- Japonyane istiyor? 'İşte mesele bu: Paris Japon sefirine göre Çin müstehliklerinin Japon mallarına ihtiyacı var î aS N ;CV 4 Asri Japon kız'arı aponyanın yeni Paris Sefiri M. Sigimtira Çin-Japon harbi hak- kında Paris-Sonir gazetesine şayanı dikkat beyanatta bulunmuştur: — Çin hakkında ne düşünüyor - sunuz? Öyle zannediyorum ki, bu mesele, günün meselelerinin en mühimmidir. — Ben Çini tanırım. Orada vazi- fe ile bulundum. Bundan üç sene evvel de Japonyaya boykotaj yap - manın önüne geçmek için alınacak tedbirleri tesbit etmek üzere Çine | bir seyahat yapmıştım. O zaman Çi- | | ni idare edenlerle konuştum ve Çin * Müstehliklerinin Japon mallarına ! " âhliyaçları olduğunu anladım. Me- ' selâ geceleri halk, gizlice balıkla - yımızı almıya geliyorlardı. Çinli fa- < | kir bir balıkçı ve vasat derecede bir ' gemicidir. ' —O zamandanberi Çinin çok de- , ğiştiğini zannetmiyor musunuz?.. ' — Filhakika Çinde mühim hâdi- “geler oldu. Evvelâ Şank-Kay-Şek, genç mareşal Şang-Sue-Lianga e- ,Bir olalıdanberi Çindeki Şşeref ve İnüfuzunu kaybetti. Sonra komü - “mistlerle barıştı. O suretle ki, Çin- de mevcut ve Japon aleyhtarı un- surlar büyük bir nüfuz kazanmiş oldular, Fikrimce Japon-Çin hâdisesi bil- fiil halledilmiştir. Bu meselede hi- bir tehlike görmüyorum. Bizim (© Japon Vetiahtı * Hayır! gitmeyiniz şeytanlar! siz hepiniz iyisiniz. İnsanlar fenadır in- sanlar! Niçin gözlerim kararıyor? neye dilim tutuluyor? neden çenelerim kilitlendi? Maviş kendisini zaptet « mesini bilir! İçeriden — kahkahalar — geliyor. — Prenses konuşuyor, Dö Şevalef ko- nüşuyor, Ras Feddan konuşuyor. Sustular. Âyin başladı! Ev yık - ma, aile yıkma, hanuman yıkma, memleket ve millet yıkma âyini başladı! £ Ne duruyorsun Maviş!? ne susu- — yorsun Maviş?! Koş kürtar! Kur - — tarmak elindedir! Fona insanlara ile bir harbe girişmek isteyip iste- mediğimizi soran kimselere ben | şöyle tevap veriyorum: «Biz » kadar aptal değiliz!» Fakat bazı mühim âmilleri na - zarı dikkate almanız lâzımdır. Ev« velâ ordumuz, prestijini muhafaza etmeyi esaslı bir mesele addetmek- tedir, Müsavattan bahsetmek pek kolaydır. Fakat büyük bir millet arasında mahdut bir kuvvei aske- riye ile kendisine hürmet ve itaat ettirmek mühim bir meseledir. Çin ordusunda hiç bir kıymeti askeri - yesi olmıyan firkalar arasında pek cesur ve küvvetli unsurlar mevcut olduğunu biliyoruz. Bundan sonrs şimaldeki hususi vaslyeti de düşünmek lâzımdır. Bu havaliyi Jehol ve Mançuriden ayı - ran hakiki bir hudut yoktur. Or « dular oralarda dalma biribirlerile temas halindedirler. Bu da halli 1â- zimgelen bir meseledir. Ekonami noktaj nâzarından do Mançur! ve Şimal eyâletleri daima yekdiğerine bağlı olan menfaatlerile, bir kül teşkil etmektedir. Nihayet Şimzl havalisi halkı, komlünistlerin nü- fuzu altında bulunan merkezi bir kuvvete tâbi olmak - istemiyorlar, | İşte bunlardan anlaşılıyor ki, biz şi- | mali Çinin muhtar bir ilareye ma- lik ve bize dost olmasını istiyoruz. Bu, siyasetimizin meşru bir arzu- sudur. Fikrimce, Çinliler cenebi devlet- lerin müzaheretini Ümit etme - miş olsalardı, bu kadar harekete gelmemiş olacaklardı. Amerika, mü-| zaherette bulunmiyacağı — yolunda cevap verdi. Çinde büyük menfsat- lere mülik olan İngiltere de, diğer | devletleri kazanmak için müzahe - | ret siyasetinden v: miye mec * | bur oldu. Çin, Şimâli Çin e ahlaş: mamıza mani olmak teşehbbüsünde bul: nsa, kendisine hiç bir mütte - fik bulamıyacağını pek iyi biliyor. Sövyetler bize karşı mukavemette bulunmalarını teşvik etmiş olabi - lirter. Fakat o kadar ileriye gide- ceklerin! zannetmiyoruz » | Edebi Roman No: 72 — Zekeriyya Sofrası Yazan: AKA Gündüz Şeytanlar! cennetin, cehennemin şeytanları! bana yardım cdiniz! Hayır, titremiyeceğim! demir gi- bi olacağım! Sel gibi, fufan gibi o- Jacağım. Bırak defteri.. Maviş! Ma- sumluğun Mavişi! frengili Mavişt | cüzzamlı Maviş! pörsük Maviş! Kap- lan ol! kaplan ol! kap.. kapla... * Her şey bitti. Her şey oldu. Karanlık salona rüya gibi gir « dim. Prensesin koltuğunun dibin- de ateş ettim. Ras Feddanın sırtlanr gibi uzanan kafasn gördüm, ve al- nın ortasına çaktım. Dö Şevalet yan-|, dan yıkıldı, Sonra ne oldu? [ M |Fakir bir kadının! z 120 kiloluk —| Mücevheri var! | Bu servet Rusyada bir | yerde gizli duruyor! . elgruddan yazılıyor. Yugoslavyanın muhtelif tarafla. Tında bolşeviklerden kaçmış olan Beyaz Ruslar vardır. Bunlar ârasında en meşhur tacir- ler, mühendisler, tki gu gibi hiç kimsesi olmiyan fakir kadınlar da bulunmaktadır. İşte bu fakir kadınlardan biri de Madam Aleksandrdır. Fakat ge - çenlerde bir Rus asılzadesi bu ka- dının fakir ve lüalettayin bir kadın olmayıp Ru: e oldu- duğunu söylemiştir. Bunun üzeri- | ne tahkikat yapılmış ve filhakika kadının harön zevcesi Aleksandra olduğu ve Rusyanın en muazzam servetinin sahibi bulunduğu anla- şılmıştır. Esasen kadın da macera ile dolu | hayatını şöylece anlatmıştır: l «— Ağabeyim Baron — Konburg | Moskovanın en tanınmış fabrika - törlerinden idi. Ve mühim miktar- da da servete malikti. Fakat bu ser- veti hep elmas, pırlanta gibi kıy - metli taşlara inhisar ederdi. Günler geçti. Rusyadaki büyük inkılâpda Baron Kinsburg da öl - dürüldü. “Lâkin garip bir tesadüf olmuştu. İki gün evvel kardeşim: — Aleksandra.. demişti. İşler çok | karışıyor. Benim bütün servetim şu kasadadır. 120 kilo gelir. bunları ben şuraya gömdüm. Filhahika iki gün sonra kerdeşim | öldürülünce ben de korktum — ve | hemen kaçmıya başladım. Yürüve- rek Moskovadan Finlândiva hudu- duaa kadar geldim Orada kardeşimin musmele yap- tığı bir tacir vardı. Bir kaç defa Moskovaya geldiği zaman kendisini tanırdım. Bu adam bana yardım et- ti, beni evine götürdü. Sonra Fin - tandiya hudutlarım geçirdi 'Tacir benim Yugoslavyaya kadar Kkaçmaklığım için lâziım olan bü - tün tedbirleri hazırladı. Yugoslav- yaya 1920 de geldim Elindeki ulak tefek - servetimle geçinip gidiyorum.» Fakat 120 kilo gelen bütün pır - Janta, elmas parçaları Moskovada meçhul bir yerde gömülüdür. Sov- yetler Baron Kinsburg'un malikâ- nesini, kâsanelerini, fabrikalarının etrafını alt üst ederek mücevheratı aramışlarsa da hulamamışlardır Belgrad gazetelerinin yazdığına göre Sovyet İükümeti Madam A- leksandraya milracaat öderek mü- cevheratın yarı kıymetini vermek şartile servetin saklı olduğu yerin bildirilmesini istemiştir. Kadın hes nüz cevap vermemiştir. Amerikalılar icin âb F rantızların Ümumi Harpte A- merikalıların Fransaya yaptık- ları yardıma şükran olmak üzere Amerikan askeri damina Pariste bir âbide dikmiye karar vermişlerdir. e 278 bin telgra? İ arkaninin ölümü münasebetile | aine şimdiye kadar 275 bin taziyet telgrafı gelmiştir Kapı çalınıyor! sus Maviş! yaz- ma! her şey bi ... Gazeteci Mecdi Sadrettinle polis Müdürü Falih Kama biribirine bak- tılar, İkisi de sararmıştı. Mecdi sör- du: .— Ne dersin? — Katili bulduk. — Ne yapmak fikrindösin? — Sıkıcı, istirap verici bir süküt « tan sonra yavaşça: — Vazlte. . © G — Evet, dedi Moedi. Vazife, va- zifedir. — Ya sen ne yapacaksın? — Vazife. ! — Nasıl vazife? Bu işde senin va- | zifen ne olabilir.. — Şu olabilir. | Boş sobanın üst kapağını açtı. | Masanın üstündeki gazetelerden bir | kaçını alıp içine attı ve defterleri üstüne yerleştirdi. Kapağı kapadı. X BB XKocama gidiyorum v iyanada Fransuva Jozef ista: nunun kenarmda küçü bir lokanta vardır. Bil: musunuz? Orada oturmuş öğle ye- meği yiyordum. Hava çok sıcaktı. Terlemiştim. Ceketimi çıkardım. Sandalyeye çirdim. Yalnızlık bazan insanın ca- nini sıkar ve garip âdetler sahibi eder. Masanın bir tarafında yemek yerken yan tarafa da koymuş oldu- kum gazeteyi okuyor, güya dünya havadisi öğrenmiye çalışıyordum. İyice dalmışım. Birdenbire omu- zuma vurulan yumnuşak 'darbelerle kendime geldim. — Âlfedersiniz Mözyö. üzdanı- | niz düştü. Birdenbire yerimden fırladım.. cüzdanı aldım . ve hemen içindeki | paralara baktım. Tamam.. Sonra., Karşımda bana bu nezaketi gös- terene bakınca şaşırıp kaldım. Bu öyle güzel bir kadındı ki.. — Çok teşekkür ederim.. dedim. Bu büyük nezaketinizden dolayı size yüz bit teşekkür.. — Teşekküre değmez.. galiba siz de benim gibi yabahcısınız, | — Siz de yabancı mısınız? — Evet.. bu sabah geldim, Gece yarısı, kocama gidiyorum, — Ne tesadüf, ben de bu gece gi- diyorum. Öyle ise bugün Viyanada beraberce gezebiliriz.. — İyi nlur.. Ahpaplik, yemek sonuna kadar en samimi şekjine girdi. Betaberce Tokantadan çıktık ve tramvaya hinmeden bakına bakına Belediye dairesine dağru yürümiye basladık. . Büu yol-cpeyce uzaktır. Yoldu V- taraftan camekânları göz- den geçiriyor, bir taraftan da husu- | si hayatımıza dair konuşuyorduk. — Affedersiniz. güzel seyyâh.. | dedim, ne ismirizi sordum- ve ne de, Drredi zi üğrendim Sivenize göre İngiliz alduğunuz anlaçılıyor. n el bastınız am, kahkaha ile gü- leceksiniz. Ben Kanadalıyım. Ko- <ama gidiyorum. Fakat hangi ko - cam., hir tek fotoğrafından başka tanımadığım kocam., kör mü, to - pal mı? fotoğraf uydurma mıi? iş- te bir macoradır gidiyor. — Hayrola. — Mavırı filân bu işte.. gözümüz kapalı gidiyoruz. Aşk.. bilirsiniz ya. neler yaptırmaz.. — Vay. demek siz de bir fşık - sınız. — Asık ta söz mü? Çıldırasıya meraklıyım. 3 — Neye? — Radyodaki işarete.. Onun bu cevaplarından hiç bir şey amamıştım — Nihayet yalvar- vakardım. Kimse yeceöimi vadettim. O da razı oldu. Anlatmıva başladı: anla dim — Ben Kanada'da bir radyo is - | tasv unda memurdum. — Vazifem, Alt kapağını açtı, bir kibrit yaktı, Bgazeteleri tutuşturdu ve yavaş bir sesle! — Benim vazifem de bu! Dedi. Polis Müdürü hiç ses çıkar- madı, Mecdi başını kaldırdı: — Vazifenizde bu suçun sahibini yakalamak da varsa onu yapınız. — Kabil olsaydı, mutlaka yapar- dıim.: — Neden kabil olmasın? Beş on dakika önce getirdikleri bir kâğıdi üzattı: — Bunuh için? Kâğıtta şu yazılıydı: (Bay direk- tör, mevkuf olarak hastahanede ya- tan Düriyenin bir saat evvel umu- mi felçten öldüğüne dair rapor gel- di. Nöbetci komiser) Sobanın içindeki son kâğıt parça- ları, sön bir çıtırtı İle yanıyördü. Ankara — 1927 Aka Gündüz BİTTİ on gelip nereye gittiğini- | Yazan : Zeki Cemal Bakı | söyleyiniz, ben derhal cevap veri- mece yarısından 'sonra gelen dalga- ları tesbit etmekti. Gece 'radyoda bir ses duydum.. XBBX.. hayret.. böyle bir istasyon tanımıyordum. Bir gece, iki gece, beş gece bu işaret devam etti. Ben de alay- olsun diye XBBX işareti vurür vVurmaz sşeslendim: — Alo XBB - orası neresi.. Gelen sert bir erkek sesi idi, — Burası evlenmek isteyen bir bekâr.. güzel kız.. Ertesi gete, daha ertesi gece ayni nakarat devam etti. Ben de bunun kim olduğunu merak etmiye baş- lamıştım, Yine bir gece XBBX i - şareli vurunca seslendim: | — Allah aşkına söyleyiniz. ora- 8) neresi?- — Siz bulunduğunuz istasyonu rim.. Kanadı.. Karşımdaki ses birdenbire hayret içinde kaldır — Amma da yakında imişsiniz. amma kısmet - Kismet İşte bü kısmet sözü bizi biribiri- | Ve üç hafta stüdyoya gittiğim zaman bir mek- evet öyle sanra tupla karşılaştım. Bu, namıma idi. İsmimi nereden ve kimden öğren- İmiyorum. Mektubu okuyun- ca ondan geldiğini anladım. Benim- le mektuplaşmak istiyordu. Merakim günden güne arttığı - çin ben de ceyap verdim. Nihayet gelen mektupların adedi arttıkça zamanları da sıklaşmıya başladı.. ASA AAA ALAY YA AA Bir gün gelen mektubunda; — Meslekdaşım güzel kiz, diyore dü, evlenelim. Bu maceranın böyle biteceği ma- Tümdu. Çünkü onun bana gelen res- mi çok hoşuma gitmişti. Benim de ona gönderdiğim fotoğrafa o âşık olmuştu. $ Bir gece y reti vurunca s: — Söyle sevgilim.. Bötün dünyanın şahidi olduğu bir sesle cevap verdi : — Demek benimle evlenmiye ras zı oldun, — Evet.. sen de beni aldın değil mi?.. hayatım, her şeyim se- İşte nikâhimız böylece ufacık kü- renin — muvacehesinde oldu. - Ben derhal ona varmayı kabul ettiğim için isimden istifa ettim. Şimdi ona gidiyorum. Anladınız m? B dünyahım bildiği himizi yalnız. siz düymamıştimiza işte size de söyledim. Bu suretle «i zin de merakınızı tatmin etmiş ol dum, değil mi? Çok yorulinuştuk. ydi güzel kadın, dedim, bi tte nikâhta şerbet i * gerefinize burada biret atabı içolim.. Karşı karşıya şarap bardaklarını yuvuarladıkça, bir radyo memuru yüz bin kere nadim oldum. Zeki Cemâl Şimal kutbundaki tayyareciler Oradaki ahvali bildiriyorlar vimal kutdunda buzlar ir Sovyet heyetinin Şimal Kut- bunda tayyare ile totkikata git tiği malümdür. Bir buçuk aydır o« rada bulunan ve Şimal kutbun - da seyyar buzlar üzerinde kışla - makta olan heyet arasından Fede » Tov bildiriyor: «Arktikte yaz mevsimi artık la- mamile gelmiştir. Vasati hararet, sıfırın Üstünde yarım derecedir. Gök yüzü, kalın $ tabakasile kap- hdır. Hava müthiş surette rutu - iüzerine betlidir. Rutubet sis yapmaktadır. | lerimizi ocalara naklediyoruz. » inen Sovyet tayyaresi Ayaklarımızın altında kar gayetle ıslaktır. Kışlama mevkiindeki ça- dırlarımızın etrafında, buzların çö- zülmesi devrelerindekine benze - yen su birikintileri vardır. Makine- lerimizin fenalaşmaması ve yiye - cek depolarımızın iyi bir halde mü- hafazası için, daha yüksek ve daba kuru yerlere çıkarak oralarda otur- mak mecburiyetinde kaldık. Buz parçasının bazı yerlerinde çıkıntı- Tar vardır, Çadırlarımızı ve atölye-