e G AOA LELARAR” 20 Heüiak 1097 sPOoORrR OLiMPiYAD - - Olimpiyad oyunlarında - galipler büyük mükâ- — fat alırlar, Kral tarafın- — dan taltif edilirlerdi Yaz_an: S. N. Tansu Ta NENELEE Ve ea y T eei Ce uyandıran bu bahis üzerinde daha bir iki yazı neşredeceğiz. SPOR DEDİKODULARI 45 dakika Sadun Galip ömür muharrirdir. | Her gün yeni bir fikir meydana ko- yar, Hele bazılarında spor âleminin Markonisidir. Esasen keşfini dün- kü makalesinde anlatıyor. Bu yi zının manasını anlatmak salâhi tini haiz olmadığımız için bir parça alalım: «Maçın İlk devresini tribünde seyrettim.> «Ben kaleciyi y müdafü onun yanı başında gö yorum. Bu sırada bir gol oluyor... Bakı Müdafiin bi- raz gerisinde bekliyen bir muha- €im topu yakalıyor ve ok gibi f hyarak topu ağlara takıyor.. Bakı- yorum ki gol» Okuduğunuz bu küçük parçadan bir şey anlıyamadımız değil mi? İki parça daha alalım. Göreceksiniz ki | Sadunun ağzındaki bakla hemen fırlayacak <«Hulâsa muhakkak bir penaltının nasıl güme gittiğini ol- g Burada en büyük maharet, ye - diği yumruklra mukavemet et - mek, fakat hasma yumruk vur - mıya da tenezzül eylememekti. Has- mına yumruk indirmeden ve yum- ruk yemeden hasmını yoran son derece takdir olunurdu. Birinci gün sön bir müsabaka ile oyunlara nihayet verilirdi. Bu o- yun, boks ile güreşin mezcinden hasıl olmuş (Pangros) du. Burada hem kuvvet, hem çeviklik lâzımdı. | Burada güreş ve boks bütün şid- 'detile cereyan ederdi. Bu eski Yu- manistanın çok ehemmiyet verdiği bir müsabaka idi. Birinci gün bu suretle biterdi. | İkinci günün son müsabakası pehlivanlık ile boksun mezecinden hasıl olmuş (Pancrace) adlı. bir spordu. Burada hem çeviklik, he kuvvet hâkim olurdu. Olimpiyat- Tarın üçüncü günü (Hippodrome) denilen at ve araba yarışlarına tahsis edilen bir stadda cereyan e- | derdi.Burası diğerlerinden dört defa daha büyüktü. Yarış yerinin tulü (TM0) metre idi. Müsabakalara iki tekerlekli harp arabalarile başlanırdı. Bu arabaları yanyana koşulmuş dört beygir çe | kerdi. Müsabık, ayakta dururdü.. | Yarış işareti bir boru ile verilir ve | “—Mmüsabaka büyük bir dehşet ve sür'- atle devam ederdi. Beyzt olan bu sahanın viraj yerlerinde çok defa arabalar biribirleri üzerine düşer, atların altında insanlar ezilirdi. Bundan sonra at yarışı yapılır. dı. Atlar bu sahayi ön iki defa dönmeye mecburdular, Bu da çok kazalı bir müsabaka idi. Biniciden ziyade atın ehemmiyeti vardı. Sü- varisi düşen bir beygir bir gün bi- rinci gelmiş ve mükâfatı almıştı. Koşulardan sonra o gün akşa « ma doğru tekrar atletizm müsaba- kalarının yapıldığı (Stade) de gi dilir, orada (Penthal) denilen mü- Sabakalara devam olunurdu. Beş #porda galip gelmek lâzımdı. 1 - Sıçramak, 2 - cirit, 3 - koşu, 4 - disk, 5 - güreş Bu beş müsaba- kayı kazanan (Penthal) mükâfatını alır, çok alkışlanırdı. Olimpiyatla- rın dördüncü günü öğleye kadar ci- tit, disk ve atlamalarla geçer. Öğ- | | | dildiğini, oyuncuların konuşarak ve | işaretler yaparak avtu kornere, kor- neri avta, golü ofsayda, ofsaydı go- le çevirmek için nasıl kurnazlık yaptıkları, topa ters vuran bir fut- bolcünün nasıl sakatlık taklidi yaptığı ve saire ve saire hepsi kale arkasından daha iyi görülür.» Sadun Galib'in yeni usulünde mu- vaffak olduğu muhakkak. Fakat bir iki eksiğini de düzeltirse Babıâli fa- tihi olacak. Hakem ihtikâ: Her türtü çareye deva bulunur. Her müşkü) hallolunur, fakat bir türlü şu hakem işi hallolunamaz. Bu işi düzeltmek için zavallı Ble tok bile derisiz başını derde sok- tu. Hüsnü niyetle hareket ederek Avrupanın tanınmış (!) hakem - lerinden M, Kzçef'i İstanbula ge- tirdi. Fakat yine göze giremedi. Şimdi başını alev sarmış. Üç haf- | talık mücadele panayırına hakem | arıyor. Dün oturdular, konuştular, | kahve, sigara içtiler. Sonunda ha- kemler seçildi. Bu zahmetlerden sonra seçilen hakemlerin beğenilip beğenilmiyeceği ne malüm. Bu hali gördükten sonra hakem ihtikârına karşı Allaha yağmur duası yerine hakemı duası edeceğiz galiba, Bambino İkinci sayısı pazartesi günü çı « kan kırmızı - Beyaz isimli spor Râzetesi yeni bir haber veriyor. Pe- ra klübünün ve Beşiktaşın husust maçlarda takımına aldığı moşhur Bambino Fenere girmiş. Kendisi- ne her ay mühimce bir para ve iş verilecekmiş. Türkiye Cumhuri « yeti tabiiyetine geçecekmiş. İyi, hoş ama bunu yapan takım Fenerbah- çedir ve koyu amatördür. Bu kadar işi yaptıktan sonra hâ- 1â göğsündeki samatör, lük levha- sını indirmiyecek mi acaba? Iğne SHİAM aK uNNANSAbiimeed eee sNNEamn. kazanan maraton galibi fevkalâde takdir edilirdi. Ne garip ki ilk ma- raton yarışını pek âz sonra ölmüş ve bu yarışın ehemmiyetini bizzat anlatmıştı. Galipler memleketle * rine vardıkları zaman fevkalâde parlak merasimle karşılanır, genç kızlar çiçek ve meyva - sepetlerile sporcuyu karşılar, krala eğilir, on- lara sağlarında yer verir, ve bilhas- sa İspartada sitenin hesabına ha - yatlarının Ssonuna kadar u - muml mutfaklardan karınlarını do- yurmak imtiyazına malik olurlar- dı. Rivayete göre iki oğlu bir olim- piyatta birinci gelen yaşlı bir ihti. yar sevinç yaşları dökerken: — Ne ağlıyorsun ihtiyar, senin şimdiye kadar sevinçten ölmen lâzım gelir- di— demişlerdi de o da pek az son- Ta hakikaten memnuniyetinden öl | müştü. Büyük müsabakaların ga - lipleri için olimpiyat kasabasında mukaddes orman içinde heykel de dikilirdi. Yunanistanda (Olimpi - eniğue) denilen bu büyük müsaba- kadan başka üç mühim müsabaka | vardı. 1 — Delfi şehrinde Apollon mabedi civarında hor dört senede bir yapılan (pitiya) oyunları ki, flâvtalar çalan, ilâhi söyliyen mu - sikişinaslara ait iken sonraları at yarışı ve güreş de ilâve edilmişti. 2 — (Korint) (Korente) de her iki senede bir (Berzah oyunları) namı altında yapılan güreş ve koşudan ibaret müsabakalardı. Birincilere defne veya sarmaşıklarla süzlü bir çam dalı verilindi. 3 — (Römdens) nemeen oyunları ki, her iki senede bic yazın Argolit kıt'asında, gü koşu, musiki müsabakasından iba- retti. Birinci gelenlere sarmaşık, | kım imzasile şu mektubu oldık: miyan bir penaltınım nasıl icat e- | Okuyucularla Başbaşa Çocukları Daima derse Teşvik etmeli Haydarpaşa lsesinden Fahri A- Hayatta muvaffakıyet üzerine teşvik ve takdirin o kadar mühim | bir rolü vardır ki, bunu anlatmak mümkün değildir. Bu gerekli işin gerek kendi ve ge- l deki u- r kudrete Misal mi? rTekse arkadı ndırdığı larca Sayısız... t oldum. bir ikazı o göz kamâş nında gözükmiyecek kadar kalan bu kıvılcımlar herkesi şaşır- tacak bir meş'ale, bir varlık haline getirmiştir. Ve yine bu kadar da arkadaş tanırım ki, heyat ve istik« bale geniş adımlarla koşarlarken-or madığından tıpkı, gür bir nehrin İy Mecrasını kaybederek bir çölde y olduğu gibi onların da bu kabiliyet ve kudretleri silinir, yok olur. | Bu hâüdise bilhassa ehemmiyeti nisbetinde küçükler önünde çok ge- niş bir ufuk veya çok derin bir u- Çurum açar. Bugünlerde karnelerini alıp sı- nıf geçen küçüklerde hudutsuz bir kıvanç, sayısız istek arzuları görü- lür. Bazı, çocuk ruhunu tetkik edip öğrenmiş ve çocukluk çağlarını he- nüz unutmamış olan ana ve baba- lar çocuklarının bu muvaffakiye- | tinden dolayı mümkün olduğu ka- dar alkışlar, mükâfatlandırır, elin- den geldiği kadar isteklerini yerine getirmiye çalışır ki, bu suretle ge- lecek yıl için lâzım olan kudreti ço- cuğun bünyesine aşılamış olurlar. Çocuk da gördüğü iltifattan zevk « lenerek kendinde bir kıymet oldu: ğu hissile harekete gelir ve muvaf. fakiyetten muvaffakiyete koşar. Ne yazık ki, bazı ana ve babalar ise bu muvaffakiyetin sırrından ha- berdar değiller. Çocuğun muvaf « fakiyetini kamçılamak değil, bilâ- kis çocuğun muvaffakiyeti neticesi olarak içinden gelen taşkın kıvan- cını öldürür, onun bütün emel ve ümitlerini kırar, söndürürler. Ve umumiyetle şu cümleyi kullanır - lar: «Sınıf geçtinse kendin için» der- ler. Hayır hiç de öyle değil; «Çocuk ana ve babadan kopmüş, müşte - rek bir pâarça, müşterek bir mah- suldür.. Çocuklar kazandıkları muvaffa- kiyeti kendileri için değil, ana ve babaları hesabına yapmıya mec - bur oldukları bir iş telâkki ederler, Ve işte bu sebeptendir ki, sınıfımı geçtim; şunu isterim, bunu iste - rzim kelimeleri mütemadiyen, biri- biri ardından ağızlarından saçılır.» leden sonra hoplit kıyafetine gi - ten koşucular, ellerinde kalkanları olduğu halde stadı iki defa dola - şırlardı. O gün öğleden sonra ayni zamanda müsabakaların finalleri yapılır, bitirilirdi. Beşinci gün mükâfatların tevziü ve olimpiyatların kapanma töre - ninin yapıldığı gündü. piyat kasabasındı (Zeus) mâbedinin önünde Isparta kralları ve olimpi- yatları idaâre eden komite azaları fie hakemler heyeti, orguvant renk- te kıyafetlerile mevki alırlardı. Ka- tananlara yarı ilâh addedilen moş- hur kahtamanlardan (Höraclös) ta- rafından dikildiği rivayet olunan zeytin ağacı yapraklarından yapı- lan ve bir hurma dalı ile süslen . miş olan tac tevzi edilirdi. Bu ek- Tiller bir masa bir masa üzerinde sıralanmış bulunurdu. — Kazanan sporcular tek sıra olarak seyirci- lerin karşısına gelir. Hepsini se - lâmlar. Ondan sonra yüksek sesle birer birer isimleri, kazandıkları sporun ismi, dereceleri ve mensup oldukları memleketler söylenir... Galip masaya yaklaşınca (Hella - — hodices) denilen hakemler taci spor- cunun başına kördu. Bu sırada se- yireller galibi alkışlardı. Olimpi - | jyatların sonunda merasimden ev- vel yapılan ve 42 kilometrelik u- zün bir. mukavemet — koşusunu Bi nn VI Birinci yazı 17-6-37 — günlü defne dalları verilirdi. Sonraları bu #porlara bütün Yu- nanlılar bir millet halinde iştirak ettiklerinden gün Beçlikçe spor es- ki Yunanistanın müşterek bir dini haline gelmiş, yalnız vücut güzel. Hglni değil, ruh Rüzelliğini de ül- kü edinmiş, dürüst ve yurdunu se. ver, başkaları için her türlü feda- kârlığa hazır bir nesil yaratmıştı... (Devamı vaâr) —e — e— DEVREDİLECEK İRTİRA BERATI *Suda intişara tâbi olabilen mad- delerin muamelesine ve bunların sulu inlişar maddelerinin istihsali. ne dair usul» hakkındaki ihtira için ahınmış olan 12 eylâl 1935 tarih ve 2049 numaralı ihtira beratının ih- tiva ettiği hukuk bu kere başkasına devir ve yahut mevkii fiile kon - mak için icra verilmesi teklif edil- mekte olmakla bu hususta fazla ma- lümat edinmek İsteyenlerin Gala - tada, Aslan han 5 inci kat 1-4 nu. maralara müracaat etmeleri ilân o- lunur. —— talyada Siyasi Mahkümlar ( 5 inci sagfadan devam ) lamazdı. Şüpheyi davet ederdik. Fa; kat gizlice bu eve girdik, suya ko- layca inecek yerleri tayin ettik. Bu evden de ümidimiz boşa çıktı. O sırada da mahkümlardan biri bir sandala binerek, Sicilyaya kaç- mak istedi. Yakalandı, bu yüzden de işimiz yine geri kaldı. Derken kış da gelip çatmıştı. Ar. kası gelmiyen fırtınalar yüzünden, delice bir teşebbüse atılmak çok tehlikeli olacaktı. Nihayet Maryo tahliye edildi. Şimdi bize yardım etmesi için bü- tün ümidimiz onda idi. Nihayet bir gece, balıkçı kıya - fetile Rosselli, Lüstü ve ben deniz konarına vardık. Soyunduk, yüze yüze ilerde bulunan bir. kayalığa vardık. Bekliyordik. Hiç bir şey « ler yök. Nihayet bir motör sesi! ka- | ranlıkta bir hayâlet! Na Barip, ha- yalet yaklaştıkça, motör sesi de a- zalıyordu. Bizi motöre aldılar, Ku. caklaşıyoruz. Maryo da orada! Bize sıcak elbise ve konyak ik- | ram ettiler. Artık kaybedecek bir dakika yoktu. Motör yavaş Yavaş hürriyete ve saadete doğru yol al- Ev kadını! . 'Tasarrufa riayetin ilk şartı, bir kiler sahibi olmaktır. Kilersiz ev, hesapsız evdir. Kuüvvetli ve ucuz gıda reçel ve şuruptur. Ulusal Ekonomi ve Arttırma Kurumu ot Veremin te tabiate d (5 İnci soyfadan devam) içindeki temizlik ve intizam şayanı | dikkattir. Hastahanenin her yerinde ho - parlörler, Hastalar gerek —radyo, gerek gramaofen dinlemek surGtile musikiden bol bol istifade ediyor. Ayrıca mikrofon vasıtasile her gün kendilerine konferanslar veriliyor. Burada ilk göze çarpan şey, has- taların doktorla bir arkadaşı gibi 1âubali görüşmesidir. İsmail Tevfiğe, bunun neden ileri geldiğini sordum. Dedi ki: — Burada hastahane hissini ver- | mek iyi değildir.. Hasta evinde imiş | gibi gayet serbest hareket etmeli - dir, — Haftada kaç gün ziyaretçi kas bul gününüz vardır? — Haftada bir gün, pazar günü öğleden sonradır. Hastalarımızın | hariçle teması ne kadar az olursa, | hasta ruhi istirahatini o kadar çok | yapar ve heyecansız geçen zaman- larında sıhhati iyileşir. Rontken, ameliyathane ve lâbe- | Tatuarlardaki müsbet — neliceleri '_mııınlı çıkturştır. mıya başladı. görmüştüm. Hepsi muntazam. Eski İstanbul batakhaneleri: KUM AR.. —yazan: M. S. ÇAPAN İkinci kısım — 10656 — Yabancı oyuncu cebinden yüzlükl çıkardı, masanın üstüne Yabancı oyuncu kart değiştirme- ği, Süleyman Ali Bey ihtiyata ria- yeten: — Bob! De i ihmal etmedi. e yapmakta haklıydı. Çünkü e Kare! Vardı. «Pas!» dese, öteki oyun - cuların da «pas'» demelerinin ihti- mali vardı. O, elinde kare olduğu, h. ortadaki potu kendisinin ala- cağına emin bulunuyordu. Göz göre göre, kare ile «pas!» de- nir miydi ya?.. Zavallı oyuncu! Saf poketci! Deveden büyük fil olduğunu hiç düşünmemişti! — Oğlu, babasının *Bob» unu aynen gördü. Fişi'orta- ya attıktan sonra, aldığı ikl kâğıdı file etmiye başladı. Bir çerçeve çatladı. Arkasından bir dahat., Yüroği hoplar gibi oldu. Acaba bu kâğıtlar neydi?, Kız mı?., Vale mi?, Yoksa, evet yoksa; Papaz mı?.. İki kız, iki vale de olsa, nafile?, Çünkü babasının elinde kare oldu. ğunu yüzde yüz biliyordu. Karenin, fulün ne kıymetli var » ydı, elindeki kolu bo- Hemen kâğıdın birini açtı, nafile bu bir kızdı; kupa damı!.. Arkasından ikinci kâğıdı, ikinci çerçeveyi çatlattı: Papaz!., Karo rüvası!.. İnanamadı, heyocahının anla - şılmasından korkmasaydı, yumruk- larile gözlerini silecek, öylece ba- kacaktı. Pakat, gözlerini silip bak- Mıya lüzüm yoktu. İkinci kâğıt ha- kikaten: — Papazdı, kare ruvasıydı! Süleyman Ali Beyin «bob> una karşı yabancı oyuncu rest çekmiş- ti. Tabil resti gördü, fakat arkasın. dan oğlu; — Benim restim! Diye dayattı. Çünkü onun resti habasınınkinden daha fazlajidi. Ya- bancı oyumcu bunu da gördü. Kâ - Bıtları ilk açan Süleyman Ali Bey oldu: — Bende, dedi, sekizliden kare var! Yabancı atıldı: — Bende dokuzludan!., Üçüncü bir ses: — İkisi de para eltmez, Bende ruvadan!.. Diye gürledi ve dörl papazı or « taya açtı. Yabancı oyuncu tabancayı çe - kince arkadan beyin dağıtan bir katil sesile: — İşte bu olmaz! Bahçedeyiz. Bahçenin bütün yol- Tarı beton, Doktorun gözlerinde bir sevinç parladı ve bana müjde ve- rir gibi: — Unutuyordum. Hastahanemiz- de bir ay sonra elli yataklı bir pav« yonun inşasına başlanacaktır. Bahtede yürüyoruz, Mudanya sahillerine uzanan dur« gun denizin sathında günoşten a- kisler var. Mesafeler uzadıkça renk- ler kurşunileşiyor. Mavi Marma! nın kucağında yeşil çamlarla mes- tur adaların bu kısmının panora - Ması, şair olmıyan hissiz insanları bile dile getirecek kadar lâyemut ve tıpkı engin bir dekorla muhat... Ada çamlarından buseler alarak esen ılık bir rüzgârın ciğerlerimi- ze tahakküm eden temiz havasını derin derin teneflüs ederken dok- tar ilâve etti: | — Ben İsviçreye de gittim. Çamlı göller diyarında bulundum, fakat bizim adalarımızın havası ve güzel- liğine fdik bir şey göremedim. Bi- | zim ada onların yanında birer cen- | net. Marmaranın incisi bu şirin ada - larımızda tabiatin böyle muazzam Hesteiik güzelliğini ve havasını doğ- FFU AAA LERE aKUDNKi benemenesmaNANAve EYARANA eeei davi çaresi önmektir ,luğadak koydu ve: “Hepsi gidiyor bunlarin!,, d€ Diyerek, masadani kalletiş ÖĞÜ dar kızmıştı ki, rengi kıpkırmiz? nuştu. Hele dudakları hiddeli! mor bir renk bağlamıştı. - Sonradan, yabancı adamın W » O, beri” ye cebinden bir deste b git ç rıp nasıl kavanço ettiğini anlat İ l böyle bir vaziyet karşısında KS Hama kızdım. Ful ruvayı bozüp Ki re bulmak... bu hem büyük şans, hem de akletmek büyük mesele... Demişti. d Süleyman Ali Beyin oğlunun f ruvayı bozmasında hakkı V Çünkü, babasında kare olduğut”- elile vermiş gibi biliyordu. — , Bunu bildiği halde, elindeki füh bozmaması akıllıca bir hareket ğildi. Hele rolans, sür rolans Ü2 rine elindeki ful ruvanın hiç KE7 meti yoktu. Bahusus oyunun? R iyi bildiği babası bir kâğıt değif tirdikten sonra... çi Bu pozisyön karşısında, yap'lâ cak yegâne ve en doğru M'"; elindeki fulu bozarak iki kâğlt mak, tesadüfen Gdördüncü bulursa rest görmek ve çeki bulamazsa oyundan çıkmamakti- Bu şekilde oynamak, hem Mbı:. sının kaybetmesinin önüne B& hem tırapola değiştirmek suret yapılan bir hileyi akim bıraktı, Y” hem de bir hayli para kazanmiY? vesile oldu, y Yazılarımın başlangıcından DA kaydettiğim vak'alarla, şu anlati” ğim hakiki vak'adan da anlaştit yor ki, kumarın her hangi sadaSi” da olursa olsun -bir kaç kere SÖY lediğim gibi, yine tekrarlama'! faydalı buluyorüm- arkadaşa, * paba itimat etmek, güvenmek, St letlerin en büyüğüdür. Arkadaşın arkadaşı, ahbabın 477 babı diye aramıza girenlerden, '::ıl salarımızda yeralanlardan kaçil ve sakınmak Tâzımdır. Maamafi bunların hepsini şüpheli insanlar dan, korkunç trişörlerden say tti doğru bir hareket — değild halde aralarında çok dürüst, t€ * miz oyuncular da vardır. Faktl olursa olsun, bin bir numara derek, yüz bin kalp hazırlıyarak ramıza giren bu adamların *" sekseni kumar hırsızıdır. Soyft? ve çalmak için aramıza girmiştli" Şurasını da kaydedeyim ki. dostlar ve arkadaşlar hiç bir 28 Man bilerek bir trigörü, bir K hırsızın, bir dost, bir arkadaş eviPi” devam ettiği bir sosyeteye gölÜM mez, prezanta etmez. Meselâ küplü Osman gibi... j (Devamt oıfL öi amananına T? İstanbul 6 ncı İcra Memurluğu! dan: Bir borçtan dolayı mahçuz Ve P?” raya çevrilmesine karar verilei üç balya yün yapağı ki 1300 $ Bünü saaç 12 de bi ma ile satılacal K Tatip olanların yevmi mezkürdü satış mahalli bulunan Galatadi Salıpazarı Necati bey caddesi 418-418 5; antrepoda hazif b*': ürumuza müracağ' rı ve mahcuz birinci açık artiı da takdir olunan yüzde 75 ini madığı takdirde ması 6-7-037 tarihine müsadi günü saat 12 de ayni mahalde edileceği ilân olunur. ru olarak söyliyen doktara dememek elimden gelmiyordü . » Ada sanatoryomuna — hastalar | şifayap olup çıkmaları, adalâ! d;,,,. turanların zinde vücutleri VE oğil h yüzleri bunun bir isbatı Ö* midir?. Ne yazık ki, saltonat "'””Nî paşazade kelimesini dası gibi şimdi de yeni © emek O, üredi ';:. mopolit zenginler bu cenüfi tarak, ahbaplarına: ylar — Hastayım, derdime çnfı;" Ş belik' madım, İsviçreye küre Bidİ diye öğündüklerini ve Va şı ne kadar bağlı olduklarıfi | ben kadar siz de duymi! - Niyaz