13 Haziran 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

13 Haziran 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

-— SONTELGRAF — 13 Yoksulluk içindeki " İN : 1937 memleketlerle bolluk içinde yaşayan milletler ara- sında kavga çoktan çıkmıştır Bunu, dünya sulhu bozulmasın diye konan bir takım kayıtlarla gizlemek mümkün değildir Meselenin halline doğru hiç bir a- dım atılmamıştır. Bolluk içinde ya- şayanlar sıkıntı çekenlere hiç bir şey vermek istemiyorlar ! Maamafih ihtiyaç başa gelince çare de bulunuyor Almanların geri istedikleri eski müstemlekelerinden - Kamerun ugünkü büyük devletlerin ha- Şatirida kömürüm; bakırın, de- | mirin'ne mühim roller oynadığını | dün «Son Telgraf» ın bu sütaen - larında pek şayanı dikkat rakam- lar göstererek okuyucularımıza ar- üyenin — bugüğkü sahayi memlekellerinde ne kuvvet- olduktarımı iktısadi büğünkü teza - iç bir şey isbat et. memiştir, desek yâlan söylememiş oluruz. Bir kışım milletlerin mevaddı iptidalyeden mahrtım " olmalarının bunlara malik olanlara karşı ne bü- yük bir Tekabet ve hüsumete bes bep-olduğunu dâ hatırlatmıştık. Öy le ki'bu mevnddi iptidaiyenin yok- luğu ve varlığı meselesi — ilerdeki harplerin sebebi olacağını iddia e- denlerin dedikleri hiç te yanlış ol- masa gerektir. Yokluük insana çok şey icabetti- rir. Bizde eski bir söz de yardır: «İhtiyaç, ihtıram esasıdır» demiş - lerdir, İhtiyaç olundu mu, İnsari i- cad eder: bulur. Yokluk insan i - çin işte bu buluşun anası demek oluyor. Aradıklarını bol bol bulamıyan | Memleketlerin halkı elbirliğile baş- ka çanelere baş vurmuşlar, yok-0- lan şeylerin yerine başka şeyler koymuşlardır. Meselâ sun'i ipek, sun'i yün, daha neler de neler.. İşte size mükemmel bir istatis- tik: 1980 senesinde dünyadaki ta- bil yünün mikdarı 1,716,000 - ton, | 1935 te ise 1,656,000 tondan ibaret | imiş. Yapma yünün mikdarı ise her | | Portekiz, sene artmaktadır: 1930 da 3,300 ton Yeryüzünde her sene tabii istihsalât — azalmakta, sun'i istihsalât çoğalmaktadır yapma yün çıkarılmış iken 1935 te bu mikdar 53,023 tonolmuştur. Ke- Kü tabil va sunfi ipek te böyledir: | Tabil ipek'istihsalâtı 1930.da 59,596 fon iken 1935 te 49,000 tona inmiş- | tir. Yapma ipek mikdarı ise ayni | seneler zarfında- 201620 462,000 tona çıkmıştır! tondan | Fakat bu gibi maddelerin yerine | konmak için yapılan sun'i madde- | ler arttıkça bunları çıkaran mem- leketlerde yeni bir takım sanayi de bir müğdet çok işe yarıyor, bir çok a- Meydana . çıkıyor, bu sanayi dama iş bulunuyor, lâkin birden - bire sönerek bütün © adamcağız- ah lar da işsiz ör! İşte bun - Gan da işsizlik buhranına yoni bir ve edilmiş oluyor. Şim - diye kadâr tutulan istatistiklerden toplânön malümat Kop bu hakikati gösteriyor, Demek ki bu gun'i me- vaddın yapılması derde deva ol - maktan daha çok uzaktır. - Zaton bugünkü yapma maddeler tabif mevaddın yerini tutacak kadar bol | bol yapılamıyör ki... Hulâsa şu mevaddı - iptidâaiyerlin memleketler arasına müsavi ola- dünyadaki rak taksim edilmemiş olması çıka- cak kavganın ne bitmez, tükenmez bir halde devam edeceğini . göste- riyor. Bugün Amerika, İngiliz İmpara- torluğu, Sovyet Rusya, Holanda — gibi zengin topraklara Mâlik olan devletler kalkıp ta kendi yerlerinden teda - “kârlık etmiye hiç'bir zaman Tâzı değillerdir. Bunlardan hiç biri kal- kip ta ne Almanyaya, ne İtalyaya: — Geliniz, siz demirden, kömür- den, bakırdan, şundan, bundan çok sıkıntı çekiyorsunuz. Size şu ma - denlerle dolu yerlerimizden — bi- rer parça verelim, derdinize çare bulunuz! demek niyetinde değil « lerdir. Fransa, Zekeriyya Sofrası Yazan: AKA Gündüz bir tanesi yanıyor. Salonun loşlu. l ğu, sükütiliği insana hüzün veri - yor. Biri esmer uzun boylu, kırk beşlik bir hantmefehdi, ikisi güzel ve genç... seccadelere doğru yürü- düler. 'Yalnız şunu biliyorum, bun- ların hepsine birden (Molia Bo - yinkiler) ve Iki kıza da (Çifte kum- rular) diyorlar. Ana ilı ız) ki- bar şeyler. Babaları ölmüş, epeyce gelirlerile yaşıyorlarmış. Annenin sesi gür bir soprano ses. Kızların- ki soprano değil, sobert değil, bir dokünaklı. İnsanın içini ürperti - yor. * Ânne ortaya oturdu ve çok güzel bir şey okudu. Surei Yusufla Su- rei Zekeriyyadan — üçer üyetmiş. Prenses söyledi. — Sözleri anlıya- madım amma, kadının sesi içime — işledi. Kızların okudukları aşirmiş, z Sonra Üçü birden, küçük bir koro halinde kasideye başladılar. Son lmba da gözlerimden yavaş yavaş silindi. Kalblerimizin çarpıf'tıla - rını işitiyoruz. Ben bir vecd için- deyim. — Nerede bulunduğumu- ve ne olduğumu unüttüm. — Ühreyi - liğin müphem havası benliğimi kap- lamış gibi. Yaşlı hanımefendinin sesi git - tikçe derinleşiyor ve saçlarımın di- binde dolaşarak sinirlerime, ilikle- rime işliyor. — Avuçlarım terliyor. yanaklarım yanıyor, şakaklarım dı- şarı doğru atıyor. Fakat içim üşü- yor. İçimde bir sert rüzgür dolaşı- yor. Sonra boğazımdan ciğerleri - me, oradan kanına karışan, içimi yakan bir ateş hava... Bu sefer a- vuçlarımla yanaklarım buz kesili- yör, Ölen annerai, kardiyak baba » Yoksulluk içindeki memleketler- le bollük içinde yaşıyan milletler arasındaki kavga çıkacak değil, çok-| tan çıkmıştır. Fakat bunu bugün bir takım şekillerle ve dünya sul - hu bozulmasıri diye konan bir ta - kım kayıtlarla gizlemek istenmek- le beraber meselenin ha hiç bir adım atılmış de, Umumi Harpten sonra Almanyanın übiyetile elinden alınmış olan müstemlekeleri tekrar geri almak için Berlin hükümeti uğtaşmaktan hiç geri kalmamıştır. Öyle ki, ha bir kaç ay evveline gelin kadar İngiltere le Almanya ara -< sında bu mesele tazelenmiş, Alman- yaya bir takım müslemlekeler ve- rileceği söylenmişti. Fakat Londra hükümeti bu bahsi uzatmadan ka- patmış oldu. Osmanlı İmparatorluğundan ol « sun, Almanyadan olsun alınan yer- ler Cemiyeti Akvamın mandası altına konmuştu. Alman müstemlekelerinde bu manda de- vam ediyor. Fakat manda altındaki memleketlerin oralardan çıkan me- vaddı iptidalye itibarile pek fakir vesayeti, oldukları, yapıları hesaplardam an- laşılmaktadır: Demir, bakır, kömür, çinko, kalay, “ve petrol” iliba rile * bunların — istihsalâtı sılırdan yukarı değildir. Buraları &llerine geçirmiş olanların çıkardıklar sapl çıkan he göre, şu müstemlekelerden Pamuk daha azdır, yün daha çok değildir kurşun bile azdır İpek te pek azdır. Olsa olsa biraz zeytinyağı İstihsâl — edilmektedir. Fosfat, keton tohumu, kenevir, su- sam gibi ikinci derecedeki mevaddı daha çok değildir. afih başka türlüdür gün istihsal Almanların — iddiası Bunlar eğer bu - | üstemlekelerden çok — şey edilmiyorsa şimdi oralara hâkim olanların iyi çalışmadıkları- ni iddia ediyorlar: 1 — Bize veril- çıkarırız, neler? diyorlar.. Fâkat bu-mesele bu-halde kala- cağa da hiç benzemi, yoksul memleketlerin bir gün bir harp açmalarının önüne geçmek I- çin ne yapılacak?.. Buna dair ortaya sürülen fikirs lerden de yarın bahsedeceğiz. İptidat medde yoksulluğuna rağmen, Almanyoda hiç durmadan işleyen bir çelik ve cum fabri bilmem, kendi kimse- sizliğimi hatırlıyorum. Bu satırla- Ti yazarken bile. Aşir, ilâhi, âyet, kaside, namaz bitti. Her kadın, kendi şamdanının önünde ve hepimiz bir ağızdı prensesin söylediği şu cümleyi ü çer defa tekrarladık: — Şelat Toyotred! San lâmba da söndürülmüştü. — Şelat çerağını nurlandırınız! Bunu ezbere öğrenmiştik, — Bu, şelat mumlarını yakınız kumanda- &ı imiş. Hep birden kibritleri çak- tık ve mumlarımızı yaktık. Hepi - miz kırk yemişten biraz yedik, da- ha doğrusu çöplendik. Konuşmu - yoruz, bakışmıyoruz, kıpırdamıyo- tuz. Her mum yakan bir niyet tu- tacakmış. Ben prensese yalan söy- ledim: — Babamın tuttum, Fakat hakikatte hiç bir niyet tut- madım, Çünkü tutacak hir niyetim yok. Babamın kalb hastâlığının da şelat âyini ve kurbağa marka is - sıhhatı için niyet permeçet biliyorum, Yatak odamın bol ışığı içinde gö- züme çarptı: Çalıkuşu - Feridenin tombul yüzü sapsarıydı. — Nen var Feri? Hemen ve sertçe cevap verdi: — Benim (mumun hepsininkin - den önce söndü, | — — Sahi, şimdi hatırladım. — Hepsinden önce söndü dedim ya. — Söndüyse, söndü, bundan ne çıkar? y - Tuttüğüm niyet çıkar. Âyin- Gden önce prenses anlatmadı mı? — Peki, Sen ne niyet tuttun? — Ben mi, şey, ben ... mumile geçmiyeceğini olarak bana baktı ve elini omuzu- ma koyduktan sonra: — Ben.. şunu tuttum, dedim ki: Nişanlım bana sadık olmıyacaksa, ve sadık değilse mum hepsinden Önce sönsün, Omuzumu sertçe sarsarak ilâve ettir a Benim mumum ıöqdğ işte, "f » O halde | Sesi boğuktu, gözleri dolu dolu | — HIKAYE sin de bakınız, biz oralârda neler | İ Yaza B ilmem siz de tanır mısımız? Her akşam Beyoğlunda bir a- şağı, bir yukarı dolaşan ve niha » yet tanınmış bir pastacının came- kânında manken gibi saatlerce otu- ran Hulkiyi oralarda tanımıyan yoktur. Hulkinin babası oldukça zengin bir adamdı. Öl zaman Hulkiye bir insanı mükemmelen geçindire - cek derecede irad getiren miras bıraktı. Hulki babası öldüğü zaman olmasıı hen başka miras har vurup harman ga - vurn İradları iyi idare etti. Hattâ bi - riktirdiği bir kaç kuruşla iradın üzerine bir irad daha ekledi Herkesin bir merakı ve bir de | | | kızdığı şey vardır ya.. Hulkinin de | merakı av, ve kızdığı şey de ev- lenmektir : Zeki Cemai BAli Akcedağ köyüne gelen Hulki ';f şamları büyük av köpekleri ık»; larda dolaşmıya- başlamıştı. ÖÜRL gibi köylülerin de işlerinin et © zamanları idi. Ekinler tarlada, ? ruyor, bostanlarda da bütün 26f7 vat taşıp dökülüyordu. Alaca İf ranlıktan gece yarısına kadar ŞTT mıya mecbur olan avcı köylü Hulki ile birlikte gelebiliyor Hulki bir gece yapayalnız ik' köpeği ile yola çıktı. Dağlardâ laşti Bir izi yakaladı. Fakât şey bulamadı. Yürüdü, yürü! hayet Koyupınarın başına gt"d".ı Di Si av için en mükemmitl yerdi. Yavruları ile birlikte BE ayılar bu yar başına otururlar, ra dere kenarıma su içmiye ine” | di. Hulkinin bugün canı sıkılıyöf Hayatta yapayalnız olmasına ve | pansiyon köşelerinde ömrünü ge - | çirmesine Tağmen arkadaşlarının evlenmek teklifi karşısında birden- bire köpürür: —Haydi Allah aşkınıza. ben derisiz başımı belâya sokamam. derdi. İşte bir kendinize bakın bir de bana.. İstediğim yerde yiyorum, içi - yorum, geziyorum. Karışanım yok, canım sıkılırsa yatıp - uyuyorum. Gece yarısı aklıma eserse sokağa çı- kıp bit eğlence yerine gidiyorum.. Filhakika Hulkiyi senelerce bu fikrinden kimse vazgeçiremedi. Bü- tün evlenme tekliflerini — reddetti ve bütün sevgisini tazı köpeğine ve bir de çiftesine verdi. Av mevsimleri onun için bay - ram günleri olurdu. Çiftesine sarı- hp tazısını,da yanına alınca köy - den köye dolaşır, mevsime göre av-, lanıp zevk alırdı.. Son senelerde bir ayı avı merakı- na düşmüştü. Bu ne zevkli öluyor- du. Hele üç beş arkadaş bir araya gelip bir de ayıyı sıkıştırdılar mı? Oradaki zevk bir dakikada milyon- larca lira kazanan borsa acente - sinde bile olamazdı. ... Yazın sön günleri idi. Ayı avı için Gülmek istedim boğazıma b şey tıkandı. Gülümsemek istedim, dudaklarım litreyip gerildi Birşey söyliyemedim. Diyemedim ki: — Kız! sen okumuş bir insan « sın. Bayağı muma ne inanıyor - sun? İnanmıştı. Ve inanmakta hakkı vardı, çünkü Feride tam numara standard bir Şarklıdır. Kanının ya- TıBı ve terbiyesinin dörtte üçü çöle den akıp gelmiştir. Ona bu işin saçma olduğunu söyliyemezdim, Şarklı ruhu bana küşerdi. Kalbini incitmiş olurdum. Mademki inan - mıştı ve O tesirin pençesine düş « müştü, susmalı! Bunun yarımı, ö - bürgünü var, Sinirleri ve mistikli - ği yatışınca konuşurum. — Yatalım Feri! Ses çıkarmadan başını (peki) di- ye eğdi. Fatalist arkadaşımı hazır- lanmış sedire yatırdım. öptüm, ben de yatağıma girdim Lâmbayı — söndürdüm, gözlerimı kapadım. Sinirli zamanlarımda a- çık gözlerimin etrafında uçan mi- h Ealak vi l ü yi Örttüm, | du Burada da durmadı ve Of içine doğru daldı. Güzel bir çam ormanında şarkılarla çağlayan buz gibi Si şında oturdu. Subah kahvalt yaptı. Sonra yattı ve uyudü- - Gözünü açan Hulki hayret W':, de kaldı. Baş ucunda bir köylü Ti oturuyordu. Kucağında bir KW vardı. Hemen sordu. — Sen kimsin?. Kız, kucağındaki küfuyu w""' ye devam etti ve sesini çıkâri dan eli ile çam ormanının &İt fındakıi düzlüğü gösterdi. " Orada köyunlar hafif çanla seslerine yürüyüşlerini uydur otluyorlardı Hulki bu dakikada hiç düymali” ği bir heyecanla sarsıldı.. KİK gl olarak kollarını boymuna d";:mi güzel bir kadının yumuşak P ge omuzlarında hisseder gibi oldu- " - redi ve köylü kızma yakli sordu: git ğ ti — Kız senin adın ne? — Fadime., — Hangi köydensin?: — Karacakayadan.. — Kimlerdensin. â — Babam bildir yal öldü. ANDE bilmiyorum. Küçük iken ::': lar uçuşmağa başladı. Bunlıf:: kıvılerm halinde, kâh muml"w. Jinde ışıklardı. Yaşlıca, usUN |. lü, esmer hanımefendinin def yi. den gelen sesi, ikiz kızlarınıf zel seslerile karışarak kuli da çınlıyordu. Bilmiyorum kaç saat l'—'î“’kî:; bir ses işittim. İnce bir W Kımıldamadan, — sormadan dim ki Feride ağlıyor. Bu fnce hıçkırık uzüu9 sarüat seslendim: — Sen ağlıyorsun Ferif Saklamağa lüzum görmedi” — Evet, dedi, Ag:ıyufum*h çert — Ağlamak sana bir fer# geei yorsa susayım. İstediğin * la. Fakat elem veriyorsa” — Elem veriyor. Ağm'”"n“ıi' yoörüm amma uzun uzüN. hıçkıra ağlamak istiyorum- — Konuşalan mı? — Sen söyle. Neler söyledim? Ne ledim. Onun duygularını İf den, teselliye çalışır şeyİ meğe uğraştım. Ben #ÖYÜ

Bu sayıdan diğer sayfalar: