u —SONTELGR Tarih Yalnız vezirin de- gil, ötekilerin de muz yazıyor: kafasını isteriz! Dördüncü Murat şaşaladı, fakat tahtı uğruna vezirini feda et- mekten çekinmedi 1623 yılının kânunmevvel ayı İs- tanbulda görülmemiş boğuklarla u. Bu yıl kış çok şiddetli olmuş - | tu. Fakat tabiatın bu şiddetli so - | ğüklar, Osmanlı İmparatorluğu - nun merkezi olan (Dersaadet) de- ki ihtilâl ve kan ateşine zerre ka - dar tesir etmiyor; çarşı ve dükkân- Padişahın man körüklediği bu ihtilâl, kendi - sinden bir evvelki sultanın daha (Yodikule) burçlarında buğusu tü- ton kanına binlerce masum başın kanını da eklemek için alevlenmiş bir cadı kazanı gibi saatler geçtik- çe fazlalaşarak — Atmeydanından 'Topkapı sarayına doğru bir ejderha akını meydana getiriyordu. Üçüncü Mehmet zamanındanibe- Tİ asıl vazifelerini unutup devlet i- çin bir belâ kesilen kul taifesi Yeniçeri ve sipahiler yine ayak - lanmışlardı.. yine (kazan) lar (Ei- meydanı) ndan (At meydanı) na kaldırılmış, sadrâzam Halfız ve defterdar Ahmet paşalarla padişa- hin sevgili Nedimi (Musa Çelebi) nin başlarını istiyen bu zorba sü- rTü, (Sarayı hümayun) kapılarına dayanmış, iç avluya kadar sokul - müş arkasında silâhlı - (bostancı) lacın tertibat aldığı (Darüssade - fülşerife) kapısının. önünde birik- meğe başlamıştı... Sarayın hünkâr dairesinde âciz- den döğma bir hırsla köpüren genç Osmanlı padişahı Dördüncü Mura- din karşısında el pençe divan du - Tan ağalar, nefes almaktan korka - Tak başlarını önlerine eğmiş, işin sonunu düşünüyorlar; ihtiras uğ - runda devletin zaaf ve zevaline e- hemmiyet vermiyen zorbalar âğa- sı Bayram paşa, padişahı âsilerin arzuların! yerine getirtmek için ik- naa uğraşıyordu... Padişah, bigünah görmekten zi- yade tebeasının arzusuna Tam öl - TMamak azmile vermek - İstemediği | sadrazamının başı için ısrar edi - yor: — Bu ne ölmüz iştir; şer'i şeriti- mizce (hurucu alessultan) suçu iş- ler sayılan âsilerin katli esizdir, amma ki günlerine hazır olalar!... Diye ter ter tepiniyordu.. İri kavuğu altında göbeğine inen ak sahalile korkunç — bir kılık ta- #yan Bayram paşa mütehakkim bir niyazla padişahr dilediği yola getirmek için dil döküyar: — Padişahım, kul kısmı padişah- Jarı uğruna can ve baş vermek ec- dadı 1zamınız zamanından beri o- lagelemiş hallerdendir. Kul tayfa- sı dilediğini almak usuldendir. Ve bir bünkânm, değil Hafız paşayı, ben kulunu dahi isteseler ver!.. Taç ve tahtın uğruna nice bin ku- hun feda olsa gerektir: Kapınm dışındaki gürültü büs - bütün artmıştı. Şimdi: — Padişahımızı ayak divanına is- teriz, yoksa iş başkalaşır: Sesleri etrafı sarıyordu!.. Âsile- rin eyoksa iş başkalaşır» cümlesile kasdettikleri mânü aşikârdı!.. Di - lekleri yerine tak - dirde işin «hal» a kadar gideceğini korkusuzca ilân ediyorlardı!.. Padişah Bayram paşanın sözle « Tİne uymak, âsilerin istediğini yap- mak mecburiyetinde bulunduğunu anlamıştı: Evet, ayak divanına çı « kacaktı; belki kendi önünde yeni- Paşanın başı altından çık - hh(v—ln-uıiâıhxmçı:. reket eden eniştesinin ker KĞK Küi bu müşkül hale, devleti de keşme- keş ve buhrana sürüklediğini his ediyordu amma bu vaziyet içinde tahta oturan padişah, üsilere sor - muştu: — Kullarım ne isterler? Hünkârın bu iradesine ocak ağa- larının cevab vermesine meydar. kalmadan âsiler bir ağızdan: — Din ve devlet haini olduğu a- şikâra çıkan Hafız paşa, cülüs bah- şişinde — züyuf — akçe — veren terakki ketmeden defterdar Ah- met paşa kullarının başın isteriz!.. Şehzadegân hazeratının can ve baş- larının emniyeti — matlubumuz - dur; devletli padişahımız istedik - lerimizi vermedikçe cemiyetimiz dağılması ne mümkündür? Diye haykırışmışlar; padişah söz geçiremiyeceğini anladığı bu sürü- ye: — Matlubunuz yersizdir, bir veç- hile yapılmasının mümkünü yok - tur.., Bunca bigünah başa kased i- çin ettiğiniz ne yolsuzluktur. Sizi, Allah, Peygamber, padişah korku- su bilmez yolsuz, erkânsız hain - ler!... Dedikten sonra tahtından inip i- çeriye yürümüştü!.. * İsyan ateşinin saray saçaklarına sardığını, ve bu işin (Genç Osman) vak'asına dönebileceğini —anlıyan padişah o sırada saraya gelip üsi - lerin arasından geçerken cüppe ve kavuğunu kaptırmakla — hayatını kurtarabilen Hafız paşanın da ken- | disine: — Padişahım; bu din ve devlet uğruna ben gibi nice Hafız kulun kurban olsun, kader böyle imiş, ne diyelim sözleriyle vak'anın enca - mını ilâm etmişli... Münkâr tekrar ayak divanına çıktı; taht önünde edepsizliklerini ayyuka çıkaran âsilerin karşısında durdu!. Hafız paşa (Mührü hü - mayuün) nu öpüp kendisine teslim ettikten sonra metin bir tavır ve mertçe bir sesle dördüncü Mura - dın ayaklarına kapanıp; — Padişahım; demişti. Senden ricam şedür ki, masum kanıma sen girme, ko beni bu erkânsızlar şehi! edelez; evlâdü ayalim sana ema - net ederim. Nidelim, rızayı ilâhi böyle tecelli etti... «İnna lillâh ve inna ileyhi raelün» Ve sözünü bitirir bitirmez ba - şından kavuğunu, sırtından cüp- besini atmış, kollarını sıvayıp âsi- lerin ortasına yürümüştü... Vezirin bu celâdeti karşısında â- $i kütle bir an durakladı, fakat cür- etkâr bir sipahi elinde bir hançer- le bu umumi hayretin arasında Ha- fız paşaya yaklaştı: Bir anda ars - lan kesilen koca Hafız paşa bu cür- etkâr sefile öyle birz yumruk vur - du ki, çenesi hurdehâş olan sipahi hemen yere yuvarlandı, fakat ken- dilerini toparlıyan âsiler paşaya bücum ettiler; lâhzada başına ü - şüştürülen hançerlerin altında 17 yerinden yaralanan vezir yere düş- tü; göğsüne oturan bir yeniçeri bı- çakla Hafız paşanın talisiz başımı bedeninden ayirdı... Gözleri önünde ceryan eden bu karlı bâdise hunhar hünkârı, Os- manlı Neronunu çok mütehassis et- mişti. Hafız Paşanın başı kesilir- ken gözleri yaşaran dördüncü Mu- Tat mukimesile yüzünü örtmüş, ağ- hıyordu. Birden yerinden kalktı: — Allahı zül celâl hakkımızdan gele hain canavaralr... Baş başa “tününü bü yazımın işgal etmesini Okuyucularla Gürültüyle Mücadele Gevşedimi? Büyük Langada oturan ve T. 4& diye imza atmış olan bir okuyucu- Son Telgrafın devamlı okuyucu- larındanım. Gazetenizin halkla meş- guliyeti gayet geniş olduğundan ve hattâ her gün (Birimizin derdi hepimizin derdi) başlıklı yazınıza ben de dert yanıyorum: Biz bu sene Büyük Langaya ta- şındık; her sabah şafakla beraber tam saat (6) da mahalleden ilk ön- €e sülçü avaz, avaz bağırır. Daha sonrza, allı buçukta salepçi, 7 de si- mitçi börek diye geçiyor. Bunlardan başka sekize kadar mütesddit satıcılar geçmektedirler, Hepimizin malümu veçhile beledi- yemizin gürültü ile mücadele tali- matı vardır. Bu böyle olduğu hal- de, satıcılar erkenden bağırıyorlar. Acaba, alâkadarlar bunları görmü- yorlar mı? Biz ve bütün mahalleli sütçü â- vazelerile mi saat altıda gözümüzü açacağız? Sayın gazetenizin bir günlük sü- rica eder ve saygılarımı sunarım.» (SON TELGRAF — Bu okuyu - cumuza hak veriğyoruz. Esasen son günlerde gürültü ile mücadele işi- nin gevşediği hakkında bazı neşri- yat yapılmaktadır. Daha bir çok semtlerde bu kabil şikâyetler va- pılmaktadır. Alâkadar memurların bu iş üzerinde ehemmiyetle meş - gul olmalarını bekleriz. Erken saat- te halkı rahatsız etmekte mana yok- tur, | Sevilen Kadın (4 üncü sayfadın devam) | iyi netice vermez, Erkeğin ya size emniye'i yoktur, yani hakikaten sizi sevmiyor, demektir. Onunla ev- lenmeyiniz. Yahut siz onu kıskan- dırmıya, yani ona ıztırap vermiye çalışıyorsunuz, O halde siz bu er- keği hakikaten sevmiyorsunuz de- mektir. O halde bu şerait dabilir- de de onunla evlenmeyiniz. NİKÂHTA KERAMET YOK — Mis Makdoönald, çok güzel şey- ler gtöylüyorsunuz. Acaba izdivaçta daha başka şeyleri göz önüne al - mak lâzım gelmez mi? — İşte ben bu fikirde değilim. İzdivacı bir nevi uyuşukluk telâk- ki etmek, yani evlileri aşkın ma - Jül bıraktığı insanlar sırasına koy- mak ne yanlış düşünüş! İzdivscın hududu yoktur, A$k o0- nun ebediyen devam edecek mu - kaddemesidir. Erkek nişanlısına ne borçlu ise, karısına da ayni şeyi borçlu olmalıdır. — Fakat müşterek hayat? — Müşterek hayatı öyle tanzim etmelidir. ki, hiç bir şeyin kaçmasın. Koca, evine merbut ol - malıdır. Fakat kadın da kocasına serbest zamanlar bırakmalıdır. Yok- sa memnu meyvadan istifade için binbir bahane bulabilir. Diğer taraftan erkeğin arasıralar hediye vermesi kadını kendisine daha ziyade bağlar. Janet bunu söylerken elindeki zümrüt yüzüğe baktı: — Erkekleri sizin için ne yapmak istiyorlarsa, bırakımız yapsınlar. — Evet amma, bu verdiğiniz re- çete- genç sevdalar için, genç in - sanla riçindir, fakat sonra? — © vakte kadar mümkün oldu- ğu kadar neş'e, mümkün olduğu kadar karşılıklı minnet duyguları, mümkün olduğu kadar çok tatlı ha- tıralar, manzaralar, musiki ve koku- ları o Cerece çok biriktirmeli ki, yaş ilerledikten sonra elinizde bu- Tunduracağınız bu hazineyi son Bününüce kadar sarfedebilirsiniz. Janet Makdonald ve nişanlısı Gene Raymond 23 Temmuzda ev- lenecekter ve şüphesiz dünyanın et . mes'ut İlir çiftini teşkil edecek - lerdir. —— ——— —— diğerleride Defterdar Ahmet Pa- şa sarayına koşuşmuşlardı. Sözlerini haykırdıktan sonra i- | biraz sonra boşalan avluda talihsiz çeriye çekildi. Hafız Paşanın başsız cesedi etrafı- Asiler yavaş yavaş dağıldılar, | fına sızan kanların arasında, üstü zaten içlerinden bir kısmı Bebeğe bir ipek seccade ile örtülü yapa- e Ğ ae eai ni e | idi. Boy, endam, yüz, Holivudun | t€lefonu çalmış ve sarışın bir ka - tadı | | HİKÂYE Ii mihriban... Buraya gel!. İçeri giren genç kız bir harika yıldızlarını bile kıskandıracak ka- dar zarifti. Bayan Şadiye küçük'en büyüttüğü halde Mihribanın gü - zelliğine candan düşmandı. Onu erkek gözlerinden bucak bucak ka- çırırdı... — Kız Mihriban seni bir yere göndereceğim.. Oraya yüz lira gö - tüerceksin. — Baş üstüne bayancığım. — Balc gecesi bir otomobille ge- lip saat dokuzda kavalyenin kapı - dan alınacağını söylersin.. Anla - dın mı? Fazlaca bir kelime söyler- sen gözlerini oyarım hal!.. Bay Kiryako bu müesseseyi açı- hi henüz üç ay olduğu halde işler öyle Ukırında gitmeğe başlamıştı ki kendi bile dehâsına hayran © - luyordu, meğerse ne kadar dul ve erkeksiz kadın varmış!!.. Hele ve- | el gecesi! Zâhir bereketli bir göce olduğundan ilâç için tek bir kavıl- ye kalmamıştı da kapıcıyı bile giy- dirip kuşatıp kavalye olarak kira- lamıştı. Yıl başı için bir haftadanberi müşteriler telefonu bir saniye bile Tahat bırakmamışlardı. Her dilden Ççalan bü telefon konuşmalarınca Bay Kiryako elinden geldiği kadar Müşterilerini memnun ediyordu. Çünkü müşteriler nisbetinde eli - nin altında kiralık kavalye de bul- du, Fakat nse bütlin müşteri- der kara gözlü kara kaşlı esmer de- Mkanlıdan bahsediyorlardı. Kum - Fallar da rağbette idi., Fakat sarı - şın istiyen tek tüktü.. İşte bu se - | beple Çakır Nuri boş kalmıştı. El- | leri cebinde pamuklu omuzları | büsbütün sivrilmiş, biri mavi ö - | bürü sarımtırak şehlâ gö ışıldata ışıldata müessesenin — Yoök mu bize de bir kaknem yahu? Diye Bay Kityakoyu sıkış - tırıp durüyordu. 'Tam bu esnada Bayan Şadiyenin valye istemişti. Kiryako telefonda konuşurken Çakırla biribirine işa- retler çakarak ikisinin de gözleri parlafmya başlamıştı. Pazarlık bitince telefonu kapı- yan Kiryako, Çakır Nuriye: — 'Tornayı tam gözünden vur - durn vre! dedi kısmet olursa böy- Jesi olmalı, Çakır Nuri keyiflenmişti: — Beğenemedin mi? Benim gibi bir kavalye de kolay Kkolay ele geç- mez, Bugünlerde de - işsiz kalmış- tım bireder. 'Tam zamanında yo - tişti mubarek eksik olmasın. — Karı hayli avale benziyor.. Yo -| dabildiğin kadar, Haydi vor.o me- no! | de kabul etmez, nazlanır, mırn kı- —— Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. Yazan: M. S. ÇAPA? İkinci kısım —so-. Poker hırsızı dümenciye şu teklifte £ lundu: “Kumar raconunda, bu işler yarıya olur.Yüzde elli ile yapalım şu iŞ$' rak bir teklif yaparlar. Ve derler | — Pokesi zevk için oynadıklari ki: de, oyunda: — Benim, poker meraklısı bir a- | — — Tek kuruş! < damım, bir arkadaşım var. Bir kaç Kaybettikleri zaman, çılgıtt seansta bin, iki bin lira kaybede - | deliye dönerler, bilir. Kayıba düştükçe de para ye- | slanırlar, ve © tiştirecek kadar zengindir. Benim — Tek kuruşu! «limden"trişorluk gelmez. Bunu si- Çıkarmak için, en sefil vi ze getiseyim, ürkütmeden, şüphe- | larla para kazanan trişör! sendirmeden, gürültüsüz, — patırlı- — Hisse! sız parasını alın.. İsterler. Hattâ, kayıplarını Trişör sorar: darı çoğalırsa, bu sefer, evlei — Sen ne istersin bu iştan? bizzat trişör getirerek onları — Yüzde altmışmı alırım! letirler, En yakın dostlarmı, — Nasil olur? lerini sıktıkları, beraber iş yal — Niçin olmasın? darı akbaplarını, can ve ciğer — Bu işte yalnız ben değilim ki.. | kadaşlarımı, hattâ kardeşlerini arkadaşlarım da var, sonra ev ki- | le bir xumarhaneye götürüp: rası da bize kalacak, yüzde kırkın | marbazlara teslim etmekten, P içine dahil.. larmız - Birin-i sınıf kılavuz müstağnidir, — Kestirmek! çünkü, parası vardır. Tüccardır, ten, şudur, budur. Kumarbaz gibi ih - — Satırlatmak! tan çekinmezler ve utanmazlaf: Şimdi Allahın rahmetine KY şan (H .) adında bir kumarbal yıl kadar evvel, Tepebaşında * kıraathanede, kardeşinin elini, $7 tiyaç içinde değildir. Bunun için dudak bükerek cevap verir: — İşinize gelirse.. Trişö”; bin, iki. bin Tira lâfını duyduğ « için, gözleri fal taşı gibi açılmıştır, hele: şısında oynuyan Beyoğlunun — Kaybettikçe yetiştirir! hur kumarhaneocilerden (H.) Sözü, ümidini, hulyalarını çiçek- | Zat işaret ederek parasını b liyen, rubunu altından bir alev gi- | Müuştur. bi saran bir müjde olmuştur. Kumarin her sahasında buna Bunun için yeni bir teklifte bu- | Zer daha bir çok vak'alar kay Tunur: mek, yazmak, nümuneler veri” —Kumar raconunda bu gibi iş- | mümkündür. Hele pokerde ler yarı yarıya olur. yüzde elli ile | daşlarını boğduran, en yakın Ğ yapalım şu işi! İarını İşçilerin eline teslim Birinci sınıf dümenci, bu teklili | Paralarıcı soyduran ve kendilef Kibar adam! 4 İyi dost! Candan arkadaş! Centilmen insan! Vasıflarile hürmet ettiğimiz tın ederse, o 24 onun teklifini Labul etmek zarureti hasıl olur. İkinci sınıf dümencilere gelince, ev işleten, işlettiği evde poker öy- ratan, yanında beş on arkadaşı bu- | Sanların sayısı yüz kızartacak Junan kumarhaneci bu kabil dü - | kün tular. Bunlar, bütün mencilerin vaziyetlerini, para ih- | kibarlıklarına, sosyetelerdeki N? tiyacı içinde kıvrandıklarını bil - | kilerine, şunlarına, bunlarına dikleri için, getirecekleri paralı o- | Men, ahlâk kaide ve ka, Ş yuncu: hiçe sayan sefil ruhlu kötü W — Enayi pokerel! netli, dejenere insanlardır. rin trişörlükle alınacak parası et- | - Bunların dostluklarına, rafında, çekişe çekişe: hklarına, güvenmek hudi Pazarlık! budalalı başka bir şey Ederler. Bunların arasında öyleleri Vi Pazarlıklar, ekseriyetle, yüzde o- | ar ki, arkadaşlıkları mahalle tuz, en tabadayı yüzde kırk ile s0- (Devamı © nüç bulur, enayinin kaybedeği pa- ) « SİNEMALAR' ranın yüzde altmışı, kumarhaneci- BEYOĞLU — Ü Terin cebine girer, İkinci sınıf dümencilere gelince, — Tabil fırsalı kaçırır. mıyım.. Bu iş helâlmış allah imanım.. Öyle cürmü moşhudu. Mahkemesi.. da - vası filânı da yak., — Kadın da aklı sıra işi öyle giz- li tutuyor ki.. tek kelime sızdırma- di. — Daha âlâ ya.. Ben gizli kapak- h işlere bayılırım.. Geçen gün ca- nıma tak etti.. Elimi bir kalanto - rün cebine atarken aynasızla göz göze gelmiyeyim mi? Hayda ben yallah tramvaydan aşoğı.. Az daha topal oluyordum. Üstelik de bir li- ra ceza süladık. — Geçmiş olsun! Sahiden Çakır Nuri sabık bir pa- şa zade idi amma, yirmi iki defa birinci ceza mahkemesini boyla - miş hafif tertip sabıkalılardandı. Hep tramvaylarda, kalabalıklarda cep karıştırırken yakalanmış, Viç bir defasında da eli dolu kurtula- mamıştı. Hayli sakardı, becerik - sizdi. Vaktile hiç bir derse muvaf- fak olamıyarak nihayet bir mek - tep kaçağı olduğu gibi bu işi de *e- ceremiyordu. Onun becirdiği *ş mükemmel dansetmekti. Vücu u ince ve kıvrak olduğu için bu iş- te harikulâde bir mahareti vardı. Kiralık kavalye müessesesi onun için biçilmiş kaftandı. Fakat Çakır Nurinin gözü büyük bir vurgun Ja, bekliyordu. İki anbap çavuşlar konuşurk n birdenbire kapı açılarak içeri Mih- riban girdi. İki erkeğin dört gözü fal taşı gibi içeri giren güzel ka- dının üzerine dikilmişti. Hanımızı.ı şerrinden erkek yüzü görmek' v mahrum olan Mihriban da iki get- cin karşısında yapâyalnız kalın'a şuhlaştı. Tatlı bir gülüşle: — Kiralık kavalye müdürü s'z misiniz? diye sordu. < (Devamı vesoru yarın) | miştir. Mahiyetinde adamlardır. Ve ku- elT FOK d yi lamlardır. Ve ku- a mürhenilerde' gündelikie Kollam- gğıc alayinz — hrlar. Vazifeleri sokaklarda dola- 3 Sarüy e0i &b fastladıkları tamıdık oyuncü- |İPEK * Tarzan kaçıyof lara sokularak: SAKARYA — :Viyana — Evde güzel poöket var, Falan, | YILDIZ : Taşra kızı. ( falan arada.. Karenin kurulmasına kadın i SÜMER ALKAZAR bür adam lâzım. Teşrif etmez misi- niz? Dertec, Bunlar, çeneleri kuvvetli, yaka- ladıkları oyuncuları kolay kolay İTAN bırakmıyan, yapıskan otu kablin- den, yılışık, yüzsüz insanlardır. Ma- mafih, Lu adamların, poker işle- rinde müsbet rolleri yoktur. Poker. ciler nihayet, bildikleri, devam et- tikleir poker evlerine kendi kendi- lerine giderler. Dellâllar (Dukaca) oynanan ku- marhaneler hesabına — çalıştıkları zaman, müsbet roller oynarlar. Bu roller nedi:? Ne gibi şeylerdi bü müsbet r>l- $ :Pat ASRİ SANCAK - Eski Astorya) : Maskoler aşâği CUMHUR!YET: Biz de insanıf- şi koşü 1İSTANBUL *Kör ebe. Bu soruların cevaplarını, dellâlla- rın ehemmiyetlerini (bakara) bah- sinde vereceğim ve anlatacağım i - in, buraad bahsetmiye lüzum gör- FERAH müyorum. İIILU Tüccar, borsacı, komisyoncu, şu ve bu niçin çalar? Neden dümenci- | lik eder? Ellerinden iş - getmiyen |HİLAL fakat in bü ve at pokeri ütün bilelerini AZAK içtimai mevki sahibi baylar ve ba- yanlar neden, trişörlerin yaptıkları | 'LEMDAR hileleri görmemezliğe gelerek, sva- Iwy ı,- bilen kibar ve zengin oyuncular, radan onlardan: E bayi günleri.Castf Alırlar? KADIKÖY Bu susllerin cevabını bir kelime |HÂLE : Marinellt. — ile vermek kabildir: ÜSKODAİ — Para hırsı! belde Czgleri dalu, “parttüyleri iğkda | L TEREN D olduğu halde, paranın cazibesi, pa- 4 Y raya doymuyan gözlerini büyüla » BAKIRKÖY - miş, onları çılgın bir hale getir - MİLTİYADİ 4