— mak için mi? Halbuki Bilât'ın ç- MK T Yi Bilâl bahçenin yüksek duvarını kimseye gö- rünmeden tırmanarak içeriye atladı Alt kattaki ufak kömür k kapısını zorladı, fakat bu işi kimseye fark ettirmemek lâzımdı — Kim bu #sdamlar?.. Sen kim- Terden bahsediyorsun? — Daha ben de iyice anlıyama - dım. Çünkü birisinden başka ö- bürlerinin yüzünü görmedim, Fa- kat daha fazla bir şey söyliyemem. Bu kadar konuştuğumuz yeter. İn- ciyi yerine veriniz. Bilâl çekilip gitmiş, Bahadır Sa- hip te bir müddet düşünceye dal- mıştı. Fakat Bahadır Sahip'in konağın- dan yüz adım ötede ufak bir evde başka bir sahne cereyan ediyordu, Bahçe içinde küçük, fakat güzel bir evde oturan dul Zeynep hanım, mahalle halkının itibar ve emni - yetini kazanmış, iyiliği ile, fıka - raya elinden geldiği kadar bakma- sile bir çaklarını kendisine minnet- tar etmişti. Zeynep hanımın bera - berinde yaşlı bir kadın daha var - dı. Bunlar akşamları erkenden ka- pılarını kilitlerler, yatarlar, sabah- Teyin erkenden kalkarlardı. Epey za- mardenboeri bu hal böyle gelin gi- diyordu. Bahadır Sahip'in kızı de- niz kazasına uğradığı zaman, Zey- nep hanımın da beraber olduğunu Bilâl çoktan biliyordu. Onun ilk şüphesi bu kadın üzerine toplan - mıştı. Fakat çok ihtiyatlı davrana- Tak bir neticeye varmak istiyor « du. Bilâl, bahçenin yüksek duvarını kimseye görünmeden tırmanarak içeriye atladığı zaman Zeynep ile yanındaki hizmetçisi çoktan yat - mış bulunuyorlardı. Peneerelerin kafesleri çok sağlamdı. Buraya bir hırsız gibi girmenin kolay olup öl- mıyacağını epeyoce düşünen Bi - 1âl, alt kattaki ufak — kömürlük kapısını zorladı, fakat — burasının da kolay kolay açılamıyacağını an- ladı. Belinden çıkardığı bir destere ile kapıyı bir yerinden keserek elini içeriye uzatmak suretile arkadaki kol demirini kaldırabileceğini he « sap etti. Evvelâ bıçağın uçile ka - pinin bir tarafında ufak bir oyuk açtı. Sonra desteresini çıkardı, bu- radan kesmiye başladı. Dikkat e- diyor, bu işi sessiz yapmak istiyor- du, Fakat civanrdan duyulmak, ge- vce sokakta dolaşan kollar tarafın - dan yakalanmak, içerki kadınların tyanması hep tehlike idi. Fakat iş başlangıçta çok kolay görünmüştü. Genç Bilâl, hararet- le bu işi bitirerek içeriye girmek, Zeynep kadını yatağında yakalı - yarak onun ağzından bir şey al - mak istiyordu. Kendisini ölümle tehdit edecek, olmazsa para ile hır- sını uyandıracaktı. Bahadır Sa - hipten bunun için istediği kadar pa- ra alabileceğine emindi. Bu tatlı muvaffakıyet düşüncesile önünde- ki işi görmeye devam ederken bir- denbire omuzuna bir el dokundu. Gece karanlıktı. Biribirlerinin yü - zünü göremiyorlardı. Fakat Bilâl, “ hemen bıçağını alarak ayağa kalk- tı. İşine mâni olan bu adamın kim olduğunu iyice anlamak Için göz - lerini açarak dikkat etti. Birdenbi- ro hayretle; —Sen misin yine? Diye haykırmaktan kendini a - TJamadı. Parhah, - evet, bu adam Parhalı idi - hiç tetiğini bormadan, fakat müstehziyane: — Hep, dedi, böyle karşılaşı - yoruz!.. Hep sana bakıyorum Bu eve girmek için bu kadar zahmet çekersen, daha başka yerleri söy - “mak lâzımgelirse ne yapacaksın? — Orasına sen karışma ...Sen buranın bekçisi misin? Bana onu göyle... Parhali hep öyle kendine hâkim- di. Bilâl'ın alay ederok: — Yoksa burada da mı aranacak define var? Dediğine hiç ehemmiyet verme- Mmişti. Yalnız: — Çok fena, âedi, bir yerde be- raber oluyoruz, Başka bir yerde ayrılıyoruz. Sen buraya niçin gel- din? Bilâl ne diyecekti? Bu evi soy- kan defineden hissesine düşen hir püra vardı ki onu böyle gece hır - n, her türlü tehlikeden (6-8SONTELGRAF—14 1987 EÖNUNİ S — Busuali koruyabilirdi. Buna Parhalıyı 1 - nandırmak ta zordu. Parhahyi şa- şırtmak, ona mümkün olursa bir tuzak kurmuş olmak için: — Bunda şaşacak ne var? dedi, bu evdeki kadını ben çoktan bili- rim. Fakat nedense beni içeri &l- miyor. Ben de böyle kapıları dele- rek girmekten başka çare bulama- dım. Ona, zengin olduğumu anla - farak bana iltifat etmesini söyle « yeceğim. Zannederim ki razı olur. — Çoktan beri mi taniyorsun ? — Çoktan... bu mahalleye gel - meden evvel... — Mümkün değil.. mümkün de - ğil Yanlış olacak. Sen başka bir kadın söylüyorsun, Bunun adını bi- liyor musun? — Adını da bilirim, şanını âa bi- lirim, fakat şimdi biraz da sen söy- le, Senin gibi bir kâfir, nasıl olu- yor da burada Müslüman mahalle- sinde geceleyin bir kadının evine geliyor... Bilâl bu sualini bitirmeden, kar- şısındaki adamın ürerine sıçra « mış, onun neye uğradığını bilmi « yerek şaşkınlığından istifade — ile Parhalıyı iyice yere yatırarak ken- disi de üzerine çıkmış, elindeki bi- çağın sivri ucunu da Hindlinin bo- ğazına dayamıştı. Parhalı kendine gelerek çevik bir hareketle üze - rindeki yükü atmak, Bilâlı yatı- rarak onun boğazına bir bıçak da » yamak istedi ise de beyhude yere uğraşmış oldu. Çünkü Bilâl: nn ea Delinin Kulağına Gelen ses! (* üucü sayfadın devam) Hafif bir nevresteni o kadar. Ça - buk geçer. Fakat, dalmi nezaretim altında kalması lâzımdır- Müsaade ediniz de burada yatıralım. Güzine dönüyorum: — Ne dersin Güzin? Biraz sinir- lJerin bozuk. Burada benim yanım- da bir müddeğ kalacaksın değil mi? Boynunu büküyor. Annesini ağlı- yarak gönderiyorum. Ben bu kızı severdim. Hem çok severdim. Ho- şuma giderdi. Semtimizin en güzel, en kibar, en terbiyeli, en münev- ver, en neş'eli kızı. Nasıl oldu da hastalandı bu çocuk. Müutad süallerime başlıyorum: — Güzin yüreğinde bir sıkıntı var değil mi? — Evet, — Gece kulağına sosler geliyor mu? — Bvet, — Ne diyor? — «Seni sevmiyorum, senden nefret ediyorum» diyor. — Bu sesi teşhis edebilir misin? — Evet. — Kim — Seni — Ben mi? — Evet se! -— 4 — Garip şey Güzin. Şimdi o hal« de bu ses benim sesitm ise, benden korkuyor musun? — Hayır, Fakat bana bunu söy- Tiyen o sesi boğmak istiyorum. — Gözlerinde bazan bu gizli sö- liyen insan canlanıyor mu? — Bvet. — Teşhis edebiliyor musun? —J — Evet. p — Kim? g — Sen! — Ben mi? — Evet sen!, v — O halde benden korkuyor mu-” sun. — Hayır, fakat bu canlanan in « sanı boğmak istiyorum. Hoppala.. Bu iş kitaba uygun amma, bana uygun görünmüyor. “Acaba Güzin beni gizli gizli sevdi de sebep bu mu oldu diye şüphe - Tendim. Suallerime devam ediyo » Tüm: — Kimseyi sevdin mi Güzin? — Evet. - *— Kimi? ÜLEYMAN Yazan : Nedim Refik % — Kımıldama, dedi, söyle, bu « rada senin ne işin var? Düğüm noktası artık —mutlaka çözülmeli idi! Tesadüf her şeyi ha- zırlamış olacak ki, gaye itibarile bi- ribirine düşman olan bu iki kişiyi tekrar karşılaştırmıştı. Artık Bi - lâl'ın içinde, hiç yanılmadığına e- min olduğu kuvvetli bir zan vardı: | — Hey, dedi, söyle, buradaki ka- dınla senin aranda ne var? Parhalı cevap vermedi. Bilâl: — No şeytanlık düşünüyorsun, .» bu evin sahibi karı i- le sen kâfir arasında ne var? Ge - cenin bu saatinde burada ne yap - | mıya geldin? Parhali, bıçağın ucu girtlağını a- | cıttığı için başını kımıldatmak isti- | yordu. Fakat Bilâl: — Oynama, dedi, ikimizden bi » rimiz mutlaka öleceğiz. Yoksa be- ni dinliyeceksin. Söyle... bu karı ile senin aranda ne var? — Ne olacak? Bir kartile bir or- kok gibi... j —Sus!. Yalan söyleme. belki a- | ranızda beni kandırmak istediğin -| gibi bir şey de vardır. Senin gibl | bir kâfire kendini satan o karı » dan bunun da hesabini soracağım. Fakat seni o karı ile bağlıyan baş- | ka bir şey var. Onu söyle.. gözle - j rimi bağlatır, bana toprakları kaz- | dirir, define buldurursun değil mi? | Sen elimdesin, fakat öbür arkadaş- | larını da bulmak lüzım. Şimdi ben | (Devamt var) M tü ae nnn irmmmen ea buemiretin ei | grad ziyareti Yugoslavya - Alman- Bir tarihte de — | İspanyada Dahili harp (5 inci sayfadan devam ) di, fakat bu arzularının mes'uli « yetini de yüklen istemiyorlar- dı. Fransanın İspanya işinde ağır bir hatâ işlemesine intizar ediyor - lardı. Gramon'un emri üzerine 9 Tem- | | muzda Fransa'nın Prusyadaki se- firi Benedetti Kral Birinci Vil « helm'in nezdinde teşebbüste bu « lundu. Kral cevabımı sonraya bi « raktı. Fakat Fransız efkârı da kayna - dıkça kaynıyordu. 12 Temmuz sabahı, prensin nam- | zedliği geri alındı. Demek ki Fran- | | sayı memnun edecek bir karat ve- rilmiş bulunuyordu. Prusya Kra- H, kendisile beraber çalışanların arzuları hilâfına harbi istememiş- ti. Sulh yakayı kurtarmıştı. Fakat Paris boş durmuyordu. Bulvarlarda halkın sesi gittikçe da- ha ziyade yükseliyordu: — Berlin'e gireceğiz! Diye barbar bağırıyorlardı. O aralık Benedetti Prusya kra « lından harbi arzu etmediğine dair teminat istemişti. 13 Temmuzda Kral, kendisini böyle bir teminat vermiye mecbur görmedi. 19 Temmuzda ise, Bismark, Fran- sız hükümetinin çılgınca verdiği i- lânı harp kararını memnuhiyetle karşıladı. Netice? Efkârı umümiye — sükünetini muhafaza etse, matbuat dilini ga- yet ihtiyatlı kullansa, hükümetler de azim ve basireti elden bırak - masalar, hâdiseler ne kadar endişe verici dahi olsa, sulhu kurtarmak mümkün olabilecektir, 1870 Fransız » Alman harbi, İs- panyada çıkan dahili bir kavgadan | ileri gelmiştir. | Geçen bu hâdiselerle İspanyada bugünkü vaziyet arasındaki mü - şahabeti göz önüne getirebiliriz. ——— ——— se geliyor yere yuvarlanıyor, hıç- kırarak ağlıyor, saçlarını çekiyor haykırıyor, Su, ilâç ve tedbirler.. Sakinleşti. riyorum. Bir hafta hep böyle. Yi- yor, içiyor, toplüyor, güzelleşiyor, şekerleşiyor, fakat hı:t:ı( (Soriti yarın) | Çünkü, burasi geniş, kalabalık bir Ü değini alâkadarların dikkat naza - | başka Avrupa sulhu için de Iyi bir. | vakıl olarak gösterilmektedir. Her | RADYO | | 2115 Orkestra, 2215 Ajang ve bor- İOkuyucularla | |Bas basa f Belediye | Teşkilâtı İsteniyor Çerkeş Atkaracalar nahiyesi hal- kondan aldığımız mektupta dent - | Şle, hafif “montaj..t, ile “kaba köprü.yü nasıl işler? yor ki: «Atkaracalar nahiyesinin iki bin- den ziyade nüfusu olup bütün halk ziraatle uğraşmaktadır. Burası 25 senedenberi belediye teşkilâtile i- dare edilmekte iken belediye teş - | kilâtının kaldırılması halkı çok mü- teossir etmiştir. Şimdi, evvelce belediye teşkilâ- tının gördüğü işleri muhtar idare ediyor. Bütün Atkaracalar nahiyesi halkı, burada tekrar belediye teş- tının kurulmasını ve İdare ba- şına iş bilir, tahsili yerinde n damlar getirilmesini dilemektedir. yerdir. Köy kanunu ile idare edi- len bir yer olamaz. Her halde be- lediyeye ihtiyaç vardır. Gazeteniz vasıtasile Atkaraca haikının bu di- rına arzetmenizi bilhassa rica ede- riz. Atkaracalar nahiyesi, belediye teşkilâtı yapılırsa, her halde çok daha ilerliyecektir. Memleketin ba- kılmıya çok ihtiyacı vardır. — Bir muhtarın idaresile - başarılamıya- cak bir takım işler var ki, bunlar için mutlaka bir belediye teşkilâtı | lâzımdır.> | Garp Sakinleşiyor (5 inci sayfadan devam ) Ku gibi bugün de Sovyetler aleyh- tarlığının ayni hararetle devam et- tiği iddia edilebilir mi? Alman diplomasisi çok faaldir. | Almanya Hariciye Nazırının Bel « 1 ya münasebetlerinin teyidinden tarafta bir kaynaşma ve hazırlıkla- rı var. Biz yalnız bu ziyarelin bize her Avrupa milletinin terakkisinin | bağlı bulunduğu nizam ve intiza- mı temin etmesini dileri » BUGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı: Saat 18,30 Plükla dans musi si, 19,39 Afrika av hatıraları: Sait Salâhattin Cihanoğlu tarafından, 20 Rıfat ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,80 Ömer Rıza tarafından Arap- ça söylev, 2045 Vedia Rıza ve ar - kadaşları tarafından Türk musi - kisi ve halk şarkıları (Saat ayarı) sa haberleri ve ertesi günün prog- Tamı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son. YARINKİ PROGRAM Öğle neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son, | NÖBETÇİ ECZANELER Bu akşam şehrin muhtelif semt- lecinde nöbetçi olan eczaneler şun- lardır: İstanbul cihetindekiler: Eminönünde (Bensason), Beya- zıdda (Belkis), Küçükpazarda (H. Hulüsi), Eyüpsultanda — (Mustafa Arif), Şehremininde (Hamdi), Ka- ragümrükte (Fuad), Samatyada (Teofilos), Şehzadebaşında (Asaf), Aksarayda (EBtem Pertev), Fener- de (Emilyadi), Alemdarda (Ab- dülkadir), Bakırköyde (Merkez). Beyoğlundakiler: İstiklâl caddesinde (Malkoviç), Yüksekkaldırımda — (Vinkopulo), Galatada (Merkez), Taksimde (Ke mal Rebül), Şişlide Osmanbeyde (Şark Merkez), Kasımpaşada (Mü- eyyed), Hasköyde (Nesim Asco), Sarıyerde (Osman). Üsküdar, Kadıköy ve Adalarda- kiler: Üsküdarda İskelede (Merkez) Ka- dıköyünde Altıyol ağrında (Mer- kez), Büyükadada (Şinasi Rıza), (Halk) Şi Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. Yazan: M. S. ÇAPAN İkinci kısım Pokerde “montaj,, ne demektir? “KöÖP” rü,,neye derler? Trişör “hafif k (R..) talihsizliğine Tânetler yağ- dirirken, bir taraftan da bu, bek- lediği adamın odaya gelmiyerek İn- Kiliz askerlerile kızların — gelişine şaşıyordu. Düşündü, düşündü. Bu aksiliğe bir türlü mânâ veremedi. Ve artık şöyle olmuş, böyle olmuş diye ta- hammülü kalmadı, Çünkü çatlıya- cak bir hale gelmişti. Ne pahasına olursa olsun, karyolanın altında &- kKıntısını defetti. Rahatlamıştı artık.., Rahatlamıştı amma, karyolanın allanda idrar, müşambanın üstün- de izler bıraka bıraka İngiliz as- kerlerinin ayaklarına kadar gitmiş- ti. Her ne kadar sızıntıya mâni ol- mak için tütün paketini, mendilini, cebindeki cüzdanı falan, sızan id- ratın önüne koymuş, fakat mâni o- lamamıştı. İngiliz askerlerinden biri bunu gördü, Şaşırdı, aptallaştı. Bu ne demekti?.. Karvolanın altından du- rup dürürken nasıl sü - sizabilir« di? Yanlış görmek ihtimalile bu se- ter dikkatle baktı, bir daha baktı. Yanlış görmediğine iyice — kanaat getirdiğinden sonra, su yolunu ar - kadaşlarına da gösterdi. Onlar da hayretten kendilerini alamadılar. Hele kadınlar büsbütün afalla - mışlar, hattâ korkmuşlardı. Odada bir hareket oldu. İngiliz askerlerinden biri, karyolaya doğ- | ru atıldı, iki elile çekti. (R..) ar - ka üstü uzanmış bir halde mey - dana çıktı. Kadırlar şaşkın şaşkın bağırdılar: — A! a! bu da kim? Karyolayı çeken İngiliz askeri, elini cebine attı, (R.) ye sual sor- madan: — Burada ne işin vardı? Demeden canına kıyacak, bir kur- şunda beynini dağıtacaklı. Fakat, arkadaşlarile kadınlar onun başına toplandılar ve her hangi bir cina- yetin önüne geçmiye çalıştılar. İçlerinden biri İngilizce olarak, karyolanın altında ne işi olduğu- nu sordu, (R.) İngilizce anlamadı- ğim işaretle bildirdi. Bunun üze - rine, İngiliz askeri, kadınlardan bi- rinin delâletine müracaat ederek burada ne aradığını, ne işi oldu « ğunu sordu. (R..) gayet soğuk kan- hlıkla ve hiç tereddüt etmeden ce- vap verdi: — Benim bir karım var, sekiz yıldır beraber oturuyoruz, Son 24- manlarda baştan çıktı ahlâksız oldu. Bu akşam, bu otele geleceğini, hat- tâ bu odayı gündüzden kiraladık - larını haber aldım. Önu yakalamak, namusumu kurtarmak ve cezesını elimle vermek için odaya — girip karyolanın altına gizlendim. Fa - kat ne yapayım ki, onu burada bu- Tamadım, ben müşkül bir vaziyotte kaldım. (R..) sözlerini bitirdikten son - ra, masum ve zavallı bir vaziyet alarak, ağlamalı bir gözle, İngiliz askerlerine bakmıya başladı. Kadımlardan biri (R..) nin söy - dediklerini İngilizlere tercüme et- ti. Bunlardan birisi: — Yalan söylüyorsun? dedi, (R..): — Hayır! yalan değil! Diye cevap verdikten sonra, ağ- Tamıya başladı. Göz yaşları arasın- da ikide bir: — Yakalıyamadım! yakalıyama- dım. Bir tutsa , bu rezalete meydan kalmıyacak, onun cezasını verecektim! Diye söyleniyor, inliyor, ah çe- kiyor, derin derin nefesler alıyor- du. Kadın (R..) nin bu sözlerini de İngilizlere tercüme etti. Esasen a8- kerlerin üçü de fitil — olmuşlardı. Sarhoşluktan burunlarını görmü - yarlardı. Ortada kendilerini mu - tazarrır etmiş, ziyana sokmuş bir vak'a, hırsızlık falan da olma - mıştı. Bunun için, (R..) nin sözle- rine inandılar ve üçü birden elle- rini uzatarak: — Bravo Coni! onun gösterdiği namus - iği, H#fetseverliği alkışladı - lar. Ve (R..) yi koyvermediler, yan- larında alıkoydular, sabaha kadar tep beraber ictiler, | | — 95 “kaba montaâİv Yandan ve baştan yaptlır —— kaba montej . <YÜ kı söylediler, dansettiler. Bu gece de bütün geceltı*ı’ #duğu gibi, İstanbul ııbıhw, yine uyumadı. Felekzede K üzerlerine çöken felâketin duya duya, matem yaşları M gözlerini kapamadılar. 3 Bu gece de bütün geçen BfÜL — lerde-olduğu gibi Beyoğlu V€ " lata da uyumadı. Çılgin yaygifi — lat, meyhaneden taştı, umuml J sokakları bedmest nâralarla S7 | Tandı. li karatl ) İstanbulun ilk ışıkları, Bi, zülmeti yırtmıya & hir hâlâ ağlıyor, fakat sokaklâ rından fisku fücur, şehvet MGI X taşan Beyoğlu hâlâ gülüyof, "” - lata hâlâ eğleniyordu. Hele Galatanın meşhur tinin (21) numaralı odasını, raki yi şehvet kokan hayvan bir havâ gi miş, altı misafirden iki kıdl::v  erkek kolları, bacakları biril e rine girift olmuş bir haldt gpir yolada sızmışlar, diğer ikisi d€ zun yere uzanmışlardı. "”._ . Yalnız (R.) meydanda Yi ğ — Soğukkanlılığı ve ânide tasari bif h bir numara sayesinde ükibetten yakasını kuxlll'l*'.». ken, erken çantasını alarak DU likeli yerden uzaklaşmıştı. (R.) kendi işinde ne kıd“n,. naz ve cesur ise, kumarda © bi bette enayi idi. Oynamadığk . mediği oyun olmadığı Bgibİ: y ğuntuya gelmediği oyun da Şenb tu. Hele pokeri çok severdi. ÜT bazlar, hile yolile çok parâstf! mışlardır. <W Adalı Yani adında usta W;,. şörle arkadaşları, Beyoğlunda Fi taki pasajında bir ıpımmı::’, kör oynarlarken (R.) nin işter * parasını boğuntuya getirm” j dir. Cd O devirde olduğu gibi, bagü . Poker trişörlerinin belli başli lelerinden birisi de emontai? Ü Karede «montaj» işlemek işen l şörün evvelâ çok cestr, WW li çabuk - olması şarttır. ÖL Gp gart ta, oyuncular arasıl (a tağı, daha doğrusu « yit buk - bir yardımcısı bul! zımdır. y Montaj şöyle işlenir: Trisör YÜ lere atılan oynanmış kAŞIÜT ae larken, destenin üstüne kOY! gonun, yahut papazın VEYA iya üstüne - o dakikada ü gi cinsten üç kâğıt eline :GF": 4 üç boş koyduktan sonra, * fer ikinci asoyu, yahtt F":w 06 ya kızı kor, bunun üstün€ Kut 4 B * sonra eline ıın,&ıukiiı“f:_"_ mini koyduğumuz ve şekilde kâğıtları biribirin | kar çıkarır, karıştırır işini bitirdikten sonra sar, kâğıdı dağıtacak yanına bırakır, o da dağıtır. Ve bu & kendine üç as, üç ruva, ilh. almıştır, yahüt vermiştir. Çok usla İ şekilde kontra küğıt da İfT ni kendi ellerine kaz: beşka oyuncuları kaybet! - ğat dahi alırlar. —— D ini