Süleymanın Sarayında 'KUDÜUS KIZLARI TefrikaNo: 38 Yazan : M. Necdet Tunçer Hamo dağların arasından bir ses işitti.. Koştu.. Bir mahzenin başında durdu. Ortada bir direğe bağlanmış genç bir kadın gördü.Aşağıdaki ars- lanlar kadını parçalamak için KN O zaman çöl arapları şehir dışında gehudi pazarlarına her hafta mısır eşeklerile yemiş ve giyecek taşırlardı.. — BHayır, Ben gece yarısındân *ti bu yoldan geliyorum. Fakat, 'a rastlamadım. Be- | h. — Genç, güzel bir kadın da gör- din mi? — Görmedim, Mellâ! Ben zaten | n görsem de yüzüne bakmadı - genç mi, güzel mi.. bunun farkına vararnam. Hamo bir müddet daha Bir « na vardı. küylü arşıdar çamaşır uzatıları ne mensup k ayaklı bir cengâver müf - Tezesi ge Karşı yakadan beri tarafa geç - Ekte olan arap cengâverleri de Sırada Hamonun yanına gelmiş h"“'—înu'ı': rdı. Hamo kendi soyundan olan bu Büverlerle konuştu: — Nereye gidiyarsunuz? — Efrayim isminde bir yahudiyi Oruz... — Ne yapacaksınız anu? — Hobron dağına çıkarken kı: Riduzdan birini yaralamıştı. Öcal - Bt iÇin onu aramağa gidiyoruz. — Şimdi nerede bulunduğunu 'ör musunuz? Hebrona çıktıklarını, hüküm- İsyan ettiklerini duyduk. 0 hayretle başını salladı: ,.; Sizin son günlerde olup biten- '€n haberiniz yok! Hebrona çı- Yahudiler Süleyman tarafın - h:"::'lkdılılıh'r 'Tekrar şehirlere hî:“hvcvng;vrıln( şüphe'i nazar- biribirlerine bukışarak: no bizi < B aldatıyor Yezan Diye marıldanmağa başladılar. Hamo bağırdı: i ben de arıyorum. Fa- kat, onu Kudüste bulmak kabil ol- madı. O, Süleymanın zevcesini sa- kaçırmış. Dün gece de e - vinden bir araba ile yola çıkmış. Nereye gittiği belli değil. Araplar dudaklarını — bükerek suyun üstünde durmuşlardı. Ha- mo: — Benim duracak vaktim yok.. istediğiniz yere gidip arıyabilirsi- niz! Dedi.. atını sürdü. su boyundan , oyuk kayalar ve korkunç zenler vardı. Vaktile Süleyma- nın babası Davut buralarda Filis « tinlilerle uzün zaman harp etmiş ıdun orduların- yaları oyarak içlerine saklanmış - lardı Yamo bir kayanın önünden geçi- . Hava yağmurluydu. Gök yüzünde kara bulutlar dolaşıyor. du. Hamo bu kayalıklar arasında a » | tından inerek, dizginini bir ağaca bağladı. * “Ya Rab ! Beni kurtara- cak bir adam yok mu?, Hamo başını bir kayaya daya - miş düşünüyordu: — Ah, şu Efrayim bir elime geç- se.. O hınzırı dişimle parçalıyaca - iim. Süleymana meydan okudu.. kraliçeyi saraydan kaçırdı.. bütün bunlara rağmen yine canını kur - tarmağa muvallak oldu. müthiş canavarmış! Ben kendimi (Şeria) havalisinin hâkimi sanır - dim. Bu adam behden Üstün çıktı. Bütün İsrail beldelerine ve İsrall hükümdarına meydan okudu! O net! Acı bir se: Harno keni kendine söylenir - Edger Valas Çeviren; Muammer Alatur| Bi Yü iyordum. Bir hizmetçi lagındun muhafazası altında bu- İngu lt Şatosundan uzaklarda bu- zaman, daima muhtemel İtcevüzden korktuğunu da bi- .'“ll:m? Yatak odasmın kapı - Müştim “üTMe tertibatını da öğren- Ka “İli- .Krırımn ölmezden evvel, İti k'" bekliyen cezayı tam şu- :ı;q A"’ı-_!lamasmı da arzu ediyor- Ölü; d k ta y 0!uıd:" onun için pek tatlı . Bele az çok müşabehetim Yümü Spishanede iken sakalım Üştü, Kara'yı iyice taklit e- %ı..,f"'“ de kestiriyordum. Yüi — Patagonya — hakkında İs, * € bir makale yazdım ve | | ı Öileri İ biliyordum, huyunu ve â- ı Katerkol'un evrakı arasında bul - duğum bir haritayı da makaleye Teffetmiştim. Skotland Yard civarında bir ev ki raladım, Evin kirasını da peşin ver- dim. Artık kararımı tatbik edeceğira günü tayin etmekten başka yapa- cak işim kalmamıştı. yam oöteline gönderdim. Öğleden sonra Kadogan bahçe - sine giderek, Kara'nın evinden çık- masını bekledim. Onu, Arnavutluktan ayrıldıktan sonra ilk defa görüyordum. So - kakta Kara'nın üzerine atılıp, he- rifi oracıkta boğmamak için ken- dimi güç zaptetmiştim. Bu ne | saldırıyor kükremt | benziyen bir | durdü. Bayanı Tanıyor musunuz? lardı. ken, kayal a Hamo kay Ses devam ediyi bi benl mu?» arkasından duyuldu. enbire ürktü.. n kuyularına mı g kurtaracak bir bir arslan Hamo Acaba a! mişti?. Dağ yamaçlarındaki mahzenler. | de Süleyman için arslan besliyen bazı vahgi hayvan tacirleri vardı. Hamo bu tacirlerin dağlarda hay- van beslediklerini işitmişti. üksek bir kayanın üstüne çık- tı. gür sesile haykırdı: — Arzadığın adam buralarda do- laşıyor. Fakat, sen kimsi: den geliyor sesin? Hama hir müddet cevap alamadı, 'Taştan taşa atlıyarak, mahzene oyuğun — kenarında « here- (Devamı var) Son Telgrafın Müsabakası Son Telgrafın Müsabaka Kuponu No. :27. Bu Resim. nin fotoğrafı olduğunu bildiririm. ADRES : İMZA | defa 40441 yıl evvel | içeride, duvarda asilıdır. Grupun 7 - SONTELGRAF — 27 Nisan 1937 —— — ——— jlar: Piyer Loti Kahvesi (Sinci sayfadan devam ) B ebi Balini bilmeni” Btan. Berl hususta en doğru malü ğ ] zin Bay Hayri verebilir. Şu köşe- de oluran beyaz sakallı ih: | Bay Ha | ali sordu! ye yaklaştım, . Bay Hayri Mülga Dü- v * sık sik geldiği 4 Ragıp Ağa işlet kı ıdisi hizımr kadar muhafaza e mdı. Öleli oluyor, yirmi â rağt firler, selaret mensupları ve on rın adamları gelirdi. Kahve küçük ve daha dardı. Dükk! sandalya yoktu. Dar peykeler üs- tünde otururdu müşteriler... Ecne- biler geldiği zaman, Ragıp Ağa kah- venin önüne, şu seyyahların resim çektirdikleri ağacın dibine hslılar serer, müşterilerini burada ağırlar- di Piyer Loti Ragıp Ağayı çok sever- di. İstanbulda bulunduğu zaman, Yauhak! mraya gelirdi. Loti ilk 1 buraya geldi. | Bu tarih İstanbula ilk geldiği ta - | rihtir. Ben, o zaman Lotinin res- mini (Serveti Fünun) mecmuasın- da gördüm. Sonrza b rada rastladım. MÜEZZİNLE KA NARGİLE — Loti buraya kimlerle Konuştuğu kimdi? Bu kere de bu- YA lirdi? | anlar Fransız r Lotiye, Sefa: ederdi. Karşılıklı ni O zamanlar, Loti bura! cısı ve acer gelmiye baş! ler, ti din türbesinin karşısında, sıra kah- velerinde oturur, leylekleri seyre- der, çocukları sever, bazan da ce- nazelerin peşine evvelâ akılarak mezarlı- ğa kadar giderdi. Buraya geldiği günler, m; in imam ve müez- zinlerile nargile içer, yarımı yama- lak türkçesile onlarla kon Dostları imamlar, müezzinler, çiler ve bozacı Arnavutlar, me cılar ve ihtiyar dilencilerdi. KAHVENİN TILISIMI Loti, Şahin ağa ile, Eyüp mezar- lığımı dolaşırken, yolu buraya düş- müş, manzaranın eşsiz güzelliğine hayran olmuş ve artık bir daha bu- radan ayrılmamıştır. haller şurdu. Loti Fransız Sefaretine ve Fran- sız kolanisine mensup kadınlı, er - kekli bir grupla burada bir resim çektirmiştir ki, bunun bir kopyesi, * kahveci Ragıp ağa da var- dır. Kahveciden, resmin bir kopye - sini almak için bir iki gün bana ver- Mesini rica ettim. O, maheup, ri- Camı yerine getirememekten mü- — Bu resim kahvenin tılısımıdır, dedi.. Buradan nasıl çıkarabilirim? Biz bu resim sayesinde geçin ruz. Seyyahlar geldikleri zaman, vel resmi Bunun ah bi ettiği ve kış bu ti Bi resmi düx şöhretini kaybeder Dede sey YUZ. kapka - kkat ediyorum; ler fa Resma ranlık biz bile... | bu resmin kopyesini alman tin kö - ân müskirat deposu yüp Sultanda edilmi- | — Rakıdan vaz geçtik, ispirto, hat- tılmazdı. Ba rTin kiymeltini bi Bay — Hayt konuşuürken, kahvenin bir köşesinde oturan bir kaç genç nazarı dikkatimi celbet- ti. Dikkat ettim, arada sırada cep- lerinden bir şişe çıkararak ağızla- rına götürüyorlar, galiba rakı içi- yorlardı. Bu hal Bay Hayrinin de gözün- den kaçmamış, yüzüme baktı: — Gençlik!.. Haklarıdır.. de Fırsatı kaçırmadım, sordum: — Eskiden gençler, böyle bir şey yapsalardı buralarda, ne yaparlar- dı? Tereddütsüz cevap verdi: — Şişeleri kafalarında kırarlardı.. Ben bile d yahut dair lık nda de, ya evimde, an sonra Ba- inin sebebi nedir? Piyel yen değerli yaraşan bir bilgi ile halletti: Bu ad Lotinin eserlerinden il- müşkülümü | ham almarak konulmuştur. (Bede- | xer) ve bunun gibi bi kitaplarında burası (Piyer Loti kah- ok Tehber vesi) diye yazılıdır. Loti, İstanbula ait kitaplarında bu kahveden çok bahsettiği için, Avrupalılar buraya bu ismi vermişlerdir. .. inerken — bakıyorum: kollarile bütün İstanbulu kucakla- mış.. hafif hafif yağmur çiseliyor. Son basamağa indiğim zaman, kalandı. Dikkat ettim, ha- jmeler, bu mermer, selvi, ko- ırgan, ballıbaba ve nihayet zin zalak, bu süküt ve şiir âlemine başka bir lerzet, &; ir çeşni ve uhrevi bir 'ordu, İ | şula | Belçikalılar 'Ordularını İhmal etmiyorlar — (Sinci sayfadan devam) sinde 7 piyade 2 süvari fırkasile törlü alay, 9 hafif ve ağır topçular bulunmaktad Bütün Belç kişidi cephesinde aktadır harp vukuunda j 650,000 verla, Şi Tornal de bulun- Songos a da ayrıca kilâtı vardır. Maamafih bu lât tamamen gi Avrupada askeri kuvv dilmemektedir. Halbuki Belçika bütçesinde Kon- go bütçesine ayrılan para da mil- li müdafaa kızmı aşağı yukarı Ave rupadaki bütün ordu kuvvetine sare fedilen mikdara muadil olduğ göre burada da oldukça mühim bir kuvvet olduğu unutulmamalıdır. Maamafih Belçikanın son sene - lerdeki en büyük hedefi komşu mil- letlerle daimi bir sulh halinde bu- lunmaktır, ı te, Bu maksatla Almanya ile Fran- sa arasındaki şiddetli hareketlerde Lokarno anlaşmasındanberi fazla müdahalede bulunmamakta ve her şeyi siyaset yolile halletmeği ter - cih etmektedir. Esasen — bugünkü Belçika kralının en büyük arzusu budür Belçika ahaliside olduğunu ve mücs bulu dığını sel seçiminde vermeme Hu Belçil vaziyetine göre kuvvyetli olmamak- la beraber sulhçüdür. T ınm vVaziyetlerini de - bildiği kuvvetli orduya mülik ol taraftarı ci bir halde kle gösterdi. bugünkü si da esas olarak k r ilkbahar akşamı, ıslak | selvilerde gece kuşlarının ilk dem- | dostum Fuat Samih, bir tercümana | BUGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı: Saat 17 İnkılâp dersleri Üniver. siteden naklen Mahmut Esat Boze kurt tarafından, 18,30 Plâkla dans musikisi, 19 Çocuk Esirgeme Kuru. mu namına konferans Doktor İb- rahim Zati, 19,30 Eminönü Halkevi mneşriyat kolu namına Bay Nusret Safa (Yeni meşriyat), 20 Belma ve arkadaşları tarafından Türk musi. kisi ve balk şarkıları, 20,30 Ömer Rıza tarafından arapça — söylev, 20,4$ Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk musikisi — ve halk şarkıları, saat ayarı, 21,15 konsere vatuvar korosu Fransız tiyatrosun. dan naklen 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün progra- 30 plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23,30 son, Kara uzaklaştıktan sonra, Kater- kol'u taklit ederek evine girdim. O zaman hiç beklemediğim bir | müşkül karşısında kaldım, Bana kapıyı açan adam, Dartmur Hapi- sanesindeki bir felâket arkadaşım- dı. Kaçacağım gün bana yardımda bulunmuştu. Kendisinin kim oldu- ğumu anlamak için yalnız sesini âşitmek kâfi idi. Sakalımla gözlük- lerimin benim hüviyetimi sakla - maya kâfi gelip gelmiyeceğini dü- şünüyordum. Bir kaç defa tecrübe ettim, beni tanımadığını anladım. Mümkün ol- duğu kadar yanına yaklaştım. Ka- terkol'a has acaip tavırları takına- rak, sakallarımın ne kadar ağardı- ğını gelip görmesini söyledim. Bu tecrübenin de neticesinden mem- nun olarak evime döndüm ve ge - ceyi bekledim. he Kara'nın evini ziyaret ettiğim za- Mman, ayrı ayrı iki telefon hattı bu- lunduğuna dikkat etmiştim. Bun - lardan birinin hususi bir hat oldu- | ğuna şüphe yoktu. Kara'nın dai - ma korku içinde yaşıyan bir adam A ğunu bildiğim için, bu hususi hattın polise bağlı olduğuna hük - metmiştim, Hüseyin efendinin ba- na söylediğine göre, Kara'nın ar - | navutluktaki sarayında da böyle hususi bir telefon hattı varmış, | Akşam üstü konağın etrafını do- | laştım ve Kara'nın yatak odasın - | | daki lâmbanın sönmesini bekledim. Lâmba söndü, az sonra, yâni saat onu on geçe kapıyı çaldım. Kara | odasında idi, beni içeriye aldı. Mer- divenlerden yol gösterdi. Uşağın beni tanımasından son derece çekiniyordum. Sonra ken » in polis tarafından isticvap e- dilmesini de arzu etmiyordum. miştim. Bu mumlafı nasıl kull nacağımı biliyordum. a - tu. Sevgilimi, karımı öldüren ve | hayatımı uzun cehennem güni he çeviren menhus herifle bir defa yordum.» hâsıl oldt. 'T. X. başını göğsüne e; di, sırtımı sandalyesinin arkı na iyice dayadı, Fransız polis memuru da, iki eli ceplerinde, konferansçının her kı Timesini sanki içiyormuş gibi dinli yordu. Rus memurunun yüzü tunç- Yanımda uşağın Dartmur hapis- banesinde iken taşıdığı numarayı | havi bir kart getirmiştim ve bu karta da bir aâyak evvel bulunduğu nman istediği yere kaç- ması kendi menfaati icabından ol merdivenlerini çıkmak | ni döndüğü sırada, karşı holdeki masanın üzerine bıraktım. ÜÖteki cebimde de iki mum getir - ; tan bir heykele benziyordu. Ame - rikalı O, gradi, dudak nda bir si- Baza, konleransçı sözünü kestikçe sinir alâmetleri gösteriyardu. Con Leksman tekrar sözüne baş- ladı: «— Kara ayağa kalktı, dedi, ben kapıyı kapatırken y t&ı, E uzatarak: — Bonsunr Katenkor dedi, hoş geldin, safa geldin! Uşak beni Kara'nın odasına sok- | daha karşı karşıya gelmiş bulunu- | ama yaklaş- | ——— Ben cevap vermedim. Sadece yüe | züne baktım. İçimde öyle vahşi bir sevinç vardı ki, tarif edemem. Ha | yatır tatmadığım vahşi bir | ©O zaman nden başına ge- lecek şeyi anladı, derhal tolefona doğru fırladı. Fakat o zamana ka- dar ben cani düşmanı çoktan ya - kalamış ve bareketsiz bir hale ge- tirmiştim. Kalbimin bütün ıztı « rapları bir anda volkan gibi indifa etmişti. Sun? kolumu bıraktım, asıl kendi kolumu kullanmağa baş- ladım. Herifi yatağına doğru ittim, ya « tırdım, bir dizimi karnının üştüne bastım: — Kara, dedim, gebereceksin. Bu gece elimde gebereceksin. F kat ne yazık ki sana karıma yaptığın gibi, uzun ve ıstıraplı bir. ölüm hazırlıyamadım. Konuşmak istedi, fakat parmak- | larım buğazına kenetlenmişti, Kue | Tağına fısıldadım: (Devamı var)