6 -SONTELGRAF — 27 Nisan 1937 . ö LEYMAN Yazan: Nedim Retfik dairesine döndüğü zaman saat epey ilerlemişti Genç padişah, dilsiz harem ağası ile beraber tekrar harem | | — Cenabı rab. bi müteal her ikisine de rahmet eylesin saadetlü padişahım. Fani dünyanın hali bu- dur. İmdi - siz saadetlâ padişa. humıza — hazreti rabbı izzet çok iyi günler gös- tersin. Ayakta duürüa- rak bu sözleri söyliyen ihtiyar adam padişahın kendisine — oture ması - için vaki olan işareti farketmemiş gibi ve sözlerine büs- bütün — kuvvet vermek için: — İşte, dedi, kaç saattir. şu yıldızlara — bakı yorum. — Ahval Çök şükürki, hep tahminlerimiz gibi Kanani Süleymanın Aserupa ressamları tarafından yepılan şehzadelik resmi zuhur etti. Bun- dan sonrası için ne kaaar parlak | günler göreceğimiz anlaşılıyor. Padişah kalktı, açık olan pence- reye yaklaşarak ihtiyarım göster « diği gük yüzüne bakmıya başladı. Bir müddet sa — Ah, dedi, ifisan olacağı hep an- hyabilseyı — Belki bu iyi olmazdı padişa « hım, Bize öğretilenle iktifa ede - Jim: Şimdi hicreti seniyenin onun- €u asrındayız. Bu asrın ilk sene « Va teşrif buyurmuşu « nuz. Bu asır içinde Allahu âlem çok vukuat olsa gerektir. Gerek islâm âleminde, gerekse küfrü dalâlet â- * leminde çok şeyler olacağa benzi- yor. Ne zamandanberi şu ıstırlap &letile uğraşıyor, hesaplar yapıya - Tum. Eğer şu yıldız ilminde benim nasibim varsa, bu maruzatımın isa- bet ettiğini saadetlü padişahım da tazdik buyuracaktır. Allahu âlem gzun bit ömür, uzun bir saltanat ve çok parlak fütuhat ile tebşirat Vardır, — Ben daha kelede iken de böy- de diyordunuz. Manisada bunları söylediniz. Küffar senden yılacak, senin lâtfunu dileyecek; dedinizdi. — Bu âcize itimat buyurarak kaç senedir türlü türlü nimetlere gark ettiniz. Büyük babanız Sultan Ba- yezidi Veli hazretlerinin zamanın. Ga iken şehzademe Kefe eyaleti tevcih edilmişti. Sonra Cennetme- kün pederiniz zamanında Manişa- yı teşrif ederek şimdiye kadar ora- da kaldınız. Allahın bu âciz kulu ise daha evveldenberi olduğu gi- bi hep islüm diyarının muhtelif yer. lerini gezerek çok kimselere mü- Jöki oldum, Buralara, Rum diya- rına geldiğim zaman ise hep şeh - zademe gelir, iltifatlarına nail olur- dum. Cenabı haktan niyazım şeh- zadem hakkında tebşiratımın bir gün hakikat haline geldiğini bana gösterccek kadar yaşamaktır, Şim- di ey saadetlü artık padişah oldu- nuz, Kaç zaman evvel arzettiğim müjde yerini buldu. Bakınız heb uğurlu, mes'ut bir tertip ve nizam ile cereyan eden bu vukuatın şı- rasında her şeyi görüyoruz: Onun- cu asrın başında dünyaya geldiniz. Onuncu padişah oluyorsunuz. On adedinin büyük bir ehemmiyet ve kıymeti vardır. Sonra sizin adınız Süleymandır. Yani insanlara, cin- Jere, kuşlardan balıklara kadar her mahlüka hüküm süren bir padişah peygamberin adını almışsınız. Ad- lar gök yüzünden iner, bilirsiniz.. Dışarıdan deniz görünüyor, gü - zel bir sonbahar mehlabı denizi ay- dınlatıyordu, Padişah bir müddet bu manzaraya baktı. İleride, karşı tarafta Üsküdar tepeleri bu meh- taplı gecenin en ziyade hayali ok- gayan bizer süsünü teşkil ediyordu. Sanki Çamlıcaların arkasından, u- zaktan fark edilen Kanlıca tepele- rinden binlerce davetkâr hayali be- liriyor, genç padişaha ümit ile do- Tu vaatlarda bulunuyordu. Denizde kuvvetli bir cereyân vardı. Saray - burnunda birbirini kovalıyan dal. gacıklar mehtapta parıldayarak u- ÇEYINAANAN KACEKDEĞİRKE İ “gene yola çıkmış, cenaze merasimi- meşgül olmuş, çok tecrübeler elde İ MAaAARA NÜ N inenai e aa danaNNESNNDNN! brsaananun adai Baş başa zaklaşıyor, Marmaraya gidiyordu. İhtiyar müneccim ded iki: — Cennetmek&n pederiniz şev- val ayının yedinci günü irtihal et- ti. Bayram ayında tahta çıktınız, Bu mehtap sanki cülüsunuzu tesit ediyor. Bunları söyledikten sonra Mü « neccim Tahlenin üzerindeki kâğıt- lara yaklaştı. Baktı, bir kamış ka. lemi divite batırdı. Bir kâğıdın ü | zerinde hesaplar yapmıya başladı, | Bir müddet böyle geçti. Sonra pa- dişaha dönerek: — Saadetlü padişahım, dedi, Sü- leyman Peygamber Belkisin tahtı. ti ayağına getirimişti. Onun adını | taşıyan Türk padişahına da yedi | iklim ile cihanm dört köşesinden hükümdarlar gelerek yalvaracak « lar, vi Genç padişah, ihtiyar münecci « | min yanında daha ne kadar kaldı? | her halde dilsiz harem ağası ile be- raber tekrar harem dairesine dön- düğü zaman saat epey ilerlemişti. Bu gece Sultan Süleymanın padi - gah olarak sarayda geçirdiği ilk ge- ce idi. At üstünde günlerce yol - culuktan sonra Manisadan İstan- bula gelmiş. babasının Trakyadan getirilen cenazesini karşılamak için nin başından sonuna kadar bulun- muştu. Şimdi girmiş olduğu âlem yepyeni bir âlemdi. O zamana ka « dar meselâ Manisada idare işlerile Okuyucularla Bu talebe, Yanlışlığa Uğrayabilir Ankara Nazım Bey mahallesinde Tutak sokağında 13 numaralı evde oturan Ali Doğan imzasile bir mek- tup aldık. Mektubün sahibi, bun- dan bir müddet evvel, imtihanda duğunu, imtihanda kopye yapma - dığını söylüyor. İmtihan esnasında muallimin kendisine tahkirâmiz söz söylediğini, tokat atarak dövdüğü- nü ileri sürüyor, Meselenin iç yüs zünü bilmiyoruz. Bu eski talebenin yaziyeti anlatış şekline göre hü « küm vermeyi doğru bulmuyoruz. Tabif Vekâlet lâzım gelen tetkikatı yapmıştır. Fakat, dayak ve tahkir. âmiz söz meselesi doğru ise, bu, ü- zerinde durulacak bir noktadır. Ali Doğan bir yanlışlık dolayısile tahsil hayatına veda etmek metbu- riyetinde kaldığını iddia ediyor. Bu mümkün değildir, diye ısrar edi- lemez. Mahkeme kararlarında bile yanlışlık yapılabilir ve bunun ka- nunlarımızda yeri vardır. Hatayı adliye uğrayan mesele yeniden tet- kik edilir. Bu meselenin yeniden tetkik edilmesini diliyoruz. etmişti, Fakat bugün a erkünile yakından temas e! yot, yeniçerilerle karşı karşıya gel- | Mmiş bulunuyordu. O devlet erkânı ki, kendisinden kat kat yaşlı idi - ter, Bunlari bir çok tecrübeleri, gör- güleri vardı. Yeniçeriler ise bi bası Yavuz ile beraber bir çok h lere girmiş, çıkmış adamla tan Süleyman, ancak yirmi altı yâ- şında bir padişahtı. Bütün bu yaşlı bâşlı rical ile daha sonra söz din- letmek bazı kere pek müşkül olan adamlrala iş görmek, onlara emret- | mek mevkiinde değil miydi?.. Kim bilir nasıl müşkülâtla karşılaşacak- tı?.. Sonra dünyanın halini düşün- dü, Hayattaki sevinçlerimizin hiç- liğini pek iyi anlatan İran şairleri- nin ne kadar güzel beyilleri varsa hatırladı. Dünya babası Yavuz gi- bi padişaha bile vefa göstermemiş- ti. O ölmüş, yerine kendisi geçmiş- ti, Tac ve taht denilen şeylerin ni sıl geçici, ondan ona dolaşır oldu- ğunu düşündü, Hele Osmanlı hane- danında ne kadar genç şehzadeler vardı ki, bir gün bu tacü tahta sa- hip olmak tçin ortaya çıkmasınlar diye pek küçük yaşta dünyadan git- mişler, zorla hayattan ayrılmışlar. dı!.. İşte cihan saltanatı denilen şey bu değil miydi?.. Fakat bu düşüncelerle uykuya dalan genç padişah ortalık ağarır- ken uyandığı zaman kendisini baş- ka bir adam olurak buldu. Babası- nın yapamadığı işleri yapmak ve pek büyük bir aşk ile çalışmıya ha. zırlanan bir adam. Yavuz ölürek Süleymanın padi- şah olması 1520 senesi eylülünün 20 ve 21 nci günlerine tesadüf edi- yordu. Eylülün bugünleri ise gü- neşin başka bir burca, Mizan bur « cuna intikal etmesine müsadif ol- duğu için ihtiyar müneccim bun « dan ahkâm çıkarmış: — Saadetlü padişahım, demişti, gark ile garp bir terazuünün iki ke- fesi gibi elinizde bulunacak. Dün- yanın muvazenesi avucunuzda ola- cak, Adalot mizanına ancak siz sa- hip olacaksınız. İhtiyar münececimden ayrılırken bunları işitmişti. Her tarafta sabah ezanı okunu - yordu. Sultan Süleyman kendisini her vakitkinden sağlam, genç ve zinde buldu. Yüzünü garp tarafına çevirdi. Dün defnedilen baba mu- azzam İstanbul şehrinin garp lara- fındaki tepelerde yatıyordu. Yapıl- ması kendisine kalan işlere baş - larken de garpten başlamak lâzım- dı, Sultan Süleyman karafını ver- mişti artık. (Devamı var) iemaenenamı HİKÂYE ştı böyle olur (* üncü sayfadan devam | — İstersen benim ağzımdan sen yaz, hattâ daha iyisi, sen kendin git söyle! dönüşte yine buraya uğrar- sın, bana herifin halini anlatırsın, güleriz, olmaz mı? — A.., Nasıl olur? Maamafih Nihal biraz sonra bu nazik vazifeyi deruhde ederek git- ti, Jale bir sigara daha yaktı. Ara - | dan bir saat geçti. — Ne kadar uzattı, belki eve j «dönmüştür, diye düşündü. 'Telefon etti. Nihalin daha evine dönmemiş olduğunu öğrendi. Birdenbire içine bir şüphe girdi. Acele giyindi, bir otomobile atla » dı ve herifin vermiş olduğu adrese itti. Bay Naci, üçüncü katta, 6 numa- rada! Merdivenleri ikişer ikişer çıktı, kapıyı çaldı, bekledi. Ağır adımlar- la biri kapıyı aralık etti. Bizzat B. Naci! Yüzü kıpkırmızı, bali pek yorgun görünüyordu. Jaleyi görünce şaşırdı, kekeledi: — Vay, geldiniz mi? Lâkin.., de., deminden arkadaşınız geldi... Si - zin gelmiyeceğinizi... — Sonradan fikrimi değiştirdim. — Fakat... Yarın buluşsak... da- ha iyi olmaz mı? — Nihal hâlâ burada mı? — Hayır... Çoktan gitti... Fakat — Köcası m na o kadar sokulma- ğine anlamı- — Âdem ile Havva ne zaman cen- netten kovuldular?. — Sonbaharda.. - M b — Nereden bildin?.. — Çünkü meyvalar sonbaharda “İ5 Mayıs Yaklaşıyor (4 üucü sayfadan devam) ihtişamını herkes görecek, bu ve- sile ile siyaset adamları arasında bir çok görüşemeler olacak, film- ler alınacak, dünyanın her tarafın- | da bunlar gösterilerek, dediğimiz gibi, İngilterenin ihtişamı muhtelif memleketlere arzedilecek. Hulâsa parlak olması için hiç bir şeyden çekinilmiyecek. Londra başpapazı tarafından kral, halka takdim edilecek, - İşte meşru hükümdarınız, İn- Biliz İmparatorluğunu idare edecek, resmi din olan anglikan protestan- lığını İngilterede koruyacak, meş - rutiyete riayet edecek olan hü « kümdarınız!.. Der gibi bu takdim merasiminin bir mânâsı vardır. Kral bu tarzda yemin de edecektir zaten, Sonra kralın başı, göğsü, avuç- larının içi başpapaz tarafından 0- Ondan sonra taç konacak: diğer eline de yuvarlak bir cisim verilecektir. Bunlar hep saltanat ve dünya hükümdarlığı mânâsmadır. Bunlar arasında kılıcı da untmı « yalım. Krat bu âlametlerle tahta oturacak, ondan sonra asılzadelerin cektir. En başta gelen asılzade kra- dokunacak, diğer asılzadeleri yeni hükümdara takdim edecektir. En baş asılzade kim olabilir? Tabiüidir ki kralın kendisinden sonra gelen kardeşi değil mi? Gloncester Dükü unvanını taşıyan Anglikan kilisesinin Sekizinci Ed- yard'ın tahttan ayrılmasırida ismi çök geçen başpapaz kilisenin ken- disinden sonra gelen diğer iki mü- him erkânını krala takdim edecek- tir. Bundan sonra diğer asılzadeler, | fakat başkaları tarafından taksim edilecek, diğer papazları da diğer reisleri krala tanıtacaklardır. *Ondan sonra kral ve kraliçe ki- liseden çıkacaklar, araba ile şeh- rin muhtelif sokaklarından, baş - Tarmda taç olduğu halde geçecek - lerdir. Ondan sonra kral sarayına dönecek, tacı çıkaracak, bir daha parlâmento açıldığı zaman ilk nut- kunu okurkan başında bunu taşı- yacaktır. Bu da böyle bitecektir. İşte İngiliz matbuatını meşgul e « den mühim bir mezele, — ——— başka... şey,.. başka.. erkek misa- firim var, Vah, vah, bilmiş olsay - dım... Jale: — Kâfi, biliyorum. Dedi ve arkasını dönüp merdi « venleri hızlı hızlı indi. Kendini o- tomobile attı, hüngür hüngür ağ « lamıya başladı. ea ' —Eski İstanbul batakhaneleri! ğularak kendisine muhtelif göm- | lekler ve hil'atler giydirilecektir. | Sonra kralın bir eline bir asa, | Kral bunlara mülik — demektir. | birer birer tebrikâlını kabul eyliye- | lın sol yanağını öpecek, elile taca | bu birader bu işi yaptıktan sonra | KUM İkinci kısım (A..) ruyorsu- ız al — Neğden böyle aylak d nuz, Bir seans poker Böş duramı Allah bile sevmez. — | (D, R:) cevyap verdi: | — (A.) oynamak i Yarın sabah trenile A decek. — Sabah gideceğine, akşam tre- nile gider, bundan' ne çıkar sanki!. (A..): — Bir şey çıkmaz. Fakat düşü « nünüz ki, iki gün kalmak için gel- miştim İstanbula... hesaplamadım amma; haflâyı geçti zannediyo - TUM. - Bir günle bir şey çıkmaz ca- nım!,.. Madam (H...), (D.R.) nin mak - sadını, arkadaşını temizletmek içiti hazırlık yaptığını bilmiyordu. O - nun poker oynatmasındaki ısrarı- | nın sebebi, ganyot almak suretile kocasının cebine bir kaç para gir- mesini temin etmekten ibaretti. Madam (H...) ile (A...) arasında | bu konuşamlar olurken (D.R.) nin aklına bir kurnazlık geldi. Ayağa kalktı, salonun kapısına doğru yü- rüyordu. Dışarı çıkarken, öbürle- rine belli etmek istemiyormuş gi- bi, yarım bir göz kırpmasile (A...) yı dışarı çağırdı. Ona dedi ki: — Bunların ikisi de paralı oyun- cuduür. Burunlarından tutarsak üç beş yüz liralarını alabiliriz. Ka - yıplarımızın yamında fiühakika bu kadar paranın ehemmiyeti olamaz. Fakat ne de olsa yine bir şeydir. Sıkı oynarız, birbirimizi idare ede- riz, Rolans etmeyiz biribirimize, Şans yardım etmese bile, sıkı ayna- makla, biribirimizi korumakla za- rarımız nisbeten az olur. Tabil gan- yot da çıkaracağız. Bu da bir ka- zanç demektir. Neticede kayıplı bile olsak, ancak ganyotu kaybe « der, kesemizden bir şey vermeyiz. (A...) kaybettiği paraları, böyle kumar partilerile kurtaramıyaca » ğım biliyordu. Kumar, esasen o- nun İçin bir: — Fantezi! den başka bir şey değildi. Her gün, her akşam, bütün iş saatlerinin dı- şında oynamadığı, kumar onda bir: — Mani Beyoğlunda Sevindirilen _Yavrular X vseyoğlu semtindeki fakir çocukların inmelerine büyük yardımı doku- nan Bagan Ulviye Hayri Esirgeme — Kurumunun Çocuk Haftasına en iyi hazırlanmış olan şubelerinden biride'hiç şüphesiz Beyoğlu kaza merkezidir. Cerrah - paşa hastahanesi — bakteriyoloğha- nesi şefi Dr. Fethinin başkanlığı altında çalışan bu heyet evvelki gün iki yüze yakın fakir çocuğu gi- yindirmek suretile sevindirmiştir. Bu hayir işinde çalışanlar ara - sında bulunan Bayan Ulviye ve ko- cası mütekait miralay Bay Hayri a- det tayin etmiyerek mümkün oldu- ğu kadar fazla çocuğu giyindirmek için elinden gelen gayreti esirgeme- nen ve bedenen çok çalışmış ve hattâ bu yüzden hastalanmıştır. Maamafih duyduğu manevi zevk kendisine hastalığını unutturmak- tadır. Beyoğlunun büyük ticarethane- leri bu hayır işinde yardımlarını e- sirgememişlerdir. Löbon ticaretha- nesi çocuklar için iki binden faz - la pasta ve sayısız paketlerle şe - ker ve karemelâ vermiştir. Na Agora sahibi Yani Katanas da ço- cukları memnun etmek için nakdi büyük yardımlarda bulunmuştur. 54 — i bin küsür lirayı kaybetmek_w'_ müteessir bile olmamış, bunun üstün? çoktan bir batdak soğuk su içmişti! AR.. Yazan: M. S. ÇAPAN! Bir: — Hastahk! MHalini almadığı için, x.y'»d“: n dolayı müteessir hile Ot manuş, bu paraların üstüne bir bardak sağuk: 5a l İçmişti. Ve Ankaraya :;undüı:' tea sonra da, kim bilir eline n& kit kâğıt alacak, ne zaman: Oyrıyacaktı. ) zün asıl mütcessir olduki ta, çok sevdiği, çocukluk Af kadâşına müfit olamaması, — CRİE ettiği mühim para ile bir LA olsun onun kaybettiği pâra kurtaramamaları idi. Hattâ kendi kendine: — Niçin bu parayı oyun oyaast diye ona verdim. Onunla berlh': oyun oynadım. Keşke büyle yaP ” masaydım, hej kendisine Y& seydim! 4 diye söylendiği, yaptığı işden Df | manlık duyduğu çok oldi (D. R.) nin teklifini di sonra dedi ki: d — Benim bu akşam oynlllq' ; hiç niyetim yok. Fakat ınıdıJ istiyorsun, oynıyalım. Masa açıldı, oturulacak seçmek için kâğıtlar çekildi. Fislff | dağıldı ve oyun başladı. İlk çeyrek saat içinde, oyun NÖf mal bir halde devam etti. F 4 de rolanslar, ehemmiyetli kular © | madı, Sanki, dört oyuncu blfg lerini tanımıyorlar, oyunların! miyorlarmış gibi oynuyorlar; birir birlerinin oynayış tarzlarını kik ediyorlardı. İlk seans, )D. R.) ile (A.») yüz lira kadar kazandılar. (15) lira da ganyot çımımğ; Maamafih bu kazanç nor! şekilde olmamış, işçiler, kâğıtA | kendilerine kazandıracak bir $f kilde işlemişler, kaybettirecek tarzda tanzim etmişler; sade V? mumi bir tabirle kâğıtları: — Kurmuşlar! ; di. : İkinci semnsı oynamak mecbi kl idi. Daha birinciye başlarlart (J...): R ; — İki seanşı oynamak mec dir! Diye bir kayıt koymuş, i$i ğ Jamlaştırmıştı. » İlk seanstaki kazanç - (Aâ-) hem kendi, hem de (D. R.) h y | na sevindirmişti. Gerçi uykusu$ İ Jacaktı, akşam trenile gitmiye W , bur olacaktı amma, belki bif ’;ı şam evvelki zararını kısmen O8Ü çıkarabilecekti. yar Hep birden ayağa kalktılar. eli ci seans için tekrar kâğıt çekti Yeniden oturdular ve başladılAP, İşçiler, bu sefer, kâğıtları 'i işliyorlardı ki, (D.R.) ile (Ase) 7 | el kazansalar, dört el kaybedi! lardı. ( a) 'Turların başlamasına yıkınid._ ğ dekave olmuştu. (D. R.) in ÖNÜ de de pek az fiş kalmıştı. (A’k) ğ - Ben dekave oldum! D.YIİ:Ü' k kacağı yerde (D. R.) in kül | iğildi. Yavaş sesle: ği— Acaba, faizle falan, MU# bir kaç yüz lira alamaz mıyIiZ' |ige idi. Ben Ankaraya gider gitme kadan alır yollarım. aüf (A.) nın böyle söylemesin!? İ bebi vardı. Gerçi, kumar ondt — İhtir: Bir: — Mani! Hattâ, bir: 4 — İptilâ! Bile olmamakla beraberı ’ hırslanmış, biraz da: ; — Ben oyunu bırakıp İM rum! Demiye utanmıştı. bö (D. R.), arkadaşı (A-) HF son teklifine şu cevabı D * — Madam (H.) dan amma, senet almadan ve! — Senet veririz. — Bir defa söyliyelim. * Ve (D. R.), metresi (1L) çıkça şunları söyledi: — Arkadaş senet verecek” karaya gider gitmez d p hyacak, eğer yanında varsâ — — 4 yüz lira verir misin? $ Madam (H.) sordu: —Ne kadar istiyör? 4 . Wi €8