6 -SONTE LGRAF — 16 Haziran 1937 * KANUNİ SÜLEYMAN Yazan: Nedim Refik No. 48 #. Kavuklu adam kapıyı çaldı ve kapıyı açan eli kandilli adama dedi ki: — Bizi içeri alınız. Bunları bir yere koyacağım, saadetlü padişahımızın fermanı budur. Parhalı kendi dilite yanındaki | uşakla beraber yürüdüler. Birinci Hintliye kısaca: s — Her şey bizim aleyBimizde gö- rünüyor. San dakikada vereceğim işarete dikkat etmeyi unulma. | (Kali) bizimle beraberdir. Parhalı artık tamamile kendini toplamış, arkadaşı ve emri altında- | ki Hintliye de kuvvet ve cesaret | Arkadaşı işaret etti, her ni anlamıştı. Üç kişiyi buraya kadar sürükli- yerek getirmiş olan Kavuklu ise Bilâl'a: 4 — Siz hele bir sefer buraya giri- niz, dedi, sonra saadetlü padişay- tan siyaset istersin. Bilâl, evvelâ hayret etti, sonra sevinmekten kendini alamadı: — Burası, dedi, Bahadır Sahibin konağı. Tuhaf şey... Bana kayıtsız Şşartsız sözümden dışarı çıkmamayı ahdeden adamın evine mi giriyo- ruz? Kavuklu adam kapıyı çaldığı za- man çok gecikmeden açıldı. Gece- nin bu saatinde içerde uyanık bu- lunan uşaklar, bekçiler vardı. Fa- kat kapı açılınca elinde büyük bir kandil ile"genç bir çıktı. Kan- pÜ öeemanmamnin senanen n inenim e nnn anncmiı dili, dört kişinin ayrı ayrı yüz - lerine tutarak muayeneden - sön- ra: - Ne var, dedi, kimi istiyorsu- nüz?... Bunu, içlerinden en ziyade iti- bar edilecek bir adam diye anla- dığı kavukluya sormuştu. O da: — Bizi, dedi, içeri alınız. Bunları bir yere koyacağım. Saadetlü padi- şahımızın fermanı budür. Kavukluya dikkatle bakan ve e- Tinde kandil tutan adam, bu kar« şısmdakinin genç, dinç, yakışıklı bir adam olduğunu gördü. Benzi sarı, fakat gözleri çok canlı idi, Se- | sinde, sözlerinde hem sadelik var- dı, hem de emreden bir kuvvet manı budur!.. dediği zaman bunu kuvvetle söylemişti. Şamdanı tu- tan genç ada — Buyurunuz, ne - istiyorsanız söyleyiniz!.. damekten kendini a- lamadı. Öne geçerek diğer birkaç “Stalinin Annesi ( 5 inci sagfadan devem ) Gün çabuk geçti. Soso beni göğ- süne baslı, Güzleri yaşlandı. Fakat ben kendimi tuttum. Oğluma, ken- disinden ayrılmanın benim için ne kadar acıklı ve güç olduğunu gös- termek istemiyordum. Acele gidi- şinin sebeplerini anlıyordum. Kim- bilir yapılacak ne mühim - işleri var? Mülâkat burada bitti. annesinden ayrıldık.» NÖBETÇİ ECZANELER Bu akşam şehrin muhtelif semt- lerinde nöbetçi olan eczaneler şun- lardır: İstanbul cihetindekiler: Eminönünde (Hüseyin Hüsnü), Beyazıdda (Asador), Küçükpazar- da (Necati Ahmed), Eyüpte (Mus- tafa Arif), Şehremininde (Hamdi), Karagümrükte (Arif), Samatyada (Erofilos), Şehzadebaşında (Ham- di), Aksarayda (Şeref), Fenerde (Vitali), Alemdarda (Eöref Neşet), Bakırköyde (Hilâl). Beyoğlundakiler: » Galasarayda (A. Cevad), Bostan- başında (Garih), Galatada Top- çularda (Hidayet), Taksimde (Ke- mal Rebül), Şişlide Feyzi caddesin- de (Maçka), Kasımpaşada (Müey- yed), Hasköyde (Nesim Aseo), Be- şiktaşta (Nall Halid), Sarıyerde (Asaf). Statin'in Üsküdar, Kadıköy ve Adalarda- kiler: Üsküdarda (İttihad), Kadıköyde Söğüdlüçeşme caddesinde (Arman Hulüsi), Büyükadada (Şinasi Ri- Za), Heybelide (Halk). katta büyük bir oda açarak bura- ya girmelerini işaret ettikten son- Ta genç adâm sordu: — Başka bir şey istiyor musu- nuz?. Bilâl'i, Parhalı ile arkadaşı Hint- Tiyi getirmiş olan kavuklu, heybetli genç dedi ki: - Bir şey istemem. Yalnız dikkat ediniz, Bahadır Sahip Cenk hazret- leri rahatsız olmasın, Bizim gürül- tümüzle uyanmasın, — Peki efendim. Eğer bir şey is- terseniz el vurunuz. Biz kapının dı- şarısında bekliyoruz. Oda kapandı. Dört kişi karşı kar» Şıya kaldılar. Odanın tavanında a sılı kandillerin titrek ziyası altın- da kavuklu daha heybetli görünü- yor, Bilâl korkmamakla beraber bunun neye varacağını merak edi- yor, Parhalının da şeytanlıkla göz- leri parlıyordu. Öbür Hintli ise u- yur gibi başını önüne eğmiş duru- | yordu. Kavuklu bunlara: — Şöyle, dedi, hepiniz yanyana olurunuz!.. Sonra o da karşılarına geçli. Par- HİKÂYE Dikişçi kızın Babasız Çocuğu ( 4 üncü sayfadan devam ) müreffeh, büyük mevkili. Ben; fa- kir bir dikişçi kızıyım. Allah, Allah. Fakir bir dikişçi kı» Zzının bu otelde işi ne? Hem muam- Mayı çözemiyorum, hem de muha- keme etmiye muvaffak olamıyacak kadar kendimden geçiyorum. Bir aralık hükmettim: — Haydi be Şakir. Fırla odaya ve de ki: şeyi duydum, her şeyi dinledim. Sen, beni servete düşkün, mevkie bağlı biri mi zannettin?. Hayır, İşte seni seviyorum. Filân. Filân..» de ve yapış kıza, Ödüm de patlıyor ha. Pat bir ta- neniz düşersiniz de, pişmiş aşa su katarsınız diye... O gece duvara yaslanarak He- yifle sızmışım. Ertesi gece, ayni saat, ayni sözler, ayni keder. Da- ha bızlı, daha canlı. Hafifçe haykı- rıyor: — Seviyorum. Ona bu derdimi a çacak kimsem yok, Şakir, Şakir!! Dayanamadım, henüz çıkardığım ceketimi kapınca yallah kızın oda- sına, Gözlerim kararmıştı benim.. Bütün hesaplı sözlerimi ynutmuş- tum. Yalnız, tünele binmiş gibi zan- Bir zangır titriyerek söyliyebil « | dim: — Ben de sent seviyorum. Kız, bir kahkaha kopardı. Na- | müssuzum, dizlerinin dibine —yu- varlanıp ölecektim. — Alfedersiniz, dedi, ben sizi ta- Tumiyorum, Olür a, aşk bu, kızın bürümüş çlabilir, — Benim, dedim, Şakirin, Kasıklarına basa basa gülüyor- dük Sinirlendim. Dedim ki: — Hammefendi. Hasret çekti; gözlerini hiz Şakirim ben, palyaço değilim. | Böyle bir aşk sahnesinde gülecek ne var? Elindeki kâğıtiarı uzattı bana, «Dikişçi kızın babasız çocuğu - $ perde - 4 tablo. Komedi.» Bir elimdekine, bir karşımdaki- ne baktım. O, hâlâ katılarak gülü- yör ve yarım yamalak anlaşılabi- len bir şeyler söylüyor: — Ne garip tesadüf. Demek sizin isminiz de Şakir. Vah, vah.. Maa- lesef ben tiyatro mektebindeyim ve imtihana hazırlanıyorum. Biçare Şakirin bu elim macera- sına biz de katılarak gülerken Şa- kir haykırıyordu: — Kör, kambur, zambur bir kas | din bulunuz bana, yahu! Şu şeyta- ran ayağını kıramazsam vallah de- diğimi yapacağım. Aslan gibi bir erkeği kaybedeceksiniz. yordu. Sorulacak sualleri bekler gibi bir vaziyet almıştı. Kavuklu ona: — Sen, dedi, hiç buralıya benze- | miyorsun... Sen kimsin?.. Parhalı, karşısındakine — karşı bürmet eder görünerek mümkün olduğu kadar yanlış bir türkçe ile anlattı ki, kendisi İstanbulun çok yabancısıdır. İran içlerinden gel - miştir, Farsça bilir. Fakat Bilâl, burada onun sözünü keserek: — Bana Arap olduğunu, İskende- riyeden geldiğini, gemicilik etti - ğini söylemişti.. dedi. Kavuklu adam bu sefer Bilâl'a: — Peki, senin bu adamla ne alış verişin var? diye sordu. Bu adam bana Gdüşmandır. Kendisi türkçeyi daha iyi kanuşu- yor. Fakat şimdi bilmez görünü- yor. Bunun dilini kızgın demirle çekmeli ki, içindekini anlamak ko- lay olsun!.. — Yeter, biz kimseye öyle zulüm etmeyiz. Hakikat neyse anlıyaca- ğiz. (Devamı var) Tevkifhanedeki Emanet eşyalar İstanbul C. Müddeiumumiliğin- den: İstanbul tetkif evine ziyaret için gelenlerin üzerinde bulunup, ema- neten idarçye teslim edilen ve u- zun müddet sahipleri tarafından müracaatla alınmıyan ve şu — sü- retle sahipleri belli olmıyan eşya hakkında medeni kanunun Lügata- ya dalr hükümleri tatbik edilece- ğinden, tarihi ilândan itibaren bir ay zarfında sahiplerinin mütacaat ederek eşyalarını almaları, aksi takdirde bu eşyanın hifzi külfeti müucip ve bozulması ve kıymetten düşmesi melhuz bulunduğundan bilmüzayede satılarak bedelinin hazineye tevdi edileceği ilân olu- nur, Şohir Tiyatrosuna kadın artist aranıyor Şehir Tiyatrosu Direktörlüğüm. den: Tiyatromuzun Dram kısmına elli lira ücretle dört genç kız alına » caktır. Şartlar şunlardır: 1 — Orta mektep mezunu olmak, 2 — Yaşları yirmiden yukarı ol- mamak, 3 — Şivesi ve ' vücudü sahneye uy- gun olmak, 4 — Aillelerinin sahneye intisap- larına muüvafakatleri bulunmak, 5 — Şimdiye kadar sahneye çiık- mamış olmak. Yukarıki şartları haiz istekliler yedi ay elli lira ücretle stajyer ola- rak çatlıştıktan sonra daimi kadroya alınacaklardır. Arzu eden heveskâr genç kızla- rın fotoğraflarını bir mektupla re- jisörlüğe göndermeleri, nümüzdeki tiyatro mevsimin- de temsil edilecek eserlerin tetkik ve tasnifine başlanmıştır. Eser sa- hiplerinin şimdiden eserlerini gön- dermeleri ve henüz bitirmemiş e- | lanların verecekleri tarihle isim « | lerini Dramatör lüğe - bildirmeleri | tica olunur. Aikşam neşriyatı: Saat: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Mandalin orkestrası: Berk ve arkadaşları, 20 Nezihe ve arkadaş. ları tarafından Türk Müsikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Rıza ta- rafından arapça söylev, 2045 Bi- men Şen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (saat ayarı). 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve barsa haberleri ve orte- sİ günün programı. 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları. 23 Son. YARINKİ PROGRAM Öğle neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musi isi, 1250 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk Neşriyatı, 14 Son. halı gözlerini kavukludan ayırmı- | RADYO Iİ" lOkuyucularla | | biye sistem Basbööasâ İşten Çıkarılan Hamalbaşı Aksarayda Muratpaşada Kazga- ni Sadi Lokağında 5 numaralı ev- de oturan Malatyalı Ahmet Tur- han Tur, bize yolladığı mektubun- da, evvelce muhtelif iskelelerde hamal başılık yaparken, Son za- manlarda vazifeden çıkarıldığını i- leri sürerek, alâkadar makamlara bazı şikâyetlerde — bulunduğunu yazmakta ve hakkının arahnılması icap ettiğini iddia eylemektedir. Bu okuyucumuzun vaziyetinin tet- kiki bittabi alâkadar-daire ve mü- esseselere aittir. — Alâkadarların dikkat nazarını çekeriz. Şimdiye kadar milli kü.- me maçlarında seyirci ve hasılât nekadar? Üç buçuk aydanberi devam eden milli küme maçlarına ne kadar se- yirci geldiği her halde bütün spor severleri alâkadar etse gerek. Biz, bunu nazarı itibara alarak, oküyü- cularımıza seyirci ve hasılat adedi- ni bildiriyoruz. Dünkü maçlar hariç, mıntaka 1- tibarile en fazla hasılat yapan An« karadır. İkinci derecede İstanbul gelmektedir. İzmir de üçüncü va- ziyettedir. İstanbulda, geçen hafta sonuna kadar yapılan on beş futbol maçına SL9T1 seyirci gelmiştir. Bunların 5,771 i duhuliye, 6,200 ü davetiye ile gelmiştir. Bunların haricinde ücretsiz gelenler de vardır. Bütün bu maçlarda hasılatn tu-. tarı 17,893 liradır. İstanbul takımla- rının yaptığı beş maça gelen seyir- ci 20,371 dir. Hasılat 7,891 lira olup yalnız bu beş maç dört pazar günü oynanmıştır. İstanbulda yapılan maçlarda se- yirel adedinin en fazla olduğu maç Fener - G. Saray maçındadır. Se- yirci adedi: 6,620 dir. Hasılat 2052 liradır. Askerliğe davet Eminönü Askerlik şubesinden: Kısa hizmetli ve orta ehliyetna- meliler 1 temmuzda yedek sübay okuluna sevkedileceklerdir. Hazi- ran yirmi beşte şubeye müracaat- leri tHlân olunur. Pokerde bir de saat hilesi vardır- yor musunuz? Hi Şeşi" ç hayret etmeyit | dünyada ne ojmaz ki?. | Der, Elinde kalan biribirine benzemi- yen iki kâğıtlır. Aldığı üç kâğıdı bunların içine karıştırarak çabukça file eder, eğer aldığı üç kâğıdın 1- çinde bir aso veya bir papazla, ev- velce üvertürle beraber attığı kâ- ğıdın cinsinden bir tane gelmiş ise, anları elinde tutar, yine çok seri bir hareketle evvelce attıklarını, ala - rak bunlarla karıştırır ve bu su - retle (fui 4s), yahut (ful ruva) ya- par, İki 1skarta ile oynamak için mu- hakkak üvertür olmak lâzım de - ğildir. Oyuna iştirak eden her « hüngi bir oyuncu da bu şekilde oy- nıyabilir. Yalnız, ayuna iştirak et « tirmeyi icabettiren kâğıdı yere a- tıp, yine çabukça yere atmak, bu hileyi başarmak için kâfi bir hare- kettir. Maamafil ivertür yapan- ların bu işde büyük bir avantası vardır: Ful as, ful ruva, üç bile yap- masa, muhakkak döper as, döper Tuva yapar, ki yersiz kalmaktansa, per yapmak her halde daha iyi » dir. İki iskarta ile oynarken, bazan a- Jınan üç kâğıt, hep bir cinsten, me- selâ üç kız, üç yedi, Üç vale ve ilh.. de gelebir, o zaman trişör, o üçü elinde tutar, evvelce attığı üver » türle yanındaki kâğıdı alır, altı kâ- atla ful yapar, fakat, altıncı kâğıdı yavaşça kucağına düşürür. İstanbulda, pokeri ilk defa iki 1s- karta ile oynıyan Adalı Yani adın- da bir Rumdur. Ve bu yolla, yirmi yıl kadar evvel, belki de daha fazla İstanbulun meşhür kumarhaneci « lerinden ve eşsiz trişörlerinden (R..) nin bile parasını almıştır. Da- ha o zamanlar, her öoyunun, her türlü hilesini bilen (R.), pokerde bu şekilde bir hile olduğunu bilme- diği için, Adalı Yani'nin bu numa- rasını yulmuştur. Bugünün tcişörleri içinde, iki 1s- karta ile oynıyanlar epeyce var - dir. İyi, çaktırmadan, ve gayet ça- buk oynıyanların içinde, (S. F.), Aksaraylı (R..), öğretlmen (R.), Büyük Türk hekiminin 900 üncü yılı (4 üvcü sayfadan devam) durmadı, daima okudu, daima yaz- dı. Eserlerinin en mühimlerini mah- pusluğu esnasında yarattı. (Necat), (Şifa), (İşaret), (Kanun) bu cüm- ledendir. Hemedanda 57 yaşında ebedi is- tirahate kavuştuğu zaman arka - sında kendisinden feyz alan bin « lerce genç birakmışti. Asyadan, Çin hudutlarından, Av- rupada Pirene dağları ve Afrikada | Atlas dağları mâvorasına kadar ya- yılan eserleri, erkenden Lâtinceye tercüme edildi ve bir çok defalar basıldı. Bütün ortazaman müdde - tince Avrupada gerek tababet âle- minde, gerek hey'et ve tabii ilim- lerde İbni Sina'nın eserleri hâkim ve müreccah olmuştur. Fühakika, İbni Sina adı, İpok - rat, Aristo, Calinos ve Razi'den sonra zikrolunur. söylemek lâzimgi felsefesini çok güzel kavr İbni Sina, onlarla, daha eskilerin izah edemedikleri bir çok noktaları hazmetmiş ve güzel izahlarda bu- lunmuştur. Bilhassa eserleri şark- tan ziyade gâYpte tanınmış, Şark dillerinde bir çok şerhler yazılmış olmasına rağmen, garpte yüz yıl - larca evvel basılmış, istifade edil- miştir. İbni Sinanın eserleri tetkik e lecek olursa, görülür ki, bugünü tefekkürüne aykırı gelmiyon öyle e, Da mühim sözler söylemiştir ki, bun- Tarı ökürken, öonü aramızda yaşıyan bir mütefekkir, bir filozof, bu günün adamı saymakta — tereddüt | etmeyiz. Hele nrun terbiye hak - kındaki nazariyeleri, bugünün ter. Fakat hakikati | e hiç de aykırı de- | Bildir. | Malüm olduğu üzere, son yarım asır içinde, terbiyeciler iki kısma ayrılmıştır. Bir kısım terbiyeciler, irsiyetin hâkim olduğuna ve terbi- yenin zâfına inanırlar, Bir kısım terbiyociler de daha ziyade terbi- yenin müessirliğine iman ederler. İb ina, daha asırlarca ve asır - larca evyel, ikisini de münakaşa etmiş, ne kaderciliğe, ne de mantıkçılığa bağlanmış, hem verasetin muayyeniyeti, hem de terbiyenin müessiriyetini iddia et- miştir, İbni Sina'nın yüksek ve eşsiz bir fikri de ruhiyat bahsine a - ittir. O, fikirlerin hâlikiyetine ka- nâat getirmişti. İşte bu kanaatini asırlarca sanra Fransalı filozof (Al. fred Feviye) aşağı yukarı kabul etmiş, İbni Sinanınkine benzer bir nazariye, efikir — kuvvet» nazari- yesini ortaya koymuştur. Feviyeye göre, fikir bir kuvvettir, amele kalbolur. İbni Sina da bu fikirde « dir, asırlarca evvel böyle di müştü. Fikir ve fikri talim de, mahiyet ve şah. di geceğini söylemiştir. Burada İstid- rat kabilinden şunu da söyliyeyim ki, Amerikalılâr (faaliyet felse - fesi - activisme) ni -muhakkak do- miyeceğim amma- her halde İbni bunların | Sinadan mülhem olmuşlardır. «Vil- | yam Ceymis» in pragmatizm yahut aktivizm felsefesi de 1mmöle daya- nir ve bütün malümatımızın baş - langıcını işde, çalışmakta, faal ol- Mmakte bulur. İbni Sinada da böyle bir itikat vardır, o da, dimağ ile tecrübenin faaliyetle büyük bağ - | hlığırı kabl ediyor, filozot İbni Sinadan bah- | v (M. S), Doktor (K), e BANİ gavni ve Nâdireyi en baştâ SÜ ı liriz. Petrakyan adında DİTİNİN Zi y kendisine mahsus BİTİL p vardır, Bu tarzda işlerken, P ha pik hareketlerde bulunur. O ip çok kadınlı poker masalarındt Bazı arkadaşlarile berabtfı sarlar İdaresinde çalışan b""v. sını almıştır. - glll Poker hilelerinden biri Ö& namak için, kâğıdı trişörüü Ti ması lTâzımdır. İşçi kâğıtları f tob ye farkettirmeden, iki kâğtt alır. Yedi kâğıttan ya ful, YA € lir, sonra arta kalan iki KâğI! tenin üstüne kavanço ıdef.k yap : j mak için fırsat ve imkân dığı takdirde kucağına alaf. — pp başka şekli de, evyelce kul ğit saklamakla olur. Bu N&I g” da sakladıkları kâğıtları, h:ı? man değiştirmek fırsatını vapi ken fazla küğıt alan daha fazla olur. Meselâ, İ Tâzım oldu mu, ellerinde W# bir kâğıdı, meselâ bir yedili ikinti — nu değiştirirler, kazanırlaâr, T yy defa da yedili ile lüıum“’“’w | Bıdi tebdil ederler. Ve bü ,J“ daima kendilerine kazandır! 'a ç) mafih bu hareketleri yapmâk , çok seri olmak ve ayni $ korkmamak lâzımdır. Esasef " diği için, kolay kolay ahlağı' pi* bu tarzdaki oyunile yıllarck yedi kâğıtla oynamaktır. BO? BiT tirken, gayet ustalıkla, biç ya üç gibi iyice kâğıtlar ÜT e liyeyi sür'atle yapamadıği Altı, yedi kâğıtla oy! usta trişörler oynarlar, M _' ları için, avantaları, geh Tâzım oldu mu, ellindeki elde tesadüfen yedi Jâzım d;', şekilde devam eder, durur- şörlüğün en başta gelen şafli | vasıf at başı yürür. | Cesaret ve uunm.unlkh | Ne garip tezat değil mi* 3 Pokerin bir de saat hileti v”;,':'. gülüyor musunuz? Saatle d€ , olur mu, diye şaşıyar musunur” şaşmayınız, dünyada ne "ı;:;v" Saat hilesini trişörler çlaf | evlerinde pokar oynatan y'f. bayanlar, kumarhaneciler ’, Bunu yopışlarının sebebi d& ' çerlt ganyot çıkarmıya fırsat VE “’ J bulmak, saatlerden zaman bi * Poker oynanılan yerlerde a eli maktır. hassa bu işi maişet vasıtası İ ederek kumar oynatan ların, terzilerin, dişçilerin de, atölyelerinde, oyuna başlüP Gd rinin 47 ken, ekseriyetle ev sahipleril u, ayif ı buçakl TaRSti atlerine bakılarak, seans ti lir. Meselâ, oyuna altı başlanır, saat, kenarda bir | üstünde durur, oyun başlafı eeti | ler, blöfler biribirini takiP 91090 | oyuna başlıyalı yarım sant giler halde, ev sahibi, usullacık S8Ü a. ri alır, yedi iken, yedi buçük YEF ç Scans ne kadar çabuk bitef'. ». sahibinin menfaati vardır. ans başlar, yeniden 11"17“t Her seansta saati yarım $â8 alsa, üç seansta bir buçuk zanır, bir buçuk saat de | karı bir seanslık zaman | tir. Eğer ev sahibi bir seanSti |.. ile (5) Tira arasında bir :.ı:: jleti yorsa, saati üç defa yarı! g almakla üç veya beş lira havadt kazanmış olur. alif jretl e (Devami * Yeni neşsriyat DUBROVSKİ — (yyalt Aleksandr Puşkinin ©P Di değer ve en meraklı €S€7 biri Dubrovski romanıdır. y üStüP Âli tarafından çok temiz D gaK ile dilimize çevrilen bü ’“:o,aü»(' Rus Edebiyatı Serisi» nim " kitabı olarak intişar et K gae Lokman Hekiti Mecmussi mek Her muellime, hGeı K tepliye, her G"eğe pt ğoyluyg. her &i zımlıdır. Bundan İI!'“ mocmua bulam? ? Seneliği, (12) adedi * ruştur. Divanyolu Ü