yaparsın? — Doğru söylüyorsun' Ben de za- ten ihtiyatlı davranmak, ayni ta - İnanda da şeyhi kırmamak istiyorum. İHele biraz zaman geçsin aradan. Şö- velyenin kızını deneyelim.. Bana sa- İ kahr ve Venediğe dönmekte 1s- göstermezse, onunla yaşamak is- İterim, Elbette onu, bir Arap kızile Gece zü tefrik edecek kadar aklım var. Me | M. Necdet Tuncer Sihirbaz sözüne devam etti: — Cin taifesinin veliahdi cevap veriyor: 1 «Tebaamı derhal topladım.. sar - (dum. Bunlardan hiç birisi Süleyma- Jbin sarayının bahçe duvarlarına bi yıhl:vşmaaıklınnı söylediler.. | Süleyman, Tamaranın yüzüne .bıku — Cinler yalan söylemezler, Se - nin ve haremağalarının gördüğü ha- jyalet cin değil, insan olsa gerektir. Tamara hayretini gizliyemedi: — Sihirbaz da yalan söylemez. Şüp, besiz ki, cin taifesi buralara girme- miştir. O halde şimdi daha çok, teh- ike altında bulunuyoruz. Eğer bu Bgörünenler cin ve peri hayaletleri olsaydı, bize zarar vermeden geçip gideceklerdi. Halbuki, bu hüviyeti meçhul hayaletleri hareme girmek- ten menetmek şimdi daha güç bir mesele oldu. Süleyman, sihirbaza döndü: — Haydi, bu hayaletleri de mey « dana çıkar bakalım! Cin midir, in- san mıdır bunlar? Sihirbaz tekrar ateşe tütsüler aâte E, 'Tavana doğru mavi, siyah duman- lar yükseldi. Salonun içini keskin bir köku sar- dı. Sihirbaz ateşe bakarak anlatmıya |başladı: - Kara yüzlü, iri boylu, vahşi ba- kışlı bir insan üyorum, mellâ! Bu, bir erkeğe benziyar. koynunda bir bançeti var.. Ensesi sırtlan ensesi gi- bi sert ve kalın.. Pençeleri kuvvetli.. Sırtı kolay kolay yere gelmiyen bir boğa gibi sert.. insan kılığında ya- gatılmış bir canavar Ateşi karıştırdı Başını salladı: — Ölümden yılmayan ve etrafına ölüm saçmak isteyen bir adam. İşte şimdi uyuyan bir kadının başı ucun- da dürüyor.. Süleyman kendini tutamadı: — Bu kadın zerede yatıyor? Diye sordu. Sihirbaz cevap verdi: —Burada. Bu sarayın içinde — Harem dairesinde mi? — Evet.. Kadını görüyor musun? | Evet.. uzun boylu.. genç ve gü- zel bir kız. — Uyuyor mu? — Gözleri kapalı.. Derin bir uyku- ya dalmış.. — Başı ucunda duran bu insan kı- hkh canavar, ne yapmak - istiyor ona?.. Sihirbaz kaşlarını çattı. İki kelime ile cevap verdi: — Vurmak istiyor. (Devamı var) | Biraz daha konuştuktan sonra, dü- İmenci Hüseyin sordu: | — Sen bu gece burada kalacaksın, değil mi? — Evet, Niyetim öyle. — O halde ben sahile ineyim.. bir. saat sonra Murat Reiş gelir. Onları karşılamak lâzım, — Eklki ben de inerim, Haydi sen git şimdi... — Sen gelmesen fena olmaz. — Ya Murat Reis sorarsa..? — Yorgundur.. uyuyor, derim. — Pekâlâ. Hüseyin evden çıktı: Rüstem kapıyı kapadı.. 'Tokrar yukarıya, Jüzottanın ya « | — Ne kadar talili bir kız alduğu - mu gördün mü? Allah, seni yanım - İdar ayırmamak için, Murat Reisi gönt derdi. Rüstem gülümsedi.. — Benden hoşlandığını görüyo * rum, Jüzetta! Ben çok temiz yürekli, ici, dışı bir; Tiyasız bir erkeğim. Se- ni ilk görüşte sevdim.. senden bir sâr (at bile ayrı yaşamak istemeni. Fakat | (Devamı var) |