Tefrika No: 41 ONTELGR AF —10 Ağustos 1937 MJL# Tereüme ve iktibas hakkı mahfazdur Kaç çeşit kabadayı var, bilir misiniz? Sakız ve Trablus lıuçılılırı (Dildıde) bi. çiminde sarılır, karakulak. saldırma enseden bele doğru sarkıtılırdı. Memonun öldürülmesi, Galata mu- hitinde, Küçük beyler, kabadayılar ve racanlular arasında bir hayli de- dikoduyu mucip oldu. Buaların bir kısmı Hüseyini haksız buluyor, ka- bahatli görüyor, katil olarak itham | ediyor, arkadaşını — öldürdüğü — için nâmert ve alçak bir adam olmak ü- zere lânetliyor, bir kısmı da müda- faa ediyordu. Bütün bu fikirlerin sebebi, şun- dan ileri geliyordu: Zabıta, urhıdı bir ipucu bulama - dığı için, şuplıe üzerine Hüseyini tuflmuştu, şüphelenmekte de hakkı vardı: Hüseyin, gece gündüz Memo ile beraber geziyor, düşüp kalkıyor, | eğlenceye, hovardalığa beraber gidi- yorlardı. Hattâ vak'a gecesi, mey - hanede beraber içmişler, beraber çık- mışlardı. Zabıta, bütün bunları tes - bit ettiği için, bütün şüpheler Hü - seyinin üstünde toplanıyordu. Polis tahkikâtini bü Esas üzerin - den yaplı, tamamladı. Evrakı Adli- yeye verdi, Müstantik tevkif kararı- ni verdi, Hüseyin hapsolundu. Muhakeme altı ay kadar sürdü. Or- tada, aleyhte sahadet edecek kimse, tek bir adam yoktu. Meyhaneci, meyhanede kavga etmediklerini, gü- zel güzel içip, güze) güzel meyhane - den çıktıklarını söyledi. Hüseyinin vurduğunu gören de yoktu. Hüseyin, meyhaneden - çıktıktan sonra, çok sarhoş oldukları için bi- ribirlerini kaybettiklerini söylüyor, yıllarca arkadaşlık yaptığı bir adamı öldürmeyi değil, böyle bir zan al - tıhda bulunmıya tahammül edemi- yeceğini ileri sürüyordu. Gösterdiği yirmiyi geçen müda - faa şahidi, Hüseyinle Memonun bir gün kavga ettiklerini görmedikleri- ni, bir kardeşten daha aşkın bir mu- habbetle seviştiklerini söylemişlerdi. Şahitlerin hüsnü şahadetinden buş- ka, devrin en meşhur avukatların - dan Selim Hüsnü Beyin kanuni mü- eyyidelere dayanan müdafaası ve talâkati karşısında mahkeme heyeti beraat kararı verdi. Hüseyin, mahkeme salonundan çıktığı zaman, Galatanın, Kılburnu- nun, Macarın ne kadar küçük bey - leti, umumhane kabadayıları, can - dan arkadaşları, devam etltiği mey- hane sahipleri varsa, hepsi etrafını çevirdiler, tebrik ettiler, Herkesin tğzından çıkan tek bir sözdü; — Geçmiş olsun!. Tebriklerin sebebi de boş değildi: Galata âlemlerinde, külhanbeyleri arasında teamül halini almış; sarsıl- maz bir kanaat vardı: — Bu hölü y yal. adam vüranı, mahpus- ta yatıp çıkanları, mahkemeden be- rant kararı alanları fevkalâde bir Şahsiyet olarak tanırlar ve sayarlar- dı. O semtin çoluk çocuğu, erkeği, fâhişesi, umumhane sahibi, meyhanecisi ondan korkardı. Her - kes: — Katilden yatmış da çıkmış! Diye biribirlerine parmakla gös- #erirlerdi. Onların kanaatince, adam wuranlar, korku bilmiyen insanlar, gözü pek adamlardır. Bu gibilerin bir dediği iki olmaz, çalgıda onların iste- dikleri şarkılar çalınır, balozda kız- Tar, onların sevdikleri oyun hava - Jarını oynarlardı. Halbuki, hakiki kabadayıldrla, bu gibilerin arasında çok farklar vardı. Bu farkları anlatmak ve anlamak i- çin, eski yıllardan, hürriyet yıllarına kadar intikal eden külhanlığın ve ka- badayılığın şekillerini saymak lâ - zımdir. İstibdat yıllarından * epey evvel, Kstanbulda bir kaç çeşit kabadayı ti- pPİ vardı. İkinci Abdülhamit zama- ninda bu tiplerin sayısı bir hayli artnıştır. Bunları 1— Kü y 2— Palavracı kabadayılar, 3— Fiyakacı kabadayılar, 4 — Mahalle kabadayıları, 5— Meyhane kabadayıları. 6— Umumhane kabadayıları. 7— Dü kabadayıları, 8— Yumruk kabadayıları, 9 — Bıçak kabıdayıları. kadını, | 10 — Kalleş kabadayılar, 11 — Büyük kabadayılar. 12 — Mektep kabadayıları.” 13 — Hacamatçılar. 14 — Yedi betâlar, 1f — Kıyakçılar. 16 — Çamurlar. 17 — Gözü pekler, 18 — Sakarlar. 19 — (B...) A. saldıranlar. kıyaletleri vardı. Fakat, ayni şekilde giymezler, hepsi de bir çeşit ceket, yelek kullanmazlardı. Kıya - lonları bol paçalı idi. Buna Fransız biçimi derlerdi. Dışarıya doğru kıv- rılır, fâkat bu kıvrıklar dikilmezdi. Kıvrık yerlere bir buçuk — parmak enihde fırdolayı siyah, yahut koyu VİSİ renginde kadife diktirenler de o-, lurdu. rılırdi. Buna çapraz, kaz kanadı de- nirdi. le muhakkak - kuşak sarılırdı. lus kuşakları idi. Sarış, iki türlü 0- lurdu: Ya (Dildade) dedikleri şekil- de üstüste, gelişigüzel sarılır, yah € kuşanılır. Bunların tortop b kümlerinden - kasıkla! ândirilır Birinci tertip sarışta saldırma, kara- kulak enseden bele doğru sarkıtılır, ikinci tertiple, camadamın iç tara - fıtda, sol koltuk altında sallandırı - lırdı. Kuşağın bükümleri arasından, (dökme pirinç çekeceğin başı görün mek, giyim kaldelerindendi. Ceketin kollarının yenleri kıvrık olmak şarttı. Kıvrık yerlere, tıpkı pantolon paçalarına olduğu dife kaplamak şarttı. Kadilelerin renkleri turuncu veya çiy sarı idi O vaktin terzilerinin (Patakoka) dedikleri ceketlerin önlerinde iri meler dikilirdi. Rastgele gezdikleri zaman (Kartalkanat) dedikleri, bir kol içerde, bir kol dışarda giyilir, klârnet, lâterna, zurna ve Yenişehir bandosu arkasında gelişigüzel omu- z3 vurulurdu. Bu zamanlarda da, ca- madanın aynası göze çarpardı. Camadan aynası nedir? Nedir bu camadan aynası?. Bu ayna, camadanın sırta gelen ta- rafıdır. İkl tarafına ipekle işlen - miş birer saksı, iki saksının arasına (da zevke göre yine ipekle aslan, ta- vus kuşu, yılan, kaplan, akrep, fil, hattö deniz kızı işlenirdi. (Devamı var) — Ben seni her zaman görüyor - dum.. sen de buradaki Türk deniz- eilerinin en güzeli, en yakışıklısı ve '€en göze çarpanısın! Söonra başını önünc eğdi : — Seninle biraz konuşmak istiyo- rum.. vaktin var mmı acaba?!.. Rüstem birdenbire yattığı yerden fırladı: — Hâcer.. sen misin? Rüstem gözlerine — inanamıyordu. Hacer içeriye girer girmez kapıyı ka- padı. Hâcer; — Biraz konuşup gideceğim.. Diye mırıldandı. Rüstem: — Biraz gel, seninle bir asır hıs başa kalmıya razıyım, Hâcer! Diyerek elinden tuttu. Sedirin kenarına çekti.. — Ne kadar güzelleşmişsin, Hâ « cer? Bu ne boy.. bu ne gözler.. bu ne yakıcı bakışlar? Hücer utanır gibi başını önüne eğ- di: — Seni seviyöorum, Rüstem! Seni babam da seviyor. Fakat, babam, Mu- rat Reisi senden fazla seviyor. U- marım ki, günün birinde beni ona verecek. Halbuki ben.. — Halbuki sen beni seviyorsun. beni beğeniyorsun.. beni istiyorsun, değil mi? Hâcer gülerek: — Evet. Diye başımı salladı. ve tecrübesiz değildi. O, babası har- Bunların kendilerine göre bir de | fetleri değişik idi. Ekserisinin panto- | mor kadife kaplanıcdı. Prusya ma- | Bazan da pağalar, yarım kıv- | Bunlar ipekli Sakiz, veyahut Trab- | ISTANBUIL Spor işlerinde lafta kalan projeler Stad ihtiyacı, harici temaslar lüzumu niçin ihmal ediliyor ? Yazan : Murat Kayahan Sevdiğim arkadaşlarımdan biri ile geçenlerde — Admira - Galatasaray maçını seyrediyoruz. Haftaymda ct- ralı seyre daldı. Bilmem nereden arkadaşımın hatırına geldi.. içini de- tin derin çekti ve.. kaybolan bir kıy- metlinin acısını duyar gibi boynunu büktü. Onun hali beni de müteessir letmişti. Dayanamadım, sordum: — Ne oldu, neden içini çekiyorsun? dedim. Biraz düşündü ve ayni hü - zünle cevap verdi : | — Beni müteessir eden mesele, bel- ki başkalarını güldürür. Belki sen İ|de güleceksin. Şimdi 'bulunduğumuz |yer neredir?. | — Stadyom. dedim, Fakat hayret Jediyordum, neden bu suali sordu di- İye düşünüyordum. O acı acı güldü: — Koca İstanbulun biricik stadı değil mi?.. Ne tuhaf.. bundan 10 sene evvel bu sahada meşin top peşinde koşarken' şehir sladınin projelerinin tetkik edilmekte olduğunu duyardım. JAradan, küçükleri büyükler arasınâ karıştıran, — büyükleri — ihtiyarlatan yıllar geçti; henüz şehir stadının te- |mek taşını göremedim O, maçın ikinci devri seyre daldı. Ben geçmişi bir daha hatırla- dım. Olan, olmiyan işleri biribirle - File mukayese ettim Stadyom projes leri, münakaşaları çok dikkatle ta- kip ediliyordu. Fakat aradan geçen zamari içerisinde değil mükemmel Dir şehir stadı, ufak bir futbol sahası bile yapılmadı. Bu iş için sar - Kedilen kâğıt bolki bir tonu bulmuş- tur. Yalnız kâğıt üzerinde uğraşan- ların birt gitti, birl geldi. Bunlar bi- ribirlerinin yaptığımı bozdular, ye- niden projeler — yaptırdılar. - Hattâ, İplânların maketi bile yapıldı. Kendilerini tenkit edenlere, doğ- İruyu gösterenlere ateş püskürdüler. |Spor teşkilâtı çalışiyor, denildi. Bir- çok post meraklısına kendilerini al- kıştattılar. Akılları sıra efkârı ümü- miyeye bunları yutlurduklarını zan- pettiler. Aralarında çalışan doğru düşünenleri, zaaflarını yüzlerine vur- dukları için kötülediler. Nihayet bugün ortada hiç bir şey yok, bu yokluğu ortadan kaldırmak için çalışan bir tek inson yok. Belki bu fş için çalışan sayısı mâh- dut kimseler var. Fakat onlar önle- rinden kalkmıyan kalın bir mâniin tesirinde kalıyorlar. Yalanla, atlatmakla, bilerek ih « malle şöbret kazanmnanın yolunu bu- lanlar spor İçin değil, kendilerine bir Jkaç imtiyaz daha koparmıya çalı- şıyorlar. Eğer vazifesini bilen insanlar — iş başında bulundukları zamanlar biraz çalışsalar İstanbulda şimdi bit iki stadyom mevcut bulunurdu. Bu dertten sonra karşımıza çıkan şey hariçle yapılan temaslarımızın azlığıdır. Klüpler kendi hesaplarına getirdikleri futbol takımlarını bü - yük reklâmlarla halka takdim edi- yorlar. Az çok futbolün iyi ve kötü- sünü biribirinden ayırt edebilecek vaziyetlte bulunan spor meraklıları kendilerine muazzam - reklâmlarla geldiği haber verilen enternasyonal (O oyuncuları sahada görünce me- İsele kalmıyor. Bu yüzden — futbol maçlarında da seyirci âdedi gillikçe Jazalıyor klüpler de ucuz gelmesi için kışmetsiz takımları getiriyorlar. Bunlara meydan verileceğine, fe- derasyon, ecne kımların geliril- mesine nezaret etse, halkin bağ yere aldatılmasına meydan verilmese da- Diya yi nlmaz mi? Daha sonra Biraf fedakârlığa kat- Tanılarak her sene İstanbul, İzmir ve |Ankaradan ikişer.. Yunanistan, Yu- İgoslavya, Bulgaristan ve' Romanya- nuva yapılsa, bü suretle hem futbho- lümüzün, hem de halk arasında s; alâkasının flerlemesine yardım edilse zararlı mı olur? . Milit temaslarımızı — sıklaştırmak için ber sene Balkan devletlerinin milit takımlarile biri Türkiyede, bi: nt mak jmkâmn; bulunamaz mı? Futbolden sonra diğer sporlarda da Balkan temasları yapmak günah mı addedilir? Bize spor muhitinde şerefli mev- ki kazandıran güreş için biraz daha çalışmak lüzumu artık hissedilmi « yor mu? * Bunların hepsi olabilecek ve | zumlu iİşlerdir ki, sekteye uğromadan yapılabilmesi, faydalı iş yapabil - tmek için çalışan insanların vazi dir, Maalesef -bizde bu elemanlar mevcut değilken veya çalışmak fır- satı bulamıyorken bu iİşlerin yapıl- ması imkânsızdır. Bizim için Balkan takımlarının iş- tirakile değil, kendi takımlarımız a- rasında Arızasız bir turnuva yapmak rüya halindedir, Ancak yapabildiği- miz bir İş varsa o da şakşakçılıktır. Ve meşhur olmak hi dir. Klüpçülük ikinci derecede kalıyor. Çünkü klüpçü görünenle ü hst m *Bu sırada Venedikten hareket eden Papanın mu azzam gemilerini görenler memleketler gidiyor. oyaaşırdı. Suyun üstünde seyyar diyorlardı. Şeyhin kızı zannedildiği kadar saf |be gittiği zaman, sarayda gençlerle sevişir, ( Seviş Hacer, zeki, uzağı gören bir kızdı. Türk denizcilerinin günün birinde dan birer takımın işliraklle bir tur- | ri hariçte olmak üzere ikişer maç yap-| KA L A AA Ş AAA ŞA ŞAT Süleymanın Sarayında KUDÜUS SADDA 'Tefrika No: 137 Süleymanın gözde daima kuvvetli SARAY ÖNÜNDE. İsyan büyümüştü. Saray önündeki meydanda topla- nan halk: — Adalet isteriz.. işkenceden, hak- sızlıktan usandık. Diye bağrışıyorlardı. Süleyman bu sırada Tamnara ile ye- mek yiyordu. Beni İsrall hükümdarı taraçaya koştu.. Ve meydanda toplanan kalabalığı gördü. - Bu adamlar ne istiyorlar? Diye sordu. | Saray muhafızi, halkın şikâyel İlerini aynen söylemekten çeki du. - Bir memur fazla işkence yap- |mış. Bu memurun cezalandırılmasını Jistiyorlar. Dedi. Süleyman taraçadan bağırdı: — Cerzalandırılmasını — istediğiniz |memuru şimdi zindana atlırıyoru erleri memurlardan bi - p gözününde kamçıla- ek geriye çekildi: leyman âdil bir hükümdar - dır. Diye seviniyordu. İsyanın iç yüzünü Süleymana an- latmıya hiç kimse cesaret 00 İyorlardı. Beni İsrall hükümdarı zenginler - İden para toplamanın yolunu buldu- Bu için, artık Hazinenin boşluğun - dan endişe etmiyordu. | Tamara bir aralık taraçaya sakul - du: —- Bu kalabalığı neden dağıtm yorsunuz, mellâ? — Yerlileri rencide etmiyelim. Diye söyleniyordu. Tamara, hükümdara altın tedari - İkinde kolaylık yösterdiği gibi, âslle- ri kolayca dağıtmak yolunu da gös- termek isted kuüvvetle kat 1 Asileri püskürtmiyecek D — Kuvvet, lanır, met featleri klüp renklerile örtüp ortaya atanlardır ki, onlar hiç bir işde su sabuna dokunmaz, — hissini vermek jıhtısasına sahiptirler. Yoksa klüpçülük asıl manasını he- nüz Türkiyede anlatmış değildir. Ha- bilerek ihmal ü lekelemektedir İkikatte proje, plâ: bastalığı klüpçülü pçü sporcü —demektir. Pri en sağlam insan k kabul edilmiştir. M. KAYARAN Murat çok guzel yakışıklı bir kaptan.. fakat çok sert ve inatcı bir erkektir. Ben onunla yaşayamam, Rüstem!,, büyük bir beylik kuracağını, Ceza - ire hâkim olacağını biliyordu. Zaten Şeyh Sait de bu fikir ve bu inanışla Türklere bağlanmıştı. Hücer her gün babasından Türk denizcilerinin methini duyar, onla- rın sonsuz deniz akınlarını ve dö - vüşlerini heyecanlı birer masal gi- bi dinlerdi. Sedirin kenarına oturdular.. Konuşuyorlardı: — Bu büyük gemiyi kimlerden al- dın, Rüstem? — Venediklilerden.. — Dövüşerek mi? — Elbette, Venedikliler insana, dö- VÜşüp mağlüp olmadan gemi verir- ler mi? Ve gülerek Bir tâne değil. Bunun gibi, hat- tâ bundan çök daha büyük bir gemi daha elde ettü — © nerede' — Murat R — Nnruevıe o da gelir.. Yezın: M Necdet runçor Kuvvet, zaferin kardeşıdır diyordu. Tahtınızın tehlikeye düşmemesi için KIZLARI görünmelisiniz!,, İaım Bu adamlar yarın sarayınızın 1O zamari, onları vaktin dağıtmadığıntza pişman olacaksınız!! Dedi. Süleyman bir müddet dü - şündü. a birden baâsımı vyu ı kal Hassa kumandanına şu emri verdi — Bu kalabalık tatlılıkla dağıda - cak gibi görünmüyor. Hassa alayınt hemen meydana çıkar ve kalabalığı kamçılarla püskürtmiye çalış! 'Tamara içindi iyordu. Süleyman Iııı sefer de gözdesinin tuzağına düşm Süleymana sadakatlerini teyit ede- rek yâvaş yavaş çekilmiye vüz tut« mut: sonra tekrar çile- İden çıkarmıyı arlanan hassa as İkerleri şimdi bölük bölük saray ka- sıya başlamıştı. iların kamçıları şak alinin feryadı sara- Jatılam & |ve canı yanan ah İyın yüksek duvarlarında derin akis- ler husule getiri, Halk” biribirini Ççışmıya ve tekrai retmiye başlarmıştı. Tamara taraçada, biribirini eze - şan halkı gördü. Sü leyıı—ı»ıııı kulağına eğildi: , t musunuz, mellâ? Asi- çıyorlar. Kuvvet karşı- sında hepsi de ezilmiye mahkümdur- lar.. y Vi Süleymana | li bir gülüşle Hâve etti - Kuvvet, zaferin kardeşidir, mel- |lâ! Kuvvetsiz galip gelmek, bir peh- İivan için nasıl mümkün değilse, bir |İhükümdar için de öyledir. Halka kar« gı daima kuvyotli görünmeniz lâ- zamdır.. bunu ihmal ettiğiniz gün, tahtınız tehlikeye düşer ve günün birinde saltanalınız elden gider de, |bunun nasıl gittiğine siz de şaşar, .kalu"sır.ıı! (Devama var) anbul 4 7 dan: Bir borçtan dolayı mahcuz olap pâ- ilmesine karar verilen bir adet dolap, Masa, krislal ayna, siga- din, karyola ve n 18 inci çarşamba güpü saat 9 dan i n Beyoğlunda Aynalıçeşmede Çekiç sokak 112 nus maralı hanede aatilacaktır. O gün, kıymeti mubammenesi üzerinden 96 lmadığı takdirde ikinci salış 37 tarihinde yapılacaktır. İfcra Memurluğun” İsteklilerin 0 günlerde ve saatlerde yerinde bulunacak memuruna baş eğil miydiniz? en ayrıldık.. Ben başka bir mıştım. Ondan önce gel- | Ge adaya İdim.. | — Babama altin getirdiniz mi? — Elbette, Hem de bu sefer her za- mankinden fazla. — Nerede altınlar? — Murat Reisin gemisinde.. Hücerin yüzü güldü.. O, ziyneti ve mücevheri biraz faz» laca severdi. Altınları duyunca büs- bütün sevindi. — Beni alacaksın, değil mi Rüs- tem? Rüstem birdenbire Jüzettayı ha « tırlayarak başını önüne eğdi. dü - şünmiye başladı. Höcer kolunu Rüstemin boynuna uzattı.. Saçlarını okşamıya başladı: — Neden susuyorsun, Rüstem? Ni- çin sen de benim gibi sevinmiyor « sun? b Ve birden gözlerini yere indirdi; — Yaoksa beni sevmiyor musun? Rüstem içini çekti.. Göğsünü şişirerek geniş bir nefes aldı: Senin gibi güzel ve sehhar hir çÇÖL yıldizini sevmemek — kabil mi, Hâcer?, Seni hangi erkek görür de bir anda sevmez?! Fakat, ben.. Ben bir gemiciyim.. bugün bura yarın enginlerde, denizlerin coşkun | dalgaları arasında bazan aylarca do- laşırım. Eğer seninle evlenirşem, $- ni -korkarım ki- mes'ut ve bahtiyarf (Devamı var)