-SONT Komşu memleketler Bulgarlar yaş sebze ve meyvalarını Av- rupaya l_)ç_gîepdınyorlari Bu sene de binlerce vagon ihracat yapmağa şimdiden İlazırl_a.my orlar Sofya, (Hususi) — Buradaki ih- racat enstitüsü, bu senc domatos, çilek, sebze, üzüm ihracatının na- sıl yapılması lâzım geleceğini ka - Ti üzere bir toplantı yap- mıştır. Bildirildiğine göre, bu se- ne, eğer bir âfet olmazsa yeni mah- sulden 2500 vagon domates ve ? bin vagon ve daha ziyade üzüm ihraç | edilecektir. Geçen sene üzüm ihra- catı için Bulgar vagonları yetme- diğinden Yugoslav vagonları kira. Tanmıştı. Bu sebeple Bulgarlar, ta- ze sebze ve meyva ihracatı için «Şipka> ve <Varna» adlarında iki yapurdan başka, Tuna tarikile Or. ta Avrupa memleketlerine nakli - yat yapmak üzere, sekiz kadar bü- yük şilep satın almışlardır. Yeni vapurlarda soğuk hava te - sisatı vardır. Diğer taraftan demir- yolları Nezareti, üzüm ihracatı için 1200 kadar Bulgar vagonunda so- ğuk hava tesisatı yapılmasını ka - rarlaştırılmıştır. Bu vagonların yarısı, domatcs salçası ihracati mevğimine kadar bitirilecek, kalanı da eylül ayına kadar hazırlanacaktır. Son senelerde zahire fiatlarının düşmesi üzerine Bulgar halkı, bağ- cılığa çok ehemmiyet vern zü mihracatı iyi para getirdiği Için Bulgarlar, az bir zamanda memle » ketlerini bağ, bahçeye çevirmiş « lerdir. Tutulan sön istatistiklere göre, Bulgaristandaki bağ miktarı 1 mil- yon 143 bin 537 dekardır. Bu bağ-' lar ileride bir mevsimde 30-50 mil- yon kilogram üzüm verebilecektir, Bulgaristandan yeniden 41 bağcı - lik cemiyeti kurulmuştur. Bunlar- la bağcılar cemiyetinin sayısı 200 ü bulmuş ve azası da 12 bini geçmiş- tir. Bu şene üzüm ihracatının da- ha iyi bir şekilde bir plân dâhilin. Ge yapılması için geçenlerde büğ- c cemiyetleri burada bir toplantı yapmışlardır. Avrupa pazarlarında fazla mik - tarda sarfedilmekte olan Bulgar «Hafız Ali» ismindeki üzümün ha- riçte propaganda maksadile türkçe ismi «Bolgar» namile değiştirilmişe tir. Bu sene ilk olarak ihraç edilecek çilek ve domntes için hazırlık ya- pılmaktadır. Bunlara Avrupada pozar araştırılmaktadır. Bu seneki mahsul taze ve könserve halinde ihraç edilecektir. Domates salçasının ihracına şim- di de devam ediliyor. Yalnız Avru- pa pazarlarında Bulgar domates salçalarına, İtalyan salçaları rakip çıkmışlardır. Buna rağmen Bulgar- lar 500 ton salça ihraç etmişlerdir. İhraç edilecek bütün salça yekü- nu 780 tondur. Domates salçası i- çin Bulgaristanda yeni kurulan bic > kaç fabrika çalışıyor. * Bulgaristan, Lehistana li miktarda tütün ihrâç edecektir, Sofyaya gelen Çekaslovak İhracat Almanyada şiddet (4 üucü sayfadın devam) den bir avukatın baroda da yeri ol- maması lâzım gelir. 'YİNE YAHUDİLER Nurembergde çıkan «Der Stu: « mer» den; ; Bir yahudi yanına bir Alman fa- hişesi alarak, otelde bir oda aramıya çıkmıştır. Yahudi ırkın temizliğine riayetsizlik etmek suçile Semmiç'te tevkif edilmiş ve altı ay hapst mahküm edilmiştir. Berlinde bü « tün fahişeler yahudilerle düşüp kalkmamak için kat'i emirler al « mışlardır.» KONDOKTÖRÜN BAŞINA GELENLER Bunu da Prağda çıkan «Veçer » Hik>» gazetesi yazıyor: «Berlinde bir tramvay kondok « törü naziler aleyhinde yazılmış ve hattâ sonuna kadar okumadığı bir beyannameyi hemen yartıp atmadı- â:h bir buçuk sene hapse mah- Bu adam sabahleyin evinden Karken, kapısının önünde uııî Enstitüsü Direktörü Dr. Turrski bu hususta görüşmelerde bulun « Muştur, Bulgaristanda yakında un ihracatı için de hazırlık yapılıyor. Şimdiye kadar Almanyaya e « bemmiyetli miktarda konserve do- mates salçası satılmıştır. İsveçten de Bülgar domates salçalarına mu- kabil radyo makineleri alınmıştır. Yine hükümet, dış ticaretin inkişa- fi için ehemmiyetli tedbirler al - mıştır. Sofyada, bir Yugoslav-Bul- gar ticaret odası tesis edilmiştir, Bu kurumun gayesi, iki memle » ket münasebetlerini kuvyetlendir- mektir. Bulgar kooperatifleri birliğinin milli komitesi de, Yugoslav-Bulgar kooperatillerinin yakınlaşması ve Müşterek mesaide bulunmaları için bir talimatname hazıralmıştır. Ya. kında Çekoslovakya ile Bulgaris - tan arasında da yeni bir ticaret mu-| ahedesi imzalanacaktır. Bulgaris - fan ve Macaristan arasında yeni bir ticaret muahedesi imzalarmış- tır. Gitlikçe inkişaf etmekte olan yer- li jpek sanayi ihtiyaçları için 2 milyon kilogramdan ibaret olan yerli koza mahsulü kâfi gelmemek- tedir. Bunun için Ziraat Nezareti, Bulgaristanda kozanın çoğaltılma- sı için koza müstahsillerine öğüt. ler ve ucuzca ipek böceği tohum - ları vermeyi kararlaştırmıştır. Nümune olarak Avrupaya gön - derilen Bulgar konseryeleri be - genilmişlerdir. Bütün bu taze seb- ze, meyva ve üzüm mahsulü so- Buk hava tesisatı olan nakil yası- talarile yabancı memleketlere taze taze ve hiç bozulmadan kolayca ih- raç edileceklerdir. Bulgar malları, ekseriya pürüzsüz, beresiz ve ga- yet temiz olarak sevkedildikleri için Avrupada kolayca pazar tut « Muşlardır, Türkiye, Bulgaristandan daha zi- yade sebze ve meyva yetiştiren bir memleket olduğu için, mahsul- lerimizin ihracında, Bulgarların tuttukları yolu da gözden geçirme- liyiz. şahsına mahsus olan kutuda bir mektup görmüştür. Okumuıya vak- ti olmadığı için, mektubu elindeki bilet kutusunun içine koymuştur. Fakat işine gitmeden evvel, süt iç- mıkl:iııbu-yuııimi'vıon. Tada kutunun içindeki mektup ka« zaen yere düşmüştür. O sırada başka bir masada otu « ran ve Gestapo denilen gizli teşkilâtma mensup bir ıa':.ıl ıııâ:: beyannamesi olduğunu anlayınca, adamcağızı yakalıyarak karakola götürmüştür, Kondoktör adliyeye verilmiş ve mahküm edilmiştir. Mahkemenin kararnamesine nazaran, suçluya vorilen ceza son derece müsamaha- kâranedir. Çünkü suçlunun şim - diye kadar hiç bir sabıkası görül- memiş ve umum! harpte de bir çok fedakârlıklarda bulunmuş - olması gözönünde tutulmuştur.» Prag gazetesi şu suali soruyor: Ya acaba başka türlü olsaydı, a. damcağıza ne ceza vereceklerdi?» * den geleni deriğ etmemişlerdi doğ- , panyaları kaldırdığımız zaman ba- ı HİKÂYE l Miki Istanbulda ( 4 üncü sayfadan devam J Bu nutuktan sonra rıhtım sü - | lünlerin hararetli alkışlarile çal - kandı. Nihayet bizim nazenin Mi- kiyi aralarına alarak önde Dampa- las orkestrası arkada bendeniz bü- yük bir kafile halinde, sahipleri gittiğindenberi sülünlere meydan kalan Yıldız sarayına doğru dik. Caddelerden geçerken, aha - li heyecanla pencerelerden peynir kırıntısile avuç avuç tuzlü ba - dem ve Şam Tıstığı serperek sem- patisini izhar ediyordu. Yıldızda Tavanpalastaki ziyafet pek muhteşemdi. Sülünler ellerin- rusu.. Mikinin serefine ilk şam - yan Sarmanla Bay Tekir artist İs- tanbulda bulunduğu müddetçe bi dostluk muahedesi imzalıyarak V- kişlandılar. Ziyafetten sonra Mikiyi dairesi- ne yerleştirerek veda edildi.. Ak - şama Tepebaşındaki Bodrum bavda Miki, malüm ırktaşlarının men - faatine bir konser verecekti. Gece Bodrum bar iğne atsan »- ve düşmiyecek gibi kalabalıktı., Lü- tün sülünler Allah için fedakârine süslenmişlerdi. Nihayet Miki sah- nede görülünce, koca Bodrum v ır alkıştan yıkılmak tehlikesine uğ- Tadı.. Fakat Miki ince ve zarif ve- sile <serseri sıçan» operasına baş- layınca ses ve nefes kesildi: Bu opera çok hazindi; iri bir ge- me sıçanın acıklı ve kahramaara bir macerasını terennüm ediyor - du. Zarif ve şuh bir beyaz Rus fa- tesine kulaktan gönlünü kaptıran zavallı delikanlı sırtına bit göçuk, eilne bir asâ alarak binbir lejant sergüzeşti içinde yollara revan )| « muüuştu. Hele Miki operanın: Kahraman âşık gece gündüz amı - | yordu kalbinin eşini ; Taş gibi bir peksimet kemirirken kırdı inci dişini | Mısralarımı içler yaralıyan hü - | zünlü nağmelerle bitirdiği zaraan ı İ İ | | | İ genç sülünler hıçkıra hıçkıra hase #a$ artisti alkışladılar. Miki kendisine gösterilen — bu Muhabbetten çok mültehirdi. Fa « kat Holivut'daki sdütyonun mü - dürü kızcağızı bir türlü rahat b: raekmıyordu.. — Birbiri üzerine te'. graflar.. Halbuki aa ai » lünleri de ellerine geçmişken “i- kiyi öyle kolay kölay bırakmıyı | razı olmıyorlardı. — Küçük artisti eğlendirmek için her gün her gere | bir eğlence tertip ediyorlar. gö - zünün içine bakıyorlardı. Mikl ga- zeteye göz atarken birdenbire hay- kırdı: — A, buğgün sizin meşhur peh « livanlarınız. Kara Ali ile Çoban Mehmet güreşeceklermiş.. Bu mt- çı görmeden Holivuda dönerse'n gözüm arkada kalır, dedi. Hemen hazırlandılar.. Miki u « zaktan uzağa pek beğendiği kuve vetli Türk pehlivanlarını seyret « mek için en şık kostümünü giydi, resim almak için de fotoğralını o- muzuna taktı.. Her şey tamamdı. Ver elini Taksimdeki stadyom, Yerleirmize oturduk. Miki çok heyecanlı idi. Arasıra gözlerini sü- Züyor, mini minl olini kalbino gö- türerek — fıkırdanıyordu, Birden sdatyom bir alkış tufanı içinde çal- kandı. Alkış sağnağı geçtikten son- ra üti gövdelerini yağlamış iki Pehlivan çalım yaparak ortaya çık- tılar. Amerikanın sıska uzun mis- terlerinden usanan Miki, karşısın- da böyle basık iri yağlı gövdeler görünce çılgın gibi yerinden fır « layarak iki elini patlatırcasına çır- pa çırpa hip hip hip horra! Diye Çığlığı bastı küçük artistin gözleri zevkten süzülmüş, mini mini ağzı sulanarak Çoban Mehmedi seyre dalmişti. — İşte bizim şımarık Niki zavallı merhum trilyoner (Braun'- un) ahına uğriyarak canü gönülden bir sevdaya tutulmüş ve yürekler acısı bir aşk' ökibetine uğramıştı. Bir türlü onu zaptedemiyorduk Kı- vır. kivir kivraniyordü. Şükürler olsun maç bitti. Galip Çoban Meh- met geniş gövdesinde bir zafeı gümbürtüsü çıkararak kalın ense - sint eğip halkın alkışına teşekkür etti. Miki sevincinden gıldırmıştı, Hemen kocaman bir büketle bü - yük pehlivanın karşısma dikildi: — Ay em veri hapi Mister Ço. ban Mehmet! diye aşktan titriyen elini uzattı.. Çoban Mehmet ufak kara gözle- rile gülerek bu garip mahlüka Bak- tı. Sonra amuzunu silkerek bağını çevirdi. |Okuyucularla |Baş başa Mezarlıklar Tahribten Kurtarılmalı Topkapı dışında İlyes zade ma- | hallesinde İrfan Çilesiz imzali bir okiyucümüz yazıyor: «Mezarlıklar mamesi; me- zarlıkların etralının duvarla çev « rilmesini ve içerisindeki ağaçların kesilip tahrip edilmesini âmir bu- lunmaktadır. Halbuki Topkapı di- şarısı mezarlığındaki yüzlerce ser- vi, mezarlığın şaylan mutasarrıf - larından büulunan bir zat tarafın - dan satılıp mütemadiyen kesilmek- ftedir, Bu zatın ayni zamanda ka- nuna Ve nizama, medeniyet icap « larına riayet etmeyi bilmesi lâzum- dır, Bundan başka, yine bu zat, me - zarlığın otlarını ga satmıştır. Bir taraftan bu otlar kesilerek civar « daki ineklere verilirken, bir tara'. tan da beygir, inek, koyun ve keçi- ler, mezarlıklar içerisinde cirit at- maktadır. Halbuki, bizim bildiği » miz, mer'a başka, mezarlık baş » ka şeydir. *Ölüye bürmet>» kaidei ahlâki » ye ve medeniyesine hiç uygun ol- miyan bu neviden hareketler, biz elvar halkını hem sinirlendirmek- te, hem müteessir etmektedir. Böy- le, hem nizam ve kanunlara, hem de içtima? ve ahlâk! telâkkilere ay- kırı hareketlere artık meydan ve- rilmemesi için alâkadarların na « Zarı dikkatini celp etmenizi rica e- derim.» Zavallı 4 muştu. Fakat Çobanın bu kayıtsızlığı o » nun hassas yüreciğini büsbütün çoş- turarak pehlivanın karşısında en güzel türküsünü ve en şen dansı- ni yapmıya başladı: Ey erkekler güzeli Seni sevdim bebeğim Hicrana atma beni Bak titriyor yüreğim Cik cik cik cik cik cik cik Cik cik cik cik-cik cik cik Koca Çoban, Miki'nin heyeeanı karşısında geniş gümbürtülü bir kahkaha atarak: . — Tövbe estağfurullah tövbel. Bu da nedir? Rüküş hanım mı de- sem., Yavru beyin ndalığı mı yak- sam?! Miki, eteklerini kaldırarak za - rif bir reverans yaptı: — Bu goce sizi, kendi şerefinize Bodrum bara davet ediyorüm, Mis- ter Çoban.. Lütfen kabul eder mi- siniz? — Aliah Allah tövbeler olsun.., Kız sen kimin nesisin? Beni davet etmiye nasıl cesaret ediyorsun? Hay| di işine., Beni günaha sokma, Al- lah aşkına.. Bu istihza üzerine artık Miki mi- | ni mini yüzünü elindeki bukete | saklıyarak hıçkıra hıçkira ağlamı- ya başlamıştı. Hepimiz Çoban Meh- med'in etrafını alarak yalvarmıya başladık: — Aman Bay Çoban kendine — Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. aa YaAZANI M. S.ÇAPAN' İkinci kısım mandi, Çolak Antraniğin basit ve fakat dalma kazandıran hilelerin- den: — Avanta! Alarak ve kendi küvvetli oyunla. rile bir yaz, 826 yılının bütün yaz aylarını Hidayetin bağında para kazanarak geçirdiler. Bugün, Mazlüm Dilmani gibi, Di- yamandi gibi poker hilelerinin bir kaçını değil, envaimı bilen, fakat yapmak, işlemek bilmiyen o kadar ve o kadar çok pokerist vardır ki, sayısını ancak: — Râbbitealâ, Bilir. Buğzların bir kısmı hırsızlığa göz yumarak, paylarını aldıkları gibi, bazıları da trişörlerin yapacakları fendbazlığa manl olmak için elle- tinden gelen her şeyi yaparlar, Çaldırmazlar! İşletmezler! Çünkü: — Harbi! — Temiz! Oyun meraklısı bir takım poker hastalarıdır. Bügünün poker Bırsızlarına ge » lince, bunlar iki kısımdır: 1 — Pokeri maişet vyasıtası Itti - haz edenler, 2 — Zengin, Içtimal! mevki sa » hibi baylar, apartımanlarında, ev- lerinde yaptıkları eğlentilerin, ge- celerin söhreti bir efsane gibi dil. L borsacılar, (bunların içinde maagle- sef öğretmenlerle tekaüde sevke « dilmiş zabitler de vardır.) Pokeri ve ber türlü kumarı ma- işet vasıtası ittihaz ödenlerin sa - - Mumya (5 inci sayladan devam ) ram Mısırda bir mumya keşletmiş- ti. Mumyanın tabutunda şu sözler yazılıydı: «Mezarımda beni rahât- gel! Seni davet eden dünyanın en büyük artisti Matmazel — Mikidir, Ondan 'davet değil, bir gülümse. mecik görtmek için Amerikanın mil- yönerleri trilyonerleri hayatların- dan vazgeçiyorlar. Sen ne diyor- sun?! —Allah 0 Amerikalı misterlere akıllar versin diyorum.. Ne diye - ceğim? — Artist bu canım.. Hiç genç bir ertistin kalbi kırılır mı? Bak sana fişık oldu. Kapris işte ne dersir.? Hiç merhametin yok mu? Çoban artık hiddetlenmiye baş- Tamuıştı, gürledi: — Ayol bende merhamet yoksa, sizde de insaf yok ya.. Gözleriniz de mi görmüyor? Beni davet eden artist, merhum Peruz hanım gibi, kulakları çınlasın şamram dudu gi« bi dayanıklı cinsten olmalı ki hay- di diyeyim.. Bu bir lokmacık kı- zın ben netesini seveyim? Çoban, Himalaya dağından kop- muş kocaman bir granit parçası gi- bi homurdana homurdana uzakla- şınca, Miki, canhıraş bir feryad ko« pararak düşüp bayıldı. Sülünler, değerli artisti incitmeden bir sed- yeye koyup Amerikan hastahane - sine naklettiler, Tedavi — ediliyor, fakat ben ümitsizim. Miki ateşler içinde.. Durmadan bir acıklı şarkı söylüyor ve inliyordu. — — sız edenler, ölümle cezalanırlar ve mezarsız kalırlar.» Çok geçmeden İngram dağda av- lanırken, bir uçuruma yuvarlandı ve cesedini bulmak mümkün olma- dı. Bic başka İngiliz muharriri de Mısır firavunlarının mezarlarında mürekkebatı gayri malüm olan Müthiş zehirler bulunduğunu yazs maktadır. Bu zehirlere yaklaşan « lar veya dokunanlar, nereden gel- diği bilinmiyen bir ölümle öbür dünyaya gitmektedirler. Celleriye isminde bir zat ta, firavunlardan bi rinin mezarında bulduğu bir eşya- “yı tetkik ederken, birdenbire sol gözü müthiş suretre sancılandı ve az sonra gözü kör oldu. Ya Kahire Müzesinde cam bir sandığa konan Sesotris'in mum « yası? Bu mumya, 32 asır sonra merak ve alâka ile kendisini seyretmiye gelenlerin gözleti önünde kendisini saran bezleri parçalamış, yarı be - Mine kadar doğrulmuş, cam sandığı kırarak, elindeki kırbacı dışarıya u- Zatmış ve sonra yavaş yavaş sağ ta- rafına doğru yatmıştı. Bu manzara karşısında halk müt- hiş feryatlar kopararak, kaçışmış- tu Bir çok kimseler yaralanmış, kadınlar bayılmıştı. Şimdi Sesotris yine bu müzede, fakat tahtadan bir tabutun içinde yatmaktadır. lerde dolaşan bayanlar, terziler, | |Bugün iki çeşit poker hırsızı vardır: * Pokeri maişet vasıtası ittihaz edenler.2Z İçtimat mevki sahibi baylar, terziler, evlerinde yaptıkları rin şöhreti bir efsane gibi dil dolaşan bayanlar! Bizde © kadar revaçta olmıgan bir eyun Gleti: Rulet! (Rulet hakkında gelecek tefrikalerımızda malümat Beyoğlunda iki Romanyalı ile bir kaç Türkün ©); bu oyunla bir çok zavallıların paralarını nasıl aldıkların! eski bir kâtibi adlin- ne suretle boğulduğunu ı İşte, Mazlüm Dilmant ile, Diya e ı Nİ 2 Ç — 48 — borsacılö/ eğlenci! yısı, 6 kadar önemli bir yekün H lursa, öbürleri bir takım kıl! kıyafelsiz insanlardır. Her gül fanbulun köşe ç kahveleri, gazinoları dolağarak faka paralarını çıkarmıya çali lar. Bunlar, öyle lük yerlere mezler; kibar oyuncularla oyfi mazlar, Oynadıkları, yakalayıp P ralarını aldıkları oyuncular, yet amele sınıfından Bazan, Sirkeci kahvelerinde V avlar yakaladıkları da olur. Kıyafetleri düzgün olan © lere gelince, bunlar, öğleden s0ilf” bir daireye, bir yazıhaneye 8 ğ yormuş, işleri orada imiş gibi, A pebaşı kahvelerine, Beyoğlu kırtf hanelerine giderek, gazetele: kurlar, kahvelerini içerler, dedikodular yaparlar., Fransızca, Almanca bilenler, sohbeti yerinde, nazik ve cufj men İnasnlar olduğu gibi, okumM” yazmak bilmiyen: — Kapkara câhiller! de vardır. : Bunlar, Kiraathane köşelerii” kafesliyecek, paralarını ıh(ık'ı_ n — Enayi! Ş Beklerler, Beklenen erayiler, safdil oyt' cular kendi ayaklarile mi gelif ya? Hayır! Bunlarin evvelce ayun oyi ları bir takım saf, gözü kapali kerciler, oyun hastaları vardır sadüfle ahbap olmuşlar, bunlarlk ” yun oynamışlardır. Oyun bitti sonra bunlara, her gün falan #F7 | vede, filân kıraathanede buluti caklarını söylerle, randevu ler, Yahut, oyün oynadıkları her gün poker partileri olduğü — çÇin oraya davet dahi ederler Davet ettikleri oyuncu muâl saatlte eve geldiği zaman, kumpanya efradından bir kâf şör bulur, oyun kurulur. İ Bu oyuncu kahveye, randevi İy rilen yere gelirse, hep biredii — gidilerek, masa açılır. a Y habef _' ve buldukları, tesadüfen bir pok€f —-Ben dün akşam falan Y“? cular.. Para da bol... miye g 4 Çene dökerler, Ve kandırırlar da... rürler, yahut oturdukları K seye bir: rirler, Pusudaki işçiler, . — Av köpeği! # Trişörlerin bir de kılavuzlari Ğ | tasile ahbap oldukları zamâf poker partisine rastgeldim, Diyerek onu tahrik eti Bütün lisani talâkatlerini - Kandırdıkları — oyunculârlı ğ nenin, kahvenin önündet - Av! almaz, kıraathanenin ön Gibi fırlayarak evin dır. Kılavuzlar, safdil bir © men: mın suyu aktı. Hepsi de lârj ” şırlar, derek, onu, kandırmıya çalıği” fendbazların toplandığı eV? içeride bekliyen fendi Tutulduğunu işaretle kapılarından, koku almış tarlar. Di