| | L Avrupanın tepesinde büyük - biristifam işareti dolaşıyor: ne olacak ? İngiltere ve Amerika filolarının muayyen hedefler üzerinde birleşmesi ihtimalleri Avrupayı telâşa verdil! Böyle bir ittifakın kâğıt üzerinde kalmıyacağı- nı gösteren müsbet alâmetler eksik değildir - dİngiltere ile Amerika dostluk kadehlrini tokuştururlarken, bir çok muahedeler arasında boğulmuş kalmış olan Avrupağı bir telâştır aldı ile Amcrika bir kere sonra her iş et ondan laşır; diyen ve iki leke! ini elele vermiş in artık düze: anlar az değil- dükçe dün, naatinde gelirse şu son zamanlardaki İngi- Tiz-Ar asebatı »harpten sonra- bu kadar derinleşmemişti. Bunu gösteren pek mânâlı mi « saller, tezahürler vardır: Kekiden bir İngiltere demek olan, &: tiklâlint elire alan Amerika müt- tehit hükümetleri her vesile ile İn- giltereye yürekten bir metrbutiyet. göstermekten geri — kalmıyorl. İngiltere kra tâac giyme mera- simi bu- te; 8 vesile olduğu gibi Amerikanın vatanperverlik teşkilâti olan meşliur Cincinatti cemiyetinin geçenlerde 153 üncü yıldönümü kutlulanırken ilk defa olarak İngilterenin Vaşingtondaki sefiri de bu cemiyete dahil olmuş | ve merasimde hazır bulunmuştur. | İngilterenin Vaşington büyük el- çiliğini gören Sir Ronald Lindsay İngiliz diplomatlarının en ileri ge- lenlerindendir. Bu büyük elçi bun- dan on sene evvel de İngilterenin Ankara sefaretini ifa etmiş ve Mu- sul müzakeratının başından sonü- na kadar Türkiyede bulunmuştur. ikadaki vatanperverlik ce- 153 sene gibi bir mazisi ve Şimali Amerika- nin istiklâl mücadelesine kadar çıkan bir tarihi var demektir. Şim- diye kadar bu cemiyete tabii ne bir İngiliz elçisi dahil olmak istemiş, ne de cemiyet bir İngiliz elçisini â- Ş Zâsi arasına almağa teşebbüs et -« miştir. Cincinatti cemiyetine şim- Vaşingtondaki Edebi Roman No:12 V (Deyli Ekspres) yük elçisinin girmiş olması Ameri- ka ile İngiltere arasındaki dostlu- yalraz iki millet arasındaki his- siyattan ibaret kalmıyarak iki dev- letin siyasi münasebatında da ne kadar derinleşen bir samimiyet vücüde gelmiş olduğuna bir delil yılmaktadır. Son aylarda bu münasebat naza- Zekeriyya Sofrası Yazan: AKA Gündüz — Dedim ya, gazetecilik., Dedi, Gülüştüler. — Bir hâdisedir oldu. İş adliye- <ye geçti. Adliye neşrini münasip görmüyor. Bu tamamen insani ve içtimaf bir düşünce neticesidir. Siz de bu fikirdeşiniz şüphesiz. — Evet, fakat katil... — Otopsi olsun, tetkikat olsun, bunu meydana çıkarıyor. Yani?, Yani Ahmed Müslim önce Canse- veri sonra zenciyi öldürüyor — ve hemen intihar ediyor. — Otopsi belki bunu böyle gös- terebilir. Başka delilleriniz var mı? — Evet. Gerek zenci, gerek Ah- med Müslim Canseverin apartma- nında misafirleridir. Tabancanın podesüet kılıfını Canseverin dola- bında bulduk. İlk ölen Cansever- dir. Binaenaleyh o katil değildir. İkinci ölen zencidir, — katil o olsa san ölmesi i&zım geliyor, kursun- ların seyirleri gösteriyor ki katil ve müntehir Ahmed Müslimdir. Ölenler içinde katil ve müntehir yöoki — Etme dostum! Evet ısrar ediyorum. O halde biliyorsunuz? Biliyorum, fakat katili değil. Bilmediğinizi mi biliyorsu « 1 nuz? — Şaka etmeyiniz, katili bileni biliyorum! — Yatl. — Evet! Birisi var ki katili bili- nazırt Blombergin Italgayı ziya ı dikkati çok celp eden bir hal al- miştır. Meselâ Amerikâ reisi cum- huru Ruzvelt tarafından Avrupaya | tetkikat yapmak iİçin, itimad etti- Bi bir murahhasın gönderilmesi bu yolda atılan mühim bir adım ol du. M. Norman Davis şeker kon - feransında Amerikayı temsil elmek üzere Avrupaya gelmişti. Fakal tazifesinin daha pek şümullü ol - düğu çok geçmeden anlaşıldı. Mil- letler arasında iktisadi bir konf. rans toplıyarak ondan sonra da $i- işlcer, silâhlar azaltmağa teşeb- is fikri gitgide çok bahsedilen bir mesele olmuştur. #imerika parlâmento mahafilin- de de Ruzveltin bu >tasavvurları kuvvetli bir müzaharet görmekte- | dir. Geçen gün . verileri bir takrir İngiliz - Amerikan münasebatinın istikbali için Amerikalıların ne dü- şündüklerini gösteriyordu. *Son Telgraf> n bu sütunların- da bu takrirden bahsedilmiş ve İn- giliz - Ameril Httifakına dağru ne büyük bir temayül ulduğu anlatılmıştı. ngiliz - Amerikan ittifakı yakın- da vücude geldiği zaman bunun di- ğer muahedeler gibi ıt üze yazılarak belki de yaln ü de Kalan misaklardan olma- ne gecit ümteri v-pılmişte yor. Hiç olmazsa görmüştür. — Bunu bana söyler misiniz? — Hizmetçi Düriye kadın! — Zannetmem. — Bu kadın katili görmüştür. Çünkü ben telefonda bunu iki de- fa sordum, Birincisinde yavaşca te- lefonu kapadı. Cevap vermedi. kinci defa açtım ve ısrar ettim. Yi- ne cevap vermekten çekindi. Pa- kat öyle bir şaşırtmaca yaptım ki.. — Neticesinde siz şaşırdımız. — Neden? — Çünkü Düriye kadına cevap verdirmiyen ben idım! — İşte şimdi de ben hayrete Güş-| tüm. — Mühim mesele değil. Bir ziyarete gitmiştim. Telefon çalınca Düriye ile beraber dinledim ve her ihtiyata riayet için sözü kestirdim, Cevap verdirmedim. Düriye ka » din katili biliyor mu şimdi? Uzunca bir düşünmeden sonra: — Siz mükemmel bir polissiniz. Fakat bana da #«Acemi gazeteci> diyemezsiniz. Benim kafamın — i- çinde bir nokta var. Onu değiştire- mâasına dikkat edilecektir. Onun t- çin İngiliz - Amerikan itlifakı yazı le değil, filiyat sahasında «zimni> olarak sessiz, sadasız kendiliğinden vücüde gelecektir. Amerikalı meb'us M. Diesin ver- diği takrirde İngilterenin en ziya- de hassas bir noktasına temas edil- miş ve İngilizlerin endişelerine ce- vap verilmek istenmiştir. Bir muharebe çıkarsa İngilte - renin tabif olarak düşündüğü şey Bü Britanya adalarının iaşesi « dir, açlık korkusudur. Amerika ile ittifak olunca Avrupada bir harp zuhurunda İngilizler, Britanya ile Şimali Amerikayı ayıran Bahri M Atlasi cihetini artık düşün- eceklerdir. Bu tihetin emniye- tini Amerika donanması üstüne a- lacaktır. Zaten iki Anglosakson mem « leketi arasındaki dostluğun bu ka- dar sıkı bit şekil almasına sittifak» | demekten fazla bir şey de ki mesai diyeceklerse de ittifaktan fazla olarak bunun kuvvet v mulü çok geniş bir mahiyet ala » caktır. İki donanma dünyanın bü - yük denizlerini aralarında taksim (Devamı 6 1ce sayfada) evcel de Napoli kıyılarında böyle deniz bilmekliğim için bazı şeyler öğ - renmeliyim. Ne gibi mi? Meselâ bana on dakika için morga girme- me müsaade etmenizi rica etmeli- yim. Bu ricamı siz kabul etmelisi- niz. Beraber gidersek daha iyi olur sanırım, — Gizli kalacak olduktan sonra niçin olmasın? Gideriz. Fakat — üç çirkin manzaradan ne çıkar. Onları tanımak istiyorsanız hepsi de çek- memde duruyor. — Fotoğrafları m? — Evet,.Canseverin eşyası ara » sında çıktı. Çerçeveli çerçevesiz bir sürü fo- toğraf çıkarıp masanın üzerine serdi, — İşte bu Ras Feddanın şimdiki rTesmi. Bu da eski bir resim. Zenci- lerin yaşları belli olmuyor ki. Dikkatli baktıktan sonra: — Evet, dedi. Söylediğiniz gibi hep biribirleirne benzerler. Bunu tanımıyorum, — Bu da Ahmet Müslim. İşte pa- saportu, işte ikamet vesikası. Rand- man nasyonal ithalât ihracat şir ek lâ- | —HİKAYE Münir Süleymen Çapa! Yazanı Eski ile yeni... idayet yedi yıldan beri beâi- ber oturduğu melresi Neri- mandan — adam akıl! bikmış, usanmıştı. Arük onü, en cm e süyü alınmış ve yalnız posası | kalmış bir yemişe benzetiyosdu. Bu- | dayet durmadı: Hemen atıldı. nun için, akartmanına yeni yeni mev» | dını otomobilin istikametindet sim yemişleri almak, bunlarla dudak- | virdi. Muhakkak bir ölümden | tulmüştü güzel kadın!;.: larının lezzetini tazelemek, bunla- rın sularını leziz bir - meşrüp damla damla içmek istiyordu. Fakat nerede bulmalıydı mevsim meyvalarını?.. - Filhakika, İstanbulun her köşesinde, her sem- tinde, en kuytu, en Ücra lelerinde bile güzel güzel kadınlar çoktu, her adım başında biribirin- den sevimli ve cazibeli rastlamak mümkündü. Hele plâjlardaki kadınlar... İşte e melekti. Lokman bayanlara asıl onlar Hekimin ye dediği cinsten şeylerdi bunları.. Bütün bu kadın bolluğuna rağ - Hidayet çok beceriksizdi. Kompliman yap - men tılgan değildi. mak ta gelmezdi elinden... Daha doğrusunu isterseniz, işin aslı - fakat kim- seye fâş etmemek şartile, biraz da çehre züğürdü idi. Neriman gibi, otuzu atlamış, kır- ka omüuz vermiş bir kadın bile ba- zan, bunu yüzüne vurmuş;, hattâ — Kendini ahım şahım bir şey mi zannediyorsun?. Şu suratsızl ğina baksan?. Demişti. Görüyorum hayret ediyor ve sü- ruyorsunuz — Çehre züğürdü bir adamla bu | güzel kadın yedi yıl nasıl - otur - muş?. Bu sorgunun bevabını vermek o cevap vermiş olmak için, paranın, her şeyde daima birinci plânda geldiğini hatırlatmak isterim. Son- ra da kadın kalbinin bir muamma olduğunu unutmamak lâzımdır Hava ne kadar da güzeldi... Hi - dayet, bu güzel havadan istifade etmek, biraz da bir 9v bulmak, bir bildiren yakalamak ümit ve hül- yasile Beyoğlunda bir aşağı bir yu- karı dolaşmıya başladı. Parmakka- pıya geldiği zaman, snemadan çı- kan bir kadının karşı tarafa geçti- gini gördü. Bu cidden nefis bir parça idi Mevzun kalçalarını, vücudunun 3- henkli inhinalarını büyük bit mı! ketinin yakın şark mümessili imiş — Bunu da tanımıyorum. — Bu, bayan Canseverin bu gün- kü resmi » — Ne kadar süslü kart! — Öyle demeyiniz Hele şuna ba- kınız. 1919 da çekilmiş ş$u resme ne | yorsunuz? dersiniz? sünün sol tarafında iri bir gül, Dikkatle baktıktan sonra: — Bunu tanıdım. Bu resmin bu- rvada ne işi var?. — Tanıdınız m:? Kim bu? — Prenses Haneşka. Bunun asıl adı bilmem ne Hannadır. Faslı mı, Cezâlrli mi pek aklımda kalma miş Oranın — prenseslerindenmiş. Fakat o zaman herkesin — dilinde prenses Haneşka olarak dönüyor du. — Benzetmiş olmayasınız, — Yanılmıyorum. Hattâ bunun Beyoğlunda bir macerası da vat- . Bunun yüzünden bir Türk genci kurban gitti. Prensesin bir ziya - fetinde bir Fransız süvari mülâzi- mi o genci tahkir etmiş. İş azıtmış, | ledi. mahal -:| gibi | | | | — Ayrılirken | | * kadat güç ki... Maamafih, size bir | içinde - seyrdi kadının — önüke atomobil çıklı. 'Tehlike yüzde yüzdü. Fakat Kadın heyecan içinde idi. NE: pacağını şaşırmış; Hidayetin sıkıyor, mütemadiyen bir Ti gibi: Hiday k heyocanlı: şey içmez misi k... Hem de ni içerlerken, kırk döstlar gibi. senli benli konuştltfE başladılar. Can ve © rini anlar adı Nadire ve bir yıldanberi de dü. Hidayı seviniyordu. 4 Sevinmeğe hakkı yok '€ bu buluşla Nerimandan dâ tulacaktı. Bir taşla iki ku dan büyük bir tâli olur muydu? biribirlerinin Jerini almayı unutmadılar. Ertesi günü, Nerimana muli bir mektup yazdı. Artık ondan ret ettiğini, evlenmek üzere b! duğunu ve bir daha evine gel mesini bildirdi. erimanın mektubunu biti de ateşli esini rica etti. Pazar günü Hidayet kalktı. Tıraş oldu. Ortalığı t6 Jetti. Aşçı ile beraber çalışt. zırlattığı mezelerle mükemmi di. Ve Nadirenin geleceği beklemi (Devarmı 6 ınct saypadd, genç masadaki bıçakları kapınca Fransızın kafasını K mak istemiş, Prenses arayâ yaralanmış. — Ne kadar da teferruatli vardı. Onlardan işittim. Hattâ kadını bir kaç defa yakında müştüm. Sağ omuzundaki şıf’ rini daima açık tutardı. Bif tan övünüyor diye kadına dik. Hah! işte! işte! dö Şev süvari mülâzimi, ihtiyat zabiti valef! — Dostum yine yamlıyofî“â defa şu güzel kadın prenses * ka değildir. Bayan Canseverif daki resmidir. Dö Şevalef de Ahmet Müslimin 919 d9 diği bir resim. Yirmi beş * beri Canseverin yınındı':f: tçiliği eden ihtiyar K Bd (Devami tuniyet ve hayratli a aa. — Töoşekkür ederim, teşekkülf | derim! diyardı fırsatı kaçırmak istetifi â cr oldular. Biribirl€ ? — | ar, anlaştılar, kıel# in keyfi sonsazdu. KĞ disine büyük ikramiye çıkmış #7 muüye adref ” ğ ten sönra, yeni sevgilisi Nadif” çok “f’. masa kürde. Radyonun tozumü Üğ te başladı. Nihayet yaptl dan pirlti, D miş, Sağ omuzu ile sağ avucun” e » DA < — Elbette, Gençlik. Henüz M,ı Çok güzel bir kadın. Dekolte göğ-| dum, Beyoğlunda çok akbaPli b | ı;A | sız zabiti için yaptığı Tedakâf 4 wıJ" ağl resmi! Ta kendi. Şimdi anlat? çe gl yu” Ğ #