- leketi 4—SONTELGRAF— 7 Haziran 1937 Avustralya ! yaşayanlar zengin olmıya lüzum görmüyorlar ünyanın en mes'utbir mem- — Burada Parada hiç gozlerı olmu yan Avustralyalıların çeşit çeşit spor- larda şampiyon olmak için besledikleri hırs çok kuvvetlidir Avustralyalının güttüğü hedef şudur: Çok ka- Anuslralgalıların daima dast geçinmek istedikleri Japon meeli: İn diği münasebatından — bahsederken ğer bugünkü İngiliz imparator - luğunu teşkil eden parçaları gözü- nünden uzak tutarsak büyük Bri- tanyanın dünya siyaseti anlaşılmaz | bir hal alır. İngiltere demek yalnız Büyük Britanya adaları demek ol- madığına -göre bu cesim-imparator- Tuğun diğer hassas noktalarını a - ramak icap ediyor. Garip tecellilere bakınız: Lon - dra hükümetini çok dost olmak istediği bir devlet farzedi: devlete düşman olan bir dominyon olduğunu işittiğiniz zaman hayret etmeyiniz. İmparatorluğu — teşkil eden daminyonların kendi kendi- lerine başka başka emetleri, hedet- | leri, menfaatleri vardır. İmparatorluğun parçaları için - | de son bir asırda en mühim bir te- rakki göstermiş olan bir memleket isterseniz Avustralsayı hi ustralya pek başka bir mem- leket imiş. Bir kere memleket, cömerd bir toprak. Her şey-yetişiyor, hem de her şey bol olarak yetişiyor. Hayvanat, çok, Nebatat, pek çok. Hububat pek çok... İngiltereden vaktile Av yaya gitmiş, yerleşmiş, orada ne - silden nesile devam eden İngiliz - cön ler, anavatandaki çok farklıdır. Avustral — Nasıl? ne oldu? diye sordu « giyorlar: yacak mı? Hati- zası düzelemez mi? — Şimdilik bilinmez. Arkadaşla- ra rica ettim, ellerinden geleni ya- pacaklar, Beklemekten başka çare yok. — Sebep olmak ıstırabı... — Bırak onu. —Dimağ, sinirler, vücut bu âkıbete hazırlanmış, böy- le görünüyor. Bugün olmasaydı örine. keddünr git G ea devletlerle | g. Bu | pek | kardeşlerinden | | çok | Edebi Roman No:19 Zekeriyya Sofrası Yazan: | tiyen ayunlarda birincilik isterli zanmak değil, fakat hayattan mümkün oldu yahlarda para ve kazanç hırsı yok. Bol bularak bol alışmış olan bu yeni memleketin halkı ken- di yediklerini başkalarından kıs » kanmazlarımış. ek ki Avus - | tralyalılar en ziyade müsavattan hoşlanır adamlarmış. Aşıtı kazanç hirsi olmuyan Avus- tralyalılafrın en Mmerak üttikleri şey: spordur. bünyeli, lyali için bün-; dan büyük zevk yoktur. Şunu da söyliyeyim ki Avustralyalılarda gözlük kullanan da azın azı imiş! Çünkü gözleri de çok — sağlamdır. | Sporlarında da hep göz açıklığı is- ağ yetişmiş olan Avu Tenis gibi. Zaten tenis şampiyonları da çok kere — Avustralyalılardan — çıkıyor. Bilârdo da keza, Avustralyalılarda mak istiyen milyoner ol- yoksa da çeşit çeşit sporlarda birinci olmak, şampiyon- Tuk kazanmak — hirsi küvvetlidir. Az çoök zengin olabilen bir Avus - tralyalının gayesi Mümkün ol - duğu kadar genç yaşta işi, gücü bı- rakarak hayatın tatlı taraflarile Mmeşgul olmak ve spor havadi: rini takip etmektir. Avustralyalılar öyle «büyük &a- | dam» filân diye başkalarını kendi- lerinden yüksek görmeğe de alışık değillerdir. Meselâ sabık İngiltere kralı daha veliahd iken Avustral- | Veliahd halk le - tmişti. nın en a ması çok seven bir gençti Avustralyalılar onun bu şadeliğini halk severliğini göstermesini bek - lememişlerdir. Veliahd gelir gel - mez kendisine el üzatanlar çok ol- muştu İngiliz imparatarluğu dahilinde | €n demokrat olanlar Avustralya - hlardır A tralyadan bamhaşka r: Çün- ticaret ve bir yer varsa o da Kana kü Kanadalılar iş, anç adamlarıdır. ise çok kazanma çok lezzet almağı düşünen İmsan - lardır. İngiliz İmparatorluğunun en mü- him bir parçası olan “—Avustralya umumi harpte asker vermek su - retile anavatanın yardımına köş - muş, fakat şimdi de artık impara- luğun işlerinde sözünü geçirmeğe başlamıştır. Avustralyanın da kendine göre meseleleri, dertleri vardır: Bu dert- lerden mühim bir kısmı Avrupaya da temas ediyor. Bakınız nasıl? Almanlar fenni surette sun'1 ya- pağı vücude getirmişlerdir. Bunu sataecak pazar da buluyorlar, Hal- kullanan bir milletidirler Fakat | ğu kadar lezzet almal almak Avustralyalılar uzun boylu ve iri yarı insanlardır. Bütün merakları spordadır. Dünya- z gözlük buki Ayustralya koyun, ve yapağı memleketidir. keçi, Kar yün na böyle bir rakip çıkınca şünmiye meebur oluyor. en eşya is mal ol den gi e paha Avustralyalı! ket nin lâtımı satamazlarsa ne yapacaklardır? Avustralyalılar İne Bültereye şarap gönderip satmak is- tiya at bu da pahalıya mal için İngilterede müşteri bu- yör. Avustralyanın yeni yet şen gençleri güh Amerikaya, göb Londraya giderek kaldıkları olu - yormuş. Bunlar , Harbi umumide Avrupa cephelerine dair yazılarla kulakları dolmuş olanlardır. Hulüsa şu son haftalarda Londra- da toplanan İmparatorluk konfe - ranğı münasebetile İngiliz gazete- lerinim münüsebet getirerek- bah- settikleri Avustralya, görülüyor ki, yepyeni bir memlekettir. Bu'mem- leketin, dediğimiz gibi dertleri de vardır. Avustralyanın” mahsulâtını İngiliz İmparatorluğunun , diğer yerlerinde satmak olmuyor. Başka (Decamı 7 inet vayfada) Avustralyalıtar kadar rekorlar edim ballandıra ballandıra an- Jatıyordu: — Hele gözleri!... ri yök mu?... Nadide bir çift si; pırlantaya benziyen o fettan. gö ler!... Güzel yüzüne işık veren iki kor parçasını andıran gözleri Hele © gözle- h sözünü ke Ç , dedi; bi içimizde kul Ferhat a müsalt asri önünde tut! edim arkadaşının bu y arı şaka adı bile; o, şimdi ün zenginliklerini dökmek, mak, bu nadir ele geçer vücudü ar- kadaşlarınm arasında medhetmek, öve öve göklere çıkarmak iştiya- kile yanıyordu. Aralarında en az kadın macera- sına sahip olmakla tanılan- yalnız © idi; Nedimdi... Şu, toplandıkları odada dört- kafadar arka ara - sında hu sön ye emsalsiz muzaffe - riyetindet” bâhsetmek — onutr için bir zevk, bir haz oluyordu... Hem bu anlatışla arkadaşları arasındaki beceriksizliğinden — kurtulduğunu hissediyor; *Dutmuş durmuş da türnayı gözünden vurmuş, mese - line uyan bu son avından bahseder- ken herkesin kendisine gıpta etti- ğine inanıyordu... — Ensesi mi?... Toz pembe bir güderi renk ve yumuşaklığında, - bir cildle ürti ensesi, yiha dağıtan olgun ve eftalilerini andıran bir ne- n beli - nin ekile dolgun kalçalarına el tikt bir nazla yerleştirilmiş gibi görünür; elleri bir çift beyaz yav- ru güvercine benziyen yumuk el- kri, insan gönülleri ile oynamak i- | sana!... şaheser iki sütunu halinde gözlere güler... Ahp kadin ne kadındır o | çin yaradılmış hissini veriyor in - | | Mevzun baldırları hilkatin usta- | lığına en büyük bir delil, tabiatuye| HIKAYE lıklığı uzaktan bakarken hissedilen | ısırılınca a- | Hiza mayhoş bir lezzet, nefis bir ra- | kandırıcı | : Burhan Cevat gn Cevat tekrar - Nedimin SÖ? kesti; — Pnkâlâ Neclm, biraz da hisie gelince: Size Wi asız diyebilirim: izir tahğif ve tasavvur edilebilen bütünN !“L zellikler, bütün — ineelikler, l“'nne_ meziye bu nefis hilkat nüfü sinde dyakı dakat, onun öz mali; 5'"“ k bir vücutle tabiata d0 e sonra insanlara mal olmuş 0150 rek İ Fazileti, ruhlarında, w reketlerde aramağa lüzüum aşk mâbudunda, her hareketı t iş, her düşünce faziletten bârt İ" bi bir şey!... Ndeim uzün süren sözlerin fi lece son çekti: l — İşte, bu malikiyet bendt kadar mağrur ne kadar hodg'f, düşünce hasıl ediyor sİz Böyle bir ha: olan insanın neşesi ve gurür? ut yaşıyorum... Darısı başınıza! * O gün hava çok sıcaktı... kanın boğucu — havasında terliye akşamı z0r — bulan günün yorgunluklarını din Ban ” terliy çei endif vası” müy” miyt mek için erkenden evine, YAY na koşmuş, yeni metresinin T ık ağuşanda dinleri! kendi kapısının Cebinden arı Çi ikarıp öyleft yı açacak unup dökü gül*l banyosunu ve sadık metresile karşi meğini yiyecek, yorgun nu mefresinin — göğsünde, dimağını da onun ruhunda & direcekti. Anahtarı kapıya sokmiya ;edi) 6 tner sanfati ,.uı' AKA Gündüz başka bir gün, başka bir vesile ile, belki de hiç sebepsiz olacaktı. — Belki bir hastalık neticesi? — O da olabilir. Uzun hayat ve | sinir buhranları neticesi de olabi- | lir. Şimdilik birşey denilemez. Her | tırılacaktır. Ne yazık ki di- )i de hafızası da açılsa bir avuç pör- Fük ' et, bir avuç ke şayacaktır. Üç dost birer canlanmış clem ha- linde biribirinden ayrıldılar. Zekeriyya soframı cinayotinin kar Önce lür gihi sanılan herşey birdenbire bir kördüğümle düğümlenmişti. Düri biran, tahammül etseydi,her muamma çözülecekli. Kadıncağız söylemek için çok çabaladı, çok e- for sarfetti, fakat söyliyemedi. Za- ten söylemekle söylememek ara - şey araş; k olarak ya- sında büyük bir ruh ve sinir müca- İ geçirmişti. Ve tam söyleme- ğe karar verdiği zaman bu felâket geldi. Artık hastahaneden de alışmış - | lardı, her gün saat on ile ön bir â- rasında telefon çalar ve gazeteci - nin sesi duyulurdu: — Hasta nasıl? Ve her gün ayni cevabı aliyordu: — Eskisi gibi. Yirminci günü iyice bir. haber aldı. Hastahareye gitti ve parava- nanın arkasından hastaya baktı. Bir kalıp gibi yatıyordu. Yüzü- nün sağ yanı sarknuş, ağız kaymış. Gözler buzlu camdan daha mat. Z arasıra m: 'a benzer ses- rıltı sokuldu. Yorganın üstündeki sol elini tuttu. M ük ve çükür- daki mavi gözlerini döndürüp bak- Bi tı. Yirmi sene evvel İstanbulu çıl- dırtan bu mavi gözlerde bir mâna kırıntısı bile yoktu, Yalnız o da eli- ni tuttu ve hafifce sıktı. Bunun bir şefkat eli olduğunu hissetmiş mi idi? Gözler bakıyor, karşısındakini süzüyor, fakat hiç bir mânâ ifade , etmiyor, büsbütün harap olan zündeki çizgilerin bir ucu bile oy- namıyordu. Hastabakıcı kız yavaşca anlattı: — Bu hasta iyi olmıyacağa ben- ziyor beyelendi. Bu zavallı neyi nizdir? Onun çok derin ıstırapları var. Ben nöbetlerimde dikkat edi- yorum, vücutce hiç bir acısı yok. Bunun acısı ruhunda. Biz bu işleri anlarız beyefendi. On bir senedir neler, neler gördüm. Fakat bunun kadar içi acıyan, manevi yaralar- la dolu bir hasta görmedim. Akra- banız mı bu beyefendi? Bu zavallı neyinizdir Efendi: Niçin öğreni Hiç. Öyle! Hiç bir şeyim değildir. Çok eski bir komşuluktan başka bir il- gim yoktur. Tamamen bir şefkat duygusu. — Öyleyse ben de size ayni duy- gu ile bazı şeyler söylemek isterim, Beyefendi! Bu kadıncağızın iyi ol- maması iyi olmasından daha iyi - dir, ek istiyorsunuz. — Böyle mi kalmalı? Merhametsizlik — etmiyorum. Kendisine çok acıdığım: için söy -- lüyorum. Kendine gelirse, biraz da sarsak kalırsa nme olacak? Hayatı büsbütün cehennem olacak. Çünkü © vakit hastahsneden çıkarılacak- tır. O zaman ne yapacak? — Belki kendisine hafif bir iş bu- | labilir — Yazık ki bunu bulamıyacaktır. ” | — (Yavaş) Bu kadın bir hasta- lık koleksiyonudur! — Ne diyorsünüz hemşire?! — Evet. Kan tahlilinde netice müsbet çıktı — Ya... — Yalnız bu kadar döğil, Bakı- nız Kenarını açtığı battaniyonin al- tından kadının zâyıf, çıplak sol ba- cağı göründü. Diz kapağının etrafı ile baldıra doğru feci bir manza- Tü... — Bunda cüzam varmış. — Vah, vah! — O kadarla kalsa, — Bu zavall kasırgasına uğramış. — Böyle bir bedbahtif hasıeif ilışında' n işi VaT z — Siz het gün böyle aolAFİR y şılaşmak için mi hasta ğ dünüz. . — Hayır. “ı_;l- nizin var oldu; gnrıml)m .,ıi yerlerde de yirmi otu? — Pora aklımdan geçeti VD zu olmamışlır. bir yükün altına gmınıı aw*' Genç hastabakacının Sİt yacaktı. Fakat ağlamadı- fifce eğerek selâm. veriP ı'd Hasta yine mırıldanır gb çıkarmağa başladı. — Gensini: guulsma ı’ bulabilirdin — Öyleyse neden bu lı""’ titredi ve yanakları ©! Bü”'y çer gibi, koşar gibi çıklı: — Maviş! sesimi ı:ı