Müzik K adınların mı sesi gü- y 5S-SONTELGRAF Muhacirler — 17 Nisan 1937 urt dışından Anavatana göç zeldir. erkeklerin mi? | etmiş ırkdaşlarımızı istis- ş mar eden bazı kimseler var Konservatuardaki salâhiyetdarlar çekiniyorlar cevap vermekten BH Günü kssla” Dalenen | biyen Şehişe Bir fotoğrafa baktığınız zaman,nasıl aslına ben- zemediği hemen aklınıza gelirse, radyoda Ve plâklarda dinlediğiniz seslere de inanmayın! mî"’*l Bes deyince ilk defa insa- Miyey Pa nedense Safiyeler, Ha- der, Muallâlar, Ettalyalar, Mü- e Ürettinler ve saireler geli - A Kaj Puki biz İstanbulun güzel se- mğ;crw:e bulmak lâzım geldiğini © MiYoruz. Biç 4 Ş TÜniz * '2. Hiç konservatuara git- | W tes sevdiği ve alıştığı bir ge- ” dinler, Takat Türk musi 'hq,m' 'İlEu doğrüsu musikide ve ' Türk sesini asıl nerede din- Dün lâzim geldiğini bilmiyoruz. tadı ı'kmın-rv.ıl'_;zra gittik, Ve o- ve kıı'; işmek için bütün istidat arp y Yetlerile çalışan varlık * Tür arşılaştık. Nağna, TÜsikisinin bir intikal dev- Otağa Olduğunu kabul edenler, Onservatuarda görüştüğü- WMetli muallim Nurullah 3M söylediklerine elbette bi- a Tüz k Sekaii Tiz g Ancak ses, rr.:î Müuhtaçtır. | Sahişoğçıı teRaNni için tabil se- | Thap, X::—»ı::ı bir oktavdan dazla | Yetini ; © Tenkli ve muzikal ka- Bekı v fazlalaştırır lij lı':_';ı aİmiz İtal İnr * dür bi sine Slariy, “hiye çok kolay olan li - şkh:'" Şöhret bulmuşlardı. Yühlar, “'ie_q Saraylarda opera o - “—v_ıenm;" daima İtalyanca olarak Müşgi Ti Modaya adet haline gir- .,“”“ Almanlar, Bütlar, Çökler, Macarlar, — Bul « lar yip YRanlılar ve Romanya « Bileğe, PüYüklü küçüklü bir çok )Wıh_ 'den Meşhur muganniler S NAg TeayASIL TERBİYE EDİLİR? Fransızlar, vazi bi ik ter - F Yöl takip eder, 'ardan sonra ses ol - —nı,,.m;"'lnı—_ girer 8» ismini ve şmî:ı:ıın hislerimizi ve ı% 1 İfade #tmesidir, iz. Se- heye- İNi aa YNanı bulunca asıl Böküpn D'atinin güzelli Hahsiyeti kend Sesli ve sessiz harf- Bt? dez v:gu'* etmek gerektir; Tpgeden ayr KSan tegannide biri- Nh’;nı tam, Tüyan ve dalma bi - B Tltyan iki mühim e- İ Güzel ses kendiliğinden yetiş « mez, Mevcut güzel sesi terbiye et mek lâzımdır. 'Tabiatın yarattığı müstesna bir ses teknik bir terbiye ile olgun » laştırılırsa, daha müstesna bir ne- tice elde edilir. ŞARKI SÖYLİYEN İNSAN ÇOK HAHAT ETMELİ, — Dünyanın her tarafında te- ganni san'ati en fazla rahat ve hu- | zur istiyen bir mesleklir. Teganni cihazımız vücudumuzun sıhhat ve diriliğile işler, Bu itibarla bir mu- ganninin sıhhatine pek fazla itina etmesi ve bilhassa âsübını bozma- ması lâzımdır. Avrupada bir muganninin inti- zamsız ve yorucu bir hayat geçir- mesi şöyle dursun, çok konuşması bile sesine ziyandır. Hattâ, bazı bü-| yük mugamnilerin konser verecek- leir gün, hiç bir kimse ile kat'iy- yen Bıltı. şeklinde konuştukları vâ dir. İYİ BİR MUGANNİ OLMAK İÇİN.. — Bu mesele hakkında kal'i bir şey söylemek maaleset mümkün dir. Çünkü teganni tahsilde unan talebenin istidat ve kâbi- ine göre değişir. Öyle muganniler vardır ki, ü dört sene zarfında büyük muvaf « fakıyetler göstermişlerdir. - Fakat, buna rağmen altı yedi sene maz - but bir tahsil plânile calışmak el- Konservataurda “Şan, muallimi Wurullak Şevket » A İ sek sesle konuşmayıp, fi- Alaturka musikide temi ön sajla gelenlerden - Müntr Nareddin bette san'atta tekâmülün ideal bir şeklidir. MEMLEKET HUDUTLARINI AŞACAK BİR SES — Biz, sesimizin terbiyesine da- ha yeni yeni ehemmiyet vermi » ye başladık. Bugüne kadar kim'bi. lir, ne beynelmilel kudrette kable liyetlerimiz mâhvolüp' gitti. Mertleket Hüdutlarımızı aşacak san'atkârların yetişmesi, zamanla galışmak ve teşkilât meselesidir. Bu lüzümu takdir eden Cumhu- tiyet hükümeti İstanbul ve An « karada konservatuarlar kurdu. Bittabi 'bu müesseğelerin çaliş- ma neticelerini bugün için çarça « buk almak mümkün değildir. Fa- kat bu emeğin boş karşılanınıyaca- ğina emin olunuz. İKLİM VE LİSAN — İklimin, hançerenin faaliyeti üzerine mühim tesirler yapacağı üşikârdır. Rutubetin, soğuk veya sıcağın hançerede tesir bırakma- masına imkân yoktur. Lisanın ses ü: e tesiri çok en- teresan bir üsuldür. Lisan hem sesin estetiği, hem de tekniği üzerinde müessirdir. Zamanımızın teganni tekniği, tekellümü en zor Hsanları bile mümkün mertebe estetik bir kalıba sokmuş ve dinlenebilecek | bir hale getirmiştir. Türk dili, bir | çok dillere nazaran çok güzel bir armoniye maliktir. Türk lisanını bir muganninin ağzından dinlemek bize büyük bir bedii zevk ve heyecan ver KADINLARIN MI SESİ GÜZE, ERKEKLERİN Mİ? — Evvelce sesten bahsettiğim zaman bunları izah etmiştim: Ses her yerde olduğu gibi bizde de hem kadın ve hem de erkekte mevcut- tur. ALATURKA, ALAFRANGA — Alafranga şarkı usullerini kâ- İi miktarda anlattım, sanırım. A- laturka musikinin ise şimdiye ka- dar gördüklerime, duyduklarıma nazaran öyle ağız, nefes tekniğini bilerek veya rezonatötlerin şuur- Tu bir şekilde işletmesi surelile to- ganni vâki — doeğildir. Alaturka şarkı, alaturka eserler ritimlerile beraber ve sitil'e riayet edecek gü- zel bir sesle ve hiç bir garp tekniğine tâbi olmaksızın in: yaki bir şekilde teganni edilmek- tedir, RADYO VE GRAMOFON — Radyo, gramofon plâğı, bize sesin teknik ve güzelliği hakkında sarih ve kat'i bir fikir vermez. Me- selâ: Öyle güzel insanlar vardır Ki | fotoğraf makinesi onları pek mânâ- | Yüzlerce ton şekeri memleket gümrüklerinden nasıl içeri sokuyorlar ?.. Muhacir kıyafetine giren teşkilât adamlarının marifetlerini okuyunuz... Yurt dışından gelen ırkdaşlarımtzdan toplu bir Türkiyeye yeniden bu yaz, 30 bin muhacir gelecek.. bu - yazıyı merak ve alâka ile okuyunuz 8çi İhtisas Mahkemesi; Bulgaris- tandan göçmenler namına yüzlerce ton şeker kaçakçılığı yapan Salâhat- tin Rifat, Galip ve Burhamın mu- hâakemelerini nakzan tekrar gördü, Ve neticede mahkeme, yine kaçak- çılara ikişer sene hapis, ikişer sene gürgün ve 103000 lira para ce « Zası verdi. Zavallı göçmenlerin ana vatana iltica etmelerinden ve onlara sırf yardım olur maksadile gösterilen kolaylıklardan istifade etmek isti. yenlerin bu âkibetini kısaca kay « dettikten sonra bu şeker meselesini ve buna benzemek kabiliyetini gös- teren diğer meseleleri gözden ge - çirelim: ... Rumeli Türkleri, İstiklâl harbin- den sonra akın akın, evini, çiftini, Çubuğunu, çanağını çömleğini yok Pahasına starak, hattâ arkasında bırakarak ana yurda, genç, taze ve yeni yolda hız almış dinç ana va- | tena kavuşmaya koştular. Hükü - met, kendisinden uzak diyarlardan, ayrı köşelerden kopup gelen evlât- larına kucağını açtı ve onlara her fedakârlığı yapmak için bir şok şeylere baş vurdu: Ev verdi, 'Toprak verdi Para verdi. Ve hattâ getirecekleri bir çak maddelerden gümrük almadı. Bu meyanda beher aflenin geti « receği beş bin lira kıymetindeki şw- keri de gümrük resminden muaf tuttu, Fakat bundan bazı açıkgözler, biç hakları olmadan istifadeye kal- kıştilar. Fakat haksızlıkları mey - sIZ ve hattâ çok şekilde küğet üzerine tersim eder. Ve yine buünün aksi olarak çi leri de güzellik nümunesi olacak derecede canlandırır. Bunlar haki- katten çok uzak olan şeylerdir. Seş de tıpkı böyledir. Filml plâklarda, radyolarda dinled dev gibi seslerin bir çoğu hakikat- te ya bir sinek vızıltısı gibi ufak, veyahut teknik ve renk itibarile çok bayağı şeylerdir. Hakikat, dai- ma gözle görülmeli ve kulakla işi- tilmelidir. de, dana çıktı ve adalet yakalarına ya- pıştı. Memleketimizde kaçakçılarla mü- cadele son teşkilâttan sonra büyük semereler verdi. İstanbul gümrük- leri kuş uçurmuyor. Nasıl olur da yüzlerce ton kaçak şeker memleke- te girebilir? Muhafaza teşkilâtı en tufak bir hâdisede en büyük hassa- siyeti gösteriyor. Kurnaz kaçakçılar şeker işinde bakınız, nasıl hareket ediyorlar? Bulgaristanlı Türk - pasaportu « nu çıkartıyör; Türkiyeye hleret e- decek, Bunu derhal kaçakçı şebeke başlıyor. Muhacirin evi 500 lira kıymetinde değil mi? Beş bin llra- ya satılmış gibi gösterilecek. Ka - çakçılığı Bulgaristandan idare e - den şebekenin adamları, hicrete ha- zırlanan adama: — Senin evine beş bin lira kıy- met ko ş'urduk. Sen, sefarethaneye | beş bin lira gösterecek ve kaydını ona göre yapacaksın. Muhacir hayretle soruyor: — Niçin? — BSesini çıkarma.. Sen de ticaret et, biz de ticaret edelim. Hem bu- nun bir mes'uliyeti yok ki.. Sen beş yüz lira ile şeker alırsın; biz de beş bin | le.. Hepsini biz İstanbula naklederiz. İstanbulda senin şeke-| rini sana teslim ederiz. Metelik masraf etmezsin. Muhacirin bu işe aklı yatıyor. Çünkü Türkiye kanunlarını bil - miyor. Mesuliyet yok, diyorlar, ken- Gisine kolaylık gösteriyorlar. O da' Ve şeker İsatnbula geliyor. Amma, bir çuval, iki çuval filân manrara Çünkü, bir çok müuhacirler sene- lerce böyle kandırılıyor, İSTANBULDA Şekerler İstanbula geliyor. İstan- sasına ucuz flatla sevkedi- çılık böyle devam eder ken, arada sırada şikâyetler, sızın- tılar oluyor. Meselâ bazı muhacir - lere vâdedilen para İstanbulda ve- rilmiyor. BEN ŞEKER GETİRMEK İSTİYORUM 'Teşkilât memüurlarından biri, bir Bulgaristanlı muhacir — kıyafetine giziyor ve mühacirlerle temas edi- haber alıyor ve adamcağızla temas | YU — Ben şeker getirdim, diyor; fa- kat kendiminkinden fazla.. Amma, vâdettikleri parayı vermediler. . Canı yanan muhacirler hep bir- den dert yanıyorlar: — Ah kardeş.. olanlar bize de ol- du. Bizim işler de fena; ' El âlem zengin oldu, bize orada' akıl veren olmadı ki... Muhacirlerin bu itirafı üzerine mesele meydana çıkıyor ve kaçak- eke ele geçiyor. İşte, muha- muhakeme ve mahkümi « keme, yet. Şimdi muhafaza teşkilâtı mühim todbirler almıştır: İi — Bulgariştandan gelen mu - bacirlerin- mali vaziyetleri iyiden iyiye tetkik ediliyor. 2 — Her muhacir metleğine göre mal ithol edebiliyor. Ancak şeker tüccarı şeker getirebiliyor. DI — Sefarethane muhacirin e- Tindeki parayı tapo kayıtlarına gö- re. taşdik ediyor ve en ufak - bir şüphe karşısında büyük bir hassa« siyet gösteriyor. Fakat kaçakçı boş durur mu? şe- ker olmasın da kumaş olsun, deri olsun, ne olursa olsun? Gayretin e den bir 2erre kaybetmemiştir. daha Rıhtımda hende #apurdan çıkmış — muhacirler